IRCForumları - IRC ve mIRC Kullanıcılarının Buluşma Noktası
  sohbet

 Kayıt ol  Topluluk
Etiketlenen Kullanıcılar

Yeni Konu aç Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Konuyu Değerlendir Stil
Alt 21 Mart 2011, 03:06   #1
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Alınması Gereken Dersler..




Kasadaki Çek
İş adamının işleri bozulmuştu. Ne yaptıysa olmuyordu.
Bir zamanlar çok başarılı bir insan olmasına rağmen şimdi büyük olan sadece borçlarıydı.
Bir taraftan kredi verenler onu sıkıştırırken, diğer taraftan da bir sürü insan ödeme bekliyordu.
Çok bunalmıştı ve hiçbir çıkış yolu bulamıyordu. Nefes almak için parka gitti.

Bir banka oturdu, başını ellerinin arasına aldı ve bu durumdan nasıl kurtulacağını düşünmeye başladı.
Tam bu sırada birden, önünde yaşlı bir adam durdu.’Çok üzgün görünüyorsun.
Seni rahatsız eden birşey olduğu belli… Benimle Paylaşmak ister misin?’ diye sordu yaşlı adam.
İşadamının yakınmalarını dinledikten sonra da, ‘Sana yardım edebilirim’dedi. Çek defterini çıkardı.
İşadamının adını sordu ve ona bir çek yazdı.
Çeki ona verirken de şöyle dedi:
‘Bu para senin. Bir yıl sonra seninle burada buluştuğumuzda bana olan borcunu ödersin.
Hadi al’ dedi. Ve yaşlı adam geldiği gibi hızla gözden kayboldu.
İşadamı elindeki çeke baktı. Çekte 500.000 dolar yazıyordu
ve imza ise John Rockefeller’e aitti, yani o gün için dünyanın en zengin adamına.
‘Tüm borçlarımı hemen ödeyebilirim’ diye düşündü.
John Rockefeller’e ait bu çekle her şeyi çözebilirdi. Ama çeki bozdurmaktan vazgeçti.
Bu değerli çeki kasasına koydu.

Onun kasasında olduğunu bilmenin güveniyle yepyeni bir iyimserlikle işine tekrar dört elle sarıldı.
Büyük küçük demeden tüm işleri değerlendirmeye başladı.
Ödeme planlarını yeniden yapılandırdı. İyi yapılan işler yeni işleri doğurdu.
Birkaç ay sonra tekrar işlerini yoluna koyabilmişti.

Takip eden aylarda ise borçlarından tümüyle kurtulup hatta para kazanmaya başlamıştı.
Tüm bir yıl boyunca çalıştı durdu. Tam bir yıl sonra, elinde bozulmamış çek ile parka gitti.
Kararlaştırılmış saatin gelmesini bekledi. Tam zamanında yaşlı adamın hızla ona doğru geldiğini gördü.
Tam ona çekini geri verip başarı öyküsünü paylaşacakken bir hemşire koşarak geldi ve adamı yakaladı.
Hemşire ‘Onu bulduğuma çok sevindim, umarım sizi rahatsız etmemiştir’ dedi.
‘Çünkü bu bey sürekli olarak huzur evinden kaçıp, bu parka geliyor.
Herkese kendisinin John Rockfeller olduğunu söylüyor’ diye ekledi.
Hemşire adamın koluna girip onunla birlikte uzaklaştı.
İşadamı şaşkın bir şekilde öylece durdu kaldı.
Sanki donmuştu. Tüm yıl boyunca arkasında yarım milyon dolar olduğuna inanarak işler almış, yapmış ve satmıştı.
Birden, hayatının akışını değiştiren şeyin para olmadığını fark etti.

Hayatını değiştirenin yeniden kendinde bulduğu kendine güven ve inançtı.
Başarının sırrı, kasamızda duran değil, kendi kalbimizde ve kafamızda olanlardır.
Başka yerde aramaya gerek yok..


----------

Tevazu
Evvel zaman içinde bir adam kötü yoldan para kazanıp bununla kendisine bir inek alır.
Neden sonra, yaptıklarından pişman olur ve hiç olmazsa iyi bir şey yapmış olmak için
bunu Hacı Bektaş-ı Veli’nin dergâhına kurban olarak bağışlamak ister. O zamanlar dergâhlar aynı zamanda aş evi işlevi görüyordu.
Durumu Hacı Bektaş-ı Veli’ye anlatır, Hacı Bektaş-ı Veli ‘helal değildir’ diye kurbanı geri çevirir.

Bunun üzerine adam Mevlevi dergâhına gider ve aynı durumu Mevlana’ya anlatır.
Mevlana hediyeyi kabul eder.

Adam aynı şeyi Hacı Bektaş-ı Veli’ye de anlattığını ama onun hediyeyi kabul
etmediğini söyleyince Mevlana şöyle der:
‘Biz bir karga isek Hacı Bektaş-ı Veli bir şahin gibidir. Öyle her leşe konmaz.
O yüzden senin bu hediyeni biz kabul ederiz ama o kabul etmeyebilir.’
Adam üşenmez kalkar Hacı Bektaş-ı dergâhına gider ve Hacı Bektaş-ı Veli’ye,
Mevlana’nın kurbanı kabul ettiğini söyleyip Hacı Bektaş-ı Veli’nin görüşünü sorar.

Hacı Bektaş-ı Veli de şöyle der:
‘Bizim gönlümüz bir su birikintisi ise Mevlana’nın gönlü okyanus gibidir.
Bir damlayla bizim gönlümüz kirlenebilir ama onun engin gönlü kirlenmez.
Bu sebepten dolayı o senin hediyeni kabul etmiştir.’
Böylesi tevazu ve incelikle, birbirini yermek yerine yