IRCForumları - IRC ve mIRC Kullanıcılarının Buluşma Noktası
  sohbet

 Kayıt ol  Topluluk
Yeni Konu aç Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Stil
Alt 24 Ekim 2009, 22:39   #1
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
HZ. OSMAN(R.anh)




HZ. OSMAN (R.anh)
ALPEREN GÜRBÜZER


Fil olayının üzerinden altı yıl geçmişti ki, Afvan b. Eb’il As’ın oğlu dünyaya geldi. Peygamberimizle aynı soydan, ama bir farkla; Allah Rasulü Kureyşin Haşimi, Osman ise Emevi kolundandı.
O ilk iman edenlerin beşincisi, yani Hz. Ebubekir onu bu yola teşvik etmiş ve gidelim mi demiş, evet deyince Hane-i Saadete vardılar. Derken Peygamberimizin dilinden dökülen ayetlerle İslam’ın halkasında buldu kendini.
Amcası Hakem b. Eb’il As, onu namaz kılarken görünce önce uyardı, sonra atalarının dinine dönmeyince ağaca bağlandı. Uyarılar sonuç vermeyince bu sefer bulunduğu odanın eşiğine çalı çırpı yığılıp ateşe verildi. Osman dumanlar arasında bayılınca ancak su ile ayıltabildiler. Baktılar ki Hz. Osman kararından vazgeçmeyecek, ne halin varsa onu gör denilip serbest bırakmak zorunda kaldılar. Amcası İslam’ın fetih yıllarında boynunun vurulma pahasına korkudan iman etmiş, ama Allah Rasulü‘ne hep yetim gözü ile bakmış, daha da ileri giderek Hane-i Saadetin mahremiyetini gözetlemiş, hatta birtakım konuşmalara kulak kabartarak etrafta dedikodu kazanı kaynatmış, bütün bunların neticesinde Medine’den kovularak sürgün edilmiştir. Fakat ileriki yıllarda talih kuşu başına konmuş, şöyle ki; Hz. Osman Hilafet makamına oturduğu günlerde amca duygularına yenik düşünce onu çağırıp Kudâ bölgesine zekât ve sadakaları toplama görevi verilmiş, bununla da kalmayıp oğullarından Mervan’a hilafet mührünü vererek ashab arasında birtakım sıkıntıların doğmasına yol açılmıştır.
Efendimiz (s.a.v); kızı Rukayye’yi Osman’a nikâhladı. Habeş yurduna Rukayye ile birlikte hicret ettiler, aradan epey zaman geçtiğinde hicret ettikleri topraklarda müşriklerin secde ayetlerini işitince secdeye vardıklarından hareketle Müslüman oldukları asılsız haberine kapılıp ve aralarında Hz. Osman’ın da bulunduğu bir kısım Mü’minler Mekke’ye geldiklerinde yanıldıklarını gördüler. Böylece Hz. Osman ikinci defa Habeş’e döndü, ardından Medine’ye Hicret emri gelmesiyle üçüncü defa hicret etme şerefine nail oldu.
Medine’ye hicret edildiğinde su sıkıntısı vardı. Bir gün Resulü Ekremin; kim Rume kuyusunu satın alırsa cennette onun için hayırlı mükâfat vardır sözlerini işitir işitmez hemen kuyu başına gelip Yahudi ile pazarlığa tutuştu, ama ancak kuyunun yarısını alabildi. Üstelik anlaşma gereği kuyudan bir gün biri, bir gün de diğerleri alacaktı. Fakat nöbet gününde Müslümanlar iki günlük sularını alarak Yahudinin gününde almıyorlardı, bu durumda Yahudi kuyunun diğer yarısını da Osman’a satmak mecburiyetinde kalarak, böylece kuyu suyu her gün Müslümanların hizmetine sunulacak hale geldi. Nitekim Hz. Osman hayatı boyunca bütün malını İslama’a adıyacak kadar cömert davranacaktır.
Rukayye hasta idi, bu yüzden kendisine Bedir savaşına katılma izni verilmemişti. Hz. Osman Bedir zaferinin müjdesini aldığı gün Rukayye’yi de gözyaşları içerisinde Baki Kabristanı’na defnetmişti, öyle ki eşini kaybetmenin acısını günlerce üzerinden atamadı. Allahın Habib-i diğer kızı Ümmü Gülsüm’ü Osman’a nikâhla***** Hz. Osman’a bundan böyle ‘Zinnureyn’ denildi, yani o artık çifte nur sahibidir. Hz. Osman aynı zamanda peygamberimizin vahiy kâtibi olarak da yanıbaşında hep bulundu.
Hz. Ali ve Hz. Fatıma’nın evliliğinde mihirine yardımcı olma şerefine erdi. Hz. Ali’nin satışa çıkardığı zırhı önce satın alıp sonrada bu zırh sana hediyem olsun diyecek kadar canyürekti.
Allah Rasulü, damadı Osman’ın yumuşak tabiatlı bir mizacı olduğunu bildiğinden ona en küçük süvari birliğinin başına bile getirmemiştir. Öyle ki son derece halim-selim tabiatlı yapısı Uhud savaşında da kendisini göstermiş, nitekim savaş anında Muhammed öldü şayiası çıkınca savaş meydanını terk edebilmiş, neyse ki daha sonra gelen ayetle ‘Allah onları affetti’ ayeti ile derin nefes alabilmiştir.
Hudeybiye seferinde Hz. Ömer’in teklifiyle Mekke’ye elçi olarak görevlendirilip, Müşriklerce geri gönderilmeyince ister istemez ordu içerisinde Osman öldürüldü sözleri yayılmaya başladı. Bu durumda Allah Resulü ashabına hemen Rıdvan Beyatı verip, sonra da sağ eliyle sol elini tutarak; bu da Osman’ın yerine beyan buyurarak, gıyabında itaat sözü alarak müşriklere karşı kararlılık sergilemiştir Böylece bu beyatla Osman’ın serbest bırakılmasını beraberinde getirmiş ve hatta Hudeybiye anlaşmasının yolu açılmıştır.
Hz. Ömer kendisinden sonra halife olacak olan seçtiği şura üyelerine nasihatlarda bulunmuş, Hz.Osman’a da:
— Ey Osman! Şayet halifelik sana kalırsa Emevileri devlet yönetiminden uzak tut, ümmetin başına musallat etme uyarısında bulunmuştur.
Hilafetin döne dolaşa Hz. Osman’ın halife olması Emevileri çok sevindirmişti. Zaten onlarda halifeliğin asıl sahibi olduklarını düşünüyorlardı öteden beri.
Hz. Osman halife olarak ilk işi; Hz. Ömer’in şehit olmasında kesin delile dayanmadan dâhili olduğu düşünülen tertipçileri öldüren Ubeydullah’a kısas uygulanması gerektiği hükmün aksine diyet cezası vermek oldu. Üstelik Übeydullah’ın vefatıyla birlikte üç kişinin diyetini karşılayacak miktarda mal bırakmaması dolayısıyla, halifeliğin sorumluluğu gereği gibi düşünüp ölenin diyetini kendi malından ödedi.
Ümeyye Oğullarında Ebu Süfyan, ömrünün son demlerinde gözü görmez halde, aile efradını topla***** aranızda yabancı varmı? Sözüyle başlayıp, hayır cevabı alınca:
— O halde Ey Ümeyye oğulları! Şunu iyi bilin ki, halifelik çok önemli, bir daha onu bırakmamak uğruna sımsıkı sarılarak nesilden nesile devamını sağlayın vasiyetini yaptı, ama içlerinde sadece hoşnut olmadığını belli eden Hz Osman’nın bakışları gözlerden kaçmadı. Hz. Osman hoşnut olmasa da tipik Emevi düşüncesinin yansımasıydı bu sözler. Döne dolaşa bu sözler Kureyşin kulağına geldiğinde, ilk evvela Mikdad ve Ammar b. Yasir tepki gösterse de onlar bildiğini okuyacaklardı.
Hz. Osman, halkın şikâyeti üzerine Kufe valisi Sa’d b. Vakkas’ın yerine üvey kardeşi üstelik Kur’anın fasık olarak bildirdiği Velid b. Ukbe b. Ebi Muayt’ı vali olarak atadı.
Amr b. As ise Hz. Ömer döneminde Mısır’ı fethetmenin rahatlığı ile valiliğinin garanti olduğunu düşünüyordu hep. Fakat bir gün halifeden gelen mektupta; İbni Ebi Serh’in Afrika’nın fethi için hazırlanacak ordunun başına geçirilmesi emrini okuduğunda neşesi kaçtı. Çünkü o sıradan bir neferdi, şimdi ise bir komutan, kim bilir belki de yarın vali olacaktır. Nitekim Afrika’nın fethi gerçekleşir de. Bu durumda her ikisi de birbirinden habersiz halifeye mektup yazarak birbirlerini şikâyet ediyorlar, kazanan İbni Serh oluyor ve kendisine Mısır Valiliği tevdi ediliyor. Bir zaman hayalini bile tasavvur edemediği valilik bir düş değil gerçek oluyor böylece. Artık Amr b. As bu durum karşısında iyice gerilmişti, tez elden Mısır fatihi hatıralarını arkasında bırakarak Halifenin huzurunda kendisini savunacak, hatta hayırlısı olsun deme erdemliğini bile gösteremeden makam ve mevki hırsı ile huzurdan bir hışımla ayrılacaktır.
