🔔 Çevrimdışı bildirim almak ister misiniz?
Bir konuya etiketlendiğinizde, özel mesaj aldığınızda, bir mesajınız alıntılandığında forumda olmasanız bile anlık bildirim almak için lütfen izni verin.
Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.
21 Nisan 1955 tarihinde İstanbul'da dünyaya geldi. Mardinli bir ailenin çocuğudur. Babası avukat İsmail Mungan, annesi Habibe Mungan'dır. İlk, orta ve lise yılları Mardin'de geçti; Mardin Lisesi'nden mezun oldu. Mardin eserlerinde sıkça kullandığı mekanlardan birisi oldu. Bu çevrenin taşıdığı farklı kültürel yapıyı, insan olgusunu eserlerine başarılı bir şekilde yansıttı.
Yazar, 1972'de Ankara'ya yerleşti. Lisans ve yüksek lisansını Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Tiyatro Bölümü’nde tamamladıktan sonra başladığı doktora çalışmasını yarım bıraktı, Ankara Devlet Tiyatroları’nda altı yıl, İstanbul Şehir Tiyatroları’nda üç yıl dramaturg olarak çalıştı.
Gazete ve dergilerdeki ilk yazılarını 1975’te yayımlayan Mungan; yazı hayatı boyunca şiir, öykü, roman, deneme, tiyatro oyunu, sinema yazısı, senaryo, masal, şarkı sözü gibi farklı türlere ait eserler verdi.
İlk kitabı, Mezopotamya Üçlemesi adlı oyun üçlemesinin ilki olan Mahmut ile Yezida idi (1980). Bu oyun, Türkiye İş Bankası'nın açtığı yarışmada ikincilik ödülü aldı. Sahnelenen ilk oyunu Orhan Veli'nin şiirlerinden kurgulayarak oyunlaştırdığı Bir Garip Orhan Veli oldu. 1981'de ilk defa sahnelenen bu oyun, 1993'te kitap olarak basıldı.
Sahtiyan adlı şiiri ile de "Gösteri" dergisinin 1981 Şiir Yarışması'nda birincilik ödülü alan Mungan, özellikle Metal(1994) adlı kitabındaki şiirleriyle 1980 kuşağının en çok okunan, tanınan şairleri arasında ilk sıralarda yer aldı.
Mezopotamya Üçlemesi'nin ikinci kitabı olan Taziye adlı oyunun 1984'te sahnelemesi nedeniyle Ankara Sanat Kurumu'nca Mehmet Baydın ile birlikte en iyi oyun yazarı seçildi.
1987’de günlük gazete olarak yayımlanan Söz gazetesinde,“Kültür-Sanat Sayfası” editörlüğü yaptı. Aynı yıl, Hedda Golder Dile Bir Kadın öyküsü ile, Haldun Taner Öykü Ödülü'nü Nedim Gürsel ile birlikte aldı.
40. yaşı nedeniyle 1995yılında Murathan’95 adlı kitapta çeşitli ürünlerinden bir derlemeyi yayımladı. 2005 yılındaki 50. yaşı nedeniyle de 50 Parça adlı kitapta üzerinde çalıştığı kitaplardan hikâye,şiir, deneme, oyun gibi farklı edebi türden parçaları bir araya getirdi. Sadece 2005 yılı için yapılıp baskısı yenilenmeyecek bir kitap oluşturdu.
Yazıları, şiirleri ve kimi kitapları bugüne değin İngilizce, Almanca, Fransızca, İtalyanca, İsveççe, Norveççe, Yunanca, Fince, Boşnakça, Bulgarca, Farsça, Kürtçe ve Flamancaya çevrilerek çeşitli dergi, gazete ve antolojilerde yayımlandı.
2012 Erdal Öz Edebiyat Ödülü'nü kazandı.
Mungan, 1985'ten beri yaşadığı İstanbul’da 1988’ten beri serbest yazar olarak çalışıyor.
şimdi biz neyiz biliyor musun?
akıp giden zamana göz kırpan yorgun yıldızlar gibiyiz.
birbirine uzanamayan
boşlukta iki yalnız yıldız gibi
acı çekiyor ve kendimize gömülüyoruz
bir zaman sonra batık bir aşktan geriye kalan iki enkaz olacağız yalnızca
kendi denizlerimizde sessiz sedasız boğulacağız
ne kalacak bizden?
bir mektup, bir kart, birkaç satır ve benim su kırık dökük şiirim
sessizce alacak yerini nesnelerin dünyasında
ne kalacak geriye savrulmuş günlerimizden
bizden diyorum, ikimizden
ne kalacak?
