IRCForumları - IRC ve mIRC Kullanıcılarının Buluşma Noktası
  sohbet

 Kayıt ol  Topluluk
Konu: Karpuz kabuğuna yazılar yazmak... Konu Cevaplama Paneli
Kullanıcı isminiz: Giriş yapmak için Buraya tıklayın
Boot Engelleme Sorusu
Başlık:
  
Mesajınız:
Başlık Sembolleri
Konunun başında Sembol kullanmak için aşağıdaki Listeden bir Sembol seçiniz:
 
   

Diğer Seçenekler
Diğer Seçenekler

Your browser doesn't have Flash, Silverlight or HTML5 support.


Değerlendirme
İsterseniz bu Konuyu buradan değerlendirebilirsiniz.

Konuya ait Cevaplar (Yeniler yukarda)
15 Mayıs 2022 15:28
Türk
Cevap: Karpuz kabuğuna yazılar yazmak...

Çaresizliklerin en büyüğü bir yalana yalan olduğunu bile bile inanmak, inanmak zorunda kalmak ya da inanır gibi yapmaktır. Yalanı ortaya çıkarmak kolaydır aslında. Zaten er geç ortaya çıkar. Hangi yalan sonsuza kadar devam edebilir ki? Bazen sorulacak tek bir soru, edilecek tek bir laf gerçeği bütün çıplaklığıyla seriverir ortaya. Ama sen ne o lafı edebilir ne de o soruyu sorabilirsin. Çünkü duyacağın şey bellidir. Ellerinle kurduğun ve yoktan var etmeye çalıştığın iki kişilik dünyanın o an başına yıkılacağını çok iyi bilirsin. Susarsın o yüzden. Yalan olduğunu bile bile inanırsın..
15 Mayıs 2022 15:28
Türk
Cevap: Karpuz kabuğuna yazılar yazmak...

Az evvel başladığım Nick Hornby'nin son kitabı 31 Şarkı'yı okurken aklıma geldi. Üstat kendi hayatının dönüm noktalarına fon müziği olarak eşlik eden en özel şarkıları anlatmış. Dedim ki kendi kendime, şarkıların gücü tek başına benim hayatımın kırılma noktalarını ifade etmeye yetmez. Ama kitaplar ve şarkılar arasında görünmez bir ilişki olduğu kesin. Özellikle benim gibi müzikle beraber okumak gibi bir okuma tercihiniz varsa, hangi kitabı okurken ne dinlediğiniz çok önemli olabilir. O zaman.. ne okurken ne dinlesek ??



- TUTUNAMAYANLAR : İlk sayfayı açtığınızda artık sizin için hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır. O yüzden çok özel bir parça size eşlik etmeli. Benim tavsiyem Turgut'un efsaneye dönüşecek can sıkıntısını daha iyi anlayabilmek için Nick Cave'den yardım almak olacak. Mümkünse 'The Whipping Song' peşinden de 'Shoot Me Down' ve kitabın ilerleyen bölümlerinde bol miktarda Leonard Cohen.. Delirmeden kitabın sonuna gelebilmişseniz eğer, finali görkemli kaybedenlerin anti-milli marşı Batsın Bu Dünya ile yapabilirsiniz..



- KORKMA BEN VARIM : Murat Menteş'in, Türkçe'nin bütün imkanlarını çaresiz bırakarak yazdığı destansı anti-kahraman portreleri.. Kitaba Shivaree ile başlanmalı bence.. 'Goodnight Moon' yerinde bir tercih olacaktır. Devamında Leonard Cohen - The Future ve finalde Behiye Aksoy 'Bir Garip Yolcu'. Egzotik soslu final tutkunları için ise Behiye Aksoy yerine Ümmü Gülsüm 'Ente Ömri' önerilebilir..



- ÇARPIŞMA PARTİSİ : Konformizmin kabusu, modern zamanların post-nihilist peygamberi Palahniuk okumaya başlayacaksanız hazırlığınızı iyi yapın. Giriş biraz hafif olmalı.. Björk- Pagan Poetry fena başlangıç sayılmaz. Akabinde The Tea Party - These Living Arms ve Yavuz Çetin'den Yaşamak İstemem.. Finalin ise alternatifi yok. Her Palahniuk okuru iyi bilir ki bir Palahniuk kitabı biterken fonda duyulan şarkı muhakkak Where is My Mind olmalıdır...



