![]() |
Batı Astrolojisi ve Mitolojisi Batı Astrolojisi, sanıldığının aksine yıldızlarla ilgili değil mevsimlerle ilgili bir disiplindir ve ekliptiğin sembolik olarak 30º'ar derecelik 12 kısıma ayrıldığı bir ölçüm şablonu kullanır. Bu şablonun başlangıcı olarak da İlkbahar başlangıcı olan 0º Koç noktasını alır. Bu nokta Koç takımyıldızının başlangıcıyla karıştırılmamalıdır. Yaklaşık 2000 yıl önce aynı hizada bulunduklarından bu noktaya o takımyıldızın ismi verilmiştir. Zodyağın mevsimsel burçları uzayın matematiksel-geometrik olarak bölünüşü ile oluşur, yani takımyıldız değildirler. Batı Mitolojisi Aries / Ram / Koç (21 Mart-20 Nisan): Yunan mitolojisinde, Argo gemisinde, Yason'un idaresi altında sefer yaparak 'Altın Pösteki'yi arayan Argonot'un hikayesine dayanır. Altın postu taşıyan Koç sonunda gökyüzüne çıkarak burada yerini alır. Taurus / Bull / Boğa (21 Nisan-21 Mayıs): Tanrı Zeus Boğa kılığına girerek Prenses Avrupa'yı Girit Adası'na götürmeye kalkışır. Boğa denizde yüzerek Avrupa ile birlikte kıyıdan uzaklaşırken sadece vücudunun yarısı görünür, onun için de gökyüzünde yarım boğa şeklindedir. Gemini / Twins / İkizler (22 Mayıs-21 Haziran): Castor ve Pollux, Sparta Kraliçesi'nin oğullarıdırlar. Castor'un babası Kral Tyndareous iken Pollux Kral Zeus'tan olmuştur dolayısıyla ölümsüzdür. İki kardeş önceleri Argonotlar'a denizde yardımcı olurlarken sonra gökyüzünde bütün gemilere yol göstermeye başlamışdırlar. Cancer / Crab / Yengeç (22 Haziran-22 Temmuz): Mitolojik kahraman Herkül çok başlı Hydra ile savaşırken bir yengeç kıskaçları ile ayaklarına tutunur. Herkül istemeden zavallı yengeci ezer ve yengeç göğe, cennete yükselir. Leo / Lion / Aslan (23 Temmuz-23 Ağustos): Roma mitolojisinde Lion, Ay'dan gelir, Herkül'ün başardığı 12 büyük işin birincisinde onun tarafından öldürülür ve tekrar gökyüzüne gönderilir. Virgo / Virgin / Başak (24 Ağustos-23 Eylül): Bazı kültürlerde adalet, bazılarında hububat veya mısır tanrıçasıdır. Genel olarak dizine bir çocuk oturtmuş, bir elinde zafer alameti hurma dalı, diğer elinde buğday başağı olan bir genç kız olduğu kabul edilir. Libra / Scales / Terazi (24 Eylül-23 Ekim): Başlangıçta Akrep Burcu'ndaki akrebin kıskaçları olarak düşünüldü. Sonradan Romalılar bu tarihlerde gece ile gündüz eşit duruma geldiklerinden denge ve eşitlik anlamında teraziyi kabul ettiler. Terazi orijinal isimler içinde canlı bir varlığın ismi verilmemiş tek burçtur. Scorpius / Scorpion / Akrep (24 Ekim-22 Kasım): Mitolojide avcı Orion'u öldüren akrep bu burca ismini verir. Bu nedenle de gökyüzünde Akrep yükselirken Orion takımyıldızı ufkun altına iner, ikisi birlikte gökyüzünde bulunmazlar. Sagittarius / Archer / Yay (23 Kasım-22 Aralık): Yunan mitolojisinde Tanrı Pan'ın oğlu ve okçuluğu ilk icat eden Crosus olarak geçer. Yarı insan yarı canavar, ok ve yayını akrebin kalbine doğrultmuş insan başlı bir at şeklindedir. Capricorn / Sea Goat / Oğlak (23 Aralık-20 Ocak): Orijini Yunanlılar'dan eskiye Babilliler'e gider. Yunan mitolojisinde ise keçi kafalı Tanrı Pan olarak bilinir. Nil nehrine daldığında canavar Typhon gelince aceleyle kaçtığı için alt tarafı balık kuyruğu olarak kalmıştır. Aquarius / Water bearer / Kova (21 Ocak-19 Şubat): Bu da orijini Mezopotamya'ya uzanan bir semboldür. Başlangıçta dünyaya ölümsüzlük suyu döken Tanrı, kaz ve tavus kuşu figürleriyle gösterilen bu burç Yunan mitolojisinde, Olimpus dağına götürülüp orada Tanrı Zeus tarafından diğer Tanrılara şarap dağıtmakla görevlendirilen bir çobanı temsil eder. Pisces / Fishes / Balık (20 Şubat-20 Mart): Bu burç Babilliler'den itibaren kuyrukları birbirlerine bağlı iki balık olarak gösterilir. Romalılar'a göre ise nehre girip yine canavar Typhon geldiğinde yüzerek kaçan Venüs ve oğlu Cupid'dir. |
TEMEL ASTROLOJİ - MİTOLOJİ - Koç burcu Bu alanda KOÇ Burcu ile ilgili mitolojik hikayeler paylaşılacaktır Habil'in ve İbrahim'in kurbanının sunusu olan Koç veya kuzu. Harun'un günah sunusu ve kutsama boğası. Figürler bazen ikiz çocuklar, büyük Kefaret gününün iki keçisi. CAPRICORNUS, Kurban keçisi, günah sunusu, öldürülmüş olarak batıyor. Koç takımyıldızı, Yunan mitolojisinde geçen “Jason ve Altın Post Peşinde” adlı ünlü bir hikâye ile bağlantılıdır. Hikaye parçalanmış bir ailenin mutsuz çocukları ile başlar. Phrixus ve kız kardeşi Helle, Boeotia kralı Athamas ve eşi Nephele’nin çocuklarıdır. Bulutu simgeleyen varlık olarak Nephele’nin adı, İksion masalında adı geçer. İksion, Zeus’un karısı Hera’ya âşıktır. Muradına ermemesi için Zeus, Hera biçiminde bir bulut yaratır. Ve İksion’un onunla birleşmesini sağlar. Bu bulut kadın ( Nephele ) Kentaur’ların (bkz. Sagittarius) anası olur. Aristophanes’in “Nephelai” (Bulutlar) adlı komedyasında bulutlar birer kadın olarak simgelenmiştir. Oyunda Sokrates ve diğer filozoflarla alay eder. Aristophanes belki de halk masallarından ve onlardan alınmış motiflerden etkilenmiştir. Ne var ki bu aile kraliçenin ölümüyle sarsılır. Daha sonra kral Athamas, Thebe kralı Cadmus’un kızı Ino ile ikinci evliliğini yapar. (Bazı kaynaklarda Nephele ölmemiştir.nAthamas, Nephele’yi Ino ile aldatmıştır). Ancak Ino çocuklara tahammül edemez ve onlara bir tuzak kurar. Önce Boeotia tarlalarına zararlı bir madde dökerek ürünlerin zarar görmesini sağlar. Kral ürünlerin zarar görmesinin nedenini ve ürünlerin nasıl kurtulacağını tanrılara sordurmak üzere baş danışmanlarını Delphi’ye yollar. Bu arada kraliçe Ino danışmanlara rüşvet vererek ‘çocukların kurban edilmesi’ yanıtını krala götürmesini sağlar. Kral çocukları kurban etme konusunda tereddüde düşer. Ama Ino burada tekrar devreye girer ve yerel rahiplere de rüşvet verir. Tüm rahipler çocukların kurban edilmesi konusunda ısrar etmeye başlar. Kral çocuklarını kurban etmek için yakınlarda bulunan bir dağa götürür. Bu arada olan biten her şeyi öz anneleri Nephele cennetten seyretmektedir. Tanrılardan (Bazı hikâyelerde bu tanrının Hermes olduğu anlatılmaktadır) çocuklarını koruması için altın bir post yollamalarını diler. Kral tam çocuklarını kurban etmeye hazırlanırken “Altın Postlu Koç” (Aries) çocukları almaya gelir. Çocuklar koçun sırtına binerler. Koç onları uçarak Asya’ya doğru götürür. Ne yazık ki bugünkü Çanakkale boğazı üzerinde küçük Helle dengesini kaybedip, koçun üzerinden aşağı düşer. Bu yüzden, Yunan mitolojisinde Çanakkale boğazına ‘Hellespont’ denir. Bazı hikâyelerde Helle boğaza düştükten sonra, deniz tanrısı Poseidon tarafından kurtarıldığı, Poseidon’un Helle’yi sevdiği ve onunla birleşerek üç çocuk annesi yaptığı anlatılır. Phrixus, her şeye rağmen yoluna devam eder. Koç onu Caucausus dağlarında Colchis (Kuzeydoğu Karadeniz bölgesi, Gürcistan) denen yere bırakır. Phrixus minnettarlığını göstermek için koçu Zeus’a kurban eder. Koçun altın postunu kutsal meşe ağacına asar. Altın Post, ağacı saran ve hiç uyumayan dev bir yılan tarafından (Serpent) korunur. Bu nedenle Zeus Koç’u gökyüzüne çıkarmıştır. Öykü aşağıdaki şekilde devam etmektedir. Zeus’a kurban edilen koçun postunun, Phriuxus tarafından Colchis kralı Aietes’e erildiği de rivayet edilir. Kral Aietes bu eşsiz postu savaş tanrısı Ares’e adanan bir korulukta saklar. Hikâyenin bu kısmında kendilerine ‘Argonaunt’lar’ diyen ve altın postu arayan bir grup cesur, güçlü denizci ile liderleri Jason (İason) devreye girer. Çağının en büyük destansal masallarından biri olan Argonaunt’lar masalını bize tüm olarak Rodos’lu Apollonios anlatır. İ.Ö.3. yüzyılda yaşayan Apollonios ünlü bir mitos yazarıdır. Adı “hızlı” anlamına gelen Argo gemisi Karadeniz’in Colchis (Gürcistan) ülkesinde Altın Postu aramaya giden kahramanlar için yapılmış 55 kürekli bir gemiymiş. Gemi, Argos denilen bir usta tarafından yapılmış. Mitos yazarlarının sefere katılanlar üzerine verdikleri listeler birbirini tutmamaktadır. Ama katıldığı konusunda görüş birliği sağlanabilen en ünlü kahramanlar; Jason, gemici ustası Argos, ozan Orpheus, Dioskur’lar (bkz. Gemini) Kastor ve Polluks, Herakles, Boreas’ın oğulları Kalais’le Zetes‘tir. Seferin nedeni ilginçtir. İolkos kralı Aison tahtını üvey kardeşi Pelias’a kaptırır. Aison’un oğlu Jason delikanlılık çağına gelince Pelias’ın karşısına çıkıp tahtı geri ister. Pelias ondan kurtulmak için önce Colchis’e gidip, Phrixus’un orada bıraktığı altın postu getirmesini buyurur. Jason bu sefere çıkmak zorunda kalır. Yunanistan’da ne kadar gözü pek, atılgan, yiğit varsa hepsini toplar. Zeus’un kızı bilge tanrıça Athena’nın yardımıyla büyük usta Argos’a bir gemi yaptırdıktan sonra, yola çıkarlar. Yolculuk sırasında meydana gelen (konu bütünlüğü açısından burada ayrıntıya girilmesi uygun değildir) birçok olaydan sonra Argonaunt’lar, altın postu geri istemek için kral Aietes’in karşısına çıkarlar. O sırada kralın kızı Medeia, Jason’u görür. Delicesine bir aşkla ona tutulur. Güçlü bir büyücü olan Medeia bundan böyle Argonaunt’ların ve Jason’un bütün işlerini eline alır. Kral Aietes görünüşte altın postu vermeye razıdır. Ama önce Jason’un bir ejderi öldürmesini, ateş püsküren tunç ayaklı iki boğayı boyunduruğa koşmasını ister. İstekleri bu kadarla kalmaz. Boyunduruğa koştuğu iki boğa ile ejderin dişlerini toprağa dikmesini de şart koşar. Jason ister istemez bu koşulları kabul eder. Büyücü prenses Medeia, Jason’a kendisini eş olarak alması halinde yardımcı olacağını söyler. Sonra yiğit Jason’a büyülü bir merhem hazırlar. Ve “-Bu merhemi süren bedene silah işlemez, gün boyunca ne yaralanır ne de ölür. Ejderha’nın dişlerini toprağa ektikten sonra topraktan silahlı adamlar çıkacak, bu adamların aralarına bir taş attığı takdirde kendi aralarında kavgaya tutuşacaklar ve birbirlerini öldüreceklerdir” şeklinde tavsiyede bulunur. Herşey Medeia’nın dediği gibi olur. Jason boğaları boyunduruğa sokmayı, ejderin dişlerini tarlaya ekip, topraktan çıkan silahlı adamları birbirlerine öldürtmeyi başarır. Ne var ki Aietes, yine de altın postu vermeye razı olmaz. Argo gemisini yakmaya ve Argonaunt’ları öldürmeye kalkışır. Ama Jason’a aşık olan Medeia hızlı davranıp, Jason’la elele vererek altın postu Serpenten çalmayı başarır. Ve Argo gemisiyle yola çıkarlar. Medeia babasının kendilerine yetişememesi için korkunç bir plan yapmıştır; yanına aldığı küçük kardeşi Apsyrtos’u kesti ve parçalarını yol boyunca serperek uzaklaştılar. Arkalarından gelen Aietes’le adamları Apsyrtos’un parçalarını toplamakla vakit kaybettiler, bu yüzden Argonaunt’lara yetişemediler. Jason ve Argonaunt’lar, altın postu amcası Pelias’a vermek üzere İolkos’a dönerler. Babası Asion’un öldüğü haberini alan Jason, amcası Pelias’ın da tahtı geri vermeye hiç yanaşmadığını görür. Burada Medeia’nın tüyler ürpertici bir oyunu yer almaktadır. Pelias’ın kızlarıyla arkadaşlık kuran büyücü Medeia, ihtiyarlamakta olan babalarını gençleştirmenin çaresini kendilerine öğreteceğini söyler. Ve örnek olması bakımından yaşlı bir koçu alıp keser. Kestiği koçu büyülü otlarla kaynayan bir kazana atıp, körpe bir kuzu çıktığını gösterir. Pelias’ın kızları büyücü Medeia’ya inanarak babalarını öldürüp kazana atarlar. Pelias’ın dirilmediğini görünce çılgına dönerler ve yurtlarından sürülürler. Jason ve Medeia bu suçu işledikten sonra Pelias’ın oğlu tarafından İolkos’tan kovulurlar. |
TEMEL ASTROLOJİ - MİTOLOJİ - Boğa burcu Bu alanda BOĞA Burcu ile ilgili mitolojik hikayeler paylaşılacaktır Taurus takımyıldızının öyküsü Suriye’li genç ve güzel bir kız olan Europa ile boğa arasında geçmektedir. Europe’nin parlak teni ve göz alıcı bakışları dillere destan olmuştur. Gezmeyi, eğlenmeyi seven Europe sabahları erken kalkar ve hemen arkadaşlarını çağırırdı. Birlikte güllerin açıldığı, suların tatlı şırıltılar çıkararak aktığı bahçelere giderlerdi. Europa ve arkadaşları deniz kenarında bulunan bahçelerde çiçek toplarken, Zeus Europa’yı görür. Europa’nın parlak beyazlığı ve güzel gözleri Olympos’un baş tanrısının çok hoşuna gider. Zeus hem karısı Hera’ya fark ettirmemek hem de arzu ettiği utangaç Europa’yı ürkütmemek için bir boğa şekline girer. Kızların çiçek topladıkları bahçenin etrafında dolaşmaya başlar. Europa bu beyaz muhteşem hayvanı görür. Boğa için çiçeklerden bir taç yapar ve boğanın boynuzlarının çevresine takar. Bu uysal görünüşlü hayvanın üzerine biner, boğa aniden suya doğru ilerlemeye ve Girit’e doğru prensesi taşımaya başlar. Girit adasına vardığında, Zeus kıymetli yükünü bir çınarın gölgesine yerleştirir. Zeus tanrı şeklini alarak kendisini Europa’ya tanıtır. Europa, Zeus’un kolları arasında uyur ve bütün dünya krallarının ilki ve en iyisi olan Girit kralı Minos bu sevgiden doğar. Bu mutlu birleşmenin yapıldığı yere gölge saldığı için o günden beri çınar ağacı yapraklarını hiç dökmez. Ayrıca boğa, Zeus’un yaptığı pek çok aşk kaçamaklarından biri ile de ilgilidir. Burada boğa, Argos kralı İnachus’un kızı İo’yu temsil etmektedir. Zeus İo’ya âşık olduğundan eşi tanrıça Hera, Zeus’un bu ihanetinin bedelini genç kıza ödetmiş ve onu beyaz bir boğaya çevirmiştir. Başka bir masala göre ise Hyades, bir Titan olan Atlas ile Trezene kralının kızı Aethra’nın kızlarıdır. Yunanlılar, evreni tanrıların yarattığına inanmazlardı. Onlara göre evren, tanrıları yaratmıştı. Tanrılardan önce yer ve gök vardı. Titanlar onların çocukları, tanrılar da torunlarıydı. Yaşlı tanrılar diye anılan Titanlar, çağlar boyu evreni ellerinde tutmuşlardır. Kronos oğlu Zeus, kendisini tahttan indirinceye kadar Titanları yönetmiştir. Hyades’in kendisinden büyük bir erkek kardeşi vardır ve onun adı da Hyas’tır. Hyas cesur ve usta bir avcıdır ama bir gün bir aslan tarafından öldürülmüştür. Kardeşini çok seven Hyades onun ölümünden çok etkilenmiştir. Hyades'in dinmek bilmeyen acılarını gören tanrılar, bu kardeşlere merhamet ederek onları gökyüzüne yıldızlar arasına yerleştirirler. |
TEMEL ASTROLOJİ - MİTOLOJİ - İkizler burcu Bu alanda İKİZLER Burcu ile ilgili mitolojik hikayeler paylaşılacaktır “DİOSKUROİ” Zeus’un Delikanlıları anlamına gelir. Bu isim Leda’nın oğulları Kastor ve Pollydueskes’e (veya Polluks) verilen addır. Olympos’un Ulu Tanrısı Zeus bir gece Taygetes dağının vahşi tepesine iner. Gece çok karanlıktır. Yüksek dağın sessizliğini bozacak hiçbir gürültü yoktur. Zeus neden tanrıların dağını terk edip, yeryüzüne inmişti? Elbette bunun bir nedeni olacaktı! O gönül verdiği güzel bir kızı elde etmek için, yakışıklı bir kuğu olup, yeryüzüne inmiştir. Gerçekte o Olympos’u terk ettiği gece, Aetolia kralının kızı Leda, ölü bir kraliçe gibi uyuyormuş. İlahi kuğu kanatlarını birbirine çarparak etrafına güzel kokular yaydığında, Leda birden bire sıçrayarak uyanır. Yanında parlak beyaz tüyleri olan bu ilahi kuş, uzun boynuyla yüzünü okşamaktaymış. Kuğu kuşu ona “hiç bir şeyden korkma” der. “Ben aydınlıklar tanrısıyım, istiyorum ki sen, biri diğerinin benzeri olacak iki meşhur çocuğun anası olasın. Onlar ay ve güneş gibi birbirlerini takip ederek yaşayacaklar. Birinin adı Kastor, diğerininki Polluks olacak. Onlar ölüm acısını hafifleterek insanlara iyilik edecekler. Acı içinde çırpınan ve can vermek üzere olan gemicilerin yardımına koşan tanrılar olacaklar. Gerçekten kudurmuş fırtınalar, denizin üzerine atıldıkları ve gemicilerin şaşırmış halde gemilerinin başında onlara yalvararak, onlardan yardım istedikleri zaman; hızlı kanat çırpışlarıyla gökleri yararak, senin iki oğlun bulutların içinde görünecekler. Zincirlerinden boşlanmış, azgın rüzgârların soluklarını kesecekler, dalgaların gürültülerini azaltacaklar. Gemiyi sapa sağlam limana ulaştıracaklar” diye fısıldar. Kainatın sahibi ve buyrukçusu işte böyle buyurur. Dokuz ay sonra Leda, ormanların içinde bir yumurta yumurtladı. Yumurtadan birbirine tamamen benzeyen iki çocuk çıktı. Onlar yumurtadan çıkar çıkmaz, parlak bir yıldız başlarından aşağı nur döker. Sonra ikisi de aynı ata binerek ve ellerinde mızraklarla dörtnala uzaklaşırlar. Dioskur’ların annesi Leda’nın babası üstüne yazılan kaynaklar birbirini tutmaz. Genellikle Aitolia (Yunanistan’da bir bölge, Akheloos) Kralı Thestios’un kızı olarak kabul edilir. Lakedaimon’dan (Yunanistan’daki Sparta şehri) kovulan Tyndareos, Aitolia’ya sığınınca Thestios ona kızı Leda’yı verir.Tyndareos, Herakles’in yardımıyla daha önce kovulduğu Lakedaimon (Sparta) tahtını ele geçirir ve Leda ile oraya yerleşir. Leda’nın aslında dört çocuğu vardır. Tanrı Zeus’tan olan Kastor ve Polluks; kocası Tyndareos’tan olan Helene ve Klytaimestra’dır. Leda’nın çocuklarının kimden olduğuna dair çok farklı masallar vardır. Bir başka masalda, Kastor ve Helene’nin Zeus’un çocukları olduğu söylenir. Başka bir masala göre, tanrısal yumurtayı yumurtlayan Leda değil, öç tanrısı Nemesis’tir. Zeus güzel gözlü Nemesis’e tutkundur. Ama öc tanrıçası Nemesis onu istemez. Tanrıların tanrısı Zeus’tan kurtulmak için şekilden şekle girmektedir. Taygetes dağlarındaki sazlıkta kaz şeklinde uyumaktayken tanrı Zeus ona kuğu kuşu şeklinde yanaşır. Nemesis’in yumurtladığı yumurtayı çobanlar bulup Leda’ya getirirler. Leda yumurtayı saklar. Bu yumurtadan yalnız Helene doğmuştur. Helene çok güzel kız olduğundan Leda, onu diğer çocuklarıyla birlikte kendi kızıymış gibi büyütmüştür. Kastor ve Polluks birbirinden hiç ayrılmayan, anaları bir, babaları farklı kardeştirler. Troya savaşı öncesinde, Jason (İason) zamanında yaşamışlardır. Jason önderliğinde çıkılan Altın Post macerasına Argonaunt’larla katıldılar. (Bkz.Aires) Daha sonra Sparta kraliçesi de olacak güzel Helene’nin Paris tarafından kaçırılması Troya savaşını başlatacaktır. Kastor, iri yapılı bir yarı at, yarı insandır. Aynı zamanda iyi bir dövüşçüdür. Öğrencilerinden biri de Herakles’tir. İkizler (Kastor ve Polluks) zamanlarını, yunan tanrılarının yapmaya alışkın oldukları gibi sığır Daha sonra Sparta kraliçesi de olacak güzel Helene’nin Paris tarafından kaçırılması Troya savaşını başlatacaktır. İkizler (Kastor ve Polluks) zamanlarını yunan tanrılarının yapmaya alışkın oldukları gibi sığır ağıllarını basarak, genç kadınları kaçırarak geçirirlerdi. Sığır ağıllarını bastıkları bir gün kuzenlerinden İdas ve Kastor arasında tartışma çıkar. Bir sığır sürüsünün paylaşılması konusunda çıkan tartışmada İdas hileyle tüm sürüyü almak ister. Tartışmada İdas Kastor’u (ölümlü) öldürür. Kardeşinin ölümüne çok üzülen Polluks, babası Zeus’a kendisini de öldürmesi için yalvarır. Zeus Polluks’a acıyarak ömrünün yarısını Kastor’a verir. İki kardeş bu olaydan sonra hiç ayrılmazlar. Bir gün Hades’te (yer altı dünyası ) , bir gün Olympos’ta otururlar. Dioskurlar’ın (ikizler) , deniz tanrısı Poseidon’un buyruğu altında, tehlikede olan gemilerin ve gemicilerin yardımına koştuğuna inanılır. --IRCForumlari.NET ; Flood Engellendi -->-> Yeni yazılan mesaj 12:25 -->-> Daha önceki mesaj 12:10 -- Mitolojik Bağlantıları: Birbirine benzemeyen tüm kardeşler. Kastor(castor) ve Polluks(Polydeuces), Herkül ve İplikhes, Prometheus ve Epimetheus, Kabil(Cain) ve Habil(Abel) Gılgamış ve Enkidu, Parsifal ve Feirefiz, Osiris ve Seth, İsis ve Nephtys, İnana ve Ereshkigal. |
TEMEL ASTROLOJİ - MİTOLOJİ - Yengeç burcu Bu alanda YENGEÇ Burcu ile ilgili mitolojik hikayeler paylaşılacaktır Yengeç burçlar kuşağındaki bir takımyıldızdır. Diğer takımyıldızlar gibi mitolojik öyküsü kesin olarak belli değildir. Bununla birlikte genel olarak kabul gören öyküye göre Yengeç, Herkül’ü ( Herakles ) taciz eden bir yengeçtir. Herkül tanrılar tanrısı Zeus’un oğludur. Ama gerçek annesi, Zeus’un eşi tanrıça Hera değil, bir ölümlü olan Alkmene’dir. Alkmene ile aldatılan tanrıça Hera, Herkül’den nefret ediyormuş. Herkül kral Eurystheus’a hizmet ederken, çok başlı bir yılan olan Hydra’yı (Su yılanı) öldürmekle görevlendirilir.( bkz. Herkül ) Eurystheus, Argos kralı Stenelos’un oğlu ve Perseus’un torunudur. Zeus Herkül’ü doğurması için Alkmene’yi hamile bıraktığında, Perseus’un ilk torununun krallık sahibi olacağını söyler. Perseus’un doğacak ilk torununun Herkül olacağını bilen Hera olaya el koyarak, Herkül’den sonra doğması gereken Perseus’un torunlarından Eurystheus’un zamanından önce doğmasını sağlar. Hera’nın sayesinde, Herkül’den önce doğan Eurystheus krallığı alır.(Ekhidna ve Typhon’un kızı) Hydra, Herkül’den öç almak üzere Hera tarafından yetiştirilmiştir. Hydra tüm yaratıkları titretecek kadar korkunç bir bataklık canavarıydı. Kerberos, Khimaira, Phiks gibi canavarların kız kardeşidir. Hesiodos, Hydra’nın annesi Ekhidna’dan uzun uzun söz eder. Bu korkunç yaratığın annesi Kallirhoe ve babası Khrysaar olup her ikisi de Pantos ile Gaia’nın soyundandır. Hesaidos bu konudan şöyle söz eder; “Kallirhoe yenilmez bir ejderha daha yarattı, Ne ölümlülere ne de ölümsüzlere benzeyen. Bir mağarada doğdu bu azgın kalpli Ekhidna Bedeninin yarısı güzel, alımlı bir genç kızdı onun, Al yanaklı gözleri alev alev, bedenin diğer yarısı ise korkunç ( acımasız ) bir yılan” Ekhidna’nın saklandığı mağara efsanelere göre Arima ( Anadolu ) dağları denen Kilikia’da ( orta ve doğu Akdeniz Bölgesi ) bulunmaktadır. Hydra’nın babası Typhon da (İlyada’da ki adıyla Typheus ) bir devdir. Khrysaar ve Kallirhoe’nin oğludur. Yanardağ tanrısı olarak da bilinir. Hesiodos, Theogania adlı eserinde Typhon’dan şöyle söz eder; “Zor işler için yaratılmıştır kolları, Ayakları yorulmak bilmez bu tanrının Korkunç kara dillerini çıkarmış, Gözlerinden ateş saçan yüz yılan başı yükselir omuzlarında” Zeus bu azmanı ( Typhon ) yok etmek ister. Savaşları çok ilginç olmuştur. Zeus menekşe rengi suları yakar, kavurur, gök gürültüsü ve şimşekler gönderir. (Ejderha) Typhon’un alevleri gökyüzüne ulaşır. Yer gök titrer, denizler kaynar. Ölüler ülkesi tanrısı Hades bile ürperir. Zeus var gücüyle şimşekleriyle, yıldırımlarıyla öfke içinde Olympos’a (bugünkü adı Etna olan tanrıların dağı) çıkar. Tüm gücüyle Typhon’u yıldırımlara boğar, canavarın tüm başları alev alev yanmaya başlar. Kolu, kanadı kırılır. Yere yıkılır, yer inim inim inler. Yıldırım yiyen devden bir alev fışkırır ve Etna dağının dibine düşer. Böylesine korkunç iki devin ( Typhon ve Ekhidna ) çiftleşmesinden yer altında ve yeryüzünde ne kadar korkunç köpek ve canavar varsa ürediği rivayet edilir. Bunların içinde; Geryon’ un köpeği olarak anılan; Orthos Hades ( Yeraltı Ölüler Ülkesi ) in bekçisi; Kerberos Bataklıklar canavarı; Hydra Ağzı ateş saçan; Khimaira’yı sayabiliriz. Böyle ana babaya sahip bir yaratık olan bataklıklar canavarı Hydra, Hera tarafından Herkül’e duyduğu düşmanlık nedeniyle, öç almak için kullanılır. Bataklıklar canavarı Hydra ve güçlüler güçlüsü Herkül savaşırlarken Hera, Yengeç’i Herkül’ün ayağını ısırması için gönderir. Yengeç bu görevi başarıyla yerine getiremez. Herkül’ün dikkatini dağıtamaz. Herkül ayağının altındaki yengeci ezerek öldürür. Cancer (Yengeç) bu vefakâr davranışından dolayı Hera tarfından ödüllendirilip gökyüzüne alınır. Yengeç takımyıldızı, Gemini ( İkizler ) ve Leo ( Aslan ) takımyıldızları arasında yer alır. |
TEMEL ASTROLOJİ - MİTOLOJİ - Aslan burcu Bu alanda ASLAN Burcu ile ilgili mitolojik hikayeler paylaşılacaktır Herkül’ün görevlerinden biri de Nemea Aslanını öldürüp, derisini kral Eurystheos’a götürmektir. ( bkz. Herkül ) Bu aslan, Yunanistan’nın Nemea bölgesinde dehşet salan, korkunç bir hayvandır. Herkül, bu korkunç aslanla karşılaştığında, bütün oklarını hayvana fırlatır. Hayvanın derisi o kadar sertmiş ki, oklar parçalanıyor ama hayvana hiçbir şey olmuyormuş. Oklarının işe yaramamasına sinirlenen Herkül, eline topuzunu alıp, naralar atarak aslanı takip etmeye başlar. Aslan bu gözü pek kahramandan korkarak iki kapısı olan bir mağaraya sığınır. Durumu anlayan Herkül, mağaranın bir kapısını kayalarla tıkayıp, diğerinden içeri girer. Aslan onu görünce yelelerini kabartarak üzerine atlar. Herkül elindeki topuzu aslanın kafasına vurur. Vuruşun şiddetinden topuz kırılır ama aslan yalnızca sersemler. Sonra boğuşmaya başlarlar. Herkül, aslanı boğmayı başarır. Derisini yüzer ve hiçbir okun delemediği bu deriyi giyer ve zırh olarak kullanır. Aslan eski çağlarda gücün sembolüydü. M.Ö. 3000’li yıllara ait heykellerde, krallar, yanlarında şaha kalkmış bir aslanla betimlenirmiş. Bu çağlarda, önceki kutsal sembol olan Boğa yerine Aslan kullanılmaya başlanır. |
