IRCForumları - IRC ve mIRC Kullanıcılarının Buluşma Noktası
  sohbet

 Kayıt ol  Topluluk
Konu: Söyleyemediklerim... Konu Cevaplama Paneli
Kullanıcı isminiz: Giriş yapmak için Buraya tıklayın
Boot Engelleme Sorusu
Başlık:
  
Mesajınız:
Başlık Sembolleri
Konunun başında Sembol kullanmak için aşağıdaki Listeden bir Sembol seçiniz:
 
   

Diğer Seçenekler
Diğer Seçenekler

Your browser doesn't have Flash, Silverlight or HTML5 support.


Değerlendirme
İsterseniz bu Konuyu buradan değerlendirebilirsiniz.

Konuya ait Cevaplar (Yeniler yukarda)
17 Temmuz 2010 02:22
JosephiNe
Cevap: Söyleyemediklerim...


Senin doğru söylediğine inanan birine yalan söylemen , en büyük hayinliktir..
Ne haklı bir söz..
17 Temmuz 2010 01:12
Hesna
Cevap: Söyleyemediklerim...

Gün yolu yarılamış
Güneş çıplak ayaklarıyla ruhumda geziyordu
Ne garip
O bile karanlığıma yenik
Geceye vakitsiz eriş

Gözlerim bir türlü çıkmıyor
Çivi çakmış belisiz bir boşluğun en uzağına
Dönüş zaman mı alıyor ne
Vakit sabah mı
Gecemiydi
Zamanın adı konumu neydi

Koşar adım yağmur geçti yanaklarımdan
Ayaklarında bulutun alnından damlayan pas izi
Gök gürler
Şimşek çakar
Dünler ve bugünlerin
Sudan ateşten düellosu

Dudağıma yalnızlığın salyaları sıçrar
Tenimde buzdan parmakları
Grinin dişlerinde
Suskunluğun kıskacında kalır ruhum

Derin bir uyku olmalı sessiz hissiz
Zemheri karanlığın çatı katında
Göğe yakın
Toprağa
İnsana uzak
Uyanış
Sebep neden kime aralanır perdeler
Dağılır mı kirpikleri basan sis
Kim bilir uyanış neye hangi bilinmezliklere gebe
Uyu
Uyu şiiittttt sessiz


alıntıdır
01 Kasım 2009 21:11
Hesna
Cevap: Söyleyemediklerim...

[flash]
Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.
face="Trebuchet MS">Bir otobüs durağında karşılaşmışlardı ilk kez. Biri tıpta okuyordu, öbürü mimarlıkta. O ilk karşılaşmadan sonra, bir kere, bir kere, bir kere daha karşılaşabilmek için, hep aynı saatte, aynı duraktan, aynı otobüse bindiler.


Gençtiler, çok genç... Birbirileriyle konuşacak cesareti bulmaları biraz zaman aldı ama sonunda başrdılar. İkisi de her sabah otobüse bindikleri semtte oturmuyorlardı aslında. Delikanlı arkadaşında kaldığı için o duraktan binmişti otobüse, kız ise ablasında.... Sırf birbirilerini görebilmek için, her sabah erkenden evlerinden çıkıp, şehrin öbür ucundaki o durağa, onların durağına geldiklerini, gülerek itiraf ettiler bir süre sonra...


Okullarını bitirince hemen evlendiler. Mutluydular hem de çok mutlu... Bazen işsiz, bazen parasız kaldılar ama öylesine sıkı kenetlenmişti ki yürekleri ve elleri hiçbir şeyi umursamadılar. Ayın sonunu zor getirdikleri günlerde de ünlü bir doktor ve ünlü bir mimar olduklarında da hep mutluydular. Zaman aşımına uğrayan, alışkanlıklara yenik düşen, banka hesabında para kalmadığı için ya da tam tersine o hesabı daha da kabarık hale getirmek uğuruna bitip tükeniveren sevgilerden değildi onlarınki. Günler günleri, yıllar yılları kovaladıkça sevgileri de büyüdü, büyüdü... Tek eksikleri çocuklarının olmamasıydı. Zorlu bir tedavi sürecine rağman çocuk sahibi olmayınca, "bütün mutlulukların bizim olmasını beklemek, bencillik olur" diyerek devam ettiler hayatlarına. Çocuk yerine, sevgilerini büyüttüler...

"Senin için ölürüm" derdi kadın, sımsıkı sarılıp adama ve adma "Hayır, ben senin için ölürüm" diye yanıt verirdi hep...


Bazen eve geldiğinde, aynanın üzerinde bir not görürdü kadın, "Bir tanem, kütüphanenin ikinci rafına bak. "Kütüphanenin ikinci rafında başka bir not olurdu, "Mutfaktaki masanın üzerine bak ve seni çok sevdiğimi sakın unutma" Mutfaktaki masadan, salondaki dolaba sevgi dolu notları okuya okuya koşturan kadın, sonunda kimi zaman bir demet çiçek, kimi zaman en sevdiği çikolatalar, kimi zaman da pahalı armağanlarla karşılaşırdı. Aldığı hediyenin ne olduğu önemli değildi zaten....


Hayat ne kadar hızlı akarsa aksın, işleri ne kadar yoğun olursa olsun hep birbirlerine ayıracak zaman buluyorlardı bulmasına ama kırklı yaşların ortalarına geldiklerinde, daha az çalışmaya karar verdiler. Adam, hastaneden ayrıldı ve muayenehanesinde hasta kabul etmeye başladı. Kadın da mimarlık bürosunu kapadı ve sadece özel projelerde görev aldı. Artık daha fazla beraber olabiliyorlardı. Bir gün sahilde dolaşırken, harap durumda bir ev gördü kadın, üzerinde "satılık" levhası asılı olan. "Ne dersin, bu evi alalım mı?" dedi adama. "Bu viraneyi yıktırır, harika bir ev yaparız. Projeyi kafamda çizdim bile. Kocaman terası olan, martıları kahvaltıya davet edeceğimiz bir deniz evi yapalım burayı. "Sen istersin de ben hiç hayır diyebilir miyim?" diye yanıt verdi adam. "Amerika'daki tıp kongresinden döner dönmez ararım emlakçıyı. Kaç para olursa olsun, burası bizimdir artık. "


Sadece bir hafta ayrı kalacaklarını bildikleri halde, ayrılmaları zor oldu adam Amerika'ya giderken. Her gün, her saat konuştular telefonla. Gözyaşları içinde kucaklaştılar havaalanında. Fakat birkaç gün sonra, kocasında bir tuhaflık olduğunu fark etti kadın. Eskisi kadar mutlu görünmüyor, konuşmaktan kaçınıyordu. Onu neşelendirmek için, sahildeki evi hatırlattı ve çizdiği projeyi verdi kadın ama hiç beklemediği bir cevap aldı: "Canım, o ev bizim bütçemizi aşıyor. Sen en iyisi o evi unut..."


Mutsuzluk, mutluluğun tadına alışmış insanlara daha da acı, daha da çekilmez gelir. Kadın, hiç sevmedi bu beklenmedik misafiri. Derdini söylemesi için yalvardı adama, "Senin için ölürüm, biliyorsun, ne olur anlat" diye dil döktü boş yere... Yıllardır sevdiği adam, duyarsız ve sevgisiz biriyle yer değiştirmişti sanki. Ona ulaşmaya çalıştıkça, beton duvarlara çarpıyordu kadın, her çarpmada daha fazla kanıyordu yüreği...


Bir gün, çocukluğunun, gençliğinin ve bütün hayatının birlikte geçtiği arkadaşına dert yanarken, "Artık dayanamıyorum, sana söylemek zorundayım" diye sözünü kesti arkadaşı. "O, seni aldatıyor. İş yerimin tam karşısındaki restoranda genç bir kadınla yemek yiyiyor her öğlen. Sonra sarmaş dolaş biniyorlar arabaya.."


"Sus, sus çabuk, duymak istemiyorum bu yalanları" diye bağırdı kadın. Onca yıllık arkadaşını, kendisini kıskanmakla suçladı. Ertesi gün, öğle vakti o restoranın hemen karşısında bir köşeye sindi sessizce ve peri masallarının sadece masal olduğunu anladı. Kocasının eskiden aynı hastanede çalıştığı genç çocuk doktorunu tanıdı hemen. Bazen evlerinde ağırladıkları kadına nasıl sarıldığını gördü adamın...


Akşam kocası eve gelir gelmez, bazen bağırıp, bazen ağlayark, bazen ona sımsıkı sarılıp bazen de yumruklayark haykırdı suratına her şeyi. İnkar etmedi adam. Zamanla duyguların değişebildiği, insanların orta yaşa geldiklerinde farklılık aradığı gibi bir şeyler geveledi ağzında ve bavulunu alıp gitti evden. Kapıdan çıkarken, "son bir kez kucaklamak isterim seni" diyecek oldu ama kadın, "defol" dedi nefretle...


İlk celsede boşandılar... Modern bir aşk hikayesinin böyle son bulmasına kimse inanamadı. Arkadaşlarının desteğiyle ayakta kalmaya çalıştı kadın. Adamın, sevgilisiyle birlikte Amerika'ya yerleştiğini öğrendi. Bazen yalnız kaldığında, onu hala sevdiğini hissedince, ağlama nöbetleri geçiriyor, aşkın yerini, en az onun kadar yoğun bir duygu olan nefretin alması için dua ediyordu.


Aradan bir yıl geçti. Her şeyin ilacı olduğu söylenen zaman bile, kadının derdine çare olamamıştı. Bir sabah, ısrarla çalan zilin sesiyle uyandı. Kapıyı açtığında, karşısında o kadını gördü. "Sen, buraya ne yüzle geliyorsun" diye bağırmak istedi ama sesi çıkmadı. "Lütfen, içeri girmeme izin ver, mutlaka konuşmamız gerekiyor." dedi genç kadın. Kanepeye ilişti ve zor duyulan bir sesle konuşmaya başladı: "Hiçbir şey göründüğü gibi değil aslında. Çok üzgünüm ama o bir saat önce öldü. Geçen yıl Amerika'daki kongre sırasında öğrendi hastalığını ve yaklaşık bir senelik ömrü kaldğını. Buna dayanamayacağını, hep söylediğin gibi onunla birlikte ölmek isteyeceğini biliyordu. Seni kendinden uzaklaştırmak için, benden sevgilisi rolünü oynamamı istedi. Ailesine de haber vermedi. Birlikte Amerika'ya yerleştiğimiz yalanını yaydı. Oysa ilk karşılaştığınız otobüs durağının karşısında bir ev tutmuştu. Tedavi görüyor ve kurtulacağına inanıyordu ama olmadı. Gece fenalaşmış, bakıcısı beni aradı, son anda yetiştim. Sana bu kutuyu vermemi istedi... Gözlerinden akan yaşları durduramayacağını biliyordu kadın. Hemen oracıkta ölmek istiyordu. Eline tutuşturulan kutuyu açmayı neden sonra akıl edebildi.

İtinayla katlanmış bir sürü kağıt duruyordu kutuda. İlk kağıtta, "Lütfen bütün notları sırayla oku bir tanem" diyordu. Sırayla okudu; "Seni çok sevdim", "Seni sevmekten hiç vazgeçmedim", "Senin için ölürüm derdin hep, doğru söylediğini bilirdim." "Fakat benim için ölmeni istemedim" "Şimdi bana söz vermeni istiyorum." "Benim için yaşayacaksın, anlaştık mı? " son kağıdı eline alırken, kutuda bir anahtar olduğunu gördü kadın... Ve son kağıtta şunlar yazılıydı:

"Sahildeki evimizi senin çizdiğin projeye göre yaptırdım. Kocaman terasta martılarla kahvaltı ederken, ben hep seni izliyor olacağım...."
01 Kasım 2009 21:10
KartaL
Cevap: Söyleyemediklerim...

süper ellerine sağlik..
01 Kasım 2009 21:05
Hesna
Cevap: Söyleyemediklerim...

