IRCForumları - IRC ve mIRC Kullanıcılarının Buluşma Noktası
  sohbet

Yeni Konu aç Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Stil
Alt 14 Haziran 2012, 22:51   #1
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Tesettür Ayetlerine Tesettürsüz Bir Bakış




KUR’AN ÂYETLERİYLE PEYGAMBERİMİZ (S.A.V.)’İN ASRINA YOLCULUK



TESETTÜR ÂYETLERİNE TESETTÜRSÜZ BİR BAKIŞ (I)



Son yıllarda gitgide tırmanan ve zulüm mesabesine gelen ve şimdilerde çözüme ulaştırılmaya çalışılan bir sorun: Tesettür, namı diğer: Türban. Her kafadan bir ses, her ağızdan bir yorum çıkmakta. Ben de bu ayın esbâb-ı nüzûl sayfasında tesettürle doğrudan ilgili âyetlerden olan Nûr Sûresi’nin 31. âyetiyle Ahzab Sûresi 59. âyetini ve nüzul sebebini açıklamaya çalışacağım. Ama önce 30. Âyetten başlayacağım açıklamama. Çünkü bir emir gelmekte kadınlara ama kadınlara o emir gelmeden önce erkekler ikaz edilmekte yüce Allah (c.c.) tarafından. İşin bu yönü hem erkekler hem de bayanlar tarafından görmezden geliniyor. Hatta o erkekleri yetiştiren biz bayanlar o emri çocuklarımıza ne ölçüde öğretebiliyoruz? Ya da biliyor muyuz Nûr Sûresi 30. âyette ne buyrulmakta? Dilerseniz önce onu görelim:

قُل لِّلْمُؤْمِنِينَ يَغُضُّوا مِنْ أَبْصَارِهِمْ وَيَحْفَظُوا فُرُوجَهُمْ ذَلِكَ أَزْكَى لَهُمْ إِنَّ اللَّهَ خَبِيرٌ بِمَا يَصْنَعُونَ



Kul lil mu’minîne yaguddû min ebsârihim ve yahfezû furûcehum, zâlike ezkâ lehum, innellâhe habîrun bimâ yasneûn(yasneûne).



“Mü’min erkeklere söyle: Gözlerini (bakışlarını) indirsinler (Haramdan sakınsınlar.), ırzlarını (mahrem yerlerini) korusunlar. Bu onlar (kendileri) için daha temizdir. Şüphesiz Allah yaptıkları şeylerden haberdardır.”


Gözlerinizi Sakının! Bu emir hem mü’min erkeklere hem de mü’min kadınlara aynı anlamda -diğer âyette açıklayacağım üzere -gelmekte. Her iki cinse de aynı emir. Aynı anlama gelen İlahî bir ikaz! Bakışlarınızı harama çevirmeyin, sakının. Yalnızca baş gözlerimizi mi? Hayır! Gönül gözlerimizi, kalp gözlerimiz, niyet gözlerimizi de sakınacağız haramdan! Bunu bu emri öncelikle oğullarımıza, beylerimize kardeşlerimize duyuracağız, anlatacağız. Kadınları bakışlarıyla da olsa rahatsız etmemeyi öğreteceğiz. Demeyeceğiz elinin kiri! İffet erkek için de geçerli. Allah (c.c.) onlara da açık açık buyuruyor: Namusunuzu koruyun, iffetli olun.“Furûcehum” kelimesindeki “hum” onlar yani erkekler demek olan zamirdir. “Furûc” kelimesi ise “ferc” kelimesinin çoğuludur ve “ferc”den maksat kadın veya erkeklerin avret mahallidir. Bundan kasıt şehvetinizin peşinde haram olana koşmayın, zina yapmayın, harama bakmayın demektir . “Peygamberimiz (s.a.v.) Ali (r.a.)’a: ‘Ey Ali! Bir bakışın arkasına diğerini salma. Bakışına bakış ekleme. Birincisi senin hakkın olabilirse de, ikincisi senin hakkın değildir, senin aleyhinedir. Yani birinci bakıştan sorumlu olmasan bile ikinci bakıştan sorumlusun” buyurmuştur. [(Tirmizî, Edeb28,(2778); Ebû Dâvud, Nikâh 44,(2149).] Veda Haccı’nda Has’am kabilesinden genç bir kadın Hz. Peygamberimiz (s.a.v.)’in yanına gelip, hacla ilgili bir soru sorar. Bu sırada Hz. Peygamberin yanında bulunan amcasının oğlu Fazl kadına, kadın da Fazl'a bakmaya başlamıştır. Durumu gören Peygamber Fazl'ın yüzünü (eliyle kadından) başka tarafa çevirmiştir. Bu olayı gören amcası Abbas merak ederek sorar: ‘Ey Allah (c.c.) ’ın Resûlü! Neden Fazl’ın başını öteye büktün?’ Peygamberimiz (s.a.v.). “İkisini de birer genç görüyorum. Onlar hakkında şeytanın şerrinden emin değilim.’ buyurur. [Tirmizî, Hacc 54,(885).] Bu olayda yüce Peygamber erkeğin yani Fazl’ın başını çevirmiştir. Kadını uyarmamıştır. Oysa onu da uyarabilirdi ama o önce Fazl’ı uyardı, o da sözle değil, kibar bir hareketle. Sonra kadının sorusunu cevapladı. Ama bu konu ile ilgili bir uyarı yapmadan. Demek ki kadın hangi hal ve kıyafette olursa olsun önce erkek kendini nizama sokacak ve kadına bakmayacak. Kendini şehvetten ve haramdan koruyacak. Ayete ve bu hadise göre kadınların görünümü nasıl olursa olsun, mümin erkek kendini bu tür şehvetlerden korumakla yükümlüdür. Bu da en önce gözlerden başlıyor. Yüce Allah (c.c.) ’ın; “Gözlerini indir, mahrem yerlerini koru, haramdan sakın!” buyruğuyla. Böyle yapan erkekler meşru olmayan yollardan kendilerine bulaşacak kirlerden, namussuzluktan ve günahtan korunup, temiz kalacaklardır. Bu da toplumun temiz kalması demektir.
Şimdi gelelim biz kadınlara:

وَقُل لِّلْمُؤْمِنَاتِ يَغْضُضْنَ مِنْ أَبْصَارِهِنَّ وَيَحْفَظْنَ فُرُوجَهُنَّ وَلَا يُبْدِينَ زِينَتَهُنَّ إِلَّا مَا ظَهَرَ مِنْهَا وَلْيَضْرِبْنَ بِخُمُرِهِنَّ عَلَى جُيُوبِهِنَّ وَلَا يُبْدِينَ زِينَتَهُنَّ إِلَّا لِبُعُولَتِهِنَّ أَوْ آبَائِهِنَّ أَوْ آبَاء بُعُولَتِهِنَّ أَوْ أَبْنَائِهِنَّ أَوْ أَبْنَاء بُعُولَتِهِنَّ أَوْ إِخْوَانِهِنَّ أَوْ بَنِي إِخْوَانِهِنَّ أَوْ بَنِي أَخَوَاتِهِنَّ أَوْ نِسَائِهِنَّ أَوْ مَا مَلَكَتْ أَيْمَانُهُنَّ أَوِ التَّابِعِينَ غَيْرِ أُوْلِي الْإِرْبَةِ مِنَ الرِّجَالِ أَوِ الطِّفْلِ الَّذِينَ لَمْ يَظْهَرُوا عَلَى عَوْرَاتِ النِّسَاء وَلَا يَضْرِبْنَ بِأَرْجُلِهِنَّ لِيُعْلَمَ مَا يُخْفِينَ مِن زِينَتِهِنَّ وَتُوبُوا إِلَى اللَّهِ جَمِيعًا أَيُّهَا الْمُؤْمِنُونَ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ



Ve kul li’l-mu’minâti yağdudne min ebsârihinne ve yahfazne furûcehunne ve lâ yubdîne zînetehunne illâ mâ zahera minhâ, ve’l-yadribne bi humurihinne âlâ cuyûbihinne ve lâ yubdîne zînetehunne illâ li buûletihinne ev âbâihinne ev âbâi buûletihinne ev ebnâihinne ev ebnâi buûletihinne ev ıhvânihinne ev benî ıhvânihinne ev benî ehavâtihinne ev nisâihinne ev mâ meleket eymânuhunne evi’t-tâbiîne gayri ulî’l-irbeti miner ricâli evi’t-tıflillezîne lem yazharû alâ avrâti’n-nisâi ve lâ yadribne bi erculihinne li yu’leme mâ yuhfîne min zînetihinn(zînetihinne), ve tûbû ilâllâhi cemîan eyyuhe’l-mu’minûne leallekum tuflihûn (tuflihûne).



