IRCForumları - IRC ve mIRC Kullanıcılarının Buluşma Noktası
  sohbet

 Kayıt ol  Topluluk
Etiketlenen Kullanıcılar

1Beğeni(ler)
  • 1 Post By Vesaire

Yeni Konu aç Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Konuyu Değerlendir Stil
Alt 03 Aralık 2014, 00:31   #1
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Gönülden Süzülenler/4 – İsmail SARIGEN




Bir çınar ağacının kuru dallarına yazılmış bir masaldan koşup geldim ey çocuk. Üstüm başım sevda. Ayaklarımın bağı çözülmüş. Kan revan hallerimi çoktan gusle yordum. Yeşil bir bahçenin içinde sevdaya sarhoş olmuşum. Mezem özlem, kana kana içiriyorum. Boşalan bardaklara durmadan sevdanı dolduruyorum.*
**
Denize yarenlik bir tozlu yolum. Üzerimden kaç zaman devrildi. Kaç gece kaçaklara yataklık etti bu yol. Susuzluğuma seni sürdüm damla damla. Senin mavi yüzüne özendim hep. Aldığın ve giyindiğin her rengi içimde büyüttüm. Gözlerine yaslanmış güneşi kıskandım ama ben seni hep sevdim mavi deniz.*
**
Sevdaya kurulmuş bir köprüdür omuzlarım. Özlem ile sevdanın arasına vurulmuş bir taştan umut eliydi köprünün ayakları. Köprünün bir başında ben, diğer başında sen. Bir gün köprünün ortasında umuda gülümseyecektir yüreklerimiz.*
**
Senin ellerin değmemişken saçlarım karanlıkta sarmaş dolaştı. Ayaklarımın altında işgal edilmiş milletin savaşta yenik çocukların hüzne boğulmuş yüzleri. Ellerimde kısır toprakların sessiz çığlıkları. Sen gelmeden hep siyah çizgiye düşerdi alnım. Sonra sen geldin. Bir umuttan bir mutluluktan sözler bitiyordu dudaklarımın ıslaklığına. Gece karanlıktan eser yoktu, yıldızlar hep soluma yani senli kalbime misafir oluyordu. Hüzne bir kapı gösterildi. Savaşın izlerinin yüzüne mühürlü ve sapında taş taşıyan çocukların ellerinde bir gül..Bir Cennet bahçesinde tüm mutluluklara bir gül satıyorlardı. Elleri gül kokuyordu ve yüzlerinden bir mutluluk mutluluğa gülümsüyordu. Her şey ama her şey gülümsüyordu. Tıpkı sen gibi..

Uykusuz bir gecenin içinden geleceğim sana. Bileti çoktan ayrılmış bir tren yolculuğunun pencerelerinden sana türküler yollayacağım. Karanlıkta gözümü sana kapayıp açtığımda aydınlığı değil gözlerine hayat diyeceğim. Sen gecik biraz, beklet beni. Sevdamızın en koyu deminde bir şiir olalım. Mutluluktan alıntı umuda ithaf bir dilek olup Tanrıya açılmış bir dua olalım.

Bir karanlık ısmarladım gözlerimin sensiz yanına. Senli bir masalın ortasından geliyorum. Sabahtan akşama kadar sek sek oynayan ve yorulduğunda benek benek çiçeklenmiş eteklerinde şehrinin yetim kuşlara mutluluk dağıtan bir kız çocuğuydun sen. Bir hayalin gerçeğe en yakın yanıydı gözlerin. Giyindiğin bir umudun sana büyük kesen kısmına mutluluğu dikecek kadar usta bir terziydin hayatın ölümle dalaşında. Şimdi ben bu satırları yazarken kaçıncı sancıdasın kim bilir. Şehrinin kuru gürültü satan kalabalıklarında ben seni yaralarından değil gülümseyen yüzünden tanırım ey sevgili..

İçimdeki seni hiçbir di’li geçmiş zaman kipine yakıştıramadım.Tedavülden kaldırılmış her cümleni ben yüreğimde kanamalı bir doğumdan sonra dudaklarına doğurdum. Her sözün taptazeydi.Yüzünü yüzünden söküp geçmişten alı koydum seni.Ne zaman umutsuzluğa düşse payın, ben senli geniş zamanlara yürüttüm seni. Sorgusuz sualsiz alı konmuş tüm düşlerine yataklık ettim ben.Senden değil, sevdan değil senin geçmişine bir gelecek vadettim diye suçlandım.Yüzümü bir ayaz gibi kesen bu iz’anı kaldırdım ve sen gibi gülümsedim.*
Üzgünüm söz verdim.Sensizlikte hiçbir zaman geçmiş zaman kullanmayacaktım sevgili. Sen gibi gülümsüyorum şimdi ve hep gülümseyeceğim…

