IRCForumları - IRC ve mIRC Kullanıcılarının Buluşma Noktası
  sohbet

 Kayıt ol  Topluluk
Yeni Konu aç Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Stil
Alt 01 Temmuz 2013, 05:54   #11
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Cevap: Gelişmekte olan Ülkelerde demografik geçiş ve yoksulluk ilişkisi tezi




4.3.1.1.Türkiye’de Demografik ve Sosyo-ekonomik Değişiklikler
Türkiye büyük bir demografik değişime sahne olmaktadır. Yaşanmakta olan
değişim sürecinin bir takım toplumsal, ekonomik ve politik etkilerinin olması
kaçınılmazdır. Günümüzde, Türkiye’nin nüfus artış hızı azalarak, gelişmiş ülkelerin
seviyesine yaklaşmış bulunmaktadır. Demografik geçişin en önemli etkisi, nüfusun yaş
yapısı üzerinde olmaktadır. Toplam nüfus içinde, genç nüfusun oranı azalmakta ve
çalışma çağındaki nüfus (15-64 yaş) artmakta olup, bu artış devam edecektir. Bu
bağlamda yaşlı nüfus (65 yaş üzeri) artışı da yaşanmaktadır. Değişmekte olan
demografik yapı Türkiye için fırsatlar sunduğu gibi, bazı sorunları da beraberinde
getirmektedir. Bu sorunlar, sosyal, ekonomik ve politik alanlarda kendini göstermekte,
sorunların da fırsatlar gibi göz önüne alınması, 50 yıl sonrası için doğru politikalar
belirlenmesi, Türkiye’nin içinde bulunduğumuz yüzyılda gelişmiş bir ülke konumuna
ulaşması için gereklidir (TÜSİAD, 2010, s. 14). Bir başka ifadeyle,demografik geçiş
sürecinde, özellikle, bağımlı nüfusun toplam nüfus içerisindeki payının azalması ve
buna karşılık olarak çalışma çağındaki nüfusun toplam nüfus içerisindeki payının
artmasının Türkiye için fırsatlar mı yoksa riskler mi yaratacağı, Türkiye’nin hayata
geçireceği politikaların uygun ve yerinde politikalar olmasına bağlıdır.
i) Türkiye’nin demografik yapısındaki değişiklikler: Hacettepe Üniversitesi Nüfus
Etütleri Enstitüsü (HÜNEE) tarafından yapılan ve Türkiye Nüfus ve Sağlık
Araştırması (TNSA-2008) kapsamında yer alan çalışma, Türkiye’de meydana
gelen demografik değişmeleri kapsamlı olarak ele almaktadır. TNSA-2008’de
ifade edildiği gibi, Türkiye’de ilk nüfus sayımı 1927 yılında yapılmış ve bu
sayım sonucunda, Türkiye nüfusu 13,6 milyon olarak hesaplanmıştır. Uzun
savaş döneminin geride kalmasıyla nüfus hızlı bir artış göstermeye başlamıştır.
Türkiye’nin nüfus artış hızı, 1950’lerin ortalarında binde 28 ile en yüksek
seviyeye ulaşmış, 1960’lardan itibaren ise azalmaya başlamıştır. Azalışın devam
etmesiyle, nüfus artış hızı 1970’lerde binde 25’e, 1980’lerde binde 20’ye,
2000’lerde ise binde 15’e gerilemiştir. Günümüzde binde 13 seviyesinde
seyreden yıllık nüfus artış hızının 2023 yılında binde 9 seviyesinde olacağı
öngörülmektedir. Türkiye’nin nüfus artış hızının 1960’lardan itibaren azalmaya
başlamasına rağmen, nüfus büyüklüğü sürekli artış göstermiş ve 2000’li yıllarda
72 milyona kadar ulaşmıştır. (TÜİK; 2009, Akt; HÜNEE, 2009, s. 14). 112
Tablo 26’da yer alan verilerde görüldüğü üzere, 1935 yılından bu yana nüfus artış
hızında genel olarak bir azalış söz konusudur. Özellikle 1980’lerden itibaren nüfus artış
hızı giderek yavaşlamıştır. Ancak, bu azalış, Türkiye’nin nüfusunun artmadığı anlamına
gelmemektedir. 2000 yılında 67,8 milyon olan Türkiye nüfusu, 2011 nüfus sayım
sonuçlarına göre 74 milyona ulaşmıştır. Türkiye’nin nüfusu, nüfus artış hızının
azalmasına karşılık, belli oranlarda artmaya devam etmektedir. Söz konusu artışın,
yaklaşık olarak 2020’lere, hatta 2040’lara kadar devam etmesi beklenmektedir.
Tablo 26
Türkiye’nin Nüfusu ve Yıllık Nüfus Artış Hızı, 1927-2000
Yıllık Nüfus
Sayım Artış
Yılı Nüfus Hızı(‰)
1927 13,648,270 -
1935 16,158,018 21,1
1940 17,820,950 17,03
1945 18,790,174 10,59
1950 20,947,188 21,73
1955 24,064,763 27,75
1960 27,754,820 28,53
1965 31,391,421 24,62
1970 35,605,176 25,19
1975 40,347,719 25
1980 44,736,957 20,65
1985 50,664,458 24,88
1990 56,473,035 21,71
2000 67,803,927 18,28
Kaynak: TÜİK İstatistik Yıllığı; 2009, s. 28
Türkiye nüfusunun yaş yapısı değişimine bakıldığında ise, 1935 yılından 1975
yılına kadar, yüksek doğurganlık oranları göze çarpmaktadır. Şekil 5’e bakıldığında,
özellikle 1980’lerden itibaren doğurganlık seviyesinde azalmalar gözlemlenmektedir.
1985 yılı ve sonrasında, Türkiye’de, 0-4 yaş grubu nüfusun sayı olarak 5-9 yaş
grubundan, 5-9 yaş grubunun ise 10-14 yaş grubundan önemli derecede az olması,
doğurganlığın hızlı olarak azaldığının göstergesidir. 1935-1940 arasında 6,66 olan
doğurganlık oranı, 1985-1990’da 3,28’e, 2000-2005’te ise 2,23’e gerilemiştir (HÜNEE,
2009, s.7-10). Türkiye’de doğurganlığın azalmasında, birçoğu evrensel nitelikte olan
faktörlerin etkisi bulunmaktadır. Örneğin, kadınların eğitim düzeyinin yükselmesi ve 113
işgücüne katılımının artması, kentleşme-kentlileşme, ailelerin gelir düzeylerinin
artması, sağlık hizmetlerine erişimin kolaylaşması gibi faktörler doğurganlık azalışı
üzerinde önemli etkiye sahiptirler (Yüceşahin ve Özgür, 2008, Akt; Yüceşahin, 2009, s.
8).
Bu faktörlere ilave olarak, bebek ölüm hızlarındaki düşüşün ve doğumda yaşam
beklentisindeki artışın da doğurganlık azalışına neden olan faktörler arasında bulunduğu
bilnimektedir (Yüceşahin, 2009, s. 8). Özellikle 2020’li yıllar, Türkiye’de nüfus artışını
yavaşlayıp, durağan bir hal almaya başlayacağı bir dönem olacaktır. Bir başka ifadeyle,
Türkiye nüfusunun yaş yapısı, durağan nüfusların yaş yapısının benzer bir hal alacak ve
nüfus büyüklüğü de bu yıllardan itibaren tedrici olarak durağanlaşacaktır (HÜNEE,
2009, s.7-10). Bu durum ise, Türkiye’de bir başka değişimi beraberinde getirecek, yaşlı
nüfusun toplam nüfus içerisindeki payı artmaya başlayacaktır. Diğer durağan nüfuslarda
olduğu gibi yaşlı bağımlılık oranında artış yaşanacaktır.
Şekil 5. Türkiye’de toplam doğurganlık oranları, 1935-2005
Kaynak: Yavuz, 2008, s. 138’den derlenmiştir.
Türkiye’nin yaş yapısındaki değişim üzerinde, doğurganlıktaki azalmanın yanı sıra
ölüm oranlarında görülen düşüşlerin de etkisi bulunmaktadır. Türkiye’de, 1935-1965
yılları arasında ölümlülük koşulları oldukça ağırdır (HÜNEE,2008, s. 10). Bununla
birlikte, büyüklüğü kesin olmamasına karşın, 1920’lerin ortalarından 1940’lara kadar
olan dönemde de ölüm oranlarında azalış söz konusudur. Cumhuriyetin ilk yıllarında en
önemli sağlık problemi, yaygın olarak görülen bir takım bulaşıcı hastalıklardı (sıtma,
trahom ve tüberküloz gibi). 1950’lerde bu tür hastalıkların kökü kazınmıştır. Türkiye,
0
1
2
3
4
5
6
7
8
1935-1940
1940-1945
1945-1950
1950-1955
1955-1960
1960-1965
1965-1970
1970-1975
1975-1980
1980-1985
1985-1990
1990-1995
1995-2000
2000-2005
Toplam Doğurganlık
Oranı114
II: Dünya Savaşına katılmamış, ancak seferberlik ve yaşam koşullarındaki kötüleşmeler,
ölüm oranlarının bu dönemde yüksek seyretmesine neden olmuştur (Yavuz, 2008, s.
136).
Tablo 27
Türkiye’de Toplam Doğurganlık Oranları, Yaşam Beklentisi ve Bebek Ölüm Oranları,
1935-2005.
Bebek Ölüm
Toplam Oranı
Doğurganlık Yaşam Beklentisi (1000 canlı
Oranı doğumda)
Erkek Kadın İki cins
1935-1940 6,66 34,7 36,2 35,4 273
1940-1945 6,55 30,1 32,6 31,4 306
1945-1950 6,85 36,7 39,6 38,1 260
1950-1955 6,9 42 45,2 43,6 233
1955-1960 6,6 46,5 49,7 48,1 203
1960-1965 6,19 50,3 54 52,1 176
1965-1970 5,7 52,4 56,4 54,3 153
1970-1975 5,3 55 59,2 57 138
1975-1980 4,72 57,5 61,7 59,5 115
1980-1985 4,15 59 63,2 61 93
1985-1990 3,28 61 65,3 63,1 70
1990-1995 2,9 64 68,5 66,1 54
1995-2000 2,57 66,6 71,2 68,8 40
2000-2005 2,23 68,5 73,3 70,8 31
Kaynak: Yavuz, 2008, s. 138
Tablo 27’de görüldüğü gibi, nüfusun daha kaliteli bir yaşam tarzına kavuşması ve
sağlık hizmetlerinin iyileşmesi bebek ve anne ölümleri de dahil, kaba ölüm oranlarını
azaltmıştır (TÜSİAD, 2010, s. 36). 1940 yılından başlayarak azalış gösteren ölüm
oranları, 1970’lerden itibaren binde 10’un altına inmiştir (Yavuz, 2008, s. 137).
1990’lardaki ölüm oranları seyrine bakıldığında ise, ölüm oranlarının tüm yaş
gruplarında azaldığı görülmektedir. Türkiye’de ölüm hızlarındaki düşüşün bir diğer
göstergesi de, 65 yaş ve üzeri nüfusun, toplam nüfus içindeki payını artmasıdır. 1975
yılına kadar nüfusun sadece yüzde 3-4’ü 65 yaş üzeriyken, bu oran günümüzde yüzde
civarında olup, 2023 yılında yüzde 10 civarında olacağı tahmin edilmektedir (HÜNEE,
2008, s. 10). Demografik geçiş sürecinde, Türkiye’de beklenen yaşam süresi de önemli 115
ölçüde değişmiştir. Türkiye’de beklenen yaşam süresi, II. Dünya savaşı sonrası, yani
1945 yılından itibaren ele alınmaya başlamıştır (TÜSİAD; 2010, s. 36).
Türkiye nüfusunun yaş yapısında meydana gelen değişimler yaş grupları temel
alınarak incelendiğinde, üç önemli dönüşüm dikkat çekmektedir. Bunlardan ilki,
doğurganlık ve ölümlülük koşullarının iyileşmesine bağlı olarak, Türkiye nüfusunun,
zaman içinde, genç bir nüfus olmaktan çıkarak, daha yaşlı bir hale gelmesidir. İkincisi,
15 yaşından küçük olan nüfusun payının, özellikle doğurganlıktaki azalmadan dolayı,
giderek azalmasıdır. Üçüncü gelişme ise, çalışma çağındaki nüfusun (15-64 yaş arası)
zaman içinde giderek artmasıdır. Bu artışta, erken dönem ölüm hızlarındaki azalmadan
çok, doğurganlığın yüksek olduğu yıllarda doğanların çalışma çağına girmeleri rol
oynamaktadır (HÜNEE, 2008, s. 10).
Tablo 28
Türkiye’de Yaş Bağımlılık Oranı, 1965-2012
Toplam Yaşlı Genç
Yaş Bağımlılık Bağımlılık
Sayım Bağımlılık Oranı Oranı
Yılı Oranı (65+yaş) (0-14 yaş)
1965 84,89 7,33 77,56
1970 85,85 8,17 77,68
1975 82,33 8,39 73,94
1980 78,12 8,45 69,67
1985 71,81 7,22 64,59
1990 64,68 7,06 57,62
2000 55,1 8,83 46,27
2007 50,36 10,65 39,71
2008 49,51 10,23 39,28
2009 49,25 10,46 38,79
2010 48,89 10,76 38,13
2011 48,82 10,91 37,51
2012 48,03 11,12 36,91
Kaynak: TÜİK, 1960-2000 Genel Nüfus Sayımları, 2007 Yılından İtibaren ADNKS
Sonuçları.
Çalışma çağındaki nüfusun toplam nüfus içindeki payının artması Türkiye
açısından hem bir ekonomik gelişme fırsatı, hem de bir istihdam baskısı yaratmaktadır
(HÜNEE, 2008, s.11). Tablo 28’de görüldüğü gibi, Türkiye’de genç nüfus bağımlılık
oranı yıllar itibariyle azalış göstermiştir ve bu azalış devam etmektedir. Özellikle 1985 116
yılından itibaren, her 100 çalışma çağındaki nüfusa düşen bağımlı nüfus sayısı yaklaşık
olarak 50 ve altına kadar gerilemiştir. Bu durum, Türkiye için bir fırsat penceresi
yaratmıştır. Ancak bu pencereden yararlanarak ekonomik büyüme sağlayabilmek için,
sayısı artan çalışma çağındaki nüfusun eğitim yoluyla nitelikli hale getirilmesi ve uygun
istihdam alanlarının yaratılması gereklidir.
Genel bağımlılık oranının bileşenlerinden birisi olan çocuk bağımlılık oranı
azalırken, yaşlı bağımlılık oranının Türkiye’de, tedrici de olsa, arttığı gerçeğidir. 2025
yılı ve sonrası için yapılan nüfus projeksiyonlarında, doğurganlıktaki düşüş nedeniyle
azalma eğiliminde bulunan genel bağımlılık oranını, yaşlı nüfusun toplam nüfus
içindeki payının artmasından dolayı zamanla dengeleneceği ve sonra artacağı
görülmektedir (TÜİK, 2009, Akt; HÜNEE, 2008).
Demografik geçiş süreciyle birlikte Türkiye nüfusunun cinsiyet yapısı da değişim
geçirmiştir. Cumhuriyet’in ilk yıllarında Türkiye’de kadın nüfusu erkek nüfusundan
daha fazladır. Bunun başlıca nedeni, Anadolu’daki erkek nüfusun uzun süren
savaşlardan dolayı azalmış olmasıdır. 1940 yılında kadın erkek nüfuslar neredeyse
eşitlenmiştir. Cinsiyet oranına (100 kadına karşılık gelen erkek sayısı) bakıldığında ise,
1960 yılına kadar bu oranın sürekli olarak arttığı gözlemlenmiştir. Bu oran, 1960-1970
döneminde azalma göstermiş, 1975 yılında en yüksek cinsiyet oranı ile karşılaşılmış ve
her 100 kadına, 106 erkek düşmüştür. 2000 yılına gelindiğinde, her 100 kadına düşen
erkek sayısı 103 olarak tespit edilmiştir (TÜSİAD, 2010, s. 31).
ii) Sosyo-ekonomik değişiklikler: Türkiye’nin sosyo-ekonomik yapısında
meydana gelen değişmeler, ülkenin yaşadığı demografik dönüşümün arka
planını oluşturmaktadır. Eğitim, kentleşme, gelir dağılımı ve yoksullukla
ilgili değişmeler demografik değişimlerle karşılıklı etkileşim içinde
bulunmaktadır (HÜNEE, 2008, s. 31).
Cumhuriyet’in ilk yıllarında gerçekleştirilen düzenlemeler sonucunda, Türkiye’de
okuryazarlık seviyesi önemli ölçüde yükselmiştir. 1935 yılında, kadınlar için yüzde 10;
erkekler için yüzde 29 olan okuryazarlık oranı, 1980’lerde sırası ile yüzde 55 ve 80’e;
günümüzde ise yüzde 87 ve 97’ye yükselmiştir. 1930’larda kadınlar ve erkekler
arasında gözlemlenen okuryazarlık oranı farkı, günümüzde yüzde 10’a kadar gerilemiş
durumdadır. Türkiye’de ilköğretim okullaşma oranına bakıldığında ise, 2008 yılı
itibariyle bu oranın erkek ve kız çocukları için sırasıyla yüzde 97 ve yüzde 96 olduğu 117
görülmektedir. Bu oranlar, ilköğretim düzeyinde eşitsizliğin önemli ölçüde ortadan
kalktığını göstermektedir. Ortaöğretim okullaşma oranları ise ilköğretim okullaşma
oranlarının oldukça gerisindedir. 1990’lı yılların başlarında 14-16 yaş grubundaki
erkeklerin yüzde 32’sinin; kadınların ise ancak yüzde 21’inin ortaöğretime devam ettiği
gözlemlenmiştir. 2008 yılında bu oranlar sırasıyla yüzde 61 ve yüzde 56’dır. Bu verilere
göre, Türkiye genelinde, ortaöğretim seviyesinde de eşitsizlik azalmaktadır. Buna
ilaveten, 1975-2008 arasında, hem erkekler, hem de kadınlar arasında ortaöğretim be
yükseköğretimi bitirenlerin sayısı artmış bulunmaktadır. Ancak, tüm bu olumlu
gelişmelere rağmen, erkeklerin eğitim seviyesi kadınlardan yüksektir ve kadınlar
dezavantajlı durumdadırlar (HÜNEE, 2008, s. 15-17).
Tablo 29
Türkiye’de Okuryazarlık Oranları (%), 1935-2000
Erkek Kadın
1935 30,8 8
1940 - -
1945 44,3 13,5
1950 47,7 16,7
1955 56,3 21,3
1960 54,8 21,1
1965 64,7 27,6
1970 71 36,2
1975 77,5 45,1
1980 81,3 49,8
1985 87,6 64,2
1990 89,8 68,5
2000 94,4 78,5
Kaynak: DİE, 2000, DPT, 2006, Akt; Yavuz, 2008, s. 159
Tablo29, 1935-2000 arasında, erkek ve kadın okuryazarlık oranlarını yıllar itibariyle
özetlemektedir. 1935 yılından itibaren, kadın ve erkeklerin okuryazarlık oranları
yükselmiş, kadın ve erkekler arasında okuryazarlık oranları arasındaki fark ise
küçülmüştür. Ancak, okullaşma oranlarında olduğu gibi, bu alanda da erkekler kadınlara
oranla hala daha avantajlı durumdadırlar.
Cumhuriyetin ilanından sonra Türkiye’de yaşanan önemli değişimlerden biri de,
Türkiye nüfusunun kırsal bir nüfus olmaktan çıkıp, giderek kentsel bir nüfusa
dönüşmesidir (HÜNEE, 2008, s. 19). Tablo 30’ da yer alan verilerden görüldüğü üzere, 118
1920’li ve 1930’lu yıllarda Türkiye’de her 10 kişiden 8’i kırsal yerleşim alanlarında
yaşarken, 2000’de 10 kişiden yaklaşık 6’sı, günümüzde ise, 10 kişiden neredeyse 8’i
kentsel yerleşim alanlarında yaşamaktadır (HÜNEE, 2008, s.19, Yavuz, 2008, s. 157).
