IRCForumları - IRC ve mIRC Kullanıcılarının Buluşma Noktası
  sohbet

Yeni Konu aç Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Stil
Alt 30 Kasım 2011, 22:27   #1
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Kadınlara Ait Âdablar




1- Mütevazı giysi:

Allah-u Teala şöyle buyuruyor:

"... Görünen kısımları müstesna olmak üzere, zinetlerini teşhir etmesinler. Baş örtülerini, yakalarının üzerine (kadar) örtsünler..." (Nur, 31).

Allah-u Teala şöyle buyuruyor:

"Ey peygamber, eşlerine, kızlarına ve inananların kadınlarına söyle: (Bir ihtiyaç için dışarı çıktıkları zaman) örtülerini üstlerine salsınlar (vücutlarını örtsünler)... (Ahzab, 59).

Allah-u Teala şöyle buyuruyor:

"Evlerinizde oturun, ilk cahiliyye (çağı kadmları)nın açılıp kırıtması gibi açılıp kırıtmayın.." (Ahzab, 33).

Ebu Hureyre (r.a.)'dan Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdular: "Cehennemliklerden iki sınıf vardır ki, ben onları görmemişim.., giyinmiş fakat çıplak olan kadınlar.."[887]

Ümmü Atiyye'den; Rasulullah (s.a.v.)'e şöyle sordum: "Bizden birisinin elbisesi olmazsa dışarı çıkmasında bir sakınca var mı?" Rasulullah (s.a.v.): "Kocasının elbisesini giyinerek çıksın" buyurdu.[888]

Fatıma binti Kays'tan Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdular: "Başörtünün düşmesini yada elbisenin baldırından açılıp, istemediğin yerleri kavminin görmesini hoş karşılamıyorum."[889]

(Mütevazi bir giysinin şer'î nitelikleri için "Giysi ve Zinet" bölümüne müracaat edilebilir.)

2- Güzel kokudan kaçınma:

Abdullah'ın hanımı Rasulullah (s.a.v)'in kendilerine şöyle dediğini rivayet ediyor: "Sizden biri mescide giderse güzel koku sürünmesin."[890]

Ebu Musa el-Eş'ari'den rivayet edildiğine göre Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Bir kadın, güzel koku sürerek bir topluluktan geçer, onlar da 'onun kokusu şöyle şöyleydi' diye konuşurlar. Böyle söylenmesi çirkindir."[891]

3- Konuşurken ciddi olma: Allahu Teala şöyle buyuruyor:

"... Eğer {Allah'tan) korkuyorsanız, (yabancı erkeklere karşı) çekici

bir eda ile konuşmayın; sonra kalbinde bastalık bulunan kimse ümide kapılır.

(Ahzab, 32). 4- Hareketlerde ağırbaşlı olma:

Allahu Teala şöyle buyuruyor:

"... Gizlemekte oldukları zinetleri anlaşılsın diye, ayaklarını yere vurmasınlar. (Dikkatleri üzerlerine çekecek şekilde yürümesinler) (Nur, 31)

Ebu Hureyre (r.a.)'dan Rasulullah (s.a.v) şöyle buyuruyor: "Cehennem ehlinden iki sınıf vardır ki, ben onlar gibisini görmedim. İnek kuyruğu gibi kırbaçları olup da bununla insanlara vuran kimseler. Dikkatleri çeken giyinmiş çıplak kadınlar; dikkatleri çekmek için başlarını deve hörgücü gibi yapan kadınlar. Bunlar cennete giremedikleri gibi, şu kadar mesafeden kokusu duyulan cennetin kokusunu dahi alamazlar."[892]

Bazı müşterek görüşme âdablan kayboluduğunda ne yapılmalıdır? Daha önce zikri geçen müşterek görüşme adablarma müslüman erkek ve kadının önem vermesi ve bağlı kalması gerekir. Fakat herhangi bir yerde bu adabların tamamı ya da bir kısmı kaybolduğu zaman yapılması gereken davranış ne olmalıdır?

Adabların kaybolduğu ölçüde bozulma olur; görüşme ve bir araya gelmelerde müslüman erkek ve kadının duymaları gereken rahatsızlık olur. Bazı adabların kaybolması durumunda müslümanın, mevcut maslahatı ve muhtemel bozulmayı kıyaslayarak, hangisi daha ağır basıyorsa ona göre hareket etmesi gerekir. Bununla ilgili geniş açıklama ilerde gelecektir. Müslümanın her halükarda dikkat etmesi gereken şeyler: a) Görüşme ortamından kaçınmak müslümana zorluk getiriyorsa müslüman erkek ve kadının zorluğu kaldıracak bir şekilde, zaruret miktar mevcut durumu kabul etmesi gerekir. Allahu Teala şöyle buyuruyor: "Allah dinden sizin üzerinize bir zorluk kılmadı" (Hac, 78).

b) Müslüman kadın veya erkeğin bir ortamda bulunması, hayra götürüyor veya serden uzaklaştırıyorsa, Allah'a tevekkül ederek orada bulunmaları, bazı yanlışları düzeltmek için çaba sarfetmeleri gerekir.

c) Bazı müslümanlarda, bazen görüşme adabına cehalet ve zaruretten dolayı aykırı davranma olabilir. Mü'minlerin kardeşleri hakkında dikkatli olmaları, Allah'tan sakınmaları, dillerini kötü sözlerden korumaları ve asılsız iftiradan uzak durmaları gerekir. Bu hususta ifk hadisesi bir ibrettir. Allahu Teala şöyle buyuruyor:

"Çünkü siz bu iftirayı, dilden dile birbirinize aktarıyor, hakkında bilgi sahibi olmadığınız şeyi ağızlarınızda geveleyip duruyorsunuz. Bunun önemsiz olduğunu sanıyorsunuz. Halbuki bu, Allah katında çok büyük (bir suç)tur. Onu duyduğunuzda: "Bunu konuşup yaymamız bize yakışmaz, hâşa! Bu, çok büyük bir iftiradır", demeli değil miydiniz?" (Nur, 15-16).

Rasulullah da: "Kişinin her duyduğunu söylemesi, kendisine günah o-larak yeter" buyurmaktadır.[893]

d) Asılsız zina iftirası, kişinin kendi istek ve arzularına uyarak insanları suçlamasıdır. Bu da bazı müslümanların görüşme adabına riayet etmemele*rinden kaynaklanır. Çoğu zaman yapılması gereken zahire bakmakla yeti*nip, görüşme adabına riayet etmeyenlere itibar etmemek ve onları serî adaba sarılmaya çağırmaktır. Allah gizli olanları en iyi bilendir.

Aynı zamanda, hata yapmakta olan müslümanları kendilerini düzelt*meleri ve ellerinden geldiği kadar töhmetli yerlerden uzak durmaları konu*sunda uyarıyoruz. [894]


Peygamberler (A.S.) Döneminde:



PEYGAMBERLER DÖNEMİNDE kadının toplumsal hayata katıl*masıyla ilgili sunacağımız nasslar, kadının toplumsal hayata katılması ve görüşmesi sünnetinin önceki peygamberlerin kadim bir sünneti olduğunu ve Peygamberimizin de bunu takip ettiğini göstermek içindir. Mü'min erkek ve kadının isteği olmadan zaruri hallerde görüşmenin olduğu bazı nasslara -ki bunlar azdır- işaret etmek istiyoruz. Yine çok az nass var ki, müslüman olmayan kadınlarla görüşmenin vukubulduğunu gösteriyor. Bu nassları, mü'min erkekler topluluğunun durumunu ve hangi konuda olursa olsun gerçekleşecek görüşme biçimlerini açıklamak için aktarmıştı. [895]


Nuh (A.S.) Döneminde:



"Nihayet emrimiz gelip tandır kaynayınca, Nuh dedi ki: (hayvan çeşitlerinin) her birinden iki çift ile -(boğulacağına dair) aleyhinde söz geçmiş olanlar dışında- aileni ve iman edenleri gemiye yükle. Zaten onunla beraber pek azı İman etmişti." (Hud, 40).

