IRCForumları - IRC ve mIRC Kullanıcılarının Buluşma Noktası
  sohbet

 Kayıt ol  Topluluk
Etiketlenen Kullanıcılar

Yeni Konu aç Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Stil
Alt 18 Şubat 2008, 14:46   #1
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Half Life 2 - inceleme






Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.

City 17'ye hoşgeldiniz. Combine istilasının dünyadaki merkezi olan şehirde, The Citadel'in devasa gölgesi altında inanılmaz bir maceraya atılmaya hazırsanız, lütfen CP'leri izleyin. Kurallara uyduğunuz sürece, City 17'de güvendesiniz. Herhangi kuraldışı bir hareketinizde, CP'ler sert yaptırım uygulama hakkına sahiptir. Bunları göz önünde bulundurmanız kendi sağlığınız açısından iyi olur. Bu şartları kabul ettiğinize göre, sizi koruyucu HEV suit'inizin içine alalım Bay Freeman... Uzun yolculuğunuz sırasında ona fazlasıyla ihtiyacınız olacak.

Uzun zaman geçti aradan. Eski dost Gordon Freeman'la Black Mesa'dan kurtulmaya çalıştığımız mükemmel macera, oyun boyunca sürekli karşımıza çıkıp duran G-Man'in bize sunduğu teklifle, ölmek ya da onun için çalışmak arasında yaptığı teklifle, sona ermişti. Aradan bizim zamanımızla 6, oyunun zamanına göre 10 yıl geçti. Bakalım o zamandan bu zamana neler değişmiş...

Half-Life 2'nin çıkışı oldukça sancılı bir dönem geçirdi. Kaynak kodlarının çalınması, oyunun çıkış tarihinin sürekli ertelenmesi, birçok oyuncunun oyunu beklemekten vazgeçmesine bile neden oldu. Lakin Half-Life 2, tüm zamanların en merakla beklenen oyunu, sonunda piyasaya çıktı. Peki onca bekleyişe değdi mi acaba? Yoksa yine hayalkırıklığı olan ve fazla şişirilmiş bir devam oyunuyla mı karşı karşıyayız? Ne mutlu ki, bu sefer beklentilerimiz fazlasıyla karşılanıyor...

Oyunun teknik detaylarlarına geçmeden önce, ilk oyun ve ikinci oyun sırasında olanlarla ilgili biraz bilgi verelim. Çünkü oyunda kimse size ortadan yokolduğunuz sırada neler olduğuna dair birşey anlatmıyor. Böylece bu bilgiler eşliğinde oyundan maksimum zevk alabilirsiniz.

Öncelikle, oyunda sık sık göreceğiniz "The Combine"ın ne olduğuna değinelim kısaca. The Combine, hazine kazanmak, güç ve teknoloji elde etmek ve bilgi edinmek amacıyla diğer gezegenleri istila eden acımasız bir imparatorluktur. (Star Wars'taki Imparatorluk'un, Half-Life versiyonu gibi de düşünebilirsiniz) Bir ırk olarak Combine, işgal ettikleri tüm gezegenlerdeki canlıların kombinasyonudur. Genetik teknolojiler, biyoloji mühendisliği ve elektronik aşılama sayesinde, Combine, yok ettikleri ırklardaki en iyi özellikleri alan bir tür yüce ırk. Xen'deki ve Dünya'daki kanıtlara bakarak Combine'ın teknolojik olarak çok ileride olduğunu söyleyebiliriz

