![]() |
İstanbul'da... Sensin tertip eden bu çilegâhı Sensin tercih eden aşka nikâhı. Yanlış mı sevgilim, yalan mı söyle? İyi mi bir tanem, iyi mi böyle? ... Hangimiz gafilmiş, hangimiz şaşkın? Hangimiz kanına girdi bu aşkın? Giden mi günâhkar, kalan mı söyle? İyi mi nur tanem, iyi mi böyle? ... Neden bunca hasret, neden bu keder? Sen benden derbeder, ben senden beter. Suçlu kim! Kalbim mi, çalan mı söyle? İyi mi nar tanem, iyi mi böyle? ... Zaman aynasında görürsün yarın, Hangimiz helâlin, hangimiz yârin. Seni kaybeden mi, bulan mı söyle? İyi mi kor tanem, iyi mi böyle? .... Ne diyor şair; iyi mi böyle? Hala seviyorum derken bana,neden seçtin bensizliği? Hatırlıyormusun ne kadar mutluyduk eskiden...sen gülerdin,ben mutlu olurdum...ben mutlu olurdum,sen gülerdin...geçinir giderdik bir ömür böyle...sen artık gülmüyorsun ben mutlu değilim...iyi mi böyle? Yanımdayken bile özlüyorum seni derdin,ellerin elimdeyken bile gideceksin diye korkuyorum,gitme haksızlık etme bana derdin ya hani...şimdi söyle;giden sen,kalan ben hangimiz haksız?...hangimiz vefasız? İyi mi böyle? Aslında gidemedin benden,gidemezsin de...biliyorsun ki benden sonra tanıdığın,tanıyacağın hiç kimse 'ben' olmayacak...biliyorum dalıyor gözlerin,gecenin bir yarısı çınlıyor kulakların ve garip bir hüzün doluyor içine...iyi mi böyle? Ve özlüyorsun beni...özlemesen hissederim,seviyorsun...o yüzdendir ki bu gidemeyeşim,terkedemeyeşim seni,sevgimi...geldiğinde eskisi gibi bakmak için gözlerine,resimlerinle talim yapıyorum...unutamayayım diye seni;beraber yaptığımız şeyleri yapıyorum...hala aynı yolları yürüyor,aynı yemekleri yapıyor,aynı şarkıları dinliyorum seninle...ve itiraf ediyorum;evet 'özledim' |
Cevap: İstanbul'da... El ele kenettik Güleç gezerdik sokaklarda.. Yerdik göz göze İçerdik baş başa.. ... ...Ve ‘yarasın canıma’ derdi Kadın gözlerime baka baka.. Şimdi ben bu kenti tekil gezerim Yerim içerim.. Ve bilirim duymasan da derim ama Yarasın canıma,yara.. |
Cevap: İstanbul'da... Günlerden bir Gün, evrenin bir noktasında, küçük bir tırtıl gözlerini hayata açmış. Doğal içgüdüleri ile hemen beslenmeye başlamış. Ne bulursa yemiş. Bir süre sonra, yeterince büyüdüğünde, kendine güvenli bir yer bulup, bir koza örmeye başlamış. Bu kozanın içinde geçirdiği uzunca bir sürenin sonunda da, rengarenk kanatlı bir kelebek olup çıkmış. Minik kelebek, uçabiliyor olmanın da verdiği mutlulukla uçmaya başlamış. Dağlar tepeler aşmış, ormanın her yerini dolaşmış. Derken bir vadiye gelmiş. Rengarenk çiçeklerin bulunduğu bir vadiye. Etrafına şaşkın şaşkın bakarken, vadinin öbür ucunda bir papatya görmüş. Bir anda afallamış. Ne düşüneceğini, ne yapacağını bilememiş. içinden "Ne muhteşem bir çiçek" diye geçirmiş. Ve vakit kaybetmeden yüzlerce renkli, hoş kokulu çiçeğin üzerinden geçip doğruca onun yanında almış soluğu. "Merhaba" demiş papatyaya, "sizi uzaktan gördüm ve yanınıza gelmek istedim.". Nazlı papatya şöyle bir bakmış konuğuna ve "Merhaba" demiş, "ben de yalnızlıktan sıkılmıştım zaten." Ve konuşmaya başlamışlar. Kelebek ona hayat hikayesini, nerede dünyaya geldiğini, geçtiği ormanı, tepeleri anlatmış. Papatya da ona kendinden bahsetmiş. Birbirlerinden gerçekten hoşlanmışlar. Kelebek bütün zamanını papatyayla geçirmiş. Gece olunca beraber yıldızları ve ateş böceklerinin danslarını seyretmişler. Gündüz olunca kelebek, kanatlarıyla papatyayı güneşin yakıcı ışınlarından korumuş. Minik kelebek papatyayı çok sevmiş. O kadar çok sevmiş ki, bir türlü onun yanından ayrılamamış. Papatyanın da onu sevip sevmediğini merak ediyormuş. Ama cesaret edip de bunu papatyaya söyleyememiş bir türlü. Onu kırmaktan, incitmekten, bu yüzden kaybetmekten korkmuş. Papatya da kelebeği çok sevmiş ama o da bir türlü söyleyememiş sevgisini. Duygularının karşılığının olmayacağından, bu yüzden kelebeği kaybedeceğinden korkmuş. Böylece iki sevgili yan yana ama sevgilerini paylaşmadan sürekli sohbet etmişler. Böylece Saatler Saatleri kovalamış. Günler geçip de, kelebek artık zamanı kalmadığını, gücünün tükendiğini anlayınca, papatyaya dönmüş ve; "Üzgünüm ama senden ayrılmam gerekecek" demiş. Papatya buna bir anlam verememiş. "Neden" demiş. "Yoksa benim yanımda mutsuz musun?". "Hayır" demiş kelebek. "Bilakis, sen benim hayatıma anlam kattın. Fakat biz kelebeklerin ömrü sadece üç gündür. Ve ben de ömrümü tamamladım. Artık kelebeklerin hiç ölmediği bir yere gitmeliyim." Papatya bu duruma çok üzülmüş ama yapacak bir şey yokmuş zaten. Kelebek artık hiç gücünün kalmadığını, daha fazla tutunamayacağını fark ettiğinde, son bir gayretle papatyaya "Sevi seviyorum" diyebilmiş ancak. Papatya donakalmış. Sadece "Bende..." diyebilmiş kelebeğin arkasından. Ardından da gözyaşlarına boğulmuş. İçinden "Keşke onun da beni sevdiğini bilseydim. Keşke onu sevdiğimi söyleyebilseydim." diye geçirmiş. Papatya, sevdiğinin onu sevdiğini bilmeden geçirdiği günlerin acısına dayanamamış. Bir süre sonra yaprakları önce solmuş, sonra da dökülmeye başlamış. Her düşen yaprakta papatya, "seviyormuş" diye geçirmiş içinden. İşte o Günden beri, bunu bilen aşıklar, sevgililerine soramadıklarını hep papatyalara sormuş: "Seviyor mu, sevmiyor mu?"... |
Cevap: İstanbul'da... Bedelini ödedim ! Yara benim ! |
Cevap: İstanbul'da... Alıntı:
|
Cevap: İstanbul'da... Alıntı:
bir tek kızıl bir kadın geni var ! |
Cevap: İstanbul'da... Varsa cesaretin,yine gel bak gözlerime...yok yok bakamazsın;işte o an kıyametin olur.Utancından,pişmanlığından,çaresizliğinden kendini atacak yer ararsın...işte o an ölmek istersin...Hadi gel bak,aynı yerde,aynı bankta bekliyorum seni... |
Cevap: İstanbul'da... Kokunla uyumayı… koynunda uyanmayı… özledim gel… bilmezim ki nerdesin… soramam ki kimlesin… arayamam yok gözümün gözüne yüzü… tenimde al nefesin… tadınada doymazım… yanayım ben yanayım.. ateş olayım… bu yarınsız geceler tek şahidim oldular.. çığlık çığlık susmak ne demek… sensizlik demek… sonsuzluk demek… hep hasret demek… acıtma demek…. sev beni demek…. |
Cevap: İstanbul'da... Sktr Et Şaiir Bu Dediklerini Ben hayatı 1 Milyon Yaşıyorum Bu KafayLa ! Aşk Meşk İşLeri PaLavra Gel Sende BizLe Takıl 10 LirayLa ! |
Cevap: İstanbul'da... Alıntı:
yorulmuşsundur; nasıl etsemde yıkasam ayacıklarını ne gül suyum ne gümüş leğenim var, susamışsındır; buzlu şerbetim yok ki ikram edeyim acıkmışsındır; beyaz ketenli örtülü sofralar kuramam memleket gibi yoksuldur odam. hoş geldin kadınım benim hoş geldin ayağını basdın odama kırk yıllık beton, çayır çimen şimdi güldün, güller açıldı penceremin demirlerinde ağladın, avuçlarıma döküldü inciler gönlüm gibi zengin hürriyet gibi aydınlık oldu odam... hoş geldin kadınım benim hoş geldin. |
Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 18:31. |
Powered by vBulletin® Version 3.8.11
Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.
Search Engine Friendly URLs by vBSEO
Copyright ©2004 - 2025 IRCForumlari.Net Sparhawk