Tekil Mesaj gösterimi
Alt 08 Ağustos 2011, 20:56   #1
Çevrimdışı
Sevda
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Şairlerimizden ''İSTANBUL'' Şiirleri...




Şairlerimizden ''İSTANBUL'' Şiirleri...


Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.

CANIM İSTANBUL

Ruhumu eritip de kalıpta dondurmuşlar;
Onu İstanbul diye toprağa kondurmuşlar
İçimde tüten birşey; hava, renk, eda, iklim;
O benim, zaman, mekan aşıp geçmiş sevgilim
Çiçeği altın yaldız, suyu telli pulludur;
Ay ve güneş ezelden iki İstanbulludur
Denizle toprak, yalnız onda ermiş visale,
Ve kavuşmuş rüzgar onda, onda misale
İstanbul benim canım;
Vatanım da vatanım

İstanbul,
İstanbul

Tarihin gözleri var, surlarda delik delik;
Servi, endamlı servi, ahirete perdelik
Bulutta şaha kalkmış Fatih'ten kalma kır at;
Pırlantadan kubbeler, belki bir milyar kırat
Şahadet parmağıdır göğe doğru minare;
Her nakışta o mana: Öleceğiz ne çare?
Hayattan canlı ölüm, günahtan baskın rahmet;
Beyoğlu tepinirken ağlar Karacaahmet
O manayı bul da bul!
İlle Istanbul'da bul!

İstanbul,
İstanbul

Boğaz gümüş bir mangal, kaynatır serinliği;
Çamlıca'da, yerdedir göklerin derinliği
Oynak sular yalının alt katına misafir;
Yeni dünyadan mahzun, resimde eski sefir
Her akşam camlarında yangın çıkan Üsküdar,
Perili ahşap konak, koca bir şehir kadar
Bir ses, bilemem tanbur gibi mi, ud gibi mi?
Cumbalı odalarda inletir "Katibim" i
Kadını keskin bıçak,
Taze kan gibi sıcak

İstanbul,
İstanbul

Yedi tepe üstünde zaman bir gergef işler!
Yedi renk, yedi sesten sayısız belirişler
Eyüp öksüz, Kadıköy süslü, Moda kurumlu,
Adada rüzgar, uçan eteklerden sorumlu
Her şafak Hisarlarda oklar çıkar yayından
Hala çığlıklar gelir Topkapı sarayından
Ana gibi yar olmaz, İstanbul gibi diyar;
Güleni şöyle dursun, ağlayanı bahtiyar
Gecesi sünbül kokan
Türkçesi bülbül kokan,

İstanbul,
İstanbul...

Necip Fazıl Kısakürek





Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.

İSTANBUL

Seni görüyorum yine İstanbul
Gözlerimle kucaklar gibi uzaktan
Minare minare, ev ev,
Yol, meydan

Geliyor Boğaziçi'nden doğru
Bir iskeleden kalkan vapurun sesi,
Mavi sular üstünde yine
Bembeyaz Kızkulesi

Bir yanda, serin sabahlarla beraber,
Doğduğum kıyılar: Beşiktaşım
Baktıkça hep, semt semt, yer yer,
Beş yaşım, onbeş yaşım, ah yirmi yaşım!

Durmuş bir tepende okuduğum mektep,
Askerlik ettiğim kışladır ötesi
Bir gün bir kızını benim eden
Evlendirme dairesi

Benim de sayılmaz mı oralar?
Elimi tutar gibi iki yanımdan,
Babamın yattığı Küçüksu,
Anamın toprağı Eyüpsultan

Önümde, açık kollarıyla boğaz,
Çengelköy'den aktarma Rumelihisarı
İstanbul, İstanbul'um benim,
Kadıköy'ü, Üsküdar'

Gün olur, Köprü ortasında durur
Anarım, Adalar'da çamların uykusunu
Gün olur, Beyoğlu'nu özler içim,
Koklamak isterim Tünel'in kokusunu

Bulut geçer üstünden,
Gemi gelir yanaşır
Bir eski türküdür, kulağıma fısıldar,
"İçi dolu çamaşır"

Göğünde tanıdım ayın ondördünü
Kırlarında bilirim baharı,
Herşey içimde, herşey,
İstanbul yadigarı

Bir daha görüyorum seni dünya gözüyle,
Göğün hep üstümde, havan ciğerlerimdedir
Ey doğup yaşadığım yerde her taşını
Öpüp başıma koymak istediğim şehir!

Ziya Osman Saba



Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.

BÖYLEDİR AKŞAMLARI İSTANBUL'UN..

Böyledir akşamları İstanbul'un
Bir efkâr basar içini çoğu zaman
Çaresizliğin, yalnızlığın aklına gelir
Hatıralar kayar gider avuçlarından

İçinde mevsimler değişir, aynalar kırılır
Uzaklarda bir çocuk ağlar durmadan
Evler, apartmanlar üstüne yıkılır
Nereye baksan o eski deniz, o köhne liman

Ansızın... bir vapur düdüğü yırtar geceyi
Başını alıp gidesin gelir uzaklara
Düşündüğün bir anda öyle sessizce ölmeyi
Çekilir sesler, değişir manzara

Kapandı sanırken o eski yara
Bir sızı başlar içinde, en derinden
Bir bulut gelir, çöker üstüne kapkara
İki damla yaş süzülür kirpiklerinden

Bir meyhane köşesinde ararsın teselliyi
Saatler geçip gider, kadehler boşalır
Düşersin yollara canından bezmiş
Başında bir ağrı, içinde kahır

Şekiller bozulur, renkler kararır
Solar ümitlerin, batan günle birlikte
Böyledir akşamları İstanbul'un
Eriyip gidersin o koyu mavilikte..

Ümit Yaşar Oğuzcan



Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.

SANA DÜN BİR TEPEDEN BAKTIM AZİZ İSTANBUL!

Sana dün bir tepeden baktım aziz İstanbul!


Görmedim gezmediğim, sevmediğim hiçbir yer

Ömrüm oldukça gönül tahtına keyfince kurul!

Sade bir semtini sevmek bile bir ömre değer

Nice revnaklı şehirler görünür dünyada,

Lakin efsunlu güzellikleri sensin yaratan


Yaşamıştır derim en hoş ve uzun rüyada


Sende çok yıl yaşayan, sende ölen, sende yatan


Yahya Kemal Beyatlı




Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.

İSTANBUL

Evin içinde bir oda, odada İstanbul
Odanın içinde bir ayna, aynada İstanbul
Adam sigarasını yaktı, bir İstanbul dumanı
Kadın çantasını açtı, çantada İstanbul
Çocuk bir olta atmıştı denize, gördüm
Çekmeğe başladı, oltada İstanbul
Bu ne biçim su, bu nasıl şehir
Şişede İstanbul, masada İstanbul
Yürüsek yürüyor, dursak duruyor, şaşırdık
Bir yanda o, bir yanda ben, ortada İstanbul
İnsan bir kere sevmeye görsün, anladım
Nereye gidersen git, orada İstanbul...

Ümit Yaşar Oğuzcan



Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.

İSTANBUL’U DİNLİYORUM


İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Önce hafiften bir rüzgar esiyor;
Yavaş yavaş sallanıyor
Yapraklar ağaçlarda;
Uzaklarda, çok uzaklarda
Sucuların hiç durmayan çıngırakları;
İstanbul’u dinliyorum gözlerim kapalı

İstanbul’u dinliyorum gözlerim kapalı;
Kuşlar geçiyor derken
Yükseklerden, sürü sürü, çığlık çığlık;
Ağlar çekiliyor dalyanlarda;
Bir kadının suya değiyor ayakları;
İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı

İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Serin serin Kapalıçarşı,
Cıvıl cıvıl Mahmutpaşa
Güvercin dolu avlular,
Çekiç sesleri geliyor doklardan
Güzelim bahar rüzgarında ter kokuları;
İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı

İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı
Başında eski alemlerin sarhoşluğu,
Loş kayıkhaneleriyle bir yalı
Dinmiş lodosların uğultusu içinde
İstanbul’u dinliyorum gözlerim kapalı

İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Bir yosma geçiyor kaldırımdan
Küfürler, şarkılar, türküler, laf atmalar.
Bir şey düşüyor elinden yere;
Bir gül olmalı
İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı.

İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Bir kuş çırpınıyor eteklerinde
Alnın sıcak mı, değil mi bilmiyorum;
Dudakların ıslak mı değil mi, bilmiyorum
Beyaz bir ay doğuyor fıstıkların arkasından
Kalbinin vuruşundan anlıyorum;
İstanbul’u dinliyorum..

