IRCForumları - IRC ve mIRC Kullanıcılarının Buluşma Noktası
  sohbet

 Kayıt ol  Topluluk
Yeni Konu aç Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Stil
Alt 29 Ağustos 2014, 21:40   #1
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Thomas Reid Kimdir?




Thomas Reid (1710-1796) İskoçya, Strachan’da doğdu. Çocukluğundan başlayarak yaşamının büyük bölümünü Aberdeen’de geçirdi. Aberdeen Üniversitesini bitirdikten sonra King’s Collegeda bir göreve getirilmiş, burada 1751-1764 yılları arasında dersler vermiş, daha sonra Glasgow Üniversitesinde Adam Smith’in ardından ahlak profesörü olarak atanmıştır. Başlıca yapıtları; Sağduyu İlkeleri Üzerinde İnsan Zihni Üzerine Araştırma (1764), İnsanın Ussal Güçleri Üzerine Denemeler (1785), İnsanı n Etkin Güçleri Üzerine Denemeler (1788).

İskoç felsefesinde sağduyu okulunun kurucusudur. Hume nasıl empirizmi bir kuşkuculuğa taşımış ise o da empirizmi bir sağduyu yaklaşımına taşımıştır. Birincil kaygısı Hume’un kuşkucu sonuçlarına tepki göstermekti. Bununla birlikte Berkeley’in idealizmine ve Locke’un idelere ilişkin temel yaklaşımına da karşı çıktı. Hume’un öncellerini eleştirmesine katılmakla birlikte ulaştığı yadsıyıcı sonuçları kabul edilemez buldu.

Reid, öncelikle empirizmin ilk ilkesi olarak beliren “ideler algının dolaysız objeleridir,” düşüncesinin yanlış olduğunu göstermeye çalışır. Bunun için önce günlük dilde ide sözcüğünün ne anlama geldiğine bakar. Ona göre günlük dilde bu sözcük kavramayı ya da ayrımsamayı imler. Herhangi bir şeyin bir düşüncesini ya da idesini taşımak onu kavramış olmaktır; onun hiçbir düşüncesini taşımamak onu kavramamış olmaktır. Düşünce/ide sözcüğü bu sağduyusal anlamda alındığında, hiç kimse düşüncelerinin olup olmadığından kuşku duymaz. Ancak filozoflar bu sözcüğü ele aldığında ona daha farklı bir anlam verirler; artık o bir düşünce ya da kavram değil, bir “düşünce nesnesidir.” Böylece Locke’a göre düşünceler/ideler düşünen anlığın dolaysız nesneleri olup çıkar. Bu yolda ilerleyen Berkeley, sadece düşünceleri/ ideleri bilebileceğimiz savından hareketle tinleri ve tinlerin düşüncelerini bırakarak cisimler dünyasını kolayca ortadan kaldırdı. Oysa Hume bu yolda daha tutarlı davranarak hem tinsel hem de maddesel tözler dünyalarını ortadan kaldırır. Bu durumda varolan sadece izlenimler ve idelerdir, bunun sonucunda Reid’e göre bu izlenim ve idelerin mülkiyetini ileri sürecek bir “ben”de yer kalmamıştır.
Reid’e göre herhangi bir şeyin düşüncesini ya da idesini taşımak onu kavramış olmaktır.

Oysa Reid bu yaklaşıma karşı çıkarak, filozofların anladığı anlamda algı nesnesi olan düşünceler ya da ideler olmadığını öne sürer: Ona göre algı obje ile ilişkili olarak zaten yargıyı içerir; o algılayanın zihnindeki idelerin basit bir kavranışı değildir. Kısacası biz bir şeyi algılarken, birtakım ideleri ya da izlenimleri algılamakta değiliz, doğrudan doğruya o şeyin kendisini algılıyoruz. Reid’e göre Locke’un buradaki yanılgı sı, basit idelerin öğesel bilgi verileri olduğuna inanmasıdır. Zihnin ilk işlemi ayırt etmektir. Zihin ayrımsanan ideleri karşılaştırarak aralarındaki uyuşma ya da uyuşmamayı algılarız ve bu şekilde bir yargı verilmiş olur. Bilgi ya da inanç, kanı böylece karşımıza çıkar. Locke ve Hume’a göre bilgi bu şekilde oluşur: Hume’da yalın idelerin yerini izlenimler alır; aralarında başka fark yoktur. Oysa Reid’e göre bu öğesel bilgi verileri çözümlemenin bir sonucudur. İlkin kökensel temel yargılar gelir; duyular aracı- lığıyla nesneleri her algılayışımızda, yalın ayrımsamayı içeren yargı ya da inanç da oluşur. Kaldı ki algının kendisi bu yargıdan başka bir şey değildir. “Önümdeki bir ağacı algılarken, ağacın yalnızca bir kavramına değil, varoluşunun biçim, büyüklük ve uzaklığının inancına da sahip oluruz. Bu yargı ve inanç düşünceleri algının doğasında içerilir. Reid’e göre bu kökensel ve doğal yargılar, doğanın insan anlığına vermiş olduğu donanımın parçasıdırlar. Bunların tümü insanlığın sağduyusu denen şeyi oluştururlar. Bu sağduyu ilkeleri kendiliğinden açık ilkelerdir; bu nedenle tanıtlanmalarına da gerek yoktur. Bunlar tüm uslamlamanın ve tüm bilimin temelidirler. Bu ilkeleri Reid, karşıtları olanaksız zorunlu gerçeklikler ve karşıtları olanaklı olumsal gerçeklikler biçiminde ifade eder. Bunlar arasında mantıksal aksiyomlar, matematik aksiyomlar, ahlak ve metafiziğin ilk ilkeleri yer alır. Ahlaksal ilk ilkelere Reid’in verdiği bir örnek: “Hiçbir insan engelleme gücünde olmadığı şey için kınanmamalıdır.” Metafizik ilkeler arasındaysa “duyularımız aracılığıyla algıladığımız niteliklerin öznesi bedendir,” “bilincinde olduğumuz düşüncelerin öznesi zihindir,” “varolmaya başlayan her şeyin bir nedeni olmalıdır,” gibi ilkeler bulunur. Reid özellikle Hume’un özdeşlik ve nedensellik ilkelerine yaptığı yıkıcı eleştirinin üstünde durur. Hume’un genel olarak kabul edilmiş açıklanış biçimlerinin dışına çıkarak bu ilkeleri pasif birtakım alışkanlıklara dayalı imgesel yakıştırmaların ifadeleri olarak açıklama tarzının kabul edilebilir bir şey olmadığını öne sürer. Ona göre bu ilkeler, birtakım uslamlamaların bunlar üzerine kuşku düşürmesinde çok daha sağlam olarak temellendirilmişlerdir. Ona göre, “nitelikler tözün doğasında vardır,” “her olayın bir nedeni vardır” ve “duyular, bellek ve tümevarım genel olarak güvenilir zihinsel edimlerdir.”

Reid’e göre sağduyu ilkeleri kendiliğinden açık, tanıtlanmalarına gerek olmayan, uslamlamanın ve bilimin temelini oluşturan kökensel ve doğal yargılardır.

Reid’e göre olumsal gerçekliklerin ilk ilkeleri arasında da şunların sözünü edelim: “Seçik olarak anımsadığım şeyler gerçekten olmuşlardır,” “duyularımız aracılığıyla seçik olarak algıladığımız şeyler gerçekten vardır ve onları algıladığımız gibidirler,” “gerçeğ i yanlıştan ayırmamızı sağlayan doğal yetiler yanıltıcı değildir,” gibi. Görüldüğü gibi Reid oldukça ayrıntılı bir sağduyusal ilkeler dökümü yapmıştır. Bu ilkeler temelinde dışımızda yer alan varlıkları algıladığımız biçimiyle bildiğimiz ya da kavradığımız ana sav olarak karşımıza çıkar. Üstelik biz onları algılamadığımız zamanlarda da onlar vardır. Bu yaklaşıma salt realizm denebilir. Bu şekilde Locke’un algı kavramından hareketle, Berkeley’in spiritüalist idealizmi ve Hume’un idealist kuşkuculuğu Reid tarafından bir sağduyu realizmine dönüştürülmeye çalışılmıştır. Yine de bu görüş sıradan insanın sağduyu sınırlarının çok dışında, kendi felsefi sınırları içinde yer almıştır.

Alıntı

 
Alıntı ile Cevapla

IRCForumlari.NET Reklamlar
sohbet odaları reklam ver Benimmekan Mobil Sohbet
Cevapla

Etiketler
kimdir, reid, thomas


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Kapalı
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Cevaplar Son Mesaj
Thomas Baines Biyografisi - Thomas Baines Kimdir - Thomas Baines Hayatı AftieL Ressamlar 2 12 Ocak 2024 08:24
Thomas Henry Huxley Kimdir? Amelia Felsefe 0 29 Ağustos 2014 21:39
Thomas Robert Malthus Kimdir-Thomas Robert Malthus Biyografisi-Thomas Malthus Hayatı AftieL Bilim Adamları 0 18 Mayıs 2014 19:59
Robert Thomas Nixon (Bob Nixon) Kimdir? Biyografisi Sevda Şairler / Yazarlar 0 17 Mart 2012 01:02
Thomas More Nava Felsefe 0 03 Şubat 2011 15:30