Çevrimdışı

YeniASYA
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]

Akademisyen Emir Kaya’nın verilerini paylaştığı Türkiye’de Hukuk Zihniyeti anket sonuçlarına göre, kamplaşma hukuka zarar veriyor ve hukuk sistemi adalet üretmiyor.


Türkiye’de Hukuk Zihniyeti anketinin sonuçları, ülkedeki durumun vahametini gözler önüne seriyor. Anket yürütücüsü Yard. Doç. Dr. Emir Kaya’nın açıkladığı verilere göre 4 bin 170 kişi arasında yapılan ankette ‘toplumsal kamplaşmalar hukuku bozmaktadır’ tesbiti yapıldı. Katılımcıların verdiği cevapları paylaşan Kaya şu başlıkları açıkladı: “Hukuk sistemi yüzde 35 oranında adalet üretmektedir. Adamına göre muamele yüzde 85 oranındadır. Kamu kurumları yüzde 37 oranında güvenilirdir. Genel olarak insanlar yüzde 40 oranında adildir. Ortak adalet anlayışı yüzde 37 oranında yerleşmiştir. Toplumsal kamplaşmalar hukuku yüzde 78 oranında bozmaktadır. Hukukun toplumdaki karşılığı yüzde 33’tür. Güven hissi yüzde 38 düzeyindedir. Ayrımcılığa uğrama kaygısı yüzde 81 düzeyindedir. Genel hukukî memnuniyet yüzde 33’tür.”

Avukatlar savcıları adil buluyor mu?

Avukatların da katıldığı anketteki veriler bir hayli dikkat çekici. Hâkim ve savcıları yüzde 36 oranında adil bulan avukatlar sorulara şu cevapları verdi: “Hukuk pratiği fakültede anlatılanlardan yüzde 76 oranında farklı. Müvekkillerin yüzde 87 oranında davayı kazanmayı, yüzde 11 oranında adaleti önemsiyor. Hâkim ve savcılar için sosyal statün yüzde 54, kariyer yüzde 19, konfor yüzde 19, hakkaniyet ise yüzde 3 oranında vazgeçilmezdir”

Adaleti kim önemsiyor?

Anket sonuçlarında paylaşılan bir diğer veri ise Hâkim ve Savcıların avukatları yüzde 39 oranında dürüst bulması. Ankette yargının durumunu da değerlendiren hâkim ve savcılar, ‘yargı yönetimini yüzde 46 oranında adil buluyor.’ Hukuk sistemi adalet sağlayamıyor diyen hâkim ve savcıların oranı ise yüzde 56. Hâkim ve savcıların verdiği bir diğer cevap işse avukatların yüzde 80’inin para kazanmayı hedeflediği. Ankete göre avukatlar ‘yüzde 11 oranında dâvâyı kazanmayı, yüzde 6 oranında imajlarını ve yüzde 1 oranında adaletin tesisini önemsiyor.’

Kamu çalışanları da şikâyetçi



Kamudaki hantal yapının ve yeni memur alımlarının gündeme geldiği şu günlerde kamu çalışanlarının ankette verdiği cevaplarda bir hayli önemli. Kamu çalışanlarına göre ‘birimlerde yüzde 67 oranında gereksiz evrak işi bulunuyor.’ Kamu kurumlarının yeniliklere açık olmadığını belirten çalışanların oranı ise yüzde 44. Çalışanların kurumlarına güven oranın da yüzde 53 olarak paylaşıldığı anket ülkedeki güvensizliği bir kez daha gözler önüne seriyor.

__________________
Aslen asabi, tercihen sempatik, şeklen kültürlü, mecburen duygusal...

 

Çevrimdışı

Benim şahsen Adalet'e olan inancım kesinlikle yoktur ve müdahil (katılan) olarak bulunduğum mahkeme de şahit olduğum durumu izahat edeceğim. 3 Kişi bir kişiyi ellerinde sopalar da bulunmak kaydıyla (sopa kanunen silah geçer), darp ederler ve müştekinin burnu kırılır.

Müşteki şikâyetçi olur ve hayati fonksiyonu orta derecede etkilenecek şekilde, basit tıbbi müdahaleyle geçirilmeyecek şekilde burun kemiğinin kırıldığı adli tıp raporunda belirtilir. Savcı konuya ilişkin düzenlediği iddianameyi ilgili mahkemeye sunduktan ve mahkeme de bu iddianameyi kabul ettikten sonra Asliye mahkemesi duruşma gününü verir.

Ve 1'inci celse nihayetinde başlıyor.. 3 Sanık 1 Müşteki..
Hakim ilk olarak 2 sanığa soruyor, suçlarını kabul ediyorlar..
Hâkim müştekinin burnunu kıran sanığa soruyor, elinde sopa var mıydı? (Olay kamera görüntüleriyle sabit oysa ki).
Hayır diyor.. Elimde sopa yoktu diyor.
Duruşma ifadeleri tutanağa geçirilirken, hâkim belirtiyor yaralamayı tekme atarak yapan sanığın ifadesinde;
"Elimde sopa vardı ama, yere bıraktım" diye. Elimde sopa yoktu diyerek göz göre göre yalan konuşan sanığın ifadesini değiştiriyor.

Şimdi gel hakkaniyetten bahset, şimdi gel adalet var de, diyebilir mi insan? Diyemez.. Göz göre göre oluyor bu olay. Duruşma erteleniyor, bilirkişi raporu talebinde bulunuyor mahkeme.. 2'inci celsede de bilirkişi raporu da geliyor, müştekinin hiçbir şekilde kesici/delici bir şeyle saldırmadığı, tamamen sanıkların haksız şekilde bir kişiyi darp ettikleri ve adli tıp raporunda da belirtildiği gibi yaralandığı belirtiliyor..

Sonra ne mi oluyor? Müştekinin burnunu kıran şahıs 1 yıl 2 ay hapis cezası alıyor, buna da HAGB uygulanıyor.. Yani hükmün açıklanmasının geri bırakılması, başka bir suç işlendiğinde bu ceza eklenecek sanığa.. Gerekçeli karar yazıldıktan sonra Üst mahkeme olan Ağır Ceza Mahkemesine itiraz dilekçesi veriliyor, fakat yerinde bulunuyor mahkemenin vermiş olduğu karar..

Şimdi hukuktan anlayan arkadaşlarımız şunu sorabilirler, bu adam madem haksızlığa uğradı mahkeme tarafından, neden; tarafsızlığını şüpheye düşürecek sebepler*den dolayı hâkimin reddi istenmedi.. Belki bilmiyor.. Belki mahkemenin uzamasını istemiyor. Belki de durumu elverişli değil, belki de tiplerini bir daha görmek istemiyor o şahısların.. Nedenleri uzuyor gidiyor işte.

Mahkemenin başlaması esnasında, sanıklarının 3'ünün telefonunun da çalması işin cabası.. Ama bu mahkeme disiplin kurallarına uymadığından tutanağa geçirilmez, elindeki sopayı inkar eden esas sanığın elimde yoktu dediği sopa, vardı ama yere bıraktım şekilde değiştirilerek hak arayan Vatandaşın hakkı yenerek sonuca varılır..

Ve şunu ben çok iyi biliyorum ki hak kaybı yaşamak istenmiyorsa, haklılığını bir insan gerçekten ispat etmek istiyorsa kesinlikle bir avukattan destek almalı ve müdafi olarak atamalı... Bu sadece basit yaşanmış bir olaydır.. Ama hak aranan bir yerde bir Vatandaş'ın hakkının ayaklar altına alınmasını ihtiva eden bir duruşmaydı..

Sevgilerle..