IRCForumları - IRC ve mIRC Kullanıcılarının Buluşma Noktası
  sohbet

Konu: Yaşama dair ipuçları.. Konu Cevaplama Paneli
Kullanıcı isminiz: Giriş yapmak için Buraya tıklayın
Boot Engelleme Sorusu
Başlık:
  
Mesajınız:
Başlık Sembolleri
Konunun başında Sembol kullanmak için aşağıdaki Listeden bir Sembol seçiniz:
 
   

Diğer Seçenekler
Diğer Seçenekler

Your browser doesn't have Flash, Silverlight or HTML5 support.


Değerlendirme
İsterseniz bu Konuyu buradan değerlendirebilirsiniz.

Konuya ait Cevaplar (Yeniler yukarda)
30 Ağustos 2005 18:13
KaranLIK İlişkinizin ömrü ne kadar?..

Bir aşkın bitişi için bazen tek bir cümle yeterli olur. "Uzun zamandır ilişkimizin içindeki önceliklerimizin farklı olduğunun ayırdına vardık." Mükemmelmiş gibi gözüken ilişkiler nasıl olur da böyle apansız bir ayrılık kararıyla bitiverir. Oysa ki her şey vardır mutlu olmak için çoğu zaman...

Gitmek ya da kalmak?..

Her insan kendisine ilişkisi sırasında "Devam etmeli miyim?" diye sormuştur. Cevap gümüş tepside önünüze sunulmaz. İlişkinin son demlerini mi yaşadığı, yoksa biraz ilgi ve çaba ile tekrar yoluna girip giremeyeceğini belirten bir derece yok, çünkü her ilişki bambaşka koşullar ve kişilerle yaşanıyor.

Bazı durumlarda ilişkilerde yaşanan küçük krizler sorunun kaynağını bulup düzeltmek adına faydalı olabilirler, fakat endişeler bazen çok erken ortaya çıkabilir. Sıkıntılı geçmiş 6 hafta ya da 5 ay. Sevdiğiniz insan daha öncekilerden farklı ve önemli, ama doğru adam o mu? Dışarda bir yerlerde daha doğru birisi yok mu? Onu iş takıntılı bir insan olarak kabullenip bu gerçekle yaşamak istiyor musunuz? Eğer doğru adam o ise bu kadar sık kavga etmeniz normal mi? Bu işin buraya kadar olduğunu dürüstçe kabul edip kendi yolunuza mı gitmelisiniz?
Zamanımızın gözde prensibi "işlemiyorsa at, yenisini al, değiştirmeye çalışma" burada da hayatımıza giriyor. Maalesef ki sürekli bu prensibi uygulayan bir insan, ilişkisinin biraz daha çabayla mükemmel olup olamayacağını bilemeyecektir..

Ortak bakış açılarınız, planlarınız var mı?.. Uzun süreli ilişkilerde öyle zamanlar olur ki aşka dair en ufak bir kıvılcım hissetmediğiniz haftalar olmuştur. Partnerinizin varlığı bile sizi sinir eder. İlişki terapistlerine göre bu durumdan kurtulmanın en iyi yolu ortak amaçlar, planlar yaratmaktır. Bu şekilde neden başkasıyla değil de "o" insanla birlikte olduğunuzu hatırlarsınız. Sözü geçen planlar hobiler değil gelecekle ilgili büyük projelerdir. Bir çift için refah seviyelerini yükseltmek bir amaç olabileceği gibi çocuklarla pekişecek huzurlu bir aile atmosferi yaratmak da olabilir. Ne olursa olsun ortak hedefler zor zamanlarda ilişkiyi kurtarmayı değerli kılacak etkenlerdir.

Birbirinize dokunmaktan hoşlanıyor musunuz?.. Birbirinizin yakınlığına ihtiyaç duyuyor musunuz? Mevzu ne sıklıkta seks yaptığınız değil. Bu her çift için farklı olacak bir sayıdır. Soru, "partnerinize dokunmak, sarılmak, okşamak gibi içgüdülerinizin olup olmadığı". Dokunuşlar bedensel ilişkinin ve duygusal bağın oluşması için gereken temel taşlardır. İlişkideki büyü birbirine ilgi duyduğunu göstermekten geçer. Bir taraf bu bağ kurma çabalarını yok sayıyor ise öteki dugusal anlamda bir uzaklaşma yaşar. Bu durum çoğunlukla tatmin edilemeyen cinsel ihtiyaç ya da benzeri çatışmalardan dolayı ortaya çıksa da fiziksel çekimin tamamen ortadan kalktığı anlamına gelmez. Burada dikkat edilmesi gereken söz konusu olan durumun öfke ya da kırgınlıktan dolayı dokunmayış değil de uzun zamandır süregelen bir fiziksel komak eksikliği olduğudur.

Tehlikedeki ilişkiler!.

üç değişik tipte nitelendiriyor.

Bunlardan birincisi "fırtınalı ilişki": Tutku temeline kurulmuş fakat duygusal anlamda paylaşımların yoğun olmadığı ilişki çeşididir. Uyum ve yakınlığı engelleyen psikolojik bir durumdur. İki taraf da birbirlerinde şehvet bulabildiklerini fakat güven ve aidiyet duygusu bulmadıklarını kabul etmek istemezler. Sık sık yaşadıkları tartışmaları erotik bir atmosfer oluşturmak için araç olarak da kullanırlar. Yoğun cinsel ilişki için öfke tetikleyici bir duygudur. Cinsel ilişki ise bu çiftin birbirlerine yakın alabildikleri yegane boyuttur. Michael S. Broder'e göre, öfkeyi oluşturan durum çoğunlukla çözümlenmeden öylece bırakılır.

Kırmızı alarmın çaldığı diğer bir ilişki çeşidi de "umursamaz ilişkiler"dir;Bu durumda karşılıklı tutku ve istekten eser kalmamıştır. İlişki rahat vakit geçirmek ve yabancılaşmaktan kurtulmak için bir yolalarak görünür. Broder, "Öfke faktörü fırtınalı ilişkilerdeki gibi bu tür ilişkilerde de önemli rol oynar. Temel fark tartışmak ya da kavga etmekteki isteksizlikten kaynaklanır" diyor.

Üçüncü seçenekte ise "tek taraflı ilişkiler" adı verilen tip bulunmaktadır. Bunların sorunu bir eşin diğerine göre çok daha fazla enerji ve çaba sarf etmesidir. Bir tanesi gelecek için planlar yapıp sonsuz mutluluğu hayal ederken diğeri bunlara katılmak yerine dalga geçmekle meşguldür. Bir tarafın aidiyet ve tutkuyu yoğun olarak hissettiği bu çeşit sorunlu ilişkilerde diğer tarafın bu hislerle alakası yoktur.
Bu çeşit gerilimli bir ilişkinin içinde olan insanların kendilerine sorması gereken asıl soru: "Değişme şansımız var mı, yoksa yanlış olan ben miyim?" dir.

Problemleriniz çözülse bile ilişkiyi sürdürmekte kararsız mısınız?..
Çoğu insan kendini ilişkiye tam olarak bırakmaz çünkü bilinçaltında kendisi için daha uygun başka bir eş olduğuna inanmaktadır. İnanması zor ama gerçek şu, sonsuz bir uyum rüyalarınızdaki erkekle bile mümkün değiL. Doğru insanı bulmak için doğru insan olmak gerekir!

Emin olamadığınız durumlarda ihtimalleri ve olası sonuçları tanımak faydalı olacaktır..
30 Ağustos 2005 18:12
KaranLIK Adım adım aşk...
Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.


Hoşlandığınız insanı etkileyip ideal bir ilişki kurmak için ne yapmanız gerekir?
En nihayetinde, uğrunda emek verilen bir sevgiye ve tamamen doğru bağlara dayanan bir ilişki istiyoruz değil mi? Aşağıda böyle bir ilişki için atmanız gereken adımları bulacaksınız.

Bu adımları incelerken mutlu bir aşk ilişkisi içinde olan herkesin bu adımları takip ettiğini aklınızdan çıkarmayın. Kimileri için bu adımlar düşünülmeden doğal bir şekilde gelişmiştir. Bir çoğumuz ise bu adımları bilerek ve düşünerek atmak durumundadır.

A. Geçmişe sünger çek!..

Onu etkilemek istiyorsanız önce ona giden yolu açın. Geçmişten gelen yüklerinizden arının. Yükle kastedilen geçmişten gelen kin, kırgınlak, incinmişlik ve korkudur. Bu yük, olumsuz bir tecrübenizden, tecrübe sahibi insanların tavsiyeleri veya olumsuz insanlar hakkındaki gözlemlerinizden kaynaklanabilir. Önce önyargıları (önbelliği) temizleyip yeni bir sayfa açmalısınız.

B. Eski defterleri karıştır

İkinci adım olarak önceki ilişkilerinizde nasıl hareket ettiğinizin bir muhasebesini yapın. Neden mi? Önceki ilişkilerinizde mutsuz olmuşsanız bundan en az %50 siz sorumlusunuz. Eğer o ilişkilerin bitmesine sebep veren davranışınızın gerçekten farkında değilseniz, yeni ilişkilerde bir fark yaratacak gücünüz yok demektir.

İlişkilerinizde ortaya koyduğunuz davranışlarınızı tüm yönleriyle gözden geçirin. İlk karşılaştığınızda ne yaptığınızdan tutun da onla birlikte yaşarken ki hal ve tavırlarınıza kadar. Ayrıca, ilişkiler hakkındaki inancınız ve yaklaşımınızla karşı cinse olan bakış açınızı da gözden geçirmelisiniz ve şimdi yapmasanız bile eninde sonunda bunu yapmak zorunda kalacaksınız.

C. Kendini keşfet...

İlişkilerde öncelikle ihtiyaçlarınızı tanımalı, yüceltmeli ve tatmin etmelisiniz. Bu sizin içinizin ihtiyacıdır ve tatmin edilmiş ihtiyaçlar size mutluluk hissi verir. İhtiyaçlarınızı keşfedip karşılamayı bilmenizle, ilişkinizin kalitesi arasında doğru bir orantı vardır.

Hem ilişkilerinizde tercihlerinizi belirleyen şey ihtiyaçlarınızdır. Seçtiğiniz insanın sizin kısa değil de uzun vadeli ihtiyaçlarınızı karşılayacak kimse olduğundan emin olun. Kısa vadeli ihtiyaçlar için biriyle birlikte olmak o ilişkinin uzun sürmeyeceğinin ve mutsuzluğun garantisidir. Kısa vadeli ihtiyaç, şu anda ihtiyacınız olan şeydir. Uzun vadeli ihtiyaç ise hep ihtiyacınız olan şeydir.

D. Çerçeveletip asmalı...

Bir ilişkiye girmeden önce bir çerçeve geliştirmeli ve süreç içerisinde bu çerçeveyi yüceltmelisiniz başka bir deyişle limitlerinizi belirlemelisiniz. Limitleriniz sizin yapınız itibari ile sizde varolan şeylerdir, onları keşfetmelisiniz. Sınırlarınızı bilmeniz ve yüceltmeniz özgüveninizi ve kişiliğinizi geliştirerek başkalarının saygısını kazandırır. Sınırlarınız olduğunda başkalarının sınırları olabileceğini de bilir ve saygı duyabilirsiniz. Unutmayın ki herkesin sınırları vardır ve olmalıdır, sınırlar yoksa ilişki de olmaz.

Bir romantizm ilişkisinde neden sınırlarınız olsun? En iyi anlaştığınız insan bile illaki size uymayan birşeyler yapacaktır. Siz bir tepki vermezseniz karşı taraf yaptığının farkına varamayacak ve sizi olumsuz hissettirdiğini algılamayacaktır. Bu iyi bir ilişkinin kötüye gidişinin başlangıcıdır. İletişim de zayıflamaya başlamış demektir. Sınırlar doğru insanı seçme yetinizi de geliştirir. Yanlış insan sınır tellerinde takılıp kalacaktır. Sınırlarınızın farkındaysanız, yanlış insanı kolaylıkla su yüzüne çıkarabilir ve incinmezsiniz.

E. Gerçekçi ol; imkansızı isteme!..

İdealinizdeki insanı ve ilişkiyi netleştirin. Bir ilişkiye girmeyi düşünen herkes bu tanımlara sahiptir ve sizin de olmasını bekler. Bunun popüler olan versiyonu yani hayalinizdeki ilişki gibi fantazilere takılmak ise sizi ilişkilerden uzak tutar ve yalnız kılar. Unutmayın bahçenin başındayken istediğiniz gülü seçebilirsiniz. Ama ilerledikçe bazı gülleri geri de bırakacaksınız ve seçenekleriniz azalacak. O yüzden baştan ne istediğinizi bilseniz iyi olur.

İdeal ilişkinizi ve insanı tanımlamak için kendinize ne istediğinizi değil; neye ihtiyacınız olduğunu sorun. Bir ilişkide ne olmazsa olmaz? Mutlu bir yaşam için neye ihtiyacınız var? Partnerinizden hep isteyeceğiniz, bekleyeceğiniz şey nedir? Tanımınızı bir fantaziye dönüşmemesi için empati yapmalısınız. Sizin beklediğiniz sizden beklense ne hissederdiniz? Ya da karşı tarafın olmasını istediğiniz insan olmanız sizden beklense?

F. Yaşamınıza ayna tutun

Yaşamdaki hedef ve vizyonunuzu asla birini elde etmek veya "bir ilişkim olmalı" şeklinde sınırlamayın. Bunun yerine istediğiniz yaşam tarzını oluşturmak için çabalayın. Bunu da gerçekleştirdiğinizde ideal insanı bulmak ve bulduğunuzda onu etkilemek için hazırsınız. O insan yolunda giden yaşamızda her an karşınıza çıkabilir ama siz prensiplere uyduğunuz sürece onu algılayabilir ve elde tutabilirsiniz.

Sizin için ideal yaşam nedir? Nerede yaşamak istersiniz? Yaşamınızı neleri yaparak sürdürmek istersiniz? Ne kadar para kazanmak istersiniz? Dünyaya ve topluma nasıl bir katkıda bulunmak, nasıl faydalı olmak istersiniz? Bu soruların bir cevabı yoksa bir yaşamınız yoktur. Varsa bunları yapmaya koyulun. Bir partneriniz olsa da yapacağınız şey yaşamı paylaşmaktır zaten.

G. Aşk rahat vermez ki...

Artık bir ilişkiniz olmuştur. Şimdi bu ilişkiyi nasıl sürdüreceksiniz? Kabaca şunu söylemek gerekir: nasıl başlarsa öyle gider. Başlangıç yaşam boyu beraberliğin de ayrılığın da sinyallerini verecektir. Daha başta sağlıklı ve gerçekçi bir ilişki ve iletişim tarzı seçmelisiniz. Gerçekler uymuyorsa zorlamanın alemi yok. Başa dönün. En önemlisi, %100 dürüstlüğe dayanan bir ilişki kurun. Yaşam boyu sürecek bir ilişkinin olmazsa olmazıdır dürüstlük...

Nasıl hayır demeli?..

Birinin size istediğiniz şeyi alamayacağınızı söylemesi sıkıcıdır; bakkalda bile olsanız. Hele ki olay bakkalda değil de ikili ilişkilerde yaşanıyorsa "hayır" demek daha da zor.
Birinin size istediğiniz şeyi alamayacağınızı söylemesi sıkıcıdır; bakkalda bile olsanız. Hele ki olay bakkalda değil de ikili ilişkilerde yaşanıyorsa hayır demek daha da zor. Karşınızdaki, istediğini alamayan kişi bu hayırla mutlaka incinecektir fakat küçük noktalara dikkat ederek bunu en aza indirmek sizin elinizde.

Daha kolay ve acıtmayan "hayır"lar için birkaç ipucu…

- Öncelikle şunu hatırlayın; size reddedilme riskiyle gelip bir şey teklif ettiğinde size değer verdiğini gösterip sizi onore etmiş oluyor. Bunun için de sert olmamaya özen gösterin, cesaretini takdir edin.

- Önce kendi kendinize konuşun. Eğer şartlar farklı olsaydı ona "evet" diyebilme gibi bir ihtimaliniz olabilir miydi? Örneğin "bu kadar uzak oturmasaydık belki…" diyebiliyor musunuz?

- Eğer farklı bir zaman ve şartlarda aranızda birşeyler olabileceğini düşünüyorsanız tüm kapıları kapamamakta ve durumu ona ayrıntılarıyla açıklamakta fayda vardır.

- Ancak eğer ümit yoksa lafı dolandırıp gevelememek en doğrusu.

- Ona, öznesi "ben" olan cümleler kurun. "Bana ... hissettiriyorsun" yerine "böyle hissediyorum" deyin.

- Onun hoşunuza giden taraflarını da vurgulayın…. "Seninle sohbet etmek çok güzel ama birbirimize uygun değiliz…" gibi…

- "Hayır"ınızdan eminseniz karşınızdaki kişi çok ısrarcı da olsa yumuşamayın ve kesin tavrınızı koruyun. "Hayır" dedikten sonra artık bir şey açıklamaya gerek yoktur.

- Yerine getiremeyeceğiniz sözler vermeyin. Yapmayacaksanız, "arkadaş olalım" ya da " ben seni ararım" gibi şeyler söylemeyin. Gerçekten de arkadaş olmak istiyorsanız sonraki teklifi ona götürmek sizin yapmanız gereken bir şey. Ama eğer bu kişinin hayatınızda olmasını kesinlikle istemiyorsanız geleceğe dair herhangi bir plan yapmaktan söz etmeyin.

- Eğer karşınızdaki kişi rızanız dışında size dokunuyorsa, ya da sizi tehdit ediyorsa kibarlığı bir yana bırakmanın zamanıdır. Bu noktada kaba olma hakkınızı kullanın ve hemen onun yanından ayrılın.

- Gerçekten çok zorlanacağınızı hissediyorsanız aynanın karşısına geçin ve "hayır, hayır, hayır" deyin; bunu söylerken ifadenizin nasıl olduğunu görün, bu halinize alışın...

Farklı coğrafya aşıkları..

İzlediğimiz filmlerde ya da okuduğumuz romanlarda farklı kültürlerden gelen insanların aşklarına şahit oluruz ve birbirinden ‘Farklı’ insanlar arasında yaşanan bu aşklar bize her zaman çekici gelir.
Yapılan anketlerde günümüzde ABD’de yaşayan her 20 evli çiftten birinin kendi ırkından başka bir ırka mensup birisiyle evil olduğunu ortaya koyuyor. Fakat bu tarz evlilikler her zaman filmlerde izlediğimiz gibi bir peri masalına benzemiyor. ‘Mixed Matches: How to Create Successful Interracial, Interethnic and Interfaith Relationships’ adlı kitabın yazarı Dr. Joel Crohn konuyla ilgili olarak şunları söylüyor: ‘Çiftler eşlerinin ait olduğu dinsel ve kültürel grupla gerçek manada bir özdeşim kuramadığı zaman kendi dinlerine ve kültürlerine daha çok bağlanıyorlar’.