“Ve mü’min kadınlara söyle! Gözlerini (bakışlarını) indirsinler (haramdan sakınsınlar), Irzlarını (namuslarını), avret mahallerini korusunlar! Kendiliğinden görünen (zahir olan) kısımlar hariç, ziynetlerini (ziynet yerlerini) teşhir etmesinler (göstermesinler). Başörtülerini yakalarının üzerine koysunlar (salsınlar). Ziynetlerini (süslerini) kocaları yahut babaları yahut kocalarının babaları yahut oğulları yahut kocalarının oğulları yahut kardeşleri yahut kardeşlerinin oğulları yahut kız kardeşlerinin oğulları yahut kadınları yahut ellerinin altında bulunanları yahut kadına ihtiyacı bulunmayan erkeklerden tâbi’leri yahut henüz kadınların mahrem yerlerini anlamayan çocuklar hariç kimseye açmasınlar (göstermesinler). Gizledikleri süslerinin bilinmesi için (bilinsin diye) ayaklarını yere vurmasınlar! Ey mü’minler, topluca, hep birlikte Allah’a tövbe ediniz ki felâha (kurtuluşa) eresiniz.”


Evet, mü’min kadınlara söyle gözlerini haramdan sakınsınlar, bakışlarını indirsinler, ırzlarını, iffetlerini korusunlar. Aynen 30. âyette erkeklere gelen emir bu âyette de kadınlara geliyor. Gözler kalbin aynasıdır. Kalpten geçen iyi ya da kötü her duygu gözlere yansır. Psikolojide bizlere gözle temas öğretilir karşımızdaki insanı dinlediğimizin değer verdiğimizin işareti olarak gözle temas kurun derler fakat erkeklere de tembihlenmez sana bakan her göz seni tahrik için veya seni beğendiği için bakmaz diye. Biz kadınlar iyi niyetle de olsa bir yabancıya baksak efendi kimi zaman işkillenip, yanlış anlayıp, musallat oluverir hanıma. Yanlışlık nerededir derseniz bize öyle öğreten psikolojik öğretilerde. Bir de bunlara aldanıp erkeğin gözünün içine bakan biz kadınlarda. Çünkü bir adama dik dik veya uzun süre bakanlar genelde toplumun iffet konusunda yoksun olan kısmındır denir. O sebeple kalbinde şehvet bulunan ister İslâmiyeti uygulasın ister uygulamasın bazı erkekler o bakıştan nem kapar, o bakıştan etkilenip kendini bir şey sanır ve kadını rahatsız eder. Yani kadını yine bazı kadınların davranışlarından esinlenerek onlarla aynı kefeye koyma gafletini gösterir. Bu da yine biz kadınların suçu. Çünkü o erkekleri de yetiştiren kadınlar, anneler. Onlara açık da olsa kapalı da olsa her kadının iffet konusunda aynı olmayacağını öğretse eminim bunlar yaşanmaz. Kaldı ki dinde hayat kadını ile ilişki serbest dilediğinizi yapabilirsiniz diye bir emir de yok. Yani anlayacağınız her şey kadın olsun erkek olsun nefis terbiyesi, vicdan ve merhametten ve harama el uzatmamaktan, harama bakmamaktan geçiyor. Kadının isteği dışındaki her muamele ister fiili olsun ister sözlü dinde yeri yoktur. Merhametin, vicdanın empatinin bizde yerleşebilmesi dinimizi bilmekten geçiyor. Bütün bu kötü durumların yaşanmaması için de yüce Mevlâ yüzyıllar ötesinden biz kadınlara sesleniyor, “Gözlerini haram olandan sakın!” Baş gözlerini haramdan, gönül gözlerini de Allah (c.c.)’tan gayrisinden çevirsinler! İffetlerini korusunlar.
Şimdi geldik örtüye. Var mı yok mu tartışması yapılan âyete. Bunu tek tek açıklayalım. “ziynetlerini yani süslerini, güzelliklerini, içlerine giydikleri elbiselerini göstermesinler, kendiliğinden görünen kısım hariç.” Kendiliğinden görünen kısım hangisi? Yüz, eller ve ayaklar. Aişe(r.anha)’nın naklettiğine göre, bir gün kardeşi yani Peygamberimiz’(s.a.v.)’in baldızı Esmâ bint Ebû Bekr (r.anha), üzerinde tenini gösterecek kadar ince bir elbise giymiş olarak Peygamberimiz(s.a.v.)’in huzuruna girer. Peygamber, onu bu durumda görünce, yüzünü yana çevirip: “Esma, kadınlar buluğ çağına erdikten sonra, şurası ve şurası hariç, diğer yerlerini örtmelidir. Git, örtün de gel!” buyurur ve yüzü ile ellerini işaret eder. [Ebû Dâvud, Libas 34, (4104).]
Nûr Sûresi’nin 31. âyetinin nüzûl sebebi müfessirlerce şöyle açıklanmakta: Cabir b. Abdullah’ın anlattığına göre ayetin nüzûlıyla ilgili rivayet şudur: Esma binti Mürşide (Mersed) Harise oğulları kabilesindeki yerinde (kendisine ait olan hurmalıkta) oturuyordu. Kendisi hoş sohbet, sözü dinlenen zeki bir hanımdı. Bu yüzden de hanımlar tarafından sık sık ziyaret edilirdi. Ancak bazı kadınlar yeterince örtünmemiş olarak onun yanına girmeye başlarlar. Ayaklarındaki halhalları, gerdanları, göğüsleri ve zülüfleri görünmektedir. Esma bu yarı çıplak hanımların kıyafetlerini beğenmez ve: “Bunlar ne kadar çirkin!” der. Bunun üzerine Allah (c.c.) bu âyeti indirmiştir. Bu âyet ve diğer âyetlerdeki emirlerin de farz kılındığı Nûr Sûresi’nin ilk âyetinde Allah tarafından peşin peşin beyan edilmektedir: “(İşte bu âyetler) bizim indirdiğimiz ve (hükümlerini üzerinize) farz kıldığımız bir sûredir. Belki düşünüp, öğüt alırsınız diye onda açık açık âyetler indirdik.” Üzerimize farz kılınan âyetler ve bu âyetler içerisinde bir âyet: Örtünme emri ve bu sûrenin ilk âyetiyle bunun da farz oluşu.
Ve’l-yedribne bihumurihinne ala cuyubihinne Başörtülerini yakalarının üzerine vursunlar yani salsınlar.

Yukarıdaki bu âyetin iniş rivayetinden de anlaşıldığı üzere kadınlar yeterince örtülü değiller. Bu âyet gelmeden önce de Arap kadınları başlarını örtüyorlardı. Ama nasıl? Başörtülerini boyun, kulak, zülüf, gerdan gibi yerlerini de örtecek şekilde bağlayan hanımlar bulunduğu gibi genel çoğunluk bu konuda oldukça serbest hatta pervasızdı. Başörtülerini arkadan sırtlarına doğru salıp ya da yalnızca arkadan , enselerine bağlayıp boyun, gerdan, kulak ve zülüflerini açıkta bırakarak, erkekler arasında gerdanı açık olarak dolaşır (elbiselerinin yakaları geniş olduğundan gerdanın tamamı açıkta kalmaktaydı), gerdanını herhangi bir şeyle örtmezlerdi. Böylece boynu, saç örgüleri ve kulaklarındaki küpelerini de teşhir ederlerdi. Bu durum öyle bir hal almıştı ki hür kadınla cariye ve köle kadın birbirinden ayırt edilemez olmuştu. Arap erkekleri cariye sanıp hür olan kadınlara da çirkin tekliflerde bulunup askıntı olabiliyorlardı. Gerek cahiliye döneminde, gerek diğer dinler döneminde gerekse en eski çağlarda bile binlerce yıldan beri hür kadın örtülü, cariye ve köleler ise açık gezerdi. Hatta bazı cariyeler erkekler rahatsız etmesin diye başlarını örtüp dışarı çıkma yolunu denemişler ancak o devirlerdeki hükümdarlar tarafından en ağır cezaya çarptırılmışlardı. Başörtüsü bir nevi asalet, hür olma elit olma, ahlaklı olma, iffetli olma sembolüydü toplumlarda. Kadına rahat hareket imkânı tanımaktaydı, karşı cins tarafından taciz edilmeksizin. Bu yüzdendi örtünmesi hür kadınların. Ancak eksik bir örtünmeydi bu, hatta baştan çıkarıcı tahrik edici bir örtü ve giyim tarzıydı onlarınki. İşte o dönemdeki kadınların örtünmelerindeki bu eksiklik başörtülerinin uçlarını arkalarından alıp, önlerine, göğüs üzerine salmalarıyla tamamlanabileceği için âyette yalnız başörtüsünden bahsedilmiştir. Allah Teâlâ mü'min kadınlara, başörtülerini genişçe yakaları yani gerdanları üzerine sarkıtarak, kulak, küpe ve boyunlarını da örtecek şekilde bağlamalarını ve böylece gerek görünüşleri, gerekse halleriyle örtünmelerini söylemiştir. “Bi humuruhinne yani -bi-humuru-hinne= onlar başörtülerini” öbeğindeki “Humur” kelimesinin müfredi “himâr” olup, “hamera-yahmiru” fiilinden isimdir. “Humur veya himar” kelimesi “bir şeyi örtmek” demektir. Örtünülen ve örten her şeye “himar veya humur” denir. Ancak bu örtme eylemi başla ilgilidir. Kafa veya başı ilgilendiren bir örtmedir söz konusu olan. Bunun ispatı da aynı kökten gelen“Hamr” kelimesidir ki bu kelime sarhoşluk veren, sarhoş eden her türlü içki ve uyuşturucuya verilen addır. Sarhoşluk veren ve uyuşturan şeye neden “hamr” denilmiştir? “Hamr veya humr” kelimesi başla ilgili, kafayla ilgili bir tanımlamadır demiştik ya, bu içki ve uyuşturucu da zihni örtüp, aklı işlevsiz hale getirmiyor mu? Evet. O yüzden içki ve benzeri insanın aklını uyuşturan sarhoş eden şeylere “hamr” denilmiştir. Zihni örten, aklı etkisiz hale getiren. Eee akıl nerede? Başta değil mi? O halde “hamr veya humur” da başla ilgili bir örtme olmaz mı? Tabiiki. O halde bazı aydınlarımız ya bilmediğinden ya bile bile ya da bilinçli olarak örtüyü baştan alıp, kadının göğsü üzerine koyuveriyor. Sebep olarak da Allah (c.c.) “başınızı örtün derdi niye demedi burada?” diye savunuyor bu iddiasını. Oysa “Humur-himar” kelimesi, hem başla ilgili bir örtünmeyi kastetmektedir, hem de o devirde zaten kadınlar örtülüdür. Ama eksik bir örtüdür onu düzeltmek içindir bu kelimeyle gelişi örtünün. O örtüye çekidüzen vermek içindir “Humur” denilişi. Şimdi üzerinde eteği olan ama fermuarı açık bir hanıma; “etek giy ve fermuarını kapa” denir mi? Tabiiki hayır. Dense bile hanım ne cevap verir?“Etek üzerimde ya!”demez mi? Der. O halde nasıl anlatılır? “Eteğini üzerine giy ve fermuarını kapa” yerine “fermuarını kapa veya fermuarın açılmış” denmez mi? Burada da durum aynı. Başta örtü var o yüzden başını ört denmiyor, zaten örtülü. Eksik olan yer söyleniyor. Çekidüzen veriliyor. “Başörtülerini göğüslerinin veya yakalarının üzerine vursunlar” Eksik olan kısım bu ve tamamlanıyor böylece. “Ve'l-yedribne= Vursunlar.”Bu kelime “darabe= Vurmak” kökünden gelmekte olan bu kelimenin Arapça’da kırktan fazla anlamı vardır. Bu durum Türkçe’mizde de öyle değil midir? “Vurmak” kelimesi hem “dövmek”, hem “arabaya yük yüklemek”, hem “ses çıkarmak”, hem “çarpmak” hem “sapmak”, hem de “bağlamak, takmak, koymak” gibipek çok manalara gelmiyor mu? Arapça’da da aynen öyle. Burada “darabe=yadribu=yadribne” şeklinde gelen bu kelime “başörtüsü vurunmak, yani takvaya uygun sıkıca başı örtmek, sıkıca bağlamak” demektir. “Sıkıca bağlayıp, salsınlar” Nereye? “Ala cûyûbihinne= yakalarına, yakalarının, boyunlarının üzerine.” “Cuyub”sözcüğü gömlek, elbise gibi kıyafetlerin göğsündeki yırtmaçtır. Yani gömlek veya elbisenin giyilirken başın girmesi için açılan yırtmaç, elbisenin yaka kısmı, boyna gelen bölümü demektir. Başörtülerini boyun ve gerdanlarının üzerine salsınlar ki onlardan hiçbir şey görünmesin. Gerdan kapansın. Bu âyet nazil olur olmaz, Peygamberimiz (s.a.v.) ailesine ve sahabelere tebliğ etti. Sonra neler mi oldu? Bakın Hz. Aişe validemizden dinleyelim gerisini: “Şüphesiz Kureyş (ve/veya Ensar) kadınlarının üstünlüğü vardır. Allah (c.c.)'a yemin ederim ki ben, Allah (c.c.)'ın kitabını tasdikte ve indirilenlere imanda ensar kadınlarından daha üstününü ve daha güçlüsünü görmedim. ‘Başörtülerini yakalarının üstüne salsınlar’ âyeti nazil oldu. Erkekleri evlerine dönüp herkes; Allah Teâlâ'nın indirmiş olduğu bu âyeti karısına, kızına, kız kardeşine ve akrabasına okudu. Kadınların hepsi harmaniyelerini yırtarak başlarına örtü yapıp, uçlarını da göğüslerinin üzerine salarak, sıkı sıkıya kapandılar örtündüler (ihtemerne) ki Allah Teâlâ'nın kitabından indirmiş olduğuna iman etmiş ve onu doğrulamış, tasdik etmiş oldular. Sabahleyin namazda Allah (c.c.) Resûlünün (s.a.v.) arkasında baştan aşağı örtülü olarak durdular. Sanki başları üzerinde (kara) kargalar vardı.” Burada bazı müfessirler “Sanki başları üzerinde (kara) kargalar vardı” cümlesindeki “kara karga” benzetmesini kadınların siyah giyinmiş olduğuna yorumlarlar. Ancak Bedriye Yılmaz bir taraftan bu yorumları objektif olarak verirken, diğer taraftan kendisi de farklı bir yorumda bulunarak aşağıdaki kaynaklarda ismini verdiğim yüksek lisans tezinin 60 ve 61. sayfalarında şöyle der: “Aynı rivayet Aişe'den değil de Ümmü Seleme'den deverilmekte, hanımlar örtünmek amacıyla bir rivayette peştamallarına, diğerinde izar veya diğer dış giysilerine, vb. örtü ve kıyafetlere yönelmekte; bir rivayette Muhacir hanımları rahmetle anılırken, diğerinde Ensar hanımları rahmetle anılmakta ve 'karga' benzetmesi bazı rivayetlerde yer almamaktadır. Rivayette geçen kara kargalar benzetmesinin giyimlerinin renginden ziyade sabah vaktinin alacakaranlığındaki görünümleriyle (renklerin ayırt edilmezliği ile) ilgili olduğu farklı rivayetlerden anlaşılmaktadır. Hz. Aişe şöyle demiştir: ‘Resûlullah (s.a.v.), sabah namazını karanlıkta kıldırırdı da, müminlerin kadınları namazdan sonra (evlerine) giderler, karanlıktan dolayı tanınmazlar veya kadınların bazısı diğerlerini tanımazlardı.’ Bu rivayete göre karakargalar benzetmesinin giyimlerinin renginden ziyade sabah vaktinin alacakaranlığındaki görünümleriyle (renklerin ayırt edilmezliği ile) ilgili olduğu anlaşılmaktadır.” Bence bu da makul bir yorum, üstelik o dönemlerde böyle tek renk kumaş nasıl bulunabilirdi ki? Üstelik pek çoğunun harmaniyelerini (bir tür pelerin) yırtıp örtündüğünü düşünürsek.
İster siyah ister renkli her kadın örtünmüş bu âyet nazil olduğunda, cariyeler ve köleler hariç. Ha bir de unutmadan söyleyeyim. Kadın yani hür kadınlar o arkaya attıkları başörtülerini, kederli üzüntülü oldukları zaman yani matem içindeyken açıyorlarmış. Bu açmanın sebebi ise bizdeki gibi özgürlük için değildir. Bunu da yine Bedriye Yılmaz hanımefendi şöyle açıklıyor aynı tezinin 61 ve 62. sayfalarında:
“Başörtüsü kadının gücünü, mağduriyetini sembolize etmekte ve savaşlardaki yenilgilerde veya yakınlarını kaybettiği zamanlarda kadın bu gücün kendisi için de ortadan kalktığının ifadesi olarak başını açmaktadır. Bu açmada kadın saçını kesebildiği gibi, toz toprak saçarak v.b. yöntemlerle de kendini bir anlamda çirkinleştirmekte ve zelil düşüşünü ifade etmektedir. Tabi söz konusu rivayette geçen kadının baş açıklığını bu şekilde yorumlamak için bir delil bulunmamaktadır. Bu açıklamaların yapılmasının nedeni ‘baş açma’ nın anlamının günümüzden farklı, hatta zıt bir özellik arz edebildiğinin görülmesi ve olaylar/durumlar değerlendirilirken perspektifin anlam değişimleri dikkate alınarak belirlenmesinin gerekliliğidir.”

Nur Sûresi’ndeki örtünme emri Ahzab Sûresi, 59. Âyetiyle tamamlanır. Yani Nûr Sûresi 31. Âyeti ve Ahzab Sûresi 59. âyetleri kadının dış kıyafetini belirleyen, açıklayan âyetlerdir. Dilerseniz Nûr Sûresi 31. âyetinin diğer cümlelerini açıklamaya başlamadan önce kadınların dış kıyafetlerinin açıklandığı birbirini tamamlayan bu âyete de kısaca bir göz atalım:

يَا أَيُّهَا النَّبِيُّ قُل لِّأَزْوَاجِكَ وَبَنَاتِكَ وَنِسَاء الْمُؤْمِنِينَ يُدْنِينَ عَلَيْهِنَّ مِن جَلَابِيبِهِنَّ ذَلِكَ أَدْنَى أَن يُعْرَفْنَ فَلَا يُؤْذَيْنَ وَكَانَ اللَّهُ غَفُورًا رَّحِيمًا



Yâ eyyuhen nebîyyu kul li ezvâcike ve benâtike ve nisâil mu’minîne yudnîne aleyhinne min celâbîbihinn (celâbîbihinne), zâlike ednâ en yu’refne fe lâ yu’zeyn (yu’zeyne) ve kânallâhu gafûren rahîmâ(rahîmen).



Ey Nebi (Ey Peygamber)! Hanımlarına, kızlarına ve mü'minlerin kadınlarına (mü'min kadınlara) söyle, cilbâblarına (dış elbiselerine) sarınsınlar (örtünsünler). Bu, onların (cariye olmadıklarının, özgür, erdemli ve iffetli kadın olduklarının) bilinmesi ve onlara eziyet edilmemesi için daha uygundur. Ve Allah, Gafûr'dur (mağfiret eden), Rahîm'dir (Rahîm esmasıyla tecelli edendir, daha merhametli olandır).



“Celabihinne: Cilbâblarına” derken “cilbâb” kelimesinin manası anlayan-anlamayan herkes tarafından çok tartışılmaktadır.cilbab örtüyü baştan almak, baştan aşağıya sarkıtmak, salıvermek demektir. cilbab, başörtüsünün üzerinden alınan rida (pelerin, uzun şal) , kadınlara özgü; elbisenin üzerine giyilen, bol ve geniş dış kıyafettir. Kimilerine göre çarşaftır, kimilerine göre burka, kimilerine göre ehramdır, kimilerine göre bol pardösü ve türban yani başörtüsü, kimilerine göre car, kimilerine göre de atkı, bürük ve altına şalvar. Kimisi yüzünü de örter, kimisi peçeli, kiminin yüzü açık. Ama bu bir tercih meselesidir, belki bir gelenek. Ama en önemlisi de Allah (c.c.) ’ın emridir uygulanacak. Önemli olan giyinik ama çıplak olmamaktır. Sade, şık ama çekici değil, dikkat çeken değil. Kısacası cilbab dış kıyafetidir kadının. Ve yalnızca Peygamber hanımlarına değil, Müslüman hanımlara da gelmiş bir emirdir bu iki sûrede açıklamaya çalıştığım örtü. Bu âyetin de iniş sebebi diğeri gibi: Medineli fâsıklardan bir topluluk geceleyin karanlık bastığı zaman, Medine sokaklarına çıkar ve kadınlara sataşırlardı. Medine’nin evleri çok dardı. Ve evlerde tuvalet bulunmuyordu. Kadınlar akşam olunca ihtiyaçlarını gidermek için dışarı çıkarlardı. İşte o fâsıklar bu zamanı gözlerler ve üzerinde cilbab bulunan kadın görürlerse; bu hürdür, diyerek ondan kaçınırlardı. Üzerinde cilbab bulunmayan kadın görürlerse; bu cariyedir, derler ve ona yaklaşırlardı. Bunun için indi bu âyet. Şimdi o dönemin günümüzden ne farkı var? Erkek aynı erkek kadınsa aynı kadın… Amaç kadını dar çerçeveye sıkıştırıp, cinselliğinden faydalanmak isteyen veya gönül eğlendirmek veya eziyet etmek isteyen bazı sapık ruhlu erkeklerin şerrinden kadını korumak. Günümüzde köle ve cariyeler yoksa da onların yerini tutan özgür köleler ve kadınlığını kullanıp, yuva yıkan, erkeği baştan çıkarmaya endeksli, bir takım çevrelerce bedeni suistimal edilen bazı kadınlar var. Ve onların yüzünden iffetsizlikle suçlanıp diğer kadınlarla aynı terazide tartılan namuslu ama açık kadınlar ve yine genelde açık kadınlara uygulanan hoş olmayan tacizler ve bunu yapan sabit fikirli kişiler var. Örtü, işte bu ortamda hanımların daha özgürce hayata tutunabilmesini sağlıyor. Statüsünü belirliyor. Ne yazık ki katılmasam da bazı erkeklerin gözünde iffeti simgeliyor. İşte bu yüzden diyorum, dönem aynı dönem yani modern cahiliye, erkek aynı erkek, kadınsa aynı kadın. Emirse aynı emir. Kesin ve net: Tesettür. Ama nasıl? Giyinik çıplak mı? Tabiiki hayır. Tesettürlü bazı hanımlarımızın maalesef tesettürden anladıkları başka. Kıyafetler çarpıcı, dikkat çekici, hatta yırtmaçlı ve dar. Başları deve hörgücü gibi, uzun ve süslü. Yeri gelmişken burada onlara da seslenelim şu hadisle: “Peygamberimiz (s.a.v.) Ateş ehlinden iki sınıf vardır: Biri giyinmiş, çıplak kadınlar ki bunlar Allah (c.c.) ’a taatten dışarı çıkmışlardır. Bunlar başkalarını da baştan çıkarırlar. Başları deve hörgücü gibidir. Bu kadınlar cennete girmek şöyle dursun, uzaktan kokusunu dahi alamazlar.” Deve hörgücü gibi başlarını örtenlerden kasıt yani, sargı, külah, saç büklümleri ve benzeri şeylerle başlarını büyüten kadınlardır. Bedeninin rengini gösterecek ince elbiseler giyenler ki gerçekte elbise giymişler ise de bu anlamda çıplaktırlar. Yahut ziynetli elbiseler giyinmiş fakat takva elbisesinden yoksun olan kadınlar. Yahut da giyinik oldukları halde cennetten uzak olan kadınlar. Giyinmiş ve çıplak! Peygamberimiz (s.a.v.) Mısır’dan getirilen beyaz renkli kubâtî (beyaz ve ince) kumaşlardan sahabelerden birine verir ve:“bunu ikiye böl. Bir parçayı kendine kamis (gömlek) yap. Diğer parçayı da hanımına ver. Bununla kendine bürgü yapsın.”der ve tembihler: “Hanımına söyle bürgü yaparken bunun altına astar koysun da bedenini vasfetmesin!” İşte Müslüman bir hanımın kıyafetindeki incelik ve sadelik ölçüsü.
Bir sözüm de imanlı olup, nefsine yenik düşüp de örtünme emrini yaşlanıncaya bırakanlara: Biliyor musunuz, Nûr Sûresi’nin 60. âyetinde yüce Allah (c.c.) : “ Evlenme arzusu kalmamış (menopoza girmiş) olan yaşlı kadınların, kasten ziynetlerini göstermeye çalışmaksızın giysilerini (siyâbihinne) yani dış giysilerini bırakmalarında kendileri için bir günah yoktur. Ama sakınmaları, kendileri için daha hayırlıdır. Allah (c.c.) işitendir, bilendir.” (Nûr, 102/60 )buyurarak, yaşlı kadınların, ninelerin dış kıyafet giyme zorunluluğunu hafifletiyor. Yani örtünme gençken, örtünme cazibeyi yok etmek için. Örtünme vücut hatlarını gizlemek, kötü gözlerden uzak olmak için. Örtünme, huzurlu bir yuva için, kıskançlıkları yok etmek için. Örtünmek Allah (c.c.) için. Hani “yaşlanınca örterim diyen” hemcinslerim, kardeşlerim! Bu âyeti gördükten sonra hâlâ aynı fikirde misiniz?
KALBÎ KALEMZEN

__________________

Kullanıcı imzalarındaki bağlantı ve resimleri görebilmek için en az 20 mesaja sahip olmanız gerekir ya da üye girişi yapmanız gerekir.


Pırlantaların en değerlisini içimde taşıyorum o da VİCDANIMDIR.
BizimMekan.com
 
Alıntı ile Cevapla

IRCForumlari.NET Reklamlar
sohbet odaları sohbet odaları Benimmekan Mobil Sohbet
Cevapla

Etiketler
ayetlerine, bakış, bir, tesettür, tesettürsüz


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 
Seçenekler
Stil

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Kapalı
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Cevaplar Son Mesaj
Modern tesettür (!) Kalemzede İslamiyet 0 25 Temmuz 2011 13:04
Tesettür MasteR06 Genel İslami Konular 0 12 Aralık 2010 17:37
Tesettür Fuarı YapraK Kültür ve Sanat 1 18 Eylül 2009 04:16