IRCForumları - IRC ve mIRC Kullanıcılarının Buluşma Noktası
  sohbet

Yeni Konu aç Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Stil
Alt 04 Ekim 2006, 01:09   #1
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Yunan Mitolojisi ve Aşk (1)




Yunan mitolojisindeki aşkla ilgili hikayeler her zaman çok renkli, yaratıcı ve entrika doludur (Homeros saolsun). Günümüzde kullandığımız kelimelerin birçoğu, özellikle Avrupa dillerindeki kelimeler, Yunan Mitolojisi'nden etkilenmiştir. Burada aşkla ilgili birkaç hikayeyi ve bunların günümüze yansımalarını göreceğiz. Platonik (karşılıksız) aşkı, aşkta güveni, ve ruh eşi konularını ele alan üç hikaye ile şekilleneceğiz.

İlk olarak, platonik aşk... Bu terim, Platon’dan gelmektedir(bu kısım mitoloji değil gerçektir, tabii ki). Kendisi okulunda bir öğrencisine aşık olmuştur ve o zamanlar kızlarla erkekler ayrı ayrı eğitim görmektedirler. Burdan anlıyoruz ki Platon bir erkek öğrencisine aşık olmuştur ve karşılık alamamıştır, bu tür aşka da adını vermiştir (ama platonik aşkın homoseksüellikle bir alakası yoktur).

Karşılıksız aşkın yansıması olarak Echo’nun hikayesi bir örnektir... Echo’nun da kitaptan kitaba değişen hikayeleri bulunmaktadır.

Pan, mitolojide çoban ve sürülerin yarı insan-yarı keçi tanrısıdır; flüt çalmaktadır ve yaptığı müzik, “panik” kelimesinin de kökenidir ve hareketli, neşeli, hatta gürültücüdür.

Pan, bir gün küçük bir vadiden geçerken bir nenfin (nymph) şarkı söylediğini işitir. Bu bir orman perisi olan Echo’dur. Yalnızlığı seven, Zeus’un perileri olan "muse"lerden flüt çalmayı ve şarkı söylemeyi öğrenen bu genç kız Echo, insan topluluğundan ve tanrılardan kaçar, evlenmek istemezdi. Onun ahenkli ve berrak sesini duyan Pan, ona karşı vahşi bir sevgi duydu. Onun yeteneğini kıskanan ve onun güzelliğinden istifade edemeyen bu keçi sakallı mabut, etraftaki bütün çobanların yollarını şaşırttı. Bu şaşkınlıkla bir gün nenfe hücum ettiler, onu öldürdüler ve vücudunun parçalarını dağıttılar. O günden beri, her tarafa dağılmış olan Echo'nun kendine özel bir yeri yoktur. Gürültüyü duyduğu her yerdedir. Ölümden sonra da müzik hafızasını kaybetmemiştir. Kulağına çarpan sesleri tekrarlar.

Diğer bir masala göre de Echo'nun felaketine sebep olan Pan değil, baş tanrı Zeus’tur. Bir gün Çapkın Zeus arza inerek bazı güzel nenfleri ziyaret etmişti. Evlilik tanrışası olan kıskanç karısı Hera onu yakalamak istediği zaman Echo onun dikkatini başka tarafa çekti ve uzun tutarak nenflerin saklanmaları için vakit kazandırdı; fakat Hera bu hileyi anlamıştı. Sözleriyle kendisini aldatmış olduğundan, ona ceza olarak söz söylemesini kısıtlayacağını bildirdi. Hera'nın emri yerine geldi. O zamandan beri Echo, hiçbir zaman ilk defa söze başlayamaz ve ona söz söylendiği zaman susamaz. Ancak durmadan işittiği seslerin son kısmını tekrar eder.

Başka bir masala göre de (ki bu bence en güzelidir), Echo, geyikleri kovalıyan bir avcı gördü. Adı Narcisse olan bu genç avcıdan daha yakışıklı bir delikanlı az bulunurdu. Onu görür görmez Echo şiddetli bir aşka tutuldu. Gizlice onu takip ediyor, günden güne aşkı alevleniyordu. Derdini açığa vuramıyordu. Delikanlı da izlendiğini hissediyor ve rahatsız olup ormanlara kaçarak gizleniyordu. Ümitsizliğe kapılan Echo başarısızlığını saklamak için derin bir mağaraya kapandı. Artık dağlarda görünmez olmuştu. Beslediği aşk onu günden güne eritti. Bütün vücudu tükendi, kanı çekildi. Ondan geriye yalnız kemikleriyle sesi kaldı. Kemikleri kaya şeklini aldılar, sesi de her tarafta dolaşarak seslenenlere cevap verir oldu.

Diğer taraftan Narcisse'in “narsist kişilik bozukluğu”na da isim veren yersiz gururu tanrıları kızdırmıştı. Onun bu anlamsız gururunu ve katı kalbini cezalandırmak için, ona garip bir heves verdiler. Bir gün av ve yaz sıcağının yorgunluğu ile sakin ve şeffaf bir pınarın başına geldi. Su ayna gibi parlaktı. Narcisse su içmek için eğildi ve berrak suya yansıyan yüzünü gördü. Suda aksini görüp büyülenen Narcisse hareketsiz kalmıştı. Adeta aşkla aksine bakıyordu, hiçbir kuvvet onu ordan ayıramıyordu. Yavaş yavaş, güneşin altındaki buz gibi, renginin solduğunu ve eridiğini gördü. Güneş onu yakarak bitirdiği zaman kızkardeşleri onun için ağladılar ve mezarının üstüne koymak için saçlarını kestiler. Cesedi götürmek için hazırlandıkları vakit, onun yerinde sarı ve beyaz bir çiçek buldular ki bu çiçek onun adını taşıyan nergistir.

Son verirken, demek isterim ki, keşke “gerçeklik” dediğimiz bu ne idüğü belirsiz durum da Yunan Mitolojisi kadar adil olsaydı...

 
Alıntı ile Cevapla

IRCForumlari.NET Reklamlar
sohbet odaları sohbet odaları Benimmekan Mobil Sohbet
Alt 04 Ekim 2006, 01:11   #2
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Yanıt: Yunan Mitolojisi ve Aşk (1)




Yunan Mitolojisi ve Aşk (2)

Aşkta güven... Aşk nasıl da kör olmaktır, karanlıkta sevgilinin yüzünü ancak dokunarak görebilmektir, onun istediklerini yapmak, bundan sonsuz mutluluk duymaktır, bu mutluluksa karşılık bekleyerek ya da içerde kuşkular (sinsi sinsi) taşıyarak olacak iş değildir...

Yunan mitolojisi ne de güzel sembollerle anlatmıştır “güven”i ve “teslimiyet”i... İşte Psyche’nin hikayesi bunun en içten anlatımıdır.

Psyche, bir kralın üç kızından biriydi; fakat o kardeşlerinden farklı olarak o kadar büyüleyici bir güzelliğe sahipti ki herkes Afrodit’i bırakmış, ona tapınmaya başlamıştı. Afrodit tapınağının sunakları artık bomboştu ve herkes hediyelerini Psyche’ye götürüyordu. Bu durumdan aşk tanrıçası Afrodit küplere biniyor, kıskançlığından çatlıyordu. İntikam almak için iş başa düşünce oğlu Eros’a gitti ve onun için Psyche’ye cezasını vermesini istedi.

Halk, Psyche’ye taparken babası ve Psyche bu durumdan hoşnut değillerdi, çünkü Psyche artık aşık olmak ve evlenmek istiyordu, fakat kimse bir kralın kızı olan bu büyüleyici kadına yaklaşmaya cesaret edemiyordu.. Halkın gözünde Psyche artık tanrıçalaştırılmıştı. Bu duruma üzülen kral, ailesini alıp geleceği sormak için bir kahine gitti. Kahin, Psyche’nin mutluluğu için onu alıp bir dağın tepesine çıkmaları gerektiğini, ordaki uçurumun kenarında bekleyen Psyche’yi dev bir kara yılanın gelip alacağını ve kocasına götüreceğini söyledi. Önce bu duruma çok üzülseler de başka çözümleri olmadığını anlayan aile, kızlarını uçurumun kenarına götürdüler ve o sırada pamuk gibi beyaz bir bulut geldi, Psyche’yi içine aldı ve kız derin, yumuşak ve ılık bir uykuya daldı. Bulut onu çok uzakta bir sırça saraya götürdü. Psyche gözlerini açtığında etrafında onun hizmetkarları olacak melekler vardı.

Hizmetkarları Psyche’nin bir dediğini iki yapmıyorlardı ve Psyche günlerini sadece gece odası kapkaranlıkken gelen kocasını bekleyerek geçiriyordu. Eşinin Psyche’den sevgisi karşılığında tek istediği, onun yüzünü görmeye çalışmaması ve ona sonsuz güvenmesiydi. Psyche de bu durumdan memnundu, çünkü kocası da çevresindeki diğerleri de her istediğini yapıyorlar, onu çok seviyorlardı.

Gel zaman git zaman, Psyche mutsuz olmaya başladı, çünkü kocası onu bu altın kafeste mutlu etse de ailesini özlüyordu, onları görmek için çıldırıyordu. Bir gün kocasına bu isteğinden bahsetti, kocasıysa bir şartla gidip onları görebileceğini söyledi; Psyche’den bir şey yapmasını isterlerse onu yapmayacaktı... Psyche’nin isteği karşılığında bu, çok kolay bir şarttı..

Ailesinin yanına gittiğinde hepsi onu özlemle karşıladılar. Hepsi birbirini çok özlemişti, onu çok merak etmişlerdi, bir sürü sorular soruyorlardı ve duyduklarıyla dehşete düşüyorlardı. Psyche, kocasını sadece geceleri yanında bulduğunu ve asla yüzünü göremediğini ama çok iyi kalpli bir insan olduğunu ve onu çok sevdiğini anlatınca kızkardeşleri kıskançlıktan çatlarken, gayet fesatça bir fikir ürettiler; belki de Psyche’nin kocası gerçekleri saklamaya çalışan bir canavardı ya da o kadar çirkindi ki bundan çok utanıyordu... Fesatça fikirlerinin ardından, Psyche’nin kafasını bir sürü sorularla doldurdular, ve ona bir gece kocası uyurken bir hançer alıp mum ışığında bakmasını söylediler.

Psyche eve döndüğünde aklını bu sorular kemiriyordu ve akşam merakına yenik düştü, kocası uyumuşken eline bir mum, bir de canavarsa ve uyanıp saldırırsa diye hançer alıp kocasının yüzüne doğru eğildi. Güllerle kaplı bir yatakta yatan dünyanın en yakışıklı, en mükemmel erkeğini, kocaman beyaz kanatlarını ve yanında duran bir okla yayları gördü. Kocası aşk tanrısı, Eros’tu. Psyche adeta büyülenmişti ve kocasına bir kez daha aşık olmuştu. Bakarken, elindeki mumu unuttu, ve dalgınlığından mumdan kızgın bir damla Eros’un kanatlarına damladı. Damlanın verdiği sıcaklıkla uyanan Eros, ondan istediği tek şeyi de yapmayan Psyche’yi görünce hayalkırıklığına uğradı ve pencereden uçarak onu terk etti.

Psyche ne yapacağını şaşırdı, teker teker tüm tanrılara gidip Eros’u ona geri dönmesi için ikna etmelerine yalvardı, fakat Eros Olimpos Dağı’nın tepesinden Psyche’yi sadece seyrediyordu, onu hala çok seviyordu fakat yaşattığı hayalkırıklığını unutamıyordu. Psyche, son şansı olarak kendisinden nefret ettiğini bildiği Afrodit’e yalvarmaya gitti. Afrodit ise onu soğuk ve düşmanca bir gülümseyişle karşıladı, ve onun iyi bir eş olup olamayacağını test edeceğini söyledi(kaynana). Psyche’ye yapmadığını bırakmadı, önce bir sürü tahılın içinden tane buğdayları ayırttı (neyse ki karıncalar yardımına koştu), sonra da gidip altın koyunların tüylerini kırpmasını istedi (bu vahşi koyunları kırpması ve yünlerini eğirmesi için çoban yardımcı oldu ve öğlen hepsini kavalıyla uyuttu), son olarak da Hades’in karısı Persephone’den büyülü makyaj kutusunu almasını ama ne olursa olsun kutunun içine bakmamasını söyledi. Malesef Psyche bir kez daha merakının gazabına uğradı ve zor da olsa alabildiği kutunun içini açıp baktı, kutunun içindeyse gözle görülebilir bir şey yoktu; sadece ölüm uykusu...

Psyche orada uyuyakaldı ve nefes alışı durdu. Bunu gören Zeus daha fazla dayanamadı, Eros’u yanına çağırdı ve buna bir son vermesini, artık onu affetmesini söyledi. Eros, gidip Psyche’yi alıp Olimpos Dağı’na getirdi. Zeus’un önünde Psyche’ye önce ambrosia içirip ölümsüzlüğe kavuşturdular, sonra da Psyche ile Eros evlendi. Tanrı ve tanrıçaların arasında sonsuza dek mutlu yaşadılar. Ah..

Güven, aşk... "Aşk"ını bulmuş bir "ruh"..

 
Alıntı ile Cevapla

Alt 04 Ekim 2006, 01:12   #3
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Yanıt: Yunan Mitolojisi ve Aşk (1)




ANTIOPE

Efsaneye göre Zeus Nykteus'un kızı Antiope'yi baştan çıkarmak için bir gün keçi ayaklı Satyros şekline bürünerek Olympos'tan aşağı inmiş. Antiope o sırada yüksek ağaçların gölgesinde uyuyormuş. Baştanrı uyurken bu kızın yanına uzanmış ve onunla birlikte olmuş. O günden itibaren Antiope karnında iki çocuğun kıpırdandığını hissetmeye başlamış. Fakat kızın babası, kızının kimden hamile kaldığını bilmediğinden kızına çok kötü davranıyordu. Bu duruma dayanamayan Antiope bir gün baba evinden kaçarak Sykion'a sığındı. Sykion kralı Epopeus bu kaçkın prensese aşık olarak onunla hemen evlendi. Bunu duyan Antiope'nin babası üzüntüden kendisini öldürdü. Ama ölmeden önce kardeşi Lykos'un Antiope ile kocası Epopeus'tan intikam almasını istedi. Bunun üzerine Lykos hiç vakit kaybetmeden Sykon'a yürüdü ve kral Epopeus'u öldürdü. Antiope'yi esir alarak zincire vurdurdu. Antiope iki çocuğunu yolda doğurdu ve onları terk etmek zorunda kaldı. Birinin adı Zethos diğerinin adı Amphion olan bu çocukları çobanlar bulup büyüttüler. Sonra bu iki kardeş Boiotia'ya kral olup Thebai şehrini kurdular.

Sykion şehrine götürülen Antiope ise orada kraliçe Dirke'nin işkencelerine maruz kalıyor, bileklerinde kelepçelerle sefil bir hayat sürüyordu. Derken bir gün bir mucize eseri bileklerindeki zincirler kendiliğinden açıldı. Antiope böylece esir hayatından kurtulup Kitheron şehrine çocuklarını bulmaya gitti. Çocuklar annelerinin başından geçenleri öğrenince hemen harekete geçip Dirke'yi yakaladılar ve onu vahşice öldürüp parçalanmış cesedini bir kaynağa attılar. O günden sonra bu kaynağın adı Dirke Kaynağı oldu.

 
Alıntı ile Cevapla

Alt 04 Ekim 2006, 01:13   #4
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Yanıt: Yunan Mitolojisi ve Aşk (1)




ATHENA ( MİNERVE )

Bir adı da Palas olan Athena, Baş Tanrı Zeus'un çok sevdiği bir kız idi. Zeka tanrıçası Athena'nın doğumu oldukça gariptir. Annesi akıllı Metis (Hikmet) ti. Efsaneye göre Baş Tanrı Zeus Metis'i yutmuş, yani kendi içine atmış ve onu kendisinin bir parçası yapmıştı. Akıllı ve Zeki Zeus Metis'i uzun süre kafasının içinde taşıdı. Ondan kurtulma zamanı gelip çatınca Demir ve ateş tanrısı Hephaistos'u çağırdı

"Hephaistos" dedi "Başım çatlayacakmış gibi ağrıyor, artık dayanamıyorum. Alnıma hızla keskin baltanı vur. Korkma sen emrimi yerine getir, ben başıma ne geleceğinin biliyorum.

Hephaistos Baş Tanrıya karşı gelmeye cesaret edemedi ve baltasını Zeus'un alnına indirdi. O anda yarılan yerden zafer çığlıkları atan güzel bir kız çıktı ve dans etmeye başladı. Tepeden tırnağa kadar silahlı idi. Başında altın bir miğfer kıvılcımlar saçıyordu. Parlak bir zırh bütün vücudunu kaplamıştı. Elinde ise yepyeni bir mızrağı sallıyordu. Bu hali gören bütün ölmezler hayret ettiler, şaşırdılar. Güneş bile onu görüce ne yapacağını unuttu, atlarının dizginlerini çekti, arabasını göğün boşluğunda bekletti. Büyük Olympos dağı bu yeni Tanrıça'nın doğuşu ile sarsıldı. Toprak'tan müthiş bir gürültü çıktı. Denizler kabarmaya dalgalar coşmaya başladı.

Zeka ve aydınlık tanrıçası olan Athena aynı zamanda savaş tanrıçası da sayılırdı. Savaş gürültülerini ve silah seslerini uyandırmasını ve canlandırmasını da isterdi. O Yunanlılar için yenilmez bir kavgacıydı, cesareti başka hiç bir tanrı ile kıyaslanamazdı. Onun cesareti kurnazca, yiğitliği sessizce idi. O gösteriş ve yaygarayı sevmezdi.

Athena kabalık ve her türlü zulümden iğrenirdi. Temiz kalpliydi. Adaletten hoşlanırdı. İyi ve akıllı insanların yardımına koşmak adetiydi. Bir gün çok beğendiği, sevdiği cesur Tydeus çok uzun süren bir savaşta ağır yaralanmış ve yere düşmüştü. Athena Babası Zeus'a ona yardımcı olması, acıması için yalvardı. Babasından bu cesur savaşçıya ilaç götürmek onu ölümsüzler arasına katmak için izin istedi. Zeus bu istediğini kabul edince derhal yeryüzüne, savaş meydanına indi. Fakat Tydeus'in yakaladığı düşmanından korkunç bir biçimde intikam almakta olduğunu gördü. O, kendisine getirilen düşmanın kemiklerini kırıyor, kafasını eziyor, sonra bir barbar gibi kafatasının içinden çıkan beynini yiyordu. Athena bunu görünce ondan iğrendi. Yardımına koştuğu savaşçıya sırtını dönerek onu kendi kaderiyle baş başa bıraktı. Barbarca davranışıyla yardımı hak etmediğini göstermişti.

Zeka tanrıçası Athena bazen yeryüzüne iner, savaşlara katılırdı. Yunanlılar Medya'lılara karşı savaştığında küçük ordularını Athena idare etmişti. Bu yüzden bir avuç insan, barbarların çok kalabalık ordusuna karşı büyük bir zafer kazanmıştı. Athena aynı zamanda şehirlerin bekçisi ve koruyucusuydu. Sevdiği şehirlerin kalelerinde, surlarında canla başla savaşırdı. Yalnız savaşları sevmezdi, barışları da severdi, barışın nimetlerini, medeni hayatın güzelliklerini, zafer kazanan kralların kalplerine sokardı. Bu yüzden medeniyetle ilgili her şeyin koruyucusu sayılırdı.

 
Alıntı ile Cevapla

Alt 04 Ekim 2006, 01:14   #5
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Yanıt: Yunan Mitolojisi ve Aşk (1)




APHRODITE ( VENÜS )

Göz kamaştıran bir güzelliğe sahip olan Aphrodite güzellik tanrıçasıdır. Efsaneye göre dalgaların köpüğünden doğmuştur. Bir ilk bahar sabahı, Kıbrıs adası kıyılarında kıpırtısız olan deniz birden bire köpüklü beyaz bir dalga ile hareketlendi. Bu dalga ile birlikte bir sedef kabuğu kıyıya vurdu. Sedefin kapağı açıldığında içinden güzeller güzeli Aphrodite çıkmıştı. Beraberinde aşk tanrısı olan oğlu Eros da vardı. Kumsalda yürüdükçe bastığı yerlerde renk renk güzel kokulu çiçekler açıyordu.

Zaman tanrıçaları olan Horalar onları karşıladılar ve önce Aphrodite'i güzelce yıkayıp vücudundaki tuzlu deniz suyunu temizlediler. Uzun saçlarını örüp başını altın bir taçla süslediler, üzerine tülden süslü elbiseler giydirip, boynuna kıvılcımlar saçan kolyeler taktılar. Daha sonra onu ve oğlunu alıp Olympos'a çıkardılar. Olympos'taki tanrılar bu güzeli görünce hayranlıklarını gizleyemediler.

O günden sonra Aphrodite güzellik ve aşk tanrıçası olarak Olympos'ta diğer tanrı ve tanrıçalarla birlikte yaşamaya başladı.

Aphrodite güzelliği ile sadece tanrıların değil insanlarında gönlünü fethetmişti. İnsanların kalplerine sevgi ve aşk tohumları serpiyor onlara neşe ve sevinç veriyordu. Diğer yandan kimi zaman bu neşe ve sevinç aşk acısına da dönüşebiliyordu. Güzel tanrıça gücünü sadece insanlar ve tanrılar üzerinde göstermezdi. O tüm tabiata söz geçirebilirdi. Tek bir tatlı bakışıyla kudurmuş dalgaları sakinleştirir, nefesi ile deli gibi esen rüzgarları dindirirdi. Yeryüzünde her şeyi o diriltir, o canlandırırdı.Kurumuş çiçekleri tekrar canlandırır, dünyayı süsler, güzelleştirirdi.

 
Alıntı ile Cevapla

Alt 04 Ekim 2006, 01:15   #6
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)



APOLLON ( PHOEBUS )

Gün ışığının parlak tanrısı olan Apollon, Yunanlılara göre kendini güneş ile göstermektedir. Babası Zeus, ışığın geldiği yer olan gökyüzü, annesi karanlık gece Leto'dur. Eos (Şafak) her sabah gecenin koynundan çıkarak ; günün parlak saatlerinin efendisi, güneşin tanrısı Apollon'un geldiğini müjdeler. Apollon'un doğuşu ise şöyle olmuştur.

Keos ile Phoebe (Parıltı) nın Leto adlı güzel bir kızları vardı. Zeus ona görür görmez aşık olmuştu, Hera bu kızın kendi kocasından çocuk beklediğini öğrenince kızcağıza yapmadığını bırakmadı. Yer tanrıçası Demeter'e Leto'ya doğum yapması için yer vermemesini rica etti. Ve doğum tanrıçası Eilethyia'nın da Olympos'tan aşağı inmesine izin vermedi. Zeus sevdiği kadına yardımcı olabilmek için bir çakıl taşı olarak gökten, yüzen bir adanın kıyısına kumların üzerine düştü ve adayı denizin derinliklerinde bir kayaya bağladı. Leto yorgunluktan bitkin bir halde bu adaya ulaştığında Şunları söyledi..

"Ey ada bana acı ve çocuğumu dünyaya getirmek için bana yer ver, eğer sen benim oğlumu göğsüne basar, kayaların arasında barındırır, ona bir tapınak yaparsan, sen şenlenecek, zenginleşeceksin. Çünkü karnımda taşıdığım Tanrı için halk buraya akın akın kurban kesmeye gelecektir.

Adanın üzerinden eserek geçen rüzgarda ona cevap vermiş:

"Leto, için rahat etsin, senin oğlunu alacağım, yalnız doğuracağın çocuğun daima bende kalması için onu kandıracağına dair bana söz ver.

"Namusum ve şerefim üzerine söz veriyorum demiş Leto.

Doğum ağrıları ile kıvranan kadının etrafın tanrıçalar sardı, onun bir an evvel kurtulmasını istiyorlardı. Bu sırada İris kindar Hera'nın hilelerini alt üst edip, doğum tanrıçasını Olympos'tan kaçırarak adaya indirdi. Apollon uzun bir sevinç çığlığı atarak, ışığın içinden doğdu, Themis Olympos'tan aşağı indi ve yeni doğan yavruya Amrosia ve Nektar sundu.

Parlak Apollon ilahi içkiyi içer içmez, annesinin sardığı kundak kımıldanması ile yırtıldı, gümüş kemer parçalandı, altın işlemeli bağlar kendi kendilerine kırıldılar, düştüler ve parlak yüzlü Tanrı hemen bağırdı

"Bana ahenkli sesler çıkaracak bir Lir getiriniz. Bir elime de ok ve yay veriniz, mucizeler göstermek istiyorum"

Bukle bukle saçları olan Apollon bunları söyleyerek kendi adasının kısır toprağı üzerinde yürümeye başladı. Batığı yerlerden neşeli çiçekler baş kaldırıyor, otlar bitiyor ve ada baştan başa cennet kesiliyordu.

Doğumundan dört gün sonra tanrı Apollon kuvvetini göstermek istedi. Parmossos dağında bir mağarada büyük bir yılan yaşıyordu. Bu yenilmez başa çıkılmaz ejder o bölgeyi kasıp kavuruyor, insanları parçalıyor, yiyor sürüleri yok ediyordu.

İyilik seven ve herkesin yardımına koşan Apollon, memleketini bu beladan kurtarmak istedi. Bir gün yanan bir meşale ile yayını, okunu aldı. Sapa yoldan yavaşça bu korkunç ejder'in ini bulunan mağaraya doğru ilerledi. Oraya gelince, elindeki meşaleyi havada salladıktan sonra inin tam ağzına attı. Duman yüzünden canavar ininden dışarı çıktı. APOLLON hızla uçan ve her şeyi delip geçen okunu fırlattı, havada uçan ok gidip ejder'e saplandı.

Can acısından korkunç sesler çıkaran hayvan, kocaman gövdesini sürüyerek ormana daldı. Sonra kıvranarak öldü. Fakat ejderi öldürmekle tanrılığına leke sürdüğüne inanan Apollon kendini cezalandırmaya karar verdi. Tanrıların töresine göre bu kirden temizlenmesi gerekiyordu, bunun içinde Apollon kendi kendini sürgün etti ve tam dokuz yıl boyunca Tanrılara özgü özelliklerinden vazgeçerek, basit bir insan gibi Tesalya kralının hizmetçiliğini yaptı, atlarını otlattı, öküzlerini güttü. Bu sürgün senelerinde Apollon sürüyü beklerken Lir çalar, şarkı söylerdi. O kırların saf, tertemiz havasıyla öyle güzelleşti ki tanrılar bile onun çobanlığını kıskanır olmuşlardı.

 
Alıntı ile Cevapla

Alt 04 Ekim 2006, 01:17   #7
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Yanıt: Yunan Mitolojisi ve Aşk (1)




APOLLON'UN OĞLU ASKLEPIOS

Apollon, Laphitheslerin kralı Phlegyas'ın kızı Koronis'e aşık olmuştu ancak Koronis onun bu aşkına ihanet etti ve karnında Apollon'un çocuğunu taşıdığı halde Arkadia'lı İskhys ile evlendi. Apollon bunu duyunca çok üzülmüş, öfkelenmişti. Kendisini aldatan sevgilisi ve kocası İskhys'in öldürülmelerini istedi ve bu görevi kardeşi Artemis'e verdi. Artemis, onların cesetlerini odunların üzerine koydurdu ve yaktırdı. Koronis'in cesedi yarı yanmış yarı yanmamıştı ki Apollon geldi ve onu alevlerin arasından çıkardı. Karnını yardırınca canlı bir erkek çocuk ortaya çıktı, Apollon oğlunu kucağına aldı. Bu çocuk sonradan Hekimlik tanrısı Asklepios oldu.

Asklepios hekimliği Khrion adlı Kentauros (Yarı insan yarı at) bir bilginden öğrendi. Khrion ona hastaları iyi etmenin sırrını öğretmişti. Böylece Asklepios iyi olacaklarından umut kesilen hastaları bile iyileştirmeye başladı. Hastaları iyileştirerek ölümün önüne geçmesi ölüm diyarının tanrısı Hades'i kızdırdı ve onun Zeus'a şikayet etti. Tüm bunların yanında Asklepios Zeus'un atları tarafından parçalanan Hippolytos'u da diriltince Zeus Hekimlik tanrısını cezalandırmaya karar verdi ve yıldırımını yollayarak emirlerine karşı çıkan kendi torununu öldürdü. Apollon oğlunun babası Zeus tarafından öldürülmesine çok üzülmüştü ama babasına, baş tanrıya karşı gelemedi. Fakat içindeki acı onu Zeus'a yıldırım hazırlayan Kyklopsları öldürmeye itti. Bu yüzden baş tanrı Zeus bir süre için onu yeryüzüne sürdü.

 
Alıntı ile Cevapla

Alt 04 Ekim 2006, 01:18   #8
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Yanıt: Yunan Mitolojisi ve Aşk (1)




ARES (MARS)

Baş Tanrı Zeus ile Hera'nın oğlu olan Ares, savaş tanrısıdır. Ares insanların birbirlerine girmesini, dereler gibi kan akmasını çok severdi. Bu yüzden insanların kalplerine kin ve nefret sokardı. Kör bir cesarete ve olağanüstü bir kuvvete sahip olduğundan kavgalara korkunç naralar atarak girer, kılıcını sağa sola savurur, durmadan adam öldürürdü. Kana susayan bir tanrı olduğundan geçtiği yerlere ölüm ve felaket saçardı. Bu yüzden insanlar savaş tanrısını hiç sevmezlerdi. Onu tek seven millet savaşçı olan Romalılardı. Ares'e büyük önem verirler savaşa yada yağmaya gittiklerinde Ares'ten yardım isterlerdi.

Ares'in en büyük düşmanı Athena idi. Zeka tanrıçası da tıpkı kendisi gibi savaşmaktan hoşlanırdı ancak Athena hak ve hukuk için çarpışır kan dökmektense zekasını kullanmayı yeğlerdi. O sorunları önce kafasını kullanarak çözmeye çalışır eğer başarılı olamazsa savaşa girerdi. Hak uğruna, büyük bir amaç için savaşan savaşçıların koruyucusu olduğundan barbarlarla birlikte çatışmaya giren Ares ile sık sık çarpışırlar, birbirlerine zıt düşerlerdi.

 
Alıntı ile Cevapla

Alt 04 Ekim 2006, 01:19   #9
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Yanıt: Yunan Mitolojisi ve Aşk (1)




ARES'İN OĞLU KYKNOS

Kan dökmekten bıkmayan zalim Ares'in çocukları da tıpkı kendisi gibiydiler. Bunlardan en yamanı Kyknos idi. Bu genç haydut dağ başlarında gezer, yolları keser, önüne çıkan yolcuları soyup soğana çevirir sonra kim olursa olsun hiç acımadan vahşice öldürürdü. Vahşiliğini daha da öteye götürüp öldürdüğü insanların kafatasından babası Ares için bir mabet yapmıştı.

Ama bir gün Kyknos, büyük kahraman Hercules ile karşılaştı. Her zaman ki gibi orman da dolaşıp kendisine soyacak bir yolcu ararken karşısına Hercules çıktı. Hercules hırsızlara ve katillere derslerini vermeyi kendine görev edinmişti, dünyayı dolaşarak bir bir insanlara zarar veren bu katilleri yakalıyordu ve Kyknos ta bunlardan biriydi.

Kyknos Hercules'ün parlak kalkanını görünce bir an evvel ona sahip olma arzusu ile kim olduğunu bilmeden ona saldırdı. İki cesur adam şiddetli bir kavgaya tutuştular, güçleri birbirine yakın olduğundan kavga uzun sürdü. İkisi de yorulmak nedir bilmiyordu. Derken Hercules uzun mızrağını savurdu ve Kyknos'u tam boğazından vurdu.

Oğlunun öldüğünü öğrenen Ares çılgına dönmüştü. Hemen yer yüzüne inip çılgın gibi Hercules'ün saldırdı. Vahşi çığlıklar atarak mızrağını Hercules'e fırlattı aynı anda Athena oraya gelmiş ve mızrağın yönünü değiştirerek Hercules'e yardımcı olmuştu. Bunu üzerine Ares kılıcına sarıldı ama o daha kılıcını çıkaramadan Hercules üzerine saldırdı ve onu bacağından yaraladı. Ama o bir tanrıydı onu öldüremezdi. Bu yüzden onu yaralı haliyle bıraktı. Periler Ares'i Tedavi için tanrıların dağına götürdüler. Ama ondan önce Ares ölen oğlunu beyaz bir kuğuya çevirdi.

 
Alıntı ile Cevapla

Alt 04 Ekim 2006, 01:21   #10
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Yanıt: Yunan Mitolojisi ve Aşk (1)




ARTEMIS ( DİANA)

Zeus'un kızı ve Apollon'un kız kardeşi olan Artemis kardeşinden bir gün önce doğdu. Dünyaya gelir gelmez hemen kalktı ve Annesi Leto'ya kardeşi Apollon'u doğururken yardım etti. Fakat annesinin hem doğum sırasında çektiği acılar hem de her yarden kovulması Artemis'in evlilikten nefret etmesine neden oldu. Bu yüzden oda kız kardeşi Athena gibi sonsuza dek evlenmemeye karar verdi. Ve babasından bunun için yardım istedi. Ondan yay ve hızlı uçan oklar ve yanan bir meşale istedi.

Zeus kızının tüm isteklerini yerine getirdi. O günden itibaren Artemis yay ve oklarla donatıldı. Ormanların ve dağların kraliçesi oldu. En büyük zevki vahşi hayvanları kovalamaktı. Şarkı üzerinde ava çıkardı böylece dağları ormanları aşar, vadileri dolaşır, karacaları, hızlı koşan geyikleri, domuzları yakalardı. Bu eğlenceden yorgun düşünce kardeşi Apollon'un yanına gider onun yanında Musaları ve Khariteslerin şarkılarını dinleyerek ağaç gölgelerinde dinlenirdi.

Apollon'un kardeşi Artemis, gün battıktan sonra gökte dolaşan, solgun ışıklı ayın Tanrıçasıdır. Apollon gibi dünyayı aydınlatmakla görevlendirilmiş olan Artemis tıpkı kardeşi gibi parlaktır, oda ışıklar saçar, göklerde dolaşır. Apollon'un kadın şeklidir.

 
Alıntı ile Cevapla

Cevapla

Etiketler
1, ask, mitolojisi, ve, yunan


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 
Seçenekler
Stil

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Kapalı
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Cevaplar Son Mesaj
Pygmalion (Yunan Mitolojisi) Elysian Felsefe 0 08 Mart 2014 18:50
Hermaphrodite (Yunan Mitolojisi) Elysian Felsefe 0 08 Mart 2014 18:46
Akontios (Yunan Mitolojisi) Elysian Felsefe 0 06 Mart 2014 19:42
Akheron (Yunan Mitolojisi) Elysian Felsefe 0 06 Mart 2014 19:07
Yunan Mitolojisi Süslü Merak Ettikleriniz 0 10 Şubat 2010 23:56