IRCForumları - IRC ve mIRC Kullanıcılarının Buluşma Noktası
  sohbet

 Kayıt ol  Topluluk
Etiketlenen Kullanıcılar

Yeni Konu aç Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Stil
Alt 23 Eylül 2006, 18:44   #21
inFerno
Guest
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Yanıt: -[ Oyun Tanıtımları ]-




Şifre çözülüyor...


Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.
Şimdi oyundaki grafik, ses ve diğer öğelerden bahsedelim. Grafiklerden başlayacak olursak; oyundaki grafikler, ne iyi, ne de kötü. Açıkçası vasat. Oyundaki yönettiğiniz karakterinizin çözünürlüğü ne ise çevre de aynı çözünürlüğe sahip. Bu türde pek alışılagelmedik bir seçim. Eğer oyundaki çevre daha önceden hazırlanıp, oyundaki kişiler buraya aktarılsaydı çok daha iyi olabilirdi. Çünkü oyunun geçtiği yerler çoğu zaman görselliği muhteşem yerler. Bu şekilde düşünülürse insan keşke demekten kendini alamıyor. Oyunun içerdiği grafik ayarları ise sadece çözünürlüğü değiştirebilmek, bunu dışında herhangi bir seçim bize bırakılmıyor.

Sesler ve kontrollere değinecek olursak. Sesler oyunun içerisine gayet iyi oturtulmuş. Genelde insanı gerebilmeyi başarıyorlar. Ama asla kusursuz değiller. Zira bir süreden sonra bu seslerin çok sık aralıklarda tekrar ettiğini anlıyorsunuz, bu da kulağımızın pek hoşuna gitmiyor. Müzikler ise oldukça başarılı. Ancak sadece ana menüde dinlediğimiz müzik... Onun dışında oyunda pek bir müzik duymak mümkün değil.

Kontroller ise hiç fena değil, kamera açılarıyla ilgili bir sorun çıkmıyor. TPS kamera açısındayken sorunsuz çalışırken. Point-click sistemine döndüğünde biraz garipleşiyor. Sanki çok hantallaşıyorlar ve geç tepki veriyorlar. Buna alışmak biraz vaktinizi alabilir.

...Ve şifre çözüldü

The Da Vinci code üzerinde soru işaretleri barındıran bir yapım. Oyun adventure ve aksiyon karışımı olduğundan sadece belirli bir kesime hitap etmiyor. Oyundaki bulmacaların kaliteleri iyi olmasına rağmen hiç bir şekilde orijinal bir fikir yok. Hepsi kitap ve filmden alınmış. Eğer Da Vinci şifresini daha önce yakından takip ettiyseniz, bu oyunu almanıza gerek yok derim ben. Çünkü daha öncede dediğim gibi oyunda farklı hiç bir yok. Ama birde oyun platformunda görmek isterseniz orası ayrı. Ama eğer daha önce ne kitabını, ne de filmini izlememişseniz ve de zor bulmacaların müptelası iseniz oyun sizi kesinlikle doyurabilecek bir yapım. Grafik ve sesler üzerine biraz düşülseydi, oyunu albenisi artardı. Bu kadarı ile ancak vasat bir yapım olabilir. İyi oyunlar...

 
Alıntı ile Cevapla

IRCForumlari.NET Reklamlar
sohbet odaları reklam ver Benimmekan Mobil Sohbet
Alt 23 Eylül 2006, 18:48   #22
inFerno
Guest
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Yanıt: -[ Oyun Tanıtımları ]-




FlatOut 2


Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.
Bugbear Entertainment'in tüm konsollar ve PC için çıkardığı FlatOut'un üstünden yaklaşık bir sene kadar bir süre geçti. Uzun zamandır videoları ve görüntüleri ile avunduğum bakalım fizik motorunda nasıl değişiklikler olacak diye sabırsızlandığım 2. oyun nihayet odalarımıza konuk oldu. İlk FlatOut çıktığında saatlerce başından kalkmadığımı hatırlayınca bir süre yakınıma kimseyi yaklaştırmamaya karar verdim. Yaklaşık 4,5 GB'lık bir DVD'den 2.88 GB'lık bir kurulum gerçekleşince sevinmedim de değil. İnsan TOCA 3'ün ne kadar yer kapladığını hatırlayınca midesi guruldamıyor değil. Yavaş yavaş lastiklerimizi ısıtmanın zamanı geldi...

Oyunun daha ilk başında endişelendiğim tek şey oyunun daha önce gördüğüm ve 'Acaba bu grafikler ile benim sistemde rahatça oynayabilir miyim ?' soruları oldu. İnsan 6800 GT'sini yaktıktan sonra x1600 Pro kullanmaya başlayınca her ihtimali düşünmek zorunda kalıyor. Neyse ki bu konuda boşuna endişelenmişim. Tüm opsiyonlar açık olmasına rağmen 1024*768'de çok akıcı bir şekilde 35-40 FPS altına düşmeden oyun rahatlıkla oynandı ki FlatOut 2 gibi hızlı oyunlar için bu çok önemli bir artı. Kimse son gaz giderken bilgisayarının takılmasını istemez. Sadece oyunla ilgili diğer konulara değinmeden önce oyunun grafik motorunun harika optimize edildiğini eklemek istedim. O yüzden bu konu da pek endişeniz olmasın.

Eğlence mi Kariyer mi?

FlatOut 2 türündeki en eğlenceli oyunlardan bir tanesi; oyunda eğlenmeniz için bir hayli mod yer alıyor. Kariyer, tekli yarış, çoklu yarış, stunt, derby gibi modlar var. Bu modlar içinde en eğlenceli olanlar oynayıp çıkabileceğiniz Stunt ve Derby modu yer alıyor. Stunt modunda hani oyunda her hangi bir yere çarptığınızda şoförünüz uçar ya işte tam bu akrobatik hareketlerin ilk oyundaki gibi oyuna eklendiği bir mod. Burada her bölümde ilerledikçe açılan 12 bölümde akrobatik hareketler yapmanız isteniyor. Yanan alev çemberleri arasından en fazla kaç tanesinden adamınızı geçirebildiğiniz, ne kadar uzağa fırlayabildiğiniz gibi garip ama zevkli atraksiyonlar yer alıyor. Derby de ise arenalar benzeri sahalarda birçok araç ile birbirinizi parçalama seansları yaptığınız dehşet bir eğlence şöleni yer alıyor.

Oyunun en can alıcı yarışları ise tabi ki Kariyer Mod'unda gerçekleşiyor. Bu sefer oyunumuzda güzel hatunlar da yer alıyor. İstediğiniz karakteri seçtikten sonra verilen 5000 CR ile oyuna başlıyorsunuz ve sunulan araçlardan bir tanesini alıp yarışlara başlayabiliyorsunuz. Yarışlarda ilerledikçe araçlarınıza yeni parçalar alabiliyor ve performansında ciddi artışlar sağlayabiliyorsunuz. Yarışlar da yine üç ana kategoride yer alıyor. Derby Race, Street kategorilerinin isimlerinden de anlaşılacağı üzere garajınızda tüm bu yarış kategorilerini oynayabilmeniz için bu üç kategoriden birer araca sahip olmanız anlamına geliyor. Araçlar son derece güzel ve başarılı tasarlanmış.

İlk oyunda olmayan sokak yarışları yeni oyuna dahil edilmiş durumda. Şehirlerde yarışması gerçekten eğlenceli. Sokak yarışlarında kullanabileceğiniz araçlar da gayet başarılı olmuş. Oyunda yarıştığınız pistlerin her biri birbirinden farklı hiçbir benzerlik seçemiyorsunuz. Özgün tasarlanmış ve göze hitap eden pistler yer alıyor. Şehir tasarımları, Rally pistleri de son derece başarılı bir sonraki pisti sabırsızlıkla beklediğimi söyleyebilirim. Her pistteki gece ve gündüz özellikleri oyuna çok güzel yansıtılmış. Görsellikteki tüm güzellik oyununuza etki ediyor.

FlatOut vs FlatOut 2

Her ne kadar ilk oyunun ardından bir sene gibi bir süre geçmesine rağmen ilk oyunun türündeki oyunlar arasında en iyi olduğunu düşününce FlatOut 2'yi en iyi yine kendisi ile karşılaştırabileceğimi düşündüm.

Grafikler ve Fizik: İlk oyunu üzerinden geçen zamana rağmen tekrar yüklediğimde güzelliğinden hiçbir şey kaybetmediğini bir kez daha gördüm. O zaman hatırlıyorum da FlatOut'u tek cümle ile tanımla deseler cevabım 'Half Life 2'nin yarış oyunudur.' olurdu. Çünkü oyunun fizik motorundan o denli etkilenmiştim. Havaya uçan variller, tekerlekler, ağaçlar ve daha birçok şey. Yine grafikleri de bir o kadar güzeldi. Ama FlatOut 2'yi oynadığımda ilk oyunun 2. oyunun yanında bir hayli sönük kaldığını anladım. FlatOut 2'de 5000'nin üzerinde parçalanabilir nesne var. Hayır, yanlış okumadınız 5000 parçalanabilir nesneden bahsediyoruz. Kutular, variller, çitler, ağaçlar, borular, levhalar, köprüler, vinçler, havaya uçan benzinlikler ve daha da fazlası. Yarışlar esnasında aynen filmlerdeki gibi üzerinize uçan levhalar, variller, borular oyuna ayrı bir eğlence katıyor. Her aracın deformasyona uğrayabildiği 40 ana hattı var. Yarışı bitirene kadar bu 40 ana hattı da fazlası ile göreceğinize garanti verebilirim. FlatOut 2'deki bir diğer grafiksel yenilik ise oyunda Post Processing efektinin kullanılmış olması. Bilindiği üzere Post Porcessing efekti DirectX 8'den 9'a geçildiği dönemde en büyük görsel yeniliklerden bir tanesi idi. Bu efekt sayesinde HDR gibi Işık kaynaklarının nesneler üzerinde daha gerçekçi uygulanması ve görsel olarak çok daha güzel görüntüler sunması hedefleniyordu. Benim yeni nesil oyunlarda en çok sevdiğim efektlerden bir tanesidir. Oyunda da çok yerinde kullanıldığını ve görsel olarak oyuna çok şey kattığını rahatlıkla söyleyebilirim. Yine yeni oyunda çokça kullanılan Blur efekti de oyuna çok güzel bir hava katmış. FlatOut 2'nin grafik olarak göze hitap etmesi zaten çok eğlenceli olan oyunun başından kalkmamanız için bir diğer sebep oluşturuyor.


Sesler:İlk oyunun sesleri ve müzikleri bil hayli güzeldi. Ses efekti araçların sesleri fazlası ile yeterliydi. Müzikler ise oyuna uygun sert parçalardı ve gayet hoştu. Ama 2. Oyun müzik konusunda ilk oyunu ve kendisini aşmış durumda bulunuyor. Oyunun Soundtrack'i tek başına bir albüm olabilecek kadar kaliteli ve çıkacağından da eminim. Ünlü Rock/Metal sanatçı ve gruplarından Audioslave, Nickleback, Rob Zombie, Megadeth bunlardan sadece bir kaçı. Ama ses efektleri için aynı güzellikten bahsedemeyeceğim. Çünkü müziklere nazaran ses efektleri çok sönük kalıyor. Müziği kısıp efektleri sonuna getirseniz dahi sesler müziklerin yanında çok sönük kalıyor. Çarpışmalar, patlamalar ve aksiyon esnasında kullanılan ses efektleri son derece başarılı ama araç sesleri için aynı tokluktan bahsedemeyeceğim en azından daha tok ve güçlü sesler kullanabilirlerdi. Ama her şeye rağmen sıkıntı oluşturabilecek bir durum söz konusu değil. Ama neden daha iyisi olmasın ki?

Oynanabilirlik: Oynanabilirliğin FlatOut için zamanımı alan en büyük sorunlardan bir tanesinin olduğu bir gerçek. Araçların kontrollerinin ve oyuna alışmamın bir hayli zaman aldığını belirtmeliyim. Ama FlatOut 2'ye en fazla 10 dakika içinde alışabilirsiniz. Kontroller son derece kolaylaştırılmış. Oyuna çok çabuk adapte olabiliyorsunuz. Böylece ilk oyunun simülasyon tarzı kontrollerinden Arcade tarzı bir oynanabilirliğe geçmiş oluyorsunuz.

Eğlence: Bu konuda her iki oyunun da birbirinden aşağı kalır bir yanı yok. Yaptığınız kazalar ve uçuşlardan sonra hızlı Reset tuşu ile oyundan kopmadan devam edebilmeniz oyunun eğlencesinden bir şey kaybetmemesini sağlamış. FlatOut ya da 2. oyun birbirinden daha az ya da fazla eğlenceli demenin kendi açımdan haksızlık olduğunu da ekleyeyim. Türündeki en başarılı oyunlar olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Oyundan sonra oynayabileceğiniz birçok minik oyun ve multiplayer seçenekleri de sizi bekliyor olacak.

 
Alıntı ile Cevapla

Alt 23 Eylül 2006, 18:50   #23
inFerno
Guest
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Yanıt: -[ Oyun Tanıtımları ]-





Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.

Oyun için söylenecek her şeyi söylediğimi düşünüyorum. FlatOut 2 bilgisayarınızda oynayabileceğiniz türündeki en iyi oyunlardan bir tanesi. İlk oyunu oynamayanlar ya da zorlanmış olanlar için bile mutlaka denenmesi gereken bir oyun. FlatOut'da görmüş olduğunuz eksileri 2. oyunda görmeyeceğinizi rahatlıkla söyleyebilirim. Eksik görülebilecek her şey elden geçirilmiş ve eğlence son hızıyla oyuna aktarılmış. FlatOut 2 birçok yeniliği de önceki oyuna nazaran beraberinde getirmiş ve bilgisayarlarımızda türündekilerden bir adım öne geçmiş. O yüzden mutlaka almalısınız diyorum. Ayrıca konsolların en sevilen oyunlarından Burnout'a alternatif bir oyun olmuş da diyebilirim. FlatOut 2'yi ve Burnout serisini oynamış arkadaşlar yeni oyunun Burnout'a ne kadar yaklaştığını tür olarak rahatlıkla anlayabilir. Bana göre tek farkı süper görünümlü araçlardan çok daha güçlü görünen araçlara yer vermesi ve harika fizik modellemesi. Ama sesler konusunda Burnout serisinin çok daha iyi olduğunu söyleyebilirim. Diyeceğim o ki FlatOut 2 oyun kıtlığının yaşandığı şu günlerde alabileceğiniz en iyi ve bir o kadar eğlenceli yarış oyunu olacaktır. Oyunsuz kalmayın. İyi Eğlenceler.


 
Alıntı ile Cevapla

Alt 28 Eylül 2006, 11:41   #24
inFerno
Guest
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Yanıt: -[ Oyun Tanıtımları ]-




F.E.A.R. Extraction Point


Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.
Kapıyı açarız, karşımızdaki rafta bulunan kutular yere düşer. Koridora adım atarız, ışıklar cazırdar. Bir adım daha atarız, etraf bulanıklaşır. Evet, FEAR'dan bahsediyorum. Fakat bu sefer Expansion Pack'inden. Klasik FEAR oynanışını bilirsiniz. Sürekli diken üstünde yürümek. Fenerin pili bitince olduğumuz yerde kalıp dolmasını beklemek. Peki bu nereye kadar sürecek? Öyle görünüyor ki, daha bayağı bir böyle devam edecek.

550 Mb'lik demoyu açtığımızda yeşil yerine bu sefer mavi bir ana menü ile karşılaşıyoruz (Hani "Bakın bu oyun yeni" diyecekler ya). Options'dan alışık olduğumuz ayarları yapıyoruz ve hemen oyuna giriyoruz, tabi girmeden önce zorluğu seçmemiz isteniyor. Orta seviye gayet ideal. Kısa bir yüklemeden sonra fayanslarla kaplı ve bolca shader oyunlarının oynandığı bir odada (veya koridor da denilebilir) buluyoruz kendimizi. Grafiklerde hiç farklılık yok. Sadece ilk FEAR oyunundan sonra bilgisayarların biraz daha upgrade edildiği göz önüne alınmış ve heryere bolca poligon içeren alet edevat yerleştirilmiş. Evet, özellikle bu tür odalarda kalabalık çatışmalara denk gelirseniz, büyük ihtimal çok fazla fps düşüşü yaşayacaksınız. Oyunun fiziklerini Maximum'a dayamış olanlar için bu odalar bayağı bir ecel telleri döktürecek.

Oyunun demosu zaten çok kısa, kaldığımız yerden devam etmek üzere ayarlanmış. Bu yüzden bölümü baştan sona anlatmayacağım, sadece yeniliklere deyineceğim ki demonun tadını kaçırmayayım.

Oyun Minigun adında yeni bir silah içeriyor. Çok seri, şarjör değiştirmemize gerek olmayan, hedefi de şöyle böyle tutturabilen güçlü bir silah. Klasik minigun taktiklerini uygularsanız (Kesik kesik ateş etmekten bahsediyorum, gerçi çoğu silahta böyle yapmamız gerekiyor) gayet başarılı iş çıkarmak mümkün. Fakat çok hızlı olduğundan mermilerinizin anında bitmesi muhtemel. O yüzden dikkatli kullanın.

Ayrıca demoda karşılaştığımız yeni düşmanlardan birini anlatmak istiyorum. Kendileri, ilk oyundaki ninjaları andırmakta fakat biraz daha yavaşlar. Görünmez diyebiliriz, sadece kırmızı gözlerini görebiliyoruz (Karanlıkta gayet korkutucu.). Etraftan ışık vurunca gölgelerini görebiliyoruz, fakat kendilerini göremiyoruz, bu da acayip bir korku etkisi yaratıyor. Silah kullanmıyorlar, sadece etrafta koşturup sonra üstünüze çullanıp yumruk atıyorlar. Gölgelerine bakarsanız biraz garip ve çelimsiz bir tipte olduklarını düşünebilirsiniz. Zorluk dereceleri ise normal bir askerden daha kolay, özellikle da iyi bir silahınız varsa...


Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.

Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.

Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.

Eklenti paketinde öyle görünüyor ki askerlerin yapay zekasında pek bir farklılık olmayacak. Sadece oyunu biraz daha sinematikleştirmek için çoğu zaman önceden yazılmış bir senaryoya göre hareket ediyorlar. Fakat bu durum beni pek rahatsız etmedi.