“ Sen üzülme diye satır aralarına ördüm yokluğunun sancılarını. Duyup ağlama diye bir saçak altına sığınıp şimşek gürültülerinde yutkundum sensizliğin çığlıklarını. “


Her kelimem yalnızlığa tutsak.
Her gülüşüm sana uzak.
Yüreğimle yüreğine dokunsam,
Gülüşün düşer haramın avuçlarına.
Gözyaşlarımı yüzüne bıraksam,
İmkânsızlık düşer hasret paydalarımıza.

Güneşler kurutmaz ıslak kirpiklerimizi.
Şarkılar avutmaz ikimizi de.
Gün gelir,
Gözlerimizden akan
Yaş olur ayrılığımız.
Gün gelir,
Yüreğimizi yakan
Yangın olur yalnızlığımız.
Gün gelir,
Yoklukta yüreğimizi dayandığımız sırt,
Uçurumlarda tutunduğumuz bir dal olur
İmkânsızlığımız.

Ve bir gün Cennetin köşelerinde
Sarıldığımız gül kokulu bir sevda olur
Islak gözyaşlarımız…..


ismail sarıgene
01 Kasım 2009 21:00
Hesna
Cevap: Söyleyemediklerim...

Caddelerde sisli, puslu bir kış ikindisi. Ağaçlarda salkım salkım eski zamanlardan kalma anılar... Yapraklarda yere düşmeye hazırlanan yağmur damlaları...Bir yaprak kıpırdıyor işte,gümüşi bir damla usulca yere düşüyor.Sen sanki,yaprakların arasından bana müzipçe gülüyorsun.Beni her zaman şaşırtırsın zaten.Beni her zaman güldürmeyi bilirsin. Farkına bile varmadan bir şarkı dökülüyor dudaklarımdan ''Caddelerde rüzgar,Aklımda aşk var''.



Rüzgar keskin ıslığı ile şarkıma eşlik ediyor. İstasyon caddesi'nin tenhalığı nedense ilk defa içime dokunuyor. Arabaya binsem ve birlikte gezdiğimiz yerlere gitsem, evimde şiirler oku***** telefonunu beklesem, telefonunun gelmediği zaman seni başka yerde arasam. Sonra sen gelsen yanıma yine ''Seviyorum'' desen, ben yine senin gözlerinde sonsuzluğa mahkum edilen aşkımı görsem.Ayrıca şarkılar gerçek oldu bu kez.''Caddelerde Rüzgar,Aklımda Aşk Var''..


Yalnızım, üşüyorum, özlediğimse çok uzaklarda. Bahçeme melekler yağıyor, hepsi de tanıdık. Senden doğan, gözlerinde hayat bulan, bizi koruyan, kollayan ve en önemlisi ikimizi bir araya getiren melekler... son kez yine seninle gezmiştik oraları. Sen kim bilir belki de, uzakta bir kıtanın, uzak bir şehrindesin şimdi..


Benimse her şeyim aynı. Geceleri bodrum katlarına yağmur daha çok yağıyormuş, bugünlerde bir tek bunu öğrendim. Bir de geceleri daha uzun sanki, itmek bilmiyor. Bana anlatmak için neler biriktirdin içinde? Benim sana anlatacağım yeni bir şeyler yok. Dedim ya, her şey aynı. Ama sanki biraz mahsunluk çöktü üzerime, bir de gülüşlerim sanki biraz azaldı. Sen olsaydın hemen anlardın.

Sen benim her şeyimdin. Arkadaşım, dostum, öğretmenin,talebem, sevdiğim...


Koşulsuz bir sevgiyle sevdim seni,bağlandım. Sen kim bilir belki de, uzakta bir kıtanın, uzak bir şehrindesin şimdi. Benimse içimde kocaman bir boşluk var. Hayır, üzülmüyorum, içimdeki boşlukta bir tek özlemin yankılanıyor. Hayır, sana anlatmak için yeni şeyler biriktirmiyorum içimde,çok istesen hikayeler uydururum. Ama hikayelerimden önce itiraflarım olucak. Kendimden bile gizlediğim duygularımın itirafları. Sana aşık olmaktan delice korktuğumu, sana bakarken içimin titrediğini. Daha pek çok, sırrımı anlatacağım sana.


Gerçi anlatmama gerek yok, sen zaten hepsinin çoktan farkındasın... Sen kim bilir, belki de uzak bir kıtanın,uzak bir şehrindesin şimdi.

Bense odamda senden uzak.Hayır beni merak etme,üzülmüyorum.Biliyorum, ikimizde yoktuk bu aşk başladığında ve çok iyi biliyorum, sonsuzluğa mahkum edildi bizim aşkımız. Dedim ya, beni merak etme. Üzülmüyorum. Yalnızca biraz, biraz üşüyorum...
31 Ekim 2009 23:39
Hesna
Cevap: Söyleyemediklerim...

Suskunuz... Hem de çiglik çigliga bir suskunluk bizimkisi...

Bu konusacak bir seyimiz olmadigindan degil. Konusmaya çalistigimiz seylerin, alistigimiz yalnizligimizdan uzaklastirmasi aslinda bizim korkumuz...

Ikimiz de cesaret edemiyoruz. Öylesine alismisiz ki içimizde büyüttügümüz
yalnizligimiza. Seviyoruz onu. Bekli de yasandiginda yok olacagi korkusu bizi tereddütte düsüren. Kaybetmekten korkacagimiz bize ait bir sey olusturma kaygisi...

Sen yapamadigin hamlenin, hayatin boyu inanmak istedigin degerlere sahip gibi gördügün düzeni yok etme girisiminden Baska bir sey olmayacagini düsündün hep...

Bense yillarin verdigi bir aliskanlikla içinde var ettigim bana daha fazla aci vermemek için susmayi tercih ettim...

Içimden çiglik atarak susuyorum... Susuyorum... Içimde o kadar güzelsin ki...

Sana susuyorum...

Demistim ya "yüregim susmayi ögreniyor". Asli yok. Sevdigini anladiginda içinde duydugun çigligin yankisi hiç bitmiyor. O hiç susmayacak... Her gün, her saat bana haykiracak, bagiracak, parçalayacak içimi. Benimse yüzümde o gülümsemem yer edinecek tekrar...

Her soguk üsütemedigi gibi, her ates de yakamazmis insani... Üsüyorum; alev alev üsüyorum... Hani saatlerce sessiz, tek kelime etmeden sana bakislarim var ya;gözlerinde beni isitacak olan anlamlari yakalamaya çalisma çabamdan baska bir sey degil...

Ve her yakaladigimda kaybettigimi hissetmemden öteye gitmeyen bekleyisler...
Ve her kaybettigimde yeniden yakalama çabam...

alıntı
31 Ekim 2009 23:35
Hesna
Cevap: Söyleyemediklerim...

İçimde derin yarıklar bırakıyorsun git dediğim cümlelerde.Yanık kağıt uçları kokuyor hava.Ben ki sana git demedim hiçbir zaman, gittiğinden dolayı gitmeleri ezberlemiş gözlerime ağır geliyor gözyaşları biliyorsun.

Of bu ne ağır bir akşam, bu nasıl derin iç soluklanması ölüm desem bu kadar kara değil.
Ezberi bozulmuş kederler taşıyorum satırlarımda. Soluklandığın dünyanın insanıyım hala. Soluklandığın kıyıların ıslaklığında gözyaşlarım. Bu kaçıncı sarhoşluk ne önemi var. Bütün sarhoşluklarım sana çıkıyor ezberli.

Sarı , evet akşamlar senin dışında ve sarı. Üç adımda atabilirim sonsuzluğu heybeme, sarı.
Ve hayır ama. Dillenmeli bir kez gördüğüm akşamın yapışkan sevdası dillerde. Ardında kocaman yalnızlıklar saklı sevdanın ayakları terlemeli rıhtımımda. Suskunluğu altın bilmiş kalabalıklara inat sözler akmalı geceme.


Bilesin istiyorum, yakışmıyor o dudaklara bu hüzün. Hani çocukluğumuzun masallarındaki gibi bitmeli kötü başlangıçlar. Bir yerde iyi bir şeyler olmalı. Duymalı bunu herkes. Birilerinin sevinç şaşkınlığını yüzüne yapışmalı çıkmalı karşıma. Diğeri patlayıncaya kadar oh be demeli. Demeli işte.

Koşup gelmeli mutluluk ayaklarımın dibine, kapıyı açtığımda çıkmalı karşıma, piyango gibi çalmalı telefonumun zili, içimi serinletmeli telefondaki ses, dilimi uyuşturmalı, kalakalmalıyım oracıkta sevinçten. İçimde bahar çiçeklerinin kokusu, şaşkın, çocuksu ,çırılçıplak , sapsalak ama.

Göğsümü yaran bu şarkılara kapamalıyım kulaklarımı biliyorum. Her sözcüğü özenle seçip saklıyorum heybemde. Bütün harfleri parlatıp büyütüyorum. Yanık kağıt uçları kokuyor hava. Kim bilir belki bu sabah ,belki akşam , belki…


Belki isimsiz telefonların birinde senin nefesin…
Kim bilir?

A.parıltı
31 Ekim 2009 23:26
Hesna
Cevap: Söyleyemediklerim...

Çocuk gibiyim bu günlerde.herşeyden alınıyorum.Biri azıcık içime dokunan bir söz söylese ağlayacak gibi oluyorum.Sanki sonu olmayan kapkaranlık bir yoldayımda çıkış arıyorum.

Gülüşüm bir türlü yansımıyor dudaklarıma.Hep yarım,hep eksik günler yaşıyorum.Yüreğim ağır geliyor bana,hayata karşı bir yenilmişlik,bir boşvermişlik içindeyim.Oysa kent uzun zamandan sonra güneşe açtı kucağını,bense nereye gitsem gri bulutları sürüklüyorum peşimden.

Güneş bir benim içime doğmuyor nedense.Gece yarılarında sıçrayrak uyanıyorum nicedir.Nicedir huzurla uyumanın ne demek olduğunu unuttum.Yeni güne dayanılmaz kalp ağrılarıyla uyanıyorum.Tatsız tuzsuz bir hayat işte...Bu salak,bu saçma,bu delice mutsuzluktan kurtulmak istiyorum,ama mümkün olmuyor.Nereye baksam seni görürken nasıl yapacağım bunu.Bunca zaman sonra gidişinin beni böyle teslim alacağını bilseydim ''git'' dermiydim sana.Gidişinin ardından her giden gibi bende bir iz bırakacağını ve sonra yok olacağını düşünüyordum. Olmadı...Ben yüreğimden ve beynimden çıkardığımı sanarken seni,sen saklanmışsın bende.Meğer çoğalmışsın,kök salmışsın...

Şimdi yeniden açıyorsun ve yayılıyorsun bütün bedenime.Seni yok sayarken yaşamak daha kolaydı,kalbimin önüne bir duvar örmüştüm. Aslında ben değilde sen örmüştün o duvarı bilmeden. Acı,hüzün,özlem gibi duygular giremiyordu yüreğime,kendimce rahattım.Bir yol tutturmuş gidiyordum öylesine ve beklentisiz. Olmazdı,imkansız bir aşktı diyordum,avutuyordum kendimi.

Şimdi seninle yaşadığım ne varsa resmi geçide çıkmış tören kıtaları gibi önümden geçiyor.Bu kent,bu sokaklar,köşedeki park,sahildeki dondurmacı,meydandaki simitçi,küçük masalı meyhane...Hepsi sanki ''o burada'' dermişcesine birer birer dikiliyor önüme.Söyler misin bütün bunları yaşarken nasıl silebilirim seni,nasıl olmadığını varsayabilirim? Özledim seni yar... Özleminle baş edemiyorum artık.Gel desem gelir misin? Kollarını açarak koşar mısın bana? Bu sevdayı benimle ötelere taşır mısın? Beni sensizlikten kurtarır mısın...?

Elvan Kınay
31 Ekim 2009 20:48
Hesna
Cevap: Söyleyemediklerim...

Tanyeri ağarırken çiğ taneleri üzerinden şavkını paylaştırdığı zamanlardan sesleniyorum sana.Güneşin, karanlıkla aydınlığın üzerine tüllendiğinde "imkansız sevdamı " yolluyorum sana.Durgun suyun dibinden görünen beyaz çakıl taşların üzerine adını yazıp sana geliyorum ve bu sevda mektubunu kelebeğin kanadında sana yolluyorum.

Dolunayda çığlık atan bir gecede sevdim seni.Göremesem de gülüşlerini, seher yelinde yapraklarını güneşe açan ciceklerin yüreğinde bildim gözlerini Sırtımı sıvası dökülmüş duvarlara yaslayıp seni anlatırım karanlıkla inatlaşan yıldızlara Her sabah papatyanın ayak uçlarında uykuya dalmış ceylanları kaldırıp onlarla nice selamlar yollarım sana…

Sakın kederlenme sen Kozasından hayata gülümseyen kelebeğin kirpiklerinde öğüttüm arsız acılarını.Çünkü sen, doğan güne “ umutla " uyanmalısın.Ne olur düşünme içinde kanattığın sancılara Yüreğin irin toplasa da ne olur ağlama.Ben sen uyanmadan gül kokulu yağmurlarla yıkarım kanayan dudaklarını.Cünkü sen, her soluğunda “ baharları “ solumasın.
Duası ıslak, yarınları aydınlık cocukların düşlerinde büyüttüm seni Karakışlara sürgüledim dudaklarına acıyı süren ayazları.Kaç kez dualarıma kattım o narin yüreğini Kaç kez iç geçirdim alnımdan dudaklarıma yuvarlanan damlaların gözyaşı değil, senin gül kokulu terin olmasını bilemiyorum…Sen uyanmadan rüzgarı giyinip üzerime, nice uçurumları aştım saçlarına iğde kokuları bırakmak içinGelincik tarlalarının üzerinde gezinen çardak kuşlarının kirpikleriyle sildim alnının terleyen çizgilerini.Beli kırık virgüllerle uzattım senli cümleleri.Susamış karanfillerin dudaklarına sundum ıslak kirpiklerini.Ve birazdan tüm şehir uyanacak Kaldır üzerindeki hüznün ağır yorganını. Pencerelerini aç ve hayatı solu bir an Ilık nefesinden bir yudumunu uzat şehrin titrek tenine.Yüreğinin sıcaklığını avuçlarından akıtıp yetim güvercinleri emzir terinle.Perdelerini güneşe aralayıp aynalara gülümse.Karanlıklarda ezilmiş bu topal şehir senin varlığında ayağa kalksın Ve güneş ısıtmadan karlı tepeleri, memleketimin mahzun yüklü çocuklarına sevdanın umutlarını uzat.Uzat ki ; yetim uçurtmalar karanlık göğü aşıp vuslat yağmurlarını getirsin kurak bozkırlara.

“ Sana baharları getirirken
Terlemiş yüreğimi
Ilık nefesinle kurula
Sevdanın kundağına sarıp
Düşlerinde uyut beni
Üşüyen tenimi
Nefesinin sıcaklığıyla sar
Avuç içlerinde uyurken
Gülüşlerimden öperek uyandır beni"
alıntıdır
Bu Konuda 10 fazla Cevap bulunuyor. Bütün Cevapları görmek için buraya tıklayın.

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Var
Mesaj Yazma Yetkiniz Var
Eklenti Yükleme Yetkiniz Var
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı