![]() |
![]() |
![]() | #1 | |
Çevrimdışı ![]() IF Ticaret Sayısı: (0) | Biz Osmanlıyız! [Osmanlıda Kuvvetler Ayrılığı Prensibi] Muhteşem Süleyman son seferinde Avusturya üzerine yönelmişti (1 Mayıs 1556). 71 yaşındaydı ve diri göründüğünü söyleyenlere acı acı gülümseyip "Ayruk gocaduk" diyordu. Zigetvar Kalesi kuşatması sırasında rahatsızlandı. Koca çınar yıkılma aşamasına gelmişti. Başucunda 24 saat Kur'an okunmasını emretti. Hafızlara sık sık kendisi de eşlik ediyordu.. Zigetvar kuşatması uzadıkça canı sıkıldı. Komutanlarını Otağ-ı Hûmayun'a çağırdı: "Bu kal'a bizum yüreğumuzi yakmışdur," dedi, "dileruz Haktan ateşlere yana!" 5 Eylül günü dış kalenin teslim alındığını duyunca pek sevindi. Ellerini açıp dua ettikten sonra, bir anlık gençleşen sesiyle son kez kükredi: "Tiz iç kal'a dahi fetholunsun!" İç kale de fethedildi. Ne çare ki koca Hünkar, ondan sadece bir kaç saat önce fani hayata gözlerini kapamıştı. (6/7 Eylül gecesi, 1566) 46 yıllık Hükümdardı. İç organları öldüğü yere, vücudu İstanbul Süleymaniye'deki caminin avlusunda, Koca Sinan'a yaptırdığı türbesine gömüldü. Zaferleriyle değil, insanlığıyla büyüktü. Öncelikle adildi. Hangi konumda olursa olsun, insana saygılıydı. Herkesin hakkını gözetir, haksızlık-adaletsizlik yapmamaya özen gösterir, devlet adamlarına da sürekli bunu telkin ederdi.. Şu inceliğe bakın lütfen.. Hüsrev Paşa, o tarihte Mısır Beylerbeyi'dir. Mısıfr Eyaleti'nin vergilerini toplayıp İstanbul'a gönderir. O yul gelen verginin geçen yıllardan fazla olduğunu gören Padişah, Mısır'a hemen müfettişler gönderir: "Bakın ki, bu paralar ahaliye baskı yapılarak mı toplanmıştır?" Müfettişler Mısır'a gidip aylarca araştırır, soruştururlar; nihayet vergi artışının zorlamayla değil, yeni sulama kanallarının açılması sonucu sulanan arazinin fazla ürün vermesiyle sağlandığına kani olurlar ve kanaatlerini Padişaha arz ederler. Buna rağmen Kanuni, Mısır'dan gelen vergi fazlasını yol, liman, sulama kanalı inşaatlarında kullanılmak üzere Mısır'a iade eder. Hassas yüreği buna rağmen tatmin olmamış olacak ki, Hüsrev Paşa'yı Mısır Beylerbeyliği görevinden alır, yerine Hadim (hizmetkâr anlamında) Süleyman Paşa'yı tayin eder.. Bu olayda da görüldüğü gibi, Kanuni Sultan Süleyman, milletini devletine ezdirmeyen bir hükümdardı. Padişahların bile keyfi hareket edememesi için, meşhur "Kanunnamesi"nde, ilk kez görev-yetki tanımlaması yapmıştı. Ve koyduğu kurallara öncelikle de kendisi uymuştu. Şu olay bunun delili; Muhteşem Süleyman, ihtişamın zirvesinde bulunduğu günlerde Kağıthane civarında ava çıkar. Dolaşırken, Bizans döneminden kalma su yollarına tesadüf eder. Bunların onarılarak kullanılabileceğini düşünür. Bu işlerde son derece deneyimli Nikola isimli Rum mühendis bulur. Düşüncesini açar ve eski su yollarını tamir etmesini ister. Nikola, amele ve ustalar tutup bölgede çalışmaya koyulur. Bunu duyan Vezir-i azam(Sadrazam, başbakan yani) Rüstem Paşa'nın tepesi atar. Padişah'ın kendi görev alanına tecavüz ettiğini düşünür ve Nikola'yı nezarete attırır. Bir süre sonra Padişah, çalışmaların ne durumda olduğunu görmeye gider. Ne görsün? Kazma dahi vurulmamıştır.. Talimatın Rum mühendis Nikola tarafından göz ardı edildiğini düşünüp soruşturma açtırır. Anlaşılır ki, Nikola hapistedir. Kanunî Sultan Süleyman, Veziriazam Rüstem Paşa'yı çağırtıp sorar: "Şu yolcu zimmînin hapsine bais nedur?" (Su yolları yapan gayrimuslimi neden hapsettin?) Rüstem Paşa'nın, dünya hukuk tarihine geçmeye layık cevabını bugünkü dile çevirelim: "Hünkârım! Benim haberim olmadan sen böyle işlere kalkışamazsın ve devletin başına keyfi kararlarınla masraf kapıları açamazsın! Bu işi hükümet araştırır ve eğer icap ederse suyu hükümet getirir. Senin temasına mani olmak için mühendisi nezarete ben attırdım." Bu cevap, demokrasilerin temelini teşkil eden "kuvvetler ayrılığı prensibi"nin Osmanlı Devleti'ne daha ortada demokrasinin "d"si yokken hâkim olduğunu gösteren bir anlayış simgeliyor.. Bu ağır cevap karşısında Muhteşem Süleyman ne yaptı dersiniz? Okul kitaplarında sık sık anlatıldığı gibi, "mutlak irade"siyle yerinden fırlayıp, "Padişah hükmüne karşı gelmenin cezası ölümdür; tiz sadrazamın boynu vurula!" mı dedi? Hayır.. "Seni azlittüm! Bütün emvalini (malını,mülkünü) hazineye irad kaydittüm. Var Allah'tan bul!" diyerek sürgüne mi gönderdi? Yine hayır.. Sadece boynunu büktü, veziriazamına hak verdi, salâhiyetini aştığını kabul edip âdeta özür diledi: "Benim vezirim, münasip olanı yapasun!" Bugün için bile bu tablo bir hasret tablodur! Türkiye, maalesef "kuvvetler ayrılığı prensibi"ni hala oturtamamıştır! Biz Osmanlıyız! Yavuz Bahadıroğlu S: 154/155/156/157 | |
| ![]() |
![]() |
Etiketler |
ayriligi, ayrılığı, biz, kuvvetler, osmanlida, osmanliyiz, osmanlıda, osmanlıyız, prensibi |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
| |
![]() | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Cevaplar | Son Mesaj |
Kuvvetler Ayrılığı Nedir? | Elysian | Felsefe | 0 | 08 Haziran 2014 12:05 |
Newton Kanunları Eylemsizlik Prensibi Etki-Tepki Prensibi | Elysian | Fizik | 0 | 23 Ocak 2014 16:22 |