IRCForumları - IRC ve mIRC Kullanıcılarının Buluşma Noktası
  sohbet

 Kayıt ol  Topluluk
Yeni Konu aç Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Stil
Alt 04 Nisan 2019, 14:33   #1
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Aziz Mikael’in bir Askere Görünmesi





Arkaplan
Aşağıdaki, 1950 Kore Savaşında yaralandıktan sonra hastaneye yatırılan genç bir askerin annesine yazdığı mektubun iyi bilinen bir nüshasıdır. Bu mektup Deniz Kuvvetleri Papazının eline geçti ve San Diego Deniz Kuvvetleri Üssünde 5,000 askerin önünde okundu.
Bahriye Papazı askerle, askerin annesiyle ve devriye çavuşuyla konuştu. Bu Bahriye Papazı, Peder Walter Muldy, bu hikayenin doğru olup olmadığını soran herkese her zaman için olayın gerçekliği konusunda güvence vermiştir.
Bu mektup, 1960’larda, her yıl Noel vaktinde olmak üzere bir Midwestern radyo kanalında okunmaktaydı. Şu an askerlerimiz farklı yerlerde çarpışmakta olduğundan, görevdeki birçok askerin ve ailelerin Aziz Mikael’in şefaatini ve korumasını istemeleri umuduyla bu olağanüstü hikayeyi ekliyoruz. Mektubu size sunmakla yetiniyoruz, zaten kendi adına konuşacaktır.
Mektup
Sevgili Annecim,
Bu mektubu senden başka kimseye yazmaya cesaret edemezdim çünkü senden başka kimse bana inanmazdı. Belki bu senin için bile zor olacak ama bunu birilerine anlatmam gerekli.
Öncelikle, şu an bir hastanedeyim. Endişelenme, tamam mı, endişelenme. Yaralanmıştım ama şimdi iyiyim anlıyorsun değil mi? Tamam. Doktor bir aya kadar ayağa kalkabileceğimi söyledi.
Ama sana anlatmak istediğim bu değildi.
Geçen yıl orduya katıldığımda, evden ayrılırken, bana Aziz Mikael’e her gün dua etmemi söylediğini hatırlıyor musun? Aslında bunu bana söylemene gerek yoktu. Kendimi bildiğimden beri her zaman Başmelek Aziz Mikael’e dua etmemi söylerdin. Hatta bana onun adını koydun. Eh, ben de hep duamı ettim.
Kore’ye vardığımda daha da çok dua ettim. Bana öğrettiğin duayı hatırladın mı?
“Mikael, şafağın Mikael’i, Cennetin donanmış taze ahengi” gerisini biliyorsun. Bunu her gün okudum. Bazen seyir halindeyken bazen de dinlenirken. Ama uykuya dalmadan önce her zaman. Hatta bazı arkadaşlarıma da okuttum.
Bir gün ön safların çok ilerisinde öncü birlikteydim. Komünistleri gözlüyorduk. Acı soğuğun içinde zar zor ilerliyordum, nefesim sigara dumanı gibiydi.
Devriyemdeki herkesi tanıdığımı düşünürken yanıma daha önce hiç karşılaşmadığım bir asker geldi. Bu güne kadar gördüğüm tüm askerlerden daha iriydi. Boyu 1.93 vardı ve boyuna göre orantılı bir cüssesi vardı. Yanımda böyle birinin olması güvende hissetmeme neden oldu.
Her neyse, birlikte ağır ağır yürüyorduk. Devriyenin geri kalanından ayrılmıştık. Sadece bir muhabbet başlatmak için, “Soğuk değil mi” dedim. Sonra da güldüm. Orada her an öldürülme ihtimalim o kadar yüksek iken tutmuş hava durumu hakkında konuşuyordum.
Yoldaşım anlamış görünüyordu. Yavaşça güldüğünü gördüm; ona baktım ve, “Seni daha önce hiç görmedim, birlikteki herkesi tanıdığımı düşünüyordum.” dedim.
“Son anda katıldım”, diye cevap verdi. “Adım Mikael.”
“Öyle mi,” diye şaşırdım. “Benim de adım Mikael.”
“Biliyorum,” dedi ve “Mikael, şafağın Mikael’i . . .” diye devam etti.
Bir an için bir şey söyleyemeyecek kadar şaşırdım. Nasıl olur da adımı ve bana öğrettiğin duayı bilebilirdi? Sonra kendi kendime gülümsedim, birlikteki herkes beni biliyordu. Beni dinlemeye tenezzül edecek herkese de duayı öğretmemiş miydim? Hata bazen bana Aziz Mikael diyorlardı.
Bir süre ikimizde konuşmadık; sonra o sessizliği bozdu. “İleride başımız belaya girecek gibi gözüküyor.”
Çok idmanlı olmalıydı çünkü nefesini göremeyeceğim kadar hafif soluk alıyordu. Benim nefesim ise büyük bulutlar halinde yükseliyordu. Artık suratında gülümseme kalmamıştı. İleride bela, diye düşündüm kendi kendime, eh etrafımız Komünistlerle çevriliyken bu pek de büyük bir keşif sayılmazdı.
Lapa lapa kar yağmaya başladı. Kısa sürede kırsal tanınmaz hale geldi. Islak yapışkan parçacıklardan oluşan sisin içinde yürüyordum. Yoldaşım yok oldu.
“Mikael,” diye ani bir telaşla bağırdım.
Elini kolumda hissettim, sesi tok ve güçlüydü, “Yakında sona erecek.”
Kehaneti doğru çıktı. Birkaç dakika içinde kar başladığı gibi ansızın durdu. Güneş parlayan metal bir plak gibiydi. Devriyenin geri kalanına bakmak için döndüm, görünürde kimse yoktu. Yoğun kar yağışında onları kaybetmiştik. Ufak bir tepenin başına geldiğimizde ileri baktım.
Anne, kalbim durmuştu. Onlardan yedisi oradaydı. Takviyeli pantolonları ve ceketleri ve de komik şapkalarıyla yedi tane Komünist. Fakat artık hiç de komik görünmüyorlardı. Yedi tüfek bize çevrildi.
“Yere yat Mikael,” diye bağırdım ve kendimi donmuş toprağa attım.
Tüm tüfeklerin aynı anda ateşlendiğini duydum. Kurşunların sesini işittim. Mikael ayaktaydı.
Anne, o adamların, o mesafeden ıskalamasına imkan yoktu. Onun gerçek anlamda paramparça olmasını bekliyordum.
Fakat orada dikiliyordu, kendisi ateş etme çabasında da değildi. Korkudan donup kalmıştı. En cesurlarımıza bile bazen böyle olabilir. Yılanın karşısında donup kalmış bir kuş gibiydi.
En azından, o an için öyle sandım. Onu aşağı çekmek için ayağa zıpladığımda ateş edildi. Göğsümde ani bir yanma hissettim. Hep vurulmanın nasıl bir şey olduğunu merak etmişimdir, artık biliyordum.
Beni olabildiğince nazikçe kardan bir yatağa yatıran güçlü kolların bana sarıldığını hatırlıyorum. Son bir kez bakmak için gözlerimi açtım. Ölüyordum. Belki de ölmüştüm, o kadar da kötü değil diye düşündüğümü hatırlıyorum.
Belki de güneşe bakıyordum. Belki de şoktaydım. Fakat görünüşe göre, tekrar ayağa dikilmiş yüzü korkunç bir görkemle parlayan Mikael’i görmüştüm.
Dediğim gibi, belki de güneş gözümü almıştı ancak ben onu izlerken değişiyor gibiydi. Daha da büyümüştü, kollarını genişçe açmıştı, belki de tekrar kar yağmaya başlamıştı ama etrafında bir meleğin kanatlarına benzeyen parlaklık vardı. Elinde bir kılıç vardı. Milyonlarca ışıkla parlayan bir kılıç.
Diğer arkadaşlarım gelip beni bulana kadar hatırladığım son şey buydu. Ne kadar zaman geçtiğini bilmiyordum. Ara sıra acıdan ve ateşten fırsat bulup rahat edebiliyordum. Onlara düşmanın az ileri olduğunu söylediğimi hatırlıyorum.
“Mikael nerede,’ diye sordum.
Birbirlerine baktıklarını gördüm. biri “Kim nerede?” diye sordu.
“Mikael, şu kar fırtınası başlamadan hemen önce birlikte yürüdüğüm iri asker olan Mikael.”
“Evlat,” dedi çavuş, “Kimseyle yürümüyordun. Tüm süre boyunca gözüm üzerindeydi. Çok uzaklaşıyordun. Tam sana sesleneceğim sırada karın içinde gözden kayboldun.”
Merakla bana baktı. “Bunu nasıl yaptın evlat?”
“Neyi nasıl yaptım?” diye yarama rağmen yarı sinirli halde sordum. “Mikael denilen o asker ve ben sadece . . .”
“Evlat,” dedi çavuş nazikçe, “Bu bölüğü ben kendim topladım ve içinde başka bir Mikael yoktu. Bölükteki tek Mike sensin.”
Bir an durdu, “Yalnız bunu nasıl yaptın evlat? Ateş edildiğini duyduk. Senin tüfeğinden bir ateş yapılmadı. Ve karşı tepedeki yedi cesedin hiçbirinde tek bir kurşun bile yok.”
Hiçbir şey söylemedim, ne diyebilirdim ki? Sadece şaşkınlıktan ağzım açık bakakaldım.
Neden sonra çavuş tekrar konuştu, “Evlat,” dedi nazikçe, “bu yedi Komünistin her biri kılıç darbesiyle öldürülmüştü.”
Sana anlatabileceklerim bu kadar anne. Dediğim gibi, belki güneş gözümü aldı belki de soğuktan ya da acıdandır. Ama olan buydu.
Sevgilerimle, Michael



 
Alıntı ile Cevapla

IRCForumlari.NET Reklamlar
sohbet odaları reklam ver Benimmekan Mobil Sohbet
Cevapla

Etiketler
aziz mikael’in bir askere görünmesi


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Kapalı
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Cevaplar Son Mesaj
Aziz Mikael’e Adanma Duası PySSyCaT Dualar (Hristiyanlık) 0 04 Nisan 2019 14:31
Başmelek Aziz Mikael’e Dua PySSyCaT Dualar (Hristiyanlık) 0 04 Nisan 2019 14:26
Aziz Mikael’in Tespih Duası PySSyCaT Dualar (Hristiyanlık) 0 04 Nisan 2019 14:20
Aziz Başmelek Mikael PySSyCaT Dualar (Hristiyanlık) 0 04 Nisan 2019 13:53