Orhan Veli Kanık




Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.

İSTANBUL

Asma köprülerin
halatlarıyla bağlı ellerini çözerek
gökdelenlerin arasından
seni kurtarmak isteyen çocuklar
örgüt kurmasın diye
arka bahçeli
bütün evlerini yıktılar İstanbul.

Sokaklarında artık anarşisttir onlar,
sigara reklamı bahanesiyle
sarmaşıkların vatanı olan duvarlarda
at koşturan kovboyları
kovmak için savaşırlar
ki vurulduklarında
karışır kanlarına
ceplerinde taşıdıkları
tohumlar.

Şiirler okuyacağız kulelerinden İstanbul
ve yalnızca
körler olacak sokaklarında
eli sopalı
gezen.

Bırakacağız rüzgara şiirlerimizi,
bildiri atılıyor diye
ihbarlar yağacak telefonlardan,
bir kez daha kırılacak
IV. Murat'ın elindeki kafes
ve koltuklarınıza
bağlandığınız ipleri koparın
duyurusunu yapacak
Hezarfen Ahmet Çelebi'nin torunlarından
bir hostes.

Ölmesin diye Deniz,
bir anlık
ayaklarını tutan
idam masasının tahtalarıyla
sana iskeleler yapacağız İstanbul
denize doğru
uzanan.

Meydanlar ki gamzelerindir İstanbul,
bak, göreceksin;
bir mayıs gününde tutuşacağız elele
ve sen bizlere yeniden
gülümseyeceksin!..

Sunay Akın




Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.

İSTANBULUM.. KIZ KULEM..

Çocuğunu asma köprüde

sallayan bir annedir

İstanbul

ki onun

içi süt dolu

biberonudur Kız Kulesi

soğusun diye

suya tutulan..

Sunay Akın




Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.

İSTANBUL DESTANI



İstanbul deyince aklıma martı gelir
Yarısı gümüş, yarısı köpük
Yarısı balık yarısı kuş
İstanbul deyince aklıma bir masal gelir
Bir varmış, bir yokmuş.

İstanbul deyince aklıma Gülcemal gelir
Anadolu'da toprak damlı bir evde
Gülcemal üstüne türküler söylenir
Süt akar cümle musluklarından
Direklerinde güller tomurcuklanır
Anadolu'da toprak damlı bir evde çocukluğum
Gülcemalle gider İstanbul'a
Gülcemalle gelir.


İstanbul deyince aklıma
Bir sepet kınalı yapıncak gelir
Şehzadebaşı'nda akşam üstü
Sepetin üstünde üç tane mum
Bir kız yanaşır insafsızca dişi
Boyuna posuna kurban olduğum
Kalın dudaklarında yapıncağın balı
Tepeden tırnağa arzu dolu
Sam yeli söğüt dalı harmandalı
Bir şarap mahzeninde doğmuş olmalı
Şehzadebaşı'nda akşam üstü
Yine zevrak-i derunum
Kırılıp kenara düştü
İstanbul deyince aklıma Kapalıçarşı gelir
Dokuzuncu Senfoni'yle kolkola
Cezayir marşı gelir
Dört başı mamur bir gelin odası
Haraç mezat satılmakta
Bir gelinle güvey eksik yatakta
Köşede sedef kakmalı tombul bir ut
Tamburi Cemil Bey çalıyor eski plakta
Sonra ellerinde şamdanlar nargileler
Paslı Acem kılıçları
Amerikan kovboyları
Eller yukarı.

Ne kadar da beyaz elbiseleri
Amerikan deniz erleri
Kocaman bir papatyadan yolunmuşlar gibi
Sütten duru, buluttan beyaz
Beyazın böylesine ölüm yakışır mı dersin
Yakışmaz
Ama harbederken onlara
Bambaşka elbiseler giydirirler
Kan rengi, barut rengi, duman rengi
Kin tutar kir tutmaz.

İstanbul deyince aklıma
Kocaman bir dalyan gelir
Kimi paslı bir örümcek ağı gibi
Gerinir Beykoz'da
Kimi Fenerbahçe'de yan gelir
Dalyanda kırk tane Orkinos
Kırk değirmen taşı gibi dönmektedir
Orkinos dediğin balıkların şahı, Orkinos mavzerle gözünden vurulur
Denizin içinde ağaçlar devrilir
Kan çanağına döner dalyanın yüzü
Camgöbeği yeşili bulanır
Bir çırpıda kırk orkinos
Reisin sevinçten dili dolanır
Bir martı gelir konar direğe
Atılan kolyosu havada yutar
Bir başkasını beklemez gider
Balıkçı gülümser tatlı tatlı
Adı Marika'dır bu martının der
Her zaman böyle gelir böyle gider.

İstanbul deyince aklıma Adalar gelir
Dünyanın en kötü Fransızcası orda harcanır
Çalımından geçilmez altmışlık madamların
Ağzı dili olsa da tenhadaki çamların
Görüp göreceği rahmeti anlatsa insanların.

İstanbul deyince aklıma kuleler gelir
Ne zaman birinin resmini yapsam öteki kıskanır
Ama şu Kızkulesi'nin aklı olsa
Galata kulesine varır
Bir sürü çocukları olur.

İstanbul deyince aklıma
Tophane'de küçücük bir sokak gelir
Her Allahın günü kahvelerine
Anadolu'dan bir sürü fakir fukara gelir
Kimi dilenecek dilenmesine utanır
Kiminin elinde bir süpürge peyda olur uzun
Dudaklarında kirli paslı bir tebessüm
Çöpçü olmuştur bugüne bugün
Kiminin sırtında perişan bir küfe
Kiminin sırtında nakışlı semer
Şehrin cümbüşüne katılır gider
Kalın yağlı bir kolana koşulur
Piyano taşırlar omuz omuza
Kendinden ağır yükün altında adamlar
Balmumu gibi erir dururlar
Sonra kanter içinde soluk alırlar
Nazik eşya nazik hamallar ister neylersin
Ama onlar kadar piyanoyu ciddiye alırlar mı dersin
Nazdan nazik çiniden bilezik eller
Derken
Karşı radyoda gayetle mülayim bir ses
Evlere şenlik Üstad Sinir Zulmettin
Hacıyağına bulanmış sesiyle esner:
Gamı sadiyi felek
Böyle gelir böyle gider.

İstanbul deyince aklıma
Stadyum gelir
Güne güneşe karşı yirmibeşbin kişi
Hepsinin dudağında İstiklal Marşı
Bulutlar atılır top top pare pare
Yirmibeşbin kişilik bir aydınlık içinde eririm
Canım ağzıma gelir sevinçten hilafsız
İsteseler bir gelincik gibi koparır veririm.

İstanbul deyince aklıma
Stadyum gelir
Kanımın karıştığını duyarım ılık ılık
Memleketimin insanlarına
Daha fazla sokulmak isterim yanlarına
Ben de bağırırım birlikte
Avazım çıktığı kadar
Göğsümü gere gere
Ver Lefter'e yaz deftere
Stadyum gelir
İstanbul deyince aklıma
Binlerce insanın aynı anda
Aynı şeyi duymasından doğan sevincin
Heybetini düşünürüm
Birbirine eklenir kafamda
Binler yüzbinler milyonlar
Sonra bir mısra havalanır ürkek
Bir uykuyu cananla beraber uyuyanlar.

İstanbul deyince aklıma
Yahya Kemal gelirdi bir eyyam
Şimdi Orhan Veli gelir
Demindenberi dilimin ucundasın Orhan Veli
Demindenberi senin tadın senin tuzun
Senin şiirin senin yüzün
Yaralı bir güvercin misali
Başımın üstünde dolanır durur
Gelir sessizce konar bu şiirin bir yerine
Neresine mi arayan bulur
Erbabı bilir
Deli eder insanı bu şehir deli
Kadehlerin çınlasın Orhan Veli.

İstanbul deyince aklıma Sait Faik gelir
Burgaz adasında kıyıda
Mavi gözlü bir çocuk büyür döne döne
Mavi gözlü bir ihtiyar balıkçı gencelir küçülür
İkisi bir boya geldi mi Sait kesilirler
Bütün İstanbul'u dolaşırlar elele başbaşa
Ana avrat küfrederler uçan kuşa eşe dosta
Sivriadada da martı yumurtası toplarlar çilli çilli
Ziba mahallesinde gece yarısı
Sabaha Galata'dan geçer yolları
Maytaba alacakları tutar kahvede
Zararsız bir deliyi
Ula Hasan derler gazeteyi ters tutaysun
Çaktırmadan gazetesini tutuştururlar fakirin
Sonra oturup sessizce ağlarlar.

İstanbul deyince aklıma
Sait Faik gelir
Taşında toprağında suyunda
Fakirin fukaranın yanıbaşında
Bir kalem bir bilek bilendikçe bilenir
Kıldan ince kılıçtan keskin
Hep iyiden güzelden yana
Hep kimsesizlerin.

İstanbul deyince aklıma
Sait'in son yılları gelir
Hey Allahım en güzel çağında Sait'e
Dört beş yıl ömrün kaldı denir
Sait Sait olur da nasıl dayanır
Mavi gözlü çocuk boşverir ölüm haberine
İhtiyar balıkçı pis pis düşünür
Bir zehir yeşilidir açılır
Bir yeşil ki ciğerine işler adamın
Bir yeşil ki kasıp kavurur
Küçük mavi çocuk
İhtiyar balıkçı
Ve dilimize bulaşan zehir yeşili
İstanbul çalkalandıkça bu denizlerde dipdiri
Dilimiz yaşadıkça yaşasın Sait'in şiiri.

İstanbul deyince aklıma
Sabiyem gelir
Sabiyem boynundan büyük bir demetle
Sarıyer'den gelir Pendik'ten gelir
Bahar nereden gelirse velhasıl
Sabiyem oradan gelir
Ne delidir ne divane
Aslını ararsan çingenedir
Tepeden tırnağa güneştir
Topraktır
Anadır
Analar içinde bir tanedir
Biri sırtında biri memesinde biri karnında
Karnı her daim burnundadır
Canını mendil gibi takar dişine
Yürekten birşeyler katar işine
Bir ucundan girer şehrin ötekinden çıkar
Alçakgönüllüdür Sabiyem
Hem masa satar, hem göbek atar
Ver bir çeyrek güzelim der
Neyse halin o çıksın falin
Canı çıkar Sabiyemin falı çıkmaz
Sonra anlatır dün gece başına gelenleri
Görürüm üryamda bir sarı yılan
Cenabet uğraşır durur benimlen
Uyanır bakarım benim bebeler
Yatağın ucuna kaymış
Ayağımın parmaklarını emer.

İstanbul deyince aklıma
Bir basma fabrikası gelir
Duvarları uzun masaları uzun sobaları uzun
Dal gibi dalyan gibi kızlar çalışır bütün gün ayakta
Kanter içinde mahzun
Yüzleri uzun elleri uzun günleri uzun
Fabrikada pencereler tavana yakın
Al topuklu beyaz kızlar dalga geçmeyin
Dışarda ağaçlar dizi dizi
Duvarlar duvarlar uzun duvarlar
Niçin ağaçlardan ayırdınız bizi
Dışarda tarlalar turuncu, asfalt mosmor
Dışarda dışarda dışarda
Mevsim gürül gürül akıp gidiyor
Ondokuz yaşında Eyüp'lü Gülsüm
Dalmış beyaz köpüklü akışına ipeklilerin
Kötü kötü düşünüyor
İpeğin akışına doyum olmaz
Ama gel gör ki ipekli emprimeden oğlana don olmaz
Bir top Amerikan bezi sakız gibi beyaz
Bir top Amerikandan neler çıkmaz
Perdeler yatak çarşafları çoluğa çocuğa çamaşır
Sakız gibi ağarmış bir top Amerikan bezi
Gülsüm'ün gözleri kamaşır
Üçüncü oğlanı doğururken Gülsüm
Bir top Amerikana hasret sizlere ömür
Gülsüm'lerin sürüsüne bereket
Yerine bir Gülsüm'cük bulunur elbet
Gider Gülsüm gelir Gülsüm
Azrail ettiğin bulsun.

İstanbul deyince aklıma
Ağzına kadar soğan yüklü bir taka gelir
Sülyen kırmızısı üstüne zehir gibi yeşil
Samsun'dan Sürmene'den Sinop'tan
Yaz demez kış demez mutlaka gelir
Kirli yelkeninde yeni bir yama
Demirinin pası gelir dilime
Nabzımda duyarım motorunun hızını
Canımın içine sokasım gelir
İri kalçaları pullu denizkızını.

İstanbul deyince aklıma
Takalar gelir
Alçakgönüllü kalender
Ya Peleng-i Deryadır adları ya Şimşir-i Zafer
İstanbul deyince aklıma
Koca Sinan gelir
On parmağı on ulu çınar gibi
Her yandan yükselir
Sonra gecekondular gelir ardısıra
İsli paslı yetim
Eyy benim dev memesinde cüceler emziren acayip memleketim...

Bedri Rahmi Eyuboğlu



Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.

HAYAL ŞEHİR

Git bu mevsimde, gurub vakti, Cihangir'den bak!
Bir zaman kendini karşındaki rüyaya bırak!
Başkadır çünkü bu akşam bütün akşamlardan;
Güneşin vehmi saraylar yaratır camlardan;
O ilah isteyip eğlence hayalhanesine,
Çevirir camları birden peri kasanesine.
Som ateşten bu saraylarla bütün karşı yaka
Benzer üç bin sene evvelki mutantan sarka.
Mestolup içtiği altın şarabın zevkinden
Elde bir kırmızı kaseyle ufuktan çekilen
Nice yüz bin senedir şarkın ışık mimarı
Böyle ma'mur eder ettikçe hayal Üsküdar'ı.
O ilahın bütün ilhamı fakat anidir;
Bu ateşten yaratılmış yapılar fanidir;
Kaybolur hepsi de bir anda kararmakla batı.
Az sürer gerçi fakir Üsküdar'ın saltanatı;
Esef etmez güneşin şimdi neler yıktığına;
Serviler şehri dalar kendi iç aydınlığına,
Ezeli mağfiretin böyle bir ikliminde
Altının göz boyamaz kalbi kadar halisi de.
Halkının hilkati her semtini bir cennet eden
Karşı sahilde karanlıkta kalan her tepeden,
Gece bir çok fukara evlerinin lambaları
En sahih aynadan aksettiriyor Üsküdar'ı..

Yahya Kemal Beyatlı




Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.

İSTANBUL

Şehremini Cemil Paşa'ya

Bütün hayatı uyur bir sema-yı mühmelde
Geniş ufukları efsanevi hikayelerin
Tasavvur ettiği gökler kadar beyaz, narin,
Minarelerle müzeyyen, sevimli bir belde...
O mai dalgaların bu sesiyle perverde
Sevahilinde güler ruhu başka bir denizin,
Gezer bu levhaya ait bir ihtiram-ı hazin
Melul hisli mükedder nazarlı gözlerde.
Bütün bedayi'-i ezman, nefais-i a'sar
Bu mai çehreli İstanbul'un beyaz ve uzun
Ufuklarında bulur penah si'r ü füsun
Dalınca gözlerim ağlar bu hüsn-i sakinde;
Bu beldenin uyuyan bir başka güzellik var
Bütün tulu' ve gurubunda, subh u leylinde..

Faruk Nafiz Çamlıbel




Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.

İSTANBUL IŞIK IŞIK

istanbul rüzgar rüzgar sevdiğim
kah bir lodos, denizlerden esen
ılık mı ılık
kah ustura gibi deli bir poyraz
bırak saçlarını rüzgarlarına istanbulun
bu şehirde aşksız ve rüzgarsız yaşanmaz
istanbul bulut bulut sevdiğim
kimi beyaz mı beyaz
ince, tül gibi
kimi katran misali kara
bulutları da insanlarına benzer istanbulun
inanma sevdiğim, inanma bulutlara
istanbul yağmur yağmur sevdiğim
kah ince ince
kah bardaktan boşanırcasına
hele bir yağmur yağmaya görsün
ölürcesine yaşanır bu şehirde sevdiğim
ve yaşanırcasına ölünür
istanbul deniz deniz sevdiğim
bir çakır mavi
bir camgöbeği tuzlu su
üstünde irili ufaklı tekneler
kayıklar, yelkenliler, mavnalar
kalleştir denizleri istanbulun sevdiğim
istanbul kadar
istanbul kadeh kadeh sevdiğim
içtikçe içesi gelir insanın
sarhoşluğu tutuşup yanmaya benzer
ve bir gölgedir yalnızlık meyhanelerinde
seninle dolaşır, seninle gezer..

Ümit Yaşar Oğuzcan




Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.

BİR İSTANBULLUNUN NOT DEFTERİNDEN II

Sokaklarda gerçeğin yüzleri
Park etmiş kaç yüz kaldırımlarda
Bir yol
Bulmaya çabalar arabasız.
Yalvarmalı izleyerek taşıtları
Bir araca bin de nasıl binersen bin
Zifoslar fışkırtarak üstüme
Basar gider arabalı.
Bir mahşerde itile kakıla
Sindikçe sinerek
Ben bu yaşa gelmiş adam
Başka yere gidemem ki.
Bu duraktan bu otobüs
Ne zamanları geçer
Sorarım, gülerler:
Bekle, Baba!
Beklerim kış yaz ayaz
Kuyruklarda
İstanbul'da yaşıyorum
Yaşamaksa..

Behçet Necatigil


Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.

İSTANBUL AĞRISI



Kanatları parça parça bu ağustos geceleri,
yıldızlar kaynarken,
şangır şungur ayaklarımın dibine dökülen,
sen,
eğer yine İstanbul'san,
yine kan köpüklü cehennem sarmaşıkları büyüteceğim,
pancak pancak şiirler tüküreceğim
demek yine ben.

Limandaki direkler ormanında bütün bandıralar ayaklanıyor,
kapı önlerinde boyunlarını bükmüş tek tek kafiyeler,
Yahudi sokaklarını aydınlatan Telaviv şarkıları
mavi asfaltlara çökmüş
diz bağlıyor.

Eğer sen yine İstanbul'san,
kirli dudaklarını bulut bulut dudaklarıma uzatan,
Sirkeci Garı'nda tren çığlıklarıyla bıçaklanıp
intihar dumanlari içindeki Haydarpaşa'dan
Anadolu üstlerine bakıp bakıp
ağlayan.

Sen eğer yine İstanbul'san,
aldanmıyorsam,
yakaları karanfilli ibneler eğer beni aldatmıyorsa,
kulaklarımdan kan fışkırıncaya kadar
yine senin emrindeyim.
Utanmasam
gozlerimi damla damla kadehime damlatarak,
kendimi, yani şu bildiğim Attila İlhan'i
zehirleyebilirim.

Sonbahar karanlıkları tuttu tutacak,
Tarlabaşı pansiyonlarında bekarlar buğulanıyor,
imtihan çığlıkları yükseliyor Üniversite'den
Tophane İskelesi'nde diesel kamyonları sarhoş,
direksiyonlarının koynuna girmiş bıçkın şoförler
uykusuz dalgalanıyor.

Ulan İstanbul sen misin,
senin ellerin mi bu eller?
Ulan bu gemiler senin gemilerin mi
minarelerini kürdan gibi dişlerinin arasında
liman liman götüren?
Ulan bu mazot tüküren bu dövmeli gemiler senin mi?
Akşamlar yassıldıkça neden böyle devleşiyorlar,
neden durmaksızın imdat kıvılcımları fışkırıyor
antenlerinden,
neden?

Peki İstanbul, ya ben,
ya mısralarını dört renkli duvar afişleri gibi boy boy
gümrük duvarlarına yapıştıran yolcu Abbas,
ya benim kahrım,
ya senin ağrın?
Ağır kabaralarınla uykularımı ezerek deliksiz yaşattığın,
çaresiz zehirle kusan çılgın bir yılan gibi
burgu burgu içime boşalttığın,
o senin ağrın,
o senin..

Eğer sen yine İstanbul'san,
yanılmıyorsam,
koltuğumun altında eski bir kitap diye götürmek istediğim,
Sicilyalı balıkçılara, Marsilyalı dok işçilerine
satır satır okumak istediğim,
sen,
eğer yine İstanbul'san,
eğer senin ağrınsa iğneli beşik gibi her tarafımda hissettiğim,
ulan yine sen kazandın İstanbul,
sen kazandın, ben yenildim..

Kulaklarımdan kan fışkırıncaya kadar
yine emrindeyim,
ölsem, yalnız kalsam, cüzdanım kaybolsa,
parasız kalsam, tenhalarda kalsam, çarpılsam,
hiç bir gün, hiçbir postacı kapımı çalmasa,
yanılmıyorsam,
sen eğer yine İstanbul'san,
senin ıslıklarınsa kulaklarıma saplanan bu ıslıklar,
gözbebeklerimde gezegenler gibi dönen yalnızlığımdan,
bir tekmede kapılarını kırıp çıktım demektir.