Siz de kendinizden farklı bir dine,dile ya da renge sahip biriyle beraberseniz ilişkinizi sağlam tutmak için vereceğimiz ipuçlarına göz atmanızı tavsiye ediyoruz.

Birbirinizin altyapısını iyi öğrenin..

Dr. Crohn ‘Eşinizle/sevgilinizle birlikte kitap okuyun ve doğduğunuz şehirlere birlikte gidin’ diyor. İtalyan asıllı bir erkek arkadaşı olan Banu sevgilisinin doğduğu yeri ve ailesini görmek için İtalya’ya giderek orada sevdiği adamın nasıl bir altyapıdan geldiğini görme ve onu daha yakından tanıma fırsatı buldu.

Etrafınızdakilere zaman tanıyın..

Washington American Üniversitesi Kültürlerarası Yönetim Enstitüsü Direktörü Dr. Gary Weaver konuyla ilgili olarak bakın neler söylüyor: ‘Etrafınızdaki kişiler yaşadığınız ilişkiyle ilgili problem yaşayacaktır. Burada size düşen onlara karşı sabırlı davranmaktır. Onların endişelerini anlamaya çalışın ve ilişkinize olan negatif yaklaşımlarının sonsuza dek sürmeyeceğini bilin.

Amerika’da okurken tanıştığı Afrika kökenli bir erkekle çıkmaya başlayan Nazlı ailesinin bu ilişkiye önce karşı çıktığını fakat sevgilisiyle ciddi olduklarını söyledikten sonra kendisini desteklediklerini söylüyor.

Her kelimesini anlamaya çalışmayın..

Sizden farklı bir dile sahip olan sevgilinizin söylediği herşeyi anlamaya çalışmayınç Dr. Weaver kültürel farklılıklardan oluşabilecek yanlış anlaşmaların çiftler için ekstra stres yaratabileceğinin altını çiziyor ve ekliyor: ‘Bir kişi yüksek sesle konuştuğu için karşısındaki onun kendisine bağırdığını düşünebilir. Fakat o kişinin geldiği ülkede yüksek sesle konuşmak örneğin samimiyet göstergesi olabilir’.

Zor zamanlarda ona destek olun..

Partnerinize özellikle sizin çevrenizde zor bir duruma düşüyorsa yardımcı olmalısınız. Zeynep Rus asıllı erkek arkadaşının ailesinin verdiği yemeğe gittiğinde orada bulunanların hepsi Rusça konuşuyordu. Böyle bir ortamda kendisini kötü hisseden Zeynep’in imdadına erkek arkadaşı yetişti ve konuşulanların çevirisini Zeynep’in kulağına fısıldamaya başladı...

Özlediğim şimdi çok uzaklarda...
Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.


Eski zamanlarda birbirini uzaktan gören sevgililer birbirlerine mektuplar yazarmış.
Kız, beybabasının hışmından korkup delikanlıyla buluşamaz ama yine de sevdiğini mektupsuz bırakmaz, dadısıyla, olmazsa bakkalın çırağıyla ona gönderirmiş. Sevdiği kızın pencereden bir bakışıyla içi eriyen delikanlı, mis kokulu sevgilisinin mektubunu defalarca okur, onu utandırmayacak ama aşkını da anlatacak kelimeleri seçmek için saatlerce uğraşırmış… İkisi de birlikte olacakları günün hayalini kurarlarmış…

'Geçti o günler!' diyorsunuz. Doğrudur. Ama hala kadınlarla erkekler birbirlerine aşık oluyor, hala aşklarını kelimelere dökmek istiyor. Sadece araçlar değişti. Günümüzde dadının görevini İnternet üstlendi; mektuplar da kokulu kağıtlara güzel elyazısıyla yazılmak yerine elektronikleşti. Sevgilileri ayıran şey de artık 'beybaba'lar değil mesafeler…

Sonuçta ortada hala bir aşk ve bunu anlatmak isteyen iki kişi var. Yan yanaysanız sorun yok ama ayrı şehirlerde, hatta ayrı ülkelerde yaşayan ve ancak elektronik mektuplarla sevişip koklaşan bir çiftseniz o zaman aşk (elektronik) mektupları aşkınız için gayet önemli.

Size bu zor ve dikenli yolda birkaç tüyo,

- E-posta yoluyla yaşanan ilişkilerde en büyük sorun yanlış anlaşılmaktır. Vücut dilinizi kullanamadığınız, sesinizin tonunu ayarlayamadığınız için siz ak derken o kara anlayabilir. Onun için kullandığınız kelimeleri dikkatli seçin ve anlatmak istediğinizi uzun uzun, açıklayarak anlatın.

- Başka bir sorun ona özene bezene yazdığınız o e-postayı sevgilinizin düzgün bir ortamda okuyamama ihtimalidir. Yani bütün gününüzü onun gözlerini düşünerek geçirdiğinizi anlattığınızın mektubunuzu patronunun önünde okuması e-postanın etkileyiciliğini azaltacaktır. Bu durumdan kaçınmak için e-postanızın konu bölümüne, 'yalnızken ve beni özlediğinde oku' ya da o anlamda birşeyler yazabilirsiniz.

- Eğer sadece arkadaşsanız ve e-postalarda arkadaşlığınız yavaş yavaş duygusal bir ilişkiye dönüşme eğilimindeyse bir anda heyecana gelip en son söyleyeceğinizi ilk başta söylemeyin. Başta bahsettiğimiz vücut dili ve tonlamanın olmayışı, ya da onun gözlerini görememeniz ciddi yanlış anlaşılmalara yol açabilir. Bu yüzden aşkınızı itiraf edecekseniz bile aman yavaş yavaş edin. Her aşamadan sonra ondan cevap bekleyin ve tavrınızı onun cevaplarına göre şekillendirin.

- Unutmayın, siz ne kadar tedirginseniz karşınızdaki de o kadar tedirgin. Onun bu rahatsız halini en aza indirmek için elinizden geleni yapın; mesela onun e-postasını aldıktan sonra bir an evvel cevap yazın çünkü sizin için basit bir gecikme olsa da karşınızdaki bunu yazdığı şeylere karşı bir tavır olarak algılayabilir ve yine yanlış anlaşılmalar olabilir.

- Bazıları güzel ve romantik şeyler söylemekte zorlanabilirler, yani ağızları o kadar da iyi laf yapmaz. Sonuçta derdinizi acemice de anlatsanız, samimi olmanız büyük bir ihtimalle karşınızdakine yetecektir. Ona somut olaylar yerine duygularınızı anlatırsanız samimiyetinizi anlaması daha kolay olabilir. Örneğin şöyle başlayan bir e-postaya ne dersiniz?

'Bu sabah başıma gelen en iyi şey senin e-postanı almaktı. Sabahki mutsuzluğum bir anda kayboldu, bugünün pazartesi olduğunu bile unuttum. Biraz da heyecanlandım seni düşününce…'

Ama yine de bir türlü söyleyemediğiniz o romantik sözcüklerinizin mektubunuzda yer almasını istiyorsanız şiirlerden faydalanabilirsiniz. Sizin söylemek istediğinizi çok güzel söylemiş şairler vardır mutlaka.

- Tabii her şeyin ötesinde, her ne kadar sevgililer için 'uzak diye bir yer yok' dense de, siz bir an evvel para biriktirip kısa bir süreliğine de olsa onun yanına gitmeye bakın. Çünkü ne yazarsanız yazın, hiçbir şey birbirinize sarılmanın yerini tutmayacaktır...

Nasıl bir aşıksın?..

Aşk deyince aklımıza, tutku, uyum ve duygu yoğunluğu geliyor. Ancak, Amerikalı uzmanlara göre aşkın bir değil, tam altı hali var. Bakalım siz nasıl bir aşıksınız....

Yapışık kardeşler

Hayatınızın odağını sevgiliniz oluşturuyor. Aynı zamanda siz de onun hayatının merkezi olmak istiyorsunuz. İşte, tam bu noktada sorunlar başlıyor. Onun sizsiz bir şeyler yapması sorun haline geliyor. Onun adına yaşamaktan, iki vücut, tek ruh olmaktan vazgeçin. Araştırmalar, iki ayrı birey gibi yaşayan çiftlerin ilişkilerinin daha uzun soluklu olduğunu gösteriyor.

Kendini kaybeden!

Onu deli gibi seviyorsunuz. Bu sevgi adına her şeyi yapmaya hazırsınız. Onun için yapamayacağınız fedakarlık yok. Peki, bu ilişkide siz neredesiniz? Hiçbir yerde! Çünkü ilişkinin ipleri, sevgilinizin elinde. Sizin hiçbir öneminiz yok. O ne derse o olur. Daha doğrusu hep onun dediği olur. Lütfen, abartmayın! Biraz kendiniz için yaşamayı öğrenin. Başkası için yaşadığınız takdirde siz yok olursunuz.

Dost canlısı

Onun yanında rahat olmayı mı istiyorsunuz? Kavgaları çocukça mı buluyorsunuz? Siz sevgiliden çok, dost olmayı istiyorsunuz. Aşk, her şeyden önce güven sizin için. Değişiklik, uçarılık size göre değil. Siz heyecanın doruklarında seyretmektense, bir dostun güvenli limanına demir atmayı tercih ediyorsunuz. Onunla tüm hayatı paylaşmak istiyorsunuz. Ancak dostça tavırlarınızın yanında, bir sevgilinin şefkatini de ondan esirgemeyin.

Yönlendiren ..

Siz ilişkinizi bir takım ya da işbirliği olarak görüyorsunuz. Aşkı ve ilişkiyi; çıkarların uyumu olarak adlandırıyorsunuz. Tabii bu sizin kalpsiz bir insan olduğunuz anlamına gelmiyor. Hatta sevgilinizle çok yakından ilgileniyorsunuz. İyi yaşaması için elinizden gelen her şeyi yapıyor, ona taktikler veriyorsunuz. Gerektiğinde iş değiştirmesi için baskı yapıyorsunuz. Sürekli onu motive etmek sizi yorsa da, başarılı olduğunu görmek yetiyor.

Hercai gönüllü


Özgürlüğünüze çok düşkün müsünüz? Karar vermekte zorlanır mısınız? Ateşle oynamayı sever misiniz? O zaman siz oyuncu aşıklardansınız. Aşkın bağlayıcı yönünü sevmiyorsunuz. Bu nedenle geçici aşkların peşinden koşuyorsunuz.

Acılı ve tutkulu!.

Siz, filmlerdeki gibi bir aşıksınız. Partnerinizin de öyle olmasını tercih ediyorsunuz. Her şey çok güzel ama, bir takıntınız var. Siz aşk acısı da çekmelisiniz. Acı çekmeden, aşkın tadına varamıyorsunuz. Bu nedenle acı çekeceğiniz ilişkilere yöneliyorsunuz. Hep imkansız aşkların peşinde koşuyorsunuz. O zaman da aşkınızı kalbinize gömüp, tek başına acı çekiyorsunuz...
Bir doz sonsuz aşk aşısı?..

Cinsel istek artırıcı testesteron bantlarının piyasaya çıkması çalışmaları sürerken bilim adamları bu kez bağlılık hormonu oxycotin üzerine çalışmaya başladı
Oxytocin hormonlu aşı için bir süre daha beklememiz gerekse de asıl soru şu: ilişkinizin ömrünü uzatmak için bir aşı ya da hap ister miydiniz?

Bu konuda araştırma yapan Amerikalı Kathleen Light'a göre sırada "sonsuz aşk iksiri" diyebileceğimiz bir aşının hazırlanması var!

Sonunda olan oldu! Aşkı da ameliyat masasına yatırıp, dikmeye, biçmeye; tamir etmek için herşeyi yapmaya başladık. Hayırlısı olsun. Belli ki ilerleyen yıllarda bitmiş aşklardan oluşan çöp yığınlarına pek rastlamayacağız. Çünkü bilim adamları öyle bir aşk iksiri keşfetmek üzere çalışıyorlar ki, filmlerde yaşanan o uzun ömürlü aşklar hayal olmaktan çıkacağa benziyor. ABD'de senelerdir yapılan araştırmalara göre, aşk zaten tamamen kimyasal bir olgu. Beynimizin gönderdiği sinyallerle devreye geçen bir takım hormonlar sayesinde denizleri aşacak, dağları delecek hale gelip, hormonların etkisi geçtiğinde de o büyük aşk yaşadığımız kişiyle birbirini hiç tanımamış iki yabancı haline geliyoruz. Peki ya bu hormanların etkisi hiç geçmese, biz hep aynı kişiye aşık kalsak? Çok mu ütopik? Artık değil, ABD'de bilim adamları aşkın da iksirini bulmak üzereler. Müjdeli haber, ABD North Carolina Üniversitesi profesörlerinden Kathleen Light'dan geliyor. Nasıl mı? Hemen açıklamaya çalışayım.

Başroloyuncusu oxytocin!..

Aşık olmayı etkileyen dört temel hormonumuz var. Bunların üçü; dopamine, serotonin ve testesteron aşkın cinsel boyutunda yer alan yani karşımızdaki insanı üreme içgüdüsüyle arzulamamızı sağlayan hormonlar. Örneğin, ABD'de testesteron bantları konusunda yapılan deneyde, 100 kadının karnına bu bantlardan yapıştırılmış. Bu kadınlar haftada iki defa kullandıkları bantlar sayesinde partnerlerini her zamankinden daha çekici bulduklarını anlatıyor. Dopamine ise bir başkasını çekici bulmamızdaki en büyük etken; öyle bir heyecan deposu ki, aşıkların deliye dönmesine neden oluyor. Antidepresan haplarda da kullanılan serotonin ise tatmin duygusunu açığa çıkarıyor.

Ancak bir ilişkinin uzun ömürlü olması için bunların hiçbiri tek başına yeterli değil. Ömür boyu sürecek bir aşk için asıl gerekli olan hormon ise oxytocin! Yani başroloyuncusu dördüncü hormon. Oxytocin, nam-ı değer bağlılık hormonu, ilk aşık olduğunuzdaki o vurucu etkiyi yapmıyor ama çiftlerin birbirine bağlanmasını, aradaki tutkunun değil, sevgi bağının güçlenmesini sağlıyor. En çok oxytocin'i birbirine en çok sarılan, kucakla¬an, yakın duran kısacası sıcaklık hissi verebilen çiftler salgılıyor.

Günümüz aşklarının en büyük eksiği olan oxytocin üzerinde yapılan araştırmalar bir hayli ilginç. Fare çiftlerine düzenli olarak oxytocin enjekte edilen araştırmada, oxytocin enjeksiyonuna son verildiği andan itibaren, fareler çiftlerinin yanına bile gitmiyorlar. Oxyocin iğnesi tekrarlandığında ise eskisinden de büyük bir bağla birbirlerine bağlanıp hiç ayrılmıyorlar. Şimdi uzmanlar, fareler üzerinde yapılan bu deneyleri insanlar üzerinde de yapmaya hazırlanıyorlar; hatta ABD North Carolina Üniversitesi profesörlerinden Kathleen Light, bunun hap veya enjeksiyon şeklinde piyasaya çıkabileceğini söylüyor..

Orgazm olmayı tetikliyor.

Oxytocin, aynı zamanda orgazm olmayı tetikleyen ve orgazm sırasında da salgılanan bir hormon. Bu sayede, oxytocin aslında kafamızda aşık olduğumuz insan tipinin bir şablonunu çıkarmaya da yardım ediyor. İşte bu yüzden, eski sevgilimizden ayrılsak bile, genelde benzer özelliklere sahip birini bulmaya meyilliyiz. New York Üniversitesi psikiyatri bölümünden Prof. Arthur Aron'a göre, aslında, aşk gerçekten bir bağımlılık çünkü aşıkken salgıladığımız bir çok kimyasal, kokainin de içinde bulunan kimyasallarla aynı. Bu bağımlılığı çeşitli kimyasallarla uzatmak mümkün mümkün olmasına ama bu durumda işin içine yasalar, ahlak kuralları hatta reklam endüstrisi bile giriyor. İlaç piyasaya çıktığında insanların nasıl etkileneceği, ne gibi sonuçlar çıkacağı da ayrı bir tartışma konusu. Ama 'düşünün, sonsuza kadar yapay bir yöntemle aşık mı kalmak ister siniz, yoksa yeni birisiyle tanışıp, o ilk heyecanı birçok defa başka başka kişilerle mi yaşamak istersiniz?

Helen Fisher'a göre oxytocin seviyesini artırmanın yolları..

- Partnerinizle bol bol fiziksel temasta bulunun, bunun illa seks anlamında olmasına gerek yok. Onun yanağına ufak bir dokunuş ya da kolunu okşamak bile oxytocin salgılanmasına yardımcı oluyor. Masaj yapmak ve yapılması sayesinde çiftlerin birbirine bağlanması gerçekleşiyor.

- Elele tutuşun ve birbirinizin elini okşayın. Sosyal bilimcilere göre aşkın ömrü ortalama dört yıl ama aşk, fiziksel teması fazla olan çiftlerde çok daha uzun sürüyor.

- Beraberken saatlerce zaman geçirin, hiçbir aktivitede bulunmasanız bile, oxytocin'in belli bir zaman diliminden sonra daha çok salgılandığını unutmayın..

Kalbinin kapısını çal!..

Birisinden hoşlanıyorsunuz ve onun sizi farketmesini istiyorsunuz. Hoşlandığınız kişinin kalbini kazanmak için yapmadığınız şey kalmadı fakat hala bir sonuca ulaşamadınız.
Durum böyle olunca ümitsizlik sardı dört bir yanınızı. Bu aşık olan birçok kişinin paylaştığı ortak bir kaderdir. Önemli olan umutsuzluğa kapılmadan, motivasyonu düşürmeden onu kazanmak için birşeyler yapmaya devam etmektir. İşte bu yolda sizi motive edecek birkaç ipucu…

- Aşk hali bir bağımlılık halidir. Eğer onun size aşık olmasını istiyorsanız onun duygusal ihtiyaçlarını karşılamanız gerekir. Bu şekilde o da size bağımlı hale gelecektir. Örneğin sizinle konuşmak istediği zaman onu saatlerce dinlemeli ve gerektiğinde ona fikirlerinizi söylemelisiniz.

- Özgür olmak insanlara her zaman çekici geldiği gibi birisine bağımlı olma fikri de birçoğumuz için son derece iticidir. Hoşlandığınız insanı etkilemek istiyorsanız ona uzak durmaya çalışmalısınız. Bu yaklaşımınızla karşı tarafın kafasını da karıştırabilirsiniz fakat kendinizi ona tanıtma aşamasında ona uzak durmak en iyi taktiktir

- İnsanlar her zaman elde edemediklerini ister. Bu yüzden ona tamamen kendinizi vermeniz ilk aşamada çok yanlış bir hareket olur. Kendinizi yavaş yavaş ona tanıtır ve ona yavaşça yaklaşırsanız onda merak duyguları uyandıracağınız için size ilgi duymaya başlayacaktır.

- Beraber olduğunuz kişiye olan duygularınızı tüm çıplaklığıyla ortaya dökmeden önce biraz zaman geçmesine izin verin. Cinselliği ise en son planda yaşamanızda fayda var. Onun duygularınızı ve vücudunuzu merak etmesini sağlayın.

- İnsanların bilinçli olarak verdiği kararlar aslında bilinçaltında şekillenir. Bu yüzden birlikte olmak istediğiniz kişinin hareketlerinden ve sözlerinden mana çıkarmaya çalışmayın. Siz kararlı davranın ve onu istediğinizi hissettirin. Bu kararlı davranışlarınız karşısında eğer gerçekten sizinle birlikte olmak istiyorsa bilinçaltındaki düşünceleri su yüzüne çıkacaktır.

- İnsanlar genelde kendine güvenli ve etrafına pozitif elektirk saçan kişileri çekici bulur. Bu nedenle kendinize güvenmediğiniz herhangi bir konu varsa bunu es geçip, onun karşısında güçlü bir portre çizmeye bakın.

- Ona tamamen kalbinizi açmadan ona ve onun arkadaşlığına bağlı olduğunuzu belli edin. Fakat bunu hissetmesi zaman alacaktır. Herşeyin bir anda olmasınıı beklemeyin.

- Bir ilişkinin süresi ne kadar uzarsa temeli de o kadar güçlenir. Siz hiçbir şey için acele etmeyin ve önünüze çıkan her türlü olumsuzluktan ders almaya çalışın..
30 Ağustos 2005 18:10
KaranLIK O, doğru kişi mi?..

Güzel bir ilişkiye başlamak üzeresiniz... Ancak bu ilişkinin sürekli olması için doğru kişiyi bulduğunuzdan emin olmanız şart!
Aşk, kolay bulunan ve kolay korunan bir duygu değil... İlişkinizin sürekli olmasını istiyorsanız, öncelikle doğru insanı bulmanız kadar, ilişkiye iyi başlamanız da çok önemlidir. İşte aradığınız beraberliği bulmanızda ve devam ettirmenizde size yardımcı olacak bir kaç ipucu...

- Nasıl bir kişiye aşık olacağınızdan çok hangi karakterde bir insana aşık olmayacağınızı belirleyin. Eğer ilişkinizde bir düzensizlik varsa veya yürümüyorsa, Kendinize şunu sorun, "Ben ona gerçekten aşık mıyım, yoksa onunla arkadaşlarım ya da ailem onaylıyor diye mi beraberim?"

Geçmişe sünger..

- Kendinize her zaman güvenin ve dürüst olun. Geçmişteki hatalar veya hayal kırıklıkları ile noktalanan ilişikiler, sizin güveninizi sarsmasın. Geçmişinizi önemsemeyin ve geleceğe bakın. Kendinize sürekli sevilmeye layık ve özel birisi olduğunuzu fısıldayın.

- Gerçek aşkı bulmak istiyorsanız, bir takım deneyleri ve hataları da gözönüne almanız gerekiyor. Devam etmeniz için şansınızın olup olmadığını anlayana dek ilişkinizi sürdürün. Ama ilk günlerde fazla umutlu olmayın...

- İlişkinizin sizi hiç bir yere sürüklemediğini anladığınız zaman, sadece nazik olmak uğruna bunu devam ettirmeyin. Karşınızdaki insanla açık açık konuşun ve onun da hatalarını anlamasına yardımcı olun.

Plan yapmayın..

- Her zaman kendi güvenliğinizi ön planda tutun. Karşınızdaki insanın yabancı olduğunu unutmayın ve bu yüzden gelecek için planlar yapmayın.

- Eski aşk yaralarınıza, iyleşmesi için zaman tanıyın. Eğer bir ilişkiyi yeni bitirmişseniz ya da yeni boşanmışsanız, hemen yeni bir ilişkiye başlamak sizin için sağlıklı olamayabilir, eski acılarınızı iyice unutmadan, geçmişi silmeden yeni bir aşka başlamayın.

- Her zaman için pozitif olun. Aşık olmaya kendinizi her an hazır tutun..

İlişkinizi kaçamağa çevirin..

Kaçamak dediğinizde aklınıza ne gelir? İhtiras? Romantizm? Bambaşka birine bambaşka bir bağlılık?
Bunların hepsi teker teker kaçamak anlamını karşılamaya yetiyor; ancak madalyonun öbür yüzünde geçicilik, gizlilik ve asıl ilişkide olduğunuz kişi için müthiş bir acı var.

Mevcut ilişkinizi bir kaçamağa çevirmekle amaçladığınız efsanevi ilişkiyi yaşamak mümkün. Bunu başarabilmek için her şeyden önce bir kaçamağın kişinin hangi ihtiyaçlarını karşıladığını keşfetmek lazım:

- Delicesine istenmek
- Sevilmek
- Cinsel doyum
- Anlaşılma isteği
- Bütünlük hissi
- Bağlılık

Kendinize sorun..

Bütün bu kavramlar üzerine şöyle bir düşünün ve kendinize partneriniz için bunlardan hangisini sağlayabildiğinizi sorun. Kendinizi eleştirmeye başladığınız andan itibaren listeye yeni kavramlar da eklemeye başlayacaksınız. İsterseniz bir kaçamağın kişinin hangi ihtiyaçlarını karşıladığına dair listeyi genişletmeye şimdiden başlayalım. Böylece partnerinizin karşısına çıkmadan toplu beyin fırtınasından yararlanabilirsiniz.

Sizin elinizde..

Ya da en ideali sevgilinizle oturup yukarıdaki listeye eklemeler yapın ve ardından bu ihtiyaçları ilişkinizde ne kadar karşılayabildiğinizi göz önünde bulundurarak sıralayın. Daha sonra sıralamalarınızı karşılaştırın. En az karşılandığına inanılıp sona bırakılan kavramlara dikkat edin; onlar partnerinizle üzerine yoğunlaşmanız gerekenlerdir. Birbirinizden bu ihtiyaçlarınızı birlikte nasıl giderebileceğinizle ilgili ipuçları alın. Bu çalışmanın temelinde sizi kaçamağa yatkın bir ruh halinden korumak ve belki de kurtarmak yatmaktadır. Hatta mevcut ilişkinizi, bir kaçamaktan alacağınız zevkten çok daha fazlasını size sağlayacak bir hale getirin..

Mutlu ilişkinin sırrı..

Aylık popüler bilim, teknoloji ve kültür dergisi Focus, Temmuz sayısında, ilişkiler üzerine yapılan laboratuvar deneylerine yer verdi. Çiftleri birbirine çeken ve ayıran Mutlu bir beraberlik öğrenilebilir mi? Daha uzun aşk yaşamak için neleri bilmek gerekiyor? Tüm bu soruların yanıtları ayrıntılarıyla açıklanıyor.

Bilim insanları, yoğun bir çaba ile aşkın ve iyi bir ilişkinin sırrını çözmeye çalışıyorlar. Bugüne kadar yapılan çalışmalarla, neden bazı aşkların ve ilişkilerin yıllar boyu sürdüğünü, bazılarının da başlamadan bittiğini açıklayan çok sayıda kurala ulaştılar. Örneğin çiftler arasındaki cinsel çekimin ömrü 1,5 yıl sürüyor. Evliliklerin sona ermesi ise ilk 8 yılda yaşanıyor. Herkesin ilişki ve aşk modeli birbirinden farklı. İşte bir ilişkinin daha uzun sürmesini sağlamak için ipuçları.

Çiftler olaylara nasıl yaklaşıyor..

Laboratuvar verilerine göre, çiftler en kötü, en yaralayıcı sözleri kavganın ortasında sarf ediyorlar, aynı şekilde en uzlaşmaya dönük olanları da. Diğer bir ifadeyle, saldırı ve uzlaşma birbirinin içine geçerek şeytani bir karışım oluşturuyor. Gelin olaylara olumlu yaklaşan çiftlerle olumsuz yaklaşanları bir karşılaştıralım.

- Olumsuz çiftlerde sadece kızgınlık ayırt ediliyor ve cevap genelde şöyle oluyor: ‘Bana bağırma!’ Olumlu çiftlerde diyalog yolu görülüyor: ‘Haklısın canım, nerede kalmıştık?’

- Olumsuz çiftlerde çatışma hiç sona ermiyor; sadece, bir dahaki patlamaya kadar bastırılıyor. Olumlu çiftler, en fazla dört tur atışmadan sonra yapıcı girişimlerde bulunuyorlar.

- Olumsuz çiftler kısır bir döngünün içinde yaşıyorlar; diğerinin değişmeyeceği algısı ilişkiyi tüketiyor. Olumlu çiftler daha yaratıcılar; kavga, espri ve sevgi gösterileri arasındaki geçişleri de daha hızlı yaşıyorlar.

- Olumlu çiftlerde, eşlerden biri, yaşanan gerginliği diğerinin o anki durumuna bağlıyor: ‘Şu an biraz keyifsiz, son zamanlarda o kadar yoğun çalıştı ki bu çok normal.’ Olumsuz çiftlerde ise tutum şöyle oluyor: ‘Tipik tavrı bu. Hep böyledir zaten, sorumsuz ve bencil.’

Sihirli formül..

Genelde mutsuz çiftler karşılıklı olarak aşklarını düzeltme fırsatlarını kaçırıyorlar. Erkeğin sesli okuduğu gazete haberine kadın tepki vermez, hatta bir de kalkıp televizyonu açarsa ne olur dersiniz? Erkek doğal olarak sinirlenir. Peki bu tatsızlığı unutmak erkeğin ne kadar zamanını alır ya da kadının ne kadar çaba sarf etmesi gerekir?

