IRCForumları - IRC ve mIRC Kullanıcılarının Buluşma Noktası
  sohbet

 Kayıt ol  Topluluk
1Beğeni(ler)
  • 1 Post By Elysian

Yeni Konu aç Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Stil
Alt 25 Mart 2014, 18:43   #1
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
İslamda Aile Düzeni - Çocuğun Terbiyesinde Babanın Fonksiyonu




Şu Dört Gerçeğe Dikkat Ediniz

Âl-i İmrân suresinin otuz üç ila otuz sekizinci ayetlerinden ve mübarek Meryem suresinin yirmi sekizinci ayetinden istifade edildiği üzere insanın gelişim ve kemali şu dört gerçek ile irtibata bağlıdır:
İmanlı baba, mümin anne, temiz ve şefkatli öğretmen ve helal yemek.
Yahudiler, Mesih’i Meryem’in kucağında gördüklerinde Meryem henüz bir kız idi, eşi yoktu. Şaşkınlık içinde ona şöyle dediler: “Ey Harun’un kız kardeşi! Baban kötü bir kimse değildi, annen de iffetsiz değildi.”[576]
Onlar olayın gerçeğini bilmiyorlardı. Oysa Mesih, temiz ve yüce Meryem’e ilka edilmiş Allah’ın kelimesiydi. Onlar bu olayda şer’i ölçülere aykırı bir durumun olduğunu sanıyorlardı. Meryem’in babasının mümin, vakarlı, Hak Teâlâ’nın adaplarıyla edeplenmiş, yüce ve azametli bir insan, annesinin ise iffetli, mümin, ismet sahibi birisi olduğunu bildikleri için böyle bir anne ve babaya sahip bir kızın kötülüğe bulaşacağını zaten tahmin edemiyorlardı. Bu mesele herkesin kabul ettiği bir şeydi. Zira Meryem anne ve babasının varlıksal gerçeklerinin, ahlâkının ve ruh haletinin bir yansımasıydı. Mesih’in beşikte konuşması vasıtasıyla da o anne ve babadan böylesine yüce makamlara sahip ve Ulu’l-Azm Peygamberi’nin annesi olmaya layık bir çocuğun dünyaya gelmesi gerektiği gerçeği ortaya çıktı.

Mülahaza ettiğiniz gibi ilk aşamada Meryem’in temiz olması beklentisini, anne ve babasının temiz oluşuna bağlamış ve bu sebeple de ona şöyle demişlerdi: “Ey Harun’un kız kardeşi! Baban kötü bir kimse değildi.”
Onlar, belli bir özelliği olması gereken annelik konusunu da göz önünde bulundurmuşlardı. Bu açıdan da ona şöyle dediler: “Annen de iffetsiz değildi.”
Geçen konuda anne ve annenin görevleri hakkında bazı detaylı bilgiler verdim. Bu bölümde bu konuyu daha fazla açıklamayı gerekli görmüyorum. Önceki konularda, helal, haram, temiz ve tahir rızık hakkında da bazı bilgiler aktardım.
Öğretmenin varlığının tavır ve hareketlerinin de insanların çocukları üzerindeki etkisi meselesi, hiç kimse için gizli ve örtülü değildir. Burada daha fazla açıklanması gereken şey, babanın çocuğun ahlâk, amel ve terbiyesindeki durumunun etkisidir.
Baba ilk aşamada çocuklarının dini terbiyesi, ahlâk ve bilgi elde etmesine dikkat göstermelidir. Diğer aşamada ise eşiyle hayatı çocuklarına zehir etmeyecek şekilde tatlı bir uyumla yaşamalıdır. Öte yandan bütün vücuduyla çocuklarının ve ev halkının sofrasına haram lokma getirmemeye çalışmalıdır.
Ehl-i Beyt rivayetlerinde de yer aldığı üzere, bazı kimseler hesapsız, sualsiz azaba gireceklerdir. Onların biri de çocuklarının dini ve ahlâki terbiyesine dikkat etmeyen babalardır. Özetle Allah-u Teâlâ bütün insanları, Allah’ın hilafeti hidayet, bilgi ve basiret makamına ulaşmak ve sonunda da cennete girmek için yaratmıştır.
Dolayısıyla kendi elleriyle azap ortamlarını hazırlayanlar, insanların bizzat kendileridir.

Müminlerin Emiri’nin (a.s) Ağlaması

Cemel olayında savaş Müminlerin Emiri Ali’nin (a.s) lehine sonuçlandı. Savaş ateşi soğumaya yüz tuttu. Hz. Ali, düşmanlardan öldürülenlerin arasına geldi, onları görünce şiddetle ağlamaya başladı. Bu iş insanlık tarihi boyunca hiçbir muzaffer komutanda görülmeyen bir işti. Ona neden ağladığını sordular. Hz. Ali şöyle buyurdu: “Bunlar İslâm’ı kabul etmişlerdi, namaz, oruç ve ibadet ehli idiler. Cennete gitmeleri gerekiyordu. Hakka aykırı olarak masum imama karşı savaştıkları, nefsanî heva ve heveslerine uyarak, kendilerini ebedi azaba maruz bıraktıkları sebebiyle onlara acıyorum.”

Azap Ehli

Azaba maruz kalanlar beş defa Hak Teâlâ’dan kurtuluşu istemektedirler. Ama her beş defa da onlara ret cevabı verilmektedir. Ama beşinci defa ağızları hiç konuşamayacak bir şekilde kapanmaktadır. O beş husustan biri ayet-i şerifede şöyle yer almıştır:
“Orada; “Rabbimiz! Bizi çıkar; yaptığımızdan başka, salih amel işleyelim” diye bağrışırlar. O zaman onlara şöyle deriz: “Öğüt alacak kişinin öğüt alabileceği kadar bir süre sizi yaşatmadık mı? Size uyarıcı da gelmişti. Artık azabı tadınız, zalimlerin yardımcısı olmaz.”[577]
Babalar, çocuklarının terbiye, gelişim ve kemaline dikkat etmelidirler. Babalar çocuklarına karşı lakayt davranmamalıdırlar, evleri onlar için temiz tutmalı, onlar için temiz yiyecekler getirmeli, eşinin hakkına riayet etmelidir. Böylece, amelleriniz ve güzel ahlâkınız ve helal kazanma yolunuz, çocuklarınıza da sirayet edecek, onlar da sizler gibi bir gün çocukları için istenilen bir baba olacaklar.
Babalar! Bütün amelleriniz ve davranışlarınız, Allah’ın, Peygamber’in ve imamların huzurunda gerçekleşmektedir:
“Allah, Peygamberi ve müminler işlediklerinizi görecektir.”[578]
Allah Resulü (s.a.a), babalara, taşıdıkları büyük konumu hatırlatmakta ve değerli imamlar (a.s) babalara birçok tavsiyede bulunmaktadırlar. Evdeki baba, bütün ülkesinden sorumlu olan ülkenin emiri gibidir. Evdeki erkek ise, eş ve çocuğundan sorumludur. Kıyamet günü baba, Hak Teâlâ’nın hesaba çekmesine maruz kalacaktır.
Çocuklarınızı temiz niyetle süsleyiniz. Onları hayırlı işlere teşvik ediniz. İlim, bilgi, âlim ve bilgine olan aşkı kalplerinde ortaya çıkarınız. Onları kendinizle ilâhi toplantılara götürünüz. Buluğ çağına ermeden, onlara farz olan meseleleri öğretiniz. Onlarla arkadaş olunuz, yumuşak huylu davranınız, yüce ve güzel ahlâk ile muamele ediniz. Peygamber (s.a.a) ve Müminlerin Emiri Ali (a.s) bütün babalar için en iyi örnek konumundadırlar.
Bu iki yüce şahsiyetin hayatı ve haletlerini dikkatle inceleyiniz. Daha sonra kendi hayatınıza o iki masum şahsiyetin yaşam biçimini intikal ettiriniz. Bırakınız çocuklarınız dâhili ve harici rezil çehreleri seçmek yerine, Allah Resulü’nü (s.a.a), ariflerin, ibadet edenlerin, takva sahiplerinin ve müminlerin mevlasını seçsinler. Ev halkının, nübüvvet ve velayet kokusunu almasına ortam sağlayınız. Böylece sizin de dünya ve ahiret hayrınız temin edilmiş olacaktır.

Şeyh Fazlullah Nuri’nin Hayatından İlginç Bir Anekdot

O büyük şahsiyet, Allah yolunun mücahidi, taklit mercisi, milletin hayatını dileyen şeyh Fazlullah Nuri, temiz bir anneden ve yüce bir babadan varlık âlemine ayak basmıştır. Anne ve babası, onun terbiyesi için çok çalışmışlardır. Babası, bütün vücuduyla, kendini, çocuğunun gelişimi, kemali ve terbiyesine adamıştı. Çocuğunu babasının yüceliği sayesinde, ilim ve amel aşığı biri gördüğünden onu Necef’e gönderdi. O Necef’te büyük üstadlar gördü. Masumdan sonra gelen temiz şahsiyetlerden biri olan Şeyh Ensari, Mirza Şirazi ve Hacı Mirza Hüseyin Nuri gibi şahsiyetlerden ilmi istifadelerde bulundu. İlim, bilgi, fazilet, amel, ahlâk ve takva yüküyle Tahran’a geri döndü. Büyük âlimlerin yanında yer aldı, meşru olan meşrutiyet sayesinde zulüm ve sömürüyle savaşma kıvılcımını alevlendirerek bu devrim gerçekleşti. Ama kirli aldatılmış kimseler, hükümetin içine sızdılar. Meşrutiyet devrimini, Londra’nın etkisi altına girmeye sevk ettiler. Bütün âlimler arasından o, bu acı gerçeklere oranla daha basiretli idi; feryat etti, hicret etti, bildiri yayınladı, ama bir yere ulaşamadı. Sonunda yakalandı, idama mahkûm edildi. İdam edilişinin sebebi ise, meşru olan meşrutiyetin ve İslâmi Şurâ Meclisinin Kur’ân, rivayetler, Nehc’ül-Belâğa ve Şia fıkhına dayalı olmasını istemesiydi. Onun niyeti halisti, ilâhi bir isteği vardı, yüreği yanıyordu. Basiret ve feraset sahibiydi, bütün bunları babasından ve öğretmenlerinden öğrenmişti. Sebatını annesinin kucağından öğrenmişti, bütün bu özellikleri helal lokmadan elde edilen bir nurla karıştırmıştı. Müminlerin Emiri Hz. Ali’nin (a.s) doğum günü olan on üç Recep günü, meşru istekleri sebebiyle, masonlar tarafından idam edildi.
Onlar, Fazlullah Nuri’yi idam etmekle, hedeflerini de idam ettiklerini zannettiler. Onlar şu ayet-i kerimeden gafil idiler:
“Ağızlarıyla Allah’ın nurunu söndürmek isterler. Allah kâfirler istemese de nurunu tamamlayacaktır.”[579]
İdamından yaklaşık seksen yıl geçti. 13 Recep günü, sabah saat onda, o ilâhi şahsiyetin idam edildiği yer olan Tophane meydanı yakınlarında şehit vermiş İran milletinin devriminin meyvesi, İmam Humeyni’nin mesajı doğrultusunda İslâmi Şurâ Meclisinin açılışıyla ortaya çıktı. Böylece büyük şehit Fazlullah Nuri’nin hedefleri yeniden egemen hale geldi. Ben o gün davete çağırılanlardan biriydim. Benim için fazla ilginç değildi. Zira Allah müminlerin yardımcısı ve müminlerin temiz niyetinin gerçekleştiricisidir. Gerçi onu idam ederek şehit ettiler, ama ne mutlu o yüce şehidin babasına ki, yarın kıyamet koptuğunda, Allah-u Teâlâ’nın, peygamberlerin ve imamların huzurunda böyle bir çocuğa sahip olduğu için, büyük bir değer ve haysiyetten nasiplenecektir.

Gençler Uyanık Olun

Aziz gençler! İslâm çocukları! Allah Resulü’nün (s.a.a) yakınları olan seyyidler! Sizlere çok önemli bir tavsiyem var! O da şudur ki evlenmeden önce, iyi bir babanın şartlarını kendinizde hayata geçirin. Evlendikten sonra artık çok geçtir. Şimdiden kendinizi, ahlâki pisliklerden temizlemeye çalışın. Kendinizi ve dostlarınızı, temiz bir hale getirin. Gidip gelmelerinize, özellikle de yiyeceklerinize, çok dikkat edin. Zira sizin nutfenizde, bütün özelliklerinizi soyunuza geçiren gen adında bir madde vardır. Bu anlam, sadece batılı bilgin ve âlimlerin araştırmalarının ürünü değildir. Dolayısıyla da buna önem vermemek ve bu görüşün gelecekte değiştiğini söylemek doğru değildir. Bu doğal ve zati bir meseledir. Aziz İslâm da doğduğu ilk günden beri bu gerçeğe teveccüh etmiştir. Bu konuda çok önemli şu rivayete teveccüh ediniz:
Bir genç perişan ve ıstırap dolu bir halde Peygamber’in (s.a.a) huzuruna vardı ve şöyle arz etti: “Ben ve eşim, iki beyaz tenli insanız. Eşime çok güveniyorum, ama bana siyah yüzlü bir çocuk doğurdu. Bu benim için bir bilmece konumundadır, maalesef bunun sırrını çözemedim.”
Allah Resulü (s.a.a) şöyle buyurdu: “İnnel ırka dessasun”[580]
Hadiste geçen “ırk” kelimesi, gen anlamındadır. Dessas ise, intikal ettirici anlamını ifade etmektedir. Hz. Peygamber (s.a.a) bu genci, bu kısa cümleyle, sefaletten ve ıstıraptan kurtardı.
Evet, Allah Resulü’nün (s.a.a) de buyurduğu gibi babalarının özellikleri ve sıfatları, bugün ilmi ve teknolojik araçlarla da ispat edildiği üzere çocuklara intikal etmektedir.
O halde evlenmeden önce İslâm’ın bir babadan istediği özellikleri ortaya çıkarın. Sakın bu gerçeklere teveccüh etmeden, sadece maddi bir hayat ve lezzetleri kastederek, evliliğe kalkışmayın. Bu durumda çocuklarınız, sizler ve toplum için güzel bir ürün olmayacaktır.
Allah Resulü (s.a.a) ve yüce imamlar (a.s), put kıran İbrahim’e (a.s) mensup oldukları için mutluluk duyuyorlardı. O yüce insanın varlıksal etkileri, temiz soy ve nesline de intikal etmişti.
Doğru ve sağlam bir ziyaret name olan Varis ziyaret namesinde Hz. Hüseyin (a.s); Âdem (a.s), Nuh (a.s), İbrahim (a.s), Musa (a.s), İsa (a.s), Muhammed (s.a.a) ve Müminlerin Emiri’nin (a.s) varisi olarak tanıtılmaktadır. Hz. Hüseyin’e (a.s) ulaşan bu miras, mal ve servet mirası değildir. Manevi haletler, ilâhi ilimler, güzel ahlâk, yücelik, fazilet ve şerafettir. Neden biz babalar da bütün bu manevi sermayeden nasiplenmeyelim ve böylece çocuklarımız da bundan istifade etmesinler!

Sapık Babalar Ve Çocukların Görevi

Bir ailede, evin erkeğinin dini terbiyeden yüz çevirmiş olması, Hak Teâlâ’nın emirlerini icra etmesinden kaçınması, gerçeklere teveccüh etmemesi, ilâhi gerçekleri reddetmesi mümkündür. Akli rüşte eren çocuklar ilk aşamada, yumuşak bir dil, güzel bir ahlâkla, onları hakka davet etmelidirler. Onu dünyada aşağılık bir hale gelmekten ve ahiret azabından kurtarmaya çalışmalıdırlar. Eğer kabul etmezse, kendilerini onun yanında korumalı, hayatın temizliklerini, onun kirlilikleriyle kirletmemelidirler.
Bu konuda, genç yaşlarında Uhut savaşında Allah Resulü’nün (s.a.a) yanında şehit olan temiz, mümin, mücahit ve âşık bir genç olan Mus’ab b. Umeyr’i örnek almalıdırlar.
Mus’ab’ın anne ve babası, müşrik idiler. Mus’ab onların çok sevdiği bir çocuğuydu. Ama Mus’ab fıtrat ve aklına uyarak Peygamber’e (s.a.a) iman etti. Allah Resulü’nün (s.a.a) emriyle, Peygamber hicret etmeden önce, Medine halkının isteği üzerine davet için Medine’ye gitti. Birçok kimsenin iman etmesini ve Müslüman olmasını sağladı. Medine, Peygamber’in (s.a.a) hicretine ve İslâm’ın yayılmasına, onun zahmetleriyle hazır bir hale geldi. Sonra yüce Peygamber (s.a.a) Medine’ye geldi. Bir gün Mus’ab’ı tabaklanmamış bir deri gömlekle görünce ashabına dönüp Mus’ab’a işaret etti ve şöyle dedi: “Şu kimseye bakınız, Allah kalbini nurlandırmıştır. Ben onu anne babasının yanındayken, en güzel yemekler yediğini, en güzel elbiseler giydiğini gördüm. Ama Allah ve Resulü’nün aşkı, onu gördüğünüz bu hale davet etti.”[581]
Babaları manevi bir hayattan uzak olan ve çocuklarının dindar olmasını, güzel ahlâkla ahlâklanmasını istemeyen, çocuklarını sadece maddi ilimlerde bir yere varmasını arzulayan veya dünya malı elde etmelerini isteyen gençler, babalarına karşı güzel davranmalıdırlar. Sakın onlarla savaşmaya ve kavga etmeye kalkışmamalıdırlar. Onlarla çatışmak, Allah ve Resulü’ne (s.a.a) aykırı davranmaktır. Sadece onlardan etkilenmeyiniz. Allah, Peygamber, İmamlar ve kıyameti, onların batıl ve boş davetleri karşısında zayi etmeyiniz. Bu konuda Muhammed b. Ebu Bekir gibi temiz, mümin, ibadet ehli, mücahit ve yüce bir genci kendinize örnek alınız. Tıpkı onun gibi olunuz. Şüphesiz o Ali’nin (a.s) aşkı, Kur’ân ve Peygamber’in (s.a.a) sünnetiyle amel etmek üzere yaşadı. Sonunda da tatlı canını Allah ve ilâhi dinin hâkimiyeti yolunda şehit verdi. Sizler de Allah, peygamberler ve imamlara karşı aşk içinde yaşayınız. Amel, davranış ve ahlâkınızı ilâhi meselelerle uyumlu kılınız.

Faziletli Bir Baba

Yüce Kum ilmi havzasının kurucusu olan Merhum Ayetullah’il-Uzma Hacı Şeyh Abdülkerim Hairi’nin teyzesinin oğlu, Mihrcerd bölgesinde iki üç günlüğüne tebliğe gittiğim zaman bana şöyle anlattı:
Şeyh Hairi’nin babasının on beş yıl çocuğu olmadı, çok üzülüyordu. Kendisi de bir kasaptı, bu iş onu meşgul edecek bir iş değildi. Yüce eşi ona şöyle dedi: “İhtimalen, çocuk sahibi olmamanın kusuru bendedir. Ben senin sıkıntılarına katlanamıyorum. Kıyamet günü senin üzüntülerinin cevabını veremem. Benim için çocuk sahibi olmak için yeniden evlenmenin hiçbir sakıncası yoktur. Hatta ben senin için uygun bir eş bulmaya gideceğim.” Bir müddet sonra yakınlarında kocası ölmüş genç bir kadını buldu ve eşine onunla evlenmesini teklif etti.
Böylece evlilik gerçekleşti. Düğün gecesi, gelin ve damat eski adet gereğince el ele verdiler, önceki eşinden olan üç yaşındaki bir kız çocuğu da annesinden ayrılmadı. Kızın teyzesi, çocuğu kucağına alıp götürmek istedi, yetim çocuğun ağlama sesini işitince o yüce insan titredi ve kadına şöyle dedi: “O yetimin feryadına tahammül edemem. Dolayısıyla sen benimle olduğun takdirde ve benden bir çocuk doğurduğun zaman bu yetim çocuğun ruhi açıdan zarar görmesi mümkündür. Dolayısıyla ben bu evliliğin hayrından geçtim.” Kadının mehriyesini verdi ve geceleyin, Mihrcerd’e geri döndü. O gece, ilk eşinin yanında kaldı. Hacı Şeyh Abdülkerim’in nutfesi, o yücelik ve affediciliğin mükâfatı olarak vücuda geldi. Sonunda Kum ilmi havzalarını kuran bir çocuk dünyaya gelmiş oldu. Şartlara sahip binlerce âlimin öğretmeni oldu. Kendinden sonra taklit mercilerini terbiye etti.
Onun terbiye ettiği ilk kimselerden biri de soluğuyla İran İslâm devrimini yaratan İmam Humeyni idi. İmam, bu soluğuyla, doğu ve batıyı etkisi altına aldı. İslâmı yok olmaktan korudu. Gittikçe de bütün dünyayı, İslâm’ın bereketli hâkimiyeti altına geçirmeye çalışmaktadır. Büyük insan İmam Humeyni, Hacı şeyh Hairi’nin, o da faziletli ve ilâhi bir varlık olan kasap babasının ürünüdür. Babası nurani ve ihlâs sahibi bir kimseydi. Bu faziletli baba kıyamet günü, Allah bilir çocuğu, çocuklarının öğrencisi ve İran İslâm devrimi sebebiyle ne faydalar görecektir. Bunu sadece ve sadece Allah bilmektedir.

Kötü Baba ve Salih Evlatlar

Haccac b. Yusuf-i Sakafi, aşağılık, soysuz, hain, zalim, katil ve kötü bir kimseydi. Onun soyu, makbul bir soy değildi. Ama onun soyundan Seyyid Murtaza’nın merciiyeti zamanında yüce ve faziletli bir insan, layık bir şair, yüce bir filozof, temiz bir âşık, Ehl-i Beyt dostu, masum imamların, özellikle de müminlerin Emiri (a.s) ve Hz. Hüseyin’in meddahı olan Ebu Abdullah Kâtip adında birisi dünyaya geldi. O geçmiş babalarının halet ve sıfatlarından uzaktı. O akıl ve fıtrat nurundan istifade etti. Hakkı kabullendi, Hakk’ın rengine büründü, Ehl-i Beyt’in teveccühünü kazandı. Öyle ki Mirza Abdullah Efendi’nin Riyaz’ul-Ulema adlı kitabındaki nakle göre, her hangi bir sebeple, Seyyid Murtaza bir defasında ona kaba davrandı. Seyyid geceleyin, Allah Resulü’nü (s.a.a) ve yüce imamları (a.s) rüyasında gördü. Onlara selam verdi. Peygamber (s.a.a) ona soğuk davrandı. Böylece, “Ne hata yaptım? ” diye arz etti. Peygamber (s.a.a) ona şöyle buyurdu: “Şia ve şairimize karşı uygun davranmadın. Git ondan özür dile.”
Sabah güneş doğunca, O seyyid, yalın ayak bir şekilde, Ebu Abdullah Kâtip’in kapısına vardı. Ondan özür diledi ve gönlünü almaya çalıştı. Yüce gençler! Bu gücü Hak Teâlâ sizlere merhamet buyurmuştur ve dolayısıyla da kendi özgürlüğünüzü ve bağımsızlığını koruyunuz. Kötüler ve kirli kimseler babalarınız da olsa onlardan etkilenmeyiniz. Hak Teâlâ’nın doğru yolunda kalınız veya bu doğru yola girip, sebat gösteriniz.

Yüce Bir Baba

Şirazlı Sadr’ul- Müteellihin, eşsiz bir filozof, hikmet sahibi bir düşünür ve takvalı bir arif idi. O felsefede büyük bir devrim gerçekleştirdi. Bu konuda en ilmi kitapları yazdı. Sadr’ul Müteellihin, Şiraz'da meşhur bir zenginin çocuğuydu. Babası antikacıydı. İnci, mercan alıp satıyor, aynı zamanda devlet içinde de yüce bir makama sahipti. O bütün kalbiyle çocuğunun da kendisi gibi inci ve mercan satmasını istiyordu. Bir müddet babasının yanında kaldı, bir müddet de babasının işini sürdürmek için Buşehr’de ikamet etti. Bir müddet de Basra’da kaldı. Bir iki yıl sonra Şiraz’a geri döndü, babasına büyük bir saygınlık içinde işini terk etmesini ve Şiraz ilmi havzasına gitmek istediğini bildirdi. Yüce babası oğluna şöyle dedi: “Maslahat gördüğün şeyi kabul etmeye hazırım.”
Medrese’ye geldi, servet ve ticaret haneyi terk etti, evden, maddi lezzetlerden ve hoşnutluklardan yüz çevirdi. Çok geçmeden, babasının sevgi ve muhabbeti sayesinde, gençlik yıllarında ünlü bir bilgin oldu. Şiraz ilmi havzası, ona ilmi ders verebilecek birini bulamadı. O babasından izin alarak İsfahan’a gitti, bu teklifi hemen kabul edilince, İsfahan’a geldi. Şeyh Bahai, Mir Damat ve Mir Fenderesk’in derslerine katıldı ve bir müddet sonra da Sadr’ul-Müteellihin oldu.
Evet, babanın ahlâkı, aile reisinin yumuşak huyu, anlayışı, görüşü, onu antika satan bir mağaza işçiliğinden filozofların ve hikmet sahibi kimselerin üstadlığı makamına eriştirdi. Gerçekten de yüce bir baba, basiret sahibi bir baba, merhamet ve bilinç sahibi bir baba, insanlık, ilim ve bilgi dünyasına, ne kadar da tatlı bir ürün teslim etmektedir.

Haram Yiyen, Ali Ekber Gibi İnsanlar Terbiye Edemez

Çocukluk yıllarımda bizim sokakta, yüce, takvalı ve düzenli bir yaşlı kimse yaşıyordu. Tahran pazarında komisyonculuk yapıyordu. Tüccarlar, onun dini, edebi ve esenliği sebebiyle, alış verişine çok güveniyorlardı. Günde beş vakit namaza geliyordu. Çocukların camiye gelmesi hususunda çok ilginç bir etkiye sahipti. Onun aşkıyla camiye ve hatta sabah cemaatine katılanlardan biri de bendim. Seksen yıllık ömründen, bizlere çok ilginç hikâyeler anlatıyordu. Bu hikâyeler oldukça eğitici ve uyandırıcı hikâyeler idi. Bir defasında, söylediğine göre, Nasır Hosrav bölgesinde, imanlı ve nuraniyet sahibi bir genç, annesi ve babasıyla birlikte yaşıyordu. Babası, şer’i meselelere riayet etmiyordu. Ama kendisi ilim ehli kimselerle ve dini toplantılarda, oturup kalktığı için, babasının halinden sıkıntı çekiyordu. Babasına, yaptığı şefkatli öğütlerinin hiçbir etkisi olmuyordu. Bir gün üzüntülü bir halde, küserek Rey şehrine, Hz. Abdulazim’in mezarının yanına gitti. Orada bir yıl seyyar satıcılık yaptı. Pazar halkı için şer’i meseleleri söylüyordu. Aşura sabahı, anne babasını görmek için Tahran’a geldi. Anne babası, yas merasimlerine katılmak için devlet tekkesine gitmişti. Kendisi de oraya doğru yola koyuldu. Tesadüfen, yas töreninde, Şimr’in rolünü üstlenen kimse, hastalanmıştı ve o gün yas merasimine katılmamıştı. Yas merasimini düzenleyen kimse, o genci gördü. Onu önceden tanıdığı için, onu yas merasimini düzenlemeye davet etti.
O da kabul etti, elbisesini giydi, meydana çıktı, büyük bir maharetle rolünü oynadı. Babası, onca insan arasında onu tanıdı, ama oğlunun Şimr’in rolünü üstlendiğinden dolayı rahatsız oldu. Toplantı bittikten sonra herkes evine döndü. Babası oğluna, “Yemek yedin mi? ” diye sordu. Çocuk, “Hayır” dedi. Babası şöyle dedi: “Evin arka odasında bir pekmez küpü ve yoğurt kabı vardır. Onu getir ve ye.” Çocuk pekmez küpünün yanına gelince, pekmezin içine ölü bir farenin düşmüş olduğunu gördü. Sadece yoğurt kabını alıp yemeğe başladı. Babası, “Neden pekmez getirmedin? ” diye sorunca, çocuk şöyle cevap verdi: “İçine ölü bir farenin düştüğünü gördüm. Dolayısıyla necistir ve necisi yemek ise haramdır.” Babası sert bir tonla oğluna şöyle dedi: “Henüz bu gericiliğinden el çekmedin mi? ” Bir müddet sustuktan sonra da şöyle dedi: “Oğlum! Bir yıl sonra eve daha yeni döndün, neden hemen gidip Şimr’in rolünü üstlendin? Neden Ali Ekber’in rolünü kabullenmedin? ” Çocuğu oldukça ilginç ve güzel bir tonla şöyle cevap verdi: “Babacığım! İçinde ölü olan bir pekmezi yiyen kimsenin nutfesinin Ali Ekber’e dönüşmesini bekleme. Haram yemenin neticesi Şimr’dir.” Ey gençler! Sizler gerekli şartları haiz babalar olmaya çalışınız ki çocuklarınız da salih ve layık kimseler olsunlar. Eğer sizlerde bir ayıp varsa ve bu ayıbınız çocuğunuzun batıni yapısını bozmaya neden olabilecekse, hemen o ayıbınızı gidermeye çalışınız. Gerçekten de kıyamet bütün insanlar için çok ilginç bir gündür.

(İslam'da Aile Düzeni Üstad Hüseyin Ensariyan)

 
Alıntı ile Cevapla

IRCForumlari.NET Reklamlar
sohbet odaları reklam ver Benimmekan Mobil Sohbet
Cevapla

Etiketler
aile, babanın, ÇocuĞun, düzeni, fonksiyonu, terbiyesinde, İslamda


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Kapalı
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Cevaplar Son Mesaj
İslamda Aile Düzeni - Çocuğun Terbiyesinde Annenin Fonksiyonu Elysian İslamiyet 0 25 Mart 2014 18:39
İslam'da Aile Düzeni - Kız Çocuğunun Değeri Elysian İslamiyet 0 25 Mart 2014 18:34
İslamda Aile Düzeni - Hamilelik, Süt Emzirme Ve İsim Koyma Elysian İslamiyet 0 25 Mart 2014 18:28
Babanın yaşı çocuğun psikolojisini etkiliyor yaSmin Çocuk Sağlığı 0 27 Şubat 2014 19:44
Çocuğun manevi Beslenmesinde Babanın Terbiye Sorumluluğu Kalemzede İslamiyet 0 25 Temmuz 2011 11:56