IRCForumları - IRC ve mIRC Kullanıcılarının Buluşma Noktası
  sohbet

Etiketlenen Kullanıcılar

Yeni Konu aç Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Stil
Alt 30 Eylül 2006, 11:20   #41
inFerno
Guest
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Yanıt: -[ Oyun Tanıtımları ]-





Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.

Mekan tasarımları oyunun atmosferini tamamlar biçimde. Çoğu gotik ortamlarda geçiyor. Yani fantastik bir dünya olduğu her yerinden belli oluyor. Ama etkileşimin etraftaki birkaç eşyayı kırmaktan öteye gidemediğini söylemem gerek. Bu kadar aksiyon dolu bir oyunda ortalığın darmadağın olmasını isterdim. Laf aramızda zaten savaştığımız ortamlar genelde kırık dökük zaten.

Pek çok çeşitte yaratığa karşı savaşacağız oyunda. Bunlar genelde korku filmlerinden fırlamış hilkat garibeleri. Bu hilkatler pek aptal da sayılmazlar. Doğrusunu söylemek gerekirse DMC 3 şu ana kadar oynadığım en zorlu aksiyon oyunlarından biri. Hele bölüm sonu boss'ları tam bir bela. Bu boss'lar genelde ekranın yarısını kaplıyorlar. Genelde zayıf noktalarını bulmak gerekiyor. Küçük bir tavsiyede bulunayım, bunlara karşı sürekli hareket halinde olun.

Bölüm başlamadan önce Cutomize seçeneğinden bölümde hangi silahları kullanacağımızı belirliyoruz. Eğer ihtiyacımız varsa ki kesin oluyor istediğimiz item'leride seçip bölüme başlıyoruz. Genelde bölüm başlarında yapacağımız kombolor bize gösteriliyor. Ne kadar çok kombo sıralamada o kadar yükseğe çıkmanızı sağlıyor. Zaten DMC'nin özelliği bu kombolar. Dövüş sırasında çok hızlı bir şekilde silah değiştirmenizde mümkün. Mesela zıpladınız ve yaratığa tabancayla saydırmaya başladınız hemen pompalıyı seçip onunla olaya devam edebiliyorsunuz. Yani action hiç kesilmiyor. İlk başlarda zorlansanız da zamanla kontrollü kombolar yaparken buluyorsunuz kendinizi. Dante savaşırken resmen dans ediyor. Bu dansa yaratıkları da kaldırıyorsunuz.
Peki bu kadar bol hareket çeşitliliğin olduğu bir oyunda kontroller nasıl olur diyeceksiniz? İşin aslı oyunu klavyeyle oynamak biraz sancılı. Artık bu tarz oyunlar PC platformu içinde fazlaca çıkmaya başladı. O bakımdan piyasada uygun fiyata çok güzel joypad'ler bulabilirsiniz. Tavsiyem bu oyunu joypad ile oynamanız. Klavyeyle komboları yapmak büyük problem oluyor.

Oyundaki gölgelendirmeler, parçalanmalar ve ışık oyunları çok iyi olmasa da gözü tırmalamıyor. Zaten yoğun aksiyon sırasında bunları incelemeye pek vaktiniz kalmıyor. Bu tür oyunların bazılarında olan geçtiğiniz yerlerdeki düşmanlarınızın daha sonra tekrar dirilmesi olayı maalesef DMC'de de mevcut. Bu işi yapmak resmen angarya. Aynı yerdeki yaratıkları tekrar, tekrar öldürmek insanı sıkıyor. Ara demolara da söylenecek fazla bişey yok. Gayet güzel. Unutmadan oyunu bitirdikten sonra Dante'nin kardeşi Vergil ile oynamaya da hak kazanıyorsunuz. Ama oynanışa önemli bir katkısı olduğunu sanmıyorum.

Maalesef kamera için çok iyi konuşmayacağım. Ama diğer oyunlardaki kadar kötü olduğu da söylenemez. Bazen çok alakasız açılarda olabiliyor, fakat kamerayı ayarlamanızı sağlayan tuş ile bu işinde üstesinden gelebiliyorsunuz. Herkes niye kameranın karakterimizin arkasında takip etmediğinden şikayet eder. Öyle bir sistem DMC'ye hiç uymaz. Çünkü değişik kamera açılarıyla yaptığınız hareketleri izleyebiliyorsunuz.

Grafikler konsol çevirisi olmasına rağmen hiç de fena sayılmazlar. Hepsi göze hoş görünüyorlar. Sesler ve müzikler oyunun en büyük artısı. Dante'nin lafları ve dövüş sırasında çalan çok sıkı parçalar mevcut. İnsanın coşası geliyor.

Evet işte DMC 3 böyle bir oyun arkadaşlar. 20 bölüm artı gizli bölümlerle hayli uzun bir oyun. Eğer serinin daha önceki oyunlarını oynamamış bile olsanız bu oyunu mutlaka deneyin. Böyle oyun PC platformuna her zaman gelmez. Herkese iyi eğlenceler.

 
Alıntı ile Cevapla

IRCForumlari.NET Reklamlar
sohbet odaları sohbet odaları Benimmekan Mobil Sohbet
Alt 30 Eylül 2006, 11:23   #42
inFerno
Guest
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Yanıt: -[ Oyun Tanıtımları ]-




Ghost Recon: Advanced Warfighter


Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.
Askeri bir uçağın içindeyiz. Kulaklarımız gaz bir müzikle çınlarken heyecanla ana kapının açılacağını bekliyoruz. Aşağıya atlayacağımız bir gerçek. Adrenalin pompalanıyor, müzik artıyor derken kapı aralanıyor. Koşan askerlerin ayakları altında titreşen kapı, dört beş adım sonra artık geride kalıyor. Şimdi her taraf bembeyaz. Müzik sesi gitmiş, kulaklarımızda sadece rüzgârın okşayan sesi, birde sinir bozucu brifingler. Bir anda yukarda kalan bulut tabakası, bizi mükemmel ve şu ana kadar görmediğiniz kadar detaylı bir şehir manzarasıyla yalnız bırakıyor. Gözümüzü alan güneş, binaların çatılarından parlıyor. Fakat biz yalnız değildik. Hemen etrafımıza bakıp uçan takım arkadaşlarımızı yanımızda görüyoruz. Şehir yavaş yavaş bize yaklaşırken bir anda paraşütümüz açılıyor. Ayaklarımız dans edercesine G kuvvetiyle sallanırken, adamımız; Scott Mitchell, doğru düzgün bir yere inmek için çabalıyor. Ve sonunda sanki bir iniş için oraya konmuş bir otobana iniyoruz.

Evet, böyle egzantrik bir girişle Ghost Recon: Advanced Warfighter (GRAW) yazımıza başlamak, gerçekten onun hakkı. Çünkü tam anlamıyla bir filmi andıran bu giriş, GRAW adıyla her zaman hatırlanmaya değer.

Uzun zamandır Ubisoft tarafından yapımının tamamlanmasını bekleyen PC oyuncuları, her dakika Xbox360 versiyonunun screenshotlarına bakıp bakıp iç çekiyorlardı. Derken oyun çıktı ve bir anda vurdu bizi. FEAR ve Quake4'ten sonra en çok beklenen FPS olmasının yanı sıra, gerçekçiliği ve grafikleriyle de en çok beklenenlerin liste başıydı. Oyunun savaş kurgusu eski bir özel tim çalışanı olan Tom Clancy tarafından geliştirilse de, grafikler; gerçekten mükemmel bir iş çıkartıyor. Oyunun muazzam büyüklükteki şehirlerde geçmesi bir yana, son teknoloji grafik teknikleri kullanımı ve atmosferi tamamen büyüleyici.

Bir şehir düşünün. Evet, gerçek bir şehir. Saklanabilecek ne kadar yer vardır acaba? Bina içleri, pencereler, çöp kutuları, arabalar, direkler, kapı kirişleri, kutular ve bilumum öğe. GRAW tüm bu hissi verebilmekte. Şehirde dolaşırken, şaşırmamak mümkün değil. Kollanacak ve kesilecek o kadar çok girinti ve çıkıntı var ki kendinizi kocaman bir bahçede küçük bir karınca gibi hissetmek içten bile değil. Bu yüzden sadece yeryüzüne bakmak yetmiyor. Tüm bina çatıları, balkonlar, pencereler hep kesilmek zorunda. Sürekli tetikte olunması gerekiyor. Hiç beklemediğiniz bir yerden teröristin teki fırladıktan sonra "Ah be" dememek için en azından. Biliyorsunuz, bu simülasyon oyununda sağlığınız 100 üzerinden değerlendirilmiyor. Maksimum 4 mermi yeme hakkınız var. O da değişiyor tabi. 2 mermiyi gövdeye yediğiniz anda da gidebilirsiniz.

Oyuna, Meksikalı isyancıların (terörist desek daha doğru olur) şehri basıp, büyük rütbeli devlet adamlarını tehdit edip, birde üstüne bir tanesini kaçırmasıyla patlak veren krizin tam ortasında giriyoruz. Takımımız her bölümde 4 kişi. Bölümlere başlamadan önce geniş silah yelpazesinden takımımıza seçimler yapabiliyoruz. Tabancalar, keskin nişancı tüfekleri, makineli tüfekler, el bombası, roketatar, ekstra şarjör gibi şeyler hep bizim seçimimiz dahilinde. Silahlar çok fazla çeşitli değil fakat hepsi işimizi görür nitelikte. Ayrıca seçtiğimiz silaha dürbün, tutamak ve susturucu gibi eklentiler de yapabiliyoruz. Fakat bunların silahlarımızın özelliklerini kısıtlama gibi yan ektileri de var. Mesela susturucu taktığımızda silahın isabet gücü ve atış gücü düşüyor. Dürbün takarsak çok daha iyi nişan alabiliyoruz ama silahımızın ağırlığı arttığı için adamımızın hareket esnasında staminası çok daha hızlı düşüyor (bu konuya sonra değineceğim). Tüm silahları seçebilmemiz, bize pozisyon seçimini de otomatikman sağlıyor. Mesela keskin nişancı silahı seçerseniz takımınızda tam bir keskin nişancı gibi davranmak zorundasınız. Makineli tüfek seçerseniz, nişancılarınız etrafı kolaçan ederken, önden gitmeniz gerekiyor. Takımınızın iyiliği için. Unutmayın, bu oyun tam bir takım oyunu.
Takım kaptanı olarak, emirleri vermek de size düşüyor tabi ki. Sağ üst köşede bulunan isim listesinde faremizin tekerleği yardımıyla eleman seçebiliyoruz. Takım elemanlarının isimlerinin yanında silahlarının sembolünün gösterilmesi, hangisinin nişancı olup olmadığı gibi önemli detayları görebiliyoruz. Elemanı seçtikten sonra karşımıza çıkan ufak menüde "Git" , "Dur", "Saldır", "Koru", "Takip Et" gibi bir kaç komutu anında uygulayabiliyoruz. Adamı seçtikten sonra "Git" komutunu seçersek, adam, faremizin işaret ettiği yere gidiyor.


Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.


Ayrıca oyunda bir kaptan olarak, ufak çaplı bir uydu desteğine de sahibiz. Tab tuşuna bastığımızda o anda bulunduğumuz bölgenin gerçek zamanlı ve hareketli haritası geliyor. Yani adamlarımızı gerçek zamanlı olarak bu harita üstünde görebiliyoruz. Zoom yaparsak bir binanın arkasındaki düşmanı görme şansınız bile var. İlerleyen tanklar, uçan helikopterler, hepsi bu haritada gözüküyor. İşin güzel yanı, bu harita üstünden adamlarımıza komut verebiliyoruz. Hem de daha detaylı bir şekilde. Mesela zincirleme bir "Git" komutunu harita üstünde bir kaç yere tıklayarak verebiliyoruz. İstersek bu verdiğimiz komut zincirinin ilk halkasını, istersek hepsini birden adamımıza uygulatabiliyoruz. İşte oyun bu anda tam bir strateji oyununa dönüşüyor. Kendimiz haritaya bakarak ilerleyemesek de, gerçek zamanlı olarak adamlarımızı yönetmek sanki FPS olmayan bir başka strateji oyununu oynuyormuş hissi veriyor. Adamlarımızı ayrıntılı bir şekilde buradan yerleştirmekte mümkün. Commandos vari görüş açılarını bu haritadan da ayarlayabiliyoruz. Mesela bir sokakta, bir adamımız sağ tarafı keserken, bir diğerinin sol tarafı kesmesini ayarlayabiliyoruz. Her zaman açılar çok önemli. Oyun; 3 adamımızı da hep tam verimde kullanmayı gerekli kılıyor.

İstediğimiz zaman takımımızın kasketlerinde bulunan kameralardan da görüntü alabiliyoruz. Fakat bu özelliği ben oyun boyunca hiç kullanmadım desem yalan olmaz. Sağ üst köşede bulunan ufak kutucuğun içinde de o anda seçili bulunan takım arkadaşımızın kamerasının çektiği görüntünün ufak bir siluetini görmek de mümkün. En azından ilerleyip ilerlemediğinden emin olmak için buraya veya isminin yanındaki boşluğa bakmak yeterli. Takım elemanının aldığı komuta göre yanında da ufak bir simge çıkıyor. Mesela gidiyorsa, yeşil bir ok, duruyorsa tamamen bomboş oluyor. Takımın sağlığını da yine isimlerinin sağ tarafından görmek mümkün. Yeşil renkteki ufak kutu sağlığının iyi, açık kahverengi; orta, koyu kahverengi de ağır yaralı olduğunun göstergesi.

 
Alıntı ile Cevapla

Alt 30 Eylül 2006, 11:25   #43
inFerno
Guest
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Yanıt: -[ Oyun Tanıtımları ]-





Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.
Takımdan bu kadar bahsettik, biraz da yapay zekadan bahsedelim. Oyunda saklanılacak çok yer olduğundan yapay zekanın üstünde çok zaman harcandığı hemen anlaşılıyor. Her kapı eşiği, her duvar çıkıntısı, düşmanların saklanması için çok iyi yerler. Bir düşman sizi gördüğünde öyle pervasızca etrafta dolaşmıyor. Genelde bir çıkıntının arkasına geçip, arada bir size ateş ediyor. Böyle bir oyunda olması gereken de bu zaten. Yalnız bazen etrafta koşan askerler durup size ateş edebiliyor. O zamanda size çok rahat hedef olabiliyorlar. Ama genelde bir arabanın arkasında veya yanında çökmüş halde veya devriye gezerken görüyorsunuz onları. Sizleri gördüklerinde eğer yanlarında saklanılacak çok bir şey yoksa veya ona uzaksalar, tetiğe sarılıp kesinlikle bırakmıyorlar. Bu yüzden karşı karşıya geldiğinizde çok hızlı olmalısınız. Genelde koşuşturmadıkları ve önceden yerleştirildikleri için yapay zeka çok fazla etkili değil. Görüp ateş etmeleri dışında çok fazla yaptıkları bir şey yok. Sadece ellerindeki silahlarını kullanıyorlar.

Oyunun en güzel kısmı, büyüleyici grafikleri. Oyunda her şey gerçekten çok detaylı modellenmiş. Silahlarımız bile şaşırtıcı derecede detaylı. Bunu silah seçim penceresinde silahınıza bakarken de görebilirsiniz. Takım arkadaşlarımızın kıyafetleri (Evet, buruşukluklardan bahsediyorum), yüzleri, kasketleri ve alet edevatları da süper çizilmiş. Kaplamalar da gerçekten çok kaliteli. 512 MB bir erkan kartınız yoksa oyun size normalde sadece orta ve düşük kaliteli kaplamaları seçmenize izin veriyor. Fakat oyunun klasöründeki bir dosyadan bunu kendinizin yüksek değerine getirme imkanınız da var. Oyunda her yer shader kaynıyor. Asfalta baktığınızda o sıcak parlamayı hemen görebiliyorsunuz. Özellikle oyunda kullanılan HDR desteği ve detaylı bump mapping çalışması, neredeyse bazı sahneleri gerçek yapmış diyebilirim. Bazı duvarlar, uzaktan bakıldığında resmen gerçek. Ağaçlar, arabalar, tahta çitler, teller, pencereler, borular, kutular, variller, kum yığınları, su, hepsi gerçekten çok başarılı. Özellikle patlama efektleri şu ana kadar gördüğüm en iyisi diyebilirim. Hazır patlama demişken, oyunun fizik motorundan da bahsetsek hiç fena olmaz.


Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.


Bildiğiniz üzere oyun, Ageia fizik kartını destekleyen ilk oyunlardan biri. Oyunu yüklerken, fizik kartınız olsa da olmasa da fizik sürücüleri otomatik olarak yükleniyor. Hatta her Windows’u başlattığınızda sistem tepsinizde otomatik olarak bir Ageia ikonu çıkıyor. Bu, sürücülerin yüklendiğinin bir işareti. Fizik kartımız olmadığından bu pek bir işe yaramıyor. Hatta bu sürücüleri kaldırsak bile oyunda herhangi bir performans düşüklüğü olmuyor. Fizik kartınız olduğunda oyuna katılan tek şey, patlamalarda ve ateş ettiğinizde etrafa saçılan partiküllerin artması. Başka hiç bir şey katmıyor. Aksine, kartın; ekran kartı ve işlemci ile iletişiminin çok uzun sürdüğü için oyunda büyük bir performans kaybı olduğu söyleniyor. Fizik kartınız olmadan da oyundaki fizikler oldukça etkileyici. Bir arada bulunan bir kutu kümesine atılan el bombası, tamamen gerçekçi bir patlama yaratıyor. Etrafa saçılan kutular tamamen gerçek bir biçimde yuvarlanıyor. Ağaçlar hariç, oyundaki tahta şeyler de silah ateşine karşı oldukça duyarlı. Duvara ve yere ateş ettiğinizde de yeni oyunlarda gördüğümüz poligonik değişiklikler hemen göze çarpıyor. Oluşan oyuklar aynı zamanda bump mappingle de süslenmiş. Bu şekilde çok gerçekçi hasarlar görmek mümkün. Gözüme çarpan, daha iyi bir tabirle, gözüme batan bir şey ise neredeyse tüm bölümlerde etrafa saçılmış ufak içecek kutular. Neredeyse her yerde var. Sırf "Biz iyi bir fizik motoru kullanıyoruz" demek için etrafa saçıldıkları hemen anlaşılıyor. Boşluğa bir el bombası atsanız bile etrafa saçılan bir şeyler göstermek istedikleri belli. Bunları taş toprakla değiştirseler çok daha gerçekçi olurdu. Her el bombasında etrafa saçılan kutular yerine taş toprak görmek isterdim. Oyundaki sokak lambaları ve arabalar da patlamalardan oldukça güzel bir biçimde etkileniyor. Lamba direkleri yamuluyor, camları, hatta ampulleri kırılıyor. Arabaların kapıları açılıyor, camları kırılıyor, lastikleri patlıyor, süspansiyonlarından dolayı sallanıyor. Gayet gerçekçi ve hoş. Hatta hiç hasar görmemiş bir arabaya ateş ettiğinizde bazen alarmı bile çalabiliyor. Gayet güzel detaylar.


Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.
Bütün bu güzellikleri yaşamak için, emin olun, tam bir oyun canavarına sahip olmanız gerekiyor. Oyun 1 GB DDR bellek, P4 3.0 GHz ve GeForce 6600 GT çipli bir kartla, üzgünüm, oynanamayacak derecede yavaş. Yani kesinlikle zevk almazsınız, aksine, oynayışınız bile etkileniyor. En az 7600 çipli bir kart, 1 GB DDR2 bellekle (en az) birazcık rahat oynamak mümkün. Ancak o da eğer tüm efektleri aktif hale getirdikten sonra çözünürlüğü 1024’e 768 ve yukarısına getirirseniz, kesinlikle yetersiz. Emin olun, bu oyunun piyasada Oblivion'ı bile sollayan bir sistem gereksinimi var. Oyunun grafik menüsünde çok ayrıntılı bir seçim yapamıyorsunuz. Bu yüzden ufak ayarlar yaparak grafikleri sisteminize gore optimal düzeye getirmek bir hayli zor. Oyunu ilk açtığınızda kartınıza gore grafikler ayarlansa da, grafikler ve FPS değerleri çok tatmin edici değil. Bu yüzden oyun klasöründe bulunan bir dosyada oynamalar yapmak mümkün. Fakat bunun nasıl yapıldığını söylemeyeceğim çünkü eğer bir yanlışlık yaparsanız, oyunda ciddi hatalar meydana gelebiliyor. Ama bu ayarların nasıl yapılacağını detaylı olarak internetten arama yaparak bulmanız mümkün.

Oyunda sesler gerçekten film standartları düzeyinde. Bunu ilk kez helikopterden aşağıya iple indiğinizde, yanınıza bırakılan iplerin seslerinden anlıyorsunuz. Silah sesleri ve patlama sesleri de bir hayli gerçekçi. Müzik konusunda çok fazla bir şey söyleyemeyeceğim çünkü bu oyun bir simülasyon olduğundan, çoğu sahnede müzik yok. Anda sağlam bir çarpışmaya girerseniz biraz hareketli bir müzik çalmaya başlıyor. Ama ben gerçekçilik için müziği kapatın derim. Oyun güncel EAX teknolojilerini destekliyor. Eğer surround destekli bir karta sahipseniz, ses konusunda hiç şüphesiz çok memnun kalacaksınız. Etrafa göre yankılanan takım arkadaşlarınızın sesleri gerçekten büyüleyici. Silah sesleriniz de binalardan geri sekip gelmiyor değil.

GRAW multiplayer desteği de içeriyor. İster Co-operative, ister deathmatch tarzı oyun oynamak sizin elinizde. Benim tercihim böyle bir oyunda tabiki co-op'dan yana olur. Oyunu kuran arkadaşımız kaptan olduğundan, diğerlerine emirleri de o veriyor. Yani eğer kaptan değilseniz, kafanıza esen şeyi yapamıyorsunuz. Özellikle kaptanınızdan çok uzağa giderseniz, ne yazık ki oyun bitiyor. Kaptan ölürse de oyun bitiyor, bu yüzden kaptanı her zaman korumalısınız. Kaptan size, aynı hikaye modunda olduğu gibi tüm emirleri verebiliyor. Sizi uydudan yönlendirebiliyor. Mesela bir yere tıkladığında "sizing" ekranınızda o yer işaretleniyor ve oraya gitmeniz bekleniyor. Bence gayet hoş. Özellikle oyundaki tüm bölümleri bu şekilde oynamak süper zevkli oluyor.

Oyunda hatalar da yok değil. Takım arkadaşlarınız engebeli ve çıkıntılı arazilerde çoğu zaman takılabiliyor. Bunu tekrar "Dur" ve "Git" komutlarıyla çözmeniz mümkün. Ayrıca bir yerden diğerine giderken elemanlarınız çok fazla kendine göz kulak olamıyor. Saçma sapan yerlere bakarak ilerliyorlar. Bu da düşmanlarını görememelerine neden oluyor. Çoğu zaman bu yüzden adam kaybetmeniz mümkün. Fakat verdiğiniz görüş açılarını gayet kusursuz bir biçimde uyguluyorlar. Her zaman istediğiniz yeri kesiyorlar. Bazen düşman gözükse bile, öldür dediğiniz zaman düşmanı kendi fark edemeyebiliyor. Bu da oraya gidemediğinizde can sıkıcı bir hal alıyor.

Sonuç olarak, GRAW şu anda piyasadaki en güzel grafikli FPS simülasyonlarından biri. Eğer önceki oyunların hayranıysanız ve süper bir sisteminiz varsa oyunu hemen alın derim. Ama benden bir tavsiye, oyunu almadan önce demoyu indirin ve sisteminizde nasıl çalıştığına bir göz atın. Çünkü oyunu aldığınızda sisteminizin yetmediğini görürseniz paranızı iade edemeyebilirsiniz. Oyundaki buglar bazen can sıksa da, atmosferi yine de onu normal bir oyun olmaktan kurtarıyor. Başka bir yazıda görüşmek üzere! İyi oyunlar dostlarım.

 
Alıntı ile Cevapla

Alt 30 Eylül 2006, 11:30   #44
inFerno
Guest
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Yanıt: -[ Oyun Tanıtımları ]-




Caesar IV
Hnn hnn. Şuraya bir farm yapalım, buraya bir barracks. Köylülerle altın taşıtalım ki asker çıkartabilelim. Hnn hnn, şimdi yeterli altınımız olduğuna göre kim tutar askerlerimizi. Hayda bre lejyonerler, bu Sezar sizinle gurur duyuyor!"

Strateji ve Sezar kelimeleri bir araya gelince bu cümleler geçiyor akıllardan ister istemez. Dune 2'yle doğan, Warcraft 2'yle patlayan ve Age of Empires ile strateji kelimesini esir alan gerçek zamanlı strateji oyunları bunun sebebi şüphesiz. Tabi göz önünden kayıp geçen bu sahnelerin klişeliğinin sebebi değiller asla; onu da bu oyunların çok satmasına ve para kokusunun çekici olmasına bağlayabiliriz.

Para kokusundan ziyade zihinlerinin izinden gidenlerdir çıkış tarihinin üzerinden 10 seneden daha fazla süre geçmesine rağmen akılda kalabilenler. Impressions Games çalışanları da 1993 yılında bu yolda giden ekiplerdendi. Savaşmayıp sevişme mottosunu düstur edinmiş bir strateji oyunu düşünebiliyor musunuz? Yıkmanın değil; yapmanın üzerine kurulu; ama gerektiği zamanda da kılıcını kınından korkmadan çıkartabilecek kadar gerçekçi bir oyun... Evet, Warcraft ve türevlerinin mitoz bölünmeyle çoğaldığı (hepsi birbirinin aynıydı zira) bir dönemde paranın kokusu kesinlikle bu değildi.


Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.

Caesar, Simcity ile "ucundan azıcık" gerçek zamanlı stratejileri karıştıran yapısıyla kendisine bir şekilde yer edindi ve ardından gelen 2 ve 3. oyunlarla seri olarak ismini sağlamlaştırdı. Ne var ki Impressions Games, aynı yoldan gitmeyi tercih edip Pharaoh, Zeus gibi kısmen benzer; ancak farklı temalara sahip oyunlarla karşımıza çıkınca, 2004 yılında kepenkleri indirmek zorunda kaldı. Evet, 90'lı yıllarda büyük balık (Sierra) küçük balığı (Impressions) yuttu, ardından balina (Vivendi Universal) ikisini birden yutuverdi. Küçük balıktan arta kalanlar ise yeni bir organizmanın (Tilted Mill) yapısına katılarak eski günlere geri dönme özlemiyle arı gibi çalışıyor.

Evet, yıkmak değil yapmak üzerine kurulu demiştik Caesar için; yani kısmen Simcity benzeri bir oyun yapısı söz konusu. Pek çok klonda olduğu üzere "bir işçi, bir bina ve bir altın madeni verdim sana, yok et düşmanı buharlaştır, haydi göreyim seni" tarzında bir oyun yapısı söz konusu değil. Düşük seviyeli bir Roma valisi olarak başlayan yolun sonunda ise oyunun adı yatıyor: Sezar olmak.

Tıpkı eski oyunlarda olduğu gibi sıfırdan bir şehir yaratma seçeneği var elbette ki; 4. oyunun bir güzelliği ise bu noktada 2. bir seçeneğinizin olması: önceden düzenlenmiş bir şehri seçerek düşmanı yok etme, buharlaştırma. Evet, kılıcı düşman kafasında görmeden duramayanlar için ikinci bir seçenek de oyunda mevcut. Tabi bu seçenekte sadece savaş yok; bir vali olarak duvarları sağlamlaştırmak, mancınıkları mevzilendirmek ve kapıdan içeriye girmeye çalışanlarla kızarmış pirzola yapmak da sizin göreviniz. Ayrıca savaş sisteminin eski oyunlardan çok daha farklı hazırlandığını belirtmekte fayda var.
Önceki oyunlarda olduğu gibi 4. yapımda da ev ve yol inşa ederek evsizleri şehrimize davet edip şehrin temellerini atıyoruz. İlk gelen, en düşük tabaka genellikle fabrikalarda istihdam ediliyor, ayağını da yorganından fazla dışarıya çıkaramadığı için haliyle fazla vergi veremiyor. Ev, su, yol ve iş düşük tabaka için yeterli iken üst düzey için yeterli değil elbette; tapınak yapmalı, kolezyum yapmalı, barbarları (!) dövüştürmeli. Orta tabakayı da bu şekilde yerleştirdiğiniz zaman geriye zengin tayfa kalıyor. Şehre şarap getirmek bunlar için faydalı olacaktır. Tahmin de edebileceğiniz üzere her bir üst tabakanın yorganı daha uzun olduğundan, cebinize giren para o kadar fazla oluyor. Kısacası oyundaki temel mekanizma: ne kadar ekmek, o kadar köfte. Evet.

Eski Caesar oyunlarındaki, bir sanal bebek narinliğindeki, aşırı ilgi bekleyen şehir sakinleri bu oyunda birer birer göç etmişler. Özelden çok genele yoğunlaşan oyunda tekil kişilerle ilgilenmeyeceğiz, halkın mutluluğu, gelir gibi belirleyici ana faktörler olacak. İş durumu, sağlık, yiyecek gibi faktörler de genel mutluluğu belirleyen unsurlar olacak. Şehri inşa ettikten sonra yapacağımız şey de oyunun bize verdiği bu faktör sınırlamaları. Oyunun tasarımcısı Tony Leier'in de söylediği üzere Caesar IV, oyuncular üzerinde baskı kurmaya çalışan bir oyun değil. Sezarı kızdırmadığınız veya yakınınızdaki şehir valilerinin tepesini attırmadığınız sürece yuvarlanıp gideceksiniz. Barbar saldırılarına her an hazırlıkta olmanın faydası var tabi ki.

Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.

Caesar IV, 1998'de çıkmış olan Caesar III'ün motorunu kullanıyor. 2D hazırlanan oyunda bu grafiklerin tercih edilmesinin sebebi, yapımcıların oyunun P166 MX makinelerde de çalışmasını istem... Ha ha, 8 seneden sonra bu satırları okumak istemezdiniz, değil mi? Öyle desem de, yandaki görüntüleri görünce yemezdiniz zaten. Yapımcılar da bu satırların yazılmasını istemiyor olmalı ki, bu oyun için yepyeni bir motor geliştirmiş. Görseller, zaten ekran görüntülerinden de görebileceğiniz üzere hayli gelişmiş ve günümüze uygun hazırlanıyorlar. Tamamen 3 boyutlu olan Caesar IV, boyut atlayarak sadece ekran kartınızdan soğuk terler akıtıp gözlerinizi boyamaya çalışmıyor; bizzat 3. boyutun oyuna getirdiği pek çok avantaj var. Tepeden, şehrinizin yavaş yavaş gelişimini izlerken yakınlaştıkça binaların yapım aşamasını görecek, daha da yakınlaştıkça işçileri, insanları, günlük yaşamı, yarattığınız bu canavarın içinde işlerin nasıl göründüğünü göreceksiniz. İnsanlar işe gidecek, sevgilisinin peşinden koşturacak, markete gidip 2 ekmekle yarım kilo peynir alacak, eve gidecek, yemeğini yiyecek ve uyuyacaklar. Ardından da gece olacak. Komik bir cümle gibi duruyor değil mi? Aslında değil; zira eski Roma'da 1993'ten beri gece olmuyordu!

Komple yenilenen savaş sistemi ve arayüz gibi unsurların yanı sıra bazı mevcut ayrıntılarda da ufak değişikliğe gidilmiş; din gibi. Artık Roma, 8 seneden sonra yeni bir tanrıya kavuşuyor! Evet, artık oyunda 5 adet tanrı var. Bunun ne faydası mı var? Şöyle söyleyeyim, bir Mars tapınağı yaparak ülkenin askeri gücünü artırabilirken bir Venüs tapınağı, halkın birbirine daha fazla kaynaşmasına yardımcı olabilir. Dinin yanı sıra kaynak, market, yapı, karakter gibi objelerin sayısı da önceki oyunlardan bir hayli fazlalaşmış. Bunun sonucu olarak da, gerek sandbox moduyla olsun, gerek senaryo kısmıyla olsun, oynanış süresi bakımından Oblivion'la aşık atan bir oyun süresi ortaya çıkmış; tam 100 saat!

Tüm bunların yanı sıra, makinem zayıf diye hayıflanmasın eski Caesar hayranları; yapımcılar oyunun her sistemde verimli bir performansta çalışacağını söylüyorlar. Yapımcıların da pek çok yerde belirttiği ve açıkça da görüldüğü üzere Caesar IV, geliştirilmiş bir Caesar III değil, geliştirilmemiş bir Caesar III hiç değil. 14 aydır hazırlanmakta olan yapım, ekibin söylediğine göre eylül ayının ortalarında hazır olacak. 2001'de kurulan, yeni ama tecrübeli çalışanlara sahip Tilted Mill her ne kadar Children of the Nile isimli ilk oyunlarıyla vasatı aşamadılarsa da, bu sefer önlerinde çok daha sağlam potansiyele sahip, koskoca bir isim duruyor. İşin arkasında Vivendi Universal gibi bir ismin de bulunduğu bir ekip göz önünde bulundurulursa, bu potansiyelin boşa kullanılacağını hiç sanmıyorum.

 
Alıntı ile Cevapla

Alt 21 Ekim 2006, 12:12   #45
inFerno
Guest
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Yanıt: -[ Oyun Tanıtımları ]-




Secret Files: Tunguska


Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.
1908 yılının 30 Haziran günü, saat sabahın erken saatlerinde Sibirya'nın Tunguska bölgesinde meydana gelen patlama ile halk uyanır ve buna bir anlam vermeye çalışır. Ama bu patlama ufak çapta bir patlama değildir. Gelmiş geçmiş tarihin en büyük gök taşı dünyaya çarpmıştır. Ya da öyle sanılmaktadır.

Rus bilimadamları –olayın meteor çarpması olduğunu düşünen bazıları- son iki bin yıl içersindeki en büyük çarpışma olduğuna inanmaktalar. Ama kafalarında bir soru işareti vardır. O da, bu meteor dünyaya çarptıktan sonra arkasında neden hiç iz bırakmadığıdır. Bu olayı görenler ise sadece Sibirya yerlileri Eveki halkı ve o çevrelerde çobanlık yapanlardır. Onlar da şimşek tanrısının bir gazabı olduğuna inanırlar.

Tunguska'nın sessizliği Hiroshima'ya atılan atom bombasının yaydığı dalganın iki bin katı gibi bir kuvvetle bozulur ve binlerce hektar ormanı yok eder. Sismik şok dalgaları önüne çıkan araçları havada ordan buraya savrulan kağıt parçaları gibi savurmuş ve bu dalga, Avrupa'dan bile hissedilmiştir. Hava, gece vakti gazete bile okuyacak kadar aydınlık olmuştu. Sonuçlar ise ölüm ve yıkım idi. Kimse gerçekten Tunguska'da neyin patladığını bilmiyordu.

Mircoids ve Pendulo Studios gibi Fusionsphere Systems – Animation Arts ikilisi de 2B macera oyunlarına olan hevesleri ve tutkuları sayesinde bizleri eskilere götürüyor ve bunu çok da iyi başarıyor. Eski klasik olan oyunların yeni jenerasyona uyacağız diye kendisine özgü oynanış, grafik ve atmosferinden vazgeçerek 3B'ye geçişleri her zaman için –oyun sevilse dahi- buruk bir yüz ifadesiyle bakıldıktan sonra oynanmaya başlanıyor ve de unutuluyor. Çünkü 3B'ye geçtiklerinde ister istemez araya aksiyon giriyor (bkz Dreamfall: TLJ) ve bu sizi birazcık oyundan soğutuyor. Dediğim gibi soğutması oyundan nefret etmek anlamına gelmiyor tabi ki. O bölümlere geldiğinizde "Of hadi bit!" dediğimiz oluyor (en azından benim oldu. Yalanım yok).

Kahramanlarımız Nina Kalenkow ve Max Gruber olmak üzere iki cinsiyete ayrılmaktalar. Nina ve babası Vladimir zamanında Rusya'da yaşıyorlardı. Vladimir'in işi ise Tunguska'da meydana gelen patlamanın nedenini araştırmak idi. Yıllar sonra ikisi Berlin'e taşınmışlardır. Vladimir Rusya'daki görevini bırakmış Berlin’deki bir müzede çalışmalarını sürdürmektedir. Nina ile konuşup ofisinde buluşmaları gerekirken gizemli bir olay oluyor ve Vladimir ortadan kayboluyor. Nina ofise vardığında her yeri darmadağınık görüyor ve durumu anlamaya çalışsa da bunu beceremiyor ve babasını aramaya koyuluyor. Hep baba-kızdan bahsettik. Yok mu bunların anneleri? Nina annesini Rusya!da bir trafik kazasında kaybetmiştir.

Dreamfall'da Zoé'nin Reza'yı deli gibi arayışının benzerini de burada göreceğiz. Bu esnada yalnız değiliz neyse ki. Böylesine güzel ve yardıma muhtaç bir kızı yalnız başına bu tür bir olayın içersinde bırakmak olmazdı zaten. Vladimir!in meslektaşı Max Gruber her fırsatta Nina'ya yardımlarını sunuyor. Daha önceden hiç görmediği bu kıza zaten gördüğü anda beyninin bazı bölümlerinde aşk şarkıları ile birlikte nasıl etkileyeceğine dair senaryolar kuruyor herhalde ki, her fırsatta yardım etmek istediğini belirtiyor. Etkilemek uğruna hiç planda olmayan yerlere gidecek ve tabi en önemlisi Nina'nın hayatını kurtarması gerekecek. Bu ikilinin ise uğraşacağı kişiler öyle çapulcu tipler de değil tabi ki. İşin içinde Rus askerleri, gizli servis ve olası mezheplerle birlikte bazı kötü amaçlı işadamları var malesef. Bunların arasından Vladimir'i sağ salim bularak Tunguska hakkındaki gerçeği öğrenebilecek miyiz acaba?

Bir macera oyununu macera oyunu yapan bu önemli unsuru biraz özetledikten sonra gelelim bunun göze daha da hoş gözükmesini sağlayan diğer etmenlere. Öncelikle grafiklerden söz edelim. Anlaşılan o ki yapımcı firmalarda çalışan arkadaşlar grafikler konusunda epeyce bir çalışmış. Oyuna başladığınızda da bunu anlıyorsunuz zaten. Etkileşebileceğiniz cisimler dışında arkaplandaki ufak tefek animasyonlar da sizi iyice oyuna bağlıyor. Gerçekçiliği arttırıyor. 2B olduğu için grafiksel açıdan bir Myst IV atmosferi beklemek de pek mantıklı olmazdı (hala gözümün önünde o manzara). Ama yine de gönül isterdi ki ağaçların yaprakları oynasın, çimenler rüzgarla birlikte hareket etsin ya da yerden toz parçaçıkları yükselsin. Ama günümüzde kusursuz oyun gösterebilir misiniz bana? Her ekranda olmasa da kesin bir şey var ki o da bu efektlerin bazı yerlerde olması insanı bir kaç dakika ekrana baktırıp yapacağınız şeyleri unutmanıza yol açabilir cinsten. 2B oyunların en güzel yanlarından biri de bu zaten. Karşınızdaki güzelliğe, çekiciliğe, yumuşak grafiklere bakakalmanız... Bu arada karakterler ise 3B. Grafik ayarlarından AA'yı da açarak macera oyunlarındaki sinir bozucu köşeli grafiklerden kurtulup göze daha hoş gözükmesini sağlayabilirsiniz. Sonuç olarak grafiksel açıdan bir Still Life bekleyebilirsiniz.

Oyunun her alanında müzik çalmaması ise yerinde bir karar olmuş. Bazen müzikler insanın başını ağrıtabiliyor. Eh o zaman ayarlardan müziği kısabilir ya da kapayabilirsiniz tabi. Ama hiç birinizin bunu yapacağını düşünmüyorum. O bakımdan oyunu kendi halinde bırakmak en iyisi. Hatta müziği efektlerden ufak bir derece daha fazla tuttuğunuzda oyuna daha iyi adapte olabilirsiniz. Çünkü müzik, gerekli anlarda çalıyor. Mesela ilerleme kaydettiğinizde hafif gerilim müzikleri çalabiliyor. Bu da heyecanı arttırıyor. Müziğin bazı alanlarda kapalı olması da etraftaki sesleri duymanıza böylelikle oyuna adapte olarak daha iyi düşünmenize yarıyor. Aklıma geldi de, klasiklerden Broken Sword'da da durum böyleydi.


Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.
Karakterlerimizi de nasıl etkileştirdiğimizden bahsedelim. Farenin sağ tuşu "görme,inceleme" işlemlerini gerçekleştirirken, sol tuş ise "etkileşim, birleştirme" yapmamızı sağlıyor. Ayrıca ayarlar menüsünde "Game Help"i işaretlerseniz oyunda takıldığınız kısımlarda "Space" ya da sağ aşağıdaki büyütece basarak bulunduğunuz ekrandaki etkileşebileceğiniz ve gidebileceğiniz her türlü şeyi görebilirsiniz. Karşılaştığınız bir bulmaca olunca da sol yukarda bir ikon beliriyor. Bulmaca ile ilgili yardımı not defterinde bulabiliyorsunuz. Bulmacanın tam çözümünü vermese de ya tek harekette bitirecek şekli gösteriyor ya da işi çok basit yoldan nasıl halledeceğiniz açıklanıyor. E geriye ne kaldı ki zaten? Eğer kendinizi zorlamak istiyorsanız tabi ki bu ayar kapalı olmalı. Bazen almanız gereken minicik şeyleri göremeyebilirsiniz. Help ile bunu ortadan kaldırmak mümkün. Takıldığınız anlar illa ki olacaktır. Ama "ben saçımı başımı kolay kolay yolmam öyle" diyenlerdenseniz o zaman yukarıda yazdığım "ayarlar menüsündeki game help..." ile ilgili dediklerimin tümünü unutun ve devam eden cümleye geçin. Bazen Nina ile bazen de Max ile aynı anda oynayabileceğiz. Bu tür bölümlerde sağ altta çıkan karakter ikonuyla karakterler arası geçiş yapıyoruz. Eşya alışverişinde de bulunacağız. Bu şekilde oyunun zorluk seviyesi biraz daha arttırılmış. Birbirleri arasında değiştirdiğiniz eşyaları o karakter kullanacak diye bir şey yok çünkü.

 
Alıntı ile Cevapla

Alt 21 Ekim 2006, 12:14   #46
inFerno
Guest
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Yanıt: -[ Oyun Tanıtımları ]-




Gerçek hayattan resimlerin de oyunda yer alması etkileyici. İlerleme kaydettikçe çıkan ara videolar ise oldukça kaliteli yapılmış. Size yine Still Life'ı örnek gösterebilirim. Bink video kalitesini bilmeyeniniz yoktur sanırım. Son yıllarda çıkan oyunların çoğu bink'i kullanıyor. Şikayet eden yok tabi. Altyazıları da açmayı unutmayın.

Konu, grafik, ses ve atmosfer kadar oyunun zorluk seviyesi de birazcık daha üst seviyelerde olsaydı sanrım SFT uzun süre adından söz ettirecek bir oyun olurdu. Yönettiğiniz karakterlerin çift tıklayarak koşmayışı da bazen durumu güçleştirebiliyor. Gelin görün ki Runaway'de de bu yoktu. Ama sonuçta bu bir eksi. Nina Rusya'dayken konuştuğu askerlerin veya Rus vatandaşların şiveleri ise bir Amerikalı veya İngiliz gibi değil de Rus şivesi olsaymış daha iyi olacakmış. Bu durum Alman vatandaşları için de geçerli. Gerçi şunu da söylemeden geçemeyeceğim, benzerliklerle ilgili genelde Still Life'ı örnek gösterdim hep. Çünkü oyun o kadar kanıma işledi ki, saat gece 02:00 sularında bitirdikten sonra iki buçuk saat forumlarda katilin kim olduğuyla ilgili bilgiler edinmeye çalışmıştım. Hala da belli değil ya o beni gıcık ediyor. Bir yandan da sevindiriyor (devamı gelecek diye). Zaten SL'den sonra kaliteli bir macera da gelmedi. Efendim? Paradise mı dediniz yoksa tam diyecekken ben lafınızı mı kestim? Paradise ismini duymamış hatta öyle bir oyun çıkmamış varsayalım ki Benoit Sokal ismi Syberia'daki namını yürütsün.


Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.
Sonuçta Secret Files Tunguska her türlü sistemde zevk alarak oynanabilecek türden sorunsuz, eğlenceli ve akıcı bir adventure. Nina babasını bulabilecek mi? Gerçekten düşündüğü kişiler tarafından mı kaçırıldı? Onu ne gibi sürprizler bekliyor? Max ile Nina'nın geleceği ne olacak? Dünya üzerinde oradan buraya seyahat eden ekibimizi neler bekliyor? Ve tabi en önemlisi Tunguska'da meydana gelen bu olay bir sonuca varacak mı? Oyuncuyu oyuna bağlayan böyle kaliteli yapımlar görmek hala nasip oluyor ya, buna şükretmek lazım.

Sağlıcakla kalın...

 
Alıntı ile Cevapla

Alt 21 Ekim 2006, 12:17   #47
inFerno
Guest
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Yanıt: -[ Oyun Tanıtımları ]-




GTR 2


Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.

Evime geliyorum. Kapımın kilidini açtım. Anahtarı çevirirken inceleyeceğim yeni bir yapıtın altından nasıl kalkacağımı düşünüyordum. Odama girdim. Camı kapalı tuttuğumdan bilgisayarımın kasasının yol açtığı sıcaklık yüzüme vurdu. 6 adet fan, güçlü bir pc ve kapalı bir oda. Her zamanki sakinlikle anahtarımı karışık duran masama fırlattım. Bir sürü fatura, belge, dergi, bilimum pil, kalem ve disk çeşidiyle göz göze geldim ve diğer masamın, bilgisayarımın üzerinde duran PC'me baktım. Herşey normal görünüyordu. Modem ışıkları flip flopluyor, hdd ışığı çılgın gibi yanıyordu. Hala devam eden indirmelerin işareti. İnceleyeceğim oyun GTR2 idi. Dolayısıyla gözüm hemen yatağımın kenarındaki Sidewinder ForceFeedback Wheel'e gitti. Onunla öyle çok kapışmalar yapmıştım ki. Sahneler gözümün önünde çok hızlı bir slide show şeklinde aktı. Kafa kafaya girilen finish düzlükleri, son turda atılan spinler, yan masada kendi direksonunu sallayan arkadaşa ettiğim laflar, online yarışlar. Artık zamanı gelmişti. Yeni bir oyun, yeni bir öğrenim süreci, yeni heyecan ve yeni tat.

Oyunu yükledim, gayet hızlı bir şekilde ve hışımla. Bu arada kahvenin suyu da kaynıyordu hani. Hemen masamın üstündekileri bir kol savurmasıyla diğer masaya sürükledim
(ya da fırlattım). Direksiyonu masaya monte ettim. Uzun bir yolculuktan sonra eve gelmiştim, direksiyonu daha da uzun bir süredir kullanmamıştım. Tozluydu. Tozunu elimle sıyırdım ve bir kaç hareketle elimide temizledim. Oyunu açtım. Oyunun grafik motoruyla yapılmış, yarış görüntülerinden oluşan bir dizi video beni karşıladı. Biraz izledikten sonra sıkıldım ve geçtim. Ne de olsa zaten oyunu oynamayacak mıydım?

Menü gayet anlaşılır ve sade. Oyunun kapsadığı tüm modları görebiliyoruz. Sürücü okulu, alıştırma, şampiyona, haftasonu yarışı (yarışını yap ve git modu yani), 24 saat yarışları ve multiplayer seçeneği. Menünün alt kısmında direk özellikler sekmesi dağıtılmış bir şekilde kontroller, grafikler, oynanış sekmelerine gidebiliyoruz. Bir çok oyuncu arkadaşım belki menülerin çatafatlı olmamasından yakınabilir. Fakat simulasyon oyunlarında bir sürü seçenek olduğundan çok daha sıradan ve gözü yormayan, hızlı bir arabirim gerektiğinden ben gayet taktir ettim. Birşey hariç, oynanış ve video seçenekleri fazlaca karışık. Gruplandırma azıcık özensizce yapılmış. Ama yinede istediğinizi istediğiniz yerde bulmanız olası.

Haftasonu yarışları bilindik şeyleri içeriyor. Alıştırma, sıralama ve sonra yarış. Bunların tümünün saatini ve zamanını ayarlayabiliyoruz. İstersek alıştırma veya sıralama turlarına girmeden direk yarışa başlayabiliyoruz. Yarışa başlamadan önce ayarlarda, 1 ısınma turu atıp gidiş halinde yarışa başlamak veya direk durarak start almak arasında seçim bile yapabiliyoruz. Artık diğer detayları siz düşünün. 24 saat yarış bölümünde ise yine benzer bir arabirim var. 24 saat yarışın zamanını istediğimiz gibi ayarlayabiliyoruz. İsterseniz 24 dakika, isterseniz bir kaç saat, ve en zorlusu; 24 saat. Yanınızda yiyecek içecek birşeyler bulundurmanızı tavsiye ederim, eğer böyle bir delilik yaparsanız
Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.
.

Şampiyona seçeneğinde FIA'in yasal 2003 ve 2004teki tüm arabalarını kullanabiliyoruz. (Tüm yarış seçenekleri dahil) İsterseniz tüm yarış gruplarından, isterseniz bir araba markasından, isterseniz klansmana göre araba seçebilir, yarışınıza araba katabilirsiniz. Yarış seçerken yukarıdan istediğimiz pisti ve istediğimiz arabaları seçebiliyoruz. Oyunda bir çok GT sınıfından araba bulunmakta. Porsche'den Ferrari'ye, TVR'dan efsanevi Lister'a kadar bir çok model bulunmakta. Arabamızı seçerken hem showroom'da görünüşüne göz atabiliyor, hemde teknik özelliklerine göz atabiliyoruz. Her arabanın gayet detaylı bir sayfasını görmek mümkün.

Oyunun içerdiği pistler hem çok sayıda hemde çok güzel tasarlanmış. Gayet detaylı. Daha doğrusu, olması gerektiği gibi. Fazla söze gerek yok. Grafik konusunda çok çok iddialı olmadığı için benden gayet güzel bir not aldı. Parlamalar yerli yerinde, araba ve pist tasarımları gerçekten güzel. Çoğu oyunda mükemmel tasarlanan arabalar aslında kusurludur. Bu konuda GTR2 bir adım önde diyebiliriz. Showroomda dikkatle bakarsanız eğer arabaların kaportalarında, belli yerlerde ufak pislikler görebilmek mümkün. Beni benden alan şeylerden biride bu oldu. Ne öyle cilalanmış parlatılmış, el bebek gül bebek kullanılmış arabalar!

Hazır grafiklere değinmişken oyunun görselliğinden bahsedelim. Oyun oynarken, özellikle arabanın içinden oynuyorsak (GTR'a göre daha detaylandırılmış kokpitlerle tabi) kendimizi arabanın içinde hissetmemiz çok mümkün. Arabaların kokpitlerine bağlı olarak araba hakkında çoğu bilgiyi görmemiz ve o anda arabamızı ayarlamamız mümkün. Mesela kadranımızdan (Ferrari 360 Modena için) fren disklerinin ısısını görebiliyoruz. Onları hep sıcak tutmamız ve kavrayışı arttırmamız gerektiğinden en az 100 150 derecenin üzerinde olmalılar. Kokpitteyken G kuvveti de bize çok detaylı yansıtılmış. Sağa sola ve ileri geri savrulmalar, kuma girildiğinde arabanın hareketine göre yukarı aşağı kafa oynamaları gayet yerinde. Özellikle geri beslemeli bir direksiyonunuz varsa, bu savrulmalar tamamen eş zamanlı olarak direksiyona yansıtılıyor ve sizi arabanın içine en çok taşıyan özellikte bu. Kontrollere ve beni benden alan güç geri beseleme tasarımına daha sonra değineceğim. Bahsetmek gerekirse, araçların içerdiği poligon sayıları oldukça fazla. Gayet güzel modellenmiş. Oyundaki özel efektlerde gayet hoş ve yeterli. Güneşin gözümüzü alması, gece olması, gölgeler, hepsi gayet güzel ve bir yarış oyunu için yeterli.

Oyunumuz simulasyon olduğundan kontroller ve oynanışta bir sürü ayarı beraberinde getiriyor. Mesela kontrollerde artık son yarı-simulasyon oyunlarından alıştığımız (mesela Toca Race Driver 3) kontak çevirme tuşunu atayabilmek mümkün. Eğer manuel vites kutusunu destekleyen bir donanımınız varsa 8 vitese kadar vitesleri ayrı ayrı atayabiliyoruz. İsterseniz bir tuşa, yada bir doğrultuya atayabilirsiniz. Seçim sizin. Ben ek olarak basit bir joystickle Nascar oynarken bu özellikten yararlanıyordum. Arabalar genelde 5 vites olduğundan, 4 yörüngeye ilk 4 vitesi, 5. vitesi ise bir tuşa atıyordum. Hatta debriyajı bile bir pedala veya tuşa atamak mümkündü. Bu günlerde çoğu yarı simulasyon oyunlarda zaten debriyaj konması normal karşılanır hale geldi. Tüm kavraması ve tepkileri dahil. Aynı şekilde eğer 3 pedallı ve vitesli bir setiniz varsa tüm kontrollere bunları atayabilir ve simulasyonun tadını çıkarabilirsiniz. Farlar, sağa sola arkaya bakma tuşları da dahil. Ayrıca yarış esnasında pite girmeniz gerektiğinde kuralları kırmamak için hızınızı belli bir seviyede tutan Pit Limiter tuşunu atamanız çok önemli. Kimse diskalifiye veya ceza almak istemez.

Oyundan önce, herhangi sürüşe başlamadan önceki garajımızda arabamıza tüm ayarları yapmak ve basit oyun ayarlarını değiştirmemiz mümkün. Araba ayarları derken, vites zamanlamalarından bahsetmiyorum. Tüm aks, direksiyon mili, antiroll-bar ayarları, lastik basınçları, yine vites ayarları, frenlerinizin gücünün öne arkaya dağılımı gibi milyon tane ayarı yapabiliyorsunuz. Bu tür ayarlar yarışlarınız için hayati önem taşıyor diyebilirim. Arabanın hızlı gitmesinden çok, kavrama için süspansiyon ayarı ve atik olması için vites ayarları çok önemli. Kendiniz ve tabiki arabanız için doğru optimal ayarı tutturursanız, yarışlarda ve sıralamalarda çok daha fazla performans göstermeniz olası. Arabanıza ve ayarlarınıza alıştıktan sonra arabanızla bütünleşmeniz, yarışların kaderini belirliyor, bunu sizde biliyorsunuz.

GTR 2 gerçekçilik konusunda mükemmel denecek kadar başarılı. Oyundaki tüm ayarlarınız ve hareketleriniz, arabanızın tepkisini gerçeğe neredeyse birebir uygun olarak oluşturuyor. Bunu eğer geri beslemeli bir direksiyonunuz varsa farketmeniz çok daha kolay. Oyunda Novice, Semi-pro ve Simulation gerçekçilik seçeneklerinden birini seçip , bunların içerdiği yardımları açıp kapatabiliyorsunuz. Direksiyon, fren yardımları, traction kontrol, ABS (anti lock braking) gibi yardımları açıp katabilirsiniz. Novice'i seçtiğinizde bu tüm ayarlar açık ve ayarlanabilir durumda. Fakat semi-pro'yu seçerseniz bu ayarların yarısının kapanıp kilitlendiğini görürsünüz. Kilitlenmeyen ABS ve traction kontrol kalıyor. Simulation'ı seçtiğimizde ise hiçbir yardım açılamıyor ve oyun tam bir simulasyon haline geliyor. Novice'de arabalar raylı oyuncaklarmış gibi giderken, Simulation'da en küçük bir hatanızda sağa sola fırlayan canavarlara dönüşüyorlar. Ne kadar simulasyon delisi olsanızda, oyuna alışma sürecinizde her zaman yaptığınız gibi simulasyon modunda oynamanızı kesinlikle tavsiye etmiyorum. En azından semi-pro'da bir kaç yardımı kapatarak, traction ve ABS'yi açarak yarışmanız veya alıştırma yapmanız daha iyi olur. Traction yardımını (araba verdiğiniz gazı patinaj çekmeyecek düzeye indiriyor, kalkışlarda bir nevi arabanın torkunu otomatik olarak düşürüyor) kapatırsanız, güçlü bir arabada aldınız başınıza belayı. Toca moca hikaye. Aracı yolda tutmak acayip zorlaşıyor. Arabayı kontrol etmek normalde zaten çok zor. İyi bir şekilde viraj almak için, viraj öncesi iyice bir frenleme gerekiyor. Ne kadar gerekiyorsa o kadar. Eğer viraja gereğinden azıcık daha hızlı girerseniz, pit duvarlarını tutup bayrakçı ağabeylerimizle selamlaşmanız muhtemel. Özellikle gerçekteki gibi frenlemenizi virajı dönme esnasında değil, virajdan önce yapmanız gerekiyor. Oversteer durumuyla (ön tekerleklerin tutmaması) karşılaşmanız kesin. Bu da ne demek oluyor? "Aleykümselam bayrakçı ağabey!"

