![]() | |
Cevap: İçini dök! insan da az biraz edep olmalı. hani içinde patlasın demiyorum lakin. dışa çok vurmak seni daha çok rahat,ukala, deli yapmaz sadece edepsiz yapar. |
Cevap: İçini dök! İnsan çaresiz değil, duasızdır... |
Cevap: İçini dök! Ayrıyken sevmeyi de bir biz becerdik. |
Cevap: İçini dök! Bakabilseydin bir kere bize benim gözümden, incinmezdim belki de bu kadar gönlümden. |
Cevap: İçini dök! Küçükken okuduğumuz, dinlediğimiz masallarda tüm zorluklara rağmen hep iyiler kazanıyordu. Yaşadığımız dünya da neden hep kötüler kazanıyor, hep kötüler kazanıyor diye iyi olmaktan vazgeçmeyeceğiz.. |
Cevap: İçini dök! Şöyle bir dönüp baktım da geçmişe, ben hep yüreğiyle gülen insanları sevmişim. |
Cevap: İçini dök! "öğrendiğim; bir kuğu yeminliyse aşka ömrü gibi göldür bütün dünya, bitmez boynun eğriliği. |
Cevap: İçini dök! Küçücük bir çocuktu önce sadece zile basıp kaçmak ilgisini çekmişti, zilin çalışmadığını farkettiğinde aslında planların hiç seyrinde gitmediğini öğrenmişti. Yine de her insan gibi ömrünce her şeyi planlamaktan vazgeçmemişti, hayatın verdiği ipuçlarını kaçırıyordu, bilmiyordu ama öğreniyordu. Zillere basıp kaçmanın yerini insanlara tuzak kurup seyretmek almıştı yaşındaki rakamlar ilerledikçe. Hiç tuzağa düşmemek için tuzaklar kuruyordu, kimse ziline basmasın diye zillere basmayı düşlüyordu. Hiçkimseden kendine dair çıkarımlar, tahliller duymaya tahammülü yoktu çünkü aynaya bile bakmazdı, kendi yaptıkları üzerine çok düşünmezdi düşünürse bir karakter seçmesi gerekirdi, oysa o çıplaklığı seviyordu. Bir adamın 48ay taksitle aldığı arabasının camına koca bir taşı atıp vandallık yapabiliyordu çünkü istediği hiçbir şey için 48 ay beklemesi gerekmemişti yahut 48 ay beklenmesi gereken hiçbir şeyi istememişti. Bir şey almazsan vermek zorunda kalmazsın zannediyordu. Onu ilk gördüğümde en büyük silahı elindeydi, farketmemiştim. Ben aptal zannetmiştim onu yahut ukala ama asla tehlikeli olduğunu düşünmemiştim. Sonra sıklaşan karşılaşmalarımızda belki biraz bilgiye hevesli ahmak diye düşünmüştüm. Fakat o gece o evde o kelimeleri bana o kurdu, elindeki silahını ilk defa bıraktığını gördüm, bıraktı ve kelimelerini kuşandı. Kocaman bir kapıyı araladı yahut kapadı bilmiyorum. Kullandığı silah ’’ insanların %80i arar ve bunun %60 ı bulur ama sen arama giz, sen ömrünce bulamayacaksın belki kafandakinin %5ini bulursun ama bu hiç bulmamaktan çok daha kötü biliyorsun’’ cümlesinin ardına saklanmıştı, kahvemden bir yudum aldım ‘bunun çıkarımını yapabilecek kadar tanımıyorsun beni ve bilmiyorsun ne aradığımı’ dedim kalktım o koltuktan evime gittim. Sonra bir akşam aradın ‘işin yoksa belki kahve yapmama izin verirsin felsefe konuşuruz’ dedin bu cümle çekici değildi benim için, sen çekici değildin benim için ama beni o akşam o eve ne çekti bilmiyorum, geldim. Sohbet sohbeti açtı, tartıştık, konuştuk ve güldük sonra. Ben henüz başladığını farketmediğim o savaşı o an kaybettim, bilmiyordum. Sonra her gün oturmaya, her gün konuşmaya, her gün gülmeye başladık. Kendime tam zıttım bir yandaş buldum zannettim, çok hoşuma gitmişti hiç karşılaşmamıştım tam zıttımla bu arkadaşlık çok iyiydi benim için. Sonra bir gün senin yanına gelecekken bir arkadaşım ‘’sen katiline gidiyorsun, farketmediğini söyleme bana’’ dedi bu kelimeleri seçmeyerek ama bu anlamı bularak. Bir an sadece bir an durdum koridorda ‘saçmalama’ dedim güldüm ve yanına geldim. Ben seninle olan tüm hikayemde ‘güldüğüm’ anlarda kaybettim. Sonra aylar geçti, bu ayların içinde gözyaşlarım, kahkahalarım, yalanların, içini açışların, gardını bırakışların, duvarımı yıkışlarım, uykularım, uykularımız, 2 pencereli bir oda, mor yastık, poker, rus ruleti, sarılışlar, tokat, kahveler, gece 3te terasta üşüyüşler, seni 7 kere bırakışım, beni bir kere bırakışın, sırtını dönüp gittiğin o cadde, kafka, bukowski, 72. sayfasına anca geldiğin kitabın, 100sayfa yazdığım blog, sana ‘kuş ölürmüş, biz uçuşu hatırlayalım’ deyişim, sahildeki çimlerde sigara izmaritlerim, sahilde başını dizime koyuşun, karanlık sokakta kedinin karşısında başımı omzuna koyuşum, balkon mermerinden sarkışın, avuçlarından öpüşüm, birhan keskin dizelerim, saçlarımı okşarken ağlayışlarım, kabullenmeyişlerim, anlamayadıklarım, anladıklarım, sevgim, güvenim, aşkım, bir şehri 2 kez terkedişim, bir evi sanırım 500kere bırakışım, anneme telefonda ağlayışlarım, komşu teyzelere aşkın ne harika bir şey olduğunu anlatışlarım, kendime aşkın kocaman bir yalan olduğunu kanıtlayışım, kamelyada hıçkırışlarım, senin ‘gitme’ kelimesini 14kez telaffuz edişin… geçti. Sonra zaman geçti, her şey geçmedi ama geçiyordu, kamelya kalmadı, sahildeki palmiyelerin yerini şehrine 873km uzaktaki bir şehirde 1768m yükseklikte bir tepedeki ceviz ağacı aldı. Geçmeyen, yani henüz geçmeyen sabahın 6sında sana bunları, kendime bunları yazdıran şey. giz * 23.11.15' |
Cevap: İçini dök! Bazı kadınlara, Saçı uzun aklı kısa deyip gülüp geçmeyin. Kanlarında kaç promil MERTLİK çıkar bilemezsiniz...! Kadını geçimsiz yapan sevgisizlik, Sevgisini yok eden ilgisizliktir.. |
Cevap: İçini dök! kizlar saçlariyla ölümü düşünürler uzun bacakli tanrilar koşuşur sokaklarda kuş öldü küçücük bir yorgunluktu ölmeden önce |
Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 18:36. | |
Powered by vBulletin® Version 3.8.11
Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.
Search Engine Friendly URLs by vBSEO
Copyright ©2004 - 2025 IRCForumlari.Net Sparhawk