~
sozcukler, ah sozcukler
kimsesizligim benim
nefret, butun duyarliklar adina tek mulkiyetim
nereden gelsem ben
nereye gitsem pavese
icimde hep bir konuk duyarligi
ben hep bir konuk gezdiririm
yakamda bir cicek kalabalikligi
nereden gelsem ben
nereye gitsem pavese
kimsenin agirlamadigi
~
bildiğim kendimi bildim bileli aşık olduğum,
bildiğim ancak aşıkken var olduğum...
işte bu yüzden, benim için aşık olmak;
çoktandır hasretine katlandığım yokluğum.
'eğer aşktan söz edildiğini duymamış olsalar
hiçbir zaman sevemeyecek olan insanlar vardır, '
demiş la rochefoucauld
benimse hep böylelerini severek başladı vurgunum.
~
Alıntıları;
Yokluğunda her sabah bozuk bir günaydın atıyorum çocukluğumdan kalma eski kumbarama. Geldiğinde sana güzel bir hoşgeldin almayı planlıyorum.
Sevdiklerimizin hayatına ya erken girer ya geç kalırız. Bütün aşk dramları da bundan doğar zaten.
Sen bildiğim gibi kalmadın ama ben unuttuğun gibiyim hala.
Ardından mırıldandığım şiir şimdi başkalarının dudaklarında göçebe.
Kimsenin kimsesi yok ki herkesin elmasında kendi diş izleri.
"Kimse benim kadar sevmedi." diye bağırıyordu adam. Gözlerin geldi aklıma. Gülümsedim, geçtim.
Gökte ararken yerde bulduğum olmadı hiç. Ama yerde bulup da göklere çıkarmışlığım çoktur.
Hepimiz varoluşumuza bir anlam ararız. Kundak ile kefen arasındaki şeyin adı ömürdür, hayat değil. Hayatı biraz da kendimiz yaparız.
Gümüş sahibi olmayanlar, gümüşün karardığını bilmezler. Onlar gümüşü hep ay kadar parlak sanırlar.
Bazı sözler karanlıkta söylenir, diyorum uykularımın birinde. Bazı sözler hiçbir zaman, diyorum kendi sesime uyanırken. Bazı sözler karanlıkta söylenir, bazı sözler hiçbir zaman...
Aşk kapıyı çaldığında hemen açma... Bazıları, çocuklar gibi zile basıp kaçıyor.
Bazen sarhoşken, karanlığın içinde yüksek sesle söylüyorum adını. Ya da birinin kollarındayken, bazen pencereyi açıp, sokaktan geçiyormuşsun gibi ardından sesleniyorum. Hep başkaları bakıyor yukarıya. Ben gülümseyerek "gitti" diyorum, yakalayamadım gitti.
Unutarak ve vedalaşarak geçilen durakların birinde inmemiz gerekir bindiğimiz düşlerden, hayat belki başka biri yapar bizi.
Huzurluyum. Mutluluk benim için hiçbir zaman önemli olmadı. Daha çok rastlantı gibi yaşadım mutluluğu. Kısa anların hediyesi gibi. Yaşamın karşıma çıkardığı bazı anlar benim için mutluluk demekti, o kadar...
Gelirsen yolum genişler, gelmezsen hayalini severim. Yanmaktan korkmam ben bu aşka, sağ çıktığım yerlerden geldim.
Takvim düzeni herkes için aynı olsa da, zaman herkesin içinde başka türlü ilerler.
Gece söndürür hayalet olmaya yetmeyenlerin ışığını. Güçlü olmaya benden daha çok ihtiyacın var çünkü haksız olduğunu kalbinin bir yerinde biliyorsun.
Her insan kendi olması karşılığında topluma bir bedel öder. Az ya da çok ama mutlaka bir bedel... Kimse bedelsiz kendi olamaz. Bu bedel çoğu kez yalnızlıktır.
Beden dediğin aşka vesile, insan ruhlara aşık olur, sevdikçe başkasını kendinde bulur.
Kimse çıktığı yolda kendisi kalmaz. Yol insanı başkalaştırır.
Bilmem ki; karşılassak bile hatırlayabilir miyiz birbirimizi yeniden? İkimiz de artık bir başkasıyken.
Anlatabilsem sende neler gördüğümü kimse inanmaz hayal derdi. Bilselerdi sende neler gördüğümü yıllarca hayal görmek isterlerdi.
Sen beni sevmedin ya... Ben de gidip herkesi sevdim ve herkese böldüm kendimi... Herkese az az düştüm ve kimseye yetmedim.
Aramaktan vazgeç demiyorum, bulmaktan vazgeç.
En mutlu anında bir rüzgar eser de, burnuna o'nun kokusu gelir ya. İşte o'nunla aynı parfümü kullananların Allah belasını versin.
Güçlü olmaya benden daha çok ihtiyacın var çünkü haksız olduğunu kalbinin bir yerinde biliyorsun.
Seninle aramızda bir şey varsa şayet, o da mesafelerdir artık.
Bazen ona bir şeyler yazarsın, yazar silersin... Yazar silersin... O hiçbirini okumamış olur; ama sen hepsini söylemiş olursun.
Biliyorum bütün sözler yavan, bütün sözcüklerin içi boşaltılmış, bütün anlamlar kullanılmış, bütün anlar uçucu; kelimeye dökülen her duygu, kendiliğinden soğuk bir klişe oluveriyor; hiçbir sözcük duygularıma da yüreğime de yetmiyor.
Bir erkeğin bir kadına söyleyebileceği en güzel söz "Bir dahaki seveceğim kız, bizim kızımız olacak." demesidir.
Geçtiğimiz yollarda kaybettiklerimizin bize en büyük kötülüğü, kendilerini bize tekrar tekrar hatırlatmalarıdır. Bir kere kaybetmekle kurtulamadığımız şeylerdir, yoklukları hayatımızdaki varlıkları haline gelir. Hep ama hep hatırlarız. Ne biçim kaybetmektir bu?
Zamanı yıllarla tartanlar yanılırlar, hiçbir şey tartılmaz başka bir şeyle. Hatta çoğu zaman kendiyle bile yaşanır, içini tohuma bırakır... Geçer gider geçmez sandıkların bile...
Çok sevmenin sevgisizliğine uğradım ben...
Oysa bilmediğin bir şey vardı sevgilim, ben sende bütün aşklarımı temize çektim.
Unutma bir büyük yazarın dediği gibi, en iyi intikam şekli, kayıtsızlıktır.
Aptallığımız; birbirimizde sahip olmadığımız özellikleri aramamızdı.
Ne zaman içime biraz fazla baksam yükseklik korkum depreşir.
Kırık bir kalbi alçıya alırsanız, herkes gelir imzasını atar.
Azı karar olmadı hiç sevmelerim, hep çoğu zarar dedikleri kadar sevdim...
Onca şarkı, onca film, onca roman, ama sevmeye yetmez herkesin kalbi.
Çık ortaya saklandığın yerden
Yoruldum, azaldım beklemekten
Bazen düşünüyorum da
Var mıydın sahiden, yoksa bir şarkının anısı mı uydurdu seni.
Can kırıkları, cam kırıkları gibi değildir. Öyle süpürünce gitmez; içinde kalır, aklına geldikçe de batar.
Gittin. Şimdi bir mevsim değil, koca bir hayat girdi aramıza.
Biliyorum ne sen dönebilirsin artık, ne de ben kapıyı açabilirim sana.
Daha o gün anlamalıydım
Benim sana erken
Senin bana geç kaldığını.
Adın yoktu tanıştığımızda
Sonra da olmadı
Çünkü başka biri oldun zamanla.
Kimse yoktur kimsenin kimsesizliğinde.
Ne çıkmaz sokaktayım ne de mutsuz
Sadece rüzgarlardan daha güçlü olmak istiyorum o kadar.
Yağmur herkese yağar
Ama çok az insan tutar yağmurun ellerini.
Acı veriyorsa geçmiş; geçmemiş demektir...
Bir gün gelir, dünyanın bir yerinde yıllarca senin haberin olmadan yaşamış birine, bütün hayatını anlatmak istersin.
Dediler ki; "Yaşından çok daha olgunsun."
Evet, dedim. Çünkü hep büyüklük bende kaldı.
Dört tane gerçek dost edin, tabutunu taşısın yeter.
Kanayan yaralarına, kan dursun diye başka bedenler basarsan, mikrop kaparsın.
Sürekli geçmişe dönüp bakarsan, boynun tutulur.
Kurşun sesi kadar hızlı geçer yaşamak: Öyle zordur ki, kurşunu havada, sevgiyi de yürekte tutmak.
Biz büyüdük ve kirlendi dünya.
bazen duygularımız bizden erken yaşlanır ve bizden hayatın geri kalanını alır. hayatın kendini anlayanları cezalandırmasıdır bu.
__________________
Ey iki adımlık yerküre; senin tüm arka bahçelerini gördüm ben.