Demoda, önceki oyundan çok çok aşikâr olduğumuz sinematik efektler bolca kullanılmış. Küçük kızımızın nereden fırlayabileceğini kestirmek artık çok kolay. Demo olduğu için mi bilmiyorum ama olayı biraz abartmışlar. Alışık olanlar çok fazla korkmayıp "Ehe, kesin buradan çıkacak... Bak çıktı işte; şşşt naber?" gibi tepkiler verebilir. Gördüğüm üzere Expansion Pack, eski oyundan daha fazla aksiyon içerecek. Bekleyip göreceğiz. Ama oyuncuları korkutmak için kullandıkları taktikleri biraz daha değiştirseler artık iyi olur diye düşünüyorum. Bol oyunlar.

 
Alıntı ile Cevapla

Alt 28 Eylül 2006, 11:43   #25
inFerno
Guest
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Yanıt: -[ Oyun Tanıtımları ]-




Dark Sun


Dark is the sunlight, we cast the right together
Dark is the sunlight, or I am blind forever (Pentagram / Dark is the sunlight)


Aslında şarkının kalan sözleri tanıtacağım dünya ile tamamen alakasız olsa da, 3 yazıdır "tek dünya FR değil kardeşim" diyerek isyan etme noktasına gelen arkadaşlarım bu yazıda bahsedeceğim dünyayı ilk görüşte anlamışlardır sanırım
Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.


Evet. Doğru tahmin. Karşınızda acımasız "Dark Sun" dünyası.



Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.

Hiç unutmam herşey 1990 yılının soğuk bir Ekim günün'de yaratılmıştı Dark Sun dünyası (8 yaşındayken neyi unutmuyorsam). Timothy Brown isimli kişilik ile hayat bulan Dark Sun dünyası FRP severlere yepyeni bir dünyanın kapısını aralıyordu.(ki şahsen girmeniz pek tavsiye edilmez zira çok sıcak aynı şu anda İstanbul'un olduğu gibi)

Dark Sun; TSR'ın (FRP nin kaymağını yiyen şirket olur kendileri daha sonra Wizards of the Coast tarafından FRP'nin iyice sömürülmesi amacı ile satın alındı.) bizlere sunduğu, her şeyin günlük güneşlik (hem de ne güneş) olduğu bir dünya.

Aslında gerçekten de Dark Sun; denizlerle ve ormanlarla dolu, büyük medeniyetlerin kurulduğu bir dünya olmasına karşın, geçmişte yapılan büyü savaşları sonucu suyun ve yeşilliğin neredeyse tükenme boyutuna geldiği bir dünya halini alan Athas ile ilgili bir setting'dir.

Dark Sun setting'i genelde post nuclear war (yani nükleer savaş sonrası) bir dünyaya benzemektedir. Benzer olarak akla gelen ilk örnekleri Mad Max filmleri ve Fallout oyunları olan Dark Sun setting'i diğer settinglerden gerek ırkların özellikleri gerekse de temel kaynaklardaki dengesizlik açısından keskin bir biçimde ayrılmaktadır.

Öncelikle kaynakları açıklarsak, tahmin edebileceğiniz gibi bu setting de en değerli kaynak su dur. Kişiler bir fıçı su için sizi gözlerini kırpmadan öldürebilirler. Ayrıca maden açısından da fakir olan bir dünya olduğundan silahlar çoğunlukla kemik ve taştan yapılmıştır (ah ah nerde o her silahın bir artifact bir unique item olduğu güzelim FR ah).

Bunlara ilave olarak hemen herkes az da olsa YOL'u (zihinsel bir güç, telepati kurmaya da yarar) kullanma yeteneğine sahiptir ama bu tür bir iletişim kişiyi güçsüz bırakacağından "kardeşim sürekli telepati ile dolaşırım, ne gerek var ağzımı yormaya" diyemezsiniz.

Ayrıca büyük çöl denizlerinin üzerlerinde kurulmuş şehirler vardır bu dünyada ve bunlar güçlü büyücü krallar tarafından yönetilirler. Tabii ki de böyle acımasız bir dünyada hüküm süren bu şahıslar da bir nevi kötülüğün vücuda gelmiş halleridir.

Daha da ilginci bu setting de Tanrı diye bir şey yok. Onun yerine bol bol kölelik var.

Ve ırklara geçmeden önce son ayrıntımız da bu dünyadaki en güçlü varlığın Ejderha oluşudur (tekil çünkü bu dünyada sadece 1 ejderha var. Bu arkadaş da yılda bir kez şöyle bir uğrar, birkaç yüz kölecik alır gider, etliye sütlüye de pek karışmaz açıkçası...)

Gelelim ırklara:

İnsan: Olmazsa olmaz ırk (Bu insan ırkını her setting e koymalarının sebebini ilk başlayanlarda bir adaptasyon süreci sağlamak diye düşünüyorum ben ne bileyim fantezi diyosun hop insan ırkı en başta amannn) Tabii ki de en kalabalık ırk. Büyücü krallar insan ırkından olmakla beraber bu ırkın ilginç bir özelliği de büyü savaşlarında uğradıkları mutasyon sonucu bazılarının sürüngen şeklinde doğuyor olmaları.

Elf: Hah iş ilginçleşmeye başladı. Tamam bunlar da sivri kulaklı uzun boylu sarı saçlı falan ama bunlar çölde yaşıyorlar yaa
Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.
İsterlerse tüm gün çölde koşabilecek yeteneğe sahip bir ırk olarak tanınırlar. Bir şehirden diğerine 1-2 günde gidebilirler ama bu özelliklerini genelde hırsızlık ve yağmacılık gibi konularda uzmanlaşmak için kullandıkları da gerçektir.

Dwarf: Tamamen kılsız bir ırk (şaka yapmıyorum gerçekten öyle, zaten böyle bir dünyada o kadar kılla yaşayamaz buhar olursun) Her zamanki gibi kısa boylu, dayanıklı ve güçlüdürler. Karakteristik özellikleri inatçı olmalarıdır. Taş işçiliğinde ustadırlar (hayır maden yok ki onda ustalaşsınlar...)

Halfling: Yamyam ve vahşi bir ırk olup kabileler halinde Forest Ridge ormanında yaşarlar (bu da gösteriyor ki az da olsa yeşillik halen mevcut bu diyarda) Yani bu setting in barbarları da diyebiliriz. (hahah halfling barbar hahah argh –ve halfling bıçağındaki kanı siler...)

Hal-Elf: Her zamanki gibi insan elf karışımı olan bu ırkın mensupları elfler kadar hızlı koşamazlar fakat insanlardan daha uzun boyludurlar ve daha fazla yaşarlar.

Mul: İnsan cüce melezi (Türkçede katr diye çevrilmiş olup, İngilizcede katır anlamına gelen mule deki “e” sesli harfinin gitmesine bağlı olarak bizde de “ı” harfini atmış Yeil Geçit kitabının çevirmen arkadaşı ama ben açıkça başarılı buldum) Sağlam yapılı ve güçlüdürler. Baba tarafları gibi kılsız olup inatçılıktan da nasiplerini almışlardır. Gladyatör sınıfı için birebirlerdir.

Half-Giant: Yaygın olan 2 inanışa göre ya bir büyücü deneyi sırasında yaratılmışlar ya da bizzat Ejderha tarafından. Fakat gerçek olan şey inanılmaz güçlü oldukları. Tabii ki bu açıklarını düşük zekâları ile kapatmaktalar.

Thri-kreen: 4 kollu peygamberdevesini andıran sağlam bir ırktır. Isırıkları felç edici etkiye sahip olup aynı zamanda çok usta dövüşçülerdir.

Pterran: Bunlar kertenkele adamlara benzerler (lizardmen) ve şamanistik bir halktırlar.

Aarakocra: Diğer settinglerde karşımıza mahlukat (monster) olarak da çıkabilen kanatlı insansılardır.

İşte Dark Sun dünyasında karşılaşacağınız ırklar bunlar. Tabii bunların yanında çölde yaşayan birçok ölümcül canlı da mevcut. Türkçeye çevrilen tek Dark Sun kitabı "Yeşil Geçit" bu açıdan sizlere iyi bir kaynak olabilir. Sizlere Galadwen'in bu kitap ile ilgili yorumunu aktararak Class (sınıf) lara geçiyorum. "Ya resmen bu kitabı psikopat ölüm nasıl olur görelim motivasyonu ile yazmışlar"

Fighter: Olmazsa olmaz sınıf; Her zamanki dövüşçü sınıfı.

Gladyatör: Arenalarda halkın eğlencesi için dövüşüyor. Dövüş sanatlarında ustalar. En iyileri Mul ırkından çıkıyor.

Thief: Hırsız hep hırsız...

Ranger: Diğer dünyalardaki gibi ama bu ormanda değil çölde yaşıyor.

Trader: Güya tüccar. Ama kapitalist işte ne olacak eninde sonunda dolandırıcı (sanki işletme mezunu değilmişim gibi bir de kapitalizm'i eleştiriyorum)

Bard: Bunlar FR'a göre biraz farklı. Öncelikle büyü yetenekleri yok. Bunun yerine assassian (suikastçi) olarak ustalaşıyorlar. Özellikle zehir konusunda uzmanlaşıyorlar ileriki seviyelerde.

Priest: Priest yani Rahip sınıfı 3'e ayrılmakta. Bunlar:

1)Elemental Cleric: Bu setting'de tanrı olmadığı için bunlar ateş, kum, hava, su gibi elementlerden güçlerini almaktalar. Ayrıca herbiri diğerini düşman olarak da görmekte.

2)Druid: Bunlar doğaya (tabii ki doğa namına pek de birşey kalmamış ama siz gene de çaktırmayın üzülmesinler.) tapıyorlar ve Defiler'ların (alt kısımda açıklanmakta) en büyük düşmanları.

3)Templar: Bu arkadaşlar güçlerini tamamen şehirlerini yöneten büyücü krallardan alıyorlar. Karakter olarak iyi niyetli olmadıklarını (nam-ı diğer evil) belirtmemem gerek yoktur herhalde.

Mage: İşte en sağlam karakter. Niye? Çünkü gezegen bunlar sayesinde bu durumda. Bu setting de sihirbazlar büyülerini yapabilmek için bitkilerin yaşam enerjisini çalıyorlar. Başta da belirttiğim gibi geçmişte süregelen büyü savaşlarının sonucunda bitkilerin yok olup ekolojik sistemin tamamen değişmesi gezegenin bu hale gelmesinin sebebi. Yalnız 2 tür büyücü bulunuyor. Bunlardan ilki;

1)Defiler: Bu karakterler için en önemli şey güç yani büyü. O yüzden çevrelerindeki hiçbir şeyi umursamıyorlar ve tabiatı yaptıkları büyü yüzünden mahvediyorlar. Zaten gezegenin bu hale gelişinin en büyük sebebi bunlar. Tabii bu umursamazlıkları halkın nefretini peşlerinden getirirken diğer taraftan Preserver lara oranla daha güçlü büyüler yapmaları ve daha hızlı level atlamaları diğer bir önemli nokta.

2)Preserver: Bu grup sihirbazlar ise büyülerini yaparken çevrenin tamamen harap olmasına yol açmadan sadece bitkilerin enerjilerini onları pörsütecek kadar kullanıyorlar. Bir nevi iyi kalpli büyücüler de diyebiliriz.


Tabii biz bu 2 sınıf arasındaki ayrımı öğrenmiş bulunmakla beraber ne yazıkki Arthas'ın halkı bu ayrımı yapamamakta ve hangi sınıf olursa olsun "Ne sihirbaz mı? Gezegeni mahvetti ********ler!" tepkisini vermekte.

Ayrıca çok az sayıda sihirbaz ise büyü için gerekli gücü direkt olarak güneşten ya da kum fırtınalarından çekebilmekte.

Buna ilave olarak Sorcerer sınıfı ([Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...] isimli yazımdan Mage/Wizard sınıfı ile arasındaki farka bakabilirsiniz) pek gözükmese de ejderha kanı taşıyanlarda farkedilebilmekte.

Son olarak da Psionic sınıfı (yukarıda YOL – The Way den bahsetmiştim) bulunmakta.. Bunlar da YOL konusunda uzmanlaşıyorlar.

İşte arkadaşlar uzun bir aradan sonra nihayet yeni yazımla sizlerle buluşmuş oldum. Eğer Dark Sun dünyası ilginizi çektiyse sizlere önerim Yeşil Geçit kitabını okumanız çünkü bu setting hakkında Türkçe'ye çıkmış olan yegane kitap bu.

Bir dahaki yazımda buluşmak üzere (büyük ihtimalle büyüler üzerine olacak ama kısmet) hepinize bol FRP'li günler dilerim.

Tanrılar bileklerinizden gücü, kalplerinizden inancı, aklınızdan büyüyü, ormanlarınızdan huzuru, sokaklarınızdan gölgeleri ve baladlarınızdan ilhamı eksik etmesinler.


 
Alıntı ile Cevapla

Alt 28 Eylül 2006, 11:45   #26
inFerno
Guest
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Yanıt: -[ Oyun Tanıtımları ]-




SiN: Episodes (Emergence)


Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.
İlk Sin 1998 yılında Half-Life ile aynı döneme rastlayan bahtsız bir FPS oyunuydu, oyunu aldığımı hatırlıyorum fakat hatırladığım kadarı ile bir hayli bug vardı oyunda o yüzden pek de üstüne düşmemiştim. Zaten o dönemde Duke Nukem 3D ve Half Life ile fazlası ile meşguldüm. Ama ilk oyundan aklımda kalan hiç şüphesiz dudağının üstündeki beni ve koca göğüsleri ile oyunun kötü karakteri Elexis Sinclare olmuştur. İlk oyun 2027 yılında Freeport City'de geçen bilim-kurgu temalı özellikle o dönem grafik olarak bir hayli etkileyici olan eğlenceli ve güzel bir FPS oyunuydu. Ama neden bitirmediğimi bilmiyorum.

Gelelim orijinal oyunun yeniden uyarlanması ve dokuz bölüme yayınlanarak Steam üstünden dağıtılması fikrine. Öncelikle ilk oyun çıktığında Half-Life ve Sin'in ortak birer özelliği vardı. Her iki oyunda Quake grafik motorunu kullanıyordu. Ama bir fark vardı. Half-Life Quake 1 grafik motorunu kullanırken Sin ise Quake 2 grafik motorunu kullanıyordu. Elbette Half-Life'ın Sin'e göre ne kadar muhteşem bir oyun olduğundan bahsedecek değilim. Gelelim geçmişteki ortak yanların günümüzde nasıl olduğuna. Sin yine o dönemde Quake grafik motorunu kullandığı gibi bu kez de Half-Life 2 grafik motorunu kullanarak günümüzün modern FPS oyunlarından biriyle yine bir ortaklık içerisinde. Öncelikle her Source oyununa iyi düşünceler içinde ve ön yargısız baktığım için Source motoruna hayranlık duyduğumu belirteyim. Sin Episodes bu yönden gözümde artı pozisyonda başlıyor. Ayrıca ilk oyunu her ne kadar çok oynamamış olsam da oyunu beğenmiş olmamın da bunda etkisi var.

Sin Episodes : Emergence, Source Engine kullanır da Steam üstünden dağıtılmaz mı? Elbette dağıtılır. Şimdi Steam'in artı ve eksilerine de değinmeyeceğim ama Sin Episodes’un şu an 15 Dolara satılmakta olan küçük oyunlar ile nerdeyse aynı fiyata 19.99 Dolara satılmasını oyun için bir artı olarak görüyorum. Her ne kadar oyun çok uzun olmasa da ve bölüm bölüm dağıtılacak olsa da bu parayı fazlası ile hak eden bir yapım olduğunu da belirteyim.

Sin Episodes : Emergence dokuz bölümden oluşacak oyunun ilk bölümünü oluşturuyor. Oyunumuz başta da belirttiğim gibi ilk oyun gibi 2027 yılında çökmekte olan bir metropolde Freeport City'de geçiyor. Oyunun başında bir laboratuarda Elexis ve Radek'in sizin başınızda bir deney yaptığını anlıyorsunuz tabi Jessica'nın sizi bu laboratuardan kurtarması ile onlarla oyunun ortasına kadara karşılaşmıyorsunuz. Aksiyon ise bu noktadan sonra başlıyor. Oyunumuzda Freeport City'nin güvenliğinden sorumlu olan Hardcorps özel kuvvetlerinden John R. Blade'i oynuyoruz. John R. Blade'in oyundaki rolü Freeport City'deki SinTek adındaki biyolojik silahlar ve kimyasal ilaçlar üreten tabiri yerindeyse kaçık biyokimyacı ve SinTek şefi Elexis Sinclaire'in şehri egemenliği altına almasına engel olmak. Şehrin karışıklığından yararlanılmakta ve "U4" adında bağımlılık yapıcı bir uyuşturucu şehrin arka sokaklarında yayılmaktadır. Aynı zamanda John'un bu kimyasal ilaçların normal insanları mutantlaştırmakta da kullanıldığını öğrenmesi çok sürmeyecektir. John R. Blade ilk olarak işe SinTek'den başlayacaktır. John vücut geliştirme şampiyonu ve de hayvani bir vücuda sahip olsa da tüm bu olanlarla baş etmesi için yeterli değildir. O yüzden John'a oyun boyunca yine Hardcoprs çalışanlarından güzel Jessica Cannon eşlik edecektir. Hayatınızı kurtardığı için ona bir teşekkürü de çok görmeyin ayrıca. Yine Jessica gibi size teknik konularda yardımcı olan "JC" de karşılaşacağınız karizmatik karakterler arasında yer alıyor.

İlk Sin 1998 yılında Half-Life ile aynı döneme rastlayan bahtsız bir FPS oyunuydu, oyunu aldığımı hatırlıyorum fakat hatırladığım kadarı ile bir hayli bug vardı oyunda o yüzden pek de üstüne düşmemiştim. Zaten o dönemde Duke Nukem 3D ve Half Life ile fazlası ile meşguldüm. Ama ilk oyundan aklımda kalan hiç şüphesiz dudağının üstündeki beni ve koca göğüsleri ile oyunun kötü karakteri Elexis Sinclare olmuştur. İlk oyun 2027 yılında Freeport City'de geçen bilim-kurgu temalı özellikle o dönem grafik olarak bir hayli etkileyici olan eğlenceli ve güzel bir FPS oyunuydu. Ama neden bitirmediğimi bilmiyorum.

Gelelim orijinal oyunun yeniden uyarlanması ve dokuz bölüme yayınlanarak Steam üstünden dağıtılması fikrine. Öncelikle ilk oyun çıktığında Half-Life ve Sin'in ortak birer özelliği vardı. Her iki oyunda Quake grafik motorunu kullanıyordu. Ama bir fark vardı. Half-Life Quake 1 grafik motorunu kullanırken Sin ise Quake 2 grafik motorunu kullanıyordu. Elbette Half-Life'ın Sin'e göre ne kadar muhteşem bir oyun olduğundan bahsedecek değilim. Gelelim geçmişteki ortak yanların günümüzde nasıl olduğuna. Sin yine o dönemde Quake grafik motorunu kullandığı gibi bu kez de Half-Life 2 grafik motorunu kullanarak günümüzün modern FPS oyunlarından biriyle yine bir ortaklık içerisinde. Öncelikle her Source oyununa iyi düşünceler içinde ve ön yargısız baktığım için Source motoruna hayranlık duyduğumu belirteyim. Sin Episodes bu yönden gözümde artı pozisyonda başlıyor. Ayrıca ilk oyunu her ne kadar çok oynamamış olsam da oyunu beğenmiş olmamın da bunda etkisi var.

Sin Episodes : Emergence, Source Engine kullanır da Steam üstünden dağıtılmaz mı? Elbette dağıtılır. Şimdi Steam'in artı ve eksilerine de değinmeyeceğim ama Sin Episodes’un şu an 15 Dolara satılmakta olan küçük oyunlar ile nerdeyse aynı fiyata 19.99 Dolara satılmasını oyun için bir artı olarak görüyorum. Her ne kadar oyun çok uzun olmasa da ve bölüm bölüm dağıtılacak olsa da bu parayı fazlası ile hak eden bir yapım olduğunu da belirteyim.

Sin Episodes : Emergence dokuz bölümden oluşacak oyunun ilk bölümünü oluşturuyor. Oyunumuz başta da belirttiğim gibi ilk oyun gibi 2027 yılında çökmekte olan bir metropolde Freeport City'de geçiyor. Oyunun başında bir laboratuarda Elexis ve Radek'in sizin başınızda bir deney yaptığını anlıyorsunuz tabi Jessica'nın sizi bu laboratuardan kurtarması ile onlarla oyunun ortasına kadara karşılaşmıyorsunuz. Aksiyon ise bu noktadan sonra başlıyor. Oyunumuzda Freeport City'nin güvenliğinden sorumlu olan Hardcorps özel kuvvetlerinden John R. Blade'i oynuyoruz. John R. Blade'in oyundaki rolü Freeport City'deki SinTek adındaki biyolojik silahlar ve kimyasal ilaçlar üreten tabiri yerindeyse kaçık biyokimyacı ve SinTek şefi Elexis Sinclaire'in şehri egemenliği altına almasına engel olmak. Şehrin karışıklığından yararlanılmakta ve "U4" adında bağımlılık yapıcı bir uyuşturucu şehrin arka sokaklarında yayılmaktadır. Aynı zamanda John'un bu kimyasal ilaçların normal insanları mutantlaştırmakta da kullanıldığını öğrenmesi çok sürmeyecektir. John R. Blade ilk olarak işe SinTek'den başlayacaktır. John vücut geliştirme şampiyonu ve de hayvani bir vücuda sahip olsa da tüm bu olanlarla baş etmesi için yeterli değildir. O yüzden John'a oyun boyunca yine Hardcoprs çalışanlarından güzel Jessica Cannon eşlik edecektir. Hayatınızı kurtardığı için ona bir teşekkürü de çok görmeyin ayrıca. Yine Jessica gibi size teknik konularda yardımcı olan "JC" de karşılaşacağınız karizmatik karakterler arasında yer alıyor.



Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.

Oyunun en zayıf noktalarından bir tanesi silah sayısındaki yetersizlik. Oyunda kısa atış yapabileceğiniz 44'lük Magnum silahınız, pompalınız ve birde taramalı silahınız var. Yine bu silahları darbe içinde kullanabiliyorsunuz. 'Q' tuşu ile bunu yapabilirsiniz. Taramalı üstünde zoom yapabileceğiniz ve sniper gibi kullanabileceğiniz bir dürbün yer alıyor. Yine her silah için birde özel atış yapabilen ve sağdan soldan toplayabileceğiniz özel mermiler var bunlar genelde üç atışlık olduğundan çok zorlandığınız zaman kullanmanız faydanıza olacaktır. Yine bu özel mermi ve enerjinizi artıracak özel gizleri etraftaki kapalı yerlere girerek bulabilirsiniz. Zaten oyun çok da uzun olmadığı için bolca gezin ve etraftaki gizleri bulun. Silah sayısındaki bu yetersizlik belki yayınlanacak ilerleyen bölümlerde aşılabilir. Çünkü zaman zaman sıkılabiliyorsunuz.

Oyunda düşmanlarınızın yapay zekası fena değil zaman zaman saklanabiliyorlar, kaçıyorlar ama bazen de önünüze armut gibi düşüyorlar. Oyunda düşmanlara bir hayli özen gösterilmiş karşılaşacağınız askerlerin yanı sıra mutant ve robotlar ile de sıcak çatışmalara gireceksiniz. Özellikle en çok hoşuma giden ve zorlayan düşmanlar 3D Mark 05 ve 06'dan hatırlayacağınız elinde dev taramalı ile kapıları parçalayan ve yere sağlamca basan robotlar oldu. Özel atışlarınızı bunlar için kullanabilirsiniz. Oyunun sonunda ve ortasında olmak üzere dev çirkin bir yaratık ile karşılaşacaksınız normal düşmanlardan ayrı olarak. Bunlar karşılaşacağınız iki Boss oyundaki. Yaratığı öldürürken pompalı bolca kullanmanız faydanıza olacaktır. Baya zorlayacaktır. Oyunun sonunda SinTek'in tepesine ulaştığınızda ilk önce daha önce karşılaştığınız yaratığı yenmelisiniz. Yaratığın kırdığı enerji ve mermileri bir anda toplamayın çünkü oyunun asıl Boss'u Radek'in kullandığı dev uçak o yüzden bolca hoplamalı ve ateş etmelisiniz. Zaten etrafınızda bolca cephane ve enerji bulunacak.

Coming Soon

Oyunu bitirdiğinizde önümüzdeki bölüm için ipuçları sizlere veriliyor. Görülüyor ki önümüzdeki bölümde Freeport City içine ineceğiz ve Boss olarak karşılaştığımız çirkin dev yaratık ile her yerde karşılaşacağız. Yine oyun karakterlerinden kısa animasyon ve eğlenceli replikleri izleyebileceğiniz kısa videolarda yer alıyor. Sizi bilemem ama diğer bölümü merakla bekliyorum diyebilirim. Kim bilir belki ilerleyen bölümlerde araç kullanabilir ya da Jessica ile oynayabiliriz de.

Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.

 
Alıntı ile Cevapla

Alt 28 Eylül 2006, 11:47   #27
inFerno
Guest
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Yanıt: -[ Oyun Tanıtımları ]-




Oyun kısa olmasına rağmen gerçekten sizi eğlendirebilen bir yapıya sahip. Oyun bitene kadar hiç sıkılmıyorsunuz. Her bölüm birbirinden farklı ve eğlenceli. Mekan tasarımları gerçekten çok güzel tasarlanmış. Grafikler zaten Source motorunu kullanan bir oyunda ne kadar kötü olabilir ki karakter ve çevre tasarımlarına kadar her şey gayet düzgün olarak yapılmış. Yine HDR kullanılan teknik özellikler arasında yer alıyor. Açık alanlarda manzara çok güzel gözüküyor. Yine su efekti tüm source oyunlarındaki gibi bir başyapıt bana göre elinizi uzatıp içesiniz geliyor. Ve yine yüm source oyunlarında olduğu gibi sistemi zorlayan bir yapıya sahip değil. Zaten bu oyun motorunu da bu yüzden seviyorum. Harika grafikleri size sisteminizi zorlamadan sunabiliyor. Oyun ufak tefek hatalarını saymazsak başarılı bir yapıya sahip. Oynatan ve kendini sevdiren bir oyun Sin Episodes. Oyun kusursuz değil tabi ki zaman zaman karşılaşacağınız hatalar, silah sayısının yetersizliği ve multiplayer'ının olmayışını eksiler olarak sayabiliriz. Son patch ile bu hataların nerdeyse tamamı ortadan kalkıyor. Bunu da ekleyelim ufak bir not olarak. Oyunun sonuna sakladığım bir nokta var ki gerçekten övgüyü hak ediyor. Oyunun müzikleri kısa bir oyun olmasına rağmen Soundtrack olarak piyasaya çıkabilecek kalitede ve çıkacak olan müziklere sahip. Hele ki ana menüde çalan 'Emergence Theme - In Her Clutches' müziği şimdiye kadar dinlediğim en güzel oyun müziklerden bir tanesi. Oyuna kesinlikle adapte olmanızı ve havaya girmenizi sağlıyor yine oyunun sesleri de gerçekten başarılı. Sin Episodes vereceğiniz parayı ve oynanabilirliği kesinlikle hak eden bir oyun. Deneyin pişman olmayacaksınız. Oyunsuz kalmayın. İyi Eğlenceler.



Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.

Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.