Ebu Musa el Eşari de Basra halkınca şikâyet edilince, Hz Osman bu makama dayısının oğlu Abdullah b. Amir’i atar. Böylece Şam, Kufe ve Mısır tamamen Emevilerin kontrolüne geçer.
Hz. Osman dönemine kadar Cuma namazına davet tek ezanla oluyordu. O Zevra denilen bir yerde hatırlatma ezan okutarak, insanlardan bir kısmı işine dalıp da Cumayı kaçıranlara kolaylık sağlanmış, bu çifte ezan ashab tarafından güzel bulundu. Ancak Arafatta cem-i takdimle ikişer rekât kılınan öğle ve ikindi namazlarının dörder rekât kıldırılması içtihadına, özellikle Hz. Ali tarafından itiraz edilmiş sert tartışmalara yol açmış, derken bu uygulama ancak halifelik müddetince sınırlı kalabilmiştir.
Kur’an ilk olarak Hz. Ebubekir döneminde Mushaf haline getirilmiş, kurulan heyetin çalışmaları neticesinde o güne kadar değişik lehçelerde yazılı Kur’an nüshaları yakılarak bir zamanlar ashabın şahitliğinde Hz. Hafsa’nın evinde asılı duran Kur’an’ın orjinaline uygun altı adet Mushaf çoğaltılıp büyük İslam merkezlerine gönderilmesi sağlanmıştır. Gönderilen Kuran’ların Hz. Ebubekir döneminden tek farkı Mushaf’ın bugünkü haliyle tertip üzerine yazılmasıdır.
Mervan otuz deve yükü hurmalarını sağda solda halifenin selamı var diyerekden satması şikâyete neden olmuş, Hz. Osman’ın yeğeni ve aynı zamanda damadı olan Mervan maalesef bir uyarı bile almadan mesele geçiştirilmiştir.
Hz. Ömer devrinde Muaviye b. Ebi Süfyan Şam’a vali atanmıştı. O sürekli gözünü Kıbrıs’a dikmişti, bu niyetini halifeye bildirdiğinde, Hz. Ömer’in Amr b. As’dan; Denizin durgun gönülleri okşadığını, coştuğunda dalgaların insanlara acımadığı yönünde aldığı bilgiye dayanarak ‘Bir tek Müslüman’ın kılına zarar gelmemesi uğruna Rum ilinin zenginliğine değişmem’ cevabıyla hayallerine geçit vermemişti. Vakta ki Hz. Osman hilafete geldi o düşüncesi kabul görüp Kıbrıs fethedildi ve o savaşta çokça da ganimet elde edilmişti. Doğrusu Hz. Osman döneminde İslam dünyası daha da genişledi. Arabistan, Afrika’nın büyük bir kısmı derken, Türkistan, İran, Kafkasya gibi alanlar İslam dairesine girerek İstanbul surlarına kadar gelinebildi. Fakat Muaviye bundan öteye gidemedi.
Bir gün Ka’b b. Ubeyde ilmi konuda halife ile münazara yapıyordu ama, sesi edep sınırlarını aşacak tarzda olması Mervan’ı rahatsız etmişti. Mervan Hz. Osman’a; böyle adamlara yumuşak davranırsan olacağı bu, hadlerini bildirmen gerekirdi sözleri üzerine Ka’b çağrılır, sırtına yirmi kez kırbaç vurulurken sanki kendisine vuruluyormuşcasına acısını hissetti yüreğinde. Öyle ki koca halife dayanamayıp bir gün yine Ka’bı çağırdı, ödeşmek üzere sırtını açarak kırbaçlanmasını istemiş.
Ka’b:
— Müminlerin Emirine hakkım helal olsun, hem de bunu yapamam, bunu ne olur benden istemeyin deyip oradan ayrılır.
O idareci iken bile hep idare edilen şuuru ile mü’minleri yönetmiş, fakat gerektiğinde Hz. Ömer misali masaya yumruğunu vuracak mizaç sergileyemediğinden dolayı Emevilerin istismar alanlarının genişlemesi kolay olmuştu. Basra, Kufe, Şam ve Mısır valilikleri önemli kilit noktalardı çünkü. Basra’da İbn Amir, Kufe de Said ibn’il As, Şam da Muaviye ve Mısır da Ebi Serh Emevi valileri idi. Valiliklerin Emevi olması halkın Halifenin akraba tutkunu olduğunun düşüncesini doğurmuş üstelik birçoğunun ehliyetsiz ve beceriksiz olduğu gözlerden kaçmamış, hatta uygulamaları birtakım sıkıntılar doğurarak şikâyetlere neden olmuştu.
Bu arada Ruaf adı verilen burun kanaması hastalığı salgın haldeydi. Hz. Osman da bu hastalığa yakalanmış, kan kaybı hergeçen gün vücudunu zayıflatıp bitkin hale gelince mescide çıkamaz olmuştu. Bir gün Abdurranman b. Avf’ın hasta yatağında Osman’a:
— Senden sonra halife olarak beni uygun görmüşsün, şunu bilin ki benim halifelik de gözüm yok dedi.
Hz. Osman bu bilgiyi nerden öğrendiğini sorduğunda;
Abudurrahman b. Avf:
— Humran dedi bana.
Humran halifenin kölesi idi, bu olaydan sonra Basra’ya sürgün edilir. Hz. Osman sıhhatine kavuştuğunda kendi yerine geçecek birini düşünmedi zaten.
Bir gün Hz. Osman Eriş Kuyusunun başında Allah Rasulünden kendisine kadar devr olunan ve üzerinde ‘Muhammed Rasulüllah’ yazılı yüzüğü ile oynarken kuyuya düşürüverdi, tüm aramalar fayda vermedi, hatıraların kaybı üzmüştü onu. Neyse ki yerine teselli mahiyetinde bir yüzük yapılarak bundan böyle yazışmalar bu yeni yüzükle mühürlenecekti.
İkisinin de adının Muhammed olduğu iki genç ateşli propogandalarla Mısır halkını etkilemeye çalışıyorlardı. Biri Hz. Ebubekir’in oğlu, diğeri ise Huzeyfe’nin Yemame savaşında şehit düşerek yetim kalmasıyla evlat olarak bağrına bastığı, uzun yıllar şefkat kolları arasında baba-amca ilişki içerisinde beraberce yaşamış olduğu Huzeyfe b. Muhammed’di.
Bu iki genç birkaç kişinin dolduruşuyla halifeden valilik talebinde bulunmuşlar. Hz Osman’dan evet cevabı alamayınca, senmisin bizi reddeden diyerekten ona kin ve nefret duymuşlar. Bununla da kalmayıp Medine’den ayrılarak Mısır’a gelmişler halife aleyhinde çalışma başlatmışlar. Mısır Valisi durumu hazırladığı bir raporla halifeye haberdar edince yıllardır baba şefkati gösterdiği Huzeyfe b. Muhammed’e ve dava arkadaşı Hz. Ebubekir’in oğlunun yaptıklarına şaşırmış hemen ikisine de hediye paketi göndererek gönüllerini yumuşatmayı denemiş ama, onlar bu erdemliliği; etrafa rüşvet vererek bizi susturmaya çalışıyor şeklinde lanse edeceklerdir. Böylece halkın gözünü bu şekilde boya***** kendi konumlarını büyüteceklerdir.
Savarı savaşında zaferle dönen gemilerin birinde Muhammed b. Ebi Huzeyfe; Halife tarafından tayin edilen İbn Ebi Serh emrinde savaşa girmedim, asıl savaş Osman b. Affan’a yapılacak cihaddır diye ateşli konuşmalarla günden güne taraftar halkasını genişletmeyi başaracaktır.
Aslında Mısır’daki karışıklığın kaynağı Yemenli bir Yahudi olan Müslüman kılığına girmiş Abdullah ibni Sebe’den başkası değildir. Önce Basra Valisi farkına varıyor sürgün ediliyor Kufe’ye geliyor, orada da tutunamıyor Şam’a geliyor. Şamda da; Madem Hz. İsa dünyaya yeniden dönecek neden Muhammed dönmesin tarzında sözleri de dikiş tutmayınca ver elini Mısır’a.. Mısırdaki daha evvelki düşüncelerine ilave olarak; Hz. Ali’nin Peygamberin varisi olduğunu dolayısıyla halifelik O’nundur, Osman’ın halifeliği zorbadır fikirlerini ortaya atarak Mısır’lıların yumuşak karnı olan en hassas olduğu konuyu işliyor ve taraftar toplamayı başarıyorda.
Her geçen gün Mısır içten içe kaynıyordu, Hz Osman valileri ile meseleyi masaya yatırmakla yetinmemiş Hz. Ali, Hz. Talha, Hz. Zübeyr ile de bu durumu görüşmüş, hatta görüşlerine başvurmuş, ama ok yaydan çıkmıştı. Altı yüz kişilik kafile umre bahanesiyle halife ile hesaplaşmak üzere Medine’ye gelirler ve Hz. Osman’ı tövbeye davet edecek kadar cüret gösterebiliyorlar da. Hz. Ali bu durumda; gözü dönmüş bu kalabalığa karşı mescidde etkili konuşmak gerektiğini telkin eder halifeye. Gerçektende Hz. Ali önerisine kulak verilip Hz. Osman’ın mesciddeki etkili konuşmasının ardından isyancıları evine davet ettiğine şahit olmuş, nevar ki Mervan tarafından kovulmalarını yüreğini yakmış ve halifeye; Mervan’ı tuttun bizim sözümüzü tutmadın şeklinde siteminde bulunmak zorunda kalmıştı. Üstelik bir Haşimi olarak Hz. Ali, yürütülen halife karşıtı kampanyaya hiçbir zaman alet olmamış, bilakis Hz. Osman’a elinden geldiği kadar yardımcı olmuştur.
Hz. Osman’nın ileri derecede ki halim ve selimliğinden cesaret alanlar onu hutbe irad ederken bile hakaret yağmuruna tuttukları gibi, peygamber hatırası asasını kıracak kadar ileri gidiyorlardı. Bütün bunlara rağmen hiçbirşey olmamış gibi davranacak, nitekim bundan böyle asayı kırık yerlerini bağlatarak asaya dayanıp konuşacaktı. Bu arada Mısır’lılar vaadlerinin yerine getireleceği sözüyle dönmüşlerdi. Fakat zaman içerisinde görünür değişiklik olmayınca Halifeye karşı yürütülen menfi propogandayı Mısırın dışına taşıdılar, oralarda bulunan arkadaşlara yazılan mektuplarla bize katılın çağrısı yapılıyordu. Dolayısıyla yapılan çağrılar derhal etkisini gösterdi bile. Kufe ve Basra’dan gelen insanlarla birlikte bu sefer Hac bahanesiyle hareket ettiler. Bu defa üç ayrı şehirden üç ayrı grup söz konusu idi, üç grubun da halife adayı ayrı, fakat düşmanı birdi. Mısırlılar Hz. Ali’ye halifelik teklif ettiler yüz bulamadılar, Küfe halkı Zübeyre, Basralılar da Talha’ya teklif ettiler onlarda hayır dediler. Artık ok iyiden iyiye yaydan çıkmıştı adeta, giderek iş ciddi durum almıştı. Hz. Osman gelenleri yatıştırmak adına bir yandan araya sözü geçebilecek insanlar koydu, diğer yandan da özellikle Muhammed b. Mesleme vasıtasıyla fitne katilden beterdir uyarısıyla birlikte birtakım vaatler ve Mısır’a yeni vali atamada dâhil birçok taahhüdü verilerek, ancak o zaman tekrar şehirlerine dönmeye ikna olabilmişlerdir. Fakat Mısıra dönüş yolculuğu sırasında tek başına ilerleyen bir adam gördüler, oracıkta durduruluyor ve üzerinden çıkan mektubu yeni vali göz gezdirince rengi biranda değişiverdi. Çünkü hakkında Mısır valisine atfen kendisi için ölüm emri vardı. Tekrar geri dönüş emri verildi. Durum vaziyet Halifeye intikal edince bu işten haberi olmadığını söylendi kendilerine. Orada bulunan Muhammed b. Mesleme Hz. Ali’ye dönerek:
— Bu iş olsa olsa Mervan’ın oyunudur demekten kendini alamadı. Mısırlılar iyice çileden çıkarak halifeye provakasyonlara alet oldun, tedbir bile alamayacak kadar beceriksiz suçlamasında bulunarak halifeliği bırakmasını istediler. Hz. Osman (r.anh):
— Rabbimin giğdirdiği gömleği çıkaramam ama, ancak tövbe edebilirim dedi.
Mısırlılar alaylı bir şekilde.
— Bu senin kaçıncı tevben diye karşılık vererek gürültülerini artırarak en son isteklerini bildirdiler:
— Mervan’ı bize teslim edin denildi.
Hz. Osman:
—Benden bunu talep etmeyin, hatta yapamam deyince isyancılar bizden günah çıktı dercesine odayı terk ettiler.
Hergeçen gün durumun kötüye gittiğini anlayan Hz. Osman (r.anh) gizlice valilerine mektup göndererek yardım talebinde bulundu, hatta bu arada Muaviye’nin ağırdan alması gözlerden kaçmadı. İsyancılar kırk günü aşacak muhasara sürecinin fitilini başlattılar;
Evvela evin çevresini kuşatmaya aldılar, tepki gelmeyince Hz. Osman’a hakaretler yağdırarak mescit içerisinde tartaklayıp bayılttılar da. Bu olay da üçbeş kişinin müdahalesi gibi değerlendirilse de, Halifeye mescit yasağı getirilecek kadar bir ileri merhaleye taşınmıştır. O, artık bir zamanlar kalabalıktan dolayı ihtiyaca cevap veremez hale gelen yeri bizatihi kendi kazancından bir arsa satın alıp genişleterek yaptırdığı mescide namaz kılmasına bile müsaade edilemeyecek duruma gelmiştir. Ardından isyancılar bununla da yetinmediler halifenin evine tüm giriş çıkışları yasakladılar, öyle ki bir zamanlar Yahudi’den satın alıp mü’minlerin hizmetine sunduğu kuyuda ki suyu kendisinden esirger oldular. Allah Rasulü’nün eşi Ümmü Habibe ve Hz.Ali su götürmeye kalkışınca paylanmış, neyse ki Hz. Ali de bütün engellenmelere rağmen zorla da olsa suyu içeri sokmayı başarabilmiştir.
Artık bıçak kemiğe dayanmıştı, Medine halkının gözünde cereyan eden olaylarda herkes seyirci, sadece ortada çırpınan Hz. Ali ve oğullarından birkaç kişinin çabası söz konusudur.
Hicretin otuz beşinci yılı geçiyordu ki Hz. Osman Hane-i Saadetinde Kur’an okuyordu. O sırada ellerinde birkaç meşale ile evine gelen isyancı grubu dış kapıyı aleve vererek, muhafızları yangın söndürmekle meşgul etmeyi başarabiliyorlar, derken fırsattan istifade odaya daldılar. Onları gören hanımı Naile yerinden fırlayınca başörtüsünü çektiler. Bu durum karşısında Hz. Osman; Ey Naile! Başını ört, öldürülmek bile senin başının açık kalması yanında hafif kalır demekten kendini alamadı. Hz.Ebubekir’in oğlu hızlı adımlarla Hz. Osman’ın sakalını çekince gözgöze geldiler ve ona:
— Baban bu durumda seni görseydi ne yapardı? Sorusuyla ne oluyorsa oluyor, biranda söz etkisini gösteriyor sakalını bırakıyor ve dışarıya çıkıyor. Fakat diğer isyancılardan Gafiki diye birisi elindeki demir parçasıyla darbe üzerine darbe vuruyor, okuduğu Kur’an sahifelerine kan sıçrıyor ve bu arada hanımı Naile müdahele etmek isterken parmağı doğranıyor. Birbiri ardınca gelen darbelerle Hz. Osman şehit oluyor. Yine bütün Medine halkı her zamanki gibi seyircidir. Ortada Hz. Ali’nin oğlu Hasan, Zübeyr in oğlu Abdullah’tan oluşan birkaç kişinin uğraşı var sadece. Nitekim her ikisi de bu olayda yaralanıyor.
Asiler şehit etmişlerdi Halifeyi. Bu elim vaziyette Hz. Osman’ın cenazesi üç gün süreyle kaldırılamadı. Ancak Hz. Ali’nin girişimleri ile bir gece Baki kabristanına defnedilebilmiştir.
O şimdi birgün önce rüyasında gördüğü Rasulüllah’ın bugün iftar soframızdasın davetine icabet ettiği yerde. Allah ruhunu şad eylesin.

 
Alıntı ile Cevapla

IRCForumlari.NET Reklamlar
sohbet odaları reklam ver Benimmekan Mobil Sohbet
Cevapla

Etiketler
hz, osmanranh


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Kapalı
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Cevaplar Son Mesaj
Ali Osman Sönmez (Ali Osman Sönmez Kimdir? - Ali Osman Sönmez Hakkında) Zen Tarih / Siyaset 0 20 Şubat 2012 22:31