IRCForumları - IRC ve mIRC Kullanıcılarının Buluşma Noktası
  sohbet

Yeni Konu aç Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Stil
Alt 05 Mart 2014, 18:58   #1
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Efsane, Tarih ve Dindeki Zaman




Uzay zamanın araştırılmasının, modern çağa özgü olduğunu zannedenler yanılıyorlar. Zaman, insanoğlunun beynini sürekli meşgul etmiştir ve soyut prensipler, tarihimizin erken dönemlerinde nasıl hikâye, efsane yolu ile anlatılmışsa aynı şekilde zaman kavramı da, okuma yazma bilmeyen kişilere âlimler tarafından aktarılmıştır. Uzak geçmişte bir yerlerde, insanlar zamanın bir enerji olarak tabiatından haberdar olmalıydılar çünki diğer doğa güçlerini veya enerjileri nasıl kişiselleştirmişler ise aynı şekilde zamana da kutsal bir kimlik vermişlerdir. Bu konuda en erken ipucu, eski Sümer ve Mısır kaynaklarından gelir ve bu kaynaklara göre zaman tanrılarının çoğu, kaçınılmaz biçimde kamerî tanrılar idiler.


Sümer / Babil
Eski bir metin, Sümerli gök ve yeryüzü kraliçesi Inannaî'nın, o karanlık bölgelerin kraliçesi olan kız kardeşi Ereshkigal'in yaşadığı "Yüce Yeraltına" inişini hikâye eder. Inanna; Babil efsanesinde sıkça sözü geçen ay tanrısı Sin'in kızıydı. Sin ve karısı Ningal'in (Yüce Hanımefendi, Mısırlı Nut ile aynı düzeyde görülebilir) üç çocuğu vardı: Sümerli tanrıça Inanna (ayrıca Ishtar diye biliniyordu ve Venüs gezegeninin enerjileriyle ilişkilendirilir), güneşi temsil eden tanrı Shamash ve ateş tanrısı Nusku. Ancak daha sonraki bir versiyon, Inanna'nın Ereshkigal kişiliğinde bir "karanlık ikiz" sahibi olduğundan söz eder. Sin'in birçok fonksiyonu vardı ve bunlardan pek de önemsiz olmayan biri ise zamanı ölçmesiydi; bu fonksiyon onu, aynı zamanda "zaman tanrısı" olan diğer erkek ay tanrısı, Mısırlı Tot ile bağlıyordu.
Fiziksel yanıyla Sin, aynı zamanda Nannar ismi altında Ur'da saygı görüyordu ve lâcivert renkli büyük sakallı, normalde sarık giyen yaşlı bir adam şeklinde temsil ediliyordu. Her gece barkasına (yarımay) girip, gece göğünün geniş alanlarında geziyordu. Efsaneye göre "bir gün yarımay, diske dönüştü ve gökyüzünde parlayan bir taç gibi durdu" ve o zamandan beri Sin "Taçın Tanrısı" diye bilinir. Sin'e zaman ölçücü rolü, anlaşılan bereket tanrısı Marduk tarafından, yaradılış gününde verilmiştir.
Ayın başında dünya üzerinde parlayacaksın Altı günü belirtmek için iki boynuz göstereceksin. Yedinci günde tacı ikiye ayır On dördüncü günde tam yüzünü döndür.
Buradaki kozmolojik çağrışımları belirlemek kolaydır. Zamanın enerjileri yoluyla güneş, onun kızgın kardeşi (gezegensel kimliği belirsizdir, orijinalde böyle bir tanesine sahip olduğu varsayılır) ve Venüs gezegeni yaratılmıştır ve sonradan bunu, Venüs'ün karanlık ikizi veya kız kardeş gezegeninin (Dünya mı?) yaradılışı takip etmiştir. Birçok eski efsane ve geleneklerde Dünya karanlık veya düşmüş bir yer olarak gösterilmiştir veya benim tercih ettiğim gibi, her nasılsa "kendi zamanı dışında" olmuş bir gezegen. Gözüme çarpan bir deyim ise "bir gün yarımay diske dönüştü" deyimidir. Bundan acaba, zaman içinde belirli bir nok*taya kadar Ay'ın kendini bir bütün küre olarak göstermediğini mi varsayacağız? Uzun bir zamandan beri, Ay'ın gökyüzünde her zaman şimdiki pozisyonunu işgal etmediğinden ve bunu yapmaya başladığı zamandan beri insanoğlunun zaman kavramının da değişmiş olduğundan şüphelenmişimdir; zaman ile antik ay tanrıları arasındaki bağlantı da böylece ortaya çıkmıştır.