- ÇAVDAR TARLASINDA ÇOCUKLAR : Başucu kitaplarımdan biri olduğu için başucu şarkılarımla beraber okundukça daha anlamlı gelir bana. Ortaçgil'in herhangi bir albümünün bütün parçaları kitap boyunca ne güzel eşlik eder. Ya da güzel seçilmiş bir Frank Sinatra best of u.. Holden'in insanlardan umudunu keserken bile öfke ve masumiyet arasında tercih yapamamasını en güzel anlatacak ses ise kuşkusuz Norah Jones'in sesi olacaktır. Kitap bittiğinde kapağı kapatıp Teoman'la birlikte usul usul Gönülçelen'i mırıldanabilirsiniz..



- YAŞAM KULLANMA KILAVUZU : Issız bir adaya düşünce ( ya da insanlardan kurtulunca) yanınıza en alınası kitap. Orta boy bir ansiklopedi kıvamında olduğundan uzunca bir dinleme listesine ihtiyaç olacaktır. Başlangıç George Perec'in hemşerisi Edit Piaf'la yapılabilir. Ayrıca Liszt-Brahms-Mendelsson üçlemesinden karma bir klasik müzik cd si ara ara devreye sokulmalı. Ve kitabın ritmine uygun olarak ortalara doğru Theatre Of Tragedy - A Rose For The Dead.. Final önerim ise kesinlikle Katatonia - For My Demons..



- DÖNÜŞÜM : Kafka'nın paranoid topraklarına hoş geldiniz.. Girişte sizi Anathema karşılıyor. One Last Goodbye.. Arkasından, Jason Becker - Altitudes ya da Thom Yorke - Hearing Damage soğukkanlığınızı elinize verebilir. Ve sahneyi kapatırken.. Metallica The One ya da Pearl Jam - I am Mine..

- İSTANBUL'DA BİR MERHAMET HAFTASI : Yeni kuşağın kendine ait üslup sahibi olabilmiş bir kaç önemli yazarından biridir Murat Gülsoy.. Özelikle bu kitap depresif bir tedirginlik yaratarak okuru bir deneyin gayri iradi deneklerinden biri haline getirebilir. Kitabın sayfalarını Dream Theater - Space Dye West'le beraber açarsanız etki kronklikitesi muhakkak aracaktır. Peşiden bir doz Pınk Floyd - Your Possible Pasts ve Scorpions - Still Loving You sallarsanız belki siz bile kitap yazabilisiniz

- SEKSEK : Cortazar'ın bu kitabı bilinen neredeyse tüm roman tekniklerinin dışında yazılmış,okuduktan sonra kalıcı bi kafa karışıklığı ve rahatsızlık garantisi veren post-post-post modern roman türünün ilk örneğidir. Oldukça hacimli olan kitap boyunca benim dinleme önerim New Age olacaktır.Türün ustaları olan Kitaro, Peter Gabriel, Jean Michelle Jarre'ın tüm albümleri sıra gözetmeden peş peşe size eşlik edebilir..

- KÜÇÜK PRENS : Dünyanın en büyük "çocuk kitabını" dünyanın en büyüdüğü halde bir tarafı hep çocuk kalmış adamıyla beraber dinlemek kitabın eşsiz tadını perçinler kanaatindeyim. Evet evet Michael Jackson'dan bahsediyorum. Kıng of the pop, büyümeyen çocuk, moonwalk, seksenler, çocukluğumun en zarif hareketi ve uzak amerikanya mahallesindeki en şık abimiz..
15 Mayıs 2022 15:27
Türk
Cevap: Karpuz kabuğuna yazılar yazmak...

Başım ağrıyor.. Ve yine uyuyamıyorum.. Uyuyamadığım için mi başım ağrıyor yoksa başım ağrıdığı için mi uyuyamıyorum emin değilim. Canım da sıkkın biraz ve onun da belli bir nedeni yok. Uzun zamandır bir şey için canım sıkılmıyor. Tuhaf bir kendiliğinden eklemli can sıkıntısı yerleşti bünyeme. Artık hiçbir şeye şaşırmıyor olmam hayatla aramdaki eşitsizliği dengeye getirdi diye düşünüyorum zaman zaman, ama o ilk fırsatta durumu lehine çevirmeyi başaracak gibi görünüyor. Hayata karşı orantısız zeka kullanıyorum, ama o şaşmaz içgüdüleriyle her defasında beni alt etmeyi başarıyor..

Hayatla ilgili büyük büyük laflar etmek değil niyetim. İsa değilim ben, elbette ne hayatın anlamını çözebildim ne de onun düzenini anlayabildim. Ama çok iyi bildiğim bir şey var; yaşayan, canlı bir şey hayat. Hücrelerden oluşmuş bir tür organizma. Kurallarını kendisinin belirlediği ve ne yazık ki hiç kimseye anlatmadığı geniş katılımlı bir oyunun merkezinde bulunuyor. Ve istediği kişiye torpil yapıp istediğini de oyunun dışında bırakabiliyor. Bazen de benim gibi saf katılımcılarla karşılaşınca eğlenerek hep ebe yapıyor.. Ebe olmaktan şikayetçi değilim aslında ama bazen mızıkçılık yapmak istemiyor da değilim haliyle..

Tuhaf bir oyun bu, yarıda bırakamıyorsun ama o istediği zaman seni oyundan alabiliyor. Sıkılıyorsun bazen, kafanı yukarı kaldırıp 'hocam, beni kenara al artık' işareti yapıyorsun. Ama o gülerek daha sıkı sarmaya başlıyor seni görünmez kollarıyla. Durumu kabulleniyorsun sonra, tamam diyorsun nasıl istiyorsan öyle oynayacağım senin oyununu.. Ama sürekli mutsuz bir oyuncu görmek istemediği için oyununda zaman zaman ödül mahiyetinde küçük rüşvetler sıkıştırıveriyor cebine.. Bazen küçücük bir çocuğun gözlerinde parlayan mavi gülümseme oluyor o ödül, bazen de tamamen umudunu kestiğin eski bir tanıdıktan gelen ani bir sesleniş. Ama şımarmana da tahammülü olmadığı için kendisinin, bunların hiçbiri uzun soluklu olamıyor..

Hayatın koordinatları adlı bir projeye girişmişti çok sevdiğim bir yazar. Galiba çözecekti bu enteresan oyunun şifresini. Ama ömrü yetmedi malesef.. Hayat, oyununun deşifre edilmesine izin vermedi..

İşi arsızlığa vurdurup her şeyle eğleniyor gibi görünmek belki de yapılabilecek en doğru şey. Manik çığlıklar atmak, kendinle hayatla ve her şeyle dalga geçebilmek ve o seni komik duruma düşürmeden kendi kendini küçültebileceğin kadar küçültmek mutlu olabilmenin tek reçetesi sanki. Ama bazen.. bazen çok başım ağrıyor işte, uyuyamıyorum.. Başım ağrıdığı için mi uyuyamıyorum yoksa uyuyamadığım için mi başım ağrıyor. Galiba bu gece de ebe benim.. Saklanın hadi sayıyorum; bir, iki, üç...
13 Mayıs 2022 18:22
Türk
Cevap: Karpuz kabuğuna yazılar yazmak...

Ben şimdi sana, ben iyi bir adam değilim, bırak, benimle uğraşma diyeceğim. Sen diyeceksin ki yok, sen aslında iyi bir adamsın. Değilim diyeceğim, bu kadar kadın yanılmış olamaz. Bu kez farklı diyeceksin, ben farklıyım. Bunu duymuştım daha önce diyeceğim. Bende ilginç bulduğun ne varsa sana doğru çeken, virgülüne bile dokunmadan aynı şeyleri bahane edip beni terk edeceksin diyeceğim. Asla böyle bir şey olmayacak diyeceksin. Gülümseyerek, bunu da daha önce duymuştum diyeceğim. Konuşmaya yelteneceksin. Sus diyeceğim. Sus. Söylenebilecek her şeyi daha önce duydum. Kendini yorma diyeceğim. Usulca kalk ve git buradan. Ve çıkarken bana bir oralet söyle. Çünkü böyle zamanlarda oralet içmek gerekir. İnsan keyifliyken çay, hüzünlüyken de rakı içmeli. Boktan bir tekrarı durup durup yaşıyorsa da, oralet..
13 Mayıs 2022 18:22
Türk
Cevap: Karpuz kabuğuna yazılar yazmak...

Eski sevgililerimden biri (o zamanlar eski değildi tabi, ama eskimek üzereydi sanırım) haklı olduğun zamanlar senden nefret ediyorum demişti bana. Ortada bir problem varsa ve haklı olan bensem öyle bir müdafa ediyormuşum ki kendimi, haklı olup olmamamın hiçbir önemi kalmıyormuş. Öyle söyledi. Ve dedi ki, umarım ömrün boyunca girdiğin tartışmalarda haksız olan taraf hep sen olursun. Çünkü haksızlığın verdiği mağduriyet, haklılığın verdiği mağruriyetten çok daha sevimli ve insani.

O zamanlar beddua ettiğini zannetmiştim. Düşünüyorum da yıllar sonra, beddua değil bildiğin dua etmiş aslında. Mağruriyetin kibrindense mağduriyetin hüznü. Sanırım hepimize en çok bu lazım..
13 Mayıs 2022 18:21
Türk
Cevap: Karpuz kabuğuna yazılar yazmak...

Zaman zaman fikrimi soruyorlar bazı konularda. Herhangi bir şey olabiliyor bu. Ülkenin gidişatı ya da Beşiktaş’ın durumu ya da kişisel bir durumla ilgili olabiliyor. Öyle durumlarda çoğu zaman ne söyleyeceğimi bilmiyorum. Söyleyecek bir şeyim olmadığından değil, söylenecek şeyleri kafamın içinde toparlayamadığımdan. Ve diyorum ki o zaman, ben bunu bir yazayım sonra konuşalım. Normal insanlar önce düşünüp sonra yazarlar herhalde. Bende ise durum tam tersi. Önce yazıp sonra düşünüyorum ya da yazarken düşünüyorum. Konuşamadığım için yazıyorum diyen bir yazar vardı. Ona benziyor aslında durumum. Tek farkla. O konuşamadığı için yazıyormuş bense düşünemediğim için yazıyorum..
13 Mayıs 2022 18:21
Türk
Cevap: Karpuz kabuğuna yazılar yazmak...

Hiçbir şey kişisel değil.. Geçenlerde bir şeye çok sevindiğinden emin olduğum babamın, o an herhangi bir tepki vermediğini fark edip, çaktırmadan göz ucuyla izlemeye koyuldum. Bir süre geçtikten ve kimsenin kendisine bakmadığından emin olduktan sonra hafifçe gülümsediğini ve dudaklarının minik minik kıpırdadığını gördüm. Kısacık bir andı. Ama gördüm. Muhtemelen hep öyle yapıyordu lakin ben ilk kez fark etmiştim. Bir kaç dakika sonra düştü bende jeton. Lan ben de böyle seviniyorum genelde dedim. Sonra üzgün olduğum zamanlarda nasıl davranıyorum diye düşünmeye başladım. Ve bingo! Üzüntüm de tıpkı annemin üzüntüsü gibi. Abartılı, biraz sulu ve etrafa varlığını dehşetle hissettiren türden. İnsan psikolojisinin en uç iki noktası olan mutluluk ve üzüntüyü, daha doğrusu bu iki duygunun sebep olduğu davranışları annemle babamdan almışım. Üstelik onların nasıl üzülüp nasıl mutlu olduklarının farkında bile olmadan yapmışım bunu. Evet. Hiçbir şey kişisel değil. En kendimize ait zannetiğimiz duygu dışavurumlarımız dahil..
02 Mayıs 2022 18:31
Türk
Cevap: Karpuz kabuğuna yazılar yazmak...

Israrla bir şeyler soruyor insanlar. Dertlerini anlatıp anlamamı, hiç değilse dinlememi istiyorlar. Üstelik yıllardır ben insan sevmiyorum diye feryat etmeme rağmen yapıyorlar bunu. Ya psikopatlar ya da kafa buluyorlar benimle. Durum şeye benziyor, boşanmış bir aile terapistinden yolunda gitmeyen bir evlilikle ilgili yardım istemeye… Anlayacağınız komple sıçmış vaziyetteyiz…


Öğretmenliğe başladığım ilk yıllarda kendimi, eline gitarı ilk aldığında bir gün Joe Satriani’yle sahneye çıkacağını zanneden hevesli bir ergen gibi hissediyordum. Oysa hayat kariyer planımı Esra Erol’un evlilik programı orkestrasında basçı olmama göre tasarlamış. Bir tek farkla, o basçı sürekli gülümsemek zorunda, benimse suratım asık dolaşmaya hakkım var en azından. Niye böyle oldu? Biliyorum aslında da… Hani her şeyi bana anlatıyorsunuz ya, ben kime, neyi, nasıl anlatayım?


En çok yalan söylememeye çalışırken yalan söylüyor insan. Kırmamaya çalışırken kırıyor. Çekip gideceğim diyorum ya hani bazen! Yalan! Bok giderim anasını satayım nereye gidiyorsun. Her sabah alarmla uyan, ayın on beşi geldiğinde boş cüzdanla bankamatik önünde pusuya yat, sonra kocaman hayaller kur! Sevsinler…


Bir haftadır iki tane kumru dadandı bizim bahçeye. Babam da çaktırmadan, ufak ufak ekmek kırıntıları atarak iyice alıştırdı. Neredeyse hiç çıkmıyorlar bahçeden. Fırsat buldukça onları izliyorum hava kararana kadar. Birbirlerinden en fazla on, on beş metre uzaklaşıyorlar. Aralarındaki mesafe arttıkça gerildiklerini o kadar belli ediyorlar ki. Ürkek kafa hareketleriyle sürekli birbirlerine bakıyorlar, hani bir tehlike olsa, bir uçuşta yanına gidecekmişçesine. Kumru bile hayvan haliyle en fazla on on beş metre uzakta kalmaya tahammül edebiliyorken, insanlar yüzlerce kilometreye katlanabiliyorlar. Ya da katlanabildiklerini söylüyorlar. Ben katlanamıyorum valla, dayanamıyorum bazen? Dayanabilenler nasıl beceriyorlar?
02 Mayıs 2022 18:30
Türk
Cevap: Karpuz kabuğuna yazılar yazmak...

Üşenmekten kafayı yemiş bir meczup gibiydim karşılaştığımızda. Varoluşumu ağacın, kedinin, çiçeğin varoluşu gibi sıradan ve bitimli bir varoluş kabul ederek basit ihtiyaçların ritmiyle hareket eden, hiçbir şeye şaşırmayan, olmakla olmamak arasındaki farkın kimse için fark yaratmayacak kadar küçük bir nokta olduğunu zanneden bir yarı deli… Sonra sen geldin. Çok güzeldin bir kere. Sırf bu yüzden bile bir sürü hayal kurulabilirdi. O yüzden de bir sürü hayal kurdum hiç üşenmeden. Birlikte bindiğimiz tramvayların birdenbire tenhalaşacağını, birlikte Jehan Barbur dinleyip dans eder gibi yapabileceğimizi, birlikte insanların evlerine tıkıldığı saatlerde uzun şehir yürüyüşlerine çıkacağımızı falan hayal ettim uzandığım füme renkli kanepede. Ve sen tüm bunlar olup biterken çok güzeldin. Hep… Öpüşmeli sevişmeli şeyler de gelip gelip gidiyordu aklıma tabii, allah affetsin. Çünkü cidden çok güzeldin.

