IRCForumları - IRC ve mIRC Kullanıcılarının Buluşma Noktası
  sohbet

 Kayıt ol  Topluluk
Yeni Konu aç Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Stil
Alt 09 Nisan 2012, 08:02   #1
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
17. YY Doğa Felsefecileri




On yedinci yüzyıl modern bilimin yani bu gün hala içinde olduğumuz bilimsel atmosferin oluşması açısından önemli bir dönemdir. Sadece Baconculuk değil daha bir çok önemli bilim kuramı bu dönemde kurumsallaşmış ya da silinmiştir. Bu yuzden dönemin akımlarını kısaca özetlemek istiyorum.17. yüzyılda doğa felsefecileri "yeni bir bilim" ortaya çıkarma coşkusuyla yola çıktılar. Fakat "yeni bir bilim " konusunda o kadar çok görüş vardı ki bunları bir çatı altında nasıl toparlıyacakları asıl sorun haline geldi. Ağırlıkta ve esas olan iki kavram bu çağın düşünce tarihine damgasını vurmuştur. Bu kavramların biri hermetik diğeri ise mekanik idi. Hermetik Hermes kelimesinden türemiştir ve tanrıların ulakları ya da deniz tanrısı anlamını taşır. Hermetik sözcüğü ise gizli ya da ulaşılmaz anlamına gelir. Hermetik geleneğe göre maddi doğa tanrısal bir ruh ile içiçe geçmişti. Bunu anlayabilmek için kalp, el ve aklın birleştiğini, içiçe geçtiğini kavramak gerekiyordu. Mekanikçi felsefeciler ise maddeyi ruhtan, aklı ve eli de kalpten ayırmayı savunuyorlardı. Yine bu dönemde İngiltere'deki entellektüeller farklı bir bilgi peşinde koşuyorlardı. Bu bilgi onların deyimiyle: "Hem tanrının şöhretine hem de insanların çıkarlarına hizmet etmeliydi". Bu dönemin simyacıları daha önceki yüzyılda ortaya çıkan Paraselsus`un eserlerinden etkilenmişlerdi. Onlar özellikle kimyasal ilaçların iyileştirici güçleriyle ilgileniyorlardı. Simyacılar doğal dünyayı tamamen açıklayabilecek bir evrensel bilime sahip olduklarını düşünüyorlardı. Fakat sadece kimya ve tıp alanında etkili olabildiler. Paraselsus'un izleyicileri gibi Bacon için de açık olan bir şey vardı; bu da Arısto ve Gale'nin bilim üzerinde hakim olan etkisinden kurtulmaktı. Simyacıların asıl hedefi ölüm yatağında olan üniversiteyi kurtarmak ve tıbbi ortodoksluktan kurtulmak idi. Paraselsus'un önemli izleyicilerinden olan John Webster bunu şöyle ifade ediyor: "Gençlik fikirsel bilgilerle, spekülasyonlarla, tartışmalarla eğitilmemeli, onlar ellerini emekle sertleştirmeli ve parmaklarını ateşli denemelere koymalı." Yani deney ile bilgiye varmalı, söyleyenler değil yapanlar olmalı; sofistler veya felsefeciler değil doğa sihirbazları olmalıdırlar. Ancak böyle doğanın sırlarına erişebilirler. 1640 ile 1650 yılları arasında Paraselsuscu felsefe en yüksek noktasına ulaştı. Fakat 1650'den sonra Robert Boyle, Walter Charleton ve Henry Moore gibi dönemin ileri gelen entellektüelleri Hermetik fikrinden vazgeçip Fransız mekanistçileri olan Gassendi ve Descartes'in görüşlerini savunmaya başladılar. 17. yüzyılın ikinci yarısında artık simyacılara karşı büyük kampanyalar başlatılmaktaydı. Bu kampanyaların başını çekenlerin pek çoğu kilisenin önde gelen üyeleriydi. Bunlardan bir kısmı daha sonra "Royal Society"nin kurucu üyeleri olmuşlardır. 1662 yılında kurulan "Royal Society" "yeni bilimi" kurumsallaştırmayı hedef alarak Bacon'un programını gerçekleştirmiştir. Bunlar ne kadarda hermetizimle yeni felsefeyi birleştirmek istedilerse de "society" coşkuculara (Enthusiasten) yer vermedi. Simyacılar "heterodoxie" (kilisenin resmi görüşünden sapan öğreti) ve anti-rasyonalizmle suçlandılar. Bu dönemdeki bir çok değişiklikler kendini yeni oluşturmakta olan "yeni bilime "cinsel dili ve önüne koyduğu hedefleri ile damgasını vurdu. Bu dönemde kullanılan dilin analizi Francis Bacon ile Paraselsuscular arasında bir kesit göstermektedir. Bacon yeni bir erkek biliminin doğacağını daha önceden görmüş ve bilimi iktidar olarak kendine ana metafor edinmişti. Rönesans döneminin Simyacıları da bilim tasavvurlarında iktidarı aradılar fakat onların aradığı iktidar değişik bir anlam teşkil ediyordu. Bacon'un hareket resmi "düşünce (ruh) ve doğa arasındaki yasal ve namuslu evlilik", doğayı insanların hizmetine sunup onlara köle etmekti. Simyacıların hareket resmi ise koitus (cinsel ilişki) idi, yani düşünce ve maddenin birleşmesi, kadın ve erkeğin erimesi. Bacon'un en uygun metaforu erkeksi (viril) süpermenler yaratmak iken simyacıların ideali Hermaphrodit (çifte cinsiyetli insan, hayvan, bitki; Hermes ve Afrodit'in cifte cinsiyetli olan oğlu) idi. Bacon tahakküm peşinde iken simyacılar allegorik (sinnbildlich, gleichnishaft) bir gereklilikten hareket ettiler. "Simyacılardan bize geri kalan ikonografilerin ve yazıların temel resimsel tasavvurunu hermafrodit ve evli çiftlerin oluşturduğunu görüyoruz." Hermetik felsefenin merkezinde simyacılar kadın ve erkeğin birlikteliğini, cinsel birleşmeyi ve hermafrodit birleşmeyi görüyorlardı. 17. yüzyılda yaşamış olan Giambattista della Porta şöyle yazmaktadır; "Bütün dünya içiçe örülmüş ve bağlanmış, çünkü dünya yaşayan bir yaratıktır. Her tarafta eril ve dişi, bütünün parçaları birlikte birbirlerine karşı olan sevgilerinden dolayı çiftleşmektedir." Paraselsus'un da buna yakın ifadeleri vardır: "Kadınsız erkek bir bütün olamaz, sadece bir kadınla tam (vollstaendig) olabilir. Her ikisi de yeryüzündeki varoluşlarıyla ve biçimsel oluşlarıyla bir bütünü oluşturuyorlar. Bu anlamda hastalık dişisini istiyor ve dişisi onun ilacıdir." "Hastalik dişisini istiyor" sözü Arıstonun " özdeke biçim gerekiyor" sözüne verilmis bir yanıttır. Simyacıların prensibi simetrikti, yani kadın ve erkek arasındaki eşitliği savunuyor ve Arıstoyu tamamen reddediyordu. Başka bir yerde yine Paraselsus şöyle diyor; "tohum kucak tarafından kabul edilirse, doğa kadının ve erkeğin tohumunu birbirine bağlar. Her iki tohumdan en iyisi ve en güçlüsü kendi doğasına uygun diğerini biçimlendirir.. Erkek beyninin tohumu ile kadın beyninin tohumu birlikte biricik beyin yaratırlar; çocuğun beyni bunlardan tohumu güçlü olanın beyniyle oluşur ve buna benzer, lakin hiç bir zaman aynısı olmaz." Yüzyıl sonra Paracelsus geleneğinin öncü sürdürücülerinden olan Thomas Vaughan simyacıların asıl nesnelerinin altın ya da gümüş değil, önemli canlı varlıkların tohumu, yani yeryüzünün ve gökyüzünün tohumu, harıka ve sır dolu hermafrodit olduğunu söyler. Vaughan için evlilik herhangi bir şey değil, o insanın İsa'yla birleştiği en kutsal ve gözle görülemez birliğidir. Simyacılar erkek ve kadının birleşmesini tanrının yeryüzündeki kanıtı olarak açıklıyorlardı. Vaughan güneşi erkek ve kadını da ay olarak betimliyordu. Güneş ve ayın birleşmeşiyle tohum bırakılmış oluyordu. Bu tohum doğanın kucağına bırakılıyordu. Ayın kabulü olmadan tabii ki güneş tohumunu bırakamazdı; bu kadının kabulü olmadan erkeğin tohumunu bırakamıyacağı bir kozmik birliği ve isteği vurguluyordu. Fox`a göre Thomas Vaughan`ın retoriği Bacon'unkinden pek farklı değildir; her ikisi de hakiki bilgiye ulaşmak için bir yöntem aradılar, bu yöntemle "doğanın en iç çekirdeğine girebilmeyi" denediler. Her ikisi için de uygun olan yol deney (Experiment) olarak tanımlanabilir. Genus terimini fazlasıyla kullanmaları daha çok erkek tanımı peşinde koşmuş ve erkek felsefesinin nasıl oluşturulması gerektiğini tartışmış olmalarından kaynaklanıyor olsa gerek. Simyacılar feminist değildiler; kendi dönemlerinde kadını dikkate almayanlarla bir çok görüşü paylaşıyorlardı. Fakat kadının yaratıcı gücüne de saygı duymadan edemiyorlardı. Kadınların doğurganlığını tanrının onları affettiğinin bir işareti olarak görüyorlardı. Hatta Paraselsus'un şöyle bir açıklaması vardır;" insan nasıl kadın düşmanı olabilir, bütün dünya onların meyveleriyle (halklarıyla) dolu ve bundan dolayı tanrı onlara uzun ömür vermiş, ne kadar iğrenç olsalar da bile..." Daha sonraki yıllarda "Royal Society" nin sekreteri olan Henry Oldenburg "Royal Society" nin asıl amacının erkek felsefesi oluşturmak olduğunu söyleyecekti. Yine "Royal Society" nin baş ajitatörlerinden Josef Glanvill erkekleri: aklı yoldan çıkarabilecek Affektionların (o an içinden geldiği gibi davranmak) iktidarına karşı uyarmaktadır. Buna karşıt Paraselsus ise bu durumu söyle açıklamaktadır; "Jüpiter hem akıllı hem de aynı zamanda sevgi dolu olamaz". Ona göre tıb sanatının kökleri kalptedir ve bundan dolayı ilaçların iyileştirici gücü hakiki sevgiyle keşfedilebilinir. Francis Bacon çoğu konularda hermetikçiler ile mekanikçiler arasında tavır takınmıştır. Fakat bilimdeki cinsiyet ve cinsellik konusunda ki tasavvurları: "korunmuş bir ırktan kahramanlar ve süpermenler yaratma" simyacılardan daha çok "Royal Society" cilerle birleştiğini gösteriyor. Modern Bilim`in kurucu babaları Baconcu düşüncenin bazı temel parçalarını reddetmişlerdir ve örtülü bir biçimde simyacılara olan ilgilerini göstermişlerdir. Fox-Kellere göre bu gizli simyacılardan biri de Newton idi." Society" ciler Bacon`un patriarkal resim dilini devraldılar ve simyacılarla ortak olan Bacon'un erotik dilini reddettiler. 1667 de "Society"cileri savunmasında Thomas Sprat şöyle demektedir; "İnsan elinde bulunan sanatların ruhu erildir ve süreklidir". Hermetik ve mekanik felsefeciler arasındaki çatışma en iyi bir biçimde kendini "cadılık" tartışmasında göstermiştir. Bu tartışma 17. yüzyılda "yeni bilimi" tanımlama döneminde ateşlenmiştir.

Genbilim

__________________

English Preparatory Department
School of Foreign Languages
Assistant English Teacher
Ankara Baskent University
2017-18

“Benim, senden öncem ve senden sonram yok, yalnızca sen varsın...”
C.A - 31.12.2010 - ∞

English Language and Literature
Faculty of Humanities and Letters
Ankara Bilkent University
2010-15
 
Alıntı ile Cevapla

IRCForumlari.NET Reklamlar
sohbet odaları reklam ver Benimmekan Mobil Sohbet
Cevapla

Etiketler
17, doğa, felsefecileri, yy


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Kapalı
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Cevaplar Son Mesaj
Doğa Resimleri Deitra Doğa & Manzara Resimleri 0 31 Aralık 2011 01:24
ABD'yi doğa vurdu! Dilara Haber Arşivi 2 14 Eylül 2008 16:16