Bu konuda ‘Gottman-Oranı’ denen kural bize yardımcı oluyor. Buna göre, ilişkide tatsız bir olayın, kavganın ya da ihmal edilmişliğin üstesinden gelinmesi için karşı tarafın, aynı değerde beş olumlu adım atması bekleniyor. Çiftler kendilerini ancak o zaman ödeşmiş sayıyorlar... İşte sihirli formül 5:1.

Kadın, erkeğe kahve koyarken (1) önceki güne dair bir iki tatlı söz ediyor (2 ve 3). Ardından erkeğin anlattığı hikáyeyi dinlediğini kanıtlıyor (4) ve hikáyeye içten bir kahkaha atıyor (5)... Erkeğin kızgınlığı geçti bile.

Zihnimiz sadece kendi çıkarına çalışıyor, ruhumuz ise daha çok tenimize benziyor. Sıcak bir okşayış uçup gider, ama bir sıyrığın iyileşmesi uzun zaman alabiliyor.

İyi bir ilişki için ipuçları.

Almanya’da her üç evlilikten biri, Amerika’da ise evliliklerin yarısı boşanmayla sonuçlanıyor ve bu sayıların artmasına kesin gözüyle bakılıyor. Türkiye’deki boşanma oranları da son yıllarda batılı ülkelerle yarışır duruma geldi. Bunun bir nedeni, çiftler üzerinde, ayrılıkların olumsuz bir şey olduğunu hatırlatan toplumsal baskının azalması; bir diğeri ise boşanmış anne babaların çocuklarının da, yetişkinliklerinde, yüksek olasılıkla sorunlu evlilikler yapmaları. Bilim çevrelerinde bu etkileşime ‘sosyal miras’ deniyor.

Eleştiri ve ihmal herkesi aşağı yukarı aynı derecede etkilediğinden, uzmanlar buna ilişkin kurallar belirlemekte zorlanmıyorlar. Ancak, olay mutluluk verici hareketleri belirlemeye gelince işler zorlaşıyor. Aynı şey mutlu birliktelikler için de geçerli. Yine de danışmanların verdiği aşağıdaki temel ipuçlarının faydasından kimsenin kuşkusu yok:

- Çözülebilir (pratik) sorunlara yoğunlaşın.

- Karşınızdakini değiştirmek gibi zor yaklaşımlardan kaçının.

- Eşinizden uzaklaşmak yerine. ona yaklaşın ve haritasını çözmeye çalışın.

- Eşiniz hakkında daha fazla şey öğrenmeye özen gösterin.

- Gerçekçi olun ve imkánsızı beklemeyin.

- Mutluluk için, birlikte yaptığınız keşiflerde bulduğunuz yol haritanızı kullanın.
Sorma, çıldırtma!..

"Eski sevgilinle hâlâ görüşüyor musun?", " Bugün niye böyle durgunsun?", "Dün beni neden aramadın?" Bunlar, erkekleri çileden çıkaran sorulardan sadece birkaçı....
Zaman zaman hepimiz erkeklerin bizi anlamadığından dert yanarız. Sonu kavgayla biten anlaşmazlıklarımızın nedeni, genelde kızlar ve erkekler arasındaki farklara yorulur. Ama bilinmesi gereken bir gerçek vardır: Erkekler biz kadınları hakikaten anlamazlar ya da anlamak istemezler. Hatta çoğu zaman bizim söylediklerimizle onların anladıkları arasında dağlar kadar fark vardır. Örneğin; sen gayet masum bir şekilde, "Yeni saç modelimi beğendin mi?" diye sorarken, o senin, "Seni her halinle beğeniyorum" yanıtını beklediğini sanır ve "Kardeşim 8 yaşındayken saçlarını aynı böyle kestirmişti" deyip işin içinden çıkıverir. İşte sana anlayışsız bir erkek örneği! Aslında bazı konularda haksız da sayılmazlar. Neden mi? İşte bizim sorduklarımız ve erkeklerin algıladıkları...

Arkadaşımı güzel buluyor musun?..

* Onun anladığı: Arkadaşımın benden daha güzel olduğunu düşünüyor, ona karşı bir şeyler mi hissediyorsun?

- Gerçek: Bu soruya yanıt vermek erkekler için son derece güçtür. Düşünsenize, eğer "Evet, gerçekten güzel bir kız" derse, 24 saatini, 'senin de çok güzel olduğuna ve onun senin kadar çekici olmadığına' seni ikna etmekle geçirecektir. Eğer "Pek de güzel sayılmaz" derse, bu sefer de saatlerce, sizin, arkadaşınızın güzel yönlerini anlatmanızı dinlemek zorunda kalacaktır.

- Çözüm: En iyisi bu soruyu sormayarak hem kendinizin hem de onun başını ağrıtmayın!

Beni neden seviyorsun?..

- Onun anladığı: Sevdiğim ve duymaktan hoşlandığım bir yanım var. Bakalım farkına varabildin mi?

- Gerçek: Herkesin kendine has bir özelliği vardır. Saçlar, etkileyici gözler, hem kaçık hem de zeki olmak... Ama erkek arkadaşınız sizi tamamen farklı nedenlerden de seviyor olabilir. Olaylara bakış açınız, aradığı huzuru sizde buluyor olması gibi... İşin kötüsü erkekler genelde bu tür şeyleri itiraf etmekten kaçınırlar. O yüzden size beklediğiniz yanıtı vermesi zordur. Üstelik gerçekleri söylediğinde şımaracağınızı da düşünürler.

- Çözüm: Ona karşı açık olun! Birlikte olduğunuz kişiye neden onu sevdiğinizi açıkça anlatırsanız, muhtemelen o da size karşı açık davranacaktır.

Benden önce birlikte olduğun kızı gerçekten sevmiş miydin?..
- Onun anladığı: Daha önce hiçbir kızdan benim kadar etkilenmediğini söyle.

- Gerçek: Eğer size önceki kız arkadaşını sevmediğini söylerse, bu sefer de sizi gerçekten sevip sevmediğini düşüneceksiniz. Onu sevmiş olduğunu söylediğindeyse sizi daha çok sevdiğini kanıtlamasını bekleyeceksiniz.

- Çözüm: Her şeye rağmen sizinle tanışmadan önce başkalarından etkilenmesinin son derece normal olduğunu kabul etmelisiniz. O nedenle de bu tarz sorularla romantik günlerinize gölge düşürmeyin ve beraberliğinizin tadını çıkarmaya bakın.

Emin misin?..

- Onun anladığı: Bana yalan söyleme!

- Gerçek: "Seni seviyorum" deyince, siz "Emin misin" gibi bir yanıtla karşılık veriyorsanız zavallı sevgilinizin işi çok güç demektir. Çünkü siz, söylediklerine 'mutluluktan inanmadığınız' için böyle sorarken, o ise 'ona inanmadığınız' için öyle söylediğinizi sanacaktır.

- Çözüm: Anlaşmaya varmanız için ona karşı imalı sözler kullanmak yerine, açıkça duygularınızdan bahsedebilirsiniz.

Cumartesi gününü arkadaşlarınla mı geçireceksin?..

- Onun anladığı: Derhal arkadaşlarınla yaptığın planları ertele ve benimle çık! Sonra neler olacağı beni hiç ilgilendirmez, haberin olsun!

- Gerçek: Siz her ne kadar böyle bir düşünceyle bu soruyu sormamış olsanız bile erkek milleti işte; hemen başka biçimde anlayıveriyor. Erkekler, arkadaşlarıyla yaptıkları şeylerden, özellikle futbol sohbetlerinden inanılmaz keyif alırlar. Kızların muhabbeti zaman zaman onlara yavan gelir.

- Çözüm: Her tatil günü beraber olacaksınız diye bir kural yok. Erkekler fazla sıkılmaya gelmezler, onu biraz serbest bırakmak daha iyi olur.

Yine yalnızım!..

Uzun süredir birlikte olduğunuz sevgilinizden ya da yıllardır birlikte yaşadığınız eşinizden ayrılmak hayatınızda büyük bir şok etkisi yaratabilir.
Onun ardından yeni hayatınıza uyum sağlamak biraz zaman alabilir. Ayrılık sonrası kendinize duygusal anlamda işkence yapmaya başladıysanız hemen bundan vazgeçmenizi ve geçmiş hayatınıza bir perde çekerek yeni hayatınızı kurmak için çalışmalara başlamanızı öneriririz.

Onu unutun..

Bir ilişki bittikten sonraki sancılı dönemde ilk yapmanız gereken onu tamamiyle unutmaya karar verdiğinize emin olmaktır. Duyularımız arasında en hassas olanı koku almadır. Dolayısıyla eski sevgilinizi unutmak için öncelikle ‘o’ kokan herşeyden kurtulmanız gerekiyor.

Onu görmek de size iyi gelmeyecektir. O yüzden ayrıldıktan sonra onunla görüşmemeli ve hatta onun fotoğraflarına bile bakmamalısınız. Onu unutmak için hemen yeni birisiyle tanışma çabasına da girmeyin. Kendinize biraz zaman tanıyın. Bu süreçte de dış dünyayı yeniden keşfedin. Müzelere, tiyatrolara gidin. Yatak odanızı kendi zevkinize göre tekrar dekore edin. Böylelikle onsuz yeni yaşamınıza daha rahat uyum sağlayabilirsiniz.

Olumlu yönleri görmek..

Elinize kağıt kalem alın ve hayatınızda düzgün giden şeyleri (sağlığınız, arkadaşlarınızla ve ailenizle olan ilişkileriniz yazın. Daha sonra da yeni hayatınızda yapacaklarınızı not edin bir yere (yoga kursuna gitmek, eskisinden daha genç bir sevgili bulmak, yeni kıyafetler almak ve Yeni hayatınız, onunla olan hayatınızdan çok farklı olmayacak. Yeni bir başlangıç yaparken sadece o yanınızda olmayacak.

Kendinizden keyif almayı bilin

Dışarı çıkmaktan en çok keyif aldığınız kişi kendiniz olun. Sevdiğiniz insandan ayrıldıktan sonra kendinizi çok yalnız hissedebilirsiniz. Tek başınıza bir yerlere gitmek size acı verebilir fakat tek başınıza gezmekten zevk alabilmeniz için kendinize biraz zaman tanımanız gerekiyor. Onsuz olsanız da önünüzde harika bir gelecek bulunan, güçlü ve güzel bir kadın olduğunuzu farkedince hayatınızda da bir sürü şey değişecek. Şimdiye kadar yaşadığınız hayat deneyimleriyle daha da zenginleştiğinizi ve yeni hayatınızda bu zenginliklerden faydalanarak eskisinden daha güzel ve sağlıklı ilişkiler yaşayacağınızı düşünün ve hayatınızda yeni bir sayfa açın...

Virüslü aşkını temizle..

Dikkat! Birlikte yaşadığınız erkeğin yaşam tarzı ve kötü alışkanlıkları sizin de sağlığınızı etkiliyor...
Onun kötü beslenmesi, sizin kolesterolünüzü yükseltir

Birlikte yaşadığınız erkeğin beslenme alışkanlıklarını kapmamanıza imkan yok, zaten araştırmalar kolesterol problemi olan erkeklerin partnerlerinde de büyük oranda kolesterol sorunu olduğunu ortaya koyuyor. Ortada spiritüel bir bağlantı falan yok elbette; bunun nedeni partnerinin aynı şekilde sağlıksız beslenmesi. Çözüm, pratik ve sağlıklı yemeklerle onun beslenme alışkanlıklarını değiştirmek. Örneğin; ızgara tavuk ya da balık ve sebze hazırlamak yalnızca 10 dakikanızı alır. Porsiyonlarınıza da dikkat etmelisiniz elbette. Kadınların erkeklerden günde ortalama 600 kalori daha az alması gerektiğini unutmayın. Aynı miktar da yemek yerseniz bir yılda 20 kilo bile alabilirsiniz.

Birlikte daha mutlu bir yaşam sürmek için beslenmenizde ufak değişiklikler yapmayı deneyin. Kan şekerinizi dengede tutmak daha neşeli olmanızı sağlar. Bunun için de sık sık, daha küçük porsiyonlar halinde yiyin. Ama durumun daha ciddi olduğunu düşünüyorsanız, zaman geçirmeden bir uzmandan yardım almakta fayda var.


Onun uykusuzluğu size kilo aldırır

Uykusuzluğun kilo aldırdığı kanıtlanmış durumda. Çünkü günde 8 saat uyuyamayan, ya da aralıklarla uyananlar, metabolizmaları yavaşladığından, glikozu ve karbonhidratları daha zor yakıyorlar. Eğer onunla aynı saatte yatıp kalkıyorsanız, en azından uykuya dalmadan önceki evrelerde uyanma riskiniz daha düşük olur. Ama o geç saatlere kadar oturuyor ve yatağa sizden çok sonra geliyorsa muhtemelen rahatsız bir uyku uyuyorsunuzdur. Bu durumda yatmadan once birlikte muz ve hurma gibi triptophan içeren yiyecekler yiyin. Triptophan serotonine dönüşerek uykunuzun gelmesini kolaylaştıracaktır.

Onun stresi sizin tansiyonunuzu yükseltir

Nottingham Üniversitesi'nde yapılan bir araştırma, sürekli stres altında yaşayan biriyle birlikte yaşamanın yüksek tansiyona neden olarak kalp krizi riskini artırdığını ortaya çıkarmış. Sorunun çözümüyse, Stanford Üniversitesi uzmanlarından geliyor. Haftada 30 dakika egzersiz yapmak bile stres seviyesini yüzde 75'e kadar düşürebiliyormuş. Yani, haftasonlarında size ilgi göstermek yerine arkadaşlarıyla halı saha maçlarına katılmasına göz yummanız gerekiyor ne yazık ki.

Onun isteksizliği sizin cinsel enerjinizi azaltır

Sevişmek, oxytosin hormonu salgılamanızı sağlar. Oxytosin hormonuysa cinsel enerjimizi yükseltir. Bu yüzden biz kadınlar seksten soğudukça soğur ama bir kez sevişmeye başladık mı, daha fazlasını isteriz. Dolayısıyla isteksiz bir partner bütün cinsel enerjimizi alıp götürür. Seks terapistlerinin bu durumla başa çıkmak için birçok önerisi var elbette. Ama temelde bütün öneriler birbirinize ve cinselliğe zaman ayırmanız gerektiğiyle ilgili. Önceden anlaşın, evinizde romantik bir ortam hazırlayın ve en az yarım saat boyunca seks yapmayı boşverip yalnızca birbirinize dokunun. Cinsel enerjinizin ne kadar arttığına inanamayacaksınız. Ayrıca bu yöntem partnerinizin performans endişesinden de uzaklaşmasını sağlayacaktır

O depresyondaysa sizin kendinize güveniniz azalır

Birlikte yaşadığınız kişi mutsuzsa muhtemelen siz de dahil olmak üzere her şeyden şikayet edecektir. Boston Üniversitesi'nden uzmanlar, depresyondaki erkeklerin hayatlarında bir kadın olduğunda kendilerini daha iyi hissettiklerini ortaya koymuş. Şaşırtıcı olan şey, kadınlar için tam aksinin geçerli olması..
30 Ağustos 2005 18:09
KaranLIK
Yaşama dair ipuçları..

Israrda ısrarcı olmayın!
Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.


Nancy Butcher'in 'Akıllı Kadınlar Metroseksüel Erkekler' kitabı, partnerlerini 'bakımlı' yapmaya uğraşan hanımlara rehber oluyor.
Geçtiğimiz haftalarda, Dekolte Yayıncılık'tan piyasaya çıkan kitapta yazar, "Neden erkekler biz onlara göze hitap etme ilminde yardımcı olmaya çalışırken kendilerini, ilgiden boğuluyor gibi hisseder?" sorusuna cevap arıyor. Bakın, Butcher neler öneriyor:

Erkek işi değil ki!

"... Kilosu, giyimi ya da ayak tırnaklarını kesme beceriksizliğine dair yorumlar yaptığınızda erkeğinizin donuk bakışlarıyla karşılaşmanızın çok nedeni var.

- Belki bunların 'kadın işi' olduğunu düşünüyor ve sizin 'kadınca gündeminizi' onun üzerinde uygulamaya çalışmanızdan nefret ediyor. Sonuçta o bir erkek ve kafasını meşgul eden daha erkekçe işleri var.

- Belki değişimi sevmiyor. Yani hayatı boyunca markasız giyinmiş bir adam olarak Calvin Klein giymeye başlamak; ya da spor denince aklına balık tutmak ya da kendi tayfasıyla futbol oynamak gelen adamın, aikido dersine yazılmak kanına dokunuyor olabilir.

Yanlış anlayabilir

- Belki yorumlarınız gerçekten de ona annesini hatırlatıyor; sanki yeniden dokuz yaşında bir çocuk oluvermiş ve annesi ona "Kulaklarının arkasını yıka, üzerine düzgün bir gömlek giy!" diye bağırıyormuş gibi! Bunlar çok da hoş ve seksi anılar olmasa gerek.

- Belki sizin kaygılarınızı, kişiliğine hakaret olarak algılıyor. Yani sizin 'hayatım, kilon beni düşündürüyor' cümleniz onun kulağına, 'hayatım, sen işe yaramaz adamın tekisin' diye ulaşıyor.

Özgüvene saldırı

- UCLA Üniversitesi Klinik Psikiyatri Profesörü ve 'Uzun Ömürlü İlişkilerin Altı Sırrı) adlı kitabın yazarı Dr. Mark Goulston ise konuyu şöyle ele alıyor: "Erkeğin kendisine verdiği değer, kendisini becerikli hissetmesiyle doğru orantılıdır. Kendi değeri ise genelde hayatını ne ölçüde kontrol edebildiği ve buna karşılık hayatın onu ne kadar kontrol edebildiğine bağlıdır. Çoğu durumda, kontrolün kendisinde olduğu hissini tehdit eden, onun becerilerini sorgulayan herhangi bir durum, hızla özgüvenine karşı bir saldırıya dönüşür. Durup dururken erkeğinizi yapıcı eleştirilerinizle şoke etmeyin. Çünkü, çoğu zaman iyi niyetle yapılmış bir şey bile kavgaya sebep olabilir..."

Aç kapını, ben geldim!..

Siz beyaz atlı prensinizi bekliyorsunuz, o ise bir türlü gelmek bilmiyor. Peki neden sizinle ilgilenen 'diğerlerine' kalbinizin kapılarını kapalı tutmakta ısrar ediyorsunuz.
Etrafınızda sizinle ilgilenen insanlar var. Peki siz bu insanlarla ilgileniyor musunuz? Asıl sorulması gereken soru bu! Her zaman birileri çıkıp sizinle ilgilendiğini söyleyecektir, ama önemli olan sizin ne hissedeceğinizdir. Aşk böyle bir şey işte... Her gönüle kalp çarpmıyor. Sorun şu ki, istediğiniz kişiyle beraber olmalısınız. Karşınızdaki insan size karşı çok güçlü duygular besliyor diye, onu kırmamak için deneme yanılma yöntemiyle bir ilişki yaşayamazsınız.

