IRCForumları - IRC ve mIRC Kullanıcılarının Buluşma Noktası
  sohbet

 Kayıt ol  Topluluk
Konu: Para ve İç Huzur İkilisinin Kaliteli Yaşama Etkileri Konu Cevaplama Paneli
Kullanıcı isminiz: Giriş yapmak için Buraya tıklayın
Boot Engelleme Sorusu
Başlık:
  
Mesajınız:
Başlık Sembolleri
Konunun başında Sembol kullanmak için aşağıdaki Listeden bir Sembol seçiniz:
 
   

Diğer Seçenekler
Diğer Seçenekler

Your browser doesn't have Flash, Silverlight or HTML5 support.


Değerlendirme
İsterseniz bu Konuyu buradan değerlendirebilirsiniz.

Konuya ait Cevaplar (Yeniler yukarda)
22 Ocak 2015 19:27
Desmont
Para ve İç Huzur İkilisinin Kaliteli Yaşama Etkileri

Kaliteli yaşam parada pulda, kredi kartında mı, yoksa hayata bakışımızda, onu yaşayış ve algılayış biçimimizde midir? Kalite zihinde, duygularda, davranışlarda ve insanın iç dünyasında oluşturabileceği bir zenginliktir. Kalite, kişinin kendisi ile barışık olmasıyla kavuşabileceği bir iç huzurdur…

Her İnsan Kendi Yaşam Kalitesini Kendisi Oluşturur

Kalite nedir? Sorusunu sorup, kaynak taraması yapınca, “kalite”yi bir şeyin iyi veya kötü olma özelliği, nitelik veya belli standartlara uyan, güzel, gelişmiş gibi tanımlarla karşılaşırsınız. Bu yayınları biraz daha irdelemeye başlayınca kalite kelimesinin altında ‘’beklentileri aşmak’’ betimlemesi görülür. Kalitenin bu tanımlamalarında yarışmacının göğüsleyeceği bir ip yoktur, ulaşılan her hedef; daha sonra ulaşılacak olan için bir basamak teşkil etmektedir. Kalitede sürekli gelişim vardır, durağanlık olmayıp, gelişme ve iyileştirme hep devam eder.

Her ne kadar literatür kaliteyi bu şekilde tanımlasa da, önemli olan bizim kaliteden ne anladığımızdır. Günümüz küresel ticari devlerinin bilinçli olarak pompaladığı popüler kültür nedeniyle, biz kalitenin masum tanımından uzaklaşarak, kaliteyi tüketim kültürünün bir aracısı haline getirdik. İçinde bulunduğumuz yüzyılda kitle iletişim araçlarının reklamları hayatımızın her tarafına, her zaman diliminde adeta egemen oldu. Cep telefonlarımıza gelen mesajlarda, internette girdiğimiz her sitede, sokak ve caddelerde kafamızı kaldırdığımızda karşılaştığımız billboardlarda, televizyonlarda çoğu zaman izlediğimiz programı unutturacak kadar yoğunlaşan reklamlarda bizlere hep; “Siz her şeyin en iyisine layıksınız, kalite sizin de hakkınız” gibi masumane söylemlerle kalite, bilinçaltımıza bir tüketim kültürü aracı olarak yerleştirilmektedirler.

Bu propaganda araçları, kalite kavramını içine bir tutam “trend, konsept, prestij” gibi kelimelerden de ekleyerek, bize “Kaliteli Yaşamayı”; pahalı ve markalı giyinme, yine pahalı ve markalı saat ve aksesuarlar takma, lüks araçlara sahip olma, çok gösterişli ve şaşalı konutlarda oturma, lüks mekanlarda boy gösterme olarak algılatmaya başladılar. Artık bizler de Avrupa’nın gelişmiş ülkelerinin, ABD’nin ürettiği en pahalı ürünleri kullanıyor, en son çıkan cep telefonlarını bu ülke insanları ile eş zamanlı olarak satın alıp, bu kadar fonksiyonlu sistemlerin bizim için gerekli olup, olmadığına bakmadan sahip olmaktayız. Böylelikle de reklamlarda yapılan propagandaya kendimizce cevap vererek, kendimizin her şeye değer olduğu mesajının hakkını verdiğimizi sanıyoruz.

Tabii ki her birimiz çok değerliyiz, ancak reklamların bize atfettiği değer yargıları ile bizim kendimizi değerli hissedeceğimiz değer yargıları acaba örtüşüyorlar mı? Bu sorunun cevabına kolaylıkla evet diyemiyoruz. Evet diyebilmek zaten pratikte hiç kimse için mümkün olmayacaktır, zira mal veya hizmet satmaya dayalı hiçbir reklamın, bizim iç huzurumuzu sağlamaya yönelik bir konsepti olmayacaktır.

Peki, bunca harcamalarımıza, en son çıkan ürünlere sahip olma uğraşımıza rağmen, bizler kaliteye ulaşabildik, kaliteli yaşamı yaşamayı başarabildik mi, kısacası tatmini yaşayıp, mutlu olabildik mi? Elbette ki bu soruya da kolaylıkla evet diyememekteyiz.
Çünkü biz, bize dayatılan bu popüler kültürün etkisiyle mutluluğu; iç dünyamızda değil, dış dünyamızda herkes tarafından gözlemlenen ve onaylanan davranışlarımızda olduğunu zannettik. Bu nedenle de kalite tanımının altını dolduramadık, zira küreselleşen dünyada yoğun olarak maruz kaldığımız kültür emperyalizmi nedeniyle özümüzden uzaklaştığımız için birçok kavramın içini boşalttık, bizi biz yapan değerlerden uzaklaşarak, pahalı ve markalı ürünlere sahip olmayı kaliteli yaşamak zannettik, her şeyi maddiyata döküp, aşırı bireyselleşerek, “homo-economicus” düşünen insanlar olduk. Burada tabii ki, dünya hayatını bir amaç değil, araç olarak göremediğimiz gerçeğini de belirtmeden geçemeyeceğim.

O halde nedir kalite ve kaliteli yaşam? Aslında kalite hayata bakışımızla, onu yaşayış ve algılayış biçimimizle ilgili bir kavramdır. Kalitenin parayla, pulla, maddiyatla doğrudan bir ilintisi yoktur. Böyle olsaydı, refah seviyesi olarak yıllardır bütün araştırmalarda dünyada ilk üç sıranın altına hiç düşmeyen Norveç; dünyanın intihar oranının en fazla olduğu ülkesi olmazdı.

Peki, en zengininden, en fakirine kadar kaliteyi arzulayan insan, kaliteye nasıl ulaşacaktır? Öncelikle, kalitenin zihinde, duygularda, davranışlarda ve insanın iç dünyasında oluşturabileceği bir zenginlik olduğu gerçeğini aklımızdan çıkarmamamız gerekmektedir. Kalite, kişinin kendisi ile barışık olmasıyla kavuşabileceği bir iç huzurdur. Kaliteli bir yaşam, kaliteli bir evlilik, kaliteli bir dostluk, kaliteli bir ebeveyn çocuk ilişkisi, kaliteli bir iletişim, bunların tamamı insanın kendini tanıması, eksik ve iyi yanlarını bilmesi, kısacası kendisi ile barışık olması ve yaptığı tercihler sayesinde olacaktır.

İç huzuru sağlayabilmek için de kendimizi tanımalı, dış etkenlerden en az etkilenecek bir ruh yapısına sahip olmak için gayret göstermeliyiz. Dünyada bizi sıkıntı ve strese sokan yaşadığımız olaylar değil, bizim o olaylara yüklediğimiz anlamlardır. Bu nedenle insan, düşüncelerini kıskançlıktan, fesattan, tatminsizlikten, eziklikten ve taklitçilikten uzaklaştırdığı oranda mutluluğu yakalayacak, yaşam enerjisini artıracak ve her anını kaliteli yaşamaya başlayacaktır. Kaliteli bir yaşama ulaşmak ve sürdürebilmek için kişi kendi değerini, bir bilim insanı titizliğinde keşfedip, bir megalomaniye varmayacak derecede kendini sevmeli ve kendine saygı duymalıdır. Böylelikle kişi kendisi olacak, yaşamla kavga etmek yerine, onunla uyum içinde olacak, iç huzuru yaşayacak, çevresine de huzur ve mutluluk saçacaktır.
Bunu sağladıktan sonra da ilişkilerini gözden geçirecek, arkadaşlık, dostluk, eş, meslek ve bulunacağı ortam tercihlerini kendi dünyasına göre yapacaktır. Kişi bunu becerince de hayatının her alanında var olan nitelikli ürünleri, hizmetleri ve nitelikli birliktelikleri, görebilecek ve bu kaliteyi dünyasına taşıyabilecek, kalitenin iç dünyasına yaydığı pozitif enerjiyi duygularında, davranışlarında, paylaşımlarında, kısacası hayatının her anında yaşayıp, hissedebilecektir.

Bize verilen ve tekrar elimize geçmeyecek en kıymetli hazine olan zamanı kaliteli geçirerek, soluduğumuz her nefesten, yediğimiz her lokmadan, beraber olduğumuz her dosttan, attığımız her adımdan, gördüğümüz her detaydan, zevk alabiliyorsak, inanın bu zevki hazzı, mutluluğu iletişim halinde olduğumuz herkese de yansıtacağız. Böylelikle de yaşamımızda kaliteyi bulmuş ve kaliteyi yaşayabilmeyi öğrenmişiz olacağız.

İnsanın bu yaşadıklarının hiçbirisi parayla satın alabileceği duygular değildir, bu nedenle kalite insanın beynindedir, duygularındadır, hissettiklerindedir. Aldığınız her nefesin, gördüğünüz her karenin, işittiğiniz her kelimenin, yediğiniz her lokmanın, hissettiğiniz her duygunun layık olduğunuz kaliteyi içermesi dileğimle…

İsmet Selvi

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Var
Mesaj Yazma Yetkiniz Var
Eklenti Yükleme Yetkiniz Var
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı