IRCForumları - IRC ve mIRC Kullanıcılarının Buluşma Noktası
  sohbet

 Kayıt ol  Topluluk
Yeni Konu aç Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Stil
Alt 03 Aralık 2011, 18:44   #1
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Sultan Abdülhamit'in Son 24 Saati




[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]

İlâçları kullanmasına rağmen Abdülhamid'in hastalığı ağırlaşıyor ve bir iyileşme belirtisi görülmüyordu. Sabahları banyo yapmaması tavsiye edilmesine sert çıktı. Sanki anlamışcasına kalktı banyosunu yaptı ve...

[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]


10 Şubat 1918'de vefat eden Sultan 2. Abdülhamid'in ölümün 93. yıl dönümünde anılıyor...

Osmanlı Devleti'ni en sıkıntılı döneminde 33 yıl yöneterek tarihe "Efsane Sultan" olarak geçen Padişah Abdülhamit'in son anları.



Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.


İşte O Makale:

Osmanlı padişahları arasında "siyaseti ve icraatları" ile hâlâ gündemdeki yerini koruyan Sultan 2. Abdülhamid'in 21 Eylül 1842'de başlayan hayatı 10 Şubat 1918'de sona erdi. Devlet erkânı ve İstanbul halkının iştirakiyle toprağa verilen padişahın son günleri ve cenaze merasimi üzerinde durulması gereken hâdiselerdir.

Tam 33 yıl (1876–1909) Devlet-i Âliye'yi idare ettikten sonra 31 Mart Vak'ası ile tahttan indirilen ve İttihatçılar tarafından Selanik'e sürülen 2. Abdülhamid Balkan Harbi'nin patlak vermesi üzerine İstanbul'a geri getirildi. Hâkân-ı Sâbık beş yıl boyunca Beylerbeyi Sarayı'nda sıkı gözetim altında yaşadı. Cihan Harbi'nde (1914–1918) cephelerden gelen acı haberler karşısında çok üzülen yaşlı hünkâr her yanı tarih kokan ama merkezî ısıtma sistemine ve diğer saraylardaki gibi ihtişamlı şöminelere sahip olmayan Beylerbeyi Sarayı'nda mangal ateşiyle ısıtılan bir odada ölümü karşılamak zorunda bırakılmıştı.

5 Şubat 1918'de şiddetli soğuk algınlığı sebebiyle rahatsızlanan 2. Abdülhamid saray doktoru Hüseyin Âtıf Bey'in verdiği ilâçları kullanınca akşama doğru iyileşir gibi oldu; hattâ giyindi ve biraz dolaştı. Akşam yemeğinde âdeti olduğu üzere ailesiyle birlikte sofraya oturdu. İştahsızlıktan söz ederek bir köfte bir iki kaşık kabak bir adet de pirinç unu tatlısı yiyen 2. Abdülhamid yemekten sonra göğsünde bir sancı hissetmeye başlayınca Müşfika Hanım derhal doktor getirtmek istedi; ama Âtıf Bey o sabah müsaade alarak evine gitmişti. Kardeşi Vahdettin Efendi'nin hususî doktoru Aleksiyadis Efendi Beylerbeyi'nde oturuyordu.

Hemen Muhafız Kumandanı Rasim Bey ona haber gönderdi. Abdülhamid'i muayene eden doktorun teşhisi "zatürree" başlangıcıydı. Hâkân-ı Sâbık'ın üşüme nöbetlerinin ardı arkası kesilmiyordu. Bu arada Sultan Reşad ve Enver Paşa'ya vaziyet bildirildi. Sonunda Âtıf Bey saraya geldi. O da muayene neticesinde aynı kanaate varınca Abdülhamid bir de meşhur doktorlardan Neşet Ömer Bey'e kontrol ettirildi. Durumu iyi değildi sabaha kadar sarayda kimsenin gözüne uyku girmedi.

[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]


Doktorların tavsiye ettiği ilâçları kullanmasına rağmen Abdülhamid'in hastalığı ağırlaşıyor ve bir iyileşme belirtisi görülmüyordu. Sabahları banyo yapmaması tavsiye edilen Abdülhamid ihtimal vefat edeceğini hissetmiş olmalı ki "Banyo benim medar-ı hayatımdır beni kimse bundan men edemez beni banyodan mahrum ederseniz hakkımı helâl etmem." diyerek bu tavsiyeyi dinlemedi. Vefat ettiği günün sabahında da banyosunu yaptı.

Hayatının son yirmi yılında dâima yanında bulunan Müşfika Hanım banyodan sonra çamaşırlarını giydirdi yaşlı çınarın. Fakat bir şey dikkatini çekti. Abdülhamid'in sırtı fevkalâde terliyordu. Müşfika Hanım endişe içerisinde "Aman efendiciğim çok terliyorsunuz." deyince Abdülhamid'in dudaklarından "Kadın bu ecel teridir." sözleri döküldü. Bu ifadeler karşısında Müşfika Hanım irkildi. Daha sonra Abdülhamid oturduğu yerde sabah namazını edâ etti ve sütünü istedi. Âdeti üzere yarım bardak maden suyuna karıştırılmış sütünü içtikten sonra "Hamdolsun Yarabbi! Daha iyiyim." deyip Müşfika Hanım'ın yardımıyla yatak odasına girdi ve yavaşça yatağına uzandı.

O dakikalarda Sultan Reşad'ın Selâm-ı Şâhâne ile Dolmabahçe'den gönderdiği doktorlar geldi. Muayene esnasında Şehzade Âbid Efendi'nin mahzun bir hâlde karşısında durduğunu gören Abdülhamid "Ağlama oğlum. İyiyim üzülme." diyerek onu teskin etti. Biraz rahat nefes alabilmek için doktorlardan kan almalarını istedi. Doktorların rahat etmesi için morfin yapma tekliflerini ise reddetti.

[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]


Heyet odadan çıktıktan sonra içeride kalan Rasim Bey Abdülhamid'in yanına gelerek elini öptü ve "Hâkânım hakkını helâl et!" dedi. Abdülhamid Selanik sürgününden bu yana yanında bulunan muhafız kumandanının yüzüne hayretle baktı bir cevap vermedi. Sonradan içeriye giren Saliha Hanım'a gülümseyerek "Rasim Bey bizden ümidi kesmiş olacak ki elimi öptü benden helâllik istedi." dedi. Gözleri dolmuş bir hâlde ah çekerek "Bütün hizmetime bir kara çarşaf çektiler. Benim kimseden talep edecek hakkım yok." diye ilâve etti. Müşfika Hanım bu sırada "Efendiciğim! Bundan büyük hastalıklar geçirdiniz. İnşallah yine iyi olursunuz. Hakkınızı da elbet Allah alır." cevabını verdi.


[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]



Doktorlardan durumun ciddiyetini haber alan Sultan Reşad ağabeyinin en büyük oğlu Şehzade Selim Efendi'ye haber yollayarak kardeşleriyle birlikte hemen Beylerbeyi'ne gitmesini istedi. Öğleye doğru Selim Efendi ve Ahmed Efendi saraya geldi. Haberi getiren Dilberyâl Kalfa'ya şehzadelerin biraz beklemesini söyleyen Abdülhamid sulu bir kahve istedi. Müşfika Hanım'ın koluna dayanarak oturan Abdülhamid Şöhreddin Ağa'nın getirdiği kahveyi eline aldı ve bu sırada gözlerini odada bulunanların üzerinde gezdirerek âdeta onlarla vedalaştı. Vefakâr eşi Müşfika Hanım'ın avucunu öperek "Allah senden razı olsun." dedi.

Sonra Saliha Hanım'ın elini tutarak "Hakkını helâl et." deyip onunla da vedalaştı. Kahveden bir yudum içti; ama ikinci yudumu içemeden kahve Müşfika Hanım'ın avucuna döküldü ve yüksek sesle "Allah!" diyen Abdülhamid'in başı Müşfika Hanım'ın koluna düştü. Odadan yükselen "Efendimiz bayıldı doktor yetişsin!" sesleri üzerine Âtıf Bey koşarak geldi. Bu sırada Şehzade Âbid Efendi de doktorla birlikte içeriye girdi.


[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]


Sultan Abdülhamid'in râhmet-i Rahmân'a kavuştuğunu anlayan Âtıf Bey bu acı hakikati odadakilere söylemedi. Kolları arasında Abdülhamid'i tutan Müşfika Hanım bir türlü kendisini bırakmak istemiyordu. Âtıf Bey "Bana bırakınız. Baygındır. Lâzım gelen tedaviyi yapacağım. Siz hemen çıkınız." deyip Müşfika Hanım ile Şehzade Âbid Efendi'yi odadan çıkardı. Onlar dışarı çıktıktan sonra hâlâ odada bulunan Dilberyâl Kalfa'ya "Ne duruyorsunuz?

Bir tülbent getiriniz de çenesini bağlayalım." deyince kapıda bir şey anlamadan duran sadık bendegân Kahvecibaşı Şöhreddin Ağa'nın feryadıyla Abdülhamid'in ölüm haberi sarayda yankılanmaya başladı. Şehzade Âbid Efendi "İnanmam. Babam şimdi yatağında oturuyordu." diyerek ağlıyordu. Diğer şehzadelerin de gözlerinden yaşlar akıyordu. Ölüm haberi alan muhafız zabitler içeri girerek son ta'zim vazifelerini yaptılar ve kadınları dışarı çıkararak ikişer ikişer nöbet tutmaya başladılar. Zâbitlerden Zekeriya Efendi de cenazenin başında Kur'ân okumaya başladı.

Efsane Sultan'ın ölümü duyulunca Beylerbeyi Sarayı taziyeye gelenlerle dolmaya başladı. Hânedândan çokları geceyi sarayda geçirdi ve sabaha kadar Abdülhamid'in ruhu için dualar edildi Kur'ân-ı Kerîm okundu. Zatürreeye yakalandıktan sonra vefat eden Osmanlı padişahlarından üçünün yani Sultan 2. Mahmud Sultan Abdülmecid ve Sultan Abdülhamid'in "baba oğul ve torun" olmaları mânidâr bir tevafuktu...

[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]

Sultan Reşad ağabeyinin Sultan 2. Mahmud Türbesi'ne defnedilmesi ve bilfiil makam-ı saltanatta bulunan padişahların cenazelerinde yapılan merasimin aynen yapılmasını irâde etti. Padişahın bu emri icabedenlere tebliğ edildi. Aile içinden bazı kimseler Abdülhamid'in Fatih Sultan Mehmed'in türbesine defni için ısrar ettilerse de Enver Paşa "Fatih'in türbesine hiç kimsenin defni câiz olamayacağından bahisle" muvafakat göstermedi.

76 yaşında hayata gözlerini kapayan Sultan Abdülhamid'in cenazesi 11 Şubat 1918 Pazartesi günü Beylerbeyi Sarayı'ndan Topkapı Sarayı'na getirilmeden evvel ailesi ve yakınları tekrar odasına girip son hürmeti ve vedâı yaptılar. Cenaze zâbitler tarafından taşınırken askerler de sarayın bahçesinde selâma durdular. Cenazenin çıkarılmasının ardından muhafız komutanı tarafından oda mühürlendi.

Bir Osmanlı padişahı vefât edince âdet olduğu üzere cenazesi dört asır devletin idare edildiği Topkapı Sarayı'na getiriliyordu. Sarayın en mahrem bölgesi kabul edilen üçüncü avludaki Mukaddes Emanetler Dairesi'nde altın bir sandıkta atlas örtüler içinde

Efendimiz'in (sallallahü aleyhi ve sellem) mübarek hırkası muhafaza ediliyordu. Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem) ve Asr-ı Saadet'ten mübarek hatıralar taşıyan bu daire hayatın ötelere endekslendiği mübarek bir mekândı. Hemen arkasında yer alan çeşme ise tarihimizin ayrı bir ibret vesikasıydı. Vefât eden padişahlar "hayat-ölüm çeşmesi" denen bu çeşmenin başında gaslediliyorlardı.

Sultan Abdülhamid'in cenazesi muhafızlar Enderûn-ı Hümâyûn ağaları ve saray erkânı nezaretinde Hırka-i Saadet'in yeşil ve yaldızlı kapısı önüne getirildi. Kapı kapandıktan sonra daire erkânından başkası içeriye giremedi ve Enderûn ağaları nezaretinde cenaze burada yıkandı. Sultanın vücudunda uzun bir hastalığın zaafı teninin renginde ölüm sarılığı yoktu. Saçı ve sakalı ağarmış; gözleri kapanmış çukura batmıştı.

Yıkandıktan sonra sarı ipek işlemeli havlularla kurulanan naaş kefenlenip hürmetle tabuta konuldu. Abdülhamid hayatının son dakikalarına kadar şuurunu kaybetmemişti. O ânlardaki vasiyeti de harfiyen yerine getirildi. Göğsüne ahidnâme duası yüzüne Hırka-î Saâdet destimali tabutun üzerine de siyah Kâbe örtüsü örtüldü.

İçeride bunlar olurken Hırka-i Saâdet'in önündeki kalabalık her geçen dakika artıyordu. Veliahd Vahdettin Efendi şehzâdeler ve ulemâ Enderun avlusunda yerlerini almışlardı. Yabancı elçiler bu muazzam daireyi merak içinde seyrediyorlardı. Kış mevsimi olmasına rağmen hava güneşliydi. Şubat güneşi altında nişan ve sırma üniforma parıltısından başka bir şey görünmüyordu.

Sonra birdenbire Hırka-i Saâdet'in kapısı açıldı ve Enderûn avlusunda bütün nazarlar oraya çevrildi. Herkes heyecan içinde cenazeyi görmek istiyordu. Nihayet elmaslı kemerler sırmalı Kâbe örtüleri kırmızı atlaslarla tezyin edilen tabut parmaklar üzerinde dışarı çıkarıldı ve dairenin hemen önünde bulunan "kaide" üzerine konuldu. Yıldız Camiî'nin vaizi etrafına bakıp "Merhumu nasıl bilirdiniz?" diye sorunca avludaki servilerin arasına dağılmış kalabalıktan hazin bir ses tonuyla "İyi biliriz..." cevabı yükseldi.

Fatiha okunmasıyla bu merasim de son buldu ve tabut bir defa daha omuzlara alındı. Şâzelî Dergâhı şeyhlerinin okudukları Kelime-i Tevhidler tekbirler ve na'tlar arasında Bâb-üs Saâde önüne getirildi. Cenaze namazı burada Şeyhülislâm Musa Kâzım Efendi'nin imameti ile kalabalık bir cemaatle edâ edildi. Bilâhare padişahlara mahsus büyük bir askerî merasimle Topkapı Sarayı'nın ana giriş kapısı Bâb-ı Hümâyûn'dan çıkarılan cenaze Divanyolu'ndaki türbeye doğru götürülmeye başlandı.

Ayasofya önünden türbeye kadar cadde üzerinde iki sıra asker dizilmişti. Fevkalâde ihtişamlı bir surette yapılan merasimde şehzâdeler damatlar yabancı elçiler askerî ataşeler dinî idarî ve askerî erkân üniformalarıyla tabutun arkasında ilerliyorlardı. Abdülhamid'in oğulları muazzam kalabalıkta metanetlerini korumaya çalışıyordu.

Halktan da on binlerce insan cenazeye iştirak etti. Koca Sultan son istirahatgâhına doğru uğurlanırken derin bir teessür içinde bulunan İstanbullular sokaklara döküldü. O gün Osmanlı payitahtı tarihinin en heyecanlı ve en hareketli günlerinden birini yaşadı. Pencerelerden sarkan kadınlar "Bizi doyuran padişahım bizi bırakıp nereye gidiyorsun?" diye ağlıyorlardı. Tahtan indirilişinin üzerinden geçen zamana rağmen halk Abdülhamid'i unutmamış hak ettiği vefayı esirgememiş; Divanyolu Caddesi'ne çıkan sokaklar dua eden ve hüsn-ü şehâdette bulunan insanlarla dolmuştu.

[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]


Sonunda Sultan Abdülhamid'in cenazesi dualar, tekbirler eşliğinde dedesi Sultan 2. Mahmud için inşâ edilen ve amcası Sultan Abdülaziz'in de medfun bulunduğu türbeye "Allah! Allah!" nidalarıyla getirildi ve hürmetle kabre indirilip defnedildi. Böylece Osmanlı tarihinin en muhteşem padişahlarından birisi daha fâni âlemden bâkî âleme göç etmişti..

 
Alıntı ile Cevapla

IRCForumlari.NET Reklamlar
sohbet odaları sohbet odaları Benimmekan Mobil Sohbet
Cevapla

Etiketler
24, abdülhamitin, saati, son, sultan


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Kapalı
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Cevaplar Son Mesaj
Sultan III. Abdülhamit Arşivin'den Kacak Haber Arşivi 0 11 Kasım 2011 20:57
Abdülhamit Ve Yahudiler YapraK Tarih 0 27 Mart 2009 04:06
II.Abdülhamit Suikastı YapraK Tarih 0 27 Mart 2009 03:37