IRCForumları - IRC ve mIRC Kullanıcılarının Buluşma Noktası

IRCForumları - IRC ve mIRC Kullanıcılarının Buluşma Noktası (https://www.ircforumlari.net/)
-   Genel Paylaşım (https://www.ircforumlari.net/genel-paylasim/)
-   -   Türklerin Ergenekon'dan Çıkışı (https://www.ircforumlari.net/genel-paylasim/323445-turklerin-ergenekondan-cikisi.html)

aLdiana 21 Mart 2010 00:18

Türklerin Ergenekon'dan Çıkışı
 
Ergenekon Destan'ı, Türkler'in yüzyıllarca çift sürerek, av avlayarak, maden
işleyerek yaşayıp çoğaldıkları etrafı aşılmaz dağlarla çevrili kutsal
toprakların öyküsüdür. Ergenekon Destanı'nın önemli bir çizgisi, Türkler'in
demircilik geleneğidir. Maden işlemek, demirden ve en iyi çelikten silahlar
yapmak, Eski Türkler'in doğal sanatı ve övüncü idi. Ergenekon Destanı'nda
Türkler, demirden bir dağı eritmiş ve bunu yapan kahramanlarını da
ölümsüzleştirmişlerdir. Ergenekon Destanı ilk kez, Cengiz Han'ın kurmuş olduğu
Türk-Moğol Devleti'nin tarihçisi Reşideddin tarafından saptanmıştır. Reşideddin,
''Câmi üt-Tevârih'' adlı eserinde Ergenekon Destanı ile ilgili geniş bilgiler
vermektedir. Fakat Reşideddin, -yukarıda da değinildiği gibi- bir Türk destanı
olan Ergenekon Destanı'nı moğollaştırmıştır (Ergenekon Destanı'nın nasıl
moğollaştırıldığı hakkında Prof.Dr.Bahaeddin Ögel'in, Türk Mitolojisi [1.cilt,
59-71. sayfalar] adlı yapıtında geniş bilgiler vardır).



[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]
Ergenekon Destanı, Hıve hanı Ebulgazi Bahadır Han'ın 17.yy.da yazmış bulunduğu
''Şecere-Türk'' (Türkler'in Soy Kütüğü) adlı esere de kaydedilmiştir.



Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Kurtuluş Savaşında'ki Anadolu'yu, Ergenekon'a
benzeterek aynı adı taşıyan bir kitap yazmıştır. Ergenekon Destanı'nda Bozkurt,
öteki Türk destanlarında da olduğu gibi, ön planda ve baş roldedir. Bu kez
Türkler'e yol göstericilik, kılavuzluk yapmaktadır. Bir rivayete göre Türkler,
Ergenekon'dan 9 Martta çıkmışlardır. Başka bir rivayet ise bu tarihi 21 Mart
(Nevruz Bayramı) olarak verir. Öyle anlaşılıyor ki, Ergenekon'dan çıkış
işlemleri 9 Martta başlamış, 21 Martta da tamamlanmıştır. Ergenekon Destanı,
bugün Türk Milleti'nin dünyaya nasıl yayıldığını ve çeşitli coğrafyalarda nasıl
hükmettiğinin anlatan ve bugünde Bütün Türk Dünyasının hep birlikte Nevruz
adıyla kutladığı bir bayramdır.



Ergenekon Destanı


Türk illerinde Türk oku ötmeyen, Türk kolu yetmeyen, Türk'e boyun eğmeyen bir
yer yoktu. Bu durum yabancı kavimleri kıskandırıyordu. Yabancı kavimler
birleştiler, Türkler'in üzerine yürüdüler. Bunun üzerine Türkler çadırlarını,
sürülerini bir araya topladılar; çevresine hendek kazıp beklediler. Düşman
gelince vuruşma da başladı. On gün savaştılar. Sonuçta Türkler üstün geldi. Bu
yenilgileri üzerine düşman kavimlerin hanları, beğleri av yerinde toplanıp
konuştular. Dediler ki: ''Türkler'e hile yapmazsak halimiz yaman olur !'' Tan
ağaranda, baskına uğramış gibi, ağırlıklarını bırakıp kaçtılar. Türkler,
''Bunların gücü tükendi, kaçıyorlar'' deyip artlarına düştüler. Düşman,
Türkler'i görünce birden döndü. Vuruşma başladı. Türkler yenildi. Düşman,
Türkler'i öldüre öldüre çadırlarına geldi. Çadırlarını, mallarını öyle bir
yağmaladılar ki tek kara kıl çadır bile kalmadı. Büyüklerin hepsini kılıçtan
geçirdiler, küçükleri tutsak ettiler. O çağda Türkler'in başında İl Kağan vardı.
İl Kağan'ın da birçok oğlu vardı. Ancak, bu savaşta biri dışında tüm çocukları
öldü. Kayı (Kayan) adlı bu oğlunu o yıl evlendirmişti. İl Kağan'ın bir de Tokuz
Oguz (Dokuz Oğuz) adlı bir yeğeni vardı; o da sağ kalmıştı. Kayı ile Tokuz Oguz
tutsak olmuşlardı.



On gün sonra ikisi de karılarını aldılar, atlarına atlayarak kaçtılar. Türk
yurduna döndüler. Burada düşmandan kaçıp gelen develer, atlar, öküzler, koyunlar
buldular. Oturup düşündüler: ''Dörtbir yan düşman dolu. Dağların içinde kişi
yolu düşmez bir yer izleyip yurt tutalım, oturalım.'' Sürülerini alıp dağa doğru
göç ettiler. Geldikleri yoldan başka yolu olmayan bir yere vardılar. Bu tek yol
da öylesine sarp bir yoldu ki deve olsun, at olsun güçlükle yürürdü; ayağını
yanlış yere bassa, yuvarlanıp paramparça olurdu. Türkler'in vardıkları ülkede
akarsular, kaynaklar, türlü bitkiler, yemişler, avlar vardı. Böyle bir yeri
görünce, ulu Tanrı'ya şükrettiler. Kışın hayvanlarının etini yediler, yazın
sütünü içtiler. Derisini giydiler. Bu ülkeye ''Ergenekon'' dediler. Zaman geçti,
çağlar aktı; Kayı ile Tokuz Oguz'un birçok çocukları oldu. Kayı'nın çok çocuğu
oldu, Tokuz Oguz'un daha az oldu. Kayı'dan olma çocuklara Kayat dediler.
Tokuz'dan olma çocukların bir bölümüne Tokuzlar dediler, bir bölümüne de
Türülken. Yıllar yılı bu iki yiğidin çocukları Ergenekon'da kaldılar;
çoğaldılar, çoğaldılar, çoğaldılar. Aradan dört yüz yıl geçti. Dört yüz yıl
sonra kendileri ve süreleri o denli çoğaldı ki Ergenekon'a sığamaz oldular. Çare
bulmak için kurultay topladılar. Dediler ki: ''Atalarımızdan işittik; Ergenekon
dışında geniş ülkeler, güzel yurtla varmış. Bizim yurdumuz da eskiden o yerlerde
imiş. Dağların arasını araştırıp yol bulalım. Göçüp Ergenekon'dan çıkalım.
Ergenekon dışında kim bize dost olursa biz de onunla dost olalım, kim bize
düşman olursa biz de onunla düşman olalım.'' Türkler, kurultayın bu kararı
üzerine, Ergenekon'dan çıkmak için yol aradılar; bulamadılar. O zaman bir
demirci dedi ki: ''Bu dağda bir demir madeni var. Yalın kat demire benzer.
Demirini eritsek, belki dağ bize geçit verir. Gidip demir madenini gördüler.
Dağın geniş yerine bir kat odun, bir kat kömür dizdiler. Dağın altını, üstünü,
yanını, yönünü odun-kömürle doldurdular.



Yetmiş deriden yetmiş büyük körük yapıp, yetmiş yere koydular. Odun kömürü
ateşleyip körüklediler. Tanrı'nın yardımıyla demir dağ kızdı, eridi, akıverdi.
Bir yüklü deve çıkacak denli yol oldu. Sonra gök yeleli bir Bozkurt çıktı
ortaya; nereden geldiği bilinmeyen. Bozkurt geldi, Türk'ün önünde dikildi,
durdu. Herkes anladı ki yolu o gösterecek. Bozkurt yürüdü; ardından da Türk
milleti. Ve Türkler, Bozkurt'un önderliğinde, o kutsal yılın, kutsal ayının,
kutsal gününde Ergenekon'dan çıktılar. Türkler o günü, o saati iyi bellediler.
Bu kutsal gün, Türkler'in bayramı oldu. Her yıl o gün büyük törenler yapılır.
Bir parça demir ateşte kızdırılır. Bu demiri önce Türk kaganı kıskaçla tutup
örse koyar, çekiçle döver. Sonra öteki Türk beğleri de aynı işi yaparak bayramı
kutlarlar. Ergenekon'dan çıktıklarında Türkler'in kaganı, Kayı Han soyundan
gelen Börteçine (Bozkurt) idi. Börteçine bütün illere elçiler gönderdi;
Türkler'in Ergenekon'dan çıktıklarını bildirdi. Ta ki, eskisi gibi, bütün iller
Türkler'in buyruğu altına gire. Bunu kimi iyi karşıladı, Börteçine'yi kagan
bildi; kimi iyi karşılamadı, karşı çıktı. Karşı çıkanlarla savaşıldı ve Türkler
hepsini yendiler. Türk Devleti'ni dört bir yana egemen kıldılar.



Ergenekon'dan çıkış ile aynı güne denk geldiği için kutlanan Nevruz Bayramı,
bugün pek çok Türk topluluğunda çeşitli adlarla kutlanmaktadır. Nevruza; Saha
Türkleri Isıah, Başkurtlar ve Kazan Tatarları Saban Toy, Kazaklar,Özbekler,
Azerbaycan Türkleri ve Türkmenler Nevruz Toy adını vermektedirler. Türk
Cumhuriyetlerinin, S.S.C.B'nin yıkılmasıyla birer birer bağımsızlıklarına
kavuşmalarıyla, Nevruz Bayramı Türk Dünyasında ortak bir bayram olarak
kutlanmaya başlamıştır. Böylelikle yaklaşık 1000 yıldır ayrılmış olan Türkler,
bu bayramla birleşmektedirler. Selçuklular ve Osmanlı Devleti dönemlerinde de
her yıl kutlanan Nevruz Bayramı, Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşunda ve
sonrasında da TÜRK IRKININ EBEDİ VE SON BAŞBUĞU GAZİ MUSTAFA KEMAL ATATÜRK
tarafından da, Başkent Ankara'da kutlanmıştır. Ancak Yüce Başbuğumuz ebedi
istiratgahına çekilmesiyle bu kutlamalar unutulmaya yüz tutmuştu. Ancak Türk
Cumhuriyetlerinin bağımsızlıklarını ilan ederek Türkiye Cumhuriyeti Devletiyle
diplomatik ilişkiler kurmaya başlamalarıyla yeniden parlamış ve süreklilik
kazanmıştır.



Ancak Türkiye'deki, Gayr-ı Türk unsurlar(başta kürtler) bu güzel bayramı her yıl
sabote etmektedirler. Basın kesinlikle bu kutlamalara geniş yer ayırmamakta
hatta bu güzel Türk Geleneğini hor görmeye kalkarak, siyasi manalar
yüklemektedir.

Bölücü terör örgütü pkk ve diğer Türk düşmanı unsurlar, Nevruz Bayramı süresince
çeşitli provokasyonlarla Türk Devletine ve Milletine karşı isyan provaları
yapmaktadırlar. Asıl amaçları Türk Devletini ve Milletini yok etmek olduğunu
saklamakta sakınca dahi görmeyen bu ayrılıkçı teröristlerin ve sempatizanlarının
cezalandırılmaması, Uluslararası kamuoyunda ülkemizin nizamı ve iç güvenliğine
yönelik bir zaaf olarak algılanmaktadır.

Yüce Türk Milletine ait olan bu bayramı, kendilerine mal etmeye kalkarak,
kürtçülük propagandasına dönüştürmekten çekinmeyen terörist başı bozuk sürüler;
sözde ele başları abdullah öcalan lehinde sloganlar atarak, Türk Devletinin
güvenlik güçlerine saldırmak için, her yıl bu bayramı beklemektedirler. Nevruz
Bayramı, Dünya uygarlığına ve literatürüne hiç bir katkısı olmayan bir sürüye
ait olamaz. Hain emellerine ulaşmak için bu kutlu bayramı kullanarak kendilerini
dünya kamuoyunda haksızlığa uğramış gibi göstermek pişkinliğinde bulunanlar,
Türk Milleti'nin öfkesini çekeceğini bilmelidirler!!!

alıntıdır

----------

NEVRUZ Avrasya’nın Ortak Bayramı

Günümüzde 6 Türk devletinde (Azerbaycan, Türkmenistan, Tataristan, Kırgızistan,Kazakistan ve Özbekistan) ve 9 Türk özerk cumhuriyetinde Resmi Tatil olan ve Milli Bayram olarak kutlanan en eski Türk bayramı olan Nevruz, Türkler aracılığıyla Avrasya’ya yayılmıştır.
Tabiat ile iç içe, kucak kucağa yaşayan, toprağı “ana” olarak vasıflandıran Türk’ün düşünce sisteminde “baharın gelişi” elbette önemli bir yere sahip olacaktı.
Nevruz, Türk dünyasının kuzeyinden güneyine, batısından doğusuna kadar uzanan engin coğrafyada yaşayan toplulukların pek çoğu tarafından yaygın olarak kutlanan bahar bayramıdır.Bütün bayramların dinî ve millî bir inanıştan, o toplumu ilgilendiren ortak bir hatıradan, geleneklerden, duygulardan ve tabiatın insanlara tesir eden bir olayından doğduğuna inanılır.

Tabiat ile iç içe, kucak kucağa yaşayan, toprağı “ana” olarak vasıflandıran Türk’ün düşünce sisteminde “baharın gelişi” elbette önemli bir yere sahip olacaktı. Çünkü insan vücudu, baharda uyarıldığı kadar kışta uyarılmaz. İç karartıcı, yeknesak günlerin ardından doğan hareketli, pırıl pırıl güneşli, kuş ve hayvan sesleriyle kurulmuş îlahî orkestranın musikisi insan hayatını canlandırır. Ayrıca ortaya çıkan rengârenk tablo kıştan bahara geçişi ne de güzel tasvir eder: “Bir yanda her tarafı kaplayan soluk, mat ve daha çok beyazın hakim olduğu renkler, diğer yanda yeşilin değişik tonları arasında baş veren binbir renk cümbüşü… Birisi hareketsiz, şekilsiz; diğeri kıpır kıpır, şekil şekil, çiçek çiçek… Kış, sağır ve dilsiz; ilkyaz duygulu, coşkulu, kulaklara fısıldadığı nağmelerle cazibeli… Birinde tabiat hayat dolu, diğerinde donmuş, yeniden doğmak üzere uyuşmuş kalmış…

Tabiat ile iç içe, kucak kucağa yaşayan, toprağı “ana” olarak vasıflandıran Türk’ün düşünce sisteminde “baharın gelişi” elbette önemli bir yere sahip olacaktı. Çünkü insan vücudu, baharda uyarıldığı kadar kışta uyarılmaz. İç karartıcı, yeknesak günlerin ardından doğan hareketli, pırıl pırıl güneşli, kuş ve hayvan sesleriyle kurulmuş îlahî orkestranın musikisi insan hayatını canlandırır. Ayrıca ortaya çıkan rengârenk tablo kıştan bahara geçişi ne de güzel tasvir eder: “Bir yanda her tarafı kaplayan soluk, mat ve daha çok beyazın hakim olduğu renkler, diğer yanda yeşilin değişik tonları arasında baş veren binbir renk cümbüşü… Birisi hareketsiz, şekilsiz; diğeri kıpır kıpır, şekil şekil, çiçek çiçek… Kış, sağır ve dilsiz; ilkyaz duygulu, coşkulu, kulaklara fısıldadığı nağmelerle cazibeli… Birinde tabiat hayat dolu, diğerinde donmuş, yeniden doğmak üzere uyuşmuş kalmış…

Genellikle Nevruz, yani Farsça “Yeni Gün” adını taşıyan bahar bayramı, insan ruhunun tabiattaki uyanışıyla birlikte kutladığı bir bayramdır. Böyle bir bayramın, yani mevsimlerin değişikliğinden doğan özel günlerin, başka başka adlar altında birçok milletin sosyal hayatında yer aldığı da bilinmektedir. Mesela, Hıristiyan âleminin dinî muhteva ile şekillendirerek ve Noel Baba sembolü ile karlar ülkesinden geyiklerin çektiği kızaklarla neşe ve ümitleri taşıdığı “Noel Bayramı” bunun farklı bir örneğini teşkil eder. Bu kutlamalarda yine bahara duyulan özlem “çam ağacı” motifi etrafında şekillendiriliyor. Aynı zamanda bir takvim değişikliğini de ifade eden bu kutlamalara baktığımızda Türk’ ün kutladığı “bahar bayramı”nın da bir takvim değişikliğini yansıttığı görülüyor. Burada dikkati çeken husus “baharın başladığı zaman”dır. Türk, bu takvim değişikliğini “toprağın uyandığı gün” ile özdeşleştirmiştir. Kışın ortasında baharı kutlamaz. Türklerde bir tabiat, varoluş, diriliş bayramı niteliğinde olan Nevruz’un ruhî atmosferini ve eskiliğini anlayabilmek için kültürümüzün yıpranmış, tozlu ve pek okunmayan eski sayfalarına bir göz atmamız gerekiyor. Bu coşkuyu Türk kamları dualarında, niyazlarında şöyle ifade ediyorlar:

“… Yüce Göktanrı’nın ilk defa gürlediği, yağız yer, altmış türlü çiçeklerle ilk defa bezendiği, altmış türlü hayvan sürülerinin ilk defa kişnediği ve melediği zaman sen (Türk’ün Atası) yaradıldın!”

Bu sözler Türk’ün yaratılış felsefesinin, inancının, hayat tarzının ifadesidir. Bütün bayramların dinî ve millî bir inanıştan, o toplumu ilgilendiren ortak bir hatıradan, geleneklerden, duygulardan ve tabiattan doğduğundan bahsetmiştik. İşte millî bir bayram olan Nevruz da Müslüman olan ya da olmayan çeşitli Türk toplulukları arasında kamların dua ettikleri asırlar öncesinden günümüze kadar farklı farklı şekillerde, ama aynı ruhla hâlâ kutlanmakta. Bu bayram İslâmiyet’i kabul etmiş olan ilk Müslüman konar göçer Türk topluluklarında; sürgün avı, toy, şölen, yuğ vb. gibi İslâmiyet’le çatışmayan âdetlerden biri olarak devam edegelmiştir. Böylece bu ananeler günümüz Türk dünyasına ortak kültür mirası olarak intikâl etmişlerdir. Gelenekler, tarihini kesinlikle tespit edemediğimiz dönemlerden kalmadır. Neden, niçin, nasıl gibi sorular sorulmadan atadan oğula kalmıştır. Gelenekler bu özelliğiyle millet bağını güçlendiren en önemli unsurlardan biridir. Baharın gelişinin kutlandığı bugün de böyle bir gelenektir.


Nevruz, çeşitli kültür çevrelerinde, farklı etnik gruplarda farklı bir muhtevaya ve anlama sahip olmuştur. Kültürler arasındaki iletişim sonucunda çeşitli kültürlere girmiş ve benimsenmiştir. Eldeki tarihi kaynaklardan hareketle en eski Türk adetlerinden, bayramlarından biri olduğu kesinleşmiştir. Yeni yılın başlangıcı, yenilik, coşku, canlanma gibi nitelikler hiç değişmeden günümüze kadar yaşadığı uçsuz bucaksız coğrafyalarda görülmektedir.

Çin kaynaklarından Kutadgu Bilig’e, Kaşgarlı Mahmud’dan Bîrûnî’ye, Nizâmü’ı Mülk’ün Siyasetnâme’sinden Melikşah’ın takvimine kadar, Akkoyunlu Uzun Hasan Bey’in kanunlarına kadar gelen bir çizgide Nevruz ile ilgili kayıtlar eldedir. Diğer taraftan Sivas hükümdarı Kadı Burhaneddin Ahmed, Safevi Türkmen Devletinin kurucusu Şah İsmail (Hataî), Osmanlılarda Sultan I. Ahmed ve Sultan Dördüncü Murad gibi hükümdarların, Mustafa Kemal Atatürk’ün; din adamlarımızdan Kazasker Bâki Efendi ve Şeyhülislam Yahya Efendilerin, şairlerimizden Kuloğlu, Pir Sultan Abdal, Kaygusuz Abdal, Şükrü Baba, Hüsnü Baba, Fuzulî, Nev’î Efendi, Nef’î, Nedim, Hüseyin Suad ve Namık Kemal gibi şairlerimizin Fatih devri vezirlerinden Ahmed Paşa’nın; büyük Azeri şairi Şehriyar’ın ve büyük Türkmen şairi Mahdumkulu’nun uzun bir tarih boyunca Nevruz bayramının gelişini “Nevruziye” veya “Bahariye” denilen şiirlerle kutladıklarını da biliyoruz.
Ayrıca Nevruz’un Türk musikisinin en eski mürekkep makamlarından biri olarak da kültürümüzde yedi yüzyıldan fazla bir maziye sahip olduğunu da biliyoruz. Bu makam ilk defa Urmiyeli Safıyûddîn Abdulmü’mîn Urmevî (1224-1294) tarafından kullanılmıştır. Bu şekilde elimizde yirminin üzerinde makam bulunmaktadır.
Nevruz geleneği ne Sünnilikle, ne Alevilikle, ne Bektaşilikle doğrudan doğuş bağlantısı olmayan, İslâmiyetten çok öncelere giden bir gelenektir. Yani bir dinin veya mezhebin bayramı değildir. Bu yüzden de herhangi bir şekilde bir mezhep adına, bir din adına, bir etnik menşe adına bağlı gösterilmesi, istismar edilmesi bir ayrılık unsuru olarak takdim edilmeye çalışılması yanlıştır. Tarihin ve kültürün bütün gerçeklerine aykırıdır.
1990 yılında bağımsızlıklarını ilan eden Türk Cumhuriyetleri’nde Kırgızistan, Kazakistan, Özbekistan, Türkmenistan ve Azerbaycan ile Rusya Federasyonu bünyesindeki Tataristan 21 Mart Ergenekon/Nevruz Bayramı’nı “Milli Bayram” olarak ilan etmişlerdir. Bu günün coşkuyla kutlanmasına büyük önem vermektedirler. Türk kültüründen kaynaklanan Ergenekon/Nevruz bayramı, her yönüyle Türk gelenek ve görenekleriyle zenginleşmiş ananevi ve temeli beş bin yıllık Türk tarihine dayalı milli bir bayramdır. Türkiye’de de 1991 yılında Türk Dünyası ile birlikte ortak bir gün olarak resmi tatil olmaksızın bayram ilan edilmiştir.
Nevruz; Türk insanını birbirine kenetleyen, bağlayan, Ergenekon’dan demir dağları eriterek dirilen atalarının ruhlarıyla yanan bir ateştir. Bu ateş, hiç sönmeden binlerce yıl yandı ve gelecekte de kıvılcımlarından binlerce gönlü tutuşturarak “ortak kültür ocağı”nda binlerce ruhu ısıtacaktır. Avrasya’nın ,Türk âleminin Nevruz toyu kutlu olsun,Nevruz gülleri geleceğe umutlar taşısın.


alıntıdır.

CoCoRiCo 21 Mart 2010 00:28

Cevap: Türklerin Ergenekon'dan Çıkışı
 
Türkmilletinin ilk Yurdundan cıkıp Dünyaya acıldıgı bugün ve Baharın En ihtişamlı haliyle
kendini bizlere sunmak için uyandıgı bugün Tüm insanlara ve milletimizehayırlı olsun..

stonecypher 21 Mart 2010 00:45

Cevap: Türklerin Ergenekon'dan Çıkışı
 
Nevruz, günümüzde bir kaç kötü düşünceli insanın propagandası
olarak kullanılmakta olsa da, bizler bu günün tarihte ki önemini kavramak
zorunda olan insanlarız. "Dünyayı hakimiyetimiz altına aldığımız gerçeğini bize belirten tarihimizin başlangıcı" olan bayramda,
Bugun saat 10'da Istanbul - Halkalı'da ki Nevruz etkinliklerine
katılabilme imkanı olan herkesi bekleriz.

Caferider - Caferiler Derneği. ( Azeri )
-
Bayramınız kutlu olsun.

Ruhadam 21 Mart 2010 08:23

Cevap: Türklerin Ergenekon'dan Çıkışı
 
Zafer bizim bayram bizim.. Tanrı Türk'ü Korusun ve Yüceltsin!

CanDostu 21 Mart 2010 10:31

Cevap: Türklerin Ergenekon'dan Çıkışı
 
Tarihin her sayfasında, zaferleri altın harflerle yazıldığı, yeri gelir esrarengizleşir, yeri gelir efsaneleşir, dün, bugün ve yarın var olabilecek, dünyanın ve kendi toplumumuz olan bu topraklarda yaşayıp Türkiye Cumhuriyeti'nin barışını, özgürlüğünü ve istikbalini yegane ve ilelebet amaç edinen geçmişten bugüne bu sorumlulukla gelip, yarın bu sorumluluğu devam ettirecek olan milletimizin bahar bayramı kutlu olsun..

CanDostu

Siyah1 21 Mart 2010 23:24

Cevap: Türklerin Ergenekon'dan Çıkışı
 
Ural-Altay Dağlar'ından tüm Dünya'ya yayılan ve hükmeden, gittiği heryere hoşgörü, barış götüren bu Yüce Kavim'in bayramı kutlu ve mutlu olsun.

Silence` 11 Nisan 2010 16:59

Cevap: Türklerin Ergenekon'dan Çıkışı
 
Hahah Güzel Paylaşım ;)


Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 11:44.

Powered by vBulletin® Version 3.8.8 Beta 3
Copyright ©2000 - 2024, vBulletin Solutions, Inc.
Search Engine Friendly URLs by vBSEO
Copyright ©2004 - 2024 IRCForumlari.Net