Annem Darth Vader maskemi kırmış ikinci kez, eve gelince gördüm. Sinirlendim haliyle. Kazara kırdığını söylüyor ama saçma. Bence maskeyi takıp ışın kılıcımı kuşanıp mahallenin kedilerini kovalamam sinirlerini bozduğu için bilerek kırdı ve kaza süsü verdi. İşte bunlar hep sen bu kadar güzelsin ve yoksun diye oluyor. Sen yanımda olsaydın kedileri rahat bırakırdım. Valla bak!

Biliyor musun güzel olmadığını söylediğin anlarda güzelsin en çok. Bir Sinem Sal dizesi gibi, dikkatli bakıldığında daha iyi anlaşılan… Bazı insanlar ne yaparlarsa yapsınlar çirkinleşemezler çünkü. Şey gibi.. Kelebek…

Mahalle bakkalımız bile ayar verdi nihayet az önce. Bira almaya gittiğimde “hocam şu ara çok içiyon dikkat et!” falan gibi bir şeyler söyledi. Sana ne amk diyemedim. Ama o çok güzel de diyemedim. Gülümsedim ve Veysel’in üzerine attım suçu. Suçlu veballi içiyorum şu an ılık kırmızı tuborg’umu.

Sen şimdi güzel güzel uyuyorsundur. Ben de birazdan yatarım çirkin çirkin. Birkaç satır Sinem Sal okur, birkaç Jehan şarkısı dinler, ses çıkarmadan biramı bitirir gelirim rüyalarına. Sahi, melekler rüya görüyorlar değil mi?
02 Mayıs 2022 18:30
Türk
Cevap: Karpuz kabuğuna yazılar yazmak...

Sazova parkına gitmiştik birgün. Alıştığım müşkülpesentliğine inat, her şeyi güzel bulmuştun. Ağaçları, kuşları, masal şatosunu, korsan gemisini, hatta kısa bir süre beni... Fark ettiysen hiçbirini onaylamamıştım. Nedenini şimdi söylüyorum. Ağaçlar, kuşlar, şato, gemi, hatta ben... Hiçbirimiz fena değildik o gün haklıydın. Ama sen hepimizden ve her şeyden daha güzeldin. Ve o an bunu söylemek olmazdı. Şimdi, söylenecek her şeyi söylemek için geç kaldığım bu zamanda ve bu yerde söylüyorum bunu. Sen öyle güzeldin ki o gün parkta dolaşırken, biz, bütün park seni izliyorduk ve özellikle ben seni ağaçlardan, kuşlardan, şatodan, gemiden, hatta kendimden bile kıskanıyordum...

O günün gecesi, seni bırakıp eve dönerken, o gün olanları düşünüp, yaptığım şeyin ne kadar saçma olduğunu anlayıp ve bu saçmalığa makul bir gerekçe bulamayıp bayiden iki tane kırmızı tuborg alıp bankta içmiştim. Çok sonra düştü jeton, ben haksız falan değilmişim aslında. Ben o gün hiç de saçmalamamışm. O gün diyalektiğin ve felsefenin evrensel kurallarına uymuşum sadece. Çünkü o gün oradaki en güzel şey senmişsin. Herhangi bir şey (sevgili olur, at olur, çiçek olur, ne olursa artık...), herhangi bir şey herhangi bir yerdeki en güzel şeyse, başka her şey hükmünü yitirir çünkü. O gün orada en güzel şey sendin ve elbet sen bunu fark edemezdin. Fark etmemek de en güzel şey olmaya dahildi çünkü. O zaman gençtim, bunun anlayamamıştım. Şimdi yeterince yaş aldım ve her şeyi anlıyorum. Bir işe yaramaz artık ama, olsun...

Yıllar önce seninle Sazova parkına gitmiştik. Sen parktaki her şeyden daha güzeldin. Ben de bunun farkındaydım. Şimdi ikimiz, düşsek de birlikteliğin kaydından, tarih bunu böyle yazsın!
Bu Konuda 10 fazla Cevap bulunuyor. Bütün Cevapları görmek için buraya tıklayın.

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Var
Mesaj Yazma Yetkiniz Var
Eklenti Yükleme Yetkiniz Var
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı