IRCForumları - IRC ve mIRC Kullanıcılarının Buluşma Noktası
  sohbet

 
 
LinkBack Seçenekler Stil
Alt 27 Ocak 2007, 14:32   #31
Çevrimiçi
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Cevap: Türkiye ve Dünyadan Haberler ( 2007 )




Enver Paşa hain miydi?
Enver Paşa'nın torunu Arzu Enver Sadıkoğlu'nun "Dedem hain değildi" sözlerine farklı yorumlar geldi..

Enver Paşa'nın torunu Arzu Enver Sadıkoğlu'nun "Dedem Enver Paşa bir hain değil. Sarıkamış'ta 80-90 bin değil, 18 bin askerimiz şehit oldu" sözleri tartışma yarattı. Osmanlı İmparatorluğu'nu Almanya'nın yanında Birinci Dünya Savaşı'na sokan İttihat Terakki'nin en önemli lideri Enver Paşa'yı değerlendiren tarihçiler ve uzmanlar, bir dönem 'hain' denmesini yanlış buldular.

'Hain' demek yakışmaz

Prof. İlber Ortaylı Topkapı Sarayı Müdürü: Bütün Avrupa harbe gidiyor. Böyle bir savaşta Trablusgarp Savaşı'ndaki askerlik bilgisi geçmez. Çok büyük hatalar yapılmıştır, Almanya'ya çok güvenilmiştir. Dolayısı ile bu hatalar konuşulur. Ama 'hain' denmez. Bu hem devlet geleneğimize hem de ananelerimize yakışmaz. G. Kurmay'a getirdiğin adama hain dersen o zaman 'kabahati kendinizde arayın' derler. İmparatorluğu kurtarmak için idealleri vardı ama iyi stratejist değildi.

Çöküş ona bağlanamaz

Gazeteci Murat Bardakçı: Savaş kaybeden her asker 'hain' olarak nitelenseydi, dünya askerlik tarihinde isimleri geçenlerin yarısının hain olması gerekirdi. Gerçi fazla heyecanlıydı ama tek çabası, yıkılmak üzere olan imparatorluğun çöküşünü geciktirmekten ibaretti. Bu çaba, ihanetin tam tersidir. Her imparatorluk gibi Osmanlı da çökmeye zaten mahkumdu. Dolayısıyla, Osmanlı'nın çöküşünü diğer sebepleri göz ardı ederek ona bağlamak, hatadır. O mecburdu.

Büyük zaafı maceracılık

İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek: Enver Paşa'nın kişiliğindeki en büyük zaaf maceracılık ama kesinlikle hain denilemez. Hiç alakası yok. Atatürk de İttihatçıların her zaman büyük vatanseverlik örnekleri gösterdiklerini söyler. Enver Paşa'nın üç büyük hatası vardı. Birincisi savaşa girmenin zamanlaması konusunda hatası var. İkincisi Türkiye, Alman stratejisine çok fazla bağımlı hale getiriliyor. Üçüncüsü olarak da 1. Dünya Savaşı'ndan sonraki hatası var.

Yenilgiden o sorumludur

Prof. Dr. Bingür Sönmez, Sarıkamış Dayanışma Grubu Başkanı: '18 bin asker öldü' sözü şehitlerin ruhlarına yapılan bir saygısızlıktır, bu işi ciddiye almamaktır. Ayıplıyorum. Enver Paşa'ya 'hain' denemez ama bir yenilgi varsa bu yenilgiden sorumlu bir kişi vardır. O kişi de sorumlu komutandır. Sırf Enver Paşa'nın konuşulmaması için bu şehitler yok sayılmış. Biz Sarıkamış Dayanışma Grubu olarak Enver Paşa'yı ne övmekten ne de yermekten yanayız.

Genç, atak ve ihtiraslı bir subaydı

Enver Paşa, 34 yaşında paşa, Harbiye Nazırı, Genelkurmay Başkanı ve Başkumandan Vekili oldu. Kurucusu olduğu İttihat ve Terakki'nin Babıali Baskını ile iktidara el koydu. Naciye Sultan'la evlenip "saraya" damat oldu. Genç, atak ve ihtiraslı bir subaydı. Rus limanlarını bombalayan iki Alman zırhlısına Osmanlı bayrağı çekilerek Almanya'nın yanında savaşa girmede bu ataklığının payı vardı. Organize ettiği ordu dört yıl boyunca 10 ayrı cephede mücadele etmiş, önemli başarılar da elde etmişti. Ancak ardı ardına gelen yenilgilerle istenmeyen adam ilan edildi. Rusya'ya karşı giriştiği Sarıkamış'ta komuta ettiği ordu neredeyse yok olarak hezimete uğradı. Turan idealinin peşinden gittiği Tacikistan'da 1922'de 42 yaşında öldürüldü ve Çeğen köyüne defnedildi. 1939 yılında çıkarılan özel bir yasa ile "itibarı iade edildi." Kemikleri de 1996 yılında Türkiye'ye getirildi ve Abide-i Hürriyet tepesinde toprağa verildi.

Sabah

 

IRCForumlari.NET Reklamlar
sohbet odaları sohbet odaları Benimmekan Mobil Sohbet
Alt 27 Ocak 2007, 14:32   #32
Çevrimiçi
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Cevap: Türkiye ve Dünyadan Haberler ( 2007 )




Yıl 1955... Yoldan gelen geçen sokağa işiyor... Belediyeye "Buraya işemeyiniz" levhası astırıyorlar ama dinleyen kim... Namık Bey alıyor kazma küreği, iniyor bahçeye. Duvardaki taşlarla bir mezar yapıyor, başına da bir küp koyuyor. Ağaçların dallarına da bez bağlıyor. O gün bu gündür orası yatır...

EMEKLİ Kd. Albay Hasip Uras (77), kitap haline getirmeyi düşündüğü anılarında çarpıcı bir cehalet örneğine de yer verdi. Uras, bir akrabasının bahçe duvarına sürekli tuvaletini yapanları uzaklaştırmak için düzenlediği sahte mezar hilesinin zamanla nasıl yatıra dönüştüğünü anlatıyor.

Hasip Uras’ın kitap olarak bastırmaya hazırlandığı anılarında yatırla ilgili bölüm şöyle:

"1955 yılında yakınımız İhsan Ergün’ün Kartal’daki Ekim Sokak Numara 3’teki evine gitmiştik. Çayımızı içerken ev sahibesi Makbule teyze pencereden bahçe duvarını göstererek; ’Hasip bey bak, yoldan geçenler küçük abdestini bahçe duvarına yapıyor. Belediye’ye başvurduk, ’Buraya işemeyiniz’ levhası astırdık, hiç faydası olmadı’ dedi. Bu sırada İhsan amcanın yeğeni mühendis Namık bey, ’Ben hallederim’ diyerek kazma kürekle bahçeye indi. Duvarın üzerinden taşlar alarak mezar yaptı, başına 60x60x60 ebadında taştan bir küp koydu, arkasını samanlı çamurla kapattı, etrafını kireçledi. Makbule teyzeden mum istedi. Etrafındaki ağaçların dallarına bez bağladı. Yalova-Kartal arabalı vapuru iskeleye yolcu indirirken, Namık bey bizlerin de bahçeye inmesini, Makbule teyzenin başına yemeni bağlamasını istedi. Halk bahçenin önünden geçerken, Namık bey üç mumu yakıp küpün içine koydu. Bizler de mezarın yanına diz çöküp dua etmeye başladık. Yoldan geçenler bize uyarak ellerini açıp dua etmeye başladılar. Burada kimin yattığını soranlara da ’Muhterem bir zat yatıyor’ dendi. 15 gün sonra yatır için Makbule teyze, ’Bakınız bu iş çok iyi oldu. Pipi yerine dua edenleri görüyoruz’ demişti."

ADI, RÜYADAN

Yakın zamanda mezarın akıbetini merak edip, artık hayatta olmayan Makbule teyzenin torunu Suna Toplandı’yı arayan Uras, şu yanıtı almış: "15 sene bahçemiz çok temiz kaldı, fakat şimdi o yatır problem oldu. Komşumuz Zafer Hanım, ’Bu yatırı rüyamda gördüm. ’Ben İhsan beyin bahçesindeki mezarda yatan Ahmet Dede’yim, mezarın üzerine ismim yazılı bir taş dik’ dedi. ’Ahmet Dede ruhuna fatiha’ yazılı bir de mermer taşı başucuna diktiler. Makbule hanımın vefatından önce, evi yıkıp yerine bir ev yaptırmak istedik. Belediye’ye başvurduk, ’Orada yatır var, müsaade etmeyiz’ dediler. Belediye, mezar etrafındaki, sizin koyduğunuz taşları söküp mermerle çevirdi."

"Kartal’a gittim. Ev yıkılmış, taş yerine mezar mermerleşmişti. Taşta, ’Yatır Ahmet Dede ruhuna fatiha’ yazıyordu" diyen Hasip Uras, 1987’de evin bahçesinde üç kişinin define aradığını da aktarıyor.

Emeklilik sonrası hacca giden Uras, bu anıyı aktarmaktaki amacını "Bilim dışında, hurafeden medet umanların günlük yaşamlarındaki perişanlığı ve aldatmacaları sergilemek istedim" diyerek aktarıyor.

O öykünün kitabını yazacak

ÖDP kurucu eski genel başkanı Doç. Ufuk Uras’ın babası Hasip Uras, Kuleli Askeri Lisesi ve Harp Okulu’nu bitirdi. 1962’de ABD’de fotoğraf ve sinema eğitimi gördü, TSK’da fotoğrafçılığı öğretti. AİTİA’yı bitirdi. 1980’de 1. Ordu Muhabere Başkanı iken Kd. Albay olarak emekliliğini istedi. Halk eğitimde 16 yıl ücretsiz fotoğrafçılık kursu verdi. İstanbul Boğazı’nın 680 adet panoramik fotoğrafını çekti, kentin havadan çekilmiş ilk hava albümünü hazırladı. TSK’nın açtığı yarışmada "Kes Doğan" öyküsüyle 1. oldu. Ankara İletişim, Kadıköy Kız ve Anadolu, Saint Joseph, Kadıköy Meslek, Semiha Şakir ve Ermeni liselerinde fotoğraf ve milli güvenlik dersleri verdi. Hasip Uras, yazacağı kitabında yukarıdaki "yatır"ın öyküsünü de anlatacak.

