IRCForumları - IRC ve mIRC Kullanıcılarının Buluşma Noktası
  sohbet

 Kayıt ol  Topluluk
Yeni Konu aç Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Stil
Alt 11 Temmuz 2011, 01:13   #1
Çevrimiçi
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Yabancılaşma




İnsan birşeye kendini kaptırdığı ölçüde, yavaş yavaş o şeyin tesirine girer ve onda fâni olur. Asırlar var ki insanımız, kâh makina, kâh teknik ve teknoloji, kâh bütün eşya ve hadiselerin tesirinde, özünden uzaklaşa uzaklaşa kendi dünyasına karşı bütün bütün yabancılaştı. Günümüzde makina, insan düşüncesini öylesine baskı altına aldı ki, zavallı insanoğlu, onun çark ve dişlileri arasında sıkışıp kalarak; aşk, heyecan, insanî duygu ve düşünce, irâde ve vicdân gibi özüne ait bütün cevherleri birer birer yitirdi.

Bugünün modern insanı, duygu ve düşünceleri ile somun ve civata yivleri arasında ezilip gitmiştir. Onun bir fabrikadaki vazifesi, iki vida atlayıp üçüncüsünü veya üç vida atlayıp dördüncüsünü sıkıştırmaksa o, bu küçük işle öylesine bütünleşmiş, makina çarklarıyla o denli içli-dışlı olmuştur ki, bu hâliyle dönüp insanca düşünmesi, insanca konuşması, insan gibi hissedip insanca davranması âdeta imkânsızlaşmıştır.

Düşünmeyi öne alan mantıkçılar, insana: “Düşünen hayvan”; konuşmayı ehemmiyetli görenler de ona: “Konuşan hayvan” demişlerdi; eğer bugünün insanına bir ad vermek icab etseydi, zannediyorum en uygunu “vida sıkıştıran hayvan” olacaktı. Bunun mânâsı ise, kâinatlar kadar değer taşıyan yüce varlık insanın, bir civata ve somun kadar küçülüp ehemmiyetsizleşmesinden başka bir şey değildi. Bu itibarla da ona, tek buudlu insan veya değeri düşmüş insan demek daha uygun olacaktır.

Günümüze kadar gelen bir inanışa göre; bir kısım kimseler, kötü ruhların tesirine girerek özlerini kaybettikleri, benliklerinden uzaklaştıkları ve onların kuklaları haline geldikleri kabul edilmektedir ki; batının teknik ve teknolojik üstünlüğü karşısında başı dönen, bakışı bulanan ve medeniyet adına gidip gırtlağına kadar onun erâcifine gömülen; özünü, şahsiyetini, benliğini yitirmiş günümüzün ruh hastası-müstağripleri1 için aynı şeyleri düşünebiliriz. Böyleleri, kat’iyyen kendileri olarak duyamaz, kendileri olarak düşünemez ve kendileri olarak zevk alamazlar. Bu itibarla da, bütün bir tarih boyunca birikip gelişen örfler, âdetler, dînî duygu ve düşünceler, san’at ve edebiyat gibi hayâtî unsurlar onlara ters gelmeye başlar. Oysa ki, bütün zevk ve elemler, keyf ve kederler; hatta hayata ait bütün iniş ve çıkışlar yukarıda arz edilen hususların halitasından ibaret bir menşurdan2 geçirilip değerlendirildiği ölçüde duyulur, kavranır ve yaşanır. Aksine, bütün bir hayat ve ona ait şe’nler, rol icâbı, onları temsil eden bir insan üzerinde tesir icra ettiği kadar dahi duyulup hissedilmez.

Seneler var ki batı toplumu; kendi düşünce tarzını, hayat felsefesini, duyuş ve zevk alışlarını bizim insanımıza empoze ede ede, onu öylesine sersemleştirdi ki; artık o, kendi gibi düşünemez, kendi gibi inanamaz ve kendi gibi okuyup yazamaz oldu. Yirmi devletten derleyip toparladığı kültür kırıntılarıyla, meydana getirmeyi plânladığı mel’unlardan-mel’un bir anlayış içinde, hareketsizliği bir ızdırap, hamle ve aksiyonu ise bin hasret oldu..! O bu hâliyle, batının kültür ve medeniyetine sahip olduğunu ve olacağını hayâl ededursun; karşı dünya, asırlardan beri kurup durduğu emellerini tahakkuk ettirmeden başka bir şey düşünmüyordu: O herşeyiyle değişmeliydi; inancı, düşüncesi, kültürü, hayat felsefesi, istihsâl ve istihlâkı, giyim-kuşamı ve evinin döşemesine kadar her şeyiyle.. bir de bunlar (toplumu modernize etme ve medenileştirme) gibi aldatmacalarla ele alınınca, özden uzaklaşma ve yabancılaşma fevkalâde bir hızla ve çok kısa zamanda her tarafı sardı.

İsterseniz bu durumu, Sartre’ın “Yeryüzünün Lânetleri” kitabının önsözünde beraberce gözden geçirelim: “Amsterdam, Paris, Londra gibi ülkelere, birkaç aylığına, bır kısım Asyalı ve Avrupalı gençleri getirip gezdirecek; giyim-kuşamlarını değiştirecek; biraz lisan biraz da batı kültürü verdikten sonra kendi hars ve ma’nevî değerlerinden uzaklaşdırarak yeniden ülkelerine göndereceğiz. Artık bizim borazanlarımız haline gelen bu gençler, gittikleri ülkelerde bizim düşündüğümüz gibi düşünecek ve bizim söylediklerimizi haykıracaklardır...” Şecaat arzeden kıptînin sirkatini dinlemeye ne hâcet! Bu ülke insanının batı taklid ve takipçisi olduğu, üzerinde münâkaşa yapılmayacak kadar gün gibi meydanda... Nesillere dini, kültürü, tarihi unutturularak köksüzlüğe öylesine revaç verildi ki; genç kuşaklar, kendi kültürünü bilmez, ama; onu aşağılamada fevkalâde mahirdir.. dininden bütün bütün habersizdir, ama; onu yerden yere vurmada müsamahasız ve peşin hükümlüdür.. edebiyattan anlamaz, nesir ve nazım hususiyetlerine aklı ermez, ama; geçmişi karalamada alabildiğine merhametsiz ve cüretkârdır... Rica ederim, böyle tiplerin, toplumun kaderine hakim olduğunu düşündükçe ürpermemek mümkün müdür?. Böylelerinin el üstünde tutulduğu bir cemiyette, gençlerin serserileştiğine ve anarşinin boy atıp geliştiğine değil, bütün bunlara rağmen, hâlâ bu vatan ve bu milleti seven bu kadar insanın bulunduğuna şaşılmalıdır..! Kaderin tatlı cilvesine bak ki, milletçe bu kadar erozyonlara uğradıktan sonra, toprak hâlâ kuvve-i imbatiyesini korumakta ve millet ağacı yeni sürgünlerle geleceği selâmlamakta..!

Evet, “herşeyin yitirildiği” düşüncesinin hakim olduğu ve milletçe tamamen tarihten silinip gitmemizin beklendiği bir dönemde, toparlanıp kendimize gelmemiz ve asırlardan beri devam edegelen kemikleşmiş yanlışlıkları sezmemiz; millî ruhun şahlanıp kendi özüyle bütünleşmeye geçmesi hem şaşılacak, hem de takdir ve şükranla yâd edilecek bir keyfiyetdir.

Ne var ki, taklidçilik daha bir süre devam edecek; millî ruh bir müddet daha derbeder olacak ve millet bir miktar daha acı çekecektir. Ama, bütün bunlar kat’iyyen uzun sürmeyecek; yerlerini milletçe özlenen şeylere bırakarak silinip gideceklerdir. Elverirki millete bahar ve diriliş va’dedenler, sözlerinde dursun; bu çetin yolda ümitsizlik ve yılgınlığa düşmesinler..!

1) Müstağrip: Batı hayranı. 2) Menşûr: Prizma. M.Fethullah GÜLEN Hocaefendinin “Yitirilmiş Cennete Doğru” İsimli Kitabından Alınmıştır.

 
Alıntı ile Cevapla

IRCForumlari.NET Reklamlar
sohbet odaları reklam ver Benimmekan Mobil Sohbet
Alt 11 Temmuz 2011, 01:15   #2
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Cevap: Yabancılaşma




teşekkurler

 
Alıntı ile Cevapla

Cevapla

Etiketler
yabancılaşma


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Kapalı
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Cevaplar Son Mesaj
Yabancılaşma Kalemzede Felsefe 0 02 Nisan 2012 09:40
Yabancılaşma, Sanat Ve Felsefe Damla Felsefe 1 30 Kasım 2011 18:07
Alienation (Yabancılaşma) Nedir? Kalemzede Felsefe 1 05 Ekim 2011 09:59
Dilde yabancılaşma!!! Kralice Kültür ve Sanat 0 18 Kasım 2008 14:14