1937 yılında idi. Yaz aylarından biri. Doğrudan doğruya kendi kontrolündeki bir gazetede "Makedonya" adlı bir eserim tefrika ediliyordu. Bir akşam üstü Başyaver Celâl (Üner) Bey beni telefonla aradı. Dolmabahçe Sarayı'na davet edildim. Ve Saraya gidince de[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...] hemen hiç bekletilmeden[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...] üst kata çıkarıldım. Bir kapı açıldı[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...] kendimi Büyük Adamın karşısında buldum. Saygılarımı bildirince[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...] belli bir iki nezaket cümlesi ile beni okşadı. Sonra:
- Yazını okuyorum[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...] dedi. Hürriyetin ilân edildiği zaman küçük bir çocuk olman lâzım. Fakat kutlarım[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...] o günleri iyi canlandırıyorsun. Yalnız Abdülhamid'i hiç sevmediğin belli.
Biraz durdu. Elindeki bir renkli kalemi[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...] önünde açık duran kalın ciltli bir Fransızca kitaba dikine vurarak düşünür gibi oldu. Ben susuyordum. Bu hal bir iki dakika devam etti. Sonra birdenbire şu sözler çıktı ağzından:
- Sevme Abdülhamid'i! Yine de sevme! Fakat sakın anısına hakaret edeyim deme. Senin kuşağın biraz daha ölçülü kararlar vermeye alışmalı. Bak çocuk! Kişisel kanımı kısaca söyleyeyim: Tecrübe göstermiştir ki[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...] toprakları üstünde yaşayan insanların çoğunun durumu kuşkulu ve sınırları yalnız düşmanlarla çevrili bir büyük devlette[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...] Abdülhamid'in yönetimi büyük hoşgörüdür. Hele bu yönetim on dokuzuncu yüzyılın son yıllarında uygulanmış olursa...
Bunun üzerine ayrılmama müsaade buyurmuşlardı. Saygılarımı tekrarlayarak huzurundan uzaklaştım.