 

Alt 27 Ocak 2007, 14:33   #33
Çevrimiçi
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Cevap: Türkiye ve Dünyadan Haberler ( 2007 )




İnternette chat yaparken tanıştığı gençle buluşmak için İstanbul’a gelen 22 yaşındaki A.I.B. (22), güpegündüz 10 kişinin tecavüzüne uğradı.

02.01.2007 17:42


Chat’ta tanıştığı Türk genci ile buluşmak için İstanbul’a gelen 22 yaşındaki A.I.B.’yi iki kişi, zorla boş bir binaya götürdü. Genç kıza önce 2 kişi, sonra da olay yerine çağırdıkları 8 arkadaşı tecavüz etti

İstanbul Fatih’te Kurban Bayramı’nın ilk günü tecavüz dehşeti yaşandı. Bayramın birinci günü Taksim’de kaldığı otelden gezmek için ayrılan üniversite öğrencisi kızı takip eden iki kişi, Fatih’te boş bir binaya zorla soktukları genç kızın parasını ve kredi kartlarını aldıktan sonra tecavüz etti. Yaptıklarıyla yetinmeyen iki sapık, telefonla arkadaşlarını arayarak onları da çağırdı. Olay yerine gelen 8 kişi de A.I.B.’ye sırayla tecavüz ettikten sonra kaçarak kayıplara karıştı. Bitkin ve yarı baygın halde bulunduğu yerden ayrılan genç kız, Türkçe bilmediği için kimseden yardım isteyemedi.

EŞKALLERİ VERİLDİ
Kaldığı otele dönen A.I.B., Türk arkadaşını arayarak durumu anlattı. Genç kız Türk arkadaşıyla birlikte önce Polis Merkezi’ne giderek başına gelenleri anlattı. Şikayetçi olan genç kız, kendini kaçırıp tecavüz eden kişilerin eşgalini verdi. Genç kız, daha sonra Fatih Cumhuriyet Savcılığı’na giderek ifade verdi ve şikayetçi oldu. Haseki Hastanesi’ne götürülen A.I.B., sağlık raporu için kontrolden geçirildi. Genç kızın verdiği eşkal doğrultusunda polis tecavüz zanlılarını aramak için çalışma başlattı.

Polis, olay yerinde bulduğu prezervatif kutusu, pet şişeleri ve kıl örneklerini laboratuvara gönderildi. A.I.B.’nin Taksim’de kaldığı otele de giden polis, genç kızın olay günü giydiği kıyafetlerini de laboratuvara götürdü.


İKİ ŞÜPHELİ ARANIYOR

Zanlıları yakalamak üzere geniş çaplı soruşturma başlatan polis, genç kıza şüpheli kişilerin fotoğraflarını gösterdi.
Genç kızın, sabıkası bulunan şüphelilerden iki kişiyi teşhis etitği ve bu kişilerin yakalanması için çalışmaların sürdürüldüğü öğrenildi.

 

Alt 31 Ocak 2007, 05:02   #34
Çevrimiçi
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Yanıt: Türkiye ve Dünyadan Haberler ( 2007 )




CHP İzmir Milletvekili Erdal Karademir, Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin’in “Memurun yüzde 46’sı kendi evinde oturuyor” sözleri ile gündeme gelen kamu çalışanlarının konut sahipliğini TBMM gündemine taşıdı

Toplu Konut İdaresi (TOKİ) Başkan Vekili Erdoğan Bayraktar, Karademir’in yazılı soru önergesine verdiği yanıtta, 2002-2006 yılları arasında kamu personeline 8 bin 382 adet konut satışı gerçekleştiğini açıklarken, CHP’li Karademir, konut dağıtımının neden AKP’li belediyeler eliyle yapıldığını sordu.

ANKARA(ANKA)-CHP İzmir Milletvekili Erdal Karademir, Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin’in “Memurun yüzde 46’sı kendi evinde oturuyor” sözleri ile gündeme gelen kamu çalışanlarının konut sahipliğini yazılı soru önergesi ile TBMM gündemine taşıdı.

Karademir’in soru önergesini yanıtlayan Toplu Konut İdaresi (TOKİ)

Başkan Vekili Erdoğan Bayraktar, 2002-2006 yılları arasında 13 kurum ile yapılan protokol çerçevesinde 8 bin 382 adet konut satışının gerçekleştiğini belirtti. Bayraktar, orta gelir grubuna yönelik sosyal konutların, yüzde 25’i peşin, 120 ay vade ve aylık 400-500 YTL arasında değişen taksitlerle satılığını ifade ederken, satışların bankalar aracılığıyla gerçekleştiğini, evi olmayan memurların da başvuru yapabildiğini kaydetti.

Bayraktar, alt gelir grubuna yönelik konutların 2 bin YTL peşin, 180 ay vade ve aylık 150-250 YTL arasında değişen taksitlerle satıldığını bildirirken, bu konutlara aylık geliri 765 YTL’yi geçmeyen vatandaşlar ve memurların başvuru yapabildiğini açıkladı.

CHP, BELEDİYE BAĞLANTISINI SORDU

CHP’li Karademir ise, ANKA’ya yaptığı açıklamada, özellikle alt gelir grubuna yönelik konut dağıtımının AKP’li belediyeler eliyle gerçekleştirilmesine tepki gösterdi ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin’den bunun nedeninin açıklanmasını istedi.

YOKSULLUK VE AÇLIK SINIRI ARTTI

CHP’li Karademir’in, hükümetin kamu personel yönetimine ilişkin yazılı soru önergesi, açlık ve yoksulluk sınırlarında 2002-2005 tarihleri arasındaki artışı da ortaya koydu.

Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin imzasıyla açıklanan Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre, 2002’de 133 milyon lira olan açlık sınırı 2005’de 191 milyon liraya, 2002’de 310 milyon lira olan yoksulluk sınırı ise, 2005’de 464 milyon liraya çıktı.

Verilere göre, açlık sınırı altında yaşayan insan sayısı 2002’de 926 bin kişi iken 2004’de 909 bin, yoksulluk sınırı altında yaşayan insan sayısı ise, 2002’de 18 milyon 441 bin, 2004’de 17 milyon 991 bin kişi olarak gerçekleşti.

ŞAHİN: MEMUR SAYISI 1.6 MİLYON

Başbakan Yardımcısı Şahin, ayrıca, Ekim 2002’de 1 milyon 649 bin 722 olan memur sayısının Ekim 2006 tarihi itibariyle 1 milyon 687 bin 759 olduğunu kaydetti. Şahin, personel sayısında artış olmadığını, bunun “ölüm, istifa ve emeklilik nedeniyle ayrılan memur sayısı kadar alım gerçekleşmesinden” kaynaklandığını bildirdi.


 

Alt 31 Ocak 2007, 05:03   #35
Çevrimiçi
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Yanıt: Türkiye ve Dünyadan Haberler ( 2007 )




12 Eylül 1980’de PKK bütün liderleri ile ele geçirilirken Abdullah Öcalan bir süre Tunceli kırsalında barındıktan sonra Suriye’ye bir astsubay nezaretinde nasıl geçebildi?

ASLINDA o İmralı’da sırları ile oturuyor!.. Yargılanması sonucu kamuoyu hakkında hiçbir şekilde bilgi sahibi olmadı... Yakalanması sonrası güvenlik birimlerinde yapılan sorgularında elbette birçok ilişkisi (Türkiye’deki Avrupa’daki, ABD’deki ilişkileri başta olmak üzere...) deşifre edildi ama bunlar açıklanmadı...
Şimdi, öyle bir havası var ki; sanki kendisi ile bazı pazarlıklar yapıldığı izlenimi yayıyor!..
Hatırlanacaktır, Celal Talabani, Ankara’nın kendisinden PKK ile ateşkes konusunda aracı olmasını istediğini ileri sürmüştü!..
Ankara suskun kalmıştı...
Talabani’nin açıklamaları ile eş zamanlı biçimde Abdullah Öcalan da “ateşkes”ten bahsetmişti!..
O günlerde Mehmet Ağar da şu iddiada bulunuyordu: “Cumhurbaşkanlığı seçimine ve sonrasında genel seçimlere kadar PKK’nın rahatsız edici olmaması için Talabani’nin aracılığına başvuruldu.”
Ağar’ın açıklamaları kelime kelimesine böyle olmasa da bu mealde idi...
Apo’nun sözlerine bakalım...
Sanki kendisi ile yapılmış bir ateşkes süreci varmış gibi konuşuyor... Güvenlik operasyonlarını eleştiriyor...
“Bu sürecin bir oyun olduğu anlaşılırsa, o zaman ben de devre dışına çıkar ve...” diye devam ediyor...
Dikkat edilirse bir “O zaman ben de devre dışına çıkarım” diye vurgu yapıyor... Bu “devreye girme” meselesi nedir?..
İmralı’dan yaydığı mesajlarla mektup mu yazıyor?..
“Cumhurbaşkanlığı seçimi karşılığında bu süreci bir pazarlık aracı olarak kullanabilir.”
Bu sözlerinde, Mehmet Ağar’ın öne sürdüğü “Mayıs’a kadar bekle” teklifini doğrulayacak bir örtüşme vardır denilebilir mi?..
İmralı’da eşine benzerine rastlanılmamış bir “mahkûm” gelecek planları yaparak ve Ankara üzerinde öncelikli konular arasında bulunarak Türkiye’yi gözlüyor...
O bir önemli kara kutudur...
Ankara ve İstanbul’daki ögrencilik yıllarından beri derin ilişkilerin içerisindedir... Çok net biliniyor ki, o yıllarından başlayarak derin ilişkilerinin izini süren değerli araştırmacı Uğur Mumcu bir suikaste kurban gitmiştir...

ESRARENGİZ İLİŞKİLER AĞI

Tuhaf değil mi; 12 Eylül 1980’de PKK bütün liderleri ile ele geçirilirken Abdullah Öcalan bir süre Tunceli kırsalında barındıktan sonra Suriye’ye bir astsubay nezaretinde nasıl geçebildi... Bir kaçak olarak nasıl Bekaa’ya konuşlandı, teşkilatını yeniden kurabildi. CIA denetimindeki terör kamplarında karargah sahibi oldu. Libya, Arap Yarımadası ve Almanya’da geçeci ve kaçak işçi durumundaki Doğulu gençleri nasıl devşirebilip Bekaa’ya yeni PKK militanları olarak taşıdı, hangi gizli servislerden yardım aldı?..
1984’te başlattığı eylemlerini Türkiye’nin dağlarına taşırken, mayınları, rpg roketleri, üst baş yiyecek giyecekleri nasıl sağladı?..
Siyaseten örgütlenmesine neden yol verildi?
Kış şartlarında ABD helikopterlerinin militanlarına yiyecek giyecek silah taşımasına neden kayıtsız kalındı?..
Suriye’deki karargâhından, Avrupa kentlerinde kurdurduğu televizyonunun canlı yayınında bir keresinde, Ankara’dan bir siyasi parti liderinden haber aldığını, bu haberde kendisine karşı operasyon yapılacağını, kaçıp kendisini kurtarmasını istendiğini bile söyledi... Hâlâ bu olayın içyüzü kamu oyundan saklanmaktadır... Apo’ya “Seni yakalayacaklar kaç kendini kurtar” diye haber gönderen siyasi parti liderinin kimliği saklanmaktadır!..
PKK’nın kaçakçılık sonucu sağladığı büyük sermaye hâlâ Türkiye’nin para piyasalarında büyük faiz ortamında da kullanılıyor, bu kara para devletin faiz politikası ile kat ve kat arttı... PKK’nın kara parası Abdullah Öcalan’ın direk kontrol ettiği atadığı kişilerce yasal şirketler şeklinde piyasaları kontrol ediyor... Apo’nun adamlarının bu rahat hareketlerinde siyasetten ve bürokrasiden işbirlikleri sağladıkları belirlenemedi mi?..
Sermaye piyasasındaki uzantıları... Mafya yapısı... Para ile desteklediği kalem erbabı!..
Toplumu manüple, kontrol eden eğlence dünyasındaki örgütlenmesi...
Siyasi beslemelerini nasıl organize ettiği...
Şirketler, dernekler, sivil örgütleri, üniversitedeki uzantıları...
1993-94 yılındaki bir demecinde şöyle demiştir: “İstanbul, Ankara, İzmir, Antalya bizim... Varoşlardan girdik... Bu kazanımlar kolay olmadı... Artık bizi sadece kendi örgütümüze katılanlar değil her kesimden sermayeden destek vardır.”
Bu açıklamasının yayınlandığı gazetesinde yan sayfasında da bir köşe yazısında Türkiye’nin büyük sermaye ailelerinden bir mensubuna övgüler düzülüyordu...
İmralı’da bir “dokunulmaz” oturuyor!..


 

Alt 31 Ocak 2007, 05:03   #36
Çevrimiçi
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Yanıt: Türkiye ve Dünyadan Haberler ( 2007 )




Emin Çölaşan

Bir Ömer Çelik kurbanı


ÖMER Çelik iktidar partisi AKP’nin milletvekili.

Günlerden bir gün THY ile uçacak. Bagajları 20 kilodan fazla geliyor. Yolcu hizmetleri memuru Selçuk Kaplan kendisinden fazla bagaj ücretini almak istiyor. Ömer Çelik kendisini tanıtıyor, milletvekili olduğunu söylüyor ve fazla ücret ödemeyeceğini bildiriyor. Aralarında tartışma çıkıyor.

Şimdi Selçuk Kaplan’dan birkaç gün önce aldığım mesajı okuyalım:

"THY’de 19 yıl şerefiyle görev yaptım. İki yıl önce sayın milletvekilimiz Ömer Çelik tarafından, işim gereği fazla bagaj farkı istediğim gerekçesiyle görevime son verdirildi. 19 yıllık emeğim sona erdi. Sonra mahkemeye başvurdum ve kazandım. Buna rağmen beni göreve başlatmıyorlar.

Vatanını seven bir ailenin çocuğuyum. Askeri pilot olan ağabeyim iki yıl önce İstanbul’da şehit düştü. Ardından diğer ağabeyimi ve babamı kaybettim. Şu anda işsiz geziyorum. 80 yaşındaki anneme Artvin’de akrabalarım bakıyor. Yaşadıklarımı sizin aracılığınızla kamuoyu ile paylaşmak istiyorum."

***

Selçuk Kaplan’ı aradım, belgelerle birlikte dün gazeteye çağırdım. İşte size bir belge... THY tarafından kendisine gönderilen 12 Aralık 2003 tarih ve 11753 sayılı yazı:

"2 Aralık 2003 tarihli Teftiş Kurulu raporunda 30 Ağustos 2003 tarihinde Milletvekili Sn. Ömer Çelik’le fazla bagajı nedeniyle bir gerginlik yaşadığınız ve bundan önce de benzer sebeplerle uyarıldığınız ve müteaddit (çeşitli) disiplin cezaları aldığınız tesbit edilmiş olup agresif (saldırgan) kişiliğinizin mesainizi olumsuz etkilemesinden dolayı şahsınızdan yeterli verim alınamadığı anlaşıldığından, 4857 sayılı İş Kanunun 17, 18 ve 19. maddelerine göre kıdem tazminatınız ödenerek sözleşmenizin feshi düşünülmektedir.

Konu hakkındaki savunmanızın işbu yazımızın tebliğinden itibaren 5 gün içinde tarafımıza verilmesi hususunu rica ederiz."

İşin ciddiyetsizliğine bakın! Önce kararı bildiriyorlar, sonra savunma istiyorlar!