Ulan bunu sen de bilirsin İstanbul,
kaç kere yazdım kimbilir,
kaç kere kirpiklerimiz kasaturalara dönmüş diken diken,
1949 eylül'ünde birader, Mırc ve ben,
sokaklarında mohikanlar gibi ateş yaktık,
sana taptık ulan,
unuttun mu,
sana taptık...

Attila İlhan




Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.

İSTANBUL YOKTU SEN OLMASAYDIN



Ben nice İstanbullu'lar gördüm sana gelinceye kadar
Kirli paçavralara benzerdi insanları
Dostluktan, vefadan yoksun.
Bölünmüş, dağılmış, parçalanmış
Ve herbiri kendi ağırlığıyla ezilmiş, yorgun.
Yüzümde dolaşan birer iğrenç böcekti gözleri
Bir tutsam
Yapışır kalırdı ellerime en çirkin yerleri
Evlerinde bulduğum yalnızlık

Sokaklarında bulduğum upuzun bir kahırdı.
Günler boyunca
Bir başka karanlık gelirdi
Karanlığın biri kaybolunca.
Güneşler doğardı, görmezdim.
Bir ses durmadan ölüme çağırırdı beni.
Bilmezdim bu şehirde senin yaşadığını.
Bilmezdim..

Zindandı bütün meyhaneler,
Duvarlar karaydı,
Köhne bir Bizans eskisiydi İstanbul sensiz.
Semt semt bir ağır yorgunluktu
Sürekli bir aldanıştı sokak sokak
Benden en uzak sevgilerde yaşadım yıllarca
O büyük yalanlarda yaşadım.
Senden habersiz bir ölü gibi,
Senden uzak zamanlarda yaşadım.

Mabetler yıkıldı içimde,
Umutlar, hayaller yıkıldı
Bir gün bütün İstanbul yıkıldı.
Sokaklar kaydı ayaklarımın altında
Gün oldu kalabalık meydanlarında inançlarım yıkıldı
Gün oldu

Gözlerime çiviler çakıldı merhametsiz.
Toz toz oldum, duman duman oldum
Aldığını geri vermedi yıllar
Yitirdim kendimi bu rezil şehirde
Seni buluncaya kadar..


Eskiden bir lale hatırlardım
Ya da mavi mavi bir deniz İstanbul denince
Serin rüzgarlar okşardı saçlarımı
Rıhtımlar balık balık kokardı.
Ne zaman
Yumsam gözlerimi bir gemi kalkardı,
Vapur düdükleri durmadan öterdi,
Eskiden bir İstanbul vardı bilmediğim,
Bana yeterdi..

Sonra kaç yıl yaralı bir hayvan gibi
Gezdim sokaklarında
Sonra kaç yıl bir sevgi aradım
İstanbul’u aradım.
Belki de seni aradım bilmeden.
Ayaklarımın dibinde denizler can çekişti,
Şehirler parçalandı,
Bir çağ öldü gözlerimin önünde,
Benim en güzel çağım öldü.
Bizi topraktan yarattılar
Gel gör ki
Bu şehirde
Benim toprağım öldü.
Seni aradım bu şehirde yıllarca
Yana yakıla seni..

Sen kimdin, sen neredeydin kim bilir?
Hep böyle sensiz miydi bu şehir.
Bu şehir İstanbul muydu ?
Öyleyse sensiz yaşanmazdı bu şehirde
Gemiler demir almazdı
Trenler işlemezdi
Sen olmasaydın
Bir ömür bitip
Yepyeni bir ömür başlamazdı içimde
Bahar gelmezdi
Ağaçlar çiçek açmazdı
Seni bulmasaydım
Ve ben yoktum
İstanbul yoktu
Sen olmasaydın...

Ümit Yaşar Oğuzcan




Konu Sevda tarafından (28 Ekim 2011 Saat 15:20 ) değiştirilmiştir.
 
Alıntı ile Cevapla

IRCForumlari.NET Reklamlar
sohbet odaları reklam ver Benimmekan Mobil Sohbet