 
Alıntı ile Cevapla

Alt 28 Eylül 2006, 11:48   #28
inFerno
Guest
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Yanıt: -[ Oyun Tanıtımları ]-




Lego Star Wars II


Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.
Envayi çeşit parçadan meydana gelmiş bir efsaneden söz etmeye ne dersiniz? Evet, Lego Star Wars'dan bahsediyorum. Her ne kadar çıktığında çocuklara hitap eden bir oyun olarak görülse de, zaman içinde oyuncular oyunun farkına vardığında, gerçekten oynanabilirliği yüksek ve aşırı eğlence depolanmış bir oyun olduğunu muştuladılar. Zaten boşuna 2005'in en eğlenceli oyunlarında biri seçilmedi bu yapım. Star Wars serisini içinde barındırabilen tek yapım olduğundan mıdır? Ya da neredeyse eli kılıç tutan tüm karakterleri yönetebildiğimizden midir bilinmez ama bu oyunun çoğu oyuncu tarafından tutulduğu su götürmez bir gerçek...

İlk Lego Star Wars oyunundan kısaca bir bahsetmenin ardında yeni oyunumuza geçelim. LucasArts için başlarda sadece söylentiden ibaret olan 2. oyun Toy Fair 2006'da yapımına başlandığ duyuruldu. Söylentilerin gerçeklik taşıdığı anlamış bulunuyoruz. Çünkü oyun Original Trilogy zamanını işliyor ve zaten oyunun tam adında anlayabileceğimiz gibi Original Trilogy'ye kapsamlı bir alan bırakıyor.

The Empire Strikes Brick!

Oyun; PlayStation, Sony PSP, Xbox, GameCube ve PC platformlarında geliştirilmekte. Traveller's Tales oyunun yapımcılığını üstlenmiş durumda. Ancak Nintendo için oyunu Amaze Entertainment geliştirecek. Oyunun konusuna kısaca bir giriş yapacak olursak, Oyun A New Hope filminin başından başlıyor. Her ne kadar bu kısmı ilk oyunda ufak bir enstantane olarak oynamış olsak da, daha çok ayrıntılandığı gözler onünde. Oyundaki tek yenilik tabii ki konunu değişmesi değil. Zaten çoktan seçmeli ve büyük bir seçenek yelpazesi sunan ilk oyunun yanı sıra Free Mode ve diğer kısımları toplarsak 100'ün üzerine karakteri yönetebilme imkanımız var. Ayrıca oyunun Free Mod'unda 50 karakteri kendimize göre spesifik özellikler kazandırıp stilize edebiliyor ve kendi uzay aracımızı inşa edip uzay da yollara düşebiliyoruz
Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.
Ayrıca isteğimize göre oynayabileceğimiz gelişmiş bölümlerde oyunda yer almakta.

Which Star Wars carachters are you?

İlk oyundayken karakterlerin birbirlerinden pek bir farkı yoktu. Yani örneklemek gerekirse usta/çırak ilişkisi içerisinde olan Qui-Gon Jinn ve Obi-Wan Kenobi'nin hiçbir farkları yoktu. Sadece görünüş ve kabuk itibariyle birbirlerinden farklıydılar. Ama artık bu monotonluğa son verilmiş. Artık her karakterin kendilerine özgü, yani spesifik güçleri var. Yani örneklemek gerekirse, Han Solo, Leia Skywalker gibi Blaster gibi silahlarla oyunda yer alan karakterler, diğer normal askerlere göre daha hızlı ve şekilli ataklar yapabiliyor. Ya da Luke Skywalker'ın diğer kötü karakterlere göre daha baskın ve güçlü olduğu gözler önüne seriliyor ya da Force Powers olarak çoğu kişiden üstün olduğu belli oluyor. Ya da kontrol Darth Vader'da ise Force Choke uygulayarak düşmanları alt edebiliyorsunuz. İmparator'u seçtiğimizde ise Güç kıvılcımlarımızla düşmanlarımıza 20.000 volt'u beyinlerinde hissetmelerini sağlıyoruz
Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.
Bunun yanı sıra Chewbacca tıpkı filmdeki gibi pençeleriyle işini hallederken , minik Jawalar İyon silahlarıyla Droid'leri devre dışı bırakabiliyor. Boba Fett ya da IG-88 gibi ödül avcıları kendi silahlarının yanında Termik Bomba taşıyabiliyor. Ya da Bilge Obi-Wan Kenobi Mind Trick ile düşmanlarının kafasını karıştırabiliyor.

Ayrıca oyundaki bir özellik ise Free Mode'da mutlaka senaryoya uygun karakter kullanma zorunluluğunda olmamanız. Yani bunu örneklersek Vali Tarkin'i rancor çukuruna atabilir, Darth Maul'u isyancı güçler lideri yapabilir ya da General Grievous'u, Yoda'nın Dagobah'taki çırağı yapabilirsiniz. Bu özelliğiyle oyuna renk geleceği şimdiden belli. Oyun çıkana kadar mutlaka bir demosu yayınlanacaktır. Ya da oyun çıktığında tekrar sizlerle beraber olacağızdır. Bir sonraki izlenim yazımızda görüşmek üzere... İyi eğlenceler.

 
Alıntı ile Cevapla

Alt 28 Eylül 2006, 11:50   #29
inFerno
Guest
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Yanıt: -[ Oyun Tanıtımları ]-




Hellgate: London


Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.
RPG oyunlarının diğer oyunlara göre oyuncuyu bilgisayara bağlama potansiyeli daha yüksektir. Bunun temel sebebi ise oyuncunun yarattığı karakteri neredeyse kendisiyle özleştirmesidir. Sürekli bir level atlama çabasından ötürü gerçek dünya dış dünya olarak nitelendirilir ve dış dünya ile ilişkisi kesilir. Oyuncunun dış dünya(!) ile münasebeti dış dünyadaki NPC'lerin (Non-player charecters-anne,baba,kardeş,arkadaş...) kendisini rahatsız etmesi ve bunlara cevap yetiştirme şeklinde gelişir sadece. Kendimden biliyorum
Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.


RPG deyince akla gelen ilk oyun ise genelde Diablo olur. Her ne kadar Diablo tam anlamıyla RPG oyunlarının ana teması olan NPC ile etkileşim, bunun oyunun gidişhatına etki etmesi vs. gibi özellikleri bünyesinde barındıramasa da yarattığı bomba etkisi ile kendisinden sonra çıkan oyunları etkilemiş ve haliyle RPG tanımının biraz ılımlaştırılmasına neden olmuştur. Diablo tarzı bile diyebileceğim Hack&Slash, RPG ile nihayetinde kavuşmuştur.

Hellgate: London ise bu ikiliye bir halka daha ekleyecek ve muhteşem üçlüyü oluşturucak bir kapasiteye sahip; FPS + Hack&Slash + RPG. Oyunun resimlerini görünce tam bir FPS oyunu zannedebilirsiniz ama videolarını görenler oyunun FPS görünümlü bir RPG olduğunu anlayacaklardır.

Hellgate: London'ı bu kadar izlenim yazmaya değer kılan şüphesiz ki FPS perspektifinden oynanan bir RPG olması. Sadece bu da değil. Oyunun, bundan yaklaşık iki yıl önce Blizzard North stüdyolarından firar eden birkaç kişinin kurduğu Flagship stüdyolarının elinden çıkacak olması. Haliyle yapımcıların Diablo'nun iyi ne tarafı varsa çoğunu çaldıklarını biraz sonra okuyacaksınız.

Henüz konu hakkında fazla bir bilgimiz yok, ancak günümüzden 25-30 yıl sonrasının Londra'sında cehennemden kaçmış zombilerle uğraşacağımız bir oyun olarak biliyoruz sadece. Genelde Londra metrolarında, lanetli sokaklarında geçiyor oyun.Yani şehrin içinde. Oyunun en çok merak edilen tarafı ise haritaların, yaratıkların (haritaya dağılımı) ve yaratıklardan düşen eşyaların Random (rastgele) yaratılacak olması (bkz. Diablo). Yapımcılar Random sisteminin Diablo'dan on kat daha iyi olduğunu söylemişler. Ancak oyunun 3D olması ve FPS perspektifinden oynanması haritanın nasıl rastgele yaratılacağı konusunda insanı tereddüte düşürmüyor değil. E3 fuarında ve daha sonra yayınlanan videolardan oyun hakkında merak ettiğimiz birçok şeyin cevabını bulabilsek de "Rastgele" sistemini şüphesiz ki anlamamız imkansız. Bekleyip göreceğiz.


Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.



Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.
HG: London bize hem melee silahları (kas gücü gerektiren silahlar: Kılıç, balta vs.) hem de 25-30 yıl sonrasının teknolojik silahlarını sunuyor. Bunlarla kombinasyonlar yapabiliyoruz. Mesela bir elimize uçuk bir makinalı, diğer elimize ise bir kılıç alabiliyoruz. Melee silahlar kullanıldığında oyun TPS (Third Person-Arkadan görünüm) moduna geçiyor bir anda. Ayrıca oyun içinde isteğimiz zaman arkadan görünüme geçebiliyoruz. Silahlar hakkında bahsedecek çok şey var aslında. Mesela sadece kombinasyonlarımızı iki ele iki silah olarak değil, bir silah bir büyü ya da iki elimize tek silah olarak (Two-Handed) olarak yapabiliriz. Silahlar üzerinde geliştirme yapmamızda mümkün. Herhangi bir silaha bazı büyüler (zehir verme, elektrik şoku verme vs.) ya da mesela dürbün eklemek mümkün. İsim olarak da bildiğimiz Grappler adlı bir silah ile uçan yaratıkları kendimize çekebiliyoruz.

RPG oyunlarından bildiğimiz NPC'ler bu melez oyunda da aynı işleri yine yapıyorlar. Onlardan görev alabilir ya da eşyalarımızı satabiliriz. Çağa ayak uydurarak görevlerimize PDA'mızı kullanarak bakıyoruz. Yani kısaca oyun RPG oyunlarının klasik öğeleri aldığı gibi, FPS, TPS ve Hack&Slash kombinasyonu sağlamaya çalışıyor. Bakalım ne kadar başarılı olacaklar? Şu ana kadar izlediğimiz videolar inanılmazı başaracaklarını gösteriyor sanki.

Diablo'dan çalınan bir diğer sistem ise Skill Tree (Yetenek Ağacı) sistemi. Aynen diablo'da olduğu gibi bunda da üç kademeli sistem kullanılmış; Divinty (Aura Yetenekleri), Assault (Güç/Vuruş Yetenekleri) ve Defense (Zırh Yetenekleri). Ayrıca aura sistemlerinin de Diablo ile oldukça benzerlik gösterdiği söylenenler arasında. Şüphesiz Diablo'yu yapan adamların tamamen orijinal bir oyun yapacağını hiçbirimiz beklemiyoruz zaten. Ama yapısı itibari ile (FPS) zaten oyun oldukça orijinal şu haliyle.

Grafiklerin dehşet olduğunu söyleyebiliriz, ki siz de gözlerinizle görmüşsüzdür. DX 9'un tüm gölgelendirme ve ışıklandırma efektlerinden yararlanıyor HG: London. Oyunun beta sürümünü oynamış olan bazı kişiler yüksek sistem ihtiyacından oldukça sıkça bahsetmişler. Silah ve Büyülerin yarattığı ışık ve gölgelendirmenin sistemleri fazlaca zorladığından haberdarız. Haritaların Rastgele yaratılması ekran kartlarını inanılmaz hesaplama işleriyle boğuşturacağından yükleme süreleri epeyce uzunmuş. Söylemeden geçmeyelim yapımcılar Nvidia ile anlaşmış durumdalar ve Nvidia'nın yeni nesil GPU'larının oyunun yükleme sürelerini oldukça kısalttığını sürekli belirtiyorlar. Neden acaba?


Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.

Hellgate: London

Mehmet Türkoğlu
11.03.2006


Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.
HG: London bize hem melee silahları (kas gücü gerektiren silahlar: Kılıç, balta vs.) hem de 25-30 yıl sonrasının teknolojik silahlarını sunuyor. Bunlarla kombinasyonlar yapabiliyoruz. Mesela bir elimize uçuk bir makinalı, diğer elimize ise bir kılıç alabiliyoruz. Melee silahlar kullanıldığında oyun TPS (Third Person-Arkadan görünüm) moduna geçiyor bir anda. Ayrıca oyun içinde isteğimiz zaman arkadan görünüme geçebiliyoruz. Silahlar hakkında bahsedecek çok şey var aslında. Mesela sadece kombinasyonlarımızı iki ele iki silah olarak değil, bir silah bir büyü ya da iki elimize tek silah olarak (Two-Handed) olarak yapabiliriz. Silahlar üzerinde geliştirme yapmamızda mümkün. Herhangi bir silaha bazı büyüler (zehir verme, elektrik şoku verme vs.) ya da mesela dürbün eklemek mümkün. İsim olarak da bildiğimiz Grappler adlı bir silah ile uçan yaratıkları kendimize çekebiliyoruz.

RPG oyunlarından bildiğimiz NPC'ler bu melez oyunda da aynı işleri yine yapıyorlar. Onlardan görev alabilir ya da eşyalarımızı satabiliriz. Çağa ayak uydurarak görevlerimize PDA'mızı kullanarak bakıyoruz. Yani kısaca oyun RPG oyunlarının klasik öğeleri aldığı gibi, FPS, TPS ve Hack&Slash kombinasyonu sağlamaya çalışıyor. Bakalım ne kadar başarılı olacaklar? Şu ana kadar izlediğimiz videolar inanılmazı başaracaklarını gösteriyor sanki.

Diablo'dan çalınan bir diğer sistem ise Skill Tree (Yetenek Ağacı) sistemi. Aynen diablo'da olduğu gibi bunda da üç kademeli sistem kullanılmış; Divinty (Aura Yetenekleri), Assault (Güç/Vuruş Yetenekleri) ve Defense (Zırh Yetenekleri). Ayrıca aura sistemlerinin de Diablo ile oldukça benzerlik gösterdiği söylenenler arasında. Şüphesiz Diablo'yu yapan adamların tamamen orijinal bir oyun yapacağını hiçbirimiz beklemiyoruz zaten. Ama yapısı itibari ile (FPS) zaten oyun oldukça orijinal şu haliyle.

Grafiklerin dehşet olduğunu söyleyebiliriz, ki siz de gözlerinizle görmüşsüzdür. DX 9'un tüm gölgelendirme ve ışıklandırma efektlerinden yararlanıyor HG: London. Oyunun beta sürümünü oynamış olan bazı kişiler yüksek sistem ihtiyacından oldukça sıkça bahsetmişler. Silah ve Büyülerin yarattığı ışık ve gölgelendirmenin sistemleri fazlaca zorladığından haberdarız. Haritaların Rastgele yaratılması ekran kartlarını inanılmaz hesaplama işleriyle boğuşturacağından yükleme süreleri epeyce uzunmuş. Söylemeden geçmeyelim yapımcılar Nvidia ile anlaşmış durumdalar ve Nvidia'nın yeni nesil GPU'larının oyunun yükleme sürelerini oldukça kısalttığını sürekli belirtiyorlar. Neden acaba?


Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.


Hellgate: London hakkında elimizde olan bilgiler şimdilik bunlarla sınırlı. Diablo 3 niyetiyle oynayacağımız bir oyun mu olacak, yoksa kötü ve çağdaş bir Diablo kopyası olarak mı kalacak hepimiz göreceğiz. Ancak oyun içi görüntülerden oluşan videolar inanılmaz bir RPG/FPS kombinasyonun geldiğini gösteriyor. Bu yılın büyük ihtimalle hit oyunlarından biri olacak. Eğer Random sistemi sağlanabilirse, tekrar oynanabilirliği çok yüksek bir oyun da geliyor diyebiliriz. Henüz net bir çıkış zamanı belirtilmesede bu yıl içinde oyunun çıkmasını bekliyoruz. Yapım ekibinden Bill Roper çıkış tarihi hakkında artık ezberlediğimiz açıklamayı yapmış gene: ...when it's done

 
Alıntı ile Cevapla

Alt 28 Eylül 2006, 11:52   #30
inFerno
Guest
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Yanıt: -[ Oyun Tanıtımları ]-




Need for Speed Carbon


Fotokopi teknolojisinin adını telaffuz etmenin bile caiz olmadığı yıllarda baskı alanında sıklıkla kullanılıyordu karbon kağıdı. Padişah fermanları, dergiler, kitaplar, hatta resimler için; günümüz nesli açısından bir etkisiz elemandan öteye gidemeyen bu kağıtlar çok önemliydi. Öte yandan, ilerledikçe mehter takımı misali geri adım atan teknoloji bu kağıtları sıklıkla kullanır oldu. Özellikle günümüze, bilgisayar çağına göz atarsak bu karbon kağıdı kullanımının sıklığını görebiliriz.

Uzun yıllar FIFA, Tomb Raider gibi serilerin tasarım aşamasında hangi alet edevatlar kullanıldı sanıyorsunuz? Süper bilgisayarlar, ultra gelişmiş süper teknolojik çizim aletleri, zaman makinesi falan mı? Hayır hiçbiri değil, kullanılan şeyler elbette ki karbon kağıtlarıydı! Teknoloji ilerledikçe geriye gitmek ancak bunlarla mümkün olabilirdi zira. İşin enteresan tarafı ise, bu kullanımın EA ofislerinde sıklıkla görülmesi... Ne var ki, EA zaman zaman başkalarını karbon kağıdı kullandırmaya teşvik edecek oyunlar da yaptı. Underground'daki büyük patlamasına kadar orta halli seyreden Need for Speed serisi gibi.


Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.
Karbon kağıdıyla NFS'nin ne alakası var be adam diyecek olursanız, öncelikle sesinizi fazla yükseltmemenizi, celal yapmamanızı tavsiye ederim. FIFA, NBA gibi her sene yenisi çıkan oyunlar kervanına artık NFS de katıldı bildiğiniz üzere. Underground, Underground 2, Most Wanted oyunları sabredememekten çatlatacak kadar gecikmeden çıkageldiler. Her sene yenisi çıkan oyunların bir yerden sonra rutine binmesi onların kaderidir; tabii başlarında rutin kelimesini sözlüğünden kaldırmış idealist bir tasarımcı yoksa...

Vancouver'daki EA Black Box stüdyosunda kesinlikle böyle bir adam çalışıyor olmalı ki, Underground patlamasından bu yana seri halen rutine binmiş değil ve yeni oyun da buna bir istisna olarak görünmüyor. "Sonuçta bu bir yarış oyunu, ne kadar da değişebilir ki?" diyorsanız, Carbon'la ilgili herhangi bir bilginiz olmadığını öne sürerek size cahillik ithamında bulunabilirim. Evet yapabilirim bunu.

Test Drive Unlimited ve Midnight Club gibi oyunların sahibi Rockstar-Atari ikilisini karşısına alacak olan EA, sıkı rakipleri olduğunun bilincinde olarak birtakım değişikliklere gitmiş Carbon’da. TOCA'nın oyun literatürüne kattığı CaRPG kavramına uzaktan da olsa bakış atıyor Carbon; bu bir yarış oyunu elbette, ancak siz bir odun değilsiniz, siz de bir insansınız. Duygu sömürüsü dozajını biraz azaltacak olursak; oyundaki karakterimiz bir hastanede yaralı olarak gözünü açıyor ve kız arkadaşı Sara, ona erkek kardeşinin öldüğü haberini veriyor. Kardeşinizin kanını yerde bırakmanın delikanlılık kitabında yazıp yazmadığını kontrol ettikten sonra esas oğlan olarak, intikamımızı almak üzere yollara düşüyoruz. Fakat bir dakika; trafik kazasında olan biten her şeyi unutmuş olmalıyız, kimden, nasıl intikam alacağız? Bu noktada da eski Türk filmleri hayranı NFS: Carbon hikaye yazarları devreye giriyor. Karakterimiz, çarpışmadan sadece bir kuş logosunu hatırlıyor. O halde erkek kardeşimizin kanını yerde bırakmamalı, kuşlardan intikam almalıdır. (!)


Peki bu kuşlu amcalara nasıl ulaşacağız? Tabii ki şehirdeki bölgeleri ele geçirerek! San Andreas’ta rastladığımız çete-bölge hadisesine adım atıyor EA, Carbon ile. Şehirde 14 adet bölge var ve bu bölgeleri ele geçirmek için o bölgenin sahibi olan azılı yarışçılarla kapışmanız gerekiyor. Ne var ki, oyuna başladığınız arabayla yüksek seviye yarışçıları alt etmeniz mümkün değil, arabanız ne kadar güçlü olursa olsun. Biraz önce de dediğim gibi, artık bir ekibimiz olacak. Peki bu ekip, yarış sonraları ayağımıza masaj yapıp tavşan kanı çay getirmekten başka ne işe yarayacak? Şöyle ki, yarış esnasında bir adamınızı çağırıp yarıştığınız arabayı engellemesini sağlayabilir, veya yarış sonrası keyif çayı demletebilirsiniz. Hep çay demletecek bir ekibim olsun istemişimdir zaten.

Bir ekip oluştururken 17 farklı karakter sınıfından karakterler seçebileceksiniz. Örneğin kimi arkanıza takılarak –eğer düzgün pozisyonda gidebilirseniz- size hız kazandıracak, kimi yarıştığınız arabaların önüne geçerek engeller koyacak, kimi de finish çizgisinde çay demleyerek keyif skill'inizi artıracak. (?) Sizde olduğu gibi onların da arabaları oyun esnasında demode olmaya başlayacak. Dolayısıyla modifiye olayında onları da görmeniz gerekiyor. Modifiye demişken, oyundaki modifiye seçeneğinin Underground 2'deki kadar fazla olmasa da geniş bir yelpazede sunulacağı belirtiyor. Ekip olayı, şaşırtıcı olacak belki ama, burada da önemli rol oynayacak. Mekanik işlerden anlayan bir eleman ekipte yer alsaydı, ne güzel olurdu değil mi? Güzel olurdu tabii..

Oyun, başlangıçta 3 mod ile bizleri karşılayacak; Own the Streets isimli hikaye modu, Quickplay adındaki yarış modu ve son olarak da çoklu oyuncu modu. 20 farklı yarışa sahip çoklu oyuncu modunda 4 kişiye kadar yarışabilirsiniz.

Bir yarış oyununda ayaklarınıza masaj yapan bir ekipten daha önemli olan bir şey varsa, o da ayaklarınızı yerden kesen araçlardır. Vancouver’da ikamet eden EA Black Box da bunun bilincinde olmalı ki, araçlarda bu sefer keskin değişikliklere gitmişler. Önceki oyunların aksine Carbon’da kuşları görmek istiyorsanız, her araçta uzman olmanız gerekiyor, zira hepsinin özellikleri birbirinden çok farklı ve bunu bariz biçimde size hissettiriyor. Oyunda tuner, muscle ve exotic olmak üzere 3 çeşit araç sınıfı bulunuyor. Evet, eskilerin müthiş –ve pahalı- oyuncakları muscle arabaları artık emrimiz altında.

Tüm bunlar, dar ve keskin yollara sahip kanyon yarışlarında daha da ön plana çıkıyor. Evet, oyunun bir başka yeniliği de, Mario, Sonic, Metal Slug gibi eski arcade efsaneleri benzeri bir oyun tasarımıyla; boss fight’lara yer verecek olması. Ve bu, bölge sahibi olan boss'larla, kanyon yarışlarında kapışacağız. Bu boss yarışları da kendi arasında 2’ye ayrılıyor. Yarışın ilk ayağında boss’un kuyruğundan kopmamaya çalışırken 2. kısımda ise boss'la aramızdaki farkı olabildiğince açmaya çalışacağız. Teknolojinin mehter takımına benzediğine değinmiş miydim?

Yeni nesle doğru hızla yaklaşırken, PlayStation 3 ve Wii gibi konsollar da kapıdan göz kırparken, günümüzde çıkacak bir oyunun tipsiz görünmesi kabul edilebilecek bir şey değil elbette. Bunun bilincinde olan Need for Speed: Carbon, en güzel kıyafetlerini giyip, süslenerek karşımıza çıkıyor. PC, PS3, PS2, Xbox, Xbox 360, Wii, Gamecube, PSP, DS ve mobil telefonlara (!!!) geleceği göz önünde bulundurulursa oyun, yeni ve eski nesil arasında bir geçiş oyunu niteliği taşıyor. Buna karşın, yayınlanan ekran görüntülerinden de görüldüğü üzere EA, iki nesil konsollarında da çuvallamamış görünüyor; Autosculpt teknolojisi sayesinde şüphesiz. Ancak kabul etmek gerekir ki, hayallerdeki yeni nesil grafiklerinden uzakta bu görüntüler. Sanıyorum bunlar için daha zaman gerekiyor.


Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.
Hızıyla kalpleri löpüdük löpüdük attıran bir oyunun kalpleri lapada lüpede şeklinde attırması için gereken şeyi de unutmamış Need for Speed: Carbon: kızlar. Underground’dan bu yana güzel kızlarla karşımıza çıkan NFS, bu sefer ise ülkemizde CNBC-e kanalında da gösterilmekte olan Two and a Half Men dizisinden tanıdığımız Emmanuelle Vaugier’i kendine seçmiş. Ayrıca Vaugier, Mayıs ayında yayınlanan Maxim top 100 listesinde de yer alıyordu. Buna göre Vaugier, Most Wanted videolarını da yöneten yönetmenle beraber oyundaki ara sahnelerde karşımıza çıkacak. Ancak bana kalırsa Brooke Burke'ün yerini hala kimse dolduramadı. aah, Burke... Neyse.

Underground'dan tanıyıp sevdiğimiz drift yarışlarının Most Wanted'da neden olmadığı bilinmiyor ancak bilinen bir gerçek şu ki, bu hüzünlü ayrılık daha fazla sürmeyecek. Her ne kadar önceki şekliyle direk olarak çıkmayacak olsa da drift yarışlarının varlığı sevindirici. Bu sefer puanlama sisteminde EA, öncekinden bazı değişiklikler yapmış. Örneğin artık hız, göz çıkartıcı puanlar yapmak için daha önemli rol oynuyor.

Rakamlarla bakacak olursak, Carbon bize şunları vaat ediyor:

89 km yarış alanı (!)
29 araç
20 adet tag
Tag oluşturabilmek için 24 çeşit renk

Tag olayı her ne kadar süs işlevini görse de artık kendi taglerimizi de oluşturabiliyoruz ve bu sadece sizi tatmin etmek için yapılası bir şey de değil; ele geçirdiğiniz bölgelerde, duvarlarda kendi taglerinizi görebilirsiniz.

Yeni nesil savaşlarının yaşandığı şu günlerde yarış oyunları arasında ciddi bir savaş söz konusu, zira her oyun güçlü donanımlarıyla oyunculara eşsiz dakikalar yaşatm… oyunculara eşsiz dakikalar yaşatmakla falan alakası yok aslında, her oyun yapımcısına yüklü para kazandırmak için çıkıyor bu oyunlar. Tabii bunun için de oyunculara eşsiz dakikalar yaşatmanın şart olduğunun bilincinde gibi görünüyor tüm yapımcıları; özellikle de NFS konusunda, EA. Her ne kadar Project Gotham Racing 3 kadar yeni nesle yakın durmuyor olsa da sunduğu yenilikler ve bağımlılık yaratan oynanışıyla NFS: Carbon, gözleri 1-2 numara büyütecek gibi görünüyor. Oyun çıkana kadar sağlam sistem ve oyunların dışında sanıyorum, bir de gözlük için para biriktirmek gerekecek.

 
Alıntı ile Cevapla

Cevapla

Etiketler
oyun, tanitimlari


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Kapalı
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Cevaplar Son Mesaj
Kitap Tanıtımları.. Lee Kültür ve Sanat 381 16 Şubat 2021 18:55
Kule Tanıtımları Ecrin Online Oyunlar 0 14 Aralık 2013 04:44
Dergi Tanıtımları Nigar Kültür ve Sanat 3 25 Aralık 2011 15:51
Receiver Tanıtımları (Goldmaster):. CyberNeaT Uydu Alıcı Cihazları 13 25 Aralık 2005 21:41