IRCForumları - IRC ve mIRC Kullanıcılarının Buluşma Noktası
  sohbet

 Kayıt ol  Topluluk
Yeni Konu aç Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Stil
Alt 14 Nisan 2009, 15:17   #1
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Metafizik - Herald Delius




Metafizik - Herald Delius

Metafizik, felsefe disiplinlerinin tartışmaya en açık olanı, başı en çok derde gireni ve en ilgi çekicisidir. O, en yaygın anlamıyla,tüm yaşam ve bilgimiz hakkında bütüncül bir yorum olma çabası gütmekle, bizzat felsefeden başka bir şey değildir. Ama o aynı zamanda, felsefenin, adını bir rastlantıya borçlu olan gayrimeşru çocuğudur. O adını, Aristoteles'in yazıları içersinde fizikle ilgili olanları izleyen (meta ta physika) yazılar olarak bulmuştur. Simplikios tarafından vurgulanan anlamıyla da, metafizik sözcüğü, aynı zamanda "doğa ötesi"nin, fizikten sonra bilinmesi gereken özlerin öğretisine verilen ad olmuştur. Oysa Aristoteles sadece ilk felsefeden sözetmişti. O, ilk felsefeden, deneyden bağımsız, a priori, zorunlu bilme (wissen) biçimi olarak sözeder. Yani:
1.İlk prensip ve temel nedenlerin bilgisi (prensipler öğretisi),
2.Varolan olarak varlık hakkındaki bilgi (O, "varlık" kavramını en genel ve kapsayıcı kavram saydığından, varlık bilgisi, ontolojidir),
3.Yetkin öz, ilk töz ve evrenin kendisi hareket etmeyen hareket ettiricisi hakkındaki bilgi (teoloji).
Bu kavramsal saptamalar, bugüne kadar metafizik tarihini olumlu ve olumsuz yönlerden etkileyip durmuştur. Örneğin metafizik Ortaçağda felsefi bilimlerin kraliçesi sayılmıştır. Hatta günümüzde bile, o, Katolik çevrelerde "felsefenin tüm özel alanlarının bağlı bulunduğu son temeli gösteren ana bilim" (Lotz) olarak görülmektedir. Ana bilim olarak metafizik, tüm Ortaçağ boyunca açınlamacı teolojiden destek görmüştü. Ne var ki; Yeniçağda ana bilimin bilgi kuramı olmasıyla, metafizik bu özelliğini yitirmiştir.
Metafiziğin savlan hiçbir zaman tartışmasız kabul gören savlar olmamışlardır. Daha İlkçağda bu savlar sofistler, nihilistler ve septiklerce yadsınmıştır. Ama şurası da dikkate değerdir ki, metafiziğe karşı takınılan her tavır, bizzat belirli bir metafıziğe bağlı olmuş ve her zaman öteki türden tasarımlara dayatılmıştır. Öyle ki, tüm yadsımalara ve hakkında çıkarılan tüm ölüm ilânlarına rağmen, metafizik, küller arasından sıyrılıp yeniden canlanan bir Anka kuşu gibi daima üste çıkmayı bilmiştir. Yeniçağ, Galilei ve Descartes'la birlikte, Aristoteles metafiziğine karşı yeni bir matematik ve bağlı olarak da yeni bir matematiksel doğabilimine yer açmak için girişilen saldırılara başlamıştır. Ama ne var ki, hemen ardından, teolojiden ya tamamen bağımsız, ya da kısmen teolojik olan yeni metafizikler ortaya çıkmıştır. Yani, Descartes'ın, Spinoza’nın, Leibniz ve Wolff un metafizikleri ortalığı kaplamıştır. Bu metafiziklerde açınlama yerine akla başvurulmuş, bir dedüktif sisteme dayanılarak evrenin yapısı, more geometrico tarzında kavranmak istenmiştir. Bu metafızikler, özellikle Lockeve Hume gibi empiristlerce hemen yadsınmışlardır. Çünkü empiristlere göre, tüm bilgimiz deneyden çıkar ve akıl kendi başına evren hakkında hiçbir bilgi oluşturamaz. Bu saldırılar en yüksek noktasına Kant'ın Salt Aklin Eleştirisi'nde bulur. Kritik ilke, görüden yoksun kavramların boş olduğunâ dayanır ki, bu Leibniz-Wolff metafiziğine karşı yöneltilmiş bir ilkedir ve aynı zamanda geleneksel metafiziğin her üç bölümünü de . kapsar; yani rasyonel ontolojiyi, teolojiyi ve psikolojiyi. Özellikle de, bu geleneksel metafiziğin, aklın tek başına duyu verileri olmaksızın nesneleri oldukları gibi bilebileceği kabulünü karşısına alır. Ama Kant, böyle yapmakla, metafıziği hiç de alıp bir yana atmaz. Tersine o, bir bilim olarak kabul edilebilecek yeni bir metafıziğin temellerini atmaya çalışır. Ne var ki, bu saldırılardan hemen sonra metafızik, hiç de bir bilim olarak karşımıza çıkmaz. Tersine, özellikle Kant'tan sonra o, bir diyalektik spekülasyona dönüşür. Burada artık mutlak, objeler çokluğu içinde değil de, süjenin kendi içinde, Ben'de (Fichte), süje ve objenin özdeşliğinde (Scheling) ve tinde (Hegel) aranır. Bu gelişim, Hegelci diyalektikte en güçlü biçimde doruğuna ulaşır.
Günümüzün Hegelcileri, Marksistleri, yeni-ontolojistleri (N. Hartmann) ve varoluşçu filozofları hep bu doruğun gölgesinde çalışırlar. Hegelci sistemin, evrenin rasyonel olarak bilinebileceği savı, bilim adamlarının ve pozitivistlerin güçlü bir muhalefetiyle karşılaşmıştır. A. Comte, metafiziği insanlığın geride bıraktığı bir aşama olarak göstermiş ve onun yerini pozitif bilimin aldığını söylemiştir. Ne var ki, hemen bunun da ardından, metafiziğin, bu kez matematiği değil de biyolojiyi örnek alan indüktif bilimlere sokulmuş olduğunu görürüz. Örneğin, H.Spencer'in evrim felsefesi, H. Bergson’un yaratımcı evrimciliği, S. Alexander in, AN. Whitehead’ın kuramlan gibi. Öbür yandan, pozitivistlerin metafiziği tümünden protesto ettiklerini görüyoruz; ama bir de bakıyoruz ki, onlar da dilsel, semantik ve mantıksal bazı inançlara dayanmışlar. Onlara göre, tüm anlamlı önermeler ya empirik saptamaları dile getiren ya da mantık.ve matematikte olduğu gibi analitik olan önermelerdir ve bu iki sınıfa giremediklerinden metafiziksel önermeler anlamsızdır.

SONUÇ: BİR ANTİNOMİ
Böylece, bugün kendimizi bir antinomi(çelişik iki önermenin oluşturduğu dizge) karşısında buluyoruz. Bazıları (çeşitli empirist ve pozitivist okul yandaşları ve septikler) şunu savunuyorlar: Metafizik olanaksızdır. Bazıları ise (ontologlar, Thomistler ve varoluşçu filozoflar) şu karşıt tezdeler: Metafizik gereklidir.
Birincilere göre metafizik olanaksızdır; çünkü o ne bilimlerden ve onların ilkelerinden ne de deney ya da dil mantığından bir şey yansıtmaktadır. İkinciler ıse, metafıziğin gerekli olduğunu, çünkü metafizik olmadan deney hakkında kapsayıcı bir yorum ve insanın kuramsal ve pratik etkinliği üzerine bütüncül bir yönelmenin olanaksızlaşacağını ileri sürüyorlar.
Her iki grubun da tezlerini kanıtlamak için başvurdukları tüm yollar ise yanıltıcıdır. Çünkü, bu tezlerin tümü de belli kabullere bağlıdır. Örneğin birinciler, ya bilimin kayıtsız şartsız geçerliliği inancına. ya deneyin bilginin tek kaynağı olduğu inancına, ya da dilin mantığının geçerliliği inancına bağlıdırlar. Ama tüm toptancı yadsımalarda bile metafiziğin her zaman yeniden ortaya çıktığı olgusuna burada da rastlanır. Çünkü birincilerde, bilimin hem içinde hem de dışında kalan sorunlardan sözedilmektedir. Bizzat bir pozitivist, şu sorulardan kaçamaz: Atomlar, elektronlar acaba gerçek şeyler midir, yoksa onlar birer fiksiyondan mı ibarettirler? Özellikle modern fizik kuramları acaba gerçeklikten mi sözetmektedirler? Tin ve ben özdeş midirler, yoksa farklı mı? Bunlar arasında nasıl bir bağlantı vardır? Bunun gibi, tüm bilimlerde, bilimlerin kapasitelerini aşan problemler olduğundan, bu problemlerin koordine edilmesi ve bütüncül bir tarzda ele alınması gereği vardır. Ama bu iş nasıl yapılacaktır? Antinominin çözümü, tezler (metafizik olanaksızdır) kadar antitezlerin (metafızik gereklidir) de bu genel form içinde yanlış olduklarını saptamakta yatıyor. Metafizik değil, onun sadece belli formları olanaksızdır. Bunun gibi, bugün artık tümüyle metafızik değil de, onun formlarından biri gereklidir. Tüm sorun bu konuda doğru seçimi yapabilmektedir.


Alıntı.

 
Alıntı ile Cevapla

IRCForumlari.NET Reklamlar
sohbet odaları reklam ver Benimmekan Mobil Sohbet
Cevapla

Etiketler
delius, herald, metafizik


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Kapalı
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Cevaplar Son Mesaj
Metafizik PySSyCaT Felsefe 0 11 Kasım 2014 13:25
Metafizik -Metafizik Nedir - Metafizik Hakkında Bilgi PySSyCaT Sağlık Köşesi 0 25 Ekim 2014 22:04