Demografik geçişle birlikte, Türkiye nüfusu hızlı sayılabilecek bir şekilde
kentlileşmiştir.
Tablo 30
Türkiye’de Kentsel ve Kırsal Nüfus Oranları (%), 1935-2000
Kırsal Kentsel
1935 83,1 16,9
1940 82 18
1945 81,7 18,3
1950 81,9 18,1
1955 77,5 22,5
1960 73,7 26,3
1965 70,1 29,9
1970 64,2 35,8
1975 58,6 41,4
1980 54,6 45,4
1985 48,9 51,1
1990 43,7 56,3
2000 35,2 64,8
Kaynak: Yavuz, 2008, s. 157
Cumhuriyetin ilanından 1950 yılına kadar geçen sürede, Türkiye’nin kentli nüfus
oranında ciddi bir değişim yaşanmamıştır. 1950’li yıllarla birlikte, ağırlıklı olarak
ekonomik faktörlerin etkisiyle, kırsal yerleşim alanlarından kentlere doğru yoğun bir iç
göç hareketi başlamıştır. İç göçe hazırlıklı olmayan kentsel yerleşim merkezleri için
göçün sonucu çarpık kentleşme olmuştur. 1980’li yılların başları, Türkiye’de ihracata
dayalı büyüme modelini benimsemiş liberal ekonomi politikalarının hayata geçirildiği
dönemdir. Bu yeni ekonomik yapı sanayi ve hizmet sektörleri için daha fazla işgücü
ihtiyacı anlamına gelmekte ve bu ihtiyaç kentlere olan göçü hızlandırmaktaydı. Kentlere
göç eden kırsal nüfusun çıkış noktasındaki yüksek doğurganlık ve kente uyum sürecinde
de bu yüksek doğurganlığın devam etmesi, kentsel yerleşim birimlerinde nüfusun
artmasına neden olan bir başka etkendir. (HÜNEE, 2008, s. 19-20). 119
Türkiye’nin sosyo-ekonomik yapısındaki dikkat çekici bir husus, son iki on yılda
işgücüne katılım oranında görülen azalıştır. Bu azalışın anlamı ülke işgücünün önemli
bir kısmının ekonomik faaliyetlerde yer almamasıdır (Yavuz, 2008, s. 164). İşgücüne
katılım oranındaki azalış hem erkekler, hem de kadınlarda görülmektedir. Tablo 31’de
yer alan verilerde, 1990 yılında erkekler ve kadınlar için sırasıyla yüzde 78,2 ve yüzde
42,8 olan işgücü katılım oranları, 2000 yılında sırasıyla yüzde 70,6 ve yüzde 39,6’ya
gerilemiştir. HÜNEE verilerine göre, 2008 yılında aynı oranlar erkekler ve kadınlar için
yüzde 70 ve yüzde 25’tir.
Tablo 31
Türkiye’de Cinsiyete Göre İşgücü Katılım Oranları (%), 1980-2000
1980 1985 1990 2000
Erkek 79,8 78,3 78,2 70,6
Kadın 45,8 43,6 42,8 39,6
Kaynak: DİE, 2000 Akt; Yavuz, 2008, s. 165
İşgücüne katılımdaki azalışın en önemli nedenlerinden biri gençlerin eğitimde
kalma sürelerinin uzamasıdır. Özellikle kadınlar için eğirimde kalma süresi son 25 yılda
önemli ölçüde artmıştır (Yavuz, 2008, s. 167). Göç yoluyla kentlere gelen kırsal
işgücünün kentsel alanlardaki istihdam koşullarını karşılayamaması, işgücüne
katılımdaki azalışın bir diğer nedenidir (HÜNEE, 2008, s. 21). Kentsel alanlardaki işler,
daha iyi bir eğitim ve daha nitelikli bir beşeri sermaye gerektirmekte ve bu durum
kadınların işgücüne katılımı önünde engel teşkil etmektedir. Buna ilave olarak, kadının
ev işlerini yürütmesi ve çocuk büyütmesi yönündeki geleneklerde kadınların işgücüne
katılımını azaltıcı etki yapmaktadır (Yavuz, 2008, s. 167).
Tablo 32 ve Şekil 6’da yer alan veriler incelendiğinde, kadın nüfusun ağırlıklı
olarak tarım sektöründe çalıştığı görülmektedir. Tarım sektöründe ve çoğunlukla düşük
ücretle çalışan kadın nüfus oranında, yıllar itibariyle azalış görülse de, 2000’lere
gelindiğinde bu oranın hala yüksek olduğu, 2000 yılında, çalışan kadın nüfusun yaklaşık
yüzde 75’inin tarım sektöründe istihdam edildiği gözlemlenmektedir. 120
Tablo 32
Türkiye’de Kadın İşgücünün Sektörel Dağılımı (%), 1980-2000
1980 1985 1990 2000
Tarım 87,3 86,5 82,1 75,6
Sanayi 4,5 4,5 6,8 6,7
Hizmet 7,5 8,7 10,8 17,4
Diğer 0,7 0,3 0,4 0,3
Kaynak: DİE, 2000, Akt; Yavuz, 2008, s. 165
Ekonomik açıdan aktif olan kadın nüfusun, 2000 yılı itibariyle % 75,6’sı tarım
sektöründe istihdam edilmekte ve bu oranın büyük kısmı da, tarımsal sektörde ücret
ödenmeyen işçi olarak çalışmaktadır. Bununla birlikte, 1980-2000 yılları arasında tarım
sektöründe istihdam edilen kadın nüfusu belirli bir azalma göstermiştir. Ekonomik
olarak aktif olmayan kadın nüfus içinde (15 yaş ve üzeri) üç temel grup göze
çarpmaktadır; ev kadınları, öğrenciler ve emekliler. Bu gruplar içinde en büyük pay ise,
2000 yılı rakamlarına göre %73,4 ile ev kadınlarına aittir (Yavuz, 2008, s. 164). Kadın
işgücü istihdamının giderek arttığı sektör olarak ise hizmet sektörü dikkat çekmektedir.
Şekil 6. Türkiye’de kadın işgücünün sektörel dağılımı (%), 1980-2000
Kaynak: DİE, 2000, Akt; Yavuz, 2008, s. 165’ten derlenmiştir.
Türkiye’de, demografik dönüşümle birlikte ortaya çıkan önemli bir sosyoekonomik gelişme de, ekonomik kriz dönemlerinde görülen durağanlaşma ve kısmen
azalmalar dışında, kişi başına düşen gelirin sürekli olarak artış göstermesidir.
0
10
20
30
40
50
60
70
80
90
1980 1985 1990 2000
Tarım
Sanayi
Hizmet
Diğer121
1960’larda, satın alma gücü paritesine göre, kişi başı milli gelir 1000 ABD dolarının
altındayken, 1980’li yılların başlarında 2300 dolara, 1990’lı yılların başlarında 4600
dolara, 2000’lerin başlarında 6800 dolara ve günümüzde 13500 dolara kadar
yükselmiştir. Ancak, kişi başına milli gelirin artması, doğrudan doğruya, refahın geniş
toplumsal kesimlere yayılması anlamına gelmemektedir. Kişi başına milli gelir tek
gösterge olarak kullanıldığında, toplumdaki gelir dağılımı eşitsizliği ve yoksulluk gibi
olguların görünmesini engelleyebilmektedir (HÜNEE, 2008, s. 23).
Tablo 33
Türkiye’de Doğum Kontrolü Uygulayan 15- 49 Yaş Arası Kadınların Oranı (%), 1963-
2003
Doğum kontrolü
Yıllar kullanımı oranı(%) (15-49 yaş arası kadınlarda)
1963 21,9
1968 32
1973 37,7
1978 38
1983 51
1988 63,7
1993 62,6
1998 63,9
2003 71
Kaynak:. Yavuz, 2008, s. 146
Bilindiği gibi, sosyo-ekonomik faktörler, doğurganlık düzeyi üzerindeki dolaylı
etkilerini, doğurganlık düzeyini doğrudan etkileyen faktörler (ilk evlilik yaşı, doğum
kontrolü vb..) aracılığıyla gerçekleştirmektedir. Türkiye’de evliliğe başlama yaşı, 15-49
yaş grubundaki erkek ve kadınlar için yükselmiştir. 1940’lı yılların başlarında, ilk
evlenme yaşı, erkekler için 23, kadınlar için 19’ken, 1990’lı yıllarda erkekler için 25’e,
kadınlar için 22’ye; günümüzde ise erkekler için 27’ye, kadınlar için ise 24’e
yükselmiştir. Bu verilere göre, Türkiye’de ilk evlenme yaşı 70 yılda, ortalama 4 yıl
yükselmiştir Cumhuriyetin ilanından sonraki yeniden yapılanma sürecinde, gereken
nüfus düzeyine ulaşabilmek için doğurganlığı arttırıcı nüfus politikaları çerçevesinde
doğum kontrol araçlarına ve yöntemlerine kısıtlamalar getirilmiştir. Bu durum,
1960’ların ortasında kabul edilen kısmen doğurganlığı azaltıcı yasa ile aşılabilmiştir. 122
Daha sonraları ise, özellikle 1983 yılında kabul edilen Nüfus Yasasının da etkisiyle,
doğum kontrol yöntem ve araçlarının kullanımı yaygınlaşmış ve 2000’li yıllardan
itibaren kullanım oranı %70’in üzerine çıkmıştır. (HÜNEE, 2008, s. 28). Tablo 33’de
1963-2003 yılları arasında, doğum kontrolünün Türkiye’de izlediği seyir yıllar ve yüzde
oranlar itibariyle gösterilmektedir.
4.3.1.2.Türkiye’de Demografik Geçişin Evreleri
Demografik geçiş süreci üç ya da dört aşamalı modellerle incelenmektedir. Ülkeden
ülkeye farklılık gösterebilmekle birlikte, bu süreç 100 -200 yıl arasın bir zaman dilimini
kapsamaktadır (ERG, 2007, s. 12). Türkiye’nin yaşadığı demografik geçiş sürecini üç
evreye ayırmak mümkündür:
1.Evre: Doğurganlık yanlısı politikaların uygulandığı 1923-1955 arası dönemdir.
Cumhuriyetin kurulmasıyla birlikte, sosyal ve ekonomik yaşamı yeniden kurulabilmesi
için, nüfus artışı bu evrede teşvik edilmiştir.
2.Evre: Doğurganlığı azaltıcı politikalara geçiş yapılan 1955-1985 arası dönemi
kapsayan evredir. Hızlı nüfus artışıyla birlikte ortaya çıkan çarpık kentleşme, işsizlik,
ekonomik durgunluk gibi sorunlar, doğurganlık yanlısı politikaların sorgulanmasına
neden olmuş, doğurganlığı azaltıcı politikalara geçiş yapılmıştır. İkinci evrede,
doğurganlık hızındaki azalma, ölüm oranlarındaki azalmanın gerisinde kaldığından
dolayı nüfus artmaya devam etmiştir. Bunun sonucu olarak, nüfus 1958 ve 1985 yılları
arasında ikiye katlanarak, 24 milyondan 51 milyona yükselmiştir.
3.Evre: Bu evre 1985 yılı ve sonrasını kapsamaktadır. 1983 yılında kabul edilen
Nüfus Yasasıyla birlikte, talep merkezli bir aile planlaması programına geçilmiş, bu
yeni politika uygulamasının bir sonucu olarak modern doğum kontrol yöntemlerine olan
talep artmıştır. Doğurganlık ve ölüm hızlarındaki aşağı doğru hareket bu dönemde de
devam ederken, nüfus artış hızı da artık düşmeye başlamıştır (HÜNEE, 2008, s. 48-56).
TNSA-2008 sonuçlarına göre Türkiye’de doğurganlık düzeyi, yenileme düzeyinin
hemen üzerinde olan 2,16 seviyesine kadar inmiş durumdadır. Bu durum, Türkiye
nüfusunun bir süre daha artmaya devam edeceğini, 2050 yılında 95 milyona ulaşacağını
göstermektedir. Bir başka ifadeyle, doğurganlık, yenileme düzeyi olan 2,1’in altına 123
düşene dek, Türkiye nüfusu artmaya devam edecektir (TÜİK, 2009, Akt; HÜNEE,
2008, s. 56).
4.4.Türkiye’de Nüfus ve Yoksulluk İlişkisi
Türkçe literatürde, yoksulluğun, işsizlik, neo liberal politikalar ve gelir dağılımı
bozuklukları gibi birçok nedenine değinilse de (Şenses, 2001, Akt; Öztürk, 2012, 2.
196), nüfus artışı da yoksulluğun altında yatan önemli bir nedendir. Türkiye’de
yoksulluk olgusu ile nüfus artışı arasındaki bağlantı incelenirken, toplam doğurganlık
hızı en yüksek olan illerin aynı zamanda kişi başına gelirin en düşük olduğu
gözlemlenebilmektedir. Bu durumun tam tersi olarak, toplam doğurganlık hızının düşük
olduğu iller, kişi başı geliri yüksek olduğu illerdir. Tablo 34’teki veriler bu durumu
rakamlarla ifade emektedir (Öztürk, 2012,s. 196-198).
Tablo 34
Seçilmiş İllerde Toplam Doğurganlık Hızları ve Kişi Başına Gelirler
Gelişmişlik Sıralaması 1990 2000
Toplam Kişi Başına Toplam Kişi Başına
Doğurganlık Gelir($) Doğurganlık Gelir($)
İller 2003 2010 Hızı Hızı
Kırklareli 11 13 1,9 4490 1,7 3590
Bursa 5 5 2 3868 2 2507
Eskişehir 6 6 2 2866 1,7 2513
İzmir 3 3 2 4156 1,8 3215
Muğla 13 8 2 3347 1,9 3308
Ankara 2 2 2,1 3636 1,9 2755
Balıkesir 15 23 2,1 2810 2 2005
Bilecik 18 15 2,1 3729 2 2584
İstanbul 1 1 2,1 4303 2 3603
Türkiye 2,7 2655 2,5 2146
Bingöl 76 75 4,6 726 3,6 795
Diyarbakır 63 66 4,7 1908 4,5 1313
Ağrı 80 80 5,3 597 5,5 568
Muş 81 81 5,4 694 4,2 578
Van 75 76 5,5 972 6 859
Mardin 72 74 5,6 1021 5 983
Bitlis 79 77 5,9 772 5 646
Siirt 73 73 6,3 1138 6,1 1111
Hakkari 77 79 7,4 656 6,7 836
Kaynak: Öztürk, 2012, s. 198 124
Genel olarak Doğu ve Güney Doğu Bölgelerinde bulunan ve sosyo-ekonomik
göstergelerin çoğu bakımından alt sıralarda yer alan illerde yüksek doğurganlık
oranlarının uzun yıllardan bu yana devam ettiği Tablo 34’te açıkça görülebilmektedir
(Öztürk, 2012, s. 198). Türkiye’de birçok il, demografik geçişin ileri aşamalarına
geçmiş olsalar da, bu iller geçişe direnen bir yapıya sahiptirler (Yüceşahin, 2009, Akt;
Öztürk, 2012, s. 198). Dünyada ve Türkiye’de, kadının eğitim düzeyinin yükselmesi,
işgücüne katılabilmesi, kentleşme, eğitim ve gelir seviyelerinin yükselmesi ve sağlık
hizmetlerine erişim gibi faktörler etkili olmaktadır (Yüceşahin ve Özgür, 2008, Akt;
Öztürk, 2012, s.198). Bu açıdan bakıldığında, Doğu ve Güney Doğu Anadolu’da yüksek
doğurganlığın bir süre daha devam etmesi beklenmektedir (Öztürk, 2012, s. 198).
Doğu ve Güney Doğu Bölgelerindeki illerde de demografik geçişin hızlanması,
doğurganlığın azaltılması ve bu illerde kişi başı gelirlerde artış sağlanması için, uygun
sosyo-ekonomik politikaların bu bölgelerde hayata geçirilmesi, Türkiye’de bölgeler
arası farklılıkları azaltma yönünde önemli bir adımdır. Bu politikaların uygulanması,
söz konusu bölgelerde bağımlılık oranını azaltacak, eğitim ve istihdam fırsatlarının
yaratılabilmesi koşuluyla, ekonomik büyümenin hızlanması ve dengeli gelir dağılımın
sağlanabilmesiyle, bu illerinde demografik geçiş sürecinde, diğer illerimize ayak
uydurabilmeleri mümkün kılınabilecektir. Burada temel nokta, Türkiye’nin demografik
geçiş sürecinde ortaya çıkan, çalışma çağındaki nüfus artışını bir demografik kazanca
dönüştürebilmesi, bu şekilde sağlanan ekonomik büyümenin getirdiği gelir artışının
toplumun geneline yayılmasının sağlanabilmesidir.
4.5. Türkiye’de Demografik Kazanç ve Yoksulluğun Azaltılması
Türkiye’nin, demografik geçiş sürecinde, doğurganlıktaki ve dolayısıyla genç
bağımlılık oranındaki azalış nedeniyle, çalışma çağındaki nüfusta bir artışla karşı
karşıya olması, Türkiye’nin açılan bu fırsat penceresini ne ölçüde bir demografik
kazanca dönüştürebileceği, önemli bir araştırma ve tartışma konusudur. Sabancı
Üniversitesi bünyesinde yer alan İstanbul Politika Merkezinin yürüttüğü Eğitimde
Reform Girişimi (ERG) bu konunun önemini şöyle vurgulamıştır: “Türkiye’nin
demografik kazancı son yıllarda, oldukça önemli bir politik tartışma konusudur.
Konuyla ilgili makaleler, tartışmalar ve raporlar ülke medyası ve hükümet gündeminde
sıkça yer bulmaktadır” (ERG, 2007, s. 1).125
Türkiye’nin nüfus yapısında, önümüzdeki yıllarda, önemli değişiklikler
beklenmektedir. Çalışma çağındaki nüfus artmaya devam ederek, 2041 yılında, en
yüksek değer olan 65,3 milyona ulaşacaktır. Bu tarihten sonra 15-64 yaş arasında yer
alan çalışma çağındaki nüfus azalmaya başlayacak ve fırsat penceresi ortadan
kalkacaktır. Nüfusun yaş yapısıyla ilgili değişiklikler, Türkiye’ye hem fırsatlar hem de
bir takım riskler getirmekte, bu değişikliklerin fırsata dönüştürülebilmesi içinde
yöneticilerin bir takım görevleri yüklenmesi gerekmektedir. Artan işgücü için gerekli
istihdamın sağlanması, bu nüfusun yeterli eğitim ve sağlık hizmetlerine sahip olması
gereklidir. Aksi takdirde, sadece bir defaya mahsus olan fırsat penceresinden
yararlanma şansı kaçırılacak, sonuç işsizlik ve sosyal sorunlarla yüzleşmek olacaktır.
2041 yılından sonra, yaşlı bağımlılık oranı artmaya başlayacaktır. Bu durum, Türkiye’yi
yaşlı nüfusun ihtiyaçlarını karşılayacak politika ve düzenlemeleri hayata geçirmek
zorunda bırakacaktır (TÜSİAD, 2010, s. 102-103). Ayrıca, gerekli finansal ortamında
sağlanabilmesi koşuluyla, yaşlı nüfusun tasarruflarını ekonomiye kanalize etmek
suretiyle ikinci demografik kazancı elde etme şansı Türkiye için söz konusu
olabilecektir.
Türkiye’de yoksullukla ilgili değerlendirme yaparken kullanılan en önemli iki
ölçüt, gıda yoksulluğu ve gıda dışı yoksulluktur. Türkiye’de, 2000’li yılların başlarında
yüzde 1,4 olan gıda yoksulluğunun (açlık sınırı) 2000’li yıllardan itibaren yüzde 1’in
altına düştüğü, günümüzde ise yüzde 0,5’e gerilediği görülmektedir. Türkiye’de asıl
önemli sorun, gıda dışı yoksulluktur. Gıda dışı yoksulluk oranı, 2000’lerin başlarında
yüzde 26-28 seviyelerinden, 2000’lerin ortalarında yüzde 21 seviyesine, 2000’lerin
sonlarında ise yüzde 17 seviyesine kadar gerilemiştir (HÜNEE, 2008, s. 24). Mutlak
yoksulluk açısından değerlendirildiğinde, günde 1 ABD doları gelirle yaşamak zorunda
olanların oranı yüzde olarak sıfıra inmiş durumdadır. Bununla birlikte, ekonomik
kırılganlık riski yüksektir (Yavuz, 2008, s. 175).
Türkiye’de gelir dağılımı eşitsizliğinde de, zaman içinde bir iyileşme göze
çarpmaktadır. 1960’larda en zengin yüzde 20’lik nüfusun milli gelirden aldığı pay, en
yoksul yüzde 20’lik nüfusun aldığı paydan 15 kat fazlayken, bu oran 2000’lerin
başlarında 10-11 kata, günümüzde ise sekiz kata düşmüştür. Türkiye’de gelir
dağılımında görülen kısmi iyileşmeyi Gini Katsayısı değerleri de doğrulamaktadır.
1960’larda 0,55 değerini alan Gini katsayısı, günümüzde, gelir dağılımı eşitsizliğindeki
azalmanın bir işareti olarak, 0,41’e gerilemiştir (HÜNEE, 2008, s. 24-25). Tablo 35
1978-2003 yılları arasında, Türkiye’de, nüfusun yüzde 20’lik dilimlerinin gelirden 126
aldıkları paylarda ve Gini katsayısında meydana gelen değişmeleri özetlemektedir.
Türkiye’de gelir dağılımı eşitsizliğinin altında yatan temel faktörler değişen piyasa
yapısı, eğitim düzeyi ve istihdam statüsüdür (Yavuz, 2008, s. 175-176).
Tablo 35
Türkiye’de Hane Halkları Gelir Dağılımı ve Gini Katsayısı, 1978-2003
İlk %20'lik İkinci %20'lik Üçüncü %20'lik Dördüncü %20'lik Beşinci %20'lik Gini
dilim dilim dilim dilim dilim katsayısı
1978 2,9 7,4 13 22,1 54,7 0,51
1983 2,7 7 12,6 21,9 55,8 0,52
1986 3,9 8,4 12,6 19,2 55,9 0,5
1987 5,2 9,6 14,1 21,2 49,9 0,43
1994 4,9 8,6 12,6 19 54,9 0,49
2002 5,3 9,8 14 20,8 50,1 0,44
2003 6 10,4 14,5 20,9 48,3 0,42
2004 6 10,7 15,2 21,9 46,2 0,4
2005 6,1 11,1 15,8 22,6 44,4 0,38
2006 5,8 10,5 15,2 22,1 46,5 0,4
2007 6,4 10,9 15,4 21,8 45,5 0,38
2008 6,4 10,9 15,4 22 45,3 0,38
2009 6,2 10,7 15,3 21,9 46 0,39
2010 6,5 11,1 15,6 21,9 44,9 0,38
2011 6,5 11 15,5 21,9 45,2 0,38
Kaynak: TÜİK Hanehalkı Gelir Dağılım Anketi, 1994;TÜİK Hanehalkı Bütçe
Araştırması, -2005;TÜİK, Gelir ve Yaşam Koşulları Araştırması, 2011.
Yoksulluk ve gelir dağılımı eşitsizliğinin azaltılması için, Türkiye’nin 2041 yılına
dek açık kalacak olan fırsat penceresinden yararlanması gereklidir. Öncelikle,
bağımlılık oranındaki azalış neticesinde, toplam nüfustaki payı artan, 15-64 yaş arası
çalışma çağındaki nüfus için gerekli eğitim, sağlık ve istihdam koşullarını yaratacak
sosyo-ekonomik politikalar uygulanmalıdır. Bu politikalar doğru şekilde uygulanırsa,
Türkiye için bir demografik kazanç ve ekonomik büyüme söz konusu olacaktır. Sonraki
adım ise, eşitlikçi ekonomik politikalarla, ekonomik büyümenin geniş toplumsal
kitlelere yayılması ve bu şekilde gelir dağılımı eşitsizliğinin azaltılması olacaktır.
Türkiye’de yoksullukla ilgili bahse değer bir başka husus ise yoksulluğun hanehalkı
büyüklüğü ile olan ilişkisidir. Hanehalkı büyüklüğü, yoksulluğun belirleyicilerinden
biridir ve hanehalkı büyüklüğü ile yoksulluk oranı doğru orantılıdır. Bir başka ifadeyle,
daha kalabalık hanehalkları, göreli olarak daha yoksuldurlar. 127
Tablo 36
Türkiye’de Hanehalkı Büyüklüğüne Göre Yoksulluk Oranları,2002-2009
Hanehalkı büyüklüğü -
Household size
Yoksul hanehalkı oranı
Rate of poor household (%)
2002 2003 2004 2005 2006 2007(*) 2008 2009
TÜRKİYE - TURKEY 22,45 23,02 20,67 15,42 13,98 13,64 13,52 14,54
1-2 16,51 13,41 14,49 8,44 10,95 9,36 9,85 11,52
3-4 16,37 17,08 13,71 9,22 8,27 8,06 8,23 9,41
5-6 29,03 31,67 27,40 22,41 17,54 20,79 21,14 21,79
7+ 45,95 48,41 51,06 44,08 41,83 39,79 37,68 38,50
Kaynak: TÜİK, 2009 Yoksulluk Çalışması Sonuçları.
Tablo 36, 2002-2009 yılları arasında, Türkiye’de hanehalkı büyüklüğüne göre,
hanehalkı yoksulluk oranlarına ait verileri içermektedir. Örneğin, 2009 yılı itibariyle, 1-
2 üyeye sahip çekirdek aileler için yoksulluk oranı yüzde 11,52 olarak tespit edilmişken,
aynı yılda, 5-6 üyeye sahip kalabalık aileler için yoksulluk oranı yüzde 21,79, yedi ve
üzeri sayıda üyeye sahip ailelerin yoksulluk oranı 38,50 olup, hanehalkları
kalabalıklaştıkça, hanehalkı yoksulluk oranının da yükseldiği açıkça
gözlemlenebilmektedir.
Demografik değişkenler ve ekonomik büyüme arasındaki ilişkiyi araştıran
modellerin sonuçlarına göre, 1965-1990 arasında, Türkiye’nin gerçekleştirdiği
ekonomik büyümenin beşte birinin, çalışma çağındaki nüfusun, toplam nüfustan daha
hızlı artması sayesinde gerçekleştiği ortaya çıkmıştır Tablo 37, bu araştırmaların
sonuçlarını özetlemektedir ve tablodaki veriler, Türkiye için, 2000-2025 yılları
arasındaki kişi başı GSYİH büyüme oranını yüzde 2,44 olarak belirlemektedir (Mumcu
ve Çağlar, 2006, s. 6-7).
Yine Tablo.37 incelenecek olursa, 2000-2025 yılı için, Türkiye’nin yüzde 2,44
olarak beklenen kişi başı GSYİH artışının demografik değişkenlerin katkısının yüzde
0,82 olacağı tahmin edilmektedir. Bir başka ifadeyle, nüfus değişkeni, nüfus değişkeni
potansiyel GSYİH büyüme oranını yüzde 0,82 oranında arttıracaktır. 2000-2025
arasında Türkiye’nin gerçekleştireceği potansiyel büyümenin üçte biri demografik 128
geçişten kaynaklanmış olacaktır. Bir başka dikkat çekici nokta, çalışma çağındaki
nüfusun 1965-1990 dönemine oranla azalış göstermesine rağmen, 2000-2025
döneminde demografik geçişin ekonomik büyüme üzerindeki etkisinin, 1965-1990
döneminde gerçekleşenden daha fazla olacağıdır. Bu durumun altında yatan neden,
1990 sonrasında Türkiye ekonomisinin daha dışa açık hale gelmesidir (Mumcu ve
Çağlar, 2006, s. 7)
Tablo 37
Türkiye’de Demografik Değişmeler ve GSYİH
GSYİH Ortalama Kamu GSYİH Demografinin
Büyüme Oranı Eğitim Kurumları Büyüme Oranı Büyümeye
(1965-1990) Seviyesi Kalitesi (2000-2025) Katkısı
(%) 2000 Yılı 1982 Yılı (%) (2000-2025)
Arjantin -0,51 2 4,28 1,38 0,6
Brezilya 3,17 0,94 6,35 1,02 0,39
Hindistan 2,39 1 5,76 3,81 1,22
Çin 3,39 1,65 5,68 2,69 0,001
Endonezya 4,7 1,3 3,66 1,8 0,92
Malezya 3,86 2,85 6,9 2,87 2,34
Tayland 5,17 1,07 6,25 0,44 -0,17
Fransa 2,89 3,44 9,26 0,53 -0,78
İrlanda 3,47 3,08 8,32 0,79 0,01
İspanya 2,97 2,61 7,63 0,46 -0,63
Portekiz 4,06 1,71 7,73 0,54 -0,64
Türkiye 2,57 1,1 5,26 2,44 0,82
Kaynak: Mumcu ve Çağlar, 2006, s. 18
Demografik geçiş, ekonomik büyüme ve yoksulluk ilişkisiyle ilgili analizler açıkça
göstermektedir ki, Türkiye nüfus yapısındaki değişikliklerin, önemli fırsatlar sunduğu
bir dönemde bulunmaktadır. Eğitim düzeyi, küresel ekonomiye entegrasyon, işgücü
piyasaları, eğitim ve sağlık sistemi, kamu yönetimi ve sosyal güvenlik sistemine kadar
birçok alanda yapılacak reformlar, ve düzenlemeler, demografik geçişin kazanca
dönüştürülmesi açısından hayati öneme sahiptir (Mumcu ve Çağlar, 2006, s. 8).
Demografik geçişin sosyo-ekonomik yapıyı etkileme kanalları iyi analiz edilmeli,
bu kanallara yönelik politikaların uygulamaya konulması gerekmektedir. Bu
yapılmazsa, geçiş sürecinin sunduğu fırsatlar kaçırılacaktır. Geçişin tamamlanmasının
ardından ortaya çıkacak olan yaşlı nüfusu destekleyecek ekonomik birikimlerden de 129
mahrum olunabilecektir. Sürece yönelik politikalar belirlenirken, bekle- gör politikaları
değil, pro-aktif politikaların tasarlanması da oldukça önemlidir. 130
5.BÖLÜM
SONUÇ VE ÖNERİLER
5.1.Sonuç
Son yıllarda yapılan çalışmalar ağırlıklı olarak, nüfusun boyutu ve büyüklüğündeki
değişmelerden çok, nüfusun yaş yapısındaki değişmeler üzerine odaklanmışlardır. Bu
bağlamda, bir ülke nüfusunun yaş yapısı ve bileşiminde değişiklik yaratan demografik
geçiş süreci, o ülke için ekonomik fırsatlar ortaya çıkarabileceği gibi, bu süreç iyi
değerlendirilmezse, hem geçiş sürecinin bir defaya mahsus olarak açtığı fırsat penceresi
bir daha açılmamak üzere kapanacak, hem de söz konusu ülke, demografik bir fırsat
yerine bir “demografik facia” ile karşılaşarak işsizlik, yoksulluk ve bunlara bağlı sosyal
ve politik sorunlarla yüz yüze kalacaktır.
Dünya üzerinde, demografik geçiş sürecini henüz tamamlamayan gelişmekte olan
ülkeler hala bu süreçten, demografik kazanç elde etme, yani fırsat penceresinden
yararlanma şansına sahiptirler. Ancak, bu fırsattan yararlanabilmeleri için, gelişmekte
olan ülke hükümetlerinin geçiş sürecini doğru yorumlamaları, doğru politikaları doğru
zamanda uygulamaya koymaları gerekmektedir. Ancak bu şekilde, gelişmekte olan
ülkelerin bir demografik kazanç elde etme, ekonomik büyüme sağlama ve yoksullukla
daha etkin mücadele edebilmek için bir şansları olacaktır.
Gelişmekte olan ülkelerin büyük kısmında demografik geçiş hala devam etmekte,
hatta Sahra-altı Afrika’da bazı ülkeler bu sürecin henüz başında bulunmaktadırlar.
Gelişmekte olan ülkelerin bir başka ortak özelliği, bu ülkelerin birçoğunun yüksek
doğurganlığa ve hızlı nüfus artışına sahip olmalarıdır. Sahra-altı Afrika ve Güney
Asya’da yer alan gelişmekte olan ülkeler, hızlı nüfus artışının yanı sıra, yoksulluğunda
yaygın olarak görüldüğü ülkelerdir. Yüksek nüfus artışı ve kalabalık nüfus, bu
ülkelerde, eğitim, sağlık ve altyapı yatırımlarına yeterli kaynak ayrılamamasına neden
olmaktadır. Çocuk bağımlı nüfusu yüksektir ve buna bağlı olarak ekonomik büyüme
yavaştır. Doğu Asya ekonomik mucizesini gerçekleştiren ülkelere bakıldığında ise, bu
ülkelerin demografik sürecini tamamlama aşamasında, düşük doğurganlık ve düşük
nüfus artış hızına sahip, ekonomik büyümede ve yoksulluğun azaltılmasında önemli
başarılara imza atmış ülkeler oldukları gözlemlenmektedir. Doğu Asya ülkelerinin 131
başarısının altında yatan gerçek, bu ülkelerin yüksek ölüm ve doğum oranlarından,
düşük ölüm ve doğum oranlarına geçişi tamamlamaları, bu geçiş esnasında ortaya çıkan
nüfus patlaması (baby boom) kuşağı için gerekli eğitim ve istihdam yatırımlarını doğru
bir şekilde gerçekleştirmeleridir. Düşük doğurganlık hızı, Doğu Asya ülkelerinde çocuk
ve kadınların eğitim seviyelerinin yükselmesini ve daha iyi sağlık hizmetleri almalarını
kolaylaştırmıştır. Demografik geçişin başlangıcında, sosyo-ekonomik bakımdan
benzerlikler gösteren Doğu Asya ve Sahra-altı Afrika ülkeleri arasında geçiş süreci
ilerledikçe bariz farklılıklar ortaya çıkmıştır. Örneğin, 1960’larda, birbirine yakın
düzeylerde reel gelire sahip olan Sahra-altı Afrika ülkesi Gana ve Doğu Asya ülkesi
Tayland ele alındığında, 2000 yılında, Tayland reel gelir düzeyinde yaklaşık altı kat
artış gerçekleştirirken, Gana adeta yerinde saymıştır. İki ülke arasındaki büyük uçurum,
ortalama yaşam süreleri, kadın başına doğum oranı gibi göstergelerde de görülmektedir.
Sürdürülebilir bir ekonomik büyümenin sağlanabilmesi için, gelişmekte olan
ülkelerin doğurganlıkta ve dolayısıyla nüfus artışı hızında bir azalma gerçekleştirmeleri
ilk gerekli adımdır. Buna ilave olarak, özellikle kadın ve çocuklara yönelik eğitim
sağlık yatırımlarının yeterli düzeyde olması, gençlerim eğitimine önem vermek,
sorumlu ve şeffaf bir yönetim anlayışına sahip olmak, doğru ekonomik politikalar
uygulamakta diğer gerekli adımlardır. Demografik geçiş sırasında açılan fırsat
penceresini ekonomik büyümeye dönüştüren ülkeler temel olarak bu reçeteyi
uygulamışlardır. Bunun en tipik örneği olarak Doğu Asya ülkeleri verilebilir.
5.2.Öneriler
Ekonomik büyümenin sağlanması yoksulluğun otomatik olarak azalacağı anlamını
taşımamaktadır. Yüksek oranlı ekonomik büyüme gerçekleştiren ülkelerin bazıları
yoksulluğu azaltmada başarılı olurken, bazı ülkeler ise ekonomik büyümeye rağmen
istenen başarıyı elde edememişlerdir. Ekonomik büyüme sonucunda kişi başı milli gelir
artışı sağlanacaktır. Bu artış, yoksulluğu azaltmada ve gelir dağılımını iyileştirmede
önemli bir rol üstlenmektedir. Burada önemli olan husus, ekonomik büyüme sonucunda
elde edilen getirinin toplumun tüm kesimlerine eşitlik ilkelerine uygun bir şekilde
yayılabilmesi gerekliliğidir. Gelir dağılımı eşitsizliği yoksullukla yakından bağlantılı bir
olgudur. Yoksulluğun yaygın olduğu gelişmekte olan ülkeler, gelir dağılımı
eşitsizliğinin de en yaygın olduğu ülkeler olarak göze çarpmaktadır. Yoksullukla
mücadele konusunda II. Dünya Savaşından sonra atılan adımlara rağmen, Birleşmiş132
Milletlerin Milenyum Kalkınma Hedefleri arasında yer alan yoksulluk oranının yarıya
indirilmesi hedefine ulaşmak için gelişmekte olan ülkelerin bir an önce gerekli sosyal ve
ekonomik politikaları hayata geçirmeleri zorunludur. Günde 1 ABD doları altında
gelirle yaşamını sürdürmek zorunda olan insan sayısı günümüzde hala çok fazladır ve
bu miktarın büyük çoğunluğu gelişmekte olan ülkelerdedir. Yoksulluğun çok boyutlu
bir kavram olduğu düşünüldüğünde, dünya üzerindeki yoksullar eğitim, sağlık, temiz
içme suyu gibi birçok imkandan mahrum kalmakta, toplum içinde sesini duyuramama
gibi zorluklara katlanmaktadır. Bu nedenle, yoksulluğun azaltılmasına yönelik
politikalar geliştirilirken, sadece parasal yoksulluk esas alınmamalı, bu insanların
toplum içinde, anahtar öneme sahip fonksiyonlarını ( ifade özgürlüğü, saygın bir yaşam
sürebilme vb..) yerine getirebilmelerini sağlayacak sosyal politikalarda ekonomi
politikalarına eşlik etmelidir. Gelişmekte olan ülkelerin ekonomik büyüme hızlarında
artış sağlamalarını ve dolayısıyla yoksullukla mücadele etmelerini sağlayacak önemli
bir etken de, bu ülke ekonomilerinin dışa açılmasıdır. Bu şekilde ülkeye gelen yabancı
sermaye ve yatırımlar, yeni istihdam olanakları yaratarak işsizlik oranını ve yoksulluğu
azaltmada katkıda bulunacaklardır.
Türkiye, demografik geçiş sürecini tamamlamak üzere olan bir ülkedir. Demografik
geçişle birlikte, Türkiye’nin sosyal, demografik ve ekonomik yapısı köklü değişimler
geçirmiştir. Türkiye’nin ekonomik büyümesini sağlarken demografik değişimlerden
belirli bir fayda elde ettiği ampirik çalışmalarla gözlemlenmiştir. Demografik geçişi
tamamlamadan ve nüfusu yaşlanmadan önce, Türkiye, demografik geçişten daha fazla
kazanç sağlayabilme, bir başka ifadeyle daha yüksek oranlı ekonomik büyüme
gerçekleştirebilme şansına sahiptir. Yapılan ampirik çalışmalar, doğru politikaların
uygulamaya konulması halinde, 2025 yılına kadar olan süreçte, ekonomik büyümenin
yaklaşık üçte birinin demografik değişimlerden kaynaklanacağını ortaya koymuştur.
Türkiye, geçirdiği demografik değişim neticesinde, daha düşük doğum oranlarına ve
dolayısıyla daha düşük nüfus artış hızına sahip bir ülke konumuna gelmiştir. Doğuşda
yaşam beklentisi, okur-yazar oranı, bebek ölümleri gibi birçok konuda olumlu
gelişmeler kaydetmiş, ekonomik açıdan da yıllar itibariyle GSYİH’sı artmakta olan bir
ülke konumundadır. Yoksulluk konusunda da Türkiye iyileşmeler göstermiştir. Mutlak
yoksulluk oranını sıfırlamayı başarmış olan Türkiye, gelir dışı yoksullukla mücadeleyi
daha etkin bir şekilde yürütmelidir. Türkiye’de yoksulluk oranları çok yüksek
görülmemekle birlikte, kırılganlık, yani yoksul duruma düşme riski yüksektir. Bunun
temel nedeni olarak ise karşımıza eğitim çıkmaktadır. 133
Türkiye, gelir dağılımı eşitsizliğinde de yıllar itibariyle iyileşme göstermiştir. Gini
katsayısının genel olarak yıldan yıla düşüş göstermesi bu iyileşmenin bir ispatını
sunmaktadır. Türkiye’de yoksulluğun azaltılması için gelir dağılımındaki iyileşmenin
devamı gereklidir. Bu amaca ulaşabilmenin anahtarı ise eğitimdir. Türkiye’de
Cumhuriyet sonrası dönemde eğitim alanında önemli gelişmeler kaydedilmiş olsa da,
kadınların eğitim düzeyinin istenen düzeyde olmadığı görülmektedir. Eğitimde
cinsiyetler arası eşitsizliğin ortaöğretim seviyesinde de daha iyi düzeye getirilmesi
gereklidir. Eğitimde Türkiye’nin temel sorunu, erkek ve kadınların okullaşma
oranlarında daha eşit hale getirilmesi gerekliliğidir.
Yoksulluk ve gelir dağılımı eşitsizliğinde, Türkiye ile ilgili bir diğer önemli nokta,
yoksulluğun, doğurganlık oranının yüksek bölgelerde yer alan illerde yoğunlaşmış
olmasıdır. Bu illerde, doğurganlığın düşürülmesi için gerekli politikaların uygulanması,
bağımlılık oranını düşürmek suretiyle ekonomik büyümenin hızlanması, kişi başına
gelir artışı yoluyla yoksulluğun azalmasına katkıda bulunacaktır. Nüfus artış hızının
düşürülmesi, bu bölgelere yapılan yatırımların verimli alanlara yönelmesini sağlayarak,
eğitim ve sağlık hizmetlerinin iyileştirilmesinde fayda sağlayabilir. Doğurganlığın hala
yüksek olduğu Doğu ve Güneydoğu bölgelerinde, demografik geçiş sürecinin
hızlandırılması bu bölgelerde ekonomik büyüme hızının yükseltilmesi, kişi başına
gelirin arttırılması ve yoksulluğun azaltılması için elzemdir.
Türkiye’de kalabalık hanehalklarının yoksulluk oranları, çekirdek aileler (3-4
kişilik aileler) ile kıyaslandığında, daha yüksektir. Ampirik çalışmalarla da ortaya konan
bu durum, doğurganlığın yüksek seyrettiği bölgelerde, doğurganlık azaltıcı politikaların
uygulanmasını gerektirmektedir.
Türkiye demografik geçiş sürecini yaklaşık olarak 2040 yılında tamamlayacaktır.
Bir başka ifadeyle, fırsat penceresi Türkiye için bu tarihe kadar açık kalacaktır.
Türkiye’nin bu fırsatı ekonomik büyümeye dönüştürebilmesi için, eğitim yatırımlarına
daha fazla ağırlık vermesi gereklidir. Çünkü, 1990’dan bu yana dışa açık bir ekonomiye
sahip olan Türkiye’nin, küreselleşme olgusuyla birlikte, ihtiyaç duyduğu ve duyacağı,
eğitimli nüfus ve değişen piyasa koşullarına uyum sağlayacak işgücünü temin
edebilmesinin yolu, bugün olduğundan daha eğitimli bir nüfusa sahip olmaktan
geçmektedir. Daha eğitimli bir nüfus, kırılganlık riskini de daha aza indirgeyecektir. 134
KAYNAKLAR
Abramitzky, R., & Braggion, F. (2003). The malthusian and neo malthusian theories. In
The Oxford Encyclopedia of Economic History, 3, 423-427.
Avery, J. (2005). Malthus essay on the principal of population. The Danish Peace
Academy. Copenhagen.
Bernstein, S. (2002). Population and poverty: Some perspectives on asia and the pacific.
Asia-Pacific Population Journal, 17, 4.
Bhagwati, J. (1966), The economics of underdeveloped countries. World University
Library, Mc Graw-Hill Book Company.
Bhutani, S., & Goel, S. (2009). Demographic transition in the world: Experiences and
directions. Asia-Pacific Journal of Sciences, l(1), 51-72.
Birdsall, N., & Sinding, S. W.(2001). How and why population matters: New Findings,
New issues. İn Population Matters (pp. 3-23). ). Oxford University Press.
Birleşmiş Milletler (1973). The Determinants and Consequences of Population Trends:
New Summary of Findings on İnteraction of Demographic, Economic and
Social Factors. United Nations, Department of Economic and Social Af airs,
Population Studies, I, 50.
Birleşmiş Milletler (2009). World Population Aging 2009. United Nations, Department
of Economic and Social Affairs, Population Division, New York.
Birleşmiş Milletler (2009). World Population Prospects, The 2008 Revision. United
Nations, Department of Economic and Social Affairs, Population Division.
New York.
Birleşmiş Milletler (2010). Report on the World Social Situation 2010. “Rethinking
Poverty”, Department of Social&Economic Affairs Population Division.
Bloom, D. E., Canning, D., Fink, G., & Finlay, J. (2007). Realizing the demographic
dividend. Program on the Global Demography of Aging, Harvard University.
Bloom, D. E., Boersch-Supan, A., McGee, P., & Seike, A. (2011). Population aging:
Facts, challenges and responses. PGDA Working Paper Series, 71.
Bloom, D. E., & Canning, D. (2001). Economic development and the demographic
transition: the role of cumulative causality. In Population Matters, (pp.165-
185).
Bloom, D. E., Canning, D., & Sevilla, J. (2001). Economic growth and demographic
transition. NBER WorkingPaper Series, Working paper 8685. 135
Bongaarts, J. (2004). Long range trends in adult mortality: Models and projection
methods. Population Council, Working Paper, no.192.
Bongaarts, J. (2009). Population growth and policy options in Sub-saharan Africa.
Population Council, New York.
Bongaarts, J., & Bulatao, R. A. (1999). Completing the demographic transition.
Population and Development Review, 25(3), 515-529.
Brezis, E. S., Young, W. (2011, December). Population and economic growth: From
hume to new theory. paper to be presented at the conference : David Hume and
the Scottish Enlightment: Economic and philosophical studies celebrating 300
year’s of Hume’s birth, Ben Gurion University, Beer Sheva, İsrael.
Canning, D. E. (2011). The causes and consequences of demographic transition.
Program on the Global Demography of Aging, Working Paper, no.79.
Catley-Carlson, M., & Outlaw, J. A. M. (1998). Poverty and population
Issues:Clarifying the connections. Journal of İnternational Affairs, no.1.
Cid, A. (2003). UNFPA’s view on population: An economic analysis.
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...], Erişim Tarihi: Ekim, 2012.
Coast, E. (2002). Population Trends in Developing Countries. (Electronic Version). LSE
Research Online, London.
Cohen, J. E. (2010). Beyond population. Center for Global Development, Working
paper: 220.
Credit S. (2011). Assessing Latin America’s Demographic Prospects. Global
Demographic Researchs, Credit Suisse.
Cross, H., Hardee, K., & Ross, J. (2002). Completing the demographic transition in
developing countries. Policy Occasional Papers, 8.
Das Gupta, M., Bongaarts, J., & Clelland, J. (2011). Population, poverty and
sustainable development: A review of the evidence. World Bank Policy
Research Working Paper, 5719.
de La Croix, D., & Vander Donckt, M. (2010). Would empowering the women initiate
the demographic transition in least developed countries?. Journal of Human
Capital, 4(21).
Devlet İstatistik Enstitüsü (1995), Türkiye nüfusu 1923-1994 demografi yapısı ve
gelişimi: 21. Yüzyıl ortalarına kadar projeksiyonlar. Yayın no.1839. 136
Dhonte, P., Bhattacharya, R., & Yousef, T. (2000). Demographic transition in the
middle east: Implications for growth, employment and housing. IMF Working
Paper, WP/00/41.
Dünya Bankası (2004). World Development Report 2004, Washington.
Dünya Bankası Enstitüsü (2005). Introduction to Poverty Analysis. World Bank,
Washington, D.C.
Eastwood, R., & Lipton, M. (2001). Demographic transition and poverty: Effects via
economic growth, distribution and conversion. In Population Matters (pp. 213-
259). Oxford University Press.
Eğitimde Reform Girişimi (2007). The window of opportunity awaiting Turkey:
Demographics, education and new perspectives towards 2025. İstanbul Policy
Center, Sabancı University.
Galor, O. (2010). The demographic transition: Causes and consequences. Brown
University, JEL Classificaiton Numbers O10, J1.
Ghatak, S. (1978). Development economics. Longman.
Gribble, J. N., & Bremner, J. (2012). “Achieving a Demographic Dividend”, Population
Reference Bureau, Population Bulletin, 67(2).
Haile, S. (2004). Population, development and environment in ethiopia. ECSP Report,
İssue 10.
Haq, Mahbub Ul (1995), Reflections on Human Development, Oxford University Press.
Haughton, J., & Khandker, S. R. (2009), Handbook on Poverty and İnequality, World
Bank, Washington, D.C.
Haupt, A., Kane, T. T., & Haub, C. (2011). PRB’s population handbook: A quick guide
to population dynamics for journalists, policymakers, teachers, students and
other people interested in demographics. Washington, DC: Population
Reference Bureau.
Hirschman, C. (2004. September). Population and development, Whar do we really
know?. Center for Studies in Demography and Ecology and Department of
Sociology, Universty of Washington, Paper to be presented at the conference
on development challenges for the Twenty First Century.
Hossain, A., Cassen, R., & Dyson, T. (2006). Demographic transition in asia and its
consequences. IDS Bulletin, vol.37.
HÜNEE (2008). Türkiye’nin Demografik Dönüşümü: Doğurganlık, Aile Planlaması,
Anne-Çocuk Sağlığı ve Beş Yaş Altı Ölümlerdeki Değişmeler 1968-2008.137
Jensen, H. E. (1999). The development of T.R. Malthus’s İnstituonalist approach to the
cure of poverty: from punishment of the poor to investment in their human
capital. Review of Social Economy, LVII(4).