Celaleyn tefsirinde "Aleyhinde söz geçmiş olanlar dışında" ifadesiyle ilgili deniliyor ki: Yani helak olacaklar, karısı ve oğlu Kenan. Hâm, Sam ve Yafes'i gemiye bindirdi. "Zaten onunla beraber pek azı iman etmişti." Deniliyor ki: Altı erkek ve hanımlarıydı. Yine deniliyor ki: Gemiye binenlerin toplam sayısı seksen kişi idi. Bunların yarısı erkek yansı da onların kanlarıydı. [896]


İbrahim (A.S.) Döneminde:



a) Sıkıntı ve zorluklarda:

Ebu Hureyre şöyle rivayet ediyor: İbrahim (a.s.) hayatı boyunca sadece üç yerde yalan söylemiştir. Bunların ikisi Allah'ın zatı ile ilgiliydi. Birincisi: "Ben hastayım" sözü, diğeri: "Bilâkis onların şu büyük olanı yapmıştır" sözü. Bir başka yerde İbrahim şöyle dedi: Günlerden bir gün Sara ile bera*berken zorbalardan bir zorba yanlarına geldi. Onun için: "İşte bir adam, yanında da insanların en güzeli bir kadın" denildi. Sonra İbrahim'i götürüp Sara hakkında: "Bu kim?" diye sordular. O da: "Benim kız kardeşim" dedi. Bunun üzerine Sara geldi, ona: Ey Sara, yeryüzünde senden ve benden başka mü'min olan yok, bana seni sordu, ben de kız kardeşim dedim, beni yalanla*ma" dedi. Sonra Sara'yı götürdüler. Ne zaman ki ona dokunmak istedi, eli tutuldu. Bunun üzerine: "Benim için Allah'a dua et, sana zarar vermeyece*ğim" dedi. Sara Allah'a dua etti eli çözüldü. Sonra tekrar dokunmak istedi eli tekrar aynı sekide veya daha şiddetli tutuldu. Tekrar: "Benim için Allah'a dua et, sana zarar vermeyeceğim" dedi. Sara dua etti; eli çözüldü. Zorba a-dam, kapıcılardan birini çağırarak dedi ki: "Bana insan değil, şeytan getir*mişsiniz. Ona Hacer'i de hizmetçi olarak verin". Daha sonra Sara, İbrahim'in yanına geldi, O namaz kılıyordu. Eliyle işaret ederek "halin nedir?" diye sordu. Sara: Bugün fâcirin veya kâfirin hilesi ters döndü ve bana Hacer'i hizmetçi verdi" dedi. Ebu Hureyre diyor ki: "Ey gök suyunun oğulları, bu sizin annenizdir."[897]

b) Günlük münasebetlerde: Allahu Teala şöyle buyuruyor:

"Rabbimiz, ben çocuklarımı ekinsiz bir vadiye yerleştirdim. Rabb'imiz, namazı kılsınlar diye öyleyse insanların bir kısmının gönlünü onlara meylettir, onları çeşitli ürünlerle rızıklandir ki sana şükretsinler." (İbrahim, 37).

İbni Abbas rivayet ediyor: Kadınlarda ilk defa kemeri takan İsmail'in annesi idi. Onu Sara'ya karşı izlerini gizlemek için takmıştı. Sonra o, İsmail'i emzirirken İbrahim (a.s.) yanına geldi. İsmail'in annesi İsmail'i mescidin üst tarafında zemzemin yanında büyük bir ağacın yanına bıraktı. O gün Mek*ke'de hiç kimse yoktu. İbrahim (a.s.) onlara biraz hurma ve yiyecek bıraka*rak ayrıldığında İsmail'in annesi onu takip ederek: Ey İbrahim! Nereye gidi*yorsun? Bizi insan ve cin olmayan bu vadide mi bırakıyorsun? dedi. İsmail'in annesi bunu bir kaç kere tekrarladı. İbrahim (a.s.) ona dönüp bakmayınca İsmail'in annesi: Sana bunu Allah mı emretti, dedi. İbrahim (a.s.) da: Evet, dedi. O da: O zaman bize zarar gelmez deyip geri döndü. İbrahim (a.s.) yoluna devam ederek Seniye'ye varınca kimsenin görmediği bir yerde ellerini kaldırarak onlar için şu duayı yaptı: "Rabbimiz! Ben çocuklarımı ekinsiz bir vadiye yerleştirdim." İsmail'in annesi de İsmail'i emziriyor ve yanındaki sudan ona içiriyordu. Su ve azıkları bitince İsmail ve annesi susadı. İsmail'in annesi etrafına bakmaya başadı... Safa tepesini kendisine en yakın yer olarak gördü. Oraya çıkıp herhangi bir kimsenin olup olmadığına baktı. Vadide kimsenin olmadığını görünce aşağı indi. Sonra Merve'ye gelerek etrafta her hangi bir kimsenin olup olmadığna baktı. Bu arayışı içerisinde tam yedi kez Safa ile Merve arasında gidip geldi. İbni Abbas'dan rivayetle Rasulullah (s.a.v.) şöyle diyor: "İşte insanların yaptık*ları sa'y, bundan dolayıdır." Merve tepesine ulaşınca bir ses işitti. Ses olup olmadığını anlamak için bir daha dinledi ve aynı sesi duydu ve şöyle dedi: "Seni işitiyorum, yanında yiyecek var mı?" dedi. Bir de baktı ki zemzemin olduğu yerde bir melek, ayağının ucuyla ya da kanatlarıyla yere vurarak su göleti oluşturarak eliyle işte böyle dedi. İsmail'in annesi eliyle su kabını doldurmaya başladı. Suyu aldıkça altta tekrar doluyordu. İbni Abbas'tan rivayetle Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardı: "Allah, İsmail'in annesine merhamet etsin! Eğer zemzemi bıraksaydı ya da zemzemden kabını doldurmasaydı o yeryüzünde akan bir ırmak olurdu" İsmail'in annesi diyor ki: Onu içtim ve çocuğumu emzirdim. Melek ona: Helak olmaktan korkma*yın. Allah'ın bu evini, bu çocuk ve babası bina edecek. Allah onun ehlini zayi etmez, dedi. Kabe toprağın üzerinde yüksek bir tümsekteydi. Sel suları gelerek onun sağından ve solundan götürüyordu. Bu durum Kahtan oğulla*rından bir grubun Mekke'nin yakınlarından geçerken onu görmelerine kadar devam etti. Kahtan oğulları Mekkeye indiklerinde birşeyin üzerinde dönen ve fakat oraya inmekten tereddüt eden bir kuşu gördüler. Dediler ki: Bu kuş bir suyun üzerinde dönüyor. Biz bu vadiyi tanıyoruz, burada su yoktu. Bir yada iki kişiyi yanına gönderdiler. Gidenler bunun bir su olduğunu kendile*rine söylediler. Onlar suyun yanına geldiklerinde İsmail'in annesini suyun başında buldular ve ona: Yanına gelmemiz için bize izin verir misin? dediler. O da: Evet fakat suda sizin hakkınız yok, dedi. Onlar da: Evet dediler. İbni Abbas'dan rivayetle Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır: "İsmail'in annesi onların gelebileceklerini söyledi. Zaten o insanları çok seven biri idi. Bunun üzerine onlar, kendileri ve aileleriyle birlikte geldiler." Hatta onlar içerisinde şairler de vardı. Çocuk büyüdüğünde onlardan Arapça'yı öğrendi. Çocuk büyüyüp genç olunca onu çok sevdiler ve kendilerin*den olan bir kızla evlendirdiler ve İsmail'in annesi vefat etti."[898]

c) Ziyarette:

İbni Abbas (r.a.)'dan: "... İbrahim, vadiye bıraktığı oğlu İsmail evlen*dikten sonra onun evine geldi. İsmail'i evde bulamadı. Hanımına onu sordu. Hanımı da: "Bizim için rızık kazanmaya gitti" dedi. Sonra geçimlerini ve yaşayışlarını sordu. O da: Kötü durumdayız, şiddetli darlık içindeyiz" diye ona şikayet etti. İbrahim: "Kocan geldiği zaman ona selam söyle ve kapısı*nın eşiğini değiştirsin dediğimi söyle" dedi. İsmail geldiğinde sanki gözleri bir şey arıyordu ve dedi ki: "Bugün birisi geldi mi?" Hanımı da: Evet, şöyle şöyle bir ihtiyar geldi, bize seni sordu, ben de haber verdim. Geçimimizin nasıl olduğunu sordu. Ben de şiddetli zorluk içinde olduğumuzu söyledim." dedi. İsmail: "Sana bir şey tenbih etti mi?" diye sordu. O da: Evet, bana sana selamını ve kapısının eşiğini değiştirsin dediğini söylememi emretti. İsmail: O, babamdı. Bana, seni ehline göndermemin gerekli olduğunu emretti" dedi. Bunun üzerine o kadının boşadı ve başka bir kadınla evlendi. İbrahim bir süre geciktikten sonra geldi ve onu bulamadı. Karısının yanına girerek onu sordu. Hanımı: Bize rızık kazanmaya çıktı, dedi. O'da: siz nasılsınız? Geçiminiz, durumunuz nasıl? diye sordu. Hanımı: Biz iyiyiz ve rahatız, diyerek Allah'a hamd etti. O da: bu gün yemeğiniz nedir? dedi. Hanım: Et, dedi. İçeceğiniz nedir, dedi. Hanım: su, dedi. O da: Ey Allah'ım! Bunların etlerini ve sularını mübarek et, dedi. Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyuruyor: "O gün onlara dua yapilmasaydı, bir habbeleri dahi olmazdı". Kocan geldiği zaman ona selamımı söyle ve kapısının eşiği üzere sabit olsun, dedi. İsmail geldiğinde: Eve biri geldi mi? dedi. Hanım da: Evet, güzel görünümlü bir ihtiyar geldi, ona iyi davrandım. Bana seni sordu, ben de durumunu haber verdim. Geçimimizin nasıl olduğunu sordu. Ben de, çok iyi dedim, dedi. İsmail sana bir tavsiyede bulundu mu? dedi, Hanım da: Evet, sana selamı var ve kapının eşiği üzere sebat etmeni istiyor, dedi. İsmail de: O babamdı. Sen de esimsin. Seni tutmamı emretmiş, dedi.[899]

d) Misafirlikte:

Allahu Teala şöyle buyuruyor:

"Elçilerimiz, İbrahim'e müjde getirip: 'Selam!1 demişlerdi. O da "Selam!1 dedi; çok durmadan hemen (elçilere) kızarmış bir buzağı getirdi. Ellerinin buzağıya uzanmadığnı görünce durumlarını beğenmedi ve onlardan ötürü içinde bir korku duydu. 'Korkma', dediler, 'biz Lut kavmine gönderildik.' Ayakta durmakta olan karısı, güldü. Biz de ona İshakı müjdeledik. İshak'ın ardından da Yakub'u. 'Vay' dedi. 'Ben bir kocakarı, bu kocam da bir pîr iken doğuracak mıyım? Bu, cidden şaşılacak bir şey!' Dediler ki: Allah'ın işine mi şaşıyorsun? Allah'ın rahmeti ve bereketleri sizin üzerin izdedir, ey ev halkı! O övülmeğe layıktır, iyiliği boldur.' (Hud: 69-73).

Celaleyn tefsirinde deniliyor ki: "Onun karısı" yani, İbrahim'in karısı. "Ayakta olan" yani, onlara hizmet ediyordu. "Güldü" yani, onlara helâklarını müjdeleyince. Yine bu anlam Taberi ve Kurtubi'nin rivayetlerin*de de aktarılmaktadır.

Buhari'nin naklettiği şu hadis "erkeklerin kadınlara selam vermesi" babı altında geçmişti: "Ey Aişe: işte Cebrail sana selam veriyor." İbni Cerir "meleklere adamlar denilmez" diyerek itiraz edenlere, "Cebrail Rasulullah'a çoğunlukla insan suretinde geliyordu" diye cevap vermiştir.[900]


Yusuf (A.S.) Döneminde:



Sıkıntı ve zoı laklarda: Allahu Teala şöyle buyuruyor:

"Yusuf un evinde kaldığı kadın, onun nefsinden murad almak istedi ve kapıları kilitleyip: 'Haydi gelsene!' dedi. (Yusuf): 'Allah'a sığınırım dedi, efendim bana güzel baktı. Zalimler iflah olmazlar!' Andolsun, kadın onu arzu etmişti, eğer Rabb'inin doğruyu gösteren delilini görmeseydî o da onu arzu etmişti. Böylece biz kötülüğü ve fuhşu ondan çevirmek istedik; çünkü O, ihlasa erdirilmiş (temiz) kullarımızdandır. Kapıya doğru koşuştular. Kadın, Yusuf 'un gömleğini arkadan yırttı. Kapının yanında kadının beyine rastladılar. Kadın: 'Senin ailene kötülük yapmak isteyenin cezası nedir? Zindana kapatılmak veya acı bir biçimde işkence edilmek değil midir?' dedi. (Yusuf): 'O, benden murad almak istedi!' dedi. Kadının ailesinden bir şahit de şöyle şahitlik etti: 'Eğer Yusuf un gömleği önden yırtılmışsa kadın doğrudur, O yalancılardandır.' "Ve eğer onun gömleği arkadan yırtılmışsa, kadın yalancıdır; O, doğrulardandır!1 (Kadının kocası, Yusufun) gömleğinin arkadan yırtılmış olduğunu görünce (kadına): 'Bu sizin düzenlerinizdendir, dedi, gerçekten sizin düzeniniz büyüktür!' 'Yusuf, sen bundan vazgeç (bunu kimseye söyleme), (ey kadın), sen de günahının bağışlanmasını dile! Çünkü sen, günahkârlardan oldun!' Şehirde birtakım kadınlar: 'Vezirin karısı, uşağının nefsinden murad almak istemiş! Sevda, onun bağrını yakmış! Biz onu açık bir sapıklık içinde görüyoruz!' dediler. (Kadın) onların (dedi-kodu yaparak kendisini dile düşürme) düzenlerini işitince, onlara (adam) gönderdi, (yemeğe davet etti). Onlar için dayanacak yastıklar hazırladı ve her birine de birer bıçak verdi. (Yusufa): 'Çık, karşılarına!' dedi. (Kadınlar, Önlerine konan meyvalan soyup yemekle meşgul iken) Yusuf u görünce onu (gözlerinde) büyüttüler (ona hayranlıklarından ötürü), ellerini kestiler ve: Allah için. hâşâ, bu insan değildir; bu ancak güzel bir melektir' dediler. (Kadın) dedi ki: 'İşte siz beni bunun için kınamıştınız! Andolsun ben kendisinden murad almak istedim de o, iffetinden ötürü reddetti. Ama kendisine emrettiğimi yapmazsa, elbette zindana atılacak ve alçalanlardan olacaktır!' (Yusuf); 'Rabbim, dedi bana göre zindan, bunların beni çağırdığı şeyden iyidir. Eğer onların düzenini benden savmazsan, onlara meylederim ve cahillerden olurum!" Rabb'i onun duasını kabul buyurdu da onların düzenlerini ondan savdı. Şüphesiz o, İşitendir, bilendir. Sonra (aziz Kıtfır ve adamlarını Yusuf un masumluğu hakkındaki) bu delilleri gördükleri halde yine onu bir süre zindana atmaları kendilerine uygun geldi." (Yusuf, 23-35). [901]


Musa (A.S.) Döneminde:



a) Sıkıntı ve zorluklarda: Allahu Teala şöyle buyuruyor:

"Musa'nın annesine, "O (çocuğunu emzir, başına bir şey gelmesinden korkuyorsan (bir sandık içinde) onu denize (Nil'e) bırak, korkma, üzülme biz onu elçilerden yapacağız" diye vahyettik. Nihayet onu Firavun ailesi aldı ki, kendilerine bir düşman ve başlarına dert olsun. Gerçekten Firavun, Hâmân ve askerleri yanılıyorlardı. Firavn'ın karısı (çocuğu sandıktan çıkarınca): "Bana da, sana da göz bebeği (olacak, çok sevimli bir çocuk). Onu Öldürmeyin, belki bize yararı dokunur, ya da onu evlat ediniriz" dedi. (Onu almakla hata ettiklerini) anlamıyorlardı. Musa'nın annesinin gönlü bomboş sabahladı. (Meraktan çatlıyordu). Eğer biz (va'dimize) inananlardan olması için onun kalbini iyice pekiştirmemiş olsaydık, nerdeyse işi açığa vuracaktı. (Musa'nın) kızkardeşine: "Onun İzini takip et" dedi. O da onlar farkına varmadan onu uzaklan gözetledi. Biz daha önce ona, süt verenlerin sütünü emmeyi) haram etmiştik. (Hiçbir kadının sütünü emmiyordu. Firavn ve ailesi, çocuğun emeceği bir dadı bulma telaşı içinde idiler. Kız kardeşi uzaktan, durumu görünce sokuldu): Sizin için onun bakımını üstlenecek ve ona öğüt verip onu güzelce eğitecek bir aileyi göstereyim mi? dedi. Böylece biz onu, annesine geri verdik ki gözü aydın olsun, üzülmesin ve Allah'ın va'dinin gerçek olduğunu bilsin. Fakat çokları bilmezler." (Kasas, 7-13).

b) İyilik etmede Allahu Teala şöyle buyuruyor:

"Medyen suyuna varınca o (kuyu)nun başında birçok insanların, (hayvanlarını) suladıklarını gördü. Onların gerisinde de (diğerlerinin hayvanlarına karışmasın diye hayvanlarını) sudan men eden iki kız buldu. (Kız oldukları için erkeklerin içine sokulamıyoriar, herkesin çekilmesini bekliyorlar, su İçmek için sabırsızlanan hayvanlarının suya gitmelerine zor engel oluyorlardı. (Musa, onlara): "İşiniz nedir, (niçin hayvanları suya bırakmıyorsunuz)?" dedi. Dediler ki: "Çobanlar sulayıp çekilmeden biz (onların içine sokulup hayvanlarımızı) sulamayız. Babamız da yaşlı bir ihtiyardır. (O gelemez). "Hemen (Musa) onlarınkini de suladı, sonra gölgeye çekildi: "Rabbim, dedi, doğrusu bana İndireceğin bir hayra muhtacım, (azıcık azık indir de şu karnımı doyur)." Derken o iki kızdan biri utana utana yürüyerek ona geldi. "Babam seni çağırıyor, bizim için (hayvanları) sulamanın ücretini verecek" dedi. (Musa), o (kızların babalarına gelip (başından geçen) hikâyeyi anlatınca o: "Korma, o zalim kavimden kurtul*dun" dedi. (Kasas, 23-25).

Bu âyetler, görüşme ve karşılaşma ile ilgili sadece bir alan değil, birden çok alanı içermektedir. İşte bunlar:

Mesleki çalışma (yani koyunları gütme): "Onların gerisinde de (diğerlerinin hayvanlarına karışmasın diye hayvanlarını) sudan men eden iki kız buldu."

Soru sorma ve durumlarla ilgilenme "(Musa onlara): İşiniz nedir? dedi. Dediler ki: "Çobanlar sulayıp çekilmeden biz sulayamayız".

İyilik yapma. "Hemen (Musa) onların kinide suladı, sonra gölgeye çekildi"

İyiliğe karşı mükâfatlandırma: "Babam seni çağırıyor, bizim için (hayvanları) sulamanın ücretini verecek dedi." [902]


Davud (A.S.) Döneminde:



Hüküm vermede:

Ebu Hureyre'den, Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdular: "İki kadın vardı. Bunlardan birinin çocuğunu kurt gelip götürdü. Kadınlardan biri, diğer arkadaşına: Kurdun götürdüğü çocuk senin çocuğun idi, dedi. Aralarında hüküm vermesi için Davud (a.s.)'a gittiler. Davud (a.s.) da çocuğu büyük kadına verdi. Sonra Davud (a.s.)'ın oğlu Süleyman (a.s..)'a baş vurarak olayı haber verdiler. Süleyman (a.s.) onlara: Bana bir bıçak getirin de onu aranızda ikiye paylaştırayım, dedi. Bunun üzerine genç kadın: Hayır, Allah sana merhamet versin, böyle yapma! Ben çocuğu istemiyorum. Çocuk o kadının olsun, dedi. Süleyman (a.s.) da çocuğu genç kadına verdi."[903]


Süleyman (A.S). Döneminde:



Emir sahiplerine başvurmada: Allahu Teala şöyle buyuruyor:

"(Ve) dedi ki: "Onun tahtını tanınmaz hale getirin, bakalım tanıyabilecek mi, yoksa tanımayacak mı?" Melike gelince (ona): "Senin tahtın da böyle mi?" dendi. "Tıpkı o, dedi, zaten bize daha önce bilgi verilmişti. (Allah'ın kudretini ve senin peygamber olduğunu anlamış) ve biz müslüman olmuştuk." Onu, Allah'tan başka taptığı şeyler, (bu zamana dek tevhid dinine girmekten) alıkoymuştu. Çünkü kendisi, inkâr eden bir kavimden idi. Ona: "Köşke gir!" dendi. Köşkü görünce zemini su sandı ve bacaklarını sıvadı. Süleyman: "O, cilalı, şeffaf sırçadandır." dedi. (Melike): "Rabb'im ben kendime zulmetmişim. (Artık) Süleyman'la beraber alemlerin Rabbi Allah'a teslim oldum?" dedi." (Nemi, 41-44). [904]


İsrailoğullarının Muhtelif Dönemlerinde:



a) Sıkıntı ve zorluklarda:

Ebu Hureyre'den: "Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdular: 'Beşikte, üç kişiden başka kimse konuşmadı; Meryem oğlu İsa ve Cüreyce nisbet edilen çocuk. (Buhari'nin rivayetinde ise, İsrailloğularından kendisine Cüreyc denen bir adam vardı.) Cüreyc abid bir kimse olup inzivaya çekildi. O inzivada namaz kılarken annesi yanma gelerek: 'Ey Cüreyc'! dedi. O da: 'Ya Rabbi! Annem mi, namazım mı?' dedi. Namazına devam etti. Annesi geri döndü. Ertesi gün annesi geldiğinde yine namaz kılıyordu. Annesi: Ey Cü*reyc! dedi. O da: Ya Rabbi! Annem mi namazım mı, dedi. Namazına devam etti. Annesi geri döndü. Ertesi gün yine annesi gelip: 'Ey Cüreyc!' dediğinde yine namazına devam etti. Annesi: 'Ey Allah'ım! Onun canını fahişelerin yüzüne bakmayıncaya kadar alma1 diye beddua etti. İsrailoğullan Cüreyc'i ve ibadetini hatırlatınca güzelliği ile tanınan fahişe bir kadın: 'Eğer isterseniz onu sizin için fitneye düşüreyim' dedi. Kadın kendisini ona teklif etti; ancak o iltifat etmedi. Sonra onun inziva yerine sığınan bir çobanla zina etti ve hamile kaldı. Çocuğu doğurunca İsrailoğullarına gelerek bunun Cüreyc'ten ol*duğunu söyledi. Bunun üzerine İsrailoğullan Cüreyc'e giderek inzivadan çıkarıp dövdüler ve inziva yerini de yıktılar. Cüreyc: 'Ne istiyorsunuz?' diye sorduğunda: şu fahişe kadınla zina ettin, senin çocuğunu doğurdu, dediler. O da: 'Çocuk nerede?1 dedi. Çocuğu getirdiler. O da: 'Beni bırakın namaz kıla*yım' dedi. Namazı bitirince çocuğu getirdiler. Çocuğun karnını elleriyle sı*vazlayarak: 'Ey çocuk! Baban kim?' dedi. Çocuk da 'falan çoban' dedi. Sonra çocuğu Cüreyc'ten alarak sırtını sıvazladılar ve Cüreyce dediler ki: 'Sana in*ziva yerini altından yapalım.' O da: 'Önce yaptıkları gibi çamurdan yapın1 dedi."[905]

Allahu Teala şöyle buyuruyor:

"Burçlar sahibi göğe andolsun, vadedilen güne andolsun, (O gün) şahide ve şahitlik edilene andolsun. Ki kahroldu o hendeğin adamları. O yakıt doldurulup tutuşturulmuş ateş (hendeğinin adamları)! Onlar o (ateş hcndeği)nin başında oturmuşlardı. Ve onlar mü'minlere yaptıklarını seyrediyorlardı. Mii'minler sırf aziz. övgüye layık Allah'a inandıkları için o (zalim)ler onlardan öc aldılar. O (Allah) ki göklerin ve yerin hükümranlığı O'nundur. Allah her şeye tanıktır. İnanmış erkek ve kadınlara işkence edip sonra (yaptıklarına) tevbe etmeyenler (yok mu), onlar için cehennem azabı vardır; ve onlar için yangın azabı vardır." (Buruc, 1-10).

Süheyb (r.a.)'dan: "Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdular: 'Sizden Önce bir kral vardı. Yanına gözleri görmeyen bir adam gelerek daha önce oturdu*ğu gibi oturdu. Kral ona: 'Gözlerini sana kim döndürebilir?' dedi. Adam: 'Rabbim' dedi. Kral: 'Senin benden başka rabbin mi var?' dedi. Adam: 'Benim ve senin rabbin, tek olan Allah'tır' dedi. Kral, adama işkence yapma*ya başladı. Krala gelerek dediler ki: İnsanların Allah'a iman etmesinden korkuyordun. Başına gelenleri gördün mü?' Bunun üzerine Kral yolların girişine kanallar kazılmasını emretti. Kanallar kazıldı ve içleri ateşle dolduruldu. Kral: 'Kim dininden dönmezse onu ateşe atın1 dedi. Onlar da dediği gibi yaptılar. Sıra beraberinde çocuğu olan bir kadına gelmişti. Kadın ateşe gitmekte tereddüt edince çocuğu ona: 'Ey Anne! Sabret, sen hak üzeresin' dedi."[906]

b) Muhtelif şartlarda:

Ebu Hureyre'den: "Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdular: '... İsrail oğullarından bir çocuk annesini emerken hayvanına binmiş güçlü ve güzel görünümlü bir adam geçti. Çocuğun annesi: 'Ey Allah'ım! Çocuğumu bunu gibi yap' dedi. Çocuk annesinin memesini bırakarak ona baktı ve şöyle dedi: 'Ey Allah'ım! Beni onun gibi yapma1. Sonra annesinin memesini emmeye devam etti. Resulullah, devamla diyor ki: Sonra bir cariye gördüler. Onu döverek: 'Zina ettin, hırsızlık yaptın1 diyorlardı. Cariye de: 'Allah bana yeter, o, ne güzel vekildir1 diyordu. Çocuğun annesi: 'Ey Allah'ım! Çocuğumu onun gibi yapma' dedi. Çocuk, memeyi bırakarak annesine baktı ve şöyle dedi: 'Ey Allah'ım! Beni onun gibi yap'. Sonra çocuk şöyle demiştir: 'O adam zorba birisiydi. Bundan dolayı: Ey Allah'ım beni onun gibi yapma, dedim. Zina ettiğini ve hırsızlık yaptığını söyledikleri cariye, zina etmemişti, hırsızlık da yapmamamıştı. Bunun için: Ey Allah'ım: Beni onun gibi yap dedim."[907]

Allahu Teala şöyle buyuruyor:

"Allah, Adem'i, Nuh'u, İbrahim ailesini ve İmran ailesini seçip alemlere üstün kıldı. (Bunlar) birbirinden türeyen nesillerdir. Allah işitendir, bilendir. İmran'ın karısı demişti ki: 'Rabbim, kamımda olanı tam hür olarak sana adadım, benden kabul buyur; şüphesiz sen işitensin, bilensin.' Onu doğurunca -Allah onun ne doğurduğunu bilirken- yine şöyle dedi: 'Rabb'im, onu kız doğurdum, erkek, kız gibi değildir. Ona Meryem adım verdim. Onu ve soyunu kovulmuş şeytanın şerriden sana ısmarlıyorum.' Rabbi onu güzel bir şekilde kabul buyurdu; onu güzel bir bitki gibi yetiştirdi ve Zekeriyya da onun bakımını üstlendi. Zekeriyya, Onun yanına, mihraba her girdiğinde yanında bir nzık bulurdu. 'Ey Meryem, bu nereden?' derdi. (O da) 'Bu, Allah katından' derdi. Zira Allah, dilediğine hesapsız rızık verir." (Al-i İmran, 33-37).

"Rabbim karnımda olanı tam hür olarak sana adadım" âyetinin açıklamasında Celaleyn tefsirinde deniliyor ki: "Senin kutsal evine hizmet etmesi için dünya uğraşılarından tamamen uzaklaşmış bir halde sana adadım. Onu annesi, kutsal evin bekçisi hahama getirerek: "Bu size bir adaktır' dedi. Böylece Zekeriyya onu aldı ve mescidde de ona bir oda yaptı. Odaya Zekeriyya'dan başka kimse çıkmıyordu."

Buhari, Sahihinde, Ebu Hureyre'den şu hadisi naklediyor: "Mescidde bir kadın veya bir erkek ikamet ediyordu. Onu kadından başka kimse görmüyordu."[908] Buhari, babın başlığında, İbni Abbas'm: "Karnımda olanı tam hür olarak sana adadım" âyetini, mescide hizmet etmesi için, şeklinde açıkladığını nakletmiştir.

Hafız İbni Hacer diyor ki: "Görülüyor ki onların şeriatlarında çocuklarını adama (nezir) sahihti. Buhari'nin bunu nakletmesindeki gaye sanki şuna işaret etmek içindir: Mescidlere hizmet etmeye önem vermek önceki ümmetlerce de meşrudur. Öyle ki onlardan bazıları mescide hizmet için çocuklarını bile adamışlardır."[909]Allahu Teala şöyle buyuruyor:

"Kitab'da Meryem'i de an. Bir zaman o ailesinden ayrılıp doğu yönünde bir yere çekilmişti. (Evinde veya mabedde bir kenara çekilip kendini ibadete vermişti). Onlarla kendi arasına bir perde çekmişti. Biz de ruhumuzu (Cebrail'i) ona gönderdik. (O) ona düzgün bir insan şeklinde göründü. (Meryem) dedi ki: "Ben senden çok, esirgeyen (Allah'a) sığınırım. Eğer (Allah'tan) korkuyorsan (bana dokunma)." (Ruh): "Ben, dedi, sadece Rabb'inin elçisiyim: Sana tertemiz bir erkek çocuğu hediye edeyim diye (geldim)." "Benim nasıl oğlum olur, dedi, bana bir insan dokunmadı ve ben bir kahpe de değilim." (Ruh): "Öyledir, dedi, Rabb'in: O bana kolaydır. Onu insanlara bir mucize ve bizden bir rahmet kılmak için (bunu yapacağız) dedi ve iş olup bitti. (Meryem), gebe kaldı. Öylece uzak bir yere çekildi. Doğum sancısı onu, bir hurma dalı(nın alti)na getirdi: "Keşke dedi, bundan Önce Ölseydim de unutulup gitseydim!" Altından (Ruh) ona şöyle seslendi: "Üzülme, Rabb'in alt tarafında bir su arkı var etti." Hurma dalını sana doğru silkele, üzerine olmuş, taze hurma dökülsün." "Ye, iç, gözün aydın olsun! Eğer insanlardan birini görürsen: "Ben Rahman için (susma) oruc(u) adadım, bugün hiçbir insanla konuşmayacağım de." (Meryem) onu taşıyarak kavmine getirdi: "Ey Meryem, dediler, sen tuhaf bir iş yaptın." "Ey Harun'un kız kardeşi, baban kötü bir adam değildi, annen de fahişe değildi (sen ne yaptın böyle)?" (Meryem) çocuğu gösterdi. Dediler ki: "Beşikteki çocukla nasıl konuşuruz?" (Çocuk): "Ben Allah'ın kuluyum, dedi. (O) bana Kitabı verdi, beni peygamber yaptı." "Beni bulunduğum her yerde yararlı kıldı. Sağ olduğum sürece bana namaz kılmayı, zekat vermeyi emretti." "(Beni) anneme iyilik eder (kıldı), beni baş kaldıran bir zorba yapmadı." "Doğduğum gün de, Öleceğim gün de ve diri olarak kaldırılacağım gün de bana esenlik verilmiştir." (Meryem, 16-33). [910]


Nebi (S.A.V.)'İn Hanımları, - Hicab Farz Kılınmadan Önce- Diğer Mü*minlerin Hanımları Gibiydi. Erkeklerle Beraber Sosyal Hayata Katılıp, Genel Ve Özel Hayatın Çeşitli Alanlarında Onlarla Beraber Oluyorlardı.
Bununla İlgili Bazı Örnekler İse Şunlardır:



İlim Tahsilinde:

AİŞE (r.a.) şöyle demiştir: "Rasulullah (s.a.v.)'in ilk vahiy başlangıcı uykuda rü'ya-yı sadıka görmekle olmuştur. Bundan sonra Hatice (r.a.) Hz. Resul-i Ekrem'i birlikte alıp amcazadesi Varaka b. Nevfel b. Esed b. Abdiluzza b. Kusay'a götürdü. Bu şahıs, cahiliye döneminde Hristiyan dinine girmiş bir kimse olup İbranice yazı bilir ve İncil'den Arap dilinde öteberi yazardı. Gözleri görmeyen ihtiyar bir kimseydi. Hatice (r.a.) Varaka'ya: 'Ey amcamın oğlu, dinle de bak kardeşinin oğlu ne söylüyor1 dedi. Varaka: 'Ne var, kardeşimin oğlu?1 diye sorunca, Rasulullah (s.a.v.) gördüğü şeyleri kendisine anlattı. Bunun üzerine Varaka, dedi ki: 'Bu gördüğün Allahu Teala'nın Musa (a.s.)'ya indirdiği Namus-ı Ekber'dır. Ah keşke senin davet günlerinde genç olsaydım, kavminin seni çıkaracakları zaman keşke hayatta olsam.' Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.): 'Onlar beni çıkaracaklar mı ki?' diye sordu. O da: 'Evet, zira senin gibi birşey getirmiş (yani vahiy tebliğ etmiş) bir kimse yoktur ki düşmanlığa uğramamış olsun. Eğer senin davet günlerine yetişirsem sana son derece büyük yardım ederim1 cevabını verdi.[911]

Zifaf töreninde:

Aişe (r.a.)'dan rivayete göre şöyle demiştir: Nebi (s.a.v.) benimle evlendi... Annem Ümmü Ruman bana doğru geldi ve beni çağırdı... Sonra beni eve koydu. Evde Ensar'dan bir takım kadınlar hazır bulunuyordu.

Bunlar bana:

- Hayır ve bereket üzere geldin, hayırlı kısmet getirdin! diye alkışladı*lar. Annem beni bu kadınlara teslim etti. Bunlar da benim kılık, kıyafetimi düzelttiler ve Rasulullah'a teslim ettiler. Beni hiçbir şey sıkmadı. Ancak Rasulullah (s.a.v.)'i habersiz görünce sıkıldım. Annem beni Rasulullah'a teslim ettiğinde ben dokuz yaşında bir kızdım.[912]

Düğün yemeğinde

Enes (r.a.)'dan: "Nebi (s.a.v.)'in Zeynep İbni Cahş ile olan düğününde ziyafet olarak ekmek ve et verildi. Yemeğe insanların gelmeleri için davetçi gönderdim. Davet üzerine bir grup insan gelip yemek yediler ve çıktılar. Sonra başka bir grup gelip yemek yiyip çıktılar. Öyle ki davet edilecek kimse kalmayıncaya kadar herkesi davet ettim. Bütün bunlardan sonra: 'Ya Nebiy-yallah, davet edecek kimse bulamıyorum' dedim. Rasulullah, 'sofradaki yemekleri kaldırın' dedi. O anda evde sayıları ondan daha az bir grup insan kaldı, onlar kendi aralarında konuşuyorlardı. Nebi (s.a.v.) dışarı çıkıp Aişe'nin odasına girdi. Girerken: 'Ey ev halkı Allah'ın selamı ve bereketi ü-zerinize olsun' onlar da cevaben: 'Allah'ın selamı ve rahmeti senin üzerine de olsun, aileni nasıl buldun? Allah onu sana bağışlasın. Bundan sonra hanım*larının hepsinin odasını teker teker ziyaret etti. Hanımlarının hepsi Aişe'nin, Peygamberimize dediği gibi dediler. Peygamberimiz de onların hepsine Ai-şe'ye dediklerini tekrar etti. Bütün hanımlarının odalarını dolaşıp döndükten sonra yemeğe gelenlerden bir grup insanın hâlâ konuşmakta olduklarını gördü. Nebi (s.a.v.) son derece büyük haya sahibi idi. O insanların hala oturduklarını görünce, tekrar Aişe'nin odasına gitmek üzere çıktı. Aişe'nin veya kendisinin oturanlara söyleyip söylemediğini bilmiyorum. Oturanlar çıkıp gittiler, onlar gidince Rasulullah (s.a.v.) geldi ayağının birini dışarıya diğerini içeriye olmak üzere alçak kapının eşiğine koydu. Benimle kendisi arasına perdeyi gerdi. Daha sonra hicab âyeti nazil oldu."[913]

Hafız İbni Hacer: "Ya Rasulullah yemin olsun ki davet edecek kimse bulamıyorum; dedim, siz yemekleri kaldırın dedi" sözüne İsmaili Cafer bin Mihran yoluyla Abdülvaris yaptığı rivayetinde şu kısmı ilave etti: "Zeynep evin bir köşesinde oturuyordu, dedi. Zeyneb kendisine güzellik verilmiş bir kadın idi, evde üç kişi kaldı" dedi.[914]

Selam alıp vermede

Aişe (ra)'dan: "Rasulullah (s.a.v.) kendisine 'Ey Aişe bu Cibril'dir. Sana selam ediyor.1 Aişe dedi ki: 'Ben de 'Ve aleyhis-Selamu ve Rahmetullahi Selam ve Allah'ın rahmeti onun üzerine de olsun, sen bizim görmediklerimi*zi görürsün dedim."[915]

Buharı bu hadisi şu bab'ta veya kitabındaki şu başlık altında zikretmiş*tir: Erkeklerin kadınlara ve kadınların erkeklere selam vermesi.

Hafız İbni Hacer hadisteki Rasulullah'in:

"Ey Aişe, bu Cibril'dir. Sana selam ediyor" sözü hakkında İbni Tin Davudi'nin meleklere erkekler demlemeyeceğini fakat Allah'ın onları eril olarak ifade etiğini söyleyerek itiraz ettiğini söyledi.

Bu itirazın cevabı ise; vahyin başlangıcına ait hadiste de belirtildiği gibi Cibril'in Nebi (s.a.v.)'e adam kılığında geldiğidir.[916]

Ziyarette:

Said b. As'ın rivayetine göre; Ona da Peygamber (s.a.v.)'in hanımı Aişe ile Osman rivayet etmişlerdir ki: Ebu Bekr, Rasululîah (s.a.v.)'in yanına girmek için izin istemiş. Rasulullah (s.a.v.) Aişe'nin çarşafına bürünmüş olarak döşeğinin üzerine uzanmış idi. Kendisi o halde iken Ebu Bekr'e izin vermiş ve onun hacetini görmüş, sonra o gitmiş arkasından Ömer izin istemiş, aynı halde ona da izin vermiş ve onun da hacetini görmüş, sonra Ömer gitmiş. Osman demiş ki: Sonra yanına girmek için ben izin istedim. Hemen oturdu. Aişe'ye de:

"Elbiseni üzerine topla! dedi. Ben de hacetimi gördüm. Sonra ayrıldım. Bunun üzerine Aişe:

- Ya Rasulullah! Acep neden Osman'dan endişe ettiğin gibi Ebu Bekr'le Ömer (r.a.)'dan da endişe ettiğini görmedim! der. Rasululah (s.a.v.):

"Şüphesiz Osman utangaç bir zattır. Ona bu halde girmek için izin versem hacetini bana ulaştırmayacağından korktum" buyurmuşlar.[917]

Üsame İbni Zeyd (r.a.)'dan rivayee göre Cibril (a.s.) Nebi (s.a.v.)'e gelmişti. Bu sırada Rasulullah'ın yanında Ümmü Seleme bulunuyordu. Cibril, Rasulullah ile konuşmaya başladı. Sonra kalkıp gitti. Nebi (s.a.v.) Ümmü Seleme'ye:

- Bu kimdir? diye sordu. Ümmü Seleme:

- Bu Dıhye'dir! dedi. Ümmü Seleme der ki: Allah'a yemin ederim ki Nebi (s.a.v.)'in Cibril'den aldığı vahyi sahabelerine haber vermek için verdiği hutbesini işitinceye kadar ben Cibril'i hiç şüphesiz Dıhye sandım.[918]

Nebi (s.a.v.)'in hanımı Aişe (r.a.)'dan; Şöyle demiştir: Rasulullah döneminde insanlar Medine'ye yakın evlerinden ve köylerinden nöbetleşe toz toprak içinde gelirlerdi ki, toz toprak vücudlarına sinip bedenlerinden ter kokusu çıkardı. Bir defasında Rasulullah (s.a.v.) benim yanımda iken bunlardan biri huzuruna geldi. Nebi (s.a.v.): "Bari bugün yıkansanız" buyurdu.[919]

Aişe (r.a.)'dan rivayete göre şöyle demiştir:

Yahudilerden bir cemaat Rasulullah (s.a.v.)'in yanına girdi ve "essalamu aleyküm" dediler. Ben de bunu öğrenince, "sam ve lanet sizin üzerinize olsun" dedim. Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.): "Yavaş ol ya Aişe! Şüphesiz ki Allah her işte yumuşaklığı sever" buyurdular. Ben de "Ey Allah'ın Rasulü ne söylediklerini işitmedin mi? dedim. Rasulullah (s.a.v.) de; "Muhakkak ki ben 'aleyküm' dedim buyurdular."[920]

Hasta ziyaretinde:

Aişe (r.a.)'dan; "Rasulullah (s.a.v.) Medine'ye geldiğinde Ebu Bekir ve Bilal humma hastalığına yakalandı. Aişe: 'Babamla Bilal'in yanma girdim ve:; Ey babacığım, kendini nasıl hissediyorsun? Ya Bilal kendini nasıl hissediyorsun" dedim. Aişe, Ebu Bekir'e humma nöbeti tuttuğunda şunları söylüyordu:

Her insan ailesinin yanında sabahlar. Ölüm insana nalinin kemerinden daha yakındır.