Mısır
Bütün zaman tanrıları arasında en meşhur olan, sonraları Tot diye de bilinen"Mısırlı Tehuti'ye gelmiş bulunuyoruz. Ve bir kez daha Ay, zaman hikâyesinde güçlü bir şekilde belirmektedir.
Tot hakkında ünlü Mısır uzmanı E. A. Wallis Budge şunları söylemiştir:

...gökyüzünü, yıldızları ve dünyayı sabitleştirmeyle ilgili hesaplamalar yapmıştır. O, Ra'nın kalbiydi, o, hem fizik hem moral kavramlarında hukukun efendisiydi ve 'kutsal konuşmanın' bilgisine vâkıftı. Birçok pasajdan, onun bütün sanatların ve bilimlerin tanrısı, "kitapların tanrısı" ve "tanrıların kâtibi" olduğunu anlıyoruz... (*)

Yararlandığı şeylerin en ünlüsü ise, beş epagomenal günün ele geçirilmesiydi. Hikâye şöyledir: Ra'nın çocukları olan, zamanın ikiz aslan tanrıları, Şu ve Tefnut, sırasıyla Geb ve Nut'u doğurdular (Dünya ve Gökyüzü). Bazı anlatılara göre Nut, Ra'nın karısı idi ve sadakatsizliği ile Ra'yı gücendirdi. Yaşlı tanrı, ona, yılının 360 gününün hiçbirin de çocuk doğuramayacağı cezasını verdi. Bu ceza, eğer Tot Ay ile meşhur oyununu oynamasa, Nut'a sorun yaratacaktı. Bu oyundan Tot, Ay'ın ışığının bir yetmiş iki bölümünü kazandı (360'm 1/72'si tam olarak 5'tir) ve Tot bunu "epagomenal" veya aynı zamanda "eklenmiş gün veya ayı olan" diye de bilinen beş yeni güne dönüştürdü. Bunun sonucunda Nut karnında taşıdığı beş çocuğu doğurdu, yani Osiris, Büyük Horus, Set, Isis ve Neftis. Bu efsane, Yunan Kronos (Zaman) mitinde de kendisini göstermiştir. Bu mi*te göre, Kronos kendi çocuklarının beşini yutmuştur ve Metis (Adalet) tarafından bir iksirin verilmesiyle onları dışarıya çıkartmıştır.
Düşünürler, fizikçiler ve romantikler tarafından, bu hikâyelere dayanılarak değişik mistik ve sihirli yorumlar getirilmiştir! Mitlerin bizlere basit olarak söylediği şey ise şudur:
Dünya, Ay ve bizim yıldız sistemimiz dışındaki bir güneş enerjisi arasında oynanmış olan kozmolojik bir drama sonucunda takvim değişmek zorunda kalmıştır ve değişikliğin gerçekleşmesinden sorumlu ay tanrısı Tot'tur. Başka bir deyişle, uzak geçmişte bir noktada Dünya'nın Ay'la olan yörüngesel ekseninde bir değişme oluşmuştur. Ve bu da Dünya'nın ekseninde, bugünkü takvimlerimizde bulunan ilâve beş günlük sürenin sebebi olan bir hızlanma meydana getirmiştir. Eski Mısır kaynaklarına göre bu oluşuma iştirak edenler arasında Sirius da vardı; Büyük Köpek takım yıldızındaki parlak, mavi-beyaz ikili yıldız, bu göksel oyundaki üçüncü ve belki de en etkili oyuncuydu. Tot, ayrıca bütün yaşayan varlıkların düşüncelerini, eylemlerini "Akaşa"nın sonsuz tarih kayıtlarına kaydeden kâtip olarak da bilinir.
Bunun, incelemekte olduğumuz zaman ile bağlantılı olarak önemi açıktır.
Ancak, bütün zaman tanrıları erkek değillerdi. Mısır panteonundaki iki tanrıçanın da zamansal bağlantıları vardı. Bunların isimleri Seşat ve Maat idi; her ikisi de bir dönemde Tot'un karıları (yoksa dişil yanları mı?) olarak belirtilmiştir. Seşat bir yazı ve tarih tanrıçası, zaman ölçücü ve aynen Tot gibi kayıt edici idi. Öte yandan Maat ise gerçek ve adalet tanrıçası idi ve onun terazinin kefelerinde ölen kişinin kalbi kaçınılmaz biçimde tartılırdı. Zaman tanrıları genellikle adalet ve hüküm vermeyle ilişkili sayılıyordu.
Bundan çıkan sonuç ise şudur: Sonuçta terazi kefelerinden birini bir yana yatıracak olan şey, bizim zaman enerjilerini idare edişimiz olacaktır.

İkiz aslan tanrılar, yani Şu ve Tefnut da aynı zamanda güçlü bir şekilde zaman ile ilişkiliydiler. Şu gökyüzü tanrısı idi; bazen insan şeklinde ve bazen aslan şeklinde tasvir ediliyordu. Onun kız kardeşi olan Tefnut (o da dişi aslan olarak tasvir ediliyordu) ise bir çiy, çisilti ve bazen de gökkuşağı tanrıçası idi. Aslan tanrılar ve zaman arasındaki bağlantı çok eskilere uzanır. En eski, bilinen dişi aslan tanrıça, Aker'di. Aker'in, her sabah, içinden güneş tanrısının geçtiği şafak kapısını koruduğuna inanılırdı. Piramit kayıtlarından, bu tanrının rolünün ve özelliklerinin eski imparatorlukta açıkça tanımlandığı anlaşılır. Daha sonraki hanedanlarda, güneşin; geceleri alt bölgede bulunan bir çeşit tünelden geçtiğine inanılırdı. Bu tünelin her bir çıkışı bir aslan tanrı, Akeru veya Akerui ismini taşıyan iki tanrı tarafından korunuyordu. Aynı kutsal aslan varlıkları sonraları, arka arkaya oturmuş, aralarındaki Ra'yı temsil eden güneş diskine destek olacak şekilde, "dünün ve bugünün" ikiz aslan tanrıları olarak Teban zamanında ortaya çıkmışlardır.

Ra'ya çok kez "İki Ufkun Ra'sı" diye hitap edilmiştir. Buradaki "ufuk", bazı akademisyenler tarafından, bir boyutlar sistemini veya bir referans çerçevesini ortaya koyan matematiksel bir terim olarak algılanmıştır. Bu ufuklar, Işık ve Hayat ufkundan oluşuyordu ve her biri maddî dünyaları ve seyyal boyutları temsil ediyordu. Hayat Ufkunun Ra'sı, ikiz aslan tanrılarının arkalarına oturtulmuş yassı bir daire veya güneş diski tarafından gösteriliyordu.
Bu semboloji, ezoterikten matematiğe dek değişik yorumlara konu olmuştur.
Örneğin bazıları iki aslanı, hayatın ilk başta var olan güçleri olarak görmüşler -istek ve korku-, bazılarına göre ise aslanlar, Sonsuz Şimdi'nin güneşi tarafından birleştirilmiş geçmiş ve gelecektir; başka bir deyişle zamanın gücü.
Arka arkaya duruşları ise şu şeklide yorumlanabilir:
a) Eril "istek" gücü ve dişil "korku" gücü, farklı yönlere doğru çekiyorlar (kaos mu?) ve Ra diskinin ağırlığı onları kontrol altında tutuyor (mantık, kendi kendini kontrol ve düzen); veya

b) "zaman" bağlamında ise disk, gezegenimizi yörüngesinde tutan ve böylece gece ve gündüz -saatlerimizdeki zamanı- İç Zamanı meydana getiren güneş gücü olarak görülebilir.
Bu aslanlardan biri veya her ikisi pozisyonlarını hafif bir şekilde bile değiştirseler, o zaman Ra'nın küresi bu değişikliğe göre ayarlanacak ve bizler, güneşi bugün gördüğümüzden daha değişik bir açıdan göreceğiz. Eski Mısır kayıtlarına göre Dünya'nın eksenindeki kaymalar ve beraberindeki iklimsel ve katastrofik fenomenler, her zaman aslan tanrılardan birinin görünmesinden sonra gerçekleşmiştir; Sekmet tanrıçası ise bu türden felâketlerin ana habercisi olmuştur. Böylece eski Mısırlılar için aslan sembolü ve zaman, ayrılmaz bir şekilde birbirlerine bağlıdırlar.

Eski Mısırlılar ayrıca düzen ve kaosun kozmik prensipleri arasındaki sürekli gidip gelmelerden haberdar görünüyorlardı ve bunlara tanınabilen kimlikler atfetmişlerdi.
Bu sonsuz düelloda binlerce yıl boyunca oluşmuş görülen, zaman tarafından oynanmış role, Budge şu sözlerle dikkat çekiyor:
İlk Mısır geleneği, ışık tanrısı ve karanlık tanrısı arasında yer alabilmek için büyük bir savaş vermiştir. Bundan sonraki günlerde ise Ra 'nın kendisi veya onun bir şekli ve genelde Horus tanrılarından biri; ışık tanrısı ile ve Set ise, öyle veya böyle bir şekilde, karanlık tanrısı ile özdeşleştirilmiştir. Böylece Ra ile Apep'in, Heru-Behutet'in ve Set ve Horus'un, Isis'in oğlu ile Set 'in arasındaki savaşlar, değişik dönemlere ait olmakla birlikte aslında tek ve aynı hikâyenin versiyonları idi. Bütün bu savaşlarda Tot önemli bir rol oynadı çünki Ra 'nın Gözü (Güneş) Set ile savaşırken bu kötü güç, üzerine bulutlar çekiyordu ve Tot bulutları uzaklaştırıyordu ve "Gözü sağ, bütün, sağlam ve kusursuz " efendisine getiriyordu. (Ölüler Kitabı 'ndan,)

Bu hikâyedeki "Tot" yerine "Zaman"ı koyun ve diğer kutsal varlıkların, kozmik olayların kişileştirilmeleri olduğunu farz edin, o zaman kendimizi., dünya üzerinde tarih öncesi dönemlerde oluşmuş değişik karışıklıkların doğru bir tanımlamasıyla karşı karşıya buluruz. Bu olaylar hiç şüphesiz, uzun bir süre önce yok olmuş bazı ırkların tarihlerine kaydedilmiş ve yok oluşlarından sonra ise efsane ve peri masallarına indirgenmiştir.


Kuzey Amerika
Çok eski geçmişte meydana gelmiş kozmik olayları gözleyen ve kaydeden tek ırk, sadece Mısırlılar değildir. Dünyanın eksen dönüşündeki değişikliklerle bağlantılı olan sembolojinin evrenselliği, örneğin, Dünya'nın kuzey ve güney eksenlerinin koruyucuları olup, görevleri gezegeni uygun bir şekilde döner vaziyette tutmak olan ikiz tanrılar Pokangoya ve Polangavoya'yı konu alan Hopi Kızılderili efsanesinde görülebilir. Efsane, Yaratıcının yeğeni
olan Sotuknang tarafından bu ikiz tanrılara yerlerini terk etmeleri konusunda nasıl emir verildiğinden ve insanlarının kötü oluşlarından dolayı "ikinci dünya"nın yok edildiğinden söz eder.
O zaman dünya, onu kontrol eden kimse kalmadığından dengesini kaybederek sendelemiş , etrafında iki kez dönmüştür. Bunun sonucunda dağlar, su sıçratarak denizlere akmış, denizler ve göller arazi üzerine sıçramış ve dünya soğuk ve hayatsız uzayda dönerek katı bir buz parçasına dönüşmüştür. Hopiler "ilk dünyalarının" ateş tarafından, "üçüncü dünyalarının" ise su tarafından yok edilmiş olduğunda ısrarlıdırlar.

And Dağları gibi sıra dağlarının yükselmesine, Buz Çağının ve Tufanın ortaya çıkmasına sebep olan ve jeolojik olarak da kanıtlanabilen bu büyük karışıklıklara, Yunan, İrlanda, Galler, Kuzey ve Güney Amerika, İskandinavya gibi birçok eski kültürün mitlerinde, folklorunda ve herkes tarafından bilinen Eski Ahit'te yer verilmiştir. Başka bir deyişle, zaman enerjisinin güçlü etkileri, geçmiş zamanlarda onun kızgınlığına tanık olanlar tarafından farkına varılmıştır ve gözledikleri olayları gelecek nesiller için cömert bir şekilde kaydetmişlerdir. Bu dönemlerde gezegenimiz, Lyall Watson'ın da tarif ettiği üzere daha aktif "sabit bantlara" girmiş ve çocuklarını kendisiyle birlikte ölümün dişlerinin araşma atmıştır.


Roma
Romalı Lejyonlar arasında meşhur olan erkek-merkezli Mitra mezhebi, kendine özgü bir zaman tanrısına, yani aslan kafalı Aion'a sahipti: "Bütün evren boyunca hareket etmeden ve hareket ettirilemeden hüküm süren Sınırsız 'Zaman' " Aion, gündönümüne ait kapıların iki anahtarını tutuyordu.
Mystery Religions(Gizem\i Dinler) adlı kitabında Joscelyn Godwin şunları söylüyor:

Gümüş olan anahtar Yengeç Kapısı içindi, bu, atalar (Pit-ri-yana) ve reenkarnasyona götürüyordu. Altın olanı ise Oğlak Kapısı içindi ve bu, Gereklilik Dairesi 'nin ötesindeki Tanrıların Kapısına doğru olan yoldu (Deva-yana) ve yani doğum ve ölüm devrinden kurtarıyordu. İşte bunlar, ölen ruhun dünyadan çıkacağı iki yoldur ve Oğlak Kapısından ise tanrılar dünyaya inerlerdi.

İnanıldığına göre Mitras, diğer ana kutsal tanrılarla birlikte kış gündoğumu zamanında doğmuştu.

Aion, büyük bir olasılıkla, Budist Shinje, Ölüm Yargıcı ile bir tutulabilir. Bu benzerlik ise Aion'u, Mısırlı Tot ve yargılama rolü verilmiş diğer zaman tanrılarıyla birlikte aynı çizgiye getirir. Aion, her zaman aslan kafalı olarak çizilmiştir ve bazen dört kanadı olup bir yılan tarafından çember içine alınmıştır. Bu semboller, dört katlı ayrımı ve zamanın devirsel hareketini temsil ettiği şeklinde görülmüştür. Diğer yok ediş ve yenilenme tanrılarıyla birlikte Aionün açık aslansı ağzı, her kozmik tezahür devresinin sonunda, neslini yutar. Bu olgu bize kendi çocuklarım yutan Yunanlı Kronos'u hatırlatır.. Aion'un açık bir şekilde yeraltı dünyasını çağrıştıran birçok sembolü, zamanın atomaltı bölgeler üstündeki etkisini vurgular. Diğer bir çizimde zodyak tarafından çevrelenmiş bir küre üzerine oturmuş şekilde gösterilmiştir ve elinde bir asa taşımaktadır.
Bu asa üzerinde ise zodyağa ait işaretler açık bir şekilde on iki bölüm aracılığıyla gösterilmiştir. Godwin şöyle diyor:

Küreden geçen iki bant, Eflâtun 'un Timaeus adlı eserindeki Dünya Ruhunun yaradılış metodunu hatırlatmaktadır. Bu iki bant dünyanın iki dairesini bir X işareti şeklinde geçmektedir. Aion bir yaratıcıdır fakat dünyaların yaratıcısı değildir; metafizik ilkeleri ve tanrıları yaratır. İran tanrılar kitabında o, Zervan'dır. Zervan'ın iki oğlu Ormuza ve Ahriman birbirine karşı dırlar ve onların arasında Mitras aracılık yapar. Bir bakımdan Zervan, Mitras 'ın daha yüksek bir veçhesidir çünki iki karşıtın arasında değil ötesindedir.
Yukarıda bahsedilenlerden zamanın, düzen ve kaos'un iki kutup ucuna etkileri kolayca görülebilir. Gözüme çarpan diğer nokta ise Yengeç Kapısına, Atalara doğru olan yol olarak değinilmesidir; zira, Sirius, bazılarının inandığına göre zamanın ortaya çıkışında temel bir rol oynamaktaydı ve astronomik olarak Yengec'e 13 derece ve 24 dakika bir mesafede bulunuyordu. Doğum ve ölüm devresinden kopmanın imasının açıklaması, kuantum mekaniğindeki parçacık ve antiparçacık keşiflerinde görülebilir. Bunun metafiziksel yorumunu "Zamanın Metafiziği ve Bir Enerji Olarak Zaman" adlı bölümlerde bulabilirsiniz.

Yunan
Kronos adı "zaman" anlamına geldiğinden, Yunanlı tanrı Kronos'un mitinin araştırılması, Yunanlı âlimlerin, filozofların ve düşünürlerin zaman ile ilgili olarak sahip oldukları bilgiye ışık tutacaktır. Birçok düşünür tarafından bilimsel ve felsefî önyargılar ve açıklamalarındaki türlü soyutlamalar sonucu ilk bulunduğu noktadan uzaklaştığına inanılan Orfik Kozmogoniye göre, Kronos veya zaman, ilk ilkedir. Zaman, Sonsuzu (Dış Zaman veya ebedîliği) sembolize eden Kaos ve sınırlı olanı (İçsel veya lineer zamanı) temsil eden Ether tarafından takip edilmiştir.
Kronos; Titanlardan veya ilk kutsal ırktan biriydi ve adı "kral" anlamına gelen Girit kelimesinden türemiştir. Yunanda, Titanlar, insanların ataları olarak onurlandırılmışlardı ve sanat ve büyünün icadı onlara atfedilmişti. Atlantolojinin (kayıp kıta Atlantis bilimi) öğrencileri, Titanların, kayıp kıta Atlantis'in insanları olduklarına sıkı bir şekilde inanırlar. Atlantis'in insanları çok ileri bir medeniyete sahiplerdi ve Atlantik Okyanusu ortasında bulunan ada kıtaları, Dünyanın ekseninin eğimi sırasında tamamen batmıştır ve bu olay beş epagomenal günün ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Eflâtun meşhur Timaeus ve Kritias adlı diyaloglarında bunu tarif etmiştir.
Yukarıda belirtilenlerden, "Kronos'un isminin kendisinden, mit ve efsaneden elde edilen diğer kanıtlardan yola çıkarak şu varsayımda bulunmak mantıklı görünüyor: İlk takvim büyük ihtimalle Atlantik orijinliydi (belki de eski Mısırlılar tarafından kabul edilmiş Sotik takvim miydi?) ve kim olurlarsa olsunlar, bu tarih öncesi insanlar, bizimkine denk veya daha üstün bir zaman ve evren bilgisine sahiplerdi.
Doğduklarında her bir çocuğunu yutan Kronos efsanesine değinmiştik, fakat zaman bu olaydan önce de vardı. Uranüs (Gökyüzü) ve Gaia'dan (Yeryüzü) ilk doğan çocuklar on iki Titanlardı. Altısı erkek ve altısı kızdı ve bunlardan en küçüğü Kronos'tu. Çocukları yakışıklı, zeki, güzeldiler, dolayısıyla anne babalarına hiçbir sorun çıkarmadılar. Fakat zaman içinde Gaia, ayrıca birsürü korkunç ve şekli bozuk canavarlar dünyaya getirdi. Bu olay kocasını çok rahatsız etti ve doğduklarında onları Dünyanın derinliklerine kapadı. Nazik bir anne olan Gaia, doğal olarak, kaybolan çocukları için yas tuttu ve zaman içinde üzüntüsü kızgınlığa dönüştü ve kocasından korkunç bir intikam almayı plânladı. Parlayan bir orak (veya arp) ortaya çıkararak, plânını çocuklarına açıkladı ve çocukları çok korktular; yalnızca Kronos bu alçakça işi yerine getirmeyi kabul etti. O gece, Uranüs hiçbir şeyden şüphelenmeden uyurken, "Kronos, babasının testislerini kesti ve denize attı. Mitin ardındaki mesaj, zaman tarafından, bütün bir medeniyetin iktidarsız kılınmış olduğudur.
Kronos'un çocuklarını nasıl yuttuğundan daha önce bahsetmiştik. Sırasıyla Hestia, Demeter, Hera, Hades ve Poseidon her biri yutuldu ama Kronos'un eşi Rhea, Zeus'u doğuracağı zaman, kocasının davranışından çok rahatsız oldu ve anne babasına (Uranüs ve Gaia) son çocuğunu kurtarmaları için yalvardı. Anne babasının tavsiyeleri üzerine Girit'e gitti; burada Aegeum Dağı'nın ormanları altındaki derin bir mağarada çocuğunu doğurdu. Gaia yeni doğmuş çocuğun bakımım üstlendi ve Rhea, büyük bir taşı kundağa sararak, hiçbir şeyden şüphelenmeyen Kronos'a sundu ve Kronos bunu hemen yuttu. Sonraları Zeus olgunluk yaşına ulaştığında, hapisteki kardeşlerini kurtarmak için Metis'in yardımını istedi. Bunun üzerine Metis, yaşlı tanrıya bir cereyan gönderip, kusmasına sebep oldu. Bu kusma sonucunda Hestia, Demeter, Hera, Hades, Poseidon ve taş ortaya çıktılar. Bu olaydan sonra Kronos mutluluk içinde yaşamak üzere belirlenemeyen bir bölgeye gitti veya başka otoritelere göre, Thuie'de gizemli bir uykuya daldı.
İşte, beş epagomenal günün edinilmesini konu edinen Mısır hikâyesini teyit eden mesel türünden bir hikâye. Ay*nı zamanda, zamanın dünya üzerinde birbirini takip eden nesilleri nasıl ortaya çıkardığım ve yok ettiğini ve aynı şekilde bu nesillerin kendilerini ifade ettikleri kültürleri yaratıp yok ettiğini açıklıyor.
Zaman ile bağlantılı diğer bir Yunan ilâhı Hermes'ti. Aynen İskandinav karşılığı Loki gibi hilecinin biriydi. İskandinav versiyonunda Loki, kaotik bir unsurdu ve tanrılar arasına sürekli felâket getiriyordu, oysa Yunanlılar, Hermes'i değişik bir ışık altında görüyorlardı. Yunanlılara göre Hermes, ulaştırma ve ticaret tanrısı idi, tanrıların habercisiydi ve eğer bir kimse, onun gizlerine sürekli olarak uyanık ise, aynen Zaman gibi, iyi bir hizmetçi olabilirdi. Simyada ise Merkürius; Zaman/Tot/Merkür'dür ve Jung, bunun hakkında serbest bir şekilde yorumda bulunmuştur ("Bir Enerji Olarak Zaman" adlı bölüme bakınız).
Yunanlılar ayrıca, zamanla bağlantılı üç ölümsüz kadına da sahiplerdi. Bunlara Moera veya Fátes denirdi. İlki, Döndürücü olan Clotho idi; özelliği, hayatın ipliğini eğiren mekiği veya tekerleği döndürmekti; şimdiki anda şekille*nen geleceği temsil ediyordu. Clotho'dan sonra Taksim Edici olan Lachesis geliyordu; ölçü aleti olarak kullanılan bir sopa veya değnek tutmaktaydı ve bu değnek, her kişinin hak ettiği farz edilen şans unsurunu temsil ediyordu. Bu kül renkli saçlı tanrıçalar üçlüsünün en son üyesi ise Átropos, yani Kaçınılmaz idi. Átropos, ölüm diye adlandırdığımız entropinin kaçınılmaz modelini vurgulayan, uygun bir kesici alet tutar şekilde resmedilirdi.

Avustralya
Avustralya yerlileri (aborijinler) zaman bulmacasına verilecek cevabın, "olaylar ne önceleri ne de sonraları vardı fakat hepsi birden vardı" şeklindeki inançlarında yatmakta olduğunu görürler. Rüya zamanında bütün geçmiş, şimdi ve gelecek birlikte var olurlar ve temel kabile inisiyasyonlarından biri, inisiyeye sonsuz hiçbir yer'den haberdar olma konusunda yardım etmekten oluşur. (*)

Hindistan
Hindu tanrısı Şiva, birçok araştırmacı tarafından Zamanın bir örneği olarak görünür. Aynen Zaman gibi yok eder, fakat aynen Zaman gibi merhametlidir. Şiva, Natardja idi yani dans kralı idi ve onu çevreleyen ateş ile püsküllenmiş hale bütün kozmosu temsil eder ve onun diğer özellikleri, bütün seviyelerde oynanan hayat ölüm devresini temsil eder. Tandava dansında, tanrı yok eder ve yaratır ve her bir kozmik periyodun sonunda, görüntüler dünyası yok olur fakat gerçekte Mutlak ile tekrar bütünleşmiştir. Şiva'nın dansı ayrıca kutsal aktiviteyi, evrendeki hareket kaynağı olarak sembolize eder ve bu, özellikle yaradılışın kozmik fonksiyonlarıyla bağlantılı olarak gerçekleşir. Koruma, yok etme, enkarnasyon ve özgürleştirme.

Tomas, üç yüzlü Brahma'nın Trimurti'jsini, Vişnu'yu ve Şiva'yı, zaman devresini sembolize etmek üzere eski Hindistan bilgeleri tarafmdan icat edilmiş olarak görür. Ve şunları ekler: "Brahma, geçmişte, görünen dünyayı yaratmıştır. Vişnu onu şu anda korur ve Şiva, eskinin enkazından yeni dünyalar inşa etmek üzere, gelecekte yaradılışı yok edecektir. Ölüm, hayatın ziyafetinde ortaya çıkar fakat hayat, her zaman dünyaların cenazelerinde doğmuştur"
Alinti

 
Alıntı ile Cevapla

IRCForumlari.NET Reklamlar
sohbet odaları sohbet odaları Benimmekan Mobil Sohbet
Cevapla

Etiketler
dindeki, efsane, tarih, ve, zaman


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 
Seçenekler
Stil

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Kapalı
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Cevaplar Son Mesaj
Bir efsane daha tarih oluyor! Zen Bilim Dünyasından Son Haberler 2 04 Nisan 2013 23:41
Tarih Zaman İşlemleri MorfiN PHP 0 12 Mayıs 2012 09:41
Kibrin dindeki yeri KarakıZ İslamiyet 0 31 Aralık 2011 11:24
Âlimin dindeki yeri KarakıZ İslam Alimleri 0 21 Aralık 2011 09:54
Rabıtanın Tanımı Ve Dindeki Yeri AsiL İslamiyet 1 10 Mart 2009 05:02