Johnson, G. D. (1999). Population and economic development. China Economic
Review, 1-16.
Kelly, A. C. (2001). The population debate in historical perspective: Revisionism
revisite”d, In Population Matters (pp. 24-53). Oxford University Press.
Kirk, D. (1996). Demographic transition theory. Population Studies, 50, 361-387
Klasen, S. (2005). Economic growth and poverty reduction: Measurement and policy
Isuues. OECD Development Centre, Working Paper, no. 246.
Kothare, R. (1999). Does india’s population growth has a positive effect on economic
growth?. Social Science 410, Erişim: [Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...], Erişim Tarihi:
Eylül, 2012.
Küçükkalay, M., & Türkcan, K. (2008). Nüfus ve kalkınma. (Ed. M. Kar ve S.Taban),
Kalkınma Ekonomisi içinde (s. 89-133).
Lee, R. (2003). The demographic transition: Three centuries of fundamental change.
journal of Economic Perspectives, 17(4), 167-190.
Lee, R., & Mason, A. (2006). What is the demographic dividend?. [Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...],
Erişim Tarihi: Kasım, 2012.
Leete, R., & Schoch, M. (2003). Population and poverty: Satisfying the unmet need as
the route to sustainable development. UNFPA Population and Development
Strategies Series, 8, 8-38.
Lok-Dessallien, R. (1999). Review of poverty concepts and indicators.
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...], Erişim Tarihi: Kasım, 2012.
Lorentzen, P., McMillan, J., & Wacziarg, R. (2008). Death and development. Journal
of Economic Growth, 13(81), 124.
MacFarlane, A. (2005). The malthusian trap. Draft of Article to be published in the
Encyclopedia of the Social Sciences, 2nd. Edition.
Macunovich, D. J.(2000). The Baby Boomers. Paper for Publicaiton in the McMillan
Encyclopedia of Aging.
Malaney, P. (1999). Demographic Change and Poverty Reduction. Paper Presented at
the Dhaka Conference.
Malmberg, B. (2008). Demography and the development potential of Sub-Saharan
Africa. Department of Human Geography, Stockholm University. 138
Malthus, T. R. (1798). An Essay on the Principal of Population. Electronic Scholarly
Publishing Project, 1998, London.
Martin-Guzman, P. (2005). Population and Poverty. Draft to be presented at the
İnternational Conference on Trends and Problems of the World Population 21st
Century. 50 years Since Rome 1954.
Mason, A. (2005). Demographic transition and demographic dividends in developed
and developing countries. [Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...], ErişimTarihi: Nisan 2013.
Mason, A., & Lee, Sang-Hyop (2004). The demographic dividend and poverty
reduction. Seminar on the Relevance of Population Aspects for The
Achievement of the Millenium Development Goals.
McNicoll, G. (2003). Population and development: An introductory view. Population
Council, (No.174). New York.
McNicoll, G. (2006). Policy lessons of the East Asia’s demographic transition.
Population Council Policy Research Division, Paper no.210.
McNicoll, G. (2011). Achievers and laggards in demographic transition: A Comparison
of indonesia and Nigeria. Population and Development Review (Supplement),
191-214.
Merrick, T. W. (2002). Population and poverty: New views on an old controversy.
İnternational Family Planning Perspectives, 28(1).
Mumcu, O., & Çağlar, E. (2006). Türkiye’nin nüfusu zenginlik kaynağı olabilir mi?.
Ekonomi Politikaları Araştırma Enstitüsü Politika Notları.
Nayab, Durr-E (1996). Demographic dividend or demographic threat in pakistan.
Pakistan Institute of Development Economics, 10, 1.
Neumayer, E. (2006). An Empirical test of a Neo malthusian theory of fertilitiy change.
LSE Research Online, Originally published in Population and Environment,
27(4), 327-336.
Nüfus Referans Bürosu (2009). World population data sheet 2009 affairs. Population
Division, New York.
Orbeta, A. JR., Pernia, C. & Ernesto M. (1999). Population growth and economic
development in the philippines: What has been the experience and what must
be done?. PIDS Discussion Paper Series, NO.99-22.
Oregon Health Authority, Public Health Division (1997). Oregon Vital Statistics Report
2, B-12. 139
Öztürk, L. (2012). Türkiye’de illerin yoksulluk nedeni olarak toplam doğurganlık
Hızları: Yatay kesit bir analiz, 1990-2000. Uludağ Journal of Economy, XXXI,
(1), 193-210.
Rehorick, D. A. (1979). Understanding malthusian thought: relevance of malthus’s
cathegorical frame of reference. Canadian Studies in Population, 6, 9-22.
Report on Symposium on Population Change and Economic Development (1998).
Bellagio, İtaly.
Ros, J. (2009). Poverty reduction in Latin America. CEPAL, Review 98.
Ross, J. (2004). Understanding the demographic dividend.
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...], Erişim Tarihi: Aralık, 2012.
Savaş, B. (2008). The relationship between population and economic Growth: Empirical
evidence from the central asian economies. OAKA, Cilt:3, Sayı:6, ss. 161-183.
Schultz, P. T. (2001). The fertility transition: Economic explanations. Economic
Growth Center, Yale University, Center Discussion Paper, no.833.
Sinding, S. W. (2008, January). Population, poverty and economic development. Paper
to be presented at Bixby Forum: The World in 2050, Berkeley, California.
Son, H. H., & Kakwani, N. (2004). Economic growth and poverty reduction: İnitial
conditions matter. UNDP İnternational Poverty Centre Working Paper, no.2.
Thakur, V. (2012). The demographic dividend in india: Gift or Curse? A state level
analysis on age structure and its implications for india’s economic growth
prospects. London School of Economics Development Studies Institute,
Working Paper Series, No.12-128.
The Corner House (2000, July). The malthus factor. Paper presented at briefing on:
poverty, politics and population.
Türkiye İstatistik Kurumu (1994). Hanehalkı gelir dağılım anketi.
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...], Erişim Tarihi: Mayıs, 2013.
Türkiye İstatistik Kurumu (2005). Hanehalkı bütçe araştırması. [Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...],
Erişim Tarihi: Mayıs, 2013.
Türkiye İstatistik Kurumu (2011). Gelir ve yaşam koşulları araştırması.
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...], Erişim Tarihi: Mayıs, 2013.
Türkiye İstatistik Kurumu, (2009), Türkiye İstatistik Yıllığı 2009.
Türkiye İstatistik Kurumu, (2013). 1960-2000 Genel nüfus sayımı sonuçları, 2007
yılından itibaren adrese dayalı nüfus kayıt sistemi (adnks) sonuçları.
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...], Erişim Tarihi: Mayıs, 2013. 140
TÜSİAD (2010). 2050’ye Doğru nüfusbilim ve yönetim: eğitim, işgücü, sağlık ve sosyal
güvenlik sistemlerine yansımalar. Yayın no.TÜSİAD/T/2010/11/505.
van Der Ven, R., Smits, J. (2011). The demographic window of opportunity: Age
structure and sub-national economic growth in developing countries. Nijmegen
Center for Economics (NİCE), İnstitute for Management Research, Working
paper, 11-102.
Wikipedia (2012), Demographic transition. [Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...], Erişim Tarihi:
Aralık, 2012.
Wolfgram, A. F. (2005). Malthusian Theory. A survey of the Debate. [Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...], Erişim Tarihi: Ocak, 2013.
Yavuz, S. (2008). Fertility Decline in Turkey from the 1980s onwards: Patterns by Main
Language Groups (Doktora Tezi, Hacettepe Üniversitesi, 2008). Dissertation
in Partial Fullfilment of the Requirements for the Degree of Doctor of
Philosophy.
Yılmaz, Şiir Erkök (1992). Dış ticaret kuramlarının evrimi. Ankara.
Yüceşahin, M. M. (2009). Türkiye’nin demografik geçiş sürecine coğrafi bir yaklaşım.
Coğrafi Bilimler Dergisi, 1-25

 
Alıntı ile Cevapla

IRCForumlari.NET Reklamlar
sohbet odaları sohbet odaları Benimmekan Mobil Sohbet
Alt 01 Temmuz 2013, 05:55   #12
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Cevap: Gelişmekte olan Ülkelerde demografik geçiş ve yoksulluk ilişkisi tezi




ÖZGEÇMİŞ
KİŞİSEL BİLGİLER
Adı ve Soyadı : Ediz Deniz Kandır
Doğum Yeri ve Yılı : Adana.03.05.1971
EĞİTİM DURUMU
Yüksek Lisans (2010-2013) :Çukurova Üniversitesi, Sosyal Bilimler
Enstitüsü, İktisat Anabilim Dalı
Lisans (1990-1997) :Çukurova Üniversitesi, İktisadi ve İdari
Bilimler Fakültesi, İktisat Bölümü
Lise (1985-1988) : Malatya Lisesi
İŞ TECRÜBESİ
(2007-2008) : Altıneller Eğitim Kurumları, Adana
Öğretmen
(2005-2007) : Murat Eğitim Kurumları, Adana
Öğretmen
(2000-2002) : Şekerbank T.A.Ş
Müşteri Temsilcisi
(1998-1999) : Toprakbank A.Ş.
Müşteri Temsilcisi
YABANCI DİL
İngilizce (İyi derecede)
BİLGİSAYAR
Windows, Woerd, Excel ve Powerpoint

 
Alıntı ile Cevapla

Cevapla

Etiketler
ülkelerde


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Kapalı
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Cevaplar Son Mesaj
800 milyon üyesi var, gözü bu ülkelerde! Deep İnternet Dünyasından Haberler 0 20 Ocak 2012 19:47
'Sansür'cü ülkelerde ilk 10'a girdik!.. KarakıZ Ağ, Network ve Networking 0 26 Ekim 2011 21:21
Çeşitli ülkelerde 1848 Devrimleri Deinonychus Tarih 0 07 Mayıs 2011 18:19
Bu ülkelerde internet uçuyor! Slipknot Ağ, Network ve Networking 0 21 Eylül 2010 14:57