IRCForumları - IRC ve mIRC Kullanıcılarının Buluşma Noktası
  sohbet

 Kayıt ol  Topluluk
Yeni Konu aç Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Stil
Alt 03 Nisan 2021, 11:14   #1
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Osmanlı Döneminde Esrarengiz Bir Vampir




Osmanlı Döneminde Esrarengiz Bir Vampir Olayı

Osmanlı'nın son dönemlerinde oldukça ilginç ve korkunç bir vampir vakasının yaşandığına dair bazı iddialar mevcuttur. Büyükada'da gerçekleştiği iddia edilen bu esrarengiz olayın bazı kanıtlarının, günümüzde halen; Atina'daki Saray Müzesin'de sergilenmekte olduğu da ifade edilmektedir.

Osmanlı döneminde yaşandığı iddia edilen bu ilginç vampir vakasının gelişimi ve ayrıntıları ise şu şekilde: Yıl 1805. Osmanlı Devleti'nin başında Sultan III. Selim var. Napolyon Bonapart'ın orduları Avrupa'da hızla ilerlerken Osmanlı Devleti de Rus Çarlığı desteğindeki İngiltere ile savaş halindedir.

O yıllarda Osmanlı ülkesi Müslüman teba için ne kadar çekilmez haldeyse, gayrimüslim teba için de o denli güzeldir. Şöyle ki imparatorlukta askere sadece Müslümanlar alınmakta, oluşan piyasa boşluğunda ise ticaret; Yahudi, Ermeni ve Rum asıllı Osmanlı vatandaşlarının eline bırakılmaktaydı.

Büyükada'daki Vampir Efsanesinin Kökeni
1805 yılının Ağustos ayında, Prens takım adaları adıyla da bilinen İstanbul'un şimdiki Adalar ilçesinin en büyük adası olan Büyükada'da zengin bir kuyumcunun çocuğu olan Yorgo, çocukluk arkadaşı Manolis ile sandalla yüzmek için denize açılırlar. Sandal durmadan kıyıdaki kayalıklara atlayan Manolis, başını kayaya çarpar ve beyin kanaması geçirerek ölür.

Aradan bir süre geçtikten sonra; Yorgo, bir geceyarısı; Manolis'i, büyük, ahşap evlerinin bahçesinde gördüğünü iddia eder fakat bu sözü pek dikkate alınmaz. Bir süre sonra ada sakinleri, ahırlarındaki hayvanlarını, boğazları parçalanmış şekilde bulmaya başlarlar. Önce bunun sebebinin bir vahşi hayvan olabileceği düşünülür. Ancak Büyükada'da bu tür bir eylemi gerçekleştirecek kadar büyük bir hayvan yaşamamaktadır.

Bu olayları seyreden birkaç ay içerisinde, adada; ikisi kadın üç genç ortadan kaybolur. Ada sakinleri arasında; kızların, İstanbul'da Müslüman sevgilileri olduğu ve onlara sandalla kaçtıkları söylentisi yayılır. Ancak çok geçmeden durumun hiç de böyle olmadığı anlaşılır. Ada sakinlerince bugünkü Rum Yetimhanesi civarındaki ormanlarda zaman zaman gençler görülür. Bunun üzerine gençleri aramak için 15 - 20 kişilik bir grup oluşturulur. Ormanlar karış karış aranır. Gençlere ait elbise parçaları ve ayakkabılar bulunsa da ölü yada diri kimseye rastlayamazlar.

İlerleyen günlerde, adanın nisbeten daha tenha bir kısmında yaşayan yaşlı bir çift, boğazları parçalanmış halde bulunur. Bu olay adada büyük infial yaratır. Adalılar dönemin önde gelen Ortodoks din adamından bir açıklama yapmasını bu olayın ne olduğunu ve nasıl durdurulacağını kendilerine izah etmesini isterler.

İlgili din adamı ise konuyu Yunanistan'daki Ortodoks Kilisesine danışacağını söyleyerek zaman ister. Vaiz Yunanista'na gönderdiği mektupta tüm detayları açıkça anlatır fakat bu arada aynı şekilde iki kişinin daha cesedi bulunur Yunanistan'a ulaşan mektup, dikkatle incelenir. Konunun bir vampir olayı kanaatine varılır ve vampirlere karşı nasıl mücadele edilmesi gerektiğini anlatan detaylı bir mektup ve bir vampir kiti gönderilmek suretiyle vaize cevap verilir.

Vampir imha kitleri 18. y.y. başlarında, özellikle Doğu Avrupa ve Karpatlar'da yaygın olarak kullanılmıştı. O dönemde özellikle Doğu Avrupa ülkelerinde bir vampir istilası olduğu söylentileri yaygın olduğu için özellikle bu amaçla seyahat eden vampir avcıları için üretilmiş ender bir kitti. İçindeki silahlar, kutsal objeler ve kitaplar, bir vampiri tanımlamak ve yok etmek için yeterli nitelikte sayılıyordu.

Vampir Öldürme - İmha Kitinin İçinde Neler Vardı
Yunanistan'dan Büyükadaya gönderilen vampir öldürme imha kitinin içinde bulunan malzemeler ise şunlardı:

Ahşap kazıklar ve tokmak: Bu kitlerin belki de olmazsa olmazı ve en önemli parçasını ahşap kazıklar ve tokmaklar oluşturuyordu. Kazığın yapıldığı ağaç, bazı kültürlerde farklılık gösterirken, bazen de etkisini arttırmak için kazığın sivri ucuna sarımsak solüsyonu sürülür ya da gümüş başlık çakılırdı. Bazen de kazık haç şeklinde oyulmuş olurdu. Basit bir işlem gibi görülse de aslında iki büyük göğüs kemiğinin arasına ya da birden fazla kaburganın kırılması ile kalbin içinde bir delik açılmasıyla işlem son buluyordu. Çok kanlı olan bu işlem aslında vampir öldürme ritüelindeki bitiş noktasıydı.

Gümüş bıçak ya da gümüş mermiler: Aynı zamanda kurtadam olaylarında da kullanılan bu iki nesne, vampirleri yaralamak ve onları güçten düşürüp öldürmek için atılan ilk adımdı. Fakat kullanılan gümüşün saf ve katkısız olması gerekliydi.

Haç: Vampir olduğundan şüphelenilen kişilere gösterilip, tepkilerine göre; vampir olup olmadıklarını anlamak ve onları uzak tutmak için kullanılırdı. Fakat çok güçlü vampirler karşısında işe yaramadığı söylenirdi.

Kutsal Kitap: Vampirleri uzak tutup onların içindeki kötü ruhu savmak ve rahatsız edip, güçten düşürmek için kutsal pasajlar okunmak gayesiyle kullanılırdı.

Vampir şişeleri: Bu şişelerin içinde vampir avında kullanılan ve vampirleri güçsüz düşürecek bazı tozlar ve kanlar bulunurdu. Bunlar: Kükürt, kutsal su, sarımsak tozu, vampir kanı, ölü kanı, kurtboğan çiçeği tozu, gümüş tozu ve vampir külünden müteşekkildi.

Büyük pala ya da hançer: Öldürülen vampirlerin geri dönmesini önlemek için kafasını kesmekte kullanılırdı.

Vaiz, mektubu ve vampir imha kitini aldıktan sonra durumu bütün açıklığıyla ada halkına anlatmanın, onları korkutup adadan kaçıracağını ve adanın tamamen Türklere kalacağını düşünerek, mektuptaki bilgileri sadece belli başlı bazı kişilerle paylaşmaya karar verir. İstişareler neticesinde adanın güçlü kuvvetli gençlerinden bir ekip oluşturulur. Ormanlar yeniden aranıp taranmaya başlar. Günler süren aramalar neticesinde yine bir sonuç alınamaz.

Büyükada Vampiri Yakalanıyor
Bir süre sonra Pazar ayininden evine dönerken kestirme yolu kullanmak isteyen bir adam, ormandaki patika yola sapar ve saldırıya uğrar. Saldıran kişi ise Manolis'in ta kendisidir. Orada devriye gezmekte olan bir Osmanlı zaptiyesi ve yetişen diğer halkın da yardımı ile güçlükle elleri ayakları bağlanarak, ada karakolunda nezarethaneye konulur. Bu arada Manolis'in hortladığına dair adada
söylentiler başlar.

Osmanlı Devleti savaş halinde olduğu için adada görevli sadece iki zaptiye vardır. Onlar da ne yapacaklarına karar veremeyerek, durumu İstanbul'daki zaptiye amirine bildirirler. Zaptiye amiri, daha önce İstanbul’da ada hakkında bazı dedikodular duymuştur fakat resmi kaynaklardan gelen bu rapora hayret eder ve durumu dönemin Şeyhülislam'ına bildirir.

Vampirin Kaçışı ve Esrarengiz Akıbeti
Bu sırada Manolis, nezaretin küçük demir penceresini parçalayarak kaçar. Vaiz önderliğindeki ada halkı, ada mezarlığına giderek Manolis'in mezarını açarlar ancak Manolis'in tabutunun boş olduğunu görürler. Tabutun parçaları eski bir Roma geleneği uyarınca, vampirin yaşarken ait olduğu aileye musallat olmaması için Manolis'in babası tarafından, evlerinin kapısının üzerine çakılır. Günümüzde Karadağ Sokak'ta bulunan bu ev; restore edilerek boyanmış olmasına rağmen tabutun parçaları halen görülebilmektedir.

İlerleyen süreçte Manolis ve onun dönüştürdüğü diğer gençlerin vaiz ve ekibi tarafından bulunup öldürüldüğü düşünülmekte ise de bu konuya dair bir bilgi veya belgeye rastlanamamıştır. Konu ile ilgili daha başka bir bilgi bulunmaz ve bu esrarengiz olayla ilgili yaşananlar, tarihin tozlu raflarındaki yerini alır. İnanılmaz bu tarihsel olaya biraz daha yakından bakacak olursak, bazı olayların bu konuya dair bazı iddiaları destekler biçimde geliştiğini görebiliriz.

Bunlara sırasıyla bakarsak:

Vaizin Yunanistan'daki patriğe yazdığı mektup hala Yunanistan Atina daki daha sonra müze olan sarayda sergilenmektedir. Mektubun orijinali 20 sayfadır.

Manolis'in babası tarafından evlerinin kapısının üzerine çakılan tabut parçasının olduğu ev Hristos Manastırının olduğu alana çıkan sokaklardan birinde bulunmaktadır. Hristos Manastırının Bizans'daki varlığı, Mikhail I. Comnenus döneminin 1158 tarihli bir kaydına dayandırılır. Ayrıca manastır 18. y.y. ortalarında detaylı bir restorasyon görür. Bu restorasyonu yapan kişinin ise Kont Moris Bostari olduğu rivayet edilmektedir.

Kont Moris Bosta ri gerçekten ilginç ve gizemli bir kişidir. Avrupa'da çoğunlukla da Macaristan ve Romanya'da kiliseler ve dini yapılar inşa etmiştir. Bu iki ülke de tarihinde pek çok vampir söylencesi ve efsaneleri olması ile bilinir.

Soru İşaretleri

Kont Moris Bostari'nin bu olay ile olan ilgisi ise adada kaybolan gençlerin genellikle Rum Yetimhanesi civarında görülmesidir. 1898 yılında bu yetimhaneyi yapan şirketin başındaki kişi Kont Moris Bostaridir. Bu yetimhane beş katlı bir otel olarak inşa edilmiş ancak Kont Bostari, oteli açmak için izin alamayınca otel satılığa çıkmış ve hayırsever bir Rum olan; Elini Zafiri oteli satın almıştır.

Yetimhanenin bulunduğu yere biraz dikkat edersek, ada içinde bir otel için fazla uzak ve sarp bir yerdedir. Sahile yakın ve manzaralı pekçok yer varken, ada halkından uzak ve sarp bir noktada, tabiri caizse gözlerden uzak bir yerde bu otelin yapılmasının nedeni acaba vampirler için bir toplantı ve barınma yeri mi oluşturmaktı?

Kont Moris Bostari ile ilgili detaylı bilgilere ulaşmak istesek de tıpkı bir hayalet gibi neredeyse isimsel bir kişi görülmektedir. Günümüzde internette aradığımız her şey hakkında yüzlerce sayfalık bilgilere ulaşsak da bu gizemli kont hakkında yazılanlar iki üç cümleyi geçmemektedir. Sanki onunla ilgili her bilgi saklanmış ya da silinmiştir.

Fakat ulaşılan en önemli bilgilerden biri Kont Moris Bostari'nin aforoz edilmiş olduğudur. Kiliseler, manastırlar, dini yapılar yapmakla ilgilenen bu kişinin ne gibi büyük bir günah işleyip de aforoz edildiği ise halen büyük bir gizemdir. Manolis'in evinin sokağında bulunan bu gizemli Manastır günümüzde kapalıdır. Ancak bakımları düzenli olarak yapılmaktadır. Coca Cola firmasınca manastırın restorasyonu için bağış toplandığı da internette dolanan söylentiler arasındadır.

Fenerbahçeli efsane futbolcu Lefter, çocukluğunu Büyükada'da geçirmiş ve vefatının ardından oraya defnedilmiştir. Hayatını ve anılarını anlattığı kitaplarda ve yazılarda şu nokta dikkat çeker; efsane futbolcu, çocukken yaramazlık yaptığı vakitlerde, büyükleri tarafından vampirler gelir, seni götürür diye korkutulurmuş.

Bu noktada ada gibi kapalı sayılabilecek bir ortamda ve toplumda çocukları korkutmak için vampir söylemi nereden çıkmıştır? Genelde çocukları korkutmak için kullanılan ve evrensel sayılan ve her toplumda farklı isimle bilinen öcü-hortlak yerine, daha korkutucu oldukları düşünülen vampirler kullanılmıştır? Ve neden bunu sadece adada bulunan kesim kullamıştır. Ana kara yani İstanbul'da bu tür bir söylem kullanılmamıştır.

Söz edilen mezarlık, çoğunlukla kapalı halde durmakta ve çok özel izinler ile defin kabul edilmektedir. Vampire ait olduğu söylenen mezarın ise uğursuzluk ve geri dönmesinden korkulduğu için tahrip edilip, yok
olduğu söylenmektedir. İlginç olan ve kayda değer önemli başka bir şey de; nedeni tam olarak açıklanamasa da Emniyet'in istatistiklerine göre; İstanbul ilçelerinde en çok kaybolma vakası Büyükada'da olmaktadır...

 
Alıntı ile Cevapla

IRCForumlari.NET Reklamlar
sohbet odaları reklam ver Benimmekan Mobil Sohbet
Cevapla

Etiketler
osmanlı döneminde esrarengiz bir vampir


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Kapalı
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Cevaplar Son Mesaj
Osmanlı döneminde astroloji Sue Burçlar, Fallar ve Kehanetler 0 25 Temmuz 2012 14:34
Osmanlı Döneminde Balkanlar InTheDarK Tarih 0 09 Nisan 2012 19:32
Osmanlı Döneminde Spor Liaaa Tarih 0 31 Mart 2012 13:49
Osmanlı Döneminde Şiir Kalemzede Tarih 0 28 Ağustos 2011 11:36
Osmanlı Döneminde Astroloji konTes Burçlar, Fallar ve Kehanetler 1 05 Şubat 2009 23:49