Dünya tarihine göre, 1995 yılında, Combine güçleri Xen'i istila edip, tüm Xenian ırkını ve gezegeni köle haline getirdiler. Ve her ele geçirdikleri gezegende yaptıkları gibi Combine teknolojisini kullanarak, Xen'in üstün ırkı sayılan Vortigaunt'lardan (Half-Life 1'deki elektrik atan yaratıklar) yeni melez Süper Askerler yarattılar. Xen iklimine uygun ve Combine teknolojisini kullanabilen bu askerler sayesinde gezegen üzerindeki hakimiyetlerini iyice kurmuş oldular. Combine aynı zamanda kurbanları olan türlerden birini, halkının Combine'ın isteklerini yerine getirmesini sağlayacak bir lider olarak gezegenin başına geçirdi. Bu yaratık, Half-Life 1'in sonunda Gordon Freeman'in yokettiği Ninilanth'dı (ki biraz dikkat ederseniz, aslında Ninilanth'ın bayağı geliştirilmiş bir Vortigaunt'a ne kadar benzediğini farkedebilirsiniz.) Xen'de bunlar olurken, Dünya'da henüz Combine tehlikesi baş göstermemişti. Gordon Freeman, henüz Black Mesa'daki görevine başlamamıştı ve hala doktorası için M.I.T.'de çalışmaktaydı. Black Mesa'da ise küçük teleportasyon deneyleri yapılıyordu. Araştırmacılar Dr. Eli Vance ve Dr. Isaac Kleiner'ın gözetimi altında Xen'den gelen kristaller ve organizmalar incelendi ve araştırmalar ilerledi.

Xenian'ların Combine'a boyun eğmelerinin üzerinden 5 yıl geçtiğinde ve 2000 yılına geldiğimizde ise, insan ırkının çöküşüne neden olan olay gerçekleşti. Combine'ın Dünya'mızı farketmesine neden olan "Ses Çağlayanı" olayı. Çağlayan'a, Black Mesa'nın Yöneticisi Wallace Breen'in seçtiği bazı örnekler neden oldu. Yine de bu Çağlayan'ın başlamasına Breen'in bilinçli ya da bilinçsiz neden olduğu bir muamma olarak kaldı.

Gordon Freeman ise, M.I.T.'teki doktorasını bitererek, Dr. Isaac Kleiner'ın da katkısıyla Black Mesa'daki görevine başladı ve önemli bir teleportasyon deneyinde görev aldı. Herşeyin ters gidip de, Black Mesa'yı cehenneme çeviren deneyde yani.


Gordon radyasyona ve birçok şeye dayanıklı HEV suit'inin ve G-Man'in de katkılarıyla Black Mesa'dan sağ kurtulmayı başardı. Sağ kurtulmakla da kalmayıp, Xen'e giderek oradaki Combine güçleriyle savaştı. Ve en sonunda da Ninilanth'ı öldürerek Vortigaunt'ları ve diğer Xenian'ları serbest bıraktı. İşin ilginç olan yanı ise, Gordon Xenian'ları kurtardığının farkında değildi. Çünkü Gordon'un tek amacı hayatta kalıp Xen'den ve Black Mesa'dan sağ olarak kurtulmaktı. Sonrasında ise, G-Man Gordon'a seçim şansını sundu. Kendi ölümü veya ona hizmet etmek arasındaki seçimde, Gordon G-Man'e hizmet etmeyi seçti. G-Man, Gordon'u uyutarak, gerektiğinde çağırmak üzere bir tür zaman yavaşlatıcı bölmeye koydu. Ve bizim bildiğimiz Half-Life da burada sona erdi.

Gordon Xen'deki Combine hakimiyetini kaldırırken, Combine da Gordon'u ve Xen ile Dünya arasında açık kalmış portalları farketti. Daha önce Dünya'nın varlığını farketmemiş olan Combine, derhal Dünya'yı istila planlarına başladı.

2002 yılında, Portal Fırtınaları başladığında ise, Half-Life'daki olayların ardından Black Mesa'nın tüm dünya üzerinde büyük bir dalga gibi etkisi oldu. Xen'den gelen her türden uzaylı, artık özgür olsalar da yarım bıraktıkları savaşı bitirmek için Dünya'ya akın etti. Headcrab'ler yerleşim merkezlerine akın ederken başka Xenian'lar da şehirlere ışınlandılar. Dünya'da bir kaos hüküm sürmeye başladı. Askerler tarafından korunan, dikenli tellerle çevrili şehirlere, Xenian'lardan korunma amacıyla kaçan insanlar büyük bir nüfus kaymasına yol açtılar. Xenian'lar dış dünyayı istila ederken şehirlerinde yeniden normal hayatlarına dönen insanların üzerine güven verici bir huzur çöktü.

2 yıl sonra, 2004'te, Combine'ın Dünya üzerine istilası başladı. Xen portallarını bir taşıma kapısı olarak kullanan Combine, Dünya'daki hakimiyetini kurmak için topyekün bir saldırı başlattı. Xen'de de kullandıkları aynı DNA kombinasyonu teknolojisini, Dünya'da en üstün ve de baskın ırkı insanlar üzerinde kullanarak, burada da bir süper ordu oluşturdular.

İşte insanlar ve özgür Xenian'lar arasındaki ittifak da böylece kurulmuş oldu. Özgür kalan Vortigaunt müttefikleriyle birlikte diğer Xenianlar, Combine'dan intikam almak için insanlarla ittifak yaptılar. Xenian'ların çoğu, insanların yanında yer alırken, Headcrab'ler gibi bazı yaratıklar ise, doğaları gereği gördükleri her canlıya saldırmaya devam ettiler. Yine de, Xenian ve insanların yaptığı ittifak, Combine'ı durdurmaya yetmedi. 7 Saat Savaşı olarak anılan savaşın sonunda, sadece 7 saat içinde Dünya, istilacı Combine güçlerinin önünde düştü. Black Mesa'nın eski yöneticisi Dr. Wallace Breen, Dünya'nın teslimiyetini Combine'a ilan etti. Buna karşılık olarak da, Combine Breen'i Dünya üzerindeki Combine Overwatch'un lideri yaptı. Aynı Xen'de Ninilanth'ı yaptıkları gibi...


İnsanlar, Combine tarafından ele geçirilme korkusuyla şehir dışına kaçıp, yayıldılar. Küçük isyancı grupları ise, Combine'a ve köleliğe karşı yüzeyde çarpışmaya devam ettiler. Geriye kalan yoğun nüfuslu şehirler ise, Combine tarafından City 1, City 2... City 17 gibi isimlerle tekrardan isimlendirildiler ve Dünya'nın hakimiyetini eline almış olan Combine'ın emri altına girdiler. Bu sırada New York'taki Birleşmiş Milletler merkezi de ele geçirilip yokedildi.

City 17'de, Combine'ın Dünya'daki ana kalesi olan "The Citadel" inşa edildi. Başka şehirlerde başka kaleler inşa edilmiş olsa da, hiçbiri City 17'deki kadar etkili olamadı. Bu devasa, bulutlara kadar uzanan yapılar Combine'ın kontrol merkezlerinin yuvaları haline geldiler. Combine orduları, askerleri, araçları ve cephaneleri (oyunun sonunda The Citadel'e girerken, kendiniz de görebileceğiniz gibi) burada üretilmeye başlandı.

__________________
Üşeniyorum öyleyse yarın

Konu inFerno tarafından (18 Şubat 2008 Saat 14:54 ) değiştirilmiştir.
 
Alıntı ile Cevapla

IRCForumlari.NET Reklamlar
sohbet odaları reklam ver Benimmekan Mobil Sohbet
Alt 18 Şubat 2008, 14:49   #2
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Cevap: Half Life 2 - inceleme





Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.
Oyuna da işte tam bu noktada, bir trenin içinde City 17'ye doğru yol alırken başlıyoruz. Civil Protection güçlerinin arasından geçip şehire girerken, sorgu için alındığımızda ise, eski bir dostu görmek, eminim ki bir çoğunuzun gülümsemesine neden olacaktır. Barney'den bahsediyorum tabi ki, hani şu Black Mesa'daki meşhur güvenlik görevlisi... Blue-Shift'te Gordon'u en son askerler tarafından bayıltılmış halde gören Barney ve Gordon'un karşılaşması sizi anında eski günlere götürmeye yetiyor. Bunu takip eden sahnelerde ise, daha oyunun başı olmasına rağmen kovalamaca ve adrenalin başlıyor, ve de oyunun sonuna kadar da neredeyse hiç durmuyor.


Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.
Adrenalin içeren bu birkaç sahneden sonra Alyx'le tanışıp, Dr.Kleiner'ın laboratuvarına vardığımızda ise, HEV Suit'imize kavuşuyoruz. Tabi, Dr.Kleiner'ın "evcil" headcrab'i Lamarr'la da tanışmayı ihmal etmiyoruz bu arada. Ve Half-Life'ın vazgeçilmez olaylarından biri, ters giden deneyler... Ters giden ışınlanma deneyi sonucunda, Lamarr ile birlikte bir oraya, bir buraya ışınlandıktan sonra, kendimizi Black Mesa East'e doğru giden bir kovalamacanın içinde buluyoruz yine.

Birçok oyunda bulunan, "oyunun başları hep sıkıcı olur" tabusu da, Half-Life 2 tarafından yerle bir ediliyor böylece. 20 saati aşkın oyun süresi boyunca, sıkıldığınız tek bir an bile olmuyor. Bunun bir nedeni de, inanılmaz çeşitlilik sunan Source grafik motoru. Oyundaki neredeyse her nesne etkileşimli olunca, yapabileceklerinizin sayısı inanılmaz bir boyuta ulaşıyor. Mesela daha oyunun başında, City 17'ye ilk girdiğimizde, bir Civil Protection askeri, yere bir içecek kutusu devirerek "Yerden alıp, yanımdaki çöpe at" diyerek sizinle dalga geçiyor. Eh, kutuyu yerden alıp çöpe atabileceğiniz gibi, benim yaptığımı yapıp, çöpe değil de CP'nin kafasına da atabilirsiniz. Böylece CP sizi kovalarken, siz de onun koruduğu kapıdan kolaylıkla geçebilirsiniz. Bu tabi ki çok ama çok basit bir örnek. Oyun boyunca çok daha komplike ve çeşitli çıkış yolları kullanabileceğiniz durumlarda olacak.


Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.
Daha çeşitli bir duruma örnek olarak da, Barnacle'larla (hani şu tavandan sarkan dilleriyle sizi yukarı çeken yaratıklar) dolu bir odada Barnacle'lara çeşitli nesneler fırlatarak onları kandırıp kolayca altlarından geçebilirsiniz. Ya da hepsini silahınızla vurabilirsiniz. Ama mermi harcamak istemiyorum diyorsanız, patlayan varillerden birini Barnacle'lara doğru yuvarlayıp, varili patlattığınızda, etraftaki tüm Barnacle'lardan aynı anda da kurtulabilirsiniz... Bu ve bunun gibi şeyler oyunun çeşitliliğini fazlasıyla arttırıyor.

Böylece Half-Life 1'de aynı sahnelere sürekli aynı tepkiyi verebilmemize rağmen oyunu onlarca kere bitirdiğimiz düşünülürse, farklı farklı tepkiler verebileceğimiz sahneleriyle Half-Life 2'yi çok daha uzun süre oynayacağız gibi geliyor.

Source engine'in marifetleri bu kadarla da kalmıyor tabi. Oyundaki tüm fiziki değerler, gerçek dünyadakinin birebir aynısı. Tabi bazen birkaç bug yüzünden istisnai durumlar da ortaya çıkıyor, ama bu ufak tefek istisnalar genellemeyi bozmaya yetmiyor. Bulmacaların bir çoğu, fiziki değerlere dayandırılmış. Mesela bir kaldıracın üzerine tuğlaları yığarak, diğer ucun yükselmesini sağlıyorsunuz ve yükselen kısımdan karşıdaki kısma zıplayarak yolunuza devam ediyorsunuz. Bu ve bunun gibi bulmacalar, çok fazla yorulmadan biraz kafanızı çalıştırmanızı sağlarken, bir yandan da daha önce hiçbir oyunda yapamadığınız şeyler olduğu için hoş bir yenilik olarak geliyor.


Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.
Fizik motoru ve objelerle olan iletişiminiz, Black Mesa East'te Anti-Gravity Gun'ı almanızla iki kat artıyor. Peki nedir bu Anti-Gravity Gun? Bu silah, etraftaki objeleri kendine doğru çekip sonra da fırlatabilen, elinize geçirdiğiniz neredeyse herşeyi bir silah olarak kullanabilmenizi sağlayan prototip bir alet. Birçok yerde kısıtlı cephanemizi harcamaktan bizi kurtaran ve fazlasıyla işimizi gören bu silah, özellikle de Ravenholm'daki zombilere karşı hayat kurtarıcı silahınız olacak. Ayrıca oyunun sonunda The Citadel'de gücü aşırı derecede arttığından ve Combine Elite Troop'larını bile ordan oraya fırlattığından (ve elinizde başka silah olmadığından
Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.
) yine vazgeçilmeziniz olacak. Yani kısacası Anti-Gravity Gun, Source engine'in fizik motorunu sömüren, bir oyunda görebileceğiniz en ilginç ve Half-Life 2'de en işinize yarayacak olan silah... O yüzden oyunu oynarken her an "G" tuşuna basmaya hazır olmanız şiddetle tavsiye edilir.


Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.
Anti-Gravity Gun haricinde cephaneliğimize bakacak olursak, artık Gordon'la özdeşleşmiş olan levyemiz dışında, Usp Pistol, Magnum, Mp-7 SMG, Shotgun, Crossbow, Pulse Rifle, Pheropods ve El bombası gibi ilk oyuna göre az sayıda olsa bile, yine de yeterli sayıdaki silahları görüyoruz. Zaten Anti-Gravity Gun varken, daha fazlasına da pek ihtiyaç duyacağınızı sanmam. Bir de eski oyundan hatırlayacağınız Gauss Gun var, ama sadece kullandığımız "buggy"nin üstüne monte edilmiş durumda olduğundan, çok da fazla kullanma imkanımız olmayacak. Buggy'nin dışında bir de suda kullandığımız bir motor var ki, araç sürüş keyfinin Half-Life 1'den bu yana oldukça artmış olduğunu da söylemeden geçemeyeceğim. Half-Life 2'de araç kullanmak kesinlikle çok zevkli (özellikle de tepenizde sizi takip eden ve size ateş açan bir helikopter varsa)...

Gelelim, ilk Half-Life'da çok övülen yapay zekanın, ikinci oyunda nasıl iş çıkarttığına. Yapay zeka ilk Half-Life'ın yaptığı gibi devrim yaratacak düzeyde olmasa da, piyasadaki benzerlerinin "embesil" zekasından sonra, nispeten yeterli ve iyi geliyor. Tabi bazen siz iyice gizlendiğiniz bir yerden onlara kurşun yağdırırken, sizi göremedikleri için öylece durup kurşunları sindirmeye çalışsalar da, genel anlamda oldukça iyi bir yapay zekayla karşı karşıyayız. Siper alıyorlar, arkanızdan dolaşmaya çalışıyorlar, kendilerine avantaj sağlayacak şeylerin farkında olarak ona göre taktik kuruyorlar vs... Ama yine de çok fazla zorlayabildiklerini söyleyemem. Yine de sizi oyundan soğutmak yerine, oyuna daha çok bağlayacak derecede iyi bir yapay zekaya sahip oyun.


Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.
Oyun içi detaylara şöyle bir değindiğimize göre, teknik detaylara gelebiliriz artık. Önce grafikleri ele alalım. Oyunun grafikleri, gerçekten oyunun başta da vaadettiği gibi muhteşem. Birçok oyunda olduğu gibi, bazı nesneler ya da karakterler, diğerlerine oranla sırıtarak göz zevkini bozmuyor kesinlikle. Tam aksine, oyundaki herşey göz yaşartıcı derecede detaylı. Özellikle de karakterlerin yüzleri, şu ana kadar bir oyunda yapılanın en iyisi kanımca. Şimdi "Peki ya Doom 3?" diyenleriniz olacaktır tabi ki. Kişisel kanaatimce, Doom 3'ün fazlasıyla plastiğimsi yüz efektlerinden sonra, Half-Life 2'ninkiler çok daha gerçekçi ve doğal geliyor. Bunu zaten oyunun daha başında, G-Man'in yüzünü gördüğünüz zaman kendiniz de farkedeceksiniz. Sadece grafik olarak değil, animasyon olarak da inanılmaz derecede doğal ve gerçekçi bir iş çıkarmış Valve... Karakterlerin surat ifadelerinden o anda neler hissettiklerini yansıtmayı çok iyi başarmışlar. Bu pek anlatılmakla anlanacak gibi değil doğrusu, mutlaka kendi gözünüzle görmeniz lazım bana hak verebilmeniz için.


Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.
Grafiklerin muhteşemliğinden çevre tasarımı da nasibini almış. Bölümlerin tasarımları için gerçekten de ciddi bir uğraş verildiği belli. Etrafınızda gördüğünüz her yer, tam birer tasarım harikası. City 17'de şehrin Combine istilası altında olduğu havası çok iyi verilmiş. Onun dışında şehir de, gerçekten tam anlamıyla bir "şehir" olmuş. Elektrik direkleri, oraya buraya asılmış posterler, ilan panoları, şehrin ortasında propaganda yapan Dr.Breen'in görüntüsünün olduğu dev bir ekran, çöp kutuları... Herşey kesinlikle olması gerektiği gibi ve o kadar çeşitli bir şekilde yerleştirilmişler ki, hiçbir şey için "bu buraya olmamış" ya da "ben burayı görmüştüm sanki az önce" gibi şeyler aklınızın ucundan dahi geçmiyor. Gördüğünüz her yerden adeta detay ve ayrıntı fışkırıyor.


Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.
Sırf City 17'nin tasarımıyla kalmıyor çevre tasarımlarındaki güzellikler. Buggy'yle sahil yollarında gezerken Ant Lion'lardan fırsat bulabilirseniz arabayı durdurup, manzaranın ve etrafın güzelliğini seyredesiniz geliyor adeta. Ayrıca Buggy'yle olan birlikteliğiniz süresince, genelde ıssız olan yollarda ilerlerken, ara ara göreceğiniz terkedilmiş yerleşim birimleriyle birlikte Half-Life 2 birçok oyunun veremediği gerçekçi atmosferi vererek sizi içine çekmekte ve kendine bağlamakta hiç zorlanmıyor. Gerçekten görkemli ve muhteşem gözüken mekan tasarımlarıyla, kanımca Half-Life 2 bu konuda da şu ana kadar türünün en iyisi olmayı başarmış.

Çevre tasarımı ve karakter modellemelerinin dışında da oldukça doyurucu grafikler. Özellikle su efekti, bakıp bakıp doyamayacağınız kadar gerçekçi olmuş. Silah ve patlama efektleri de, genel olarak oldukça başarılı. Grafikler, tam puan almayı hakediyor açıkçası. Göze batan, rahatsız eden ve kötü gelen birşey ile pek karşılaşmıyorsunuz. Herşey gayet güzel gözükmesinin yanında, gayet de iyi bir uyum içerisinde harmanlanmış

__________________
Üşeniyorum öyleyse yarın
 
Alıntı ile Cevapla

Alt 18 Şubat 2008, 14:53   #3
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Cevap: Half Life 2 - inceleme




Sesler ise, genel anlamda oldukça doyurucu olsa da, bazı silah sesleri biraz yavan kalmış açıkçası. Yine de çok fazla göze (daha doğrusu kulağa) batmıyorlar. Silah sesleri dışındaki ses efektleri oldukça sağlam kesinlikle ve atmosfere büyük katkısı var. Özellikle Buggy'nin yolda kayarken çıkardığı sesler, sanki gerçekten Buggy'yi kullanıyormuşsunuz hissini yaşatıyor size. Ya da "We Don't Go To Ravenholm" bölümünde, toxic headcrab'lerin çıkarttığı sesler iyice gerilmenize, üstünüze sıçradıkları anda elinizin quickload tuşuna gitmesine bile neden olabiliyor.


Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.
Konu Ravenholm'dan açılmışken, bu bölümün uzun süredir bir oyunda gerçek anlamda gerilmemi sağlayan ilk bölüm olduğunu söylemek istiyorum. Özellikle toxic zombie ve headcrab'lerin çıkardığı sesler ve animasyonları resmen elimin ayağıma dolaşmasına neden oldu. Oyundaki her ayrıntı, her detay atmosfere böyle olumlu etki yapıp, sizi içine çekiyor işte. Uzun zamandır gerçek anlamda gerilmediyseniz, "We Don't Go To Ravenholm" bölümünü kesinlikle oynamanızı tavsiye ediyorum. Ravenholm'a neden gidilmediğini de anlamış olursunuz böylece...

Konuyu çok fazla dağıtmadan, seslere geri dönelim. Seslerin gerçekten de oyunun atmosferine katkısı büyük. Sırf atmosferi değil, aynı zamanda oynanışı da etkiliyorlar. Örneğin Nova Prospekt'te, turret'leri kurup Alyx'i beklediğiniz sırada Combine askerlerinin yaklaştıklarını seslerden çok rahat bir şekilde anlayabiliyorsunuz. Hele de iyi bir ses sisteminiz varsa, atmosferin içinde iyice eriyip kendinizi oyuna kaptırmanız çok daha kolay. Seslendirmeler de bir o kadar iyi olmuş. Alyx, Barney, Eli gibi karakterlerin seslendirmelerinin mükemmel olması bir yana, pek önemli olmayan karakterlerin seslendirmelerinde bile kalite sınırının altına düşülmediğini kolayca farkediyorsunuz.


Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.
Müziklere gelecek olursak, Half-Life 1'deki müzik anlayışının burada da devam ettiğini görüyoruz. Sadece belirli anlarda devreye giren kısa parçalar, isteneni fazlasıyla veriyor. Ravenholm'da devreye giren müzik ürpermenizi sağlarken, motorla suda helikopterden kaçarken çalan müzik adrenalini arttırıyor. Bu müziklerin kısa ve sadece belli anlarda devreye girmesini bir çok kişi bir eksi olarak sayabilir, ama benim düşünceme göre bu müzikler sürekli olsaydı, istenen bu etkiyi veremezlerdi. O yüzden müzikler tam kararında ve çok iyi olmuş diye düşünüyorum. Ki zaten eğer müziklere doyamadığınızı düşünüyorsanız, oyunun (ve Half-Life 1'in de) müziklerini oyunun klasörünü kurcalayarak bulup istediğiniz zaman dinleyebilirsiniz.

Atmosfer ve oyun hakkında daha ne söylenebilir, bilemiyorum açıkçası. Ambiyans mükemmel, sesler ve müzikler tam kıvamında, grafikler muhteşem, oyunun konusundan rahatlıkla mükemmel bir film ya da kitap çıkarılabilir... Ve bunların hepsi aynı potada eridiğinde, ortaya şu ana kadar yapılmış en iyi oyunlardan biri çıkıyor.

Half-Life'ın FPS türünde yaptığı devrimlerden sonra çıta oldukça yükseğe taşınmıştı. Bu çıtayı zorlayan oyunlar olsa da, henüz geçebilen olmamıştı. Ancak Half-Life 2, çıtayı geçmekle kalmayıp, daha da yükseğe taşımayı başarıyor. Evet, beklediğimiz Half-Life 2 buydu. Beklentilerimizi de aşan oyun, yılın son anlarında piyasaya çıkarak Yılın En İyi Oyunu ödülünü son anda kaptı gibi gözüküyor. Eğer Half-Life 2'yi kaçırırsanız, oyun tarihinin en mükemmel oyunlarından birini de kaçırmış olursunuz.

Half-Life 3'e kadar (ki oyunu bitirenler, 3. oyuna açık kapı bırakıldığını biliyorlardır zaten) çıkan oyunlar çıtayı ne kadar zorlayacak, göreceğiz. Ama ben çıtayı daha da yükselten olabileceğiniz sanmıyorum, ta ki Half-Life 3'e kadar...

Not: Bu inceleme alıntıdır....

__________________
Üşeniyorum öyleyse yarın
 
Alıntı ile Cevapla

Cevapla

Etiketler
half, inceleme, life


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Kapalı
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Cevaplar Son Mesaj
Half Life 3 İçin Bu Haftasonu Half Life 2 Oynayın! KarakıZ Oyun Dünyasından Son Haberler 0 02 Şubat 2012 20:25