IRCForumları - IRC ve mIRC Kullanıcılarının Buluşma Noktası
  sohbet

 Kayıt ol  Topluluk
2Beğeni(ler)
  • 1 Post By KartaL
  • 1 Post By EypiO

Yeni Konu aç Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Stil
Alt 10 Temmuz 2019, 18:15   #1
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Mücadele Suresi




1- قَدْ سَمِعَ اللَّهُ قَوْلَ الَّتِي تُجَادِلُكَ فِي زَوْجِهَا وَتَشْتَكِي إِلَى اللَّهِ “Kocası hakkında seninle tartışan ve Allah’a şikayette bulunan kadının sözünü Allah işitmiştir.”
Sebeb-i Nüzûl

Rivayete göre, Havle Bint-i Sa’lebe’nin kocası Evs Bin Samit, hanımına zıhar yaptı. Bunun üzerine Havle, evliliklerinin devam edip etmediğini Hz. Peygambere sordu. Hz. Peygamber “Artık ona haram oldun” buyurdu. Kadın “Ama beni boşamadı” dedi. Hz. Peygamber yine “Artık ona haram oldun” dedi.

Kadın, çocuklarının küçük olması sebebiyle bu duruma çok üzüldü, hâlini Allaha şikâyet etti, bu vesile ile bu sûrenin ilk dört ayeti nazil oldu. Ayetler, Hz. Peygambere hâlini arzeden kadının mücadelesini ve şikâyetini Allah’ın duymasını ve kadının sıkıntısını gidermesini hissettirmektedir.

وَاللَّهُ يَسْمَعُ تَحَاوُرَكُمَا “Allah, her ikinizin konuşmanızı işitir.”

إِنَّ اللَّهَ سَمِيعٌ بَصِيرٌ “Şüphesiz Allah, Semi’ – Basîr’dir.

Allah, söylenenleri işitir, mahlûkatın hâllerini görür.



2- الَّذِينَ يُظَاهِرُونَ مِنكُم مِّن نِّسَائِهِم مَّا هُنَّ أُمَّهَاتِهِمْ “Sizden zıhâr yapanların kadınları, onların anaları değildir.”

Zıhar, kişinin hanımına “Sen bana annemin sırtı gibisin” demesidir. Zıhar, “sırt” anlamındaki “zahr” kelimesinden gelir. Fıkıh âlimleri, bu benzetmenin sırt ile sınırlı olmayıp, annesinin kendisine haram olan herhangi bir uzvuna benzetmesinin de aynı hükümde olduğunu ifade ettiler.

Ayette “sizden zıhar yapanlar” denilmesinde, onların bu konudaki âdetlerinin çirkinliğini göstermek vardır. Çünkü zıhar, onlarda cahiliye döneminin yeminlerindendi.

إِنْ أُمَّهَاتُهُمْ إِلَّا اللَّائِي وَلَدْنَهُمْ “Onların anaları ancak kendilerini doğuran kadınlardır.”

Kendilerine zıhar yapılan hanımlar, gerçekte onların anneleri değildir.

وَإِنَّهُمْ لَيَقُولُونَ مُنكَرًا مِّنَ الْقَوْلِ وَزُورًا “Şüphesiz onlar çirkin ve yalan birsöz söylüyorlar.”

Çünkü din, bunu reddetmektedir. Zira, hanım anneye benzemez.

وَإِنَّ اللَّهَ لَعَفُوٌّ غَفُورٌ “Ve şüphesiz Allah, Afüvv – Ğafur’dur (affeder, bağışlar).”

Allahın bağışlaması, mutlak manada geçmiş günahları bağışlar şeklinde anlaşılabileceği gibi, “tevbe edildiğinde bağışlar” manasında da anlaşılabilir.



3- وَالَّذِينَ يُظَاهِرُونَ مِن نِّسَائِهِمْ ثُمَّ يَعُودُونَ لِمَا قَالُوا فَتَحْرِيرُ رَقَبَةٍ مِّن قَبْلِ أَن يَتَمَاسَّا “Kadınlarına zıhar yapıp sonra da söylediklerinden dönenler,birbirleriyle temas etmeden önce bir köle azat etmelidirler.”

“Söylediklerinden dönmek”, onu telafiye çalışmak, zıharın gereğinin tersini yaparak evliliği devam ettirmektir.

Bu, İmam-ı Şafiye göre, kadını boşayabileceği bir süre geçtiği hâlde, onunla beraber olmak ile gerçekleşir.

İmam-ı azama göre ise, velev şehevî bir nazarla bakış şeklinde de olsa, onun beraberlik talebine icabette bulunmaktır.

İmam-ı Malike göre, cinsel ilişkiye kati azmetmekle bu dönüş gerçekleşir.

Ayetteki فَ “fe” harfi sebebiyet bildirir. Bunun ifade ettiği manalardan

biri, zıharın tekrarı hâlinde her defasında aynı kefareti ödemek gerektiğine delâlet etmektir.

Şafiî mezhebi, ölüm kefaretinde azat edilmesi istenen kölenin mü’min olmasına kıyas ederek, zıharda da kölenin mü’min olması gerektiğini kabul eder.

“Birbirlerişle temas etmeden önce”

Ayette, zıhar olayında kefaret ödenmeden önce cinsel beraberliğin haram olduğuna bir delil vardır.

ذَلِكُمْ تُوعَظُونَ بِهِ “Size öğütlenen budur.”

Size bildirilen bu kefaret hükmü, Allahtan bir öğüttür.

Çünkü ceza ödemeyi gerektiren bir hâle ve ondan caydıracak bir duruma delâlet ediyor.

وَاللَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ خَبِيرٌ “Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.”

Hiçbir şey O’na gizli kalmaz.



4- فَمَن لَّمْ يَجِدْ فَصِيَامُ شَهْرَيْنِ مُتَتَابِعَيْنِ مِن قَبْلِ أَن يَتَمَاسَّا “Buna imkan bulamayan kimse, temas etmeden önce aralıksız olarak iki ay oruç tutmalıdır.”

Bu hüküm, azat edecek köle bulamayan veya buna maddî imkânı olmayan kimse içindir.

فَمَن لَّمْ يَسْتَطِعْ فَإِطْعَامُ سِتِّينَ مِسْكِينًا “Buna gücü yetmeyen kimse, altmış fakiri doyurur.”

Her kim de,

-Yaşlılık,

-Kronik bir hastalık,

-Veya şehvetine aşırı düşkünlük sebebiyle oruç tutamazsa, altmış fakiri doyurması gerekir.

Nitekim Hz. Peygamber (asm) oruçlu iken cinsel ilişkiye giren bir bedevinin kefaretinde, aşırı şehvetini nazara alarak altmış gün oruç kefareti yerine altmış fakiri doyurma şıkkına ruhsat vermişti.

Köle azat etmek ve altmış fakiri doyurmak şıklarında “cinsel temasa girmezden önce” kaydı ifade edilirken burada bu kaydın yer almaması, üsttekilerle iktifa edilmesindendir, dolayısıyla aynı kayıt burada da câridir.

İmam-ı Azam, altmış fakiri doyurma şıkkında caiz olduğunu söyler.

ذَلِكَ لِتُؤْمِنُوا بِاللَّهِ وَرَسُولِهِ “Bu (hafifletme), Allah’a ve Rasûlüne inanmanız içindir.”

İşte bu beyan veya size öğretilen bu hükümler, Allah ve Rasûlünü tasdik etmeniz içindir. Bunları uygulamakla,

-Allahın hükümlerini kabul etmiş,

-Ve cahiliye dönemindeki adetlerinizi terk etmiş olursunuz.

وَتِلْكَ حُدُودُ اللَّهِ “İşte bunlar Allah’ın sınırlarıdır.”

Bunları aşmak câiz değildir.

وَلِلْكَافِرِينَ عَذَابٌ أَلِيمٌ “Kâfirler (inkâr edenler) için ise, çok elîm bir azap vardır.”

Bu ilâhî hükümleri kabul etmeyenler için elîm bir azap vardır.

Ayet, “Ona bir yol bulabilenlerin Beyt’i haccetmesi Allah’ın insanlar üzerinde bir hakkıdır. Kim de inkâr ederse, şüphesiz Allah bütün âlemlerden müstağnidir.” (Âl-i İmran, 97) ayetinin bir naziridir.



5- إِنَّ الَّذِينَ يُحَادُّونَ اللَّهَ وَرَسُولَهُ كُبِتُوا كَمَا كُبِتَ الَّذِينَ مِن قَبْلِهِمْ “Allah ve Rasûlüyle had yarışına girenler, kendilerinden öncekilerin alçaltıldığı gibi alçaltılacaklardır.”

“Allah ve Rasûlüyle had yarışına girmek”,

-Onlara muhalif olmak,

-Onları terk etmek,

-Veya Allah ve Rasûlünün koyduğu sınırlardan başka sınırlar koymaktır.

Böyle yapanlar, önceki milletlerdeki kâfirlerin helâk olmaları gibi, helâk olmaya mahkûmdurlar.

وَقَدْ أَنزَلْنَا آيَاتٍ بَيِّنَاتٍ “Hâlbuki biz apaçık âyetler indirdik.”

Peygamberin ve O’nun getirdiklerinin doğruluğuna delâlet eden apaçık ayetler indirdik.

وَلِلْكَافِرِينَ عَذَابٌ مُّهِينٌ “Kâfirler için küçük düşürücü bir azap vardır.”

Kâfirler için onların izzetini ve tekebbürünü ortadan kaldıran dehşetli bir azap vardır.



6- يَوْمَ يَبْعَثُهُمُ اللَّهُ جَمِيعًا “O gün Allah onların hepsini diriltir.”

Hiçbirini müstesna kılmayarak, Allah o gün onların hepsini diriltir, bir araya getirir.

فَيُنَبِّئُهُم بِمَا عَمِلُوا “Ve ne yaptıklarını kendilerine bir bir haber verir.”

-Onların hâlini teşhir,

-Ve azaplarını takrîr için, şu dünyada neler yaptıklarını herkesin huzurunda onlara birer birer haber verir.

أَحْصَاهُ اللَّهُ “Allah onları tek tek saymıştır.”

Allah, onların yaptıklarını tek tek ve hiçbirini eksik bırakmadan söyler.

وَنَسُوهُ “Onlar ise unutmuşlardır.”

Onlar ise, yaptıkları şeylerin çokluğu veya önemsememeleri sebebiyle unutmuşlardır.

وَاللَّهُ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ شَهِيدٌ “Allah her şeye şahiddir.”

Hiçbir şey O’na gizli kalmaz, gözden ırak olmaz.



7- أَلَمْ تَرَ أَنَّ اللَّهَ يَعْلَمُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ “Göklerde ne var ve yerde ne varsa, hepsini Allah’ın bildiğini görmedin mi?”

Allah göklerde ve yerde küllî-cüzî ne varsa hepsini bilir.

مَا يَكُونُ مِن نَّجْوَى ثَلَاثَةٍ إِلَّا هُوَ رَابِعُهُمْ “Üç kişi gizlice konuşmaz ki, dördüncüleri O olmasın.”

Allahın, onların dördüncüsü olması, sırlarına muttali olmada onlarla müşterekliğindendir.

وَلَا خَمْسَةٍ إِلَّا هُوَ سَادِسُهُمْ “Beş kişi gizlice konuşmaz ki, altıncıları O olmasın.”

Ayette, gizli fısıldaşanların üç veya beş olmasının nazara verilmesi, ayetin inişine sebep olan olaya bakan yönüyle olabilir. Çünkü ayet, münafıkların gizli fısıldaşmaları sebebiyle inmişti.

Veya bu adetlerin tercihi Allahın tek olup, tek olanları sevmesindendir.

Veya böyle bir fısıldaşma ile meşveret yapılması için en az iki kişi lazımdır. Bu iki kişi birbirine tamamen zıt şeyler söyleyebilirler. Karar verilebilmesi için bir üçüncü kişi olması lazımdır.[1>

وَلَا أَدْنَى مِن ذَلِكَ وَلَا أَكْثَرَ إِلَّا هُوَ مَعَهُمْ أَيْنَ مَا كَانُوا “Bundan daha az, yahut daha çok da olsalar, nerede olurlarsa olsunlar, O mutlaka onlarla beraberdir.”

Bir ve iki gibi bu zikrolunanlardan daha az veya altı ve üstleri gibi daha fazla olanlarla da beraberdir, aralarında neler cereyan ettiğini bilir. Nerede olurlarsa olsun, Allah için fark etmez.Çünkü Allahın eşyayı bilmesi, mekân itibarıyla yakın olmaktan gelen bir bilme değildir ki mekanın farklı oluşuna göre farklılık arzetsin.[2>

ثُمَّ يُنَبِّئُهُم بِمَا عَمِلُوا يَوْمَ الْقِيَامَةِ “Sonra onlara yaptıklarını Kıyamet günü tek tek haber verir.”

Allahın Kıyamet gününde onlara ne yaptıklarını haber vermesi,

-Onları rezil-rüsvay etmek,

-Ve niçin böyle bir cezaya müstehak olduklarını göstermek içindir.

إِنَّ اللَّهَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ “Şüphesiz Allah, her şeyi hakkıyla bilendir.”

Çünkü bilmeyi iktiza eden zâtının, her şeye nispeti eşittir.



8- أَلَمْ تَرَ إِلَى الَّذِينَ نُهُوا عَنِ النَّجْوَى ثُمَّ يَعُودُونَ لِمَا نُهُوا عَنْهُ وَيَتَنَاجَوْنَ بِالْإِثْمِ وَالْعُدْوَانِ وَمَعْصِيَتِ الرَّسُولِ “Gizlice konuşmaktan menedilip de, sonra menedildikleri şeyi işleyen ve gizlice günah, düşmanlık ve peygambere isyanı konuşanları görmedin mi?”

Sebeb-i Nüzûl

Ayet, Yahudiler ve münafıklar hakkında indi. Bunlar mü’minleri gördüklerinde aralarında fısıldaşırlar ve birbirlerine kaş-göz işareti yaparlardı. Hz. Peygamber onlara böyle yapmayı yasakladı, ama onlar yine aynı şeyleri yapmaya devam ettiler.

وَإِذَا جَاؤُوكَ حَيَّوْكَ بِمَا لَمْ يُحَيِّكَ بِهِ اللَّهُ “Sana geldiklerinde, Allah’ın seni selâmlamadığı selâmla selâmladılar.”Hz. Peygambere “Essamu aleyk” diyorlardı.[3>

Veya “iyi sabahlar” diyorlardı. Allah ise “Ve selam olsun seçmiş olduğu kullarına.” (Neml, 59) diyordu.

وَيَقُولُونَ فِي أَنفُسِهِمْ لَوْلَا يُعَذِّبُنَا اللَّهُ بِمَا نَقُولُ “İçlerinden de, “Söylediklerimizden dolayı Allah bize azap etse ya!” diyorlar.”

Kendi aralarında ise, “Muhammed şayet bir peygamberse, bu dediklerimizden dolayı Allahın bize azap etmesi gerekmez miydi” diyorlardı.

حَسْبُهُمْ جَهَنَّمُ “Cehennem onlara yeter!”

يَصْلَوْنَهَا “Oraya girecekler.”

فَبِئْسَ الْمَصِيرُ “Ne kötü varış yeridir orası!”



9- يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا إِذَا تَنَاجَيْتُمْ فَلَا تَتَنَاجَوْا بِالْإِثْمِ وَالْعُدْوَانِ وَمَعْصِيَتِ الرَّسُولِ “Ey iman edenler! Birbirinizle gizlice konuştuğunuzda günah, düşmanlık ve peygambere isyanı fısıldaşmayın.”

وَتَنَاجَوْا بِالْبِرِّ وَالتَّقْوَى وَاتَّقُوا “İyilik ve takvayı fısıldaşın.”

Siz, münafıkların yaptıkları gibi yapmayın. Siz, mü’minlerin hayrını ve peygambere karşı gelmekten sakındıracak şeyleri aranızda fısıldaşın.

اللَّهَ الَّذِي إِلَيْهِ تُحْشَرُونَ “Huzuruna toplanacağınız Allah’tan korkun.”

Neler yapmış ve neleri ihmal etmişseniz, O bütün bunlara mukabil size karşılığını verecektir.



10- إِنَّمَا النَّجْوَى مِنَ الشَّيْطَانِ لِيَحْزُنَ الَّذِينَ آمَنُوا “İman edenleri üzmek için yapılan fısıltılar, ancak şeytandandır.”

Günah ve taşkınlık hususunda fısıldaşmak şeytandandır.

Şeytandan olması,

-Şeytanın böyle yapmayı süslü kılması,

-Ve böyle yapmaya sevk etmesindendir.

وَلَيْسَ بِضَارِّهِمْ شَيْئًا إِلَّا بِإِذْنِ اللَّهِ “Oysa o, Allah’ın izni olmadıkça, onlara hiçbir zarar verebilecek değildir.”

Hâlbuki şeytan veya fısıldaşma, Allahın dilemesi olmadan mü’minlere bir zarar veremez.

وَعَلَى اللَّهِ فَلْيَتَوَكَّلِ الْمُؤْمِنُونَ “Öyle ise mü’minler ancak Allah’a tevekkül etsinler.”

Onların fısıldaşmalarına aldırmasınlar.[4>



11- يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا إِذَا قِيلَ لَكُمْ تَفَسَّحُوا فِي الْمَجَالِسِ فَافْسَحُوا يَفْسَحِ اللَّهُ لَكُمْ “Ey iman edenler! Size, “meclislerde yer açın” denilince yer açın ki Allah da size genişlik versin.”

İnsanlar Hz. Peygamberin sohbet meclisinde,

-Ona daha yakın olmak,

-Ve kelâmını daha iyi duyabilmek için âdeta birbirleriyle yarışıyor, üst üste sıkışıyorlardı.

Siz meclislerde yer açın ki, Allah da size,

-Daha geniş yerler nasip etmek,

-Daha bol rızık vermek,

-Göğsünüze genişlik bahşetmek ve benzeri muratlarınızı yerine getirsin.

وَإِذَا قِيلَ انشُزُوا فَانشُزُوا “Size “Kalkın” denilince de kalkın.”

-“Mecliste yer açmak için kalkın,

-Namaza veya cihada kalkın,

-Artık sohbet bitti, haydi kalkın” denildiğinde nazlanmayın, kalkın.

يَرْفَعِ اللَّهُ الَّذِينَ آمَنُوا مِنكُمْ وَالَّذِينَ أُوتُوا الْعِلْمَ دَرَجَاتٍ “Ta ki Allah sizden inananları ve kendilerine ilim verilenleri derecelerle yükseltsin.”

Allahın iman edenleri yükseltmesi,

-Onlara dünyada yardım ederek ve güzel şekilde anılmalarını sağlayarak,

-Ahirette ise onları cennet köşklerine yerleştirerek tahakkuk eder.

Allah, ehl-i iman içinden özellikle ilim ehli olanları, ilimle ameli cem etmeleri sebebiyle yüksek derecelere nail kılacaktır. Çünkü ilim, derece itibarıyla yüksek olmakla beraber ilimle beraber amel de olursa daha ziyade bir yüksekliği gerektirir. Bunun içindir ki, âlim olanın fiillerine uyulur, ama âlim olmayana uyulması uygun değildir.

Hadiste şöyle bildirilmiştir:

“Âlimin âbide üstünlüğü, dolunay hâlindeki ayın diğer yıldızlara üstünlüğü gibidir.

وَاللَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ خَبِيرٌ “Allah bütün yaptıklarınızdan haberdardır.”

Ayet, üstte bildirilen emre uymayan veya bu emirden hoşlanmayanlar için bir tehdittir.



12- يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا إِذَا نَاجَيْتُمُ الرَّسُولَ فَقَدِّمُوا بَيْنَ يَدَيْ نَجْوَاكُمْ صَدَقَةً “Ey iman edenler! Peygamber ile gizli bir şey konuşacağınız zaman bu konuşmanızdan önce bir sadaka verin.”

Bu emirde,

-Peygambere tazim,

-Fakirleri faydalandırmak,

-Sualde aşırı gitmekten sakındırmak,

-Samimi olanla münafık olanı, ahireti sevenle dünyayı seveni birbirinden ayırmak gibi incelikler vardır.

Bu emrin mendubiyet mi yoksa vücub mu ifade ettiğinde ihtilaf edilmiştir. Lakin bir sonraki ayetle mensuhtur. Bir sonraki ayet her ne kadar tilâvet olarak bu emrin hemen peşinde gelmişse de, nüzül itibarıyla beraber değildir.

Hz. Ali (r.a.) şöyle der: “Kur’anda bir ayet var ki, o ayetle benden başkası amel etmedi. Bir dinar param vardı, onu bozdurdum. Hz. Peygamberle gizli olarak bir şeyi konuşacağım zaman o paradan bir dirhem sadaka verirdim.”

Bu açıklama, üstteki sadaka emrinin vücub ifade etmesine göredir. Bu rivayet, sahabeden imkân sahibi zâtların bu ayeti uygulamadıkları anlamına gelmez. Zira diğer ayet gelip de hükmü kaldırılıncaya kadar imkân sahibi zâtlardan gizli bir şey konuşan olmamış olabilir.

ذَلِكَ خَيْرٌ لَّكُمْ وَأَطْهَرُ “Bu sizin için daha hayırlı ve daha temizdir.”

Bu şekilde sadaka vermeniz, şüphe içinde kalmanızdan ve mal sevgisine mağlup olmanızdan çok daha hayırlı ve daha temizdir.

“Daha hayırlı…” ifadesi, peygamberle gizli konuşma öncesindeki sadaka emrinin mendubiyet bildirmesini hissettirir.

Lakin devamındaki “şayet bir şey bulamazsanız…” ifadesi, vücuba delâletinin daha kuvvetli olduğunu gösterir.

فَإِن لَّمْ تَجِدُوا فَإِنَّ اللَّهَ غَفُورٌ رَّحِيمٌ “Şayet bir şey bulamazsanız, artık

Allah Ğafur – Rahîm’dir (bağışlayan ve merhamet edendir).”



13- أَأَشْفَقْتُمْ أَن تُقَدِّمُوا بَيْنَ يَدَيْ نَجْوَاكُمْ صَدَقَاتٍ “Baş başa konuşmanızdan önce sadakalar vermekten korktunuz mu?”

Sadaka vermekle fakir olacağınızdan mı korktunuz?

Veya “şeytanın size vaat ettiği fakirlikten dolayı, öncesinde sadaka vermekten korktunuz mu?

Ayette “sadakalar” şeklinde çoğul gelmesi,

-Muhatapların çoğul olması sebebiyledir.

-Veya fısıldaşılan şeylerin çokluğundandır.

فَإِذْ لَمْ تَفْعَلُوا وَتَابَ اللَّهُ عَلَيْكُمْ فَأَقِيمُوا الصَّلَاةَ وَآتُوا الزَّكَاةَ وَأَطِيعُوا اللَّهَ وَرَسُولَهُ “Bunu yapmadığınıza ve Allah da sizi bağışladığına göre, artık namazı dosdoğru kılın, zekâtı verin, Allah’a ve Rasûlüne itaat edin.”

Ayette “Allah sizi bağışladı” denilmesi, onların vermekten korkmalarının aslında bir günah olduğunu hissettirir. Allah, onların tevbe yerine geçen durumlarını görmüş, kendilerine bundan dolayı ceza vermemiştir.

Peygamberle özel görüşme öncesi sadaka verme hükmü kaldırıldı. Ama namaz, zekât, gibi temel emirler duruyor. Sakın bunları yerine getirmekte kusur etmeyiniz, gevşeklik göstermeyiniz.

Diğer emirlerinde Allaha ve Rasûlüne itaat ediniz. Çünkü bunları yapmak, bu husustaki ihmalinize kefaret olur, eksiğinizi tamamlar.

وَاللَّهُ خَبِيرٌ بِمَا تَعْمَلُونَ “Allah, bütün yaptıklarınızdan hakkıyla haber dardır.”

Allah zâhir ve batın (aşikâr ve gizli) ne yapmışsanız hepsini bilir.



14- أَلَمْ تَرَ إِلَى الَّذِينَ تَوَلَّوْا قَوْمًا غَضِبَ اللَّهُ عَلَيْهِم “Allah’ın kendilerine gadap ettiği bir topluluğu dost edinenleri görmedin mi?”

مَّا هُم مِّنكُمْ وَلَا مِنْهُمْ “Onlar ne sizdendirler, ne de onlardan.”

Münafıklar, Yahudileri dost edinmiş, Müslümanlar ile onlar arasında mütehayyir (şaşkın) bir şekilde gidip gelmekte idiler.

وَيَحْلِفُونَ عَلَى الْكَذِبِ وَهُمْ يَعْلَمُونَ “Ve bildikleri halde yalan yere yemin ediyorlar.”

“Biz müslümanız” diye yalandan yemin ediyorlar.

Hâlbuki kendilerinin böyle olmadığını gayet iyi biliyorlar.

Ayette “Ve bildikleri halde yalan yere yemin ediyorlar” denilmesinde, “yalan” ifadesinin bunu söyleyen kimsenin yalan olduğunu bildiği ve bilmediği tüm gerçek dışı ifadeleri içine aldığına bir delildir.[5>

Sebeb-i Nüzûl

Rivayete göre Hz. Peygamber (asm) evinde iken şöyle buyurdu. “Şimdi buraya bir adam gelecek, kalbi zorba bir insanın kalbidir, bir şeytan nazarıyla nazar eder.”

Derken Abdullah Bin Nebtel isimli münafık içeri girdi. Mavi gözlü biri idi. Hz. Peygamber Ona “Sen arkadaşlarınla beraber neye dayanarak beni kötülüyorsun?” diye sordu. Münafık, yapmadığına yemin etti. Sonra arkadaşlarını getirdi, onlar da yemin ettiler. Bu münasebetle ayet nazil oldu.



15- أَعَدَّ اللَّهُ لَهُمْ عَذَابًا شَدِيدًا “Allah onlara çetin bir azab hazırlamıştır.”

إِنَّهُمْ سَاء مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ “Onlar ne kötü işler yapıyorlar!”

Böylece onlar kötü amel işlemeyi âdet edindiler ve böyle amellerinde ısrar ettiler.



16- اتَّخَذُوا أَيْمَانَهُمْ جُنَّةً “Yeminlerini kalkan edindiler.”

Yalan yere yeminlerini can ve mallarını korumak için kalkan edindiler.

فَصَدُّوا عَن سَبِيلِ اللَّهِ “Böylece Allah yolundan çevirdiler.”

Şüpheler uyandırarak ve vazgeçirerek insanları Allahın dininden alıkoydular.

فَلَهُمْ عَذَابٌ مُّهِينٌ “Onlar için küçük düşürücü bir azab vardır.”

Onların azapları için ikinci bir vaattir.[6>

Bu, onlara vaat edilen azabın başka bir vasfıdır.

Denildi ki: Birincisi kabir azabı, bu ise ahiret azabıdır.



17- لَن تُغْنِيَ عَنْهُمْ أَمْوَالُهُمْ وَلَا أَوْلَادُهُم مِّنَ اللَّهِ شَيْئًا “Onların malları da, evlatları da Allah’a karşı kendilerine asla bir yarar sağlamaz.”

أُوْلَئِكَ أَصْحَابُ النَّارِ “Onlar ateş ashabıdır.”

هُمْ فِيهَا خَالِدُونَ “Onlar orada daimîdirler.”

Bunun benzeri daha önce geçmişti.



18- يَوْمَ يَبْعَثُهُمُ اللَّهُ جَمِيعًا فَيَحْلِفُونَ لَهُ كَمَا يَحْلِفُونَ لَكُمْ “Allah onların hepsini tekrar dirilttiği gün, size yemin ettikleri gibi O’na da yemin ederler.”

Allahın herkesi bir araya topladığı günde, size dünyada “biz sizinle beraberiz” demeleri gibi bu münafıklar “biz müslümanız” diye Allaha da yemin ederler.

وَيَحْسَبُونَ أَنَّهُمْ عَلَى شَيْءٍ “Ve kendilerinin bir şey üzerinde bulunduklarını sanırlar.”

Bunlar yalan yere yemin etmekle bir şey elde edeceklerini zannederler. Çünkü nifak kalplerinde öyle yerleşmiştir ki, dünyada yalandan iman etmek size karşı fayda verdiği gibi, ahirette de Allaha karşı fayda vereceğini kendilerine hayal ettirmektedir.

أَلَا إِنَّهُمْ هُمُ الْكَاذِبُونَ “İyi bilin ki onlar yalancıların ta kendileridir.”

Bunlar yalanda o kadar ileri gitmişlerdir ki, gaybı ve şehadeti (görülmeyeni ve görüleni) bilen Allaha karşı bile yalan söylemeye, yalan yere yemin etmeye kadar işi ileri götürmüşlerdir.



19- اسْتَحْوَذَ عَلَيْهِمُ الشَّيْطَانُ فَأَنسَاهُمْ ذِكْرَ اللَّهِ “Şeytan onları istilâ etmiş,kendilerine Allah’ın zikrini unutturmuştur.”

Kalpleriyle Allahı anmazlar, dilleriyle de anmazlar.

أُوْلَئِكَ حِزْبُ الشَّيْطَانِ “Onlar, hizbu’ş-şeytandır.”

İşte bunlar şeytanın askerleri ve etbaıdırlar.

أَلَا إِنَّ حِزْبَ الشَّيْطَانِ هُمُ الْخَاسِرُونَ “İyi bilin ki hizbu’ş-şeytan hüsrana uğrayanların ta kendileridir.”

Çünkü hem ebedî nimetleri kaçırdılar, hem de kendilerini daimî azaba maruz bıraktılar



20- إِنَّ الَّذِينَ يُحَادُّونَ اللَّهَ وَرَسُولَهُ أُوْلَئِكَ فِي الأَذَلِّينَ “Allah ve Rasûlüyle had yarışına girenler var ya, işte onlar en zelil kimseler arasındadırlar.”



21- كَتَبَ اللَّهُ لَأَغْلِبَنَّ أَنَا وَرُسُلِي “Allah şöyle yazdı: Elbette ben ve elçilerim galip geleceğiz.”

Bu galibiyet, delil iledir.[7>

إِنَّ اللَّهَ قَوِيٌّ عَزِيزٌ “Şüphesiz Allah Kavi’dir – Azîz’dir.”

Allah, peygamberlerine yardım hususunda güçlüdür. Murad ettiği şeyde Ona galip gelecek, engel olacak yoktur.



22- لَا تَجِدُ قَوْمًا يُؤْمِنُونَ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الْآخِرِ يُوَادُّونَ مَنْ حَادَّ اللَّهَ وَرَسُولَهُ “Allah’a ve ahiret gününe inanan bir kavmin, “Allah ve Rasûlüyle had yarışına girenlerle dostluk ettiğini göremezsin.”

Bundan murat, bunlara dostluk göstermenin ehl-i imana yakışmadığını bildirmektir.

وَلَوْ كَانُوا آبَاءهُمْ أَوْ أَبْنَاءهُمْ أَوْ إِخْوَانَهُمْ أَوْ عَشِيرَتَهُمْ “Velev bunlar babaları, oğulları, kardeşleri, yahut aşiretleri de olsa…”

أُوْلَئِكَ كَتَبَ فِي قُلُوبِهِمُ الْإِيمَانَ “İşte onlar o kimselerdir ki, Allah onların kalplerine imanı yazdı.”

İşte bunlar, yani onlara dostluk göstermeyenler, Allahın kalplerinde imanı sabit kıldığı kimselerdir.

Ayette, amelin iman mefhumundan hâriç olduğuna bir delil vardır. Çünkü kalpte sabit olan şey, orada sebat bulur. Azalar ile yapılan amellerin kalpte sebatı ise söz konusu olamaz.

وَأَيَّدَهُم بِرُوحٍ مِّنْهُ “Ve onları kendinden bir ruh ile destekledi.”

Bundan murat,

-Kalp nurudur.

-Veya Kur’andır.

-Veya düşmana karşı yardımdır.

Denildi ki: Ayetteki zamir imana râcidir. Yani, “Allah, imandan bir ruh ile onları kuvvetlendirir.” Çünkü iman, kalbî hayatın sebebidir.

وَيُدْخِلُهُمْ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ خَالِدِينَ فِيهَا “Onları, daimî kalmak üzere, altlarından ırmaklar akan cennetlere sokar.”

رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُمْ “Allah onlardan razı oldu.”

وَرَضُوا عَنْهُ “Onlar da O’ndan razı oldular.”

Allah, onların tâatinden râzıdır, onlar da O’nun hükmüne veya onlara vaat ettiği sevaba razıdırlar.

أُوْلَئِكَ حِزْبُ اللَّهِ “İşte onlar hizbullahtır.”

İşte bunlar, Allahın ordusu ve dininin etbaıdır.

أَلَا إِنَّ حِزْبَ اللَّهِ هُمُ الْمُفْلِحُونَ “İyi bilin ki, hizbullah felaha erenlerinta kendileridir.”

Bunlar, dünya ve ahiretin hayrını elde etmekle felaha ermiş kimselerdir.

Hz. Peygamber şöyle buyurur:

“Her kim Mücedele sûresini okusa, kıyamet gününde Allahın hizbinden yazılır.”

[1> Nitekim meşveret heyetlerinde bu esasa riayet edilir, ikiye iki veya dörde dört gibi bir durumla karşılaşmamak için, heyette yer alanlar beş ve dokuz gibi tekli aded olarak belirlenir.

[2> İnsanlar yakınında oldukları şeyleri daha iyi bilirler, uzaklıkları nispetinde ise onunla ilgili bilgileri azalır. Allah, zamanın ve mekânın yaratıcısı olarak bütün zamanlardaki her şeye her şeyden daha yakındır. Onun için uzak-yakın farkı olmadığından hepsinin hâllerini bilir. “Yaratan bilmez mi? O, Latîf – Habîr’dir. (En gizli şeyleri bilir, her şeyden hakkıyla haberdardır.)” (Mülk, 14)

[3> Yani, selâm verir gibi yapıp bir harfi yutarak “Allah canını alsın” tarzında beddua ediyorlardı.

[4> Şeytan, böyle fısıldaşmaları münafıklara yaptırarak ehl-i imanı üzmek, ümitsizliğe sevketmek ister. Günümüzde “fısıltı gazetesi” şeklinde de tezahürü görülen bu durumdan imanı zayıf olan bazı kimseler etkilenirler, kuvve-i maneviyeleri kırılır, normal şartlarda yapabilecekleri ve yapmaları gereken şeylerden geri kalırlar, “tedbir” adı altında dinden çok tavizler verirler. Hâlbuki gizli ifsat komiteleri ne kadar çalışırsa çalışsın, ehl-i imana düşen görev Allaha tevekkül edip kendi vazifelerini yapmaktır. Vehim ve korkuya kapılanlar, şeytanın tuzağına düşmüş olurlar.

[5> Yani bir kimse yalan olduğunu bilmeden gerçeğe aykırı bir şey söylese, yine yalan söylemiş olur. Bilmeyişi, onu yalan olmaktan çıkarmaz.

[6> Önceki ayette “onlara çok çetin bir azap” vaadi vardı.

[7>Yani, Peygamberler dünyevî şartlar dâhilinde zaman zaman mağlup görülseler bile, gerçekte daima galiptirler. Çünkü davâları hak bir davadır ve delillerle müdelleldir.

__________________
Hilalin gölgesinde adalet ol, merhamet ol, derman ol.
Gazi ol, DEVLET OL.
 
Alıntı ile Cevapla

IRCForumlari.NET Reklamlar
sohbet odaları sohbet odaları Benimmekan Mobil Sohbet
Alt 10 Temmuz 2019, 18:17   #2
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Cevap: Mücadele Suresi




Güzel Paylaşım Olmuş
Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.

 
Alıntı ile Cevapla

Cevapla

Etiketler
mücadele suresi


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Kapalı
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Cevaplar Son Mesaj
Zümer suresi - Kuranı Kerimin 39 suresi zümer suresi Kaf_Dağı KURAN-I KERİM TEFSİRİ 0 10 Mayıs 2016 12:00
58-el-MÜCÂDELE Sır Kuran-ı Kerim 0 15 Aralık 2011 22:00
58-mÜcadele: Ecrin İslamiyet 0 04 Mayıs 2011 20:38
Mücadele suresi Sır Kuran-ı Kerim 0 19 Ekim 2010 15:51
Mücadele Spammer KURAN-I KERİM TEFSİRİ 1 21 Temmuz 2009 16:19