Her zaman aşk isteriz..

Çünkü aşk bir savaştır ve insan savaşmadan yaşayamaz. Kimse bunu farketmez ama her mutsuz biten aşk hikayesi, bir savaşın sonudur ve bu savaş, aslında bizi biraz daha güçlendirmiştir. Her savaş sonunda, artık sorunsuz bir sevda yaşamak istediğimizi haykırır dururuz etrafa. Güven duymak, mutlu olmak isteriz. Güveni seçip sıkıldığımızı gördükçe de, fırtınalı aşkları daha çok ararız.

Tekliflere kapalı olmayın..

Hayallerinizdeki sevgili henüz gelmediyse, ömrünüzü onu bekleyerek geçiremezsiniz. Bu arada sizinle ilgilenen insanlar da sizden vazgeçmek bilmiyor... Etrafınıza bir bakın. Mesela uzun zamandan beri iş arkadaşınız size akşam yemek yemeyi teklif ediyor. Neden olmasın? Ya da yıllardır dostum dediğiniz arkadaşınızın sizinle özel olarak ilgilendiğini farkettiniz. Tabii ki insanın birkaç hayrana ihtiyacı var; ne kadar güzel, alımlı, kültürlü, yetenekli olursanız olun, karşı cinsten birinin bunu onaylamasını beklersiniz. Tabii ki bunu duymak isteyeceğiniz kişi, sizin kalbinizi yerinden uçuracak biri olsa herşey daha da güzel olur.

Olmasa da deneyin!..

Kendinizi dışarıya kapatmamanız gerekiyor. Çok ta fazla istekli değilsiniz ama teklifini kabul ettiniz. Fakat beklediğiniz gibi ilginizi de çekmedi... Arkadaşınıza karşılık verememek sizde baskı yaratıyorsa bunu atlatmanın bir yolu var. Kendinize ait zaman dilimi ayırmak. Eğer hisleri gittikçe kuvvetleniyorsa ve sizin hislerinizde hala bir değişiklik yoksa, ama beklemek ve zaman tanımak istiyorsanız, kendi kendinizle kalmayı deneyin. Kendinizi dinleyin ve ne isteyip ne istemediğinize karar verin. Ondan uzaklaşmanız, hem sizin duyduğunuz baskıyı azaltır, hem de sizin daha rahat karar vermenizi kolaylaştırır.

Neler yapabilirsiniz?..

Ruhsal sağlığınızı etkileyen bu duygu yükünden kurtulmak için fiziksel faaliyetler yapabilirsiniz. Spor ve yürüyüş yapın, bisiklete binin, step sınıflarına yazılın. Bütün bunlar vücudunuzu güçlendirdiği gibi stresinizi de azaltacak. Ailenizle ve arkadaşlarınızla sağlam ilişkiler kurmak ise ruhsal sağlığınız için önemlidir.

Bütün bunlara rağmen beklediğinizi bulamadıysanız ve bu yükü kaldıramaz hale geldiyseniz, ona hep arkadaş kalacağınızı anlatın...

Ben nerede yanlış yaptım?..

Aşk üzerine bir sürü kitap okur, aşk üzerine durmaksızın konuşuruz. Aşk biter mi, aşkın ömrü kaç yıldır, aşk her şeyi affeder mi? Bu sorulara cevap ararken, burnumuzun dibindeki yanlışları görmezden geliriz.
İşte, ilişkileri çıkmaza sokan ve doğru olmayan inanışlar:

- YANLIŞ: Eski partnerinize karşı güçlü hisleriniz varsa, yeni birine aşık olamazsınız.
İnsanlar yaşamları boyunca birden fazla kişiye aşık olabilir. Eski partnerinize karşı hala güçlü hisler besliyorsanız, bu sizin kabahatiniz değil. Bu belki de yeni sevgilinizde bulamadığınız bir takım özelliklerle ilgilidir. Bu sizin yeni birine aşık olamayacağınızı göstermez.

- YANLIŞ: Doğru insanla karşılaşınca bunu kesinlikle anlarsınız.
Bir partiye katılırsınız ve salonun öbür ucunda ayakta duran ve gözlerinizin içine bakan kişiyle birbiriniz için yaratıldığınızı düşünürsünüz. Peki ya buna inanıp sonradan yanıldığını görenler? Tanıştığınız birinin sizin ruh ikiziniz olduğunu düşünüp de hemen harekete geçmeyin, yanılma ihtimaliniz çok yüksektir çünkü.

- YANLIŞ: Evlenmeden önce birlikte yaşamak, aranızdaki bağı sağlamlaştırır.
Çiftlerin yüzde 50'si evlilik öncesi birlikte yaşıyor. Fakat bu, boşanma oranını düşürmüyor. Hatta araştırmalar, evlenmeden önce aynı evi paylaşanların boşanma oranlarının daha yüksek olduğunu gösteriyor.

- YANLIŞ: İdeal erkeğiniz birçok açıdan size benzer.
Evlilik uzmanları, etnik, dini ve başka benzerliklerin, uzun süreli ilişkilerin anahtarı olduğunu söyleseler de, bu gerçek değil. Bir ilişkinin süresi, ortak amaçlar ve birbirini tamamlayan karakterlerin buluşmasından geçiyor.

- YANLIŞ: Eş seçerken 'gözü doymuş' birini bulmak daha doğrudur.
Kadınlar, hayatlarına giren erkeklerin kendilerinden önceki yaşamlarını dolu dolu yaşamalarının avantaj olduğunu düşünürler. Bundan emin olmayın, unutulmaması gereken bir nokta var ki, huylu huyundan vazgeçmez...

- YANLIŞ: Kıskançlık, onun size değer verdiğinin en temel göstergesidir.
Kıskançlık, sevmek ve sahiplenmekten değil, kaybetme korkusu ve güven eksikliğinden kaynaklanır.

- YANLIŞ: İlişkinin başında kötü olan seks yaşamı zamanla harika olur.
Bir ilişkinin başlangıcının en tutkulu dönemi olduğu düşünülürse ve bu dönemde seks kötü gidiyorsa, ilişkinin devamında aynı kalması muhtemeldir.
Dilini çözeceğim!..

Sevgilinizin yüzünden düşen bin parça ama sebebini anlatmak istemiyor mu? Onu konuşturmak, aslında hiç zor değil.
Sevgiliniz fazlasıyla düşünceli veya asık suratlıysa, bir şeyin yolunda olmadığını anlamanız hiç de zor değildir. Ona sebebini sorup, ağzından hiçbir şey alamazsanız, şaşırmayın: Erkeklerin çoğu can sıkıntılarını kolay kolay anlatmaz. Psikolog. Y. Sage Beixedon'a göre, bu durum son derece normal. O yüzden bunu kişisel algılamanız için bir neden yok. Yine de, dudakları sımsıkı kapalı biriyle yaşamak kaderiniz değil. Erkeğinizi konuşturmak birkaç basit yönteme bağlı...

Zamanlama önemli..

Her erkeğin rahatça konuştuğu belli ortamlar veya günün belli saatleri vardır. Size açılmasını istiyorsanız, bunu en son yaptığı zamanı hatırlayın. Psikoterapist Mitchell Ginsberg, "Ne zaman ve nasıl onu konuşturmayı başarmıştınız? Aynı ortamı hazırlamaya ve aşağı yukarı aynı saati yakalamaya çalışın" diyor ve ekliyor: "Onun kız arkadaşı olarak, biyoritmini öğrenmenizde fayda var. Sabah suskun ve sinirliyse, akşamları daha konuşkansa, buna göre hareket etmeniz gerekir."

Sırrını paylaşın..

"Sırrını ver, ben de sana sırrımı vereyim" metodu erkeklerde genelde çalışır. Erkekler kahraman olmaya bayıldıkları için, onları karar mekanizmasıza dahil ederseniz size yaklaşırlar. Onlarla sorununuzu paylaşırsanız, savunmasız tarafınızı göstermiş olursunuz ve onlar da size güvenip, savunmayı bırakırlar.

İlgisini dağıtın..

Bazen bir erkeğin dilini çözmek için en iyi fırsat bir işle meşgul olduğunda onu yakalamaktır. Başka bir şeye konsantre olduğunda, sevgiliniz konuştuğu konuya fazla yoğunlaşmayacak. Sizinle sorununu paylaştığını daha az fark edecek. Sadece yatakta meşgulken onu sohbete çekmemeye çalışın! Sevgiliniz konuşurken anlamlı sinyaller arayın; tekrarlar, sizi soru sormaya davet eden uzun boşluklar, belli zamanlarda, konuyu değiştirme çabaları, bunların hepsi duygularıyla ilgili ipuçları verebilir.

Destekleyin..

Erkekler başarısız olunca egoları yara alır ve içlerine kapanırlar. Sevgilinizin dilini çözmek istiyorsanız, özsaygısını yeniden kazanmasına katkıda bulunmalısınız. Onu desteklediğinizi hissederse, başarısızlıklarını daha kolay anlatır. Bir ipucu daha: Egosunu yükseltmeye çalışırken, iltifatlar konusunda fazla ileri gitmeyin. Erkekler abartılmış iltifatları sevmez. Onun gerçekten başarılı olduğu bir yönünü hatırlatmanız yeterlidir. Bu yön iş anlayışı, zekası veya yatak performansı olabilir..

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Var
Mesaj Yazma Yetkiniz Var
Eklenti Yükleme Yetkiniz Var
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı