IRCForumları - IRC ve mIRC Kullanıcılarının Buluşma Noktası
  sohbet

 Kayıt ol  Topluluk
Yeni Konu aç Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Stil
Alt 29 Mart 2009, 05:45   #1
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Sanat, Yapıttan Yola Çıkarak Nasıl Tanımlanır?




Sanat, Yapıttan Yola Çıkarak Nasıl Tanımlanır?

Sanatı yapıt kavramından vazgeçerek tanımlamanın çekiciliği gerçekten de yapıt ile sanat arasındaki bağıntıların sorunlar içermesinden kaynaklanmaktadır. Bu zorluk; Aristoteles 'te ifadesini bulan örnek biçimiyle Antik düşüncede yer almaktadır. Aristoteles, bir yandan yapıtı yüceltirken, öte yandan üretim etkinliğini hor görür: "Gerekliliği söz götürmeyen yararlı [sanatlar konusunda] eğitilmiş olmak gerektiğine kuşku yok ama insanın her türlü [işle] değil de -özgür bir insana yaraşan ya da onu küçük düşüren işler vardır-, yaptığı şeyin onu tiksindirici [banausos] bir zanaatçıya dönüştürmediği [işlerle] uğraşması gerektiği de açık seçik ortada. Oysa, uygun olmayan her türlü işin, sanatın, bilginin zanaatçıya, bedene, ruha ya da akla uygun düşen her şeyin de özgür insana yaraştığını düşünmek gerekir. Bu yüzden, bedenin rahatını kaçıran bu tür sanatların zanaatçıya yaraştığını söylüyoruz, hatta bunu ücretli işler için de söylüyoruz. Çünkü bu sanatlar düşünceyi meşgul eder ve iğrençtir. Özgür insanın, bir yandan, liberal sanatlardan bazılarına bile kendini belirli bir noktaya kadar vermesinin yakışıksız olmadığını ama öte yandan, bu sanatlar konusunda [kesin bir bilgiye sahip olmak için çok ısrarlı olmanın], yukarıda sayılan zararlara yol açacağını söylüyoruz." (Politika, VIII, 2, 1337-b4)
Bu düşünceler siyasal bir sorunu, geleceğin yurttaşlarına verilecek eğitim sorununu çözmeyi sağlıyor. Böylelikle bu insanlar özgür kılınmış, ortak çıkarlar üzerinde fikir yürütme, bu çıkarları etkinlikleriyle sağlama yeteneğini kazanmış yurttaşlar olacaklardır. Yalnızca kendi amacına yönelik olarak uygulanmayan, başka amaçlara yönelen, böylelikle de kendilerini benzeri işlere verenleri kendilerinin dışında bir amaca yönelmiş basit birer araç haline getiren etkinliklerin bu eğitimin dışında tutulması gerekir. Üretim etkinliği bu anlamda kölelere özgü bir etkinliktir, çünkü üreticiyi kendini yapıtın hizmetine vermiş bir araç haline getirmektedir.
Bu üretim kavramını yeniden ele alan Hannah Arendt , bunun şaşırtıcı özelliğinin de altını çiziyor: "İnsan, homo faber (çalışan insan) olarak bir araca dönüşüyor ve bu dönüşme her şeyin ortalama bir değere gerilediği, içkin ve bağımsız değerini yitirdiği anlamına geliyor [...]. Yunanlılar klasik dönemde, homo faber'in dünya karşısındaki bu tutumu yüzünden, sanatlar ve meslekler alanını, yani alet kullanılan, zevk için hiçbir şey yapılmayan, her şeyin başka bir şey üretmek amacıyla, bu şeyin sıradan bir düşünce ürünü olduğunu ve gerçekleştirilen eylemin çıkarları temel aldığını anlatabilmek için, 'dar kafali olarak çevrilebilecek banausos nitelikli alan olarak, niteliyorlardı.
Bu horgörünün şiddeti, Yunan heykel sanatının ve mimarlığının büyük ustalarının hiçbir biçimde bu değerlendirmenin dışında kalmadığını düşünecek olursak, bizi şaşırtmayı sürdürecektir." ("L'oeuvre", Condition de 1'homme moderne ["Yapıt", Modern İnsarun Durumu] içinde, Fr. çev G. Fradier, Agora, Pocket, 1983, s. 212).
Gerçekten de, bir yandan heykel yapmanın alçaltıcı bir etkinlik olduğu, öte yandan Phidias 'ın Olympos'ta yaptığı Zeus heykelini görenlerin boşuna yaşamamış oldukları, aynı anda nasıl söylenebilir? Ortaya koyduğu ürünün hayranlık uyandırdığı bir etkinlik, genelleştirme yapılarak nasıl hor görülebilir?
Bu tutum, üretim özgür değilse, amacının kendi dışında yer almasından dolayı, hayranlıkla izlenmesinin de böyle olacağı olgusuna dayanmaktadır. Hayranlıkla izlemenin kendinden başka amacı yoktur: bu etkinlik bu anlamda özgür bir etkinlik örneği oluşturmaktadır. Bu ayrım, sanatların içinde bile farklılık yaratmakta, bu farklılık, örneğin beden çalışması gerektiren mekanik sanatlar ile ortaya koyduğu ürünün entelektüel etkinlikle karıştığı liberal sanatlar ın birbirinden ayrılmasına yol açmaktadır. Bu horgörüden kurtulmak için heykelciler ve mimarlar, sanatlarının entelektüel yanının ağır bastığını ileri süreceklerdir. Örneğin hem resim, hem heykel yapan Leonardo da Vinci 'nin, bu iki sanatı birbirinin karşısına koyup, ağırlığı resme verirken yaptığı budur: "Resim ile heykel arasında bunlardan başka şu farkları da buluyorum: heykelci, yapıtlarını ressamın harcadığından daha büyük bir çaba ile gerçekleştirir; ressam da kendi yapıtlarını ortaya koyarken daha büyük bir entelektüel çaba harcar"

Alıntı.

 
Alıntı ile Cevapla

IRCForumlari.NET Reklamlar
sohbet odaları reklam ver Benimmekan Mobil Sohbet
Alt 29 Mart 2009, 05:46   #2
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Cevap: Sanat, Yapıttan Yola Çıkarak Nasıl Tanımlanır?




Ele alınan bu mekanik sanatların entelektüel niteliği olduğunun ileri sürülmesi, ortaya çıkan ürünün yeniden değerlendirilmesiyle birlikte düşünülmediğinde boşuna olur.
Sanatın, Rönesans'tan başlayarak bir yaratı olarak kavranması, farklı sanat ürünleri arasında varolan kesin ayrımın, yaratıyı gerçekleştirme süresine temel bir değer kazandırarak, ortadan kalkmasının temellerini atmaktadır. Sanatçı artık, kendi dışında bir amaca baş eğen bir uygulayıcı değil, egemen bir yaratıcıdır . Ne var ki bu niteliğe büründüğü halde, sanat ile yapıt arasındaki bağıntı sorunlu kalmaktadır. Gerçekten de yapıt, yaratılma süreci içinde yaratıcısının ellerinin arasından kaçmaktadır. Birden başkalaşarak yabancı, mucizevi, Tanrı'nın ya da ilham perisinin bir lütfu haline gelmekte ya da tam tersine, yaratmanın sevinci yatıştığında suskun, düşman, ezici nitelik kazanmakta ve bu sevinç, yerini kesin bir başarısızlık duygusuna bırakmaktadır. Yaratıcı ile yarattığı şey arasında, onun yabancılaşmasından başka, hiçbir bağ kalmamaktadır.

Baudelaire bu kopuşu şöyle anlatır: "Çalışmaya başlar başlamaz, gizemli ve parlak modelime (Aloysius Bertrand, Gaspard de la nuit'nin [Gecenin Gaspard'ı] yazan) çok uzak durduğumu fark ettiğim bir yana, farklı bir şeyler yaptığımı da (buna bir şeyler denebilirse) sezinledim, ki bu durum benden başka herkese gurur verirdi ama yapmayı tasarladığı şeyi doğru yapmayı kendisi için en büyük onur kabul eden bir şairi ancak derinden yaralayabilirdi" ( Paris Sıkıntısı , giriş bölümü).
Şairin gururu, yapıtının kendisini aştığını duyumsadığında, büyük bir olasılıkla umutsuzluğa da dönüşebilir: Yapıtın yüceltilmesi izleğine bu durumda yaratının boğucu sıkıntısı eşlik edebilir (bu iki uç durumu sürekli birbirine bağlayan Flaubert in yazışmalarını okurken bunu gözlemleyebiliriz); yapıt kusursuzsa, oluşumu sırasında varolan koşulları aşar, yaratıcıyı kaygıya düşüren araçları aştığı gibi.
Bu koşullar altında sanatçı, ortaya çıkan yapıtın yaratıcısı olduğunu hâlâ nasıl söyleyebilir? Bunu ileri sürebilmesi için elinden avcundan hiçbir şeyin kaçmamış olması, yapıtının en küçük ayrıntısına bile egemen olması gerekmez mi? Paul Valery 'nin sahip olmak istediği işte bu kavramdır: 'Bir şey yazacaksam, der, transa girip kendimden geçmiş olmanın sağlayacağı avantajla en güzel başyapıtı yaratmak yerine, daha zayıf bir yapıtı bütünüyle bilinçli olarak ve tam bir uyanıklık içinde sonsuz ölçüde daha iyi yazarak ortaya koymayı yeğlerim" (variete II, "Lettre sur Mallarme" [Derlemeler II, "Mallarme üzerine mektup" , Idees-Gallimard, s. 286).
Burada söz konusu olan, yalnızca kışkırtıcı bir çelişkiyi ileri sürmek değil, bu durumda da, beceri ya da üretim araçlarına egemen olma ile bunun ürünü olan yapıt arasında varlığını duyumsatan ayrılmanın altını çizmektir. Bu durumda, Valery] 'nin önerdiği seçeneğe yönelip, birinin zararına ötekini seçmek mi gerekiyor? Üretme etkinliğini bu etkinliğin ürünü olan şeyin önüne koymakla onun benimsediği çözüm gerçekten de bu oluyor: "Bizi oluşturan, yetkinleştiren şeyin ortaya konan yapıtın görünüşleri ya da dünya üzerindeki etkileri değil, bizim o yapıtı ortaya koyuş biçimimiz olduğunu düşünüyordum. [...] Böylelikle, yapıttan çekip aldığım önemi, onu ortaya koyanın iradesine ve hesabına aktarıyordum (agy, s. 286-287). Bu durumda yapıt artık amaç olarak değil, gerçek amacı sanatçıyı yetkinleştirmek olan bir üretim etkinliğinin sonucu olarak düşünülmektedir.
Bu arada bu kavrayış belki de Valery 'nin önceliği üretim etkinliğine vermesinden kaynaklanmaktadır. Söz konusu etkinlik ile ürettiği yapıt arasında bir kopukluk olduğu ortada olsa da bu etkinliğin öncelikle onu ortaya koyana gönderme yapıyor görünmesi aslında hiç de şaşılacak bir durum değil. Böylelikle, diyor Sartre , üretim bilinci ile yapıtın bilinci arasında bir bağlantı kurulamaz: "Yaratılan yapıt, başkalarının gözünde kesin nitelikte olmasına karşılık, bizim gözümüzde sürekli erteleme durumundadır: şu çizgiyi, şu tonu, şu sözcüğü her an değiştirebiliriz; böylece, bize kendini asla bitmiş olarak dayatmaz.
Bir ressam çırağı ustasına şunu sorınuştu: `Yaptığım tabloyu ne zaman bitmiş olarak düşünmem gerekiyor?' Usta ona şu yanıtı verdi: `Ona baktığında şaşırıp, ben mi yaptım bunu, dediğin zaman.' Bu yanıt elbette 'bunu asla düşünemeyeceksin' demek oluyor. Çünkü bunu yapmak, insanın ortaya koyduğu yapıta başkasının gözüyle bakması, yaratısını örten giz perdesini açması anlamına gelir. Oysa biz, üretilen şeyden çok, üretim etkinliğimizin bilincindeyizdir" (Sartre, Qu'est-ce gue la litterature? [Edebiyat nedir?] Folio-Gallimard, 1948, s. 46-47).
Bu durumda, yapıt hakkında sahip olduğumuz bilinç, onu üreten etkinliğin unutulmasını gerektiriyor, çünkü bu, ne tür olursa olsun, bitmişlik kavramıyla bağdaşır bir şey değil. Bundan, yapıtın, onun ne ile, nasıl yapıldığını unutan naif izleyicinin gözünde varlığını yalnızca sanal olarak sürdürdüğü sonucunu mu çıkarmak gerekiyor?

Alıntı.

 
Alıntı ile Cevapla

Alt 29 Mart 2009, 05:47   #3
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Cevap: Sanat, Yapıttan Yola Çıkarak Nasıl Tanımlanır?




Kuşku yok ki, hayır: yapıtın bir sanatın ürünü olması, başka deyişle bir insanın elinden çıkmış olması da bizde hayranlık uyandırır. Buysa, tersine, yapıtın onun bitirilmesini sağlayan yöntemlerle açıklanamayacağı anlamına gelir: Valery bize Cimetiere Marin'in [Deniz Mezarlığı) , Fransız dizesinin biçimi üzerinde çalışma yapma isteğinden doğduğunu söylese de, ortaya koyduğu şiir, başka hiçbir şeye indirgenemez olmakla birlikte, bu açıklamaya da indirgenemezliğini korumakta.
İnsanın bir sanat yapıtının önünde durduğunda, o yapıtın nasıl ortaya konduğunu anlamasına olanak yoktur. Zaten haklı ya da haksız olarak duyduğumuz hayranlığın nedenlerinden biri, Nietzsche 'nin de yazdığı gibi, sanat yapıtının tüm başka ürünler gibi, ağır ağır ve zorluklarla edinilmiş bir mesleğin sonucu olmasıdır: "Bitmiş ve kusursuz olan her şey hayranlık uyandırır, yapılmakta olan her şey de küçümsenir. Oysa bir sanat yapıtına baktığında kimse onun nasıl yapıldığını göremez; bu, sanat yapıtının avantajıdır, çünkü nerede olursa olsun onun oluşmasma tanık olunduğunda, araya belli bir soğukluk girer. İfadesini bulmuş bir sanat, her türlü gelecek düşüncesini dışlar; kendini güncel yetkinlik olarak zorbaca dayatır" (Humain, trop humain [İnsanca, fazlasıyla insanca)
Demek ki mesleğin gerçek rolü ne olursa olsun, yapıtı değerlendirmeyi sağlamıyor. Nietzsche 'nin ya da Valery 'nin savunduğu tezler karşısında, bir başka açıklamaya başvurmak haklılık kazanıyor. Bir tekniğe egemen olmak tek başına insanı sanatçı kılmaya yetmez: insan, meslek sayesinde üretir yalnızca, yaratmaz. Sanatçı kendisi için gerekli olan beceriyi uzun süre sonunda edinir ve yaptığı uygulama alıştırmalarıyla zanaatçıya
özgü bir çalışma yapmış olur. Bir zanaatçı gibi, kendisine önceden verilmiş, kullanılacak araçların kesinlikle belli olduğu bir amacı gerçekleştirmek için çalışır: ustanın tablolarının kopyaları ya da yazınsal üslup alıştırmaları beceriyi geliştirir; ne var ki ulaşması gereken amaca onu yalnızca deha götürür; bilinmeyene yalnızca deha meydan okur, sanatçının ortaya koyduğu yapıtın biçimlenmesini sağlar ve bu macera ile hiçbir beceri boy ölçüşemez.
Sanatçı teknik ustalıkla, bilinç ve beceriyle tanımlanan bir mesleğe sahiptir; deha ise mesleğin ötesinde, bilginin üzerinde, bilinçdışında, kendiliğindenlikte varolan bir şeydir. Dolayısıyla, dâhice üretim bir yanıyla, bu üretimi gerçekleştiren kişinin kaçınılmaz olarak dışında gerçekleşir ve kişi, cinlenme, esin ya da heyecan adı verilen tuhaf bir ruh hali sergileyebilir; sanatçı bu durumda kendini kaybetmiş, üstün bir gücün oyuncağı olmuş gibi görünebilir.
Diderot 'nun burada betimlediği işte bu durumdur: "Heyecan olmaksızın gerçek fikir kendini asla belli etmez ya da bunu rastlantı sorıucu yakalayacak olsak, izleyemeyiz... Şair heyecan ânının gelişini duyumsar; bu heyecan derin düşünceye dalmasının ardından gelmiştir. Kendini bir titremeyle belli eder; bu titreme göğsünden başlar, zevkli ve çabuk biçimde bedeninin en uç noktalarına kadar yayılır. Kısa süre sonra artık titreme değildir; onu yakıp kavuran, soluk soluğa bırakan, tüketen, öldüren güçlü ve sürekli bir sıcaklıktır; ne var ki bu sıcaklık dokunduğu her şeye ruh verir, yaşam verir. Bu sıcaklık daha da artmış olsaydı, gözlerinin önündeki hayaletler çoğalacaktı. Tutkusu, çılgınlığa varacak ölçüde yükselecekti. Bundan ancak, birbirini sıkıştıran, birbiriyle çarpışan, birbirini kovalayan düşünceler çağlayanını dışarı boşaltarak kurtulabilirdi. Dorval, o anda betimlediği duıumu yaşıyordu. Ona hiç yanıt vermedim. Aramızda bir sessizlik oldu ve onun bu sırada sakinleştiğini gördüm. Kısa süre sonra bana, derin bir uykudan uyanmış gibi sordu: `Ne dedim? Size ne söyleyecektim? Hiç anımsamıyorum"' (Entretiens sur le fils naturel ( *** Üstüne Söyleşiler ], Kendine dinginlik içinde egemen oluş anı olan derin düşünmeden sonra, önce gelen şeyin gerçekleştiremediğini bilinçte hiçbir iz bırakmadan gerçekleştirmek üzere heyecan gelir.
Deha kavramı böylece, sanatın hem sahip oluş hem yoksun kalış ya da daha doğrusu, hem meslek hem doğal yetenek olan çitte yanını değerlendirmeyi sağlar. Bu, Schelling 'in sanatın şiiri adını verdiği şeydir: "Dolayısıyla sanat birbirinden bütünüyle farklı iki etkinlik sonucu bitmişlik kazanıyorsa, deha bunlardan ne ilki ne de ikincisidir; her ikisinden de fazla olan şeydir. Bu etkinliklerden biri olan bilinçli etkinlikte, yaygın olarak sanat adı verilen, buna karşılık sanatın bir bölümünü oluşturan, öğretilmiş ve öğrenilmiş, gelenek yoluyla ve kişisel alıştırma yoluyla elde edilmiş olan şeyi arıyorsak; sanatın bilinçdışı etkinliğinde, sanatın öğrenme ediminin dışında kalan bölümünde de alıştırmayla ya da herhangi başka bir yolla edinilemeyen, buna karşılık yalnızca doğal ve içkin bir yetenek olan şeyi aramak gerekir: buysa tek bir sözcükle, sanatın şiiri diyebileceğimiz şeydir" ("Le genie et ses oeuvres", Textes esthetiques [ "Dâhi ve Yapıtları', Estetik Metinler içinde]

Peki, bu bilinçdışı etkinlik neyi içeriyor? Dâhilere genellikle sezgi, Tanrı esini, gönül gözüyle görme mal edilir; bu kişiler dünyayı dolaysız biçimde kavrama yetisiyle donatılmış insanlar olarak betimlenir; başkalarının kavramların aracılığına gerek duyduğu yerde, onlar bu gereği duymaz. Peki bu, Nietzsche 'nin dediği gibi, bir yanılsama mı? "Onlarda genellikle, dünyanın özünü dolaysız biçimde, görünüşlerin örtüsünde açılmış bir delikten bakar gibi görme yeteneği olduğu kabul edilir ve bilimin katlanma gerektiren zorluklarına ve çabalarına katlanmadan, görkemli ve ilahi bakışları sayesinde insan ve dünya hakkında kesin bazı şeylere ulaşabildikleri düşünülür"
(Humain, trop humain, I, & 164, agy, s. 535). Ya da tersine, bu alanda özel bir bilginin, mantıksal ve kavramsal bilgiden farklı bir bilginin varlığının mı söz konusu olduğunu düşünmek gerekiyor?


Alıntı.

 
Alıntı ile Cevapla

Cevapla

Etiketler
cikarak, Çıkarak, nasil, nasıl, sanat, tanimlanir, tanımlanır, yapittan, yapıttan, yola


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Kapalı
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Cevaplar Son Mesaj
İçel Sanat Kulübü Teoman Ünüsan Sanat Galerisi Mersin AftieL Sanat Galerileri 0 17 Eylül 2014 02:15
Amerikalı genç 7 zirveye çıkarak rekor kırdı Lucifer Haber Arşivi 0 25 Aralık 2011 18:43
Ahmet Nuray Sanat Galerisi:Bugünkü sanat yarının arkeoloji’si ahmetnuray Kültür ve Sanat 0 11 Temmuz 2008 09:11
sanat galerisi, sanat atölyesi, pedagojik eğitim merkezi haline getiren Türk sanatçı ahmetnuray Serbest Kürsü 0 30 Haziran 2008 23:54
Google Keywords Etiketi nasıl tanımlanır? ronaldo82 Google 7 21 Ağustos 2007 14:03