TEMEL ASTROLOJİ - MİTOLOJİ - Başak burcu Bu alanda BAŞAK Burcu ile ilgili mitolojik hikayeler paylaşılacaktır Mitolojik Bağlantıları: Dünyayı terk edip Virgo takımyıldızına dönüşen adalet tanrıçası. Hasat Tanrıçası. Demeter efsanesi. Virgo yaygın olarak adalet tanrıçası Justa ( Justitia ) olarak bilinir. Demeter ve İcarius’un, yer altı tanrısı Hades tarafından kaçırılan kızı Persephone olarak tasvir edilir. Persephone’nin annesi Homeros destanlarında “güzel saçlı kraliçe, güzel örgülü kraliçe” diye anılan toprak ve bereket tanrısı Demeter (Ceres) ‘dir. Adını “Ge-meter” toprak ana olarak açıklayanlar da vardır. Hesiodos’a göre Kronos’la Rheia’nın kızıdır. Demeter ekinlerin ve özellikle buğdayı simgeler. Demeter efsanelerde kızı Persephone’den ayrılmaz. Kimi zaman “Kore” (genç kız) adıyla anılan Persephone ve annesine “iki tanrıça” denir. Masala göre Persephone bir gün oyun arkadaşlarıyla (Okeanos’un kızları) birlikte çayırda çiçek toplarken birden bire yer yarılmış, yer altı tanrısı Hades şarıyla (bir çift atın çektiği, bir çeşit araba) dışarı çıkmış. Persephone’yi kaptığı gibi ortalıktan kaybolmuş. Ümitsizlikten ne yapacağını bilemeyen Demeter, kızını bulabilmek için tüm yeryüzünü dolaşır. Herşeyi gören tanrı Helios ( Güneş tanrısı; genç, güzel, kuvvetli ve sarı saçlı bir delikanlı olarak tasvir edilir) Kore’nin yerini söylemiş. Bunun üzerine Demeter Olympos’tan kaçmış, yüreği sızlayarak ıssız bir yere çekilmiş. Demeter’in küsmesiyle toprağın bereketi kalmamış, ekinler bitmez, buğday başakları büyümez olmuş. İnsanlar kıtlık tehlikesiyle karşı karşıya kalmışlar. Zeus, Demeter ve Hades’in arasını düzeltmeye çalışmış fakat başarılı olamamıştır. Bu arada Hades, Kore’ye büyülü nar yedirmiş. Büyülü narı yiyen Persephone yeraltı tanrısına bağlanmış, Zeus’un tüm çağrılarına rağmen yeraltı ülkesinde kalmaya devam etmiş. Tüm çabalarının boşa gittiğini gören Zeus bu işi bir kurala bağlamayı kafasına koymuş. Zeus Persephone’nin yılın üçte ikisini yani buğday başaklarının çiçek açma ve ürün verme zamanını yer üstünde annesi Demeter’in yanında, kalan üçte birini yani kışı Hades’in yanında yeraltında geçireceğini söyler. Böylelikle toprağa yeniden bereket gelir. Koca bir mermer bloğu yontmakla meşgul ünlü rönesans sanatçısı Michelangelo’ya bir delikanlı, niçin bu yorucu işle uğraştığını sorar. Daha sonra en ünlü heykeli David’e dönüşecek olan mermerden başını kaldıran sanatçı bu soruyu şöyle yanıtlar:. ‘Genç adam, bu kayanın içinde melek var ve ben onu özgürlüğe kavuşturuyorum.’ Michelangelo’nun bu cevabı Balık’a özgü bir son’u nasıl Başak tarzıyla hazırlamak zorunda olduğumuzun iyi bir ifadesidir. Hepimiz bir eser olarak kendimizi ortaya çıkartmak ve kendimizi aşmak istiyorsak Başak’ın öğrenim yolunu tamamlamak, yorucu ve ustalıklı çalışmasını öğrenmek zorundayız. Başak yolunda törpülenmeden Balık sürecinde dağılırız ve içimizdeki eseri ancak rüyalarımızda ya da hayal âlemimizde görürüz. |
TEMEL ASTROLOJİ - MİTOLOJİ - Terazi burcu Bu alanda TERAZİ Burcu ile ilgili mitolojik hikayeler paylaşılacaktır Terazi burcu hukuk ve adalet terazisiyle olan ilişkisiyle bilinir, ancak bu bağlantının kökeni insan hukukundan ziyade ilahi hukukla ilgilidir. Terazi, ilahi düzen ve yasa tanrıçası, 'İyilik Konseyi'nin hanımı ve Başak burcunun bakire sembolü olan yıldız tanrıçası Astraea'nın annesi olan Titan Themis ile ilişkilendirilir; her ikisi de adalet ve dengeyi sembolize eden bir terazi taşırken tasvir edilmiştir. Themis, sık sık elinde bir kılıçla görülür ve bu kılıçla gerçeği yalanlardan ayırır. Hem Astrea hem de annesi Themis adalet tanrıçalarıydı, mevsimlerin dengesini koruyorlardı ve doğayla uyum içinde yaşıyorlardı. Themis aynı zamanda Delphi'deki antik kehanet merkezini yöneten ve daha sonra bu görevi Apollon'a devreden bir kehanet tanrıçasıydı. Themis, Delphi'deki görevi sırasında insanlığa adalet ve ahlakın temel yasalarını öğretti ve dengeyi sağlayan ve haksızlıkları düzelten kişi olarak tanındı. Delphi tapınağında ona tapanlar, hayatlarına adalet getirecek adalet için dua ediyorlardı. Themis, Terazi burcunun tüm tipik özelliklerini taşır; ilahi farkındalık yoluyla doğal yasa, sosyal zarafet ve görgü, başkalarının bakış açılarının farkında olma, herkes için en iyi olanı arama ve barışı sağlama ve denge arzusu. İstekleri ve tavsiyeleri dikkate alınmadığında Themis, Yunanca'da 'hak edileni vermek' anlamına gelen adı olan diğer tanrıça Nemesis'i çağırır ve tanrılara itaatsizlik etmeye cesaret edenleri cezalandırırdı; iyi bir ekip olmuşlardı; Themis kanunları yapar ve Nemesis de bu kanunların çiğnenmemesini sağlardı. Themis, tüm Yunan tanrılarının kralı Zeus'un ikinci karısıydı; bu çiftin çocukları arasında üç Horai ve üç Moira vardı. Mevsimlerin ve zamanın tanrıçaları olan Horailer, Dike, Eirene ve Eunomia adlı üç kız kardeşti. Daha sonra zamanın bölünmesiyle ilişkilendirildikleri için düzen ve adalet tanrıçaları oldular. Dike, ahlaki adalet tanrıçasıydı; Eunomia, hukuk ve yasama tanrıçasıydı ve Eirene, barış ve zenginlik tanrıçasıydı. Moirai'ler Kader Tanrıçaları olarak anılırlar ve Horai'ler gibi onlar da Atropos, Clotho ve Lachesis adında üç kız kardeştirler. Moirailer tüm ölümlülerin yaşam yollarından sorumluydular, hatta tanrılar bile onlar tarafından kontrol ediliyordu. |
TEMEL ASTROLOJİ - MİTOLOJİ - Akrep burcu Bu alanda AKREP Burcu ile ilgili mitolojik hikayeler paylaşılacaktır Scorpius(Akrep), tutulum üzerinde Orion(Avcı) takımyıldızı ile tam zıt yönde bulunur. Biri doğarken diğeri batmaktadır. Orion, deniz tanrısı Poseidon’un ölümlü bir kadından olan oğludur. Orion çok güçlü bir avcıdır. Ancak, normal insanlar gibi o da ölümlüdür. Orion’a ölümü getiren Scorpius(Akrep) olmuştur. Bir masala göre Orion, av tanrıçası Artemis’e âşıktır ve tanrıçayı sürekli rahatsız etmektedir. Tanrıça Artemis’i zorla elde etmeye çalışmıştır. Başka bir öyküye göre ise Orion’un kusursuz av yeteneği onun başını derde sokmuştur. Orion bu yeteneğiyle çok fazla övünür ve yeryüzündeki tüm hayvanları avlayarak öldürebileceğini söyler. Orion’nun bu kadar ileri gitmesi tanrıça Artemis’i kızdırır. Bazı mitolojik metinlerde ise Orion’un kibirli davranışlarına tepki gösteren tanrıçanın, yer tanrıçası Gaia olduğu söylenmektedir. Tanrıça Artemis Orion’u davranışlarından dolayı cezalandırmak amacıyla bir akrep gönderir. Akrep görevini başarıyla yapar ve Orion’u öldürür. Daha sonra iki ezeli düşman, Scorpius ve Orion, gökyüzünde birbirlerine zıt konumlarda yerlerini almışlardır. Aslında masal burada bitmez. Ophiuchus iyileştirme yeteneğini kullanarak Orion’u tekrar hayata döndürmüştür. Gökyüzünde Ophiuchus, akrebi topuklarının altında ezerken görünür. Akrep, Ophiuchus’un ayağının altında batarken, Orion’un gökyüzünde tekrar doğmaya başladığına inanılır. |
Cevap: TEMEL ASTROLOJİ - MİTOLOJİ - Akrep burcu Emeğine sağlık darısı aslana :tatli: |
TEMEL ASTROLOJİ - MİTOLOJİ - Yay burcu Bu alanda YAY Burcu ile ilgili mitolojik hikayeler paylaşılacaktır Zodyak (Burçlar) kuşağındaki Sagittarius, yarı at yarı insan yaratıklar olan Centaur’ların kralı Cherion’u temsil etmektedir. Yarı at yarı insan olan Centaur’ların birçoğu zalim olarak bilinirler. Ayrıca bunlar kaba, güvenilmez, vahşi, aldatıcı ve çok içen yaratıklardır. Cherion bu yaratıklardan farklıdır. Cherion’u Güneş tanrısı Apollon, Ay tanrıçası Artemis (Diana) ve vahşi hayvanlar yetiştirmişlerdir. Bu yüzden Cherion kibar, başkalarını düşünen ve bilgili biridir. Cherion’un yetenekleri ve bilgileri herkes tarafından kabul edilirdi. Cherion’a, birçok ünlü kralın çocukları, yeteneklerini ve bilgilerini öğretmesi için gönderilirdi. Öğrencileri arasında Herkül’de vardır. Herkül yolculuğa çıktığı birgün yolda çok susar ve Cherion’un yanına uğrar. Cherion’dan, evinde sakladığı ama yarı at yarı insan yaratıklara ait olan şarabı açmasını ister. Cherion bu isteği kabul eder. Şarabı açınca güzel kokusu memleketin dışına kadar yayılır ve bu kokuyu alan Centaur’lar büyük bir hışımla eve gelirler. Centaur’lar, kendilerinden habersiz şaraplarını açtıkları için Herkül ve Cherion’a saldırırlar. Herkül, Centaur’ların birçoğunu öldürür. Geri kalanını da şehrin dışına sürer. Cherion olaya hiç karışmamakla beraber Herkül’ün yanında olayı dikkatle izler. Herkül o kargaşada yanlışlıkla zehirli oklarından biriyle Cherion’u da vurur. Herkül bu duruma çok üzülür. Herkül’ün üzüntüsünü gören Zeus bu iyi Centaur’u yıldızlar arasına yerleştirir. Sagittarius, bir erkek vücudunun belden üst kısmıyla bir atın birleşimini temsil eder. Ayrıca bu takımyıldızının Argonaunt’lara yolculukları sırasında rehberlik etmesi için gökyüzüne yerleştirildiğine inanılır ** Yay burcunun simgesi olan centaurlar, yarı insan yarı at bedenli yaratıklardır. Cepheden bakıldığı zaman, başları, göğüsleri, kolları kimi zaman ön bacakları da insan organlarıdır, sadece karınlarından arkası at biçimindedir. Efsaneye göre, centaurlar, Hera'ya âşık olup, ancak Zeus'un aldatmacası ile Hera'nın yalnızca görüntüsüyle birleşen Iksion'dan doğmuştur. Bunların arasında, sadece Cheiron ve Phalos'un doğumundan Iksion sorumlu değildir. |
TEMEL ASTROLOJİ - MİTOLOJİ - Oğlak burcu Bu alanda OĞLAK Burcu ile ilgili mitolojik hikayeler paylaşılacaktır Capricornus, dağlık bir bölge olan Arkadia’da küçükbaş hayvanların ve çobanların tanrısıdır. Tanrıların, çoğunlukla insan kılığında değil de hayvan kılığında düşünüldüğü ilk zamanlarda, Pan da keçi kafalıdır. Sonradan keçi kafasında sadece boynuzlar ve sakalı kalır, yüzü de insan yüzü olur. Oğlak Yunan tanrılarından Pan ile bağlantılıdır. Pan, tarım yapan köylülerin, kırsal kesimde yaşayan insanların tanrısıdır. Bazı kaynaklara göre bereket ve doğurganlık tanrısıdır. Tanrıların habercisi Pan, Hermes’in oğludur. Hermes onu sıcak tilki postuna sararak Olympos’a götürdüğünde, bu gülünç varlığı gören bütün tanrılar gülmekten kırılırlar ve ona ‘ bütün’ anlamına gelen PAN derler. Müziği çok severdi ve kendi adını verdiği ve zamanımızın armonikası diyebileceğimiz bir müzik aleti halen onun adıyla anılır. Zamanını genellikle hanımların peşinde koşarak geçirir ve eğlencesinin sonuçlarını fazla düşünmez. Kendisi çok güçlü bir sese sahiptir. İnsanların, hayvanların uyuduğu kızgın, ıssız yaz öğlenlerinde birden bire beklenmedik gürültüler koparıp, dört bir yana Pan’a özgü (panik) korkular saçarmış. ‘Panik’ sözcüğünün de bu tanrının adından türediği söylenmektedir. Marathon savaşının devam ettiği bir gece, Pers’leri bu şekilde paniğe uğrattığı ve Atina’lıların savaşı kazanmalarını sağladığı için, Atina’lılar, savaştan sonra tanrı Pan’a bir tapınak yaparlar. Pan sözü Yunancada bütün anlamına geldiğinden, sonraları Pan’a, her şeyi yapabilir bir tanrı payesi çıkarılmıştır. Pan’ın müzik aleti, Pan’a peri Syrinx’i etkilemek istemesi sonucunda ortaya çıkmıştır. Peri Syrinx, Pan’ın aşırı ilgisinden kaçmak için kendisini saz kamışına çevirir. Pan, tam periyi kucakladığında, sadece bir demet saz olduğunu görüp hayal kırıklığına uğramıştır. O sırada sazlar arasından esen rüzgârın sesi Pan’ı büyüler. O da farklı boyda sazlar seçip onları bal mumu ile birleştirerek flütünü yapar. Müzik aletinin ilham kaynağı peri Syrinx olduğu için, flütün adı daha sonra Syrinx olarak da anılır. Pan kısa boylu, tüylü, alnında iki boynuzu olan keçi görünümlü bir tanrıydı. Hristiyan tasvirlerindeki şeytana benzerliği dikkat çekicidir. Tek farkı Pan kırmızılar içinde değildir. Capricornus’un şekli, Zeus gibi yeni nesil tanrılar ile Titan gibi eski nesil yaşlı tanrılar arasında geçen büyük kozmik savaştaki bir olayın anısını yansıtır. Bu savaş sonucunda yeni nesil tanrılar savaşı kazanıp, evrenin hâkimiyetini ele almışlardır. Ancak eski ana tanrıça olan Gaia, yeni nesil tanrıların davranışları karşısında öfkelenmiş ve Typhon adında çok güçlü bir canavarı, yeni nesil tanrıların üzerine yollamıştır. Bu canavar yaptığı yıkımlar ve olağanüstü gücüyle yeni tanrılar için büyük tehlike anlamına gelir. Canavar yeni nesil tanrılara saldırmak için yaklaşırken, Pan olayı fark edip diğer tanrıları uyarır. Hepsinin canavardan korunmak için birer hayvan kılığına girmelerini söyler. Kendisi de bir balık kılığına girmeye çalışır. Ama aceleden tam olarak değişemez. Ve arka kısmı balık olmasına rağmen ön kısmı değişmemiştir. Capricornus takımyıldızı genelde balığın kuyruğundan çıkan keçinin ön ayakları olarak betimlenir. Daha sonra Zeus canavarla çok çetin bir mücadeleye girer. Pek çok yerinden yaralanmıştır. Ancak Hermes ve Pan’ın yardımıyla tedavi olur ve gücünü yeniden kazanarak canavarı yıldırımlarla yaralar. Typhon’u Etna Dağı’nın derinliklerine hapsetmiştir. Masala göre bu bölgede gerçekleşen deprem ve volkanik etkinliklerin nedeni Typhon’un gürültülü horultuları olduğundan söz edilir. Tüm bu olaylardan sonra Zeus, Titan’a karşı olan savaşta yaptığı önemli işler nedeniyle, Pan’ı gökyüzünde yıldızlar arasına koyarak onurlandırmıştır. Capricornus literatürde “Boynuzlu Keçi” anlamına gelmesine rağmen, genellikle “Deniz Keçisi” ya da “Keçi Balık” olarak anılır. Eski bir takımyıldızdır ve Zodyak kuşağının ilk üyelerindendir. Boynuzlu hayvanlar, özellikle ibex (boynuzları arkaya doğru kıvrık bir dağ keçisi), tarih öncesi tapınılan resimlerde görülmektedir |
TEMEL ASTROLOJİ - MİTOLOJİ - Kova burcu Bu alanda KOVA Burcu ile ilgili mitolojik hikayeler paylaşılacaktır Yunanlıların on iki büyük tanrısı (*) Olympos’ta otururdu. Olympos, Makedonya ile Tesalya arasında oldukça heybetli bir sıradağın en yüksek tepesiydi. (Olympos ismi yalnız tanrıların oturdukları; yüksekliği 2985 metreye varan meşhur dağın ismi değildir. Bizim Anadolumuzda bile bazı dağların isimleri eskiden Olympos’du. Bugün isimleri Uludağ, Aladağ ve Hisardağı olan dağların isimleri de eskiden Olympos’du.) Olympos dağının Ulu tanrısı, dünyanın sahibi, tanrıların ve insanların babası, her güzel varlığın yaratıcısı olan Zeus, yalnız kadınların güzelliğine vurgun değildi. O güzel olan her şeye, hatta delikanlılara bile gönlünü kolayca kaptırıyordu. Zeus, bir gün yeryüzünde olağanüstü güzelliğe sahip bir delikanlı gördü. Ganymedes adını taşıyan bu delikanlı, Truva şehri kralı Tros’un oğludur. Su taşıyıcısı olarak bilinen Ganymedes, Olympos dağında yaşayan tanrılara fincan veya kupalarda içecek taşımakla görevlidir. Bu delikanlı o kadar hoş ve güzeldi ki, Zeus onun cazibesinden kendini kurtaramadı. Fanilerin arasında görüp beğendiği ve sevdiği bu genci daima yanında bulundurabilmek için yeryüzünden kapıp, Olympos’a çıkarmayı düşündü. Bir gün Ganymedes, İda dağının (Bayramiç ile Erdemit arasında 1767 metre yüksekliğinde bugün Kazdağı denilen dağın eski adı İda’ydı.) yamaçlarında sürüsünü otlatıyor ve bir kayanın üzerine oturmuş kaval çalıyordu. Kocaman bir kartal şekline giren Zeus, Olympos’un tepesinden aşağı doğru süzüldü ve Ganymedes’in arkasından geldi. Ansızın üzerine çullandı ve onu kaptığı gibi doğru tanrıların dağına uçurdu. Bu genç çoban Olympos tanrılarının yiyeceği olan Ambrosia ile içenlerin ölümsüzlük kazandıkları ve tanrılara mahsus içki olan nektarla beslendi. Bu suretle güzel yüzü, hoş endamıyla tanrıların gözünü okşamak için ebedi gençliğine muhafaza etti. Başka bir masala göre Ganymedes’i kaçıran şafak tanrıçası Eos’tur. Şafak tanrıçası gül renkli parmaklara sahip, güzel ve gönül alıcı bir bakireydi. Her sabah doğu tarafından göğün kapılarını açarak Güneş’e yol verirdi. Eos, Ganymedes’e karşı tutku ve öfke karışımı bazı hisler beslemektedir. Ancak tanrıların tanrısı Zeus, Ganymedes’in çekiciliğinin farkına varıp, onu tanrıça Eos’un elinden alır. Mısır kökenli bir masalda ise Aquarius, Nil nehri tanrısı olarak bilinir. Büyük bir olasılıkla, Aquarius’un kupasından dökülen su Nil nehrinin kendisini temsil etmektedir. Aquarius su tanrısı olarak da bilinmektedir. Bazı toplumlara göre iyi bazılarına göre ise kötü bir tanrıdır. Kuru iklimlerde yaşayan Etiyopya ve Yunan toplumları için Aquarius çok iyi bir tanrıydı. Çünkü hasat zamanı kendilerine bolca yağmur getiriyordu. Ancak Babiller için iyi bir tanrı değildi, Güneş’in Aquarius’a geldiği ayda yağmurun lanetinden söz etmeye başlarlardı. Güneş Aquarius’a girdiği an yeni yıl başlar yani bahar yaklaşmaktadır ve suyun başladığı bu mevsim, bereketli ürünlerin müjdecisidir. Aquarius, kuzey yarımkürede Pisces(Balık) ve Cetus(Balina) takımyıldızlarının yanında bulunur. Su taşıyıcısı kendi kupasındaki suyu Piscis Austrinus’un (Güney balığı) ağzına dökmektedir. |
TEMEL ASTROLOJİ - MİTOLOJİ - Balık burcu Bu alanda BALIK Burcu ile ilgili mitolojik hikayeler paylaşılacaktır Pisces eski bir takımyıldızdır. Bu takımyıldızın masalı, toprak ana Gaia ile ölüler ülkesinin en derin yerinde olan Tartaros’un çocuğu olan Typhon ile ilgilidir. Typhon eski Yunan tanrılarının en korkuncuydu. Bir rivayete göre Typhon’un yüz tane başı vardı. Başları yıldızlara değebilirdi. Tüm başlarından kara diller ve gözlerinden ateş çıkarırdı. Ayrıca bu dev canavarın yılan ayakları ve gökyüzünü saracak kadar uzun kolları vardı. Bu korkunç canavar ile Olympos’taki tanrılar bile dövüşmekten kaçınırlardı. Bir gün Typhon tanrıların evi olan Olympos’a saldırdı. Ve tanrılar kendilerini bir hayvana dönüştürerek kaçmaya çalıştılar. Zeus kendini bir koça dönüştürdü, şarap tanrısı Dionysos bir keçi haline geldi, tanrıların habercisi Hermes ( Merkür ) balıkçıl bir kuş şeklini aldı. Güzellik tanrıçası Aphrodite ve oğlu sevgi tanrısı Eros ise Nil nehrinden geçebilmek ve canavardan daha rahat kaçabilmek için bir çift balık halini aldılar. Athena (Minerva ) sonradan bu olayı ölümsüzleştirmek için bu iki balık figürünü yıldızların arasına yerleştirdi. Bu balıklardan biri olan, göz kamaştırıcı güzelliğe sahip Aphrodite bir efsaneye göre dalgaların köpüğünden doğmuştur. Bir ilkbahar sabahı, Kıbrıs adası kıyılarında kıpırtısız olan deniz birden bire köpüklü beyaz bir dalga ile hareketlendi. Ve bu dalgayla birlikte bir sedef kabuğu kıyıya vurdu. Sedefin kapağı açıldığında içinden güzeller güzeli Aphrodite ve beraberinde aşk tanrısı olan oğlu Eros çıkmışlardır. Aphrodite güzelliğiyle sadece tanrıların değil insanlarında gönlünü fethetmiştir. İnsanların kalplerine sevgi ve aşk tohumları serpiyor, onlara sevinç veriyordu. Aphrodite gücünü sadece insanlar üzerinde göstermezdi. O tüm tabiata söz geçirebilirdi. Aphrodite gibi Eros da tanrıların ve insanların kalplerinde aşkın ilahi ateşini yakar, onların mutluluklarını veya bahtsızlıklarını hazırlardı. Eros’un elinde oklar veya tutuşmuş kızgın bir meşale bulunurdu. İnsan ruhu, neşesini de ıstırabını da hep Eros’a borçludur. Burçlar kuşağındaki Pisces, Aphrodite ve Eros’un birbirlerine iple bağlı görünen iki balık figürünü temsil eder. |
TEMEL ASTROLOJİ - MİTOLOJİ BU BAŞLIK ALTINDA TÜM MİTOLOJİK HİKAYELER PAYLAŞILACAKTIR |
LİLİTH (yahudi ve anadolu bakışı) mitolojik açıdan farklı bir anlatım... Yahudi efsanesine göre ay ve güneş sevgiliydi ama tartışıyorlardı. Tanrı onların çekişmelerinden bıktı ve onları gökyüzünün karşıt uçlarına ayırdı. Ayrıca kocasına itaat etmediği için ceza olarak ayın parlak ışığını aldı. Utancından, sanki bir soğanın sertleşmiş katmanları gibi kendi etrafında kabuk üstüne kabuk büyümüştü. Kızı Lilith bu yüzüklerden ve bu utançtan doğmuştu. Tanrı Âdem’i yarattığında Âdem bir eş bulmakta yalnızlaştı. Tanrı farklı hayvanları huzuruna çıkardı ama Âdem onlardan seçim yapmadı. Tanrı daha sonra Lilith'i düşündü ve onun en yeni yaratılışının eşi olup olmayacağını sordu. Lilith, Âdem’e baktı ve onun güzelliğini güneşin güzelliğine benzeterek kabul etti. Ancak çok geçmeden sıkıldı ve kendisi ay ışığından yapılmışken çamurdan yapılmış bir yaratığın altına yatmayı reddetti. Kısmen küçük çocuk yüzlerine sahip oldukları için çok sevdiği meleklerle birlikte yaşamak üzere Eden'den ayrıldı. Tanrı, Lilith’ in kendisiyle yaptığı anlaşmaya karşı gelmesine öfkelendi ve onu Ölü Deniz'e attı. Efsanelerin değişmeye başladığı yer burasıdır. Bazılarında bir iblisin eşi olur ve ona binlerce iblis çocuğu doğurur, diğerlerinde ise acı ve öfkesiyle insan çocuklarını öldüren bir gece iblisine dönüşür. Başka varyasyonlar da var. Yaradılışta yemiştir bilme meyvesini kadın. Kadın bilmek, öğrenmek, yaşamak ister. Kadın rahminin bereketi soyu devam ettirmiştir, yeryüzü yaşamıştır. Yaşasın yeryüzü! İyi ve kötü, Kabil ve Habil, Lilith ve Havva, Âdem. Bakireler Tanrıçası, güçlü özne, lanetlenmiş Lilith’ in günümüzde “Albastı, Alkarısı” adıyla bilinen, loğusa kadınların korkulu rüyası “cin, şeytan” olarak var oluşu, Tanrı – devlet – erkek egemenliğin korkusu mu? Yok canım, Anadolu’mun loğusa depresyonunu motifleyişi. Lilith, Âdem’e âşıktır, Âdem de Lilith’te. Bir gün canı sevişmek ister Âdem’in, yeryüzü yaşasın diye. Koskoca Lilith, sor bakalım o isteyecek mi? “Ey Âdem: Ben de birim seninle, sen de birsin benimle.” “Sen çöpten yaratıldın Lilith.” “Bu devirde ne çöpü Ey Âdem! Ambalajından çıkacak, çürüyecek ne var?” “Sen kaburgamdan yaratıldın Lilith.” “Öyleyse neden istiyorsun benden çocuk? Kaburgalarını ufala toprağa serp. Gök yarılsın, soyun yürüsün! Âdem, ikna edemedi Lilith’i. Lilith sinirlendi Âdem’e. Aldı bavulunu gitti babasının evine. Üç melek gitti peşinden, dönmedi Lilith yeryüzüne. Âdem özür dileseydi… Tanrı’ya karşı geldi, lanetlendi Lilith. Ölecekti Lilith’ in doğacak çocukları, sonsuza kadar. Bu yüzdendir Lilith’ in kurutuşu Âdem’in soyunu. Aman ha! Gece vakti hele, asma tele yeni doğmuşların donunu! Eski sevgilisinin yeni sevgilisini gördü Lilith yüzyıllar önce, başka geçmiş zamanda, başlıca gelecek zamanda. Bilme Ağacı’nın meyvesinden ona da tattırdı kanmasın Âdem’in böbürlenişine diye. Zavallı Âdem, geldi iki kadının oyununa, bilip bilmeden! Kırıldı kalbi Lilith’ in. Huluppu Ağacı’nın köklerine saklandı. Çikolata Kavanozu Başperisi’yle görüştü bir tek. Derler ki Lilith ’ten gelir çikolata krizi, kadınları deliye döndüren. Bir adam geldi bir gün. Huluppu’nun gölgesinde soluklandı. Lilith, kimsenin bilmediği bir yerde olduğunu sanmıştı. Yine kalbi kırıldı, sinirlendi. Lanetledi Âdem’in soyundan gelen kadınları, bir ömür sığınacak limanlar arasınlar diye. Bir tas ayran içti adam. Duydu homurtuları Lilith: “Habil benimle alay ediyor, Tanrı benimle alay ediyor, Habil benimle alay ediyor, Habil beni öldürecek, Tanrı beni öldürecek.” Çıktı deliğinden Lilith: “Bu yabancı da kim?” “Ben Kabil, Adem’in oğlu, Havva’nın oğlu, Adem’in oğlu.” “Hoş geldin Kabil, üzülme.” “Üzülme mi? Kardeşim beni kıskanıyor. O kıskanmasın diye hasadımı köylülere dağıtıyorum. Bu kadar çıktı diyorum. Habil beni sevmiyor.” İyice uzandı Lilith, Huluppu’nun dibinden. Dolandı Kabil’in boynuna. “Ağlama Kabil, gözyaşların düşmesin toprağa.” “Neden?” “Kötü bir ağacın sebebi sen olursun.” “Sahi sen?” “Ben mi, ben Lilith. Baban benden bahsetmedi mi?” “Babam geçmişten bahsetmez.” “Peki, ben geçmişten değilsem?” “O zaman ben de burada oturmuyor olurum.” “Evet, Kabil, sen burada oturmuyorsun. Sen Habil’i ikna etmeye çalışıyorsun. “Edebilecek miyim?” “Edersen Kabil, kimse bizden söz etmez.” “Ben, bilmiyorum.” “Biliyorsun Kabil, toprağa sarıl. Toprağa ek tohumunu. Toprak ol, yılanlar yuva yapsın. Ademoğlu doysun. Kanı emip, kötülüğü kurutsun.” “Seni öpebilir miyim Lilith?” dedi Kabil, yanakları al al, ilk kez kabaran açlığıyla. “Beni öpüyor diye bir adam, ben vadedilen şanı, şöhreti, soyu bıraktım Kabil. Ben istemeden öpüyor diye bir adam…” “İstiyor musun?” Lilith öptü Kabil’i. Huluppu Ağacı’nın köklerine yuva yaptı yılanlar. Toprak tohumları büyüttü. Ademoğlu doydu. Kanı emdi toprak. Bir çocuk doğurdu Lilith. Adem’in oğlu Kabil’den olma. Habil koydu adını. Tanrı öldürdü Habil’i, gitti Habil, ölü kardeşlerinin diyarına. Anzu Kuşu saldı haberi yeryüzüne: “Evcilleşmeyen yılan, başkaldıran, lanetli Lilith’in insandan olma çocuğu, öldürdü Âdem’in oğlunu!” Adem gördü Lilith’i, Bilme Ağacı’nın gövdesinde. İtaat etseydi Lilith, yılan olmayacaktı. Rahattı Âdem’in içi. Söylemedi Havva’ya, onu tanıdığını, korudu Havva’yı, ısırdı elmayı. Anlamadı Havva olanları, işledi ilk günahı. Der ki Ademoğlu: “Yılandan korkmam, yalandan korktuğum kadar!” |
Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 02:24. |
Powered by vBulletin® Version 3.8.11
Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.
Search Engine Friendly URLs by vBSEO
Copyright ©2004 - 2025 IRCForumlari.Net Sparhawk