Omuzlarımın eğikliğine denk gelmedi mi hiç gözlerin. Sana gelen yolları aşındırdı o omuzlar. Ve kaç yol üstü molası çığlığı saklıdır üstünde ve kaç suskun tabuta omuz verdi omuzlarım. Uzaklığı hiç aldırış etmedim ben. Gelecektim sana, bir gün kavuşacak için varacaktım sana / gitmek için değil. Ayaklarımın yavanlığından, tahta arabalı çocukluğumun hiç anlamı yok sana gelen yolculuklarıma denk gelen. Bastırdıkça özlemlerimi, küllerini derime enjekte etmekten bir tahta kovuğuna gelin ettim. Eğiktim, büzüldüm ama hiçbir zaman eğilmedim yokluğuna. Ve hiçbir zaman uzaklığına yokluğunu karıştırmadım. Bensizliğin, bir günlük insan yürüyüşü kadardı. Yokluğun adınla başlayıp gözlerinin güzelliğiyle bitirdiğim cümle kadardı işte. Varlığın ise bende koca ömür..

Beyaz badanalı mavi pervazlı bir bağ evindeyim. Soluma dönerken küçük bir çeşmenin akarına ekilmiş yeşil sebze tohumluklarını görüyorum. Sağımda babamı kaybettiğim ekin tarlası. Nadasa bırakılmış kaç senedir.. Biraz ileride iki erik ağacı. Gölgesinde sen ve ben. Karasal bir iklime inat filizlenen ve gülümseten bir sevda mevsimi. Mutluluk filizinde iki bedene inat tek bir yüreğe sığdırılmış bir Cennet.

Sesinden ömrüme bir ömür pay ediyorum. Özleminde kasıp kavrulan yüreğime bir su damlası diye sesinin kahve rengi halini içiriyorum. Susuyorum sana. Sesine yaslanıp bir ömür diliyorum kendime. Başımızı sokacağımız bir baraka, çatısız düşler ve yıldızlara uzanan bir sevda köprüsü..Bir miktar umut, bir miktar huzur. Bir sen..

Sarı saçlı bir çocuğun gözlerine serdim mavi bilyelerimi. Güneşi yüzlerine çizdiğim kız çocuklarına masallar anlatıyorum küçük bir kasabanın tarih kokan sokaklarında. Yalın ayak ayaklarımla koşuşturduğum veresiye aldığım şekerleri delik ceplerimden döke döke o sarı saçlı kız çocuklarına koşuyorum. Sonra gülüşlerinden kanayan yaralarıma şifalar diliyorum. Benek benek çiçekli elbiselerinden kara kışlarıma baharlar serpiştiriyorum. Sonra dağın eteklerinden bir rüzgar esiyor gülüşü Cennet kız çocuğu düşlerime. Bir umut doğuyor bulutların arasında. Gülüyorum, gülümsüyorum. Sarı saçların altındaki tebessümleri çalıp bir mutluluğa filiz oluyorum..

Bir telefon ahizesinden yansıyan sesine anlamlar yüklüyorum. Yorgunluğuna taze bir nefesi daha feda ediyorum. Kanamalı ve sancılı bir günün ardından topuklu sesine bir nihavent şarkı yanaştırıyorum. Avuçlarımda sımsıkı sakladığım denizi sürüyorum dudaklarının kuruluğuna. İçimin karasal ikliminden soyunup ılık bir melteme dönüşüyor özlemim. Gözlerinin gülüşünden haz alan umut, kendine savaşan her bir acıya karşı Elif gibi dimdik.

Kayıp çocukluğumu arıyorum parklarda. Bana hiç kimse masal anlatmasa da küçüklüğümde, ben gecenin karanlığına bir şiir yakıyorum ve sevdiğime masallar anlatıyorum. Çocukluğuma yalın ayak koşuyorum. Yüzümde bir tebessüm beliriyor. Ceplerimde dağıtılmayı bekleyen nice rengarenk şeker. Gözlerimde yedi harfli bir mutluluk ve hayatımda bir can. Gülümsüyorum rast gele..

Bilirim ey sevgili, sana vaat edilmiş hiçbir hayal gerçekleşmedi. Nereye elini atsan boşluğa düştü parmak uçların. Topukların ardına, yüreğinin arkasına bir uçurum ilişti. Yoruldun, yorgundun ama sen bende hayattın. Senin aldığın her bir nefese bir koca ömrümü sığdırdım. Nihavent sesinle örttüm üryanlığımı. Canımın yongası diye senin adından vazgeçtim. İlk önce senin adını ıslattım baharlara. İlk senin adını fısıldadım Cennetin yeşil bahçeli kapılarına. Sen nefes al. bırak hayat bizi yorduğun yerden vursun. Elbet bu zorluklar bir umuda dönüşecektir sevgili.

Kırıklarından bir yürek doğurmaya çalışıyorum ben. Yorgunluğum bundandır. Adının yanına, yüreğinin büyüklüğüne bir cümle kurmakla meşgul çocukluğum. Tek tek ben eyledim harfleri. Adının yanında anlamsız kalan harflerin katlini vacib bildim.Kanlı ellerimi temize çekip tekrar sana yordu alfabeyi. Yorgunluğumda bi sen… varsın. Nefesindeki bir bahar tazeliği..Sen koca bir ömürsün bende. Sana yorulmak, sana varmak ölümümün en büyük müjdecisi olsun. Sen susma sesinle. Örtme üzerini yaralarınla ey sevgili. Ne olur bir umut filizi için yaşa. Bir miktar Elif için gülümse ulu orta….*
**
Uzak bir yol oluyorsun.Sonra da içi özlem dolu susmalar. Ardındaki kapılardan deli rüzgar ilişiyor saçlarıma. Bir kanlı infaza kurban ediliyorum. Ölürüm diyorum. Sevdam için ölürüm diye tetiği çekiliyorum. Tüm cümleler dudaklarımdan fışkırıyor. Ortalık bir sevda masalına yenik düşüyor. Kan kaybından değil senin özlemenin yüceliğinde dünyalığımdan soyunuyorum. Ertelenmiş bir şarkı gibi, notaları hazır kıt’a halinde Cennet bizi bekliyor sevgili..

Kavuşmalarından vazgeçtim, benden bir nefes kadar uzakta yaşa. Benli bir bensizliği içinde uzaklığının özleminde közleneyim. Biçar olsun sol yanım. Boynuna, beline sarılmadan sarılır gibi yapmak gece yarısı uykularında. Seni bir an görüp beni sana getiren biletleri saklamak annemin çeyiz sandukalarında. Okuduğum bir kitabın bir sonraki sayfasını çevirdiğim her an seninle çekilmiş bir resimle karşılaşmak..Gülümsemek, gülümseyebilmek. Adını fısıldamak dudaklarımın ıslaklığında. Sonra da yeniden aşık olmak sana..Her günün doğum günü farz edip senin deyiminle sevgili " bir festival " coşkusu ile yaşatmak seni..

ışık süzmesinin altında gözlerinin güzelliğini temaşa ediyor sema. Kahvesine binlerce çala kalem çalışması ithaf ediyorum. Binlerce şiiri sırf seni anlatamadığı diye yırtıp atıyorum. Sonra bir şarkıya ses oluyorum. İçimden geldiği, sana seslenir gibi konuşmaya başlıyorum ulu orta. Deli muamelesi görülüyorum. Sevdana, yaşadığım bir senli an’a kurban veriyorum canımı. Helal-i hoş olsun sevgili..

Nihavent bir şarkının aşk kokan nağmelerine eşlik ediyor mavi deniz. Güller raksa durmuş toprakla. Umutsuzluğun yeknesak yanından bertaraf et düşlerini. Sanma ki; yaralısın..Sanma ki ; sürgünsün. Ey yaralarından bir yarayı kendine mutluluk eylemiş bu adam seni hayatına can eylemiş. Sen topuklu ayakkabılarını giy de koşuştur yüreğini. Gittiğin her yer, döndüğün yer bana..Aldığın her nefesin bana çıkan bir köşe başı var. Gelişin bana, gülüşün bana..

Suretini unuttuğum bir masalın ayak uçlarından sesleniyorum şehrine. Bir dakika önce senin ayak basma ihtimalinin var olduğu sokaklarda yalpalayan rüzgara inat bir deniz kokusu. Kalabalıkların içindeki tenhalığa zorlanmış bir geminin gökyüzüne değen an’nında vuruyorum sözleri ayak ucundan. Payıma mutluluk düşmüşken , bu fakir adama sevdan bir paye edilmişken seni seviyorum diye avazım çıktığı kadar bağırıyorum.

Karanlığın ortasında yalın ayak koşuşturan bir kız çocuğum ben. Babamdan dinleyemediğim masalları o ince sesinden dinlemek nasip oldu sevgili. Ne zaman acıya boyun bükse yüreğim, başımı sevdaya kaldırdın. İlk tanışmamızda " hayat " dedin sonra da " can ". Sana söz vermiştim umudu öğretmeyi, içindeki mutluluğu keşfetmeyi. Şimdi sen bana yeniden hayatı öğretiyorsun. Liseli aşıklar gibi küçük bir sevdayı filizlendiren şimdi büyüdük. Hayata iki meyve verdik; sağdan yedi harf; mutluluk..soldan altı harf; mutluluk.

prücük kemiklerine sarılmış çocukluğumun yaralarını umut cümlelerinle sar. Sararmış, ihtiyarlamış filizlerime dudaklarındaki nefesinle hayat ver. Adının baş harfine denk gelen dualarımın yüzünü yüzünden esirgeme. Yaralarından bir yarayı bana bahşet de bende acılarını katık eyleyeyim dünya meşakkatine..

Suretini unuttuğum bir masalın ayak uçlarından sesleniyorum şehrine. Bir dakika önce senin ayak basma ihtimalinin var olduğu sokaklarda yalpalayan rüzgara inat bir deniz kokusu. Kalabalıkların içindeki tenhalığa zorlanmış bir geminin gökyüzüne değen an’nında vuruyorum sözleri ayak ucundan. Sıkıyorum en namert yerinden cümleleri acıya. Geçe bu da geçer diyerek kanamalı bir acına ortak ediyorum kendime. Payıma mutluluk düşmüşken , bu fakir adama sevdan bir paye edilmişken seni seviyorum diye avazım çıktığı kadar bağırıyorum.

Gece yolculuğu olacak sana gelmelerim. Karanlık peçesini kaldırmayıp yıldızları bana göstermeyecek. Sen uykularında yorgunluğu yorarken ben şehrimden senin şehrine yol alacağım. Sırt ağrılarım nüksedecek, içimdeki susuz damarlarım bir devşirme isyana yataklık edecek. Dayan ey sırtım yârin ellerinde son bulacak ağrıların. Dayan ey susuzluğum. Sevdiğimin ellerindeki bir miktar umutla sona erecek dilsiz ve susuz özlemin*
**
Uykuların delik deşik. Bir acının en kanamalı sayfasından kurtulmaya çalışırken kan ter içinde uyunan gözlerine kurban ettim gençliğimi. Kürtaja zorlanmış halinde iken bir intihar peydahlandı avuçlarına. Ama pes etmedin. Hayat dedin, hayat..Acıyı kanıksadın, acıyı yoğurdun, acıya yoğruldun. Sustun ama dudaklarının bittiği bir yerde bir şiir başladı. Kafiyelerden ayıklanmış, mutluluğa sobelenmiş bir şiir. Senin yüreğinde kaleme alınıp senin sesinden dünyaya hediye edilmiş bir masal..

Terlemiş ömrüme yanaştırdım ılık nefesini. Varlığından bir umudu çocukluğumun yalnızlığa serpiştirdim. Rastgele bir sözcükler savurmadım saçlarına. Yüreğimin en yeşil bahçelerinden koparıp sesinin nihavent sesine gelin ettim yarı aksak mutluluğumu. Sen en büyük duamsın ey sevgili. Gökyüzünün iki kenarına açtığın ellerinde uyumayı diliyorum. Bir daha gözlerimi açmamak üzere.Sağıma seni, soluma yıldızları aldım sana geliyorum sevgili. Elimde masal kitapları, yüreğimde özlemin ve dudaklarımda ıslanmış bir mutluluk masalım. Kan ter içinde, gece dağ tepeyi aşıp sana varacağım. Bir bozkır kuraklığından soyunup bir deniz bereketini giyineceğim. Kendimin katili olup sende yeniden doğacağım.

Fire verdiğin boş cümlelere batırdığın göz çukurlarından kaldır cesedini. Barış türkülerinin ortasında kurulmuş savaş tellağından vazgeçmiş yüreklerin çığlıklarından soyundum ben. İdam sehpasında giyindiği beyaz elbisenin gözyaşıyla kirleneceğinin mahçuluğuna üzülen bir yüze doğurdum seni. Çığlık çığlığa yağan cümlelerden ayıkladığım elde kalan ne varsa tenhalığımdan yüreğine bir sevda kalabalığı bıraktım.

Susuzluğunu ihbar ederken hangi damarından taşırdın denizlerin tuzunu. İki dudağıne tenezzül eden cümleleri hangi ayazınla susturdun da ödülsüz kalan yetim şarkıların tacını giydirdin notlara. Sus/ma. Cümlelerin ortasında susuz ve dilsiz halinle ayyuka çıkmasın içinde sakladığın yalnızlığın.Dudaklarıma düğümlediğin hangi düğün düşüydü ey sevgili. Bir kır düğünü müydü Elifin kan ter içinde koşuşturduğu yoksa sade bir törenin ardından zeytin ağaçlarının gölgesinde sulanmayı bekleyen arıkların arasında bir umuda filiz vermek miydi. Hangisiydin sen..Ya da hangi bendin sen..

Gitmek mi. Tek bir harfinin söz etme bana gitmenin. Bir suçlu gibi durma gözümün önünden. Eteklerini buruşturup içindeki çocuğunu çekiştirip durma. İki yastık arasına kazdığın çukurlara yatırma sonbahar düşü gülüşlerini. Musalla soğuğa namzet etme. En kanamalı yerinden kaldır siluetini. Gusle zorlama ve yeltenme kendi infazının katline. Ve sıvazlama yüreğini kendi dar ağacında susturmaya..Beni bu kadar mutlu etmişken başaramayacaksın sendeki seni bensiz öldürmeye..

Hangi cürüm işledin ki yasadışılığını iz’an ediyorsun sonsuzluğa. Hangi recm verildi ki de özgürlüğünün ayak ucunda gözlerinin tutukluluğuna methiyeler ediyorsun. Suçlu isen ayağa kalk ey aşk..Ya da suçsuz isen yürü ölüme. Ancak ölüm sevdana ödüldür. Hayat geride kalmıştır sana ancak Cennetin en yeşil bağlarında beyaz renkli masallar bağışlayabilirim.. Nehirlerin tersine akışını sana yordum be sevgili. Acıdan mutluluk doğuran kadın. Taşı sıktı mı umudu bağrına alan yâr. Yaralarından bana da bir yer aç ta yaralarına yârenlik edelim. Sus payı verilmiş ya da hayat koşuşturmasına bir es arası vermiş dudaklarıma bir cümle genişliği ver sevdalı omuzlarından. K’ayıp çocukluğumun orta dalga yayını yapan radyodan yayılan sese inat sen susuzluğuma adın miktarı ses ol. Damarlarından akan hayattan bir damla ışık hüzmesini bana reva gör.

İçimin Filistin yanının üşümüşlüğünden bihaber misin ey yâr. Mutlu yüzümün işgale uğramış halinin çığlıklarını duymamak için daha kaç duvar öreceksin sınır hatlarıma. İçimdeki yangınlarına su serpmemek için daha kez yüreğin kirpiklerine bulutları çekeceksin. Bırak kendi ayaklarına çelme takmayı. Soyun kendinle kavgalarınla. Barış güvercinlerine zeytin dalını uzat ve haykır içinde saklı duvarların benli çığlığını.

Ben seni yaşatmak için beni öldürdüm. Katili oldum soy ağacımın. Köklerine yer açabilmek için vazgeçtik düşlerimden. Bir intihar sabahında sana gebe kalmışken cümlelerimin sana yana yakılışının gör be ey yar. Seninle büyütürken beni, filizlenen çiçeklerin öbeklerinde adının tazeliği, gözlerinin bereketi sirayet etti. Ölme sen..Benim için bir dua miktarı yaşa. Bir dua miktarı. Yüzümün suyu hürmetine nefes al. Öldüreceksen ilk önce benim katlime soyun. Hayatlandıracaksan bir şeyi ilk önce yüreğinin köklerine ver cansuyu. O can bana umut diye mutluluk diye elbet bir gün yansıyacaktır.

İsmail SARIGENE

__________________
Yürürken başımın yerde olması sizi rahatsız etmesin.Benim tek derdim; yere düşen edebinize takılmamak..
 
Alıntı ile Cevapla

Cevapla

Etiketler
gönülden, sarigen, süzülenler or 4, İsmail,


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Var
Mesaj Yazma Yetkiniz Var
Eklenti Yükleme Yetkiniz Var
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Kapalı
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Cevaplar Son Mesaj
*Gönülden Süzülenler/7 – İsmail SARIGENE Vesaire Şairler ve Şiirleri 2 03 Aralık 2014 00:28
Gönülden Süzülenler/5 – İsmail SARIGENE Vesaire Şairler ve Şiirleri 0 03 Aralık 2014 00:25
*Gönülden Süzülenler/6 – İsmail SARIGENE Vesaire Şairler ve Şiirleri 0 03 Aralık 2014 00:06
*Gönülden Süzülenler/8 – İsmail SARIGENE Vesaire Şairler ve Şiirleri 0 03 Aralık 2014 00:01
Gönülden 4 Freedom İslamiyet 0 13 Nisan 2009 18:12