Oyundaki hava şartları ve değişimleride arabayı çok etkiliyor. Mesela yağmurlu bir havada kullanıyorsanız hemen kayganlığı hissedebiliyorsunuz. Ayrıca yarış esansında yağmur başlarsa hemen pitte lastiklerinizi yağmur lastikleriyle değiştirmeniz gerekiyor. Yoksa vay halinize. Arabayı yolda o düz lastiklerle tutmak düz yolda bile çok zorlaşıyor. O yüzden stratejinizi ve ayarlarınız havaya göre yapmanız çok önemli. Yarış sırasında hava değişimleri sizi çok etkileyebilir. Ayrıca serbest yarış veya pratik yaparken havanın türünü veya yağış sıklığını kendiniz ayarlayabiliyorsunuz. Ufak bir değinme gereği duydum.

Kontrollerin gerçekçiliği konusunda benden çok daha uzun süre araba kullanmış bir sürü kimseyi bilgisayarın, ve dolayısıyla direksiyonun başına oturttum. Başta bilgisayar oyunlarından nefret eden Hollanda'lı bir arkadaşımı, ve sonrasında 30 yılı aşkın süredir araba kullanan ve bu konuda usta olduğuna inanan bir çok insan olan babamı GTR2 ile tanıştırdım. İlk izlenimler gerçekten inanılmazdı. Özellikle yabancı arkadaşım; ki kendisi de benim gibi çok küçük yaştan beri bilgisayarla uğraşan ve şuanda işi de bilgisayar olan biri, hemen bir PC alacağını (kendisi Apple kullanıcısıdır ve video editörüdür) ve arkasından da GTR2 ile bir direksiyon alacağını söyledi. Oyunu oynarken verdiği tepkiler gerçekten izlemeye değerdi; "Bu gerçekten böyle! Gerçekte de böyle yaparsam böyle oluyor. Süper bu oyun. Mükemmel. Git bana yemek hazırla. Ben bunu oynayacağım. Arabaya aynı şekilde drift yaptırabiliyorum! İnanılmaz!" gibi nidalarla oynuyordu. Babam ise gerçekçilik yüzünden kahkaha krizleri geçirdi. Eh tabi herkezin tepkisi farklı oluyor. Neymiş? Toca Race Driver 3 hikayeymiş.

Kontrollere değinecek olursam, bir kere klavyeniz varsa bu oyunu arcade oyunlar gibi oynamaktan başka bir seçeneğiniz yok. Ya da yoldan çıkan ve çarpışan arabalar oyunu oyanrsınız, GTR2 ile analog kontrol harici başka birşey mümkün değil. Bir joystiğiniz varsa, o kabul. En azından analog birşeyleri var. Ama eğer güç geri beslemeli bir direksiyonunuz varsa (yarım saattir böyle diyorum, yani force feedback) işte o zaman bir cennettesiniz. Mükemmel haritalanmış tepkiler oyunu esas gerçekçi yapan temel şey. Kokpitteki G kuvvetine göre arabanın sallanışı ile direksiyonun savrulması hiç bir oyunda görmediğim bütünlüğü taşıyor. Bunu bir kum havuzuna girerseniz oraya buraya hızlı hızlı savrulan arabanın tepkileriyle çok kolay görebilirsiniz. Oyun boyunca döndüğünüz virajlarda ne zaman kayacağınızı, ne zaman kaydığınızı, ne zaman patinaj çektiğinizi, ne zaman arabanın savrulduğunu ve ne zaman savrulduğunu, ne zaman viraj bordürüne çıktığınızı, kimin arka tamponunuza yaslandırıp ittirdiğini çok ama çok kolay bir biçimde farkedebiliyorsunuz. Sağ ve sol tepkilerden başka, oyunda olan ileri ve geri tepkiler de direksiyona başarılı bir şekilde aktarılmış. Beni en çok mest eden tepki ise arabamızın frenlerken verdiği titreşim duygusu. Ben buna mükemmel bir ayrıntı demeyim de ne diyeyim? Frene bastığınız sıklıkta titreşen, kayan ön tekerlekleri avucunuzun içinde hissediyorsunuz. Buna ABS'nin çalışması da dahil. Oyun bu konuda benden tam not alıyor.

 
Alıntı ile Cevapla

Alt 21 Ekim 2006, 12:19   #48
inFerno
Guest
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Yanıt: -[ Oyun Tanıtımları ]-




Driving School dediğimiz sürüş okulu kısmı oyunun yarıştan sonra ki en mükemmel bölümü. Bu bölümde teorik veya pratik olarak istediğiniz her türlü yardımı ve eğitimi alabilmiyorsunuz. Sürücü geçmekten, viraj almaya, frenlemeden, en etkin şekilde arabayı kaldırmaya kadar bir çok bölüm bulunuyor. Ayrıca oyunda bulunan çoğu pist için özel eğitim de alabiliyorsunuz. Eğitimlere başlamadan önce yazılmış şeyleri okumakta çok zevkli. Tabi iyi bir ingilizceniz var ise oyun size çok güzel açıklamalarda bulunuyor. Bunlar oyundan çok, tamamen gerçek şeyler. Yani gerçekte de bunları uygulayabilirsiniz. Tam bir yarış ve performans türünden kullanım klavuzu diyebiliriz. Eğitimler çoğu zaman hayalet rakiple kapışmalardan oluşuyor. Genelde her eğitim bölümünde bir çok seviye var. İlk seviyede piste çizilmiş yeşil (gazlama), mavi (stabil gitme) ve kırmızı (frenleme) renkte çizgiler üzerinde giderek hayalet rakibimizi belirlenen sektöre kadar geçmeye çalışıyoruz. Eğer gerekenin çok üstünde bir fark atarsak Gold ödülünü alıp, pistler ve şampiyonalar açmak mümkün. İlk başlarda çok kolay şampiyonalar açılsada sonraki zor eğitimlerde çok daha zor şampiyonalara kavuşabiliyoruz. İkinci seviyede ise sadece çizilen rotamız ve hayalet arabamız var. Yani nerede frenleme, nerede gazlama yapacağımızı kendimiz karar veriyoruz. Bunun için bir önceki seviyede iyice alıştırma yapmak gerekiyor. Gold ödülü buna da dahil olduğu gibi tüm seviyelerde geçerli. Bir sonrakinde ise tahmin edeceğiniz gibi herhangi bir çizgi veya rota bulunmamakta, sadece hayal araba, siz ve yol mevcutsunuz. En zorlusu da bu. Artık alıştığınız rotada gitmek, doğru zamanlama ile gaz&fren yapmak sizin elinizde. Bu tür uygulamaları pist, viraj, kalkış ve frenaj eğitimlerinde görebilmek mümkün. Ayrıca kalkış da çalışabiliyoruz. Doğru zamanda doğru yerde gaza yüklenmeyi öğrenmek, iyi bir kalkışın püf noktası. Patinaj çektirmemek en önemli kısım zaten. Bir iki seviye sonrasında hava şartları bir anda değişiyor ve yağmurlu bir şekilde çalışmamıza devam ediyoruz. Kalkış daha da patinajlı hale geldiğinden gazlamaya çok daha fazla dikkat etmeliyiz. Bundan sonra ise en can alıcı kısım yanlış lastiklerle böyle bir havada nasıl kalkacağımız. Bu artık en ekstrem alıştırma. Sağa sola fırlayan kıçımızı düzeltirken aynı zamanda hayalet arabayla da yarışmak zorundayız. Bir başka eğitim bölümüde araç sollama&geçme. Belirli sektörler arasında zorluğu giderek artan yarışçıyı, rotayı takip ederek sollamaya çalışıyoruz. Amaç yine sektörü diğer aracın önünde bitirmek. Daha sonra sektörden de uzun olarak 1 2 tur içinde araba sollamaya çalışıyoruz. Arabaya çarptığımız, pistten çok fazla dışarı çıktığımız ve aracın arkasında eğitimi bitirdiğimizde eğitim başarısızlıkla sonuçlandığından bir daha başlamamız gerekiyor. Gran Turismo oynayanlar bilir. Ehliyet almak bir o kadar zor ama bir o kadar da bizi oyun koluna bağlayan şeylerden biriydi. Bu da GTR2'nin kendinizi en çok kaptıracağınız bölümü diyebilirim. "Ağabey şunu da bitireyim, bunu da geçeyim, onda da Gold alayım öyle yatayım." gibi şeyleri kendi kendinize söylerken bulacaksınız.

Tabi siz o kadar arabanızı kurcalayın, çarpın, çizin, savurun, aracınıza birşey olmasın. Yok ya! Oyun gerçekten realistik bir hasar modellemesi (veya motoru) içeriyor. Görüntü olarak o kadar gerçekçi olmasa da sürüşe bu alınan hasarlar çok yansıyor. Yarış boyunca hasar yaşayabilmeniz gayet olası. Vites kutusu problemi yüzünden yarışı terkeden arkadaşlar az değil. Aynı zamanda aşınan lastiklerde kısa zaman sonra değiştirilmeli. Oyuna ilk başladığınız gibi hiç bir zaman kalmıyorlar. Lastiklerin görevi; yolu tutmak ve aşınmak! Hasar modellemesinde ayrıca dikkat ettiğim şey, ön rüzgarlığınızı (Bir nevi "tampon"unuzu) kırdığınız veya vurduğunuz zaman oversteer yaşamanız, yol tutuşunun azalmasını hemen hissedebiliyorsunuz. Görsellik olarak çok büyük haz vermesede, hissiyatı gayet yetiyor.

Ses efektleri de gayet mükemmel. Lastiklerin patinaj çekmesini (öyle çığlık atan, kişneyen at sesi gibi ucuz değil), yola sürtmesini direksiyonumuzda eş zamanlı olarak sesle de hissedebiliyoruz. Virajlarda gıcırdayan lastik sesleri, sürten tamponlar, ve en güzeli de motor sesleri gayet hoş. NFS:Most Wanted kadar karakteristik ve gerçekçi sesler olmasa da, motor sesleri Toca kardeşin çok rahat önüne geçiyor. Her arabanın karakteristik motor sesini hemen ayırt edebilirsiniz. Mesela bir Amerikan muscle arabasıyla bir Porsche 911'in sesi arasında çok büyük fark var. Yani durup da arabanız rölantideyken sesi ve gazı aynı anda köklemek gayet haz veriyor. Kulaklık takın, komşular salona bir Saleen marka spor araba aldığınızı düşünebilirler.

Müzikler gayet az, ama kaliteli. Menüde çalan müzikler atmosferik başlayıp hızlanıyor, bazen darbuka içeren alaturka şeyler duyulabiliyor. Az olmasına rağmen yeterli. Zaten bir simulasyoncu olarak oyun esnasında hiç bir müzik kabul etmediğimden bana çok yeterli geldi. Ama illede müzik diyorsanız, yarıştan önce Windows'a dönüp bir kaç şarkı açmanızı tavsiye edeceğim.

Elimizde bulunan sözde simulasyon oyunların (mesela Toca; real driving simulator, Gran Turismo benzeri bir slogan) gerçekten de sözde olduğunu anlamanız için GTR2 yi uzun süre öğünlerinize katmanız gerekiyor. Dediğim gibi, bu oyun öyle kısa zamanda alışılacak, 3 turluk; rock bir parçayla gaza basılacak türden bir oyun değil. Her dakika dikkat ve sabır gerektiren (ve iyi bir oyun kontrolü) ciddi bir simulasyon. O yüzden GTR 2 lütfen Most Wanted sonrası almayın. Karnınız açken alın. Oyun GTR'a getirdiği bu simulasyoncuysanız, hele de bir direksiyonunuz varsa, şu anda zaten ya evden çıkmış, yerel oyun dükkanına gitmiş; yada yazının bitmesini sabırsızlıkla beklerken para denkleştiriyorsunuzdur.

 
Alıntı ile Cevapla

Alt 21 Ekim 2006, 12:21   #49
inFerno
Guest
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Yanıt: -[ Oyun Tanıtımları ]-




Lego Star Wars II


Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.
Lego ve Star Wars'un ortaklığı en sonunda ikinci meyvesini de verdi. İlkini iki sene önce oynadığımız Lego Star Wars, bu sefer orijinal üçlemeyle karşımızda. İlk oyunla hemen hemen aynı yapıya sahip olsa da, Lego Star Wars 2 daha geniş bir oyun olmuş. Hemen en çok merak edilen soruların cevaplarını da vereyim. Evet, ilk oyun kadar komik ve zevkli de. Ayrıca herkesin hem başının belası hem de sevgilisi olan Minikit toplama işi bu oyunda da var.

Şimdi size pek geniş olmayan Lego Star Wars tarihi hakkında bilgi vermek istiyorum. Bundan uzun yılar önce çok çok yakın bir galakside, Star Wars serisinin son filmi olan, Revenge of the Sith'in gösterimi için aylar sayılıyordu. Bu sırada serinin fanatikleri de üzerinde Star Wars olan her şeyi satın almakla meşguldü. İşte tam bu zamanda Lego ve Star Wars'un çocukları hedefleyen bir oyun için ortaklık yapacağı haberi geldi. Tabii bu proje başta birçok kişi tarafından, "Yeter artık bu kadar da sömürülmez ki insanlar" gibi tepkiler çekti. Ancak oyun çıktığı zaman, herkesin merakla beklediği Revenge of the Sith'i de içerdiği için fanatikler meraklarına yenilip oyunu aldılar. Esas hedef kitlesi çocuklardı, ancak oyunun kendi içinde bir Star Wars parodisi olması, gayet keyifli saatler vermesi gibi özellikler sayesinde büyüklerin daha çok ilgisini çekti. İtiraf etmek gerekirse bazı bölümler gerçekten zordu. Sonuçta, satış rakamları iyi olunca hemen bir devam oyununa başlandı.

Sinema sektöründe, bu şekilde devamı çekilen filmler genelde başarılı olmaz. Aynı kural hemen hemen oyun dünyasında da geçerli. Ancak bazen istinaslarla karşılaşıyoruz. Lego SW 2 TOT'de onlardan biri.

The Force is strong with you, but you are not a Jedi yet…

Oyunda konu olarak Star Wars'un 4-5-6. filmleri işleniyor. Her filmi tek tek oynuyoruz. Bu filmler kendi içlerinde 6 bölüme ayrılmış. Yapımcılar genelde filmdeki efsanevi sahnelere sadık kalmaya çalışmış. Tabii ki yine Lego Star Wars espri ve oynanış tarzı verilerek. Oyun boyunca, Ölüm Yıldız'ını patlamak, Hoth savaşın’da At-At'leri devirmek, Darth Vader ile dövüşmek gibi filmler deki en can alıcı sahneleri oynama şansımız oluyor.

İlk Lego Star Wars'ta bölümleri seçtiğimiz ana ekranımız, Dex'in lokantası şeklinde tasarlanmıştı. Bu sefer ise Mos Eisley Cantina'dayız. Burada istediğimiz bölümleri seçeceğimiz, filmin bölümlerine ayrılmış kapılar var. Bununda dışında cantina'da dolaşırken karşımıza iki tane Bacta tank çıkıyor. Bacta tankı kullanıp, oyundaki karakterlerin parçalarını karıştırıyoruz ve kendimize istediğimiz yeni karakteri yaratıyoruz. Mesela Vader kafalı bir Prenses Leia yaratabilirsiniz.

Orijinal üçlemede bir karakter kadar değerli olan Milenium Falcon'u oynamamız ise ayrı tat katıyor. Şunu eklemek isterim ki, bugüne kadar çıkan Star Wars oyunlarının ancak birkaç tanesinde bu efsanevi gemiyi bizzat kullanabildik.
Hemen Lego Star Wars 2'nin yeniliklerini saymaya başlayım. İlk oyundaki en büyük eksiklik, etrafta Jedi dolu olmasına rağmen, hiç 'Gücü' kullanamamaktı. Bu sefer etrafta eli ışın kılıcı tutan karakter çok az, ancak hepsinin özel güçleri var. Obi-wan Kenobi, Stormtrooper'ların kaskını ters çevirip onlara geçici körlük yaşatabiliyor. Luke Jedi olduğu zaman, karakterleri boğabiliyor. Vader ise karakterleri gücün yardımıyla bacağından tutup kaldırıyor, İmparator ise tüm karakterleri yıldırımlarıyla kızartıyor.

 
Alıntı ile Cevapla

Alt 21 Ekim 2006, 12:23   #50
inFerno
Guest
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Yanıt: -[ Oyun Tanıtımları ]-





Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.
Bir başka özellik ise, oyunda bulduğumuz Lego parçalarını birleştirip kendimize kullanacak araçlar yapabilmemiz. At-St gibi ünlü Star Wars araçlarının yanında, kendimize turretlerde yapabiliyoruz. Ancak Dagaboh'da traktörün ne aradığını hala anlamış değilim. Tekrar minikitlere dönecek olursak, onları bulmak ilk oyundaki kadar kolay değil. Yapımcılar oynama süresini uzatmak için daha yaratıcı yerlere saklamışlar bu parçaları. Hikaye modunu bitirdikten sonra, istediğimiz bölümü bir de özgür moda tekrar oynayabiliyoruz. Oyunu 100/100 bitirebilmek için her bölümü birkaç kez oynayıp, diğer eşyaları toplamakta şart. İçlerinde Obi-wan, Anakin ve Yoda’nın ruhlarının da bulunduğu klasik üçleme karakterlerinin hepsini satın alıp oynayabiliyoruz.

Star Wars Galaksi'sinde Jedi'lardan sonra belki de en ilgi çekici meslek ödül avcılığı. Yapımcılar bu detayı unutmamış ve oyuna bir de Ödül Avcısı modu koymuşlar. Mos Eisley Cantina'da Jabba'nın yanına gidip 6 tane avdan birini seçiyoruz. Bunlar içerisinde R2-D2 ve Obi-wan Kenobi'de var. Daha sonra zamana karşı yarışıp seçtiğimiz karakteri avlamaya çalışıyoruz.

Welcome young Skywalker...

Sonuç olarak, Lego Star Wars 2 the Original Trilogy, ilk oyuna kıyasla bizlere daha uzun bir oynayış süresi tanıyor. Orijinal üçlemenin o efsanevi sahnelerini tekrar oynamamızı sağlıyor. Her ne kadar bu oyunda eğlenceli ve komik olsa da ilk göz ağrıları unutulmadığı için, Lego Star Wars 1'in yeri bir başkaydı diyebilirim. Yaklaşık olarak iki haftadan beri her boş vaktimde oynamama rağmen oyunun ancak yüzde 62'sini bitirebildim. Lego SW 2 oynanış süresi olarak çok tatmin edici. Eğer Star Wars ya da Lego hayranıysanız, zaten oyunu almamanız suç. Hareketli ve komik oyunları sevenler içinde Lego SW2 gayet ilginç bir deneyim olacak. Vereceğiniz parayı sonuna kadar hak eden, eğlenceli oyunlardan biri çünkü.




 
Alıntı ile Cevapla

Cevapla

Etiketler
oyun, tanitimlari


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 
Seçenekler
Stil

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Kapalı
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Cevaplar Son Mesaj
Kitap Tanıtımları.. Lee Kültür ve Sanat 381 16 Şubat 2021 18:55
Kule Tanıtımları Ecrin Online Oyunlar 0 14 Aralık 2013 04:44
Dergi Tanıtımları Nigar Kültür ve Sanat 3 25 Aralık 2011 15:51
Receiver Tanıtımları (Goldmaster):. CyberNeaT Uydu Alıcı Cihazları 13 25 Aralık 2005 21:41