IRCForumları - IRC ve mIRC Kullanıcılarının Buluşma Noktası
  sohbet

 Kayıt ol  Topluluk
Yeni Konu aç Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Stil
Alt 09 Temmuz 2011, 18:41   #1
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Deve Devrinden Füze Çağına Örnekler




Bazı çağdaş aydınların iddiaları malum. Dillerinin altında sakladıkları şundan başkası değildir:
– İslâm deve devrinde gelmiş, o devrin ihtiyaçlarına cevap vermiştir. Motorlu araç devrine cevap veremez. Günümüzün ihtiyaçlarını karşılayamaz. Bugün yeni mefhumlar benimsemeliyiz.

Bu arada küçük bir noktayı unutuyorlar tabii. O da İslâmın deveye değil insana geldiği, insanın ise her asırda insan olduğu, temel ihtiyaçlarının değişmediği...

Bu sebeple bu sefer sizlere, deve devrinden bazı uygulamalar arz etmeyi düşünmekteyim. Bakalım o devirden motorlu araç devrine örnek nasıl? Motorlu araç devrinin insanı da deve devrinin insanı gibi, yaratılışı aynı mı?

Tespitlerimiz: Mevlana Şiblinin Sadr-ı İslâm Hazret-i Ömerinden olsun.
.... Arabistan kıtlığı denen bir kıtlık hüküm sürüyordu Medinede. Halk sıkıntı içindeydi. Bir yönetici olarak Ömer bundan fevkalade üzüntü duyuyor, hatta kıtlığın sebebi olarak kendini görüyor, duasında şöyle sızlanıyordu:
– Ya Rabb, Ömerin günahı yüzünden Ümmeti Muhammede kıtlık azabı çektirme!

Bu sırada halkın yemediği şeyleri kendi sofrasına koymayı yasaklamış, “Ne zaman halk, et, balık, yağ yiyebilirse o zaman benim soframa da bunlardan koyabilirsiniz.” demişti.
Ömerin, yönettiği halktan daha fazla yokluk çektiğini söyleyen Eslem, durumu şu sözleriyle ifade etmiştir:
– Şayet kıtlık biraz daha devam etseydi, yokluk çekenlerden önce Ömer ölebilirdi. Çünkü bir yönetici olarak Ömer halktan fazla yokluğu yaşıyordu. Yönettiği insanların derdine böyle ortak oluyordu. İşte size deve devrinden bir yönetici örneği...

Bir örnek daha...
..... Bir ara halife hastalanmış, doktorlar da mutlaka bal yemesini tavsiye etmişlerdi. Ne var ki o mevsimde bal bulmak mümkün değildi. Etraftan çare arayanlar, “Hazinede küp içinde bal vardır, alıp getirelim.” dediler.

Halife buna da razı olmadı;
– Hazinede bütün halkın ortaklığı söz konusudur. Halkın haberi ve izni olmadan hazineden bir dirhem bile almak câiz olmaz, dedi.

Sonra mescidin kapısında halka durumunu anlattı.
Hazineden bal almak için izin istedi. Onlar hep birden:
– Helal olsun, istediğin kadar al, dediler. Bundan sonra devletin deposundan bal alabilen Ömer, sonra aynı miktar balı yerine koyarak borcunu ödedi.
Bu da yine deve devrinden bir yönetici örneği.
Bir misal daha...
Bir gün yolda giderken bir adamın dilendiğini görünce yine sordu:
– Neden dileniyorsun?
Adam cevap verdi:
– Ne yapayım, eskiden gücüm yetiyor çalışıp kazanıyordum. İhtiyarlayınca gücüm yetmez oldu, çalışamıyorum. Ancak dilenmeye gücüm yetiyor. Bazan yollarda, bazan da kilisenin kapısında halktan yardım istemek zorunda kalıyorum.

Anlaşılan dilenen, yaşlı bir Hıristiyandı. Ömerin beklenen titizliği yine göründü:
– Götürün bu adamı da yaşlılık maaşı bağlasınlar. İnsanları gençken çalıştırıp da yaşlanınca sokağa dilenmeye terk etmek adalet mi? Hangi insafla bağdaşır bu ihmal?

Deve devrinden gelen örnekleri burada kesiyoruz. Zannederim bugünün sorusu şudur:
– Deve devri yöneticilerinin şu duyarlılığı motorlu araç devri yöneticilerinde de var mı? Halkın yokluğuna ortak olup onlar gibi yokluğu yaşıyorlar mı?

Dilenen bir yaşlıya rastgelince, götürün bunu da yaşlılık maaşı bağlasınlar, diyebiliyorlar mı?
Bunları diyebiliyorlarsa, deve devrine erişmişiz, demektir. Mesele yok. Diyemiyorlarsa deve devrindeki şu örnekler çok mu ilkel, bize cevap olamaz mı? Varabilirsek ona varacağız, diye düşünmek, yanlış mı olur?

Mısır Valisinin oğlu, bir Kıptînin çocuğunu çarşının içinde evire çevire döver.
Döver. Çünkü çevre, kuvvetliden yanadır. Kıptînin; yani Çingene çocuğunun yanında olacak değiller ya. Hem Kıptîler de kim oluyorlar ki? Onlar zaten tarih boyunca köle olmuşlar, köle gibi yaşamışlar. Şimdi birinci sınıf vatandaş mı olacaklar?

Tabii bu anlayış, İslâmdan önceki anlayıştı. Demek bazı kesimlerde bu anlayış hâlâ devam ediyordu.
Bu dövme olayını işiten halife Hazreti Ömer, üzülür ve insanların bir kesiminin hâlâ ikinci sınıf vatandaş muamelesine maruz bırakılışını, köle gibi görülüp özgürlüğünden mahrum edilişini asla hoş karşılamaz, çevresine topladığı halka meşhur hitabesini yapar ve der ki:
– İnsanlar analarından hür olarak doğarlar. Kim onları köle yapabilir?
İlave eder:
– Kimsesizliğinden dolayı evire çevire dövülerek zulme maruz bırakılan Kıptînin çocuğu, yediği tokatları aynen iade etmeli, böylece kuvvetlilerin zayıfları ezme anlayışına artık bir son verilmelidir.
Halifenin emri aynen yerine getirilir. Kimsesiz Kıptînin zayıf oğlu, kuvvetli adam olan valinin oğluna yediği haksız tokatları aynen iade eder. Bundan sonradır ki artık kuvvetli olmak değil haklı olmak gerektiği anlaşılmaya başlanır. Kimse kuvvetine güvenerek haksızlığa yönelemez.

Bir misal daha verelim izin verirseniz:
Suriye Gassan kabilesi reisi Cebele, Kâbeyi tavaf ederken fakir köylünün birinin ayağına bastığını anlayınca öylesine bir tokat aşk eder ki, köylü yere düşmekten kurtulamaz. Cebele, bu sırada söylenmekten de kendini alamaz:
– Sen kim oluyorsun ki, Gassan kabilesi reisi Cebelenin ayağına basacak kadar yakınına sokulabiliyorsun?..
Olay halifenin adaletine intikal ettirilir.
Duruma el koyan halife yine İslâmın anlayışını yerleştirecektir. Hemen sorar:
– Cebele, senin yanına yaklaşılamayacak kadar büyük insan, köylünün de senin tokadına müshatak olacak kadar küçük adam olduğu ne ile belli? Üstünlük Allaha itaatle olur. Allaha itaat eden insanda da üstünlük iddiası olmaz!

Sözlerine şunu ilave eder halife:
– Bu anlayışın yıkılması için adalet yerini bulmalıdır. Tokat yiyen köylü tokat atan kabile reisine yediği tokatları aynen iade etmeli ki, bir daha kimse kuvvetine, makamına güvenerek zayıfları, kimsesizleri ezme, tepeleme cüretinde bulunmasın.

Halifenin emri aynen yerine getirilir. Tokatla yere yıkılan köylü, kendisini yere yıkan kabile reisine aynı kuvvette bir tokatla mukabele eder. Böylece bir daha şanına, şöhretine, makamına, mevkiine dayanarak kimsesizleri, zayıfları ezme, tepeleme cüretinde bulunamazlar. Herkes kuvvetine değil de haklı olup olmadığına bakmak zorunda olduğunu idrak etmeye başlar. Kuvvetin yerini hak alır. “Haklı mıyım değil miyim?” diye düşünmeye başlanır.

* * * Ne dersiniz? Bugün de durum aynı mı? Benzeri adalet ve ahlak anlayışına hasret miyiz? Beklediğimiz, geçmiş çağdaki bu adalet anlayışı mı? Varabilirsek ona mı varacağız?

 
Alıntı ile Cevapla

IRCForumlari.NET Reklamlar
sohbet odaları tatlim sohbet Mobil Chat
Cevapla

Etiketler
Çağına, deve, devrinden, füze, Örnekler


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Kapalı
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Cevaplar Son Mesaj
Buluğ çağına ermemiş zengin çocukların malından “zekat” vermek gerekir mi? Violent İslamiyet 0 22 Kasım 2014 23:16
Sürücüsüz araçlar çağına doğru! Zen Otomobil Haberleri 1 13 Haziran 2013 19:26
Sanki Taş Devrinden fırlamış! Slipknot Otomobil Haberleri 0 19 Ağustos 2010 17:10
Buz devrinden kalma bitki olduğunu Biliyor musunuz? Lady Merak Ettikleriniz 0 21 Nisan 2010 20:55