***

Selçuk Kaplan’a bu kovulma olayının nasıl olduğunu sordum. Anlattı:

"Yolcu hizmetleri memuruydum. Bir gün hiç tanımadığım Ömer Çelik bagajıyla geldi. Fazla bagaj parasını istedim. Milletvekili olduğunu, bu parayı vermeyeceğini söyledi. ’VIP’ten geçsem bu parayı ödemezdim’ dedi. Tartıştık. Parayı almakta ısrarcı oldum. Bana hitaben ’Terbiyesizlik yapma lan, ben milletvekiliyim’ diye bağırmaya başladı. İsmimi sordu. Benim yanımdan Genel Müdürü arayıp ’şu dangalağı soruşturun ve işine son verin’ diye talimat verdi.

Kovuldum! Mahkemeye başvurdum, dava açtım ve kazandım. Yargıtay 9. Hukuk Dairesi Esas 2005/2634 sayılı kararı ile mahkeme kararını onayıp kesinleştirdi. İşe alınırsam diye, bankadaki tazminat paramı çekmiyorum.

Mahkeme kararına rağmen beni işe başlatmıyorlar. Bu nasıl adalet anlayışıdır, nasıl hukuk devletidir?"

THY tebligatında Selçuk Kaplan’a daha önce de disiplin cezaları verildiği, uyarılar yapıldığı belirtiliyor. Bunu kendisine sordum. Yanıtı ilginçti:

"Araştırabilirsiniz. Böyle bir şey asla yok. Yaptıklarına kılıf hazırlamak için öyle yazmak zorunda kalmışlar. Zaten beni Disiplin Kurulu kararıyla kovmadılar. Oraya sevk edilmedim. Yönetim Kurulu kararıyla çıkardılar. THY’de 19 yıllık şerefli hizmetimi emekli olmama çok az bir süre kala, bir milletvekilinin kaprisi uğruna bir anda yok ettiler. En ufak bir suçum olsa tazminatsız kovarlardı."

***

Olayı size belgelerle aktardım. Zaten bu olayın gelişimi de Kaplan’ın anlattıklarını doğruluyor. Madem suçludur, niçin tazminatı ödenerek kovulmuştur? Madem suçludur, niçin Disiplin Kurulu’na sevk edilmemiştir?..

Ve madem kesinleşmiş yargı kararı vardır, niçin uygulanmamaktadır?

Bir soru daha: AKP milletvekili Ömer Çelik’in vicdanı şimdi rahat mıdır?

Son soru: Bu yapılanlar, bu haksızlıklar, bu işten çıkarmalar, acaba bay başbakanın kendisine çok yakışan bir dille ifade ettiği "kaşarlı kadrolaşmanın" bu dönem uygulamalarından sadece biri midir!!!

 

Alt 31 Ocak 2007, 17:27   #37
Çevrimiçi
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Yanıt: Türkiye ve Dünyadan Haberler ( 2007 )




Kocaeli Üniversitesi (KO&#220
Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.
Eğitim Fakültesi öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. Hasan Arslan, ilköğretim okullarında okutulan ders kitaplarında kız çocuklarına resimler ve metinler aracılığıyla ”anne” olma ve ev içi sorumluluğu, erkek çocuklara ise “baba” motifi aracılığıyla ev dışı alanda yer alma, ekonomik özgürlüğe ve güce sahip olma sorumluluğu verildiğini savundu.

KOÜ Eğitim Fakültesi öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. Hasan Arslan, ”Ders Kitaplarında Cinsiyet Ayrımcılığı” konulu araştırmasının sonuçlarını değerlendirdi.

Araştırmada, ilköğretim okullarında 2005-2006 döneminde 1'den 5'inci sınıfa kadar okutulan 28 ders kitabının resim ve metinlerinin cinsiyet ayrımı açısından değerlendirildiğini ifade eden Arslan, değerlendirmede kız ve erkek öğrencilerin sayısal değerler, bulundukları mekanlar, iletişim halinde gösterildikleri bireyler ve cinsiyetlere önerilen meslekler açısından ele alındığını bildirdi.

Toplumda cinsiyetle ilgili düşünce ve davranışların büyük çoğunluğunun aile tarafından öğretilenlerle, okullarda öğretilenlerden oluştuğunu kaydeden Arslan, ”Aslında ailede çocuklara öğretilenler de ailenin okul çağında öğrendiklerinin çocuklarına aktarımı şeklinde yorumlanabilir” dedi. Arslan, şunları söyledi:

“İlköğretimde okutulan ders kitaplarına bakıldığı zaman, cinsiyet ayrımcılığının devam ettiği görülmektedir. İlköğretim birinci sınıftan itibaren zorunlu eğitim süresince öğrencilerimizin zihinlerine gerek resimlerle gerek kavramlarla cinsiyet ayrımcılığını öyle aşılıyoruz ki bunu bireyler ileride kendi düşüncesi sanıyor. Oysa cinsiyet ayrımcılığıyla ilgili davranış ve düşünceler onlara okullarda öğretiliyor. Öğretmenlerin büyük çoğunluğu da ders kitaplarında cinsiyet ayrımcılığı yapıldığını kabul ediyor.”

CİNSİYETE DAYALI AİLE İÇİ DİYALOG RESİMLERE YANSIDI

Yrd. Doç. Dr. Arslan, incelenen kitapların 2'si dışında erkek resimlerinin kız resimlerine oranla daha fazla yer aldığını ifade ederek, şunları kaydetti:

“İlköğretim okullarında okutulan ders kitaplarında kız çocuklarına resimler ve metinler aracılığıyla 'anne' olma ve ev içi sorumluluğu, erkek çocuklara ise 'baba' motifi aracılığıyla ev dışı alanda yer alma, iş, ekonomik özgürlüğe ve güce sahip olma sorumluluğu veriliyor. Kitaplarda kız çocuklar, erkek çocuklara göre daha çok ev ve okulda gösterilirken, erkek çocukların kamusal yaşamda kız çocuklarından daha fazla yer aldığı belirlenmiştir. Yetişkin bir kadınla gösterilme oranı kızlarda daha fazlayken, yetişkin bir erkekle iletişim halinde gösterilen erkek çocuğu sayısı da kız çocuklarından fazladır. Cinsiyete dayalı aile içi diyalog resimlere bu yönüyle yansımıştır. Metinlerde ve resimlerde baba daha çok 'akıl' yönüyle vurgulanmış, çocuklar merak ettikleri konuları babaya danışma yönünde teşvik edilmiştir.”

KADIN ÖĞRETMENLER CİNSİYETÇİLİĞİ DAHA FAZLA ALGILIYOR

Yrd. Doç. Dr. Hasan Arslan, 2005-2006 yılında cinsiyetçilikle mücadele açısından önceki yıllara göre ders kitaplarının daha iyi durumda olduğunun görüldüğünü ifade ederek, “Ancak bununla birlikte ders kitaplarının tamamen cinsiyetçilikten arınmış olduğunu söylemek zordur” dedi.

Öğretmenlerin cinsiyetçilik algısının saptanmasına yönelik yaptıkları ankete 136'sı kadın 105'i erkek 241 öğretmenin katıldığını ifade eden Arslan, sözlerini şöyle tamamladı:

“Araştırmanın bulgularına göre kadın öğretmenler toplumsal yapıdaki cinsiyetçiliği erkek öğretmenlere göre daha fazla algılamakta ve kabul etmekteler. Kadın öğretmenler, erkek öğretmenlere oranla toplumsal yapıda cinsiyet ayrımı olduğunu daha fazla kabul etmektedirler. Ankete katılan öğretmenlerin tamamı ders kitaplarının cinsiyetçi bir yapısı olduğu, kadın ve erkeğe eşit yaklaşmadığı görüşündedirler.”

Arslan, ders kitaplarındaki cinsiyetçi tutumlara karşı şu önerilerde bulundu:

“Ders kitaplarının yazılması ve seçilmesinde cinsiyetçilikle mücadeleye hassas olan komiteler oluşturulmalı, öğretmenler bu konularda bilinçlendirilmelidir. Cinsiyetçilikle mücadele toplumun her kesimini kapsamalı, devlet bu konuda girişimlerini eğitim kurumlarından başlayarak arttırmalıdır.”

 

Alt 31 Ocak 2007, 17:28   #38
Çevrimiçi
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Yanıt: Türkiye ve Dünyadan Haberler ( 2007 )




18 Kasım 2002'de 349,9 milyar YTL olan iç ve dış borç, 5 yıl içerisinde ürkütücü bir şekilde artarak 544,2 milyar YTL' ye çıktı. Yani, AKP iktidarı döneminde dünyaya gelen her bebek 7 bin 367 YTL borçla doğuyor.

AKP yöneticileri ise kendilerini Cumhuriyet tarihinin en iyi iktidarı diye lanse ederken rakamlar tersini söylüyor. Türkiye, 5 yılda faize 184,3 milyar dolar harcadı. Bu parayla, en fakir 2,5 milyon kişiye 15 yıl boyunca 4 kişilik aile başına aylık net 405 YTL verilmesi, GAP'ın bitirilmesi, 10 bin kilometre demir yolu, 3 bin kilometre otoyol, 5 tane Atatürk Barajı kadar elektrik üretecek baraj, büyükşehirlere 400 kilometre metro yapmak mümkün olacak

YİNE ödenen para ile 3. boğaz köprüsü 2 milyon gecekondu yerine modern konutlar yapılması halinde bile 4,7 milyar dolar para kalıyor. Kalan 4,7 milyar dolarla binlerce spor tesisi ile ülkeyi donatmak mümkün.AKP'nin iktidarda olduğu 5 yıllık dönemde Türkiye'nin iç ve dış borç stoku yüzde 55.5 oranında artarak 544.2 milyar YTL'ye, kişi başına borç miktari ise yüzde 46.5'lik artışla 7 bin 367.02 YTL'ye ulaştı. AKP iktidarı sayesinde her bebek, 7 bin 367 YTL borçla doğuyor

 

Alt 31 Ocak 2007, 17:28   #39
Çevrimiçi
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Yanıt: Türkiye ve Dünyadan Haberler ( 2007 )




ABD'nin Terörle Mücadele Özel Temsilcisi emekli Orgeneral Joseph Ralston, temaslarda bulunmak üzere bugün Ankara'ya gelecek.

Bu sabah çok erken saatlerde Ankara'ya gelmesi planlanan Ralston, ilk görüşmelerini Dışişleri Bakanlığı'nda yapacak.

Dışişleri Bakanı Abdullah Gül tarafından da kabul edilecek olan Ralston'ın yarın Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt ile bir araya gelmesi öngörülüyor.

Ankara'dan 30 Ocak Çarşamba günü öğleden sonra Ankara'dan ayrılması öngörülen Ralston'ın temasları sırasında, Irak'ın kuzeyindeki terör örgütü PKK varlığı ve PKK ile mücadele yolları üzerinde durulacak.

Göreve başlamasının üzerinden 5 ay geçen Ralston'ın ziyareti, Washington'ın bu konuda etkin olmadığına ilişkin eleştirilerin sonrasına rastlaması açısından ayrı önem taşıyor.

Türkiye'ye gelmeden Barzani ile görüştü

ABD'nin Terörle Mücadele Özel Temsilcisi emekli Orgeneral Joseph Ralston, Irak Kürdistan Demokrat Partisi lideri ve "Kürdistan Bölge Başkanı" Mesud Barzani ile görüştü.

Kuzey Irak'taki Kürt televizyonlarının haberine göre, Selahaddin kentinde yapılan görüşmede, PKK, Kerkük ve Mahmur Kampı gündeme geldi.

Barzani ve Ralston'un, Türkiye ile PKK arasında var olan sorunun barış ve diyalog yoluyla çözülmesi konusunda ortak düşüncede oldukları açıklandı. Ralston, Kerkük konusunda bir açıklama yapacağını ve bu açıklamada Kerkük'ün bir iç mesele olduğunu ve anayasa ile çözüme kavuşturulacağını dile getireceğini söyledi.

Ralston ayrıca, Mahmur Kampı ziyaretiyle ilgili olarak Barzani ile görüş alışverişinde bulundu. Joseph Ralston, Birleşmiş Milletler Irak Sorumlusu Dindar Zebari'nin de aralarında bulunduğu 30 kişilik bir heyetle Mahmur Mülteci Kampı'na sürpriz bir ziyarette bulunmuştu.

Görevine ağustos sonunda başlamıştı

Terörle mücadele için oluşturulan özel temsilcilik görevine, eski Genelkurmay Başkan Yardımcısı emekli Hava Orgeneral Joseph Ralston 28 Ağustos'ta atanmıştı.

ABD Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Sean McCormack'in o dönemde yaptığı yazılı açıklamada, Ralston'ın, "Irak'ın kuzeyinde ve Türkiye-Irak sınırında faaliyet gösteren PKK ve diğer terörist grupların tasfiye edilmesi konusunda Türk hükümeti ve Irak hükümetiyle ABD'nin koordinasyonunu sağlama görevini üstleneceği" bildirilmişti.

Türk Dışişleri Bakanlığı ise, bu görevlendirmenin, 'PKK/KONGRA-GEL terör örgütüyle mücadelede ABD ile mevcut işbirliğinin ve bu konuda mevcut siyasi iradenin somut adımlarla beslenmesi açısından yeni bir fırsat olarak görüldüğünü' belirtmişti.

Ralston, geçen beş ay zarfında Türkiye'yi 3 kez ziyaret etti. İlk ziyaretini 12-13 Eylül'de yapan Ralston'ın bu görüşmeleri daha çok tanışma ve karşılıklı beklentilerin ifade edilmesi niteliğinde geçti.

Türkiye'nin Terörle Mücadele Özel Temsilcisi Orgeneral Edip Başer ile birçok kereler çeşitli vesilelerle görüşen Ralston'ın, Ankara ve İstanbul'a yaptığı diğer ziyaretlerde ise Türk tarafı, artık somut sonuçlar görmek istediğini ve ABD'nin bir eylem planı sunması gerektiği görüşünü dile getirdi.

Türkiye'ye ekim ayında da iki kez gelen Ralston, Başer ile en son aralık başlarında Almanya'da bir araya geldi.

 

Alt 31 Ocak 2007, 17:28   #40
Çevrimiçi
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Yanıt: Türkiye ve Dünyadan Haberler ( 2007 )




Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, 'derin devleti' 'kurumlardaki çeteleşme' olarak tarif etti. Başbakan Erdoğan, ''Derin devletin dibine inemiyoruz'' dedi.

Etiyopya yolunda uçakta gazetecilerin sorularını cevaplayan Erdoğan, derin devletin gelenek haline geldiğini söyledi.

"Bu tür bir yapı var. Bugüne kadar bu tür bağlantıların üzerine gidilemediği için bedelini hem millet hem devlet olarak ödedik" diyen Erdoğan, derin devletin üzerine 'yürütme' olarak belirli bir yere kadar gidebildiklerini, yasama ve yargının da devreye girmesi gerektiğini belirtti.

Erdoğan, Karadeniz'de yükselen milliyetçilik için de "Samsun'dan itibaren hassasiyetle eğiliyoruz, terör sahile inmek istiyor. Bölgede vali, emniyet müdürleri ve jandarma komutanlarının çok güçlü ve diyalog içinde çalışması lazım. Trabzon'un seçilmiş olması tesadüfi değil" dedi.

 

 

Etiketler
2007, dunyadan, haberler, ve


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 
Seçenekler
Stil

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Kapalı
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Cevaplar Son Mesaj
HABERLER Türkiye'nin uçuş ağı 203 noktaya ulaştı Chelt Havacılık Haberleri 0 11 Şubat 2011 15:16
Türkiye kardiyolojide dünyadan geri değil Juventus Sağlık Köşesi 0 16 Haziran 2009 11:39
2007 Komik Haberler BLaCK_and_WHiTe Komedi ve Mizah 1 26 Aralık 2007 21:20