Bilal ise humma nöbeti geçip kendine gelince sesini yükseltip şöyle diyor:

- Ah bir gece Mekke vadisinde gecelemez mi? Etrafımda yaban darısı ve güzel kokulu afyon olduğu halde.

- Micenne suyu bir gün gelmez mi ve benim için Şamel ve Tufeyl dağları açığa çıkmaz mı?

Aişe; Rasulullah; (sav)'e gelerek onların durumunu haber verdim dedi. Rasulullah; Ey Allah'ım bize Mekke'yi sevdirdiğin gibi hatta daha fazla Medine'yi de sevdir. Medine'yi sıhhate kavuştur ürünleri bereketli kıl. Medine'nin hummasını başka yere taşı, hummayı Cühfe'ye (Medine ile Mekke arasında bir yer) gönder."[921]

Fetva konusunda:

Peygamberimizin hanımı Aişe'den rivayet edildiğine göre: "Bir adam, Rasulullah (s.a.v.)'e hanımı ile cinsel ilişkide bulunup menisini inzal etmeyen kimsenin hükmünü sordu. Bu karı kocaya gusül vacip olur mu? dedi. Aişe'de orada oturuyordu, Rasulullah (s.a.v.): 'Sununla ben, ikimiz bunu yapıyoruz, sonra yıkanıyoruz' buyurdular."[922]

Misafirlikte:

Enes'ten bir rivayete göre;

Rasulullah (s.a.v.)'in İranlı bir komşusu güzel çorba yaparmış, Rasulullah (s.a.v.)'e de yapmış, sonra onu davete gelmiş, Peygamber (s.a.v.) Aişe için:

- Bunu da davet ediyor musun? demiş. Komşusu:

- Hayır, cevabını vermiş.

Onun üzerine Rasululluh (s.a.v.):

- Hayır, gelemem cevabını vermiş.

Komşusu tekrar davete gelmiş, Rasulullah (s.a.v.) yine:

- Bunu da davet ediyor musun? diye sormuş o zat.

- Hayır! cevabını vermiş. Rasulullah (s.a.v.):

- Hayır gelemem, demiş.

Sonra tekrar dönerek onu davet etmiş. Rasuluîlah (s.a.v.) yine: "Bunu da davet ediyor musun?" diye sormuş. Komşusu üçüncüde:

- Evet! Cevabını vermiş.

Bunun üzerine kalkarak peşpeşe yürümüşler ve komşusunun evine varmışlar."[923]

İyiliği emretme konusunda; Aişe'nin rivayetine göre:

"Nebi (s.a.v.)'in hanımları helaya gitmek istedikleri zaman geceleyin Menası1 çıkarlardı, orası geniş bir yerdi. Ömer de Nebi (s.a.v.)'e: 'kadınlarını ört!' diyordu. Ama Rasulullah bunu yapmıyordu. Derken Peygamber (s.a.v.)'in zevcesi Şevde binti Zem'a gecelerden bir gece yatsı namazında dışarı çıktı. Kendisi uzun bir kadındı. Ömer ona seslendi:

- .. Seni tanıdık ya Şevde! (Ömer bunu) tesettür emri indirilsin diye yaptı.

Bunun üzerine Allah (azze ve celle) tesettürü indirdi."[924]


Savaşlarda!



a. Uhud savaşında:

Enes b. Malik (r.a.) şöyle demiştir: "Uhud harbinde insanlardan bazıları Peygamber (s.a.v.)'in yanında bozguna uğradılar. Yemin olsun ki Aişe binti Ebi Bekir ile Ümmü Süleym'i paçalarını sıvamış halde gördüm. Ayak bileziklerini görüyordum, su tulumlarını sırtlarında taşıyor, sonra gazilerin ağızlarına boşaltıyor, bilahare dönüp tekrar dolduruyor ve gelerek yine cemaate su veriyorlardı.[925]

Aişe (r.a.)'dan: "Uhud savaşında müşrikler hezimete uğradığında İblis lanetullahi aleyh şöyle bağırdı: 'Ey Allah'ın kulları, arkanızı kollayın.' Ön saftan geri döndüler. Arka tarafta olan kardeşleriyle düşman sanarak dövüşmeye başladılar. Huzeyfe şöyle bir baktı bir de ne görsün babası el-Yeman karşısında! Hemen orada bulunanlara: 'Ey Allah'ın kulları, benim babam, benim babam!1 Aişe: 'Allah'a yemin olsun onu öldürmeden peşini bırakmadılar' dedi. Huzeyfe: 'Allah onları mağfiret etsin.' Urve: 'Allah'a yemin olsun ki AUahu Azze ve Celle'ye kavuşuncaya kadar Huzeyfe'deki cömertlik hissi kaybolmadı."[926]

b. Ahzab savaşında:

Aişe (r.a.)'dan: "Hendek savaşında Sa'd yaralandı. Ona Kureyş'ten Hıbban İbn el-Irkah denilen bir adam ok attı. Bu adam ise Beni Muays bin Amir İbni Lüey kabilesinden Hibban bin Kays'dır. Bu şahıs oku dirsekten bileğe gelen ana damara isabet ettirmişti. Nebi (s.a.v.) mescidde onu daha yakından takip etmek için bir çadır kurdurdu. Rasulullah (s.a.v.) Hendek harbinden Medine'ye (evimize) dönüp geldiğinde silahını çıkarmış ve yıkanmıştı. Bu sırada Cibril (a.s.) at üstünde başında siyah sarık, tozunu silerek Rasulullah'a geldi de:

- A, silahını bıraktın mı? Vallahi ben bırakmadın. Haydi onların üzeri*ne yürü! dedi. Rasulullah:

- Nereye? diye sordu.

Cibril Beni Kurayza'yı işaret ederek:

- İşte şuraya! dedi. Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.) Beni Kureyza'ya doğru hareket etti. Hüküm verme yetkisini Sa'd'a verdi. O da: 'Ben mukatele yapanların kadınların ve küçük yaştakilerin esir alınmasını ve mallarının taksim edilmesini kararlaştırıyorum.1 Hişam: 'Bana babam, Aişe'den Sa'd'in şöyle dediğini haber verdi: 'Ey Allah'ım, muhakkak ki sen, benim için hiç kimsenin benim yanımda senin yolunda onlarla savaşmaktan daha sevimli olmadığım biliyorsun. Onlar öyle bir kavim ki senin Rasul'ün (s.a.v.)'i yalanlayıp yurdundan çıkardılar. Ey Allah'ım, ben senin onlarla bizim aramızda bir savaş vazettiğini zannediyorum. Eğer Kureyş ile yapılacak bir savaş daha varsa beni bu savaşta cihad etmem için sağ bırak. Yok eğer aramızda savaş olmayacaksa yaramı genişlet ki, Ölümüme bu yara sebep olsun.' Göğsünde gerdanlığın takıldığı yerdeki yarası açıldı. Onları sadece kendilerine doğru akıp gelen kan korkuttu.

- Mescidde ise Beni Gaffar'a ait bir çadır vardı. Kanı görünce: "Ey çadirdakiler, bizim tarafımıza sizin yanınızdan gelen şey nedir?' Bu arada kesintisiz olarak Sa'd'ın yarasında kan akmaya devam ediyordu. Radiyallahu anh bu yaradan vefat etti."[927]

Bu hadisin Sahihayn (Buhari ve Müslim) dışında geniş bir rivayeti vardır. Bu geniş ve uzun rivayeti şiddet ve bela anında ve sosyal hayata mü'minlerin annelerinden birisinin katılımını açıklamasından dolayı zikretmeyi uygun bulduk. Bu rivayet onun daha küçük yaşta şahsiyetinin ne kadar belirginleştiğinin en kuvvetli delilidir. Ayrıca bu zor zamanlarda etrafında olup bitenleri Öğrenme istek ve arzusunun derecesini de gösterir. Allahu Teala bu zor anı şu sözüyle anlatmıştır: "Orada müminler imtihan olundular, çok şiddetli bir sarsıntı ile sarsıldılar." Bu olay onun uyanışına ve şahsiyetinin olgunlaşmasını vesile olmuş Rasulullah'a (s.a.v.) eş olması için layık bir konuma getirmiştir.

Alkame bin Vakkas'dan: "Bana Aişe haber verip şöyle dedi: 'Hendek harbinin olduğu vakit insanların bıraktıkları izlerini takip ediyorum.' Aişe: 'Arkamdan sarsıldığını işittim1 dedi. Bunun üzerine ona doğru döndüm bir de ne göreyim; kendimi Saad İbni Muaz ve onun beraberinde olup kalkan taşıyan kardeşinin oğlu el-Haris İbni Evs'le birlikte buldum. Bunun üzerine Aişe: 'Yere oturdum. Saad üzerinde demirden bir zırh olduğu halde uğradı. Ve zırhın içinden bazı azalan çıktı. Ben ise Sad'ın zırhtan dışarıda kalan kısımları için endişeleniyorum' dedi. Aişe: 'Saad benim yanıma uğradığında şu şiiri söylüyordu:

Keşke deve kadar güçlü olan bir adam harbe azıcık katılsa.

Ecel gelip vakit tamam olunca gelen ölüm ne güzel...Aişe; 'Ben hemen kalkıp bir bahçeye girdim, bahçenin içinde bir grup insan topluluğu ve o topluluğun içinde bulunanlardan birisi de Ömer İbni Hattab idi. Ayrıca tüm vücudu zırhla kaplı bir adam da bu topluluğun içindeydi.' Ömer: 'Seni buraya getiren şey nedir? Allah'a yemin olsun ki sen çok cüretkârsın. Senin başına bir bela gelmesini ve merkezden uzaklaşıp sınırı geçme tehlikesini kim garanti etti?' dedi. Aişe, beni azarlamayı ve kınamayı o derece sürdürdü ki, o an yer yanlsa da ben de içine girsem diye bir temennide bulundum, dedi. Aişe, üzerinde zırh olan adam yüzünün üzerindeki zırhı kaldırdığında onun Talha bin Ubeydullah olduğunu gördüm. Talha bin Ubeydullah: 'Ey Ömer, Aişe'ye kınama konusunda biraz aşın dav-randın. Bunun neresi sınırı geçmek veya kaçmak, Aişe'nin hareketinde sade*ce Allah Azze ve Celle'ye doğru bir kaçış vardır.1 Aişe bu arada Saad'a Kureyş müşriklerinden kendisine İbni'l-İrkah denilen bir adam ok atıyor ve okunu atarken ise; al bunu, ben İbni'l-İrkah'im, diyordu. Ok vücutta hayat damarı olarak kabul edilen damara isabet etti. Ok isabet ettiği daman kesti. Bunun üzerine Sa'd Aziz ve Celil olan Allah'a dua etti. Duasında: 'Ey Allah'ım, gözlerim Kureyza'dan kurtulduğumuzu görmeden, o sevinci mü*şahede etmeden canımı alma' dedi. Aişe: 'Cahiliye döneminde birbirlerine yardım konusunda anlaşıyorlardı' dedi. Aişe devamında yarasından kan kesildi, Allah Azze ve Celle müşriklerin üzerine bir rüzgar gönderdi. Savaşta Allahu Teala mü'minlere yetti. Allah aziz ve güçlüdür. Ebu Süfyan ve beraberinde Tihame denilen yerde bulunanlar yetişti. Ayrıca Uyeyne bin Bedr ve beraberinde Necd mıntıkasında olanlar da yetişti. Bunun üzerine Benu Kureyza kendilerini kalelerine doğru çekerek güven altına aldılar. Arkasından Rasulullah (sav) Medine'ye döndü, silahını bıraktı. Mescidde Sa'd için küçük bir deri çadır kurulmasını emretti. Aişe: 'Cibril Aleyhisselam baştan aşağı toz duman içinde geldi, Peygamber'e sen silahını bıraktın mı? Allah'a yemin olsun ki melekler silahlarını hâlâ bırakmadılar. Beni Kureyza ile harbe çık ve onlarla savaş1 dedi. Aişe Rasulullah tekrar zırhını giydi ve insanları da bu sefere çıkmaları için haberdar etti. Rasulullah (s.a.v.) hemen çıkıp Beni Ganem'in yanına uğradı. Beni Ganem mescidin etrafında bulunan komşulardandır. Rasulullah onlara: 'Size kim uğradı? dedi. Onlarda yüzü Cibril aleyhisselama benziyordu' dediler. Aişe, Rasulullah (s.a.v.) Beni Kureyza'yı yirmibeş gece kuşatma altında tuttu. Beni Kureyza'nın kuşatması uzadıkça sorunlar da oldukça arttı. Kuşatma altındakilere Rasu-lullah'ın hükmüne razı olmaları söylendi. Onlar da Eba Lubabe bin Munzirle istişare ettiler. Eba Lubabe onlara bunun kurban edilmek demek olduğuna işaret etti. Onlar bizler Saad'm hükmüne razı oluruz deyince, o da Saad'm gelmesi için haber gönderdi. Sa'd İbni Muaz, sırtında semere benzeyen bir şey bulunan bir merkebin üzerinde geldi. O merkeb üzerinde onların yanına taşındı, o gelince kavmi onun etrafını kuşatarak, Ey Eba Amr senin müttefi*kin, kulların, harbteki yardımcılarınız tüm bildiklerinle birlikte onlardan hiçbirşey dönmedi. Onlara hiç iltifat etmedi, (onlara doğru yönelmedi) Ta ki onların evlerinin yanına yaklaştı o zaman onlara (kavmine) doğru yönelerek şöyle dedi: İşte şimdi benim için Allah yolunda kınayanın kınamasından korkmayacağın, çekinmeyeceğim, bir vakit geldi.' Alkame bin Vakkas, Ebu Said, Sa'd ibni Muaz Rasulullah (s.a.v.) tarafından görülünce şöyle dediğini söyledi' dedi: 'Haydi ulunuza hürmeten ayağa kalkınız (istikbal edip indiri*niz)'

Bunun üzerine Ömer: 'Bizim ulumuz Allahu Azze ve Celle'dir' dedi. Rasulullah (s.a.v.): 'Sa'd'ı indiriniz' deyince hemen onu indirdiler. Rasulullah (s.a.v.) ona bunlar hakkında hükmünü açıkla, dedi. Bunun üzeri*ne Sa'd bunlann harp edenleri Öldürülür, kadınları ve çocukları da esir edil*melidir. Ve bıraktıkları malları paylaşılmaladır, dedi. Bunun üzerine Rasu*lullah Allah'ın ve Rasulünün hükmüne uygun hükmettin, dedi. Aişe; sonra Sa'd şöyle dua etti dedi: Ey Allah'ım, eğer Peygamber'in (s.a.v,)'in Kureyş ile yapacağı harblerden bir şey bıraktıysan beni o harplerde savaşmak için hayatta bırak, yok eğer onun ile Kureyş arasındaki savaşları sona erdirdiysen beni kendine al. (Ruhumu kabzet). Bu duadan sonra yarasından kan aktı. Halbuki o yara iyileşmek üzereydi. Öyle ki yara olarak çok küçükbir iz kalmıştı. Arkasından Rasulullah (s.a.v.)'in kendisi için kurdurduğu küçük çadıra döndü. Aişe; o çadıra girdikten sonra onun yanına Rasulullah (s.a.v.), Ebu Bekir ve Ömer geldiler. Muhammed'in nefsi elinde olana yemin olsun ki gerçekten ben odamda olduğum halde bile Ömer'in ağlaması ile Ebu Bekir'in ağlamasını duyuyordum. Onların hepsi Aziz ve Celil olan Allah'ın söylediği gibi (Onlar birbirlerine acıyanlardır) idiler.'

Alkame şöyle dedi dedi: 'Ey mü'minlerin annesi, Rasulullah (s.a.v.) nasıl yapıyordu?' Aişe: 'Peygamberin gözünden hiç kimse için yaş dökül mezdi. Fakat o üzüldüğü zaman sakalını tutardı' dedi."[928]


Üstad Muhammed El-Gazâlî'nin Takdimi

 
Alıntı ile Cevapla

IRCForumlari.NET Reklamlar
sohbet odaları sohbet odaları Benimmekan Mobil Sohbet
Cevapla

Etiketler
âdablar, ait


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 
Seçenekler
Stil

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Kapalı
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Cevaplar Son Mesaj
Kadınlara dair.. Sihir Ah Kadınlar 1 12 Kasım 2011 09:07
Kadınlara iyi haber System Kadın Sağlığı 0 10 Eylül 2011 21:43
KadınLara HaksızLık :D GÜLL Fıkra 0 09 Kasım 2010 10:14
KadınLara göre ' aşk ' Demon Aşk ve Sevgi Köşesi 0 26 Mayıs 2010 11:17
Erkeklerden Kadınlara Yakarış.. Kralice Ah Erkekler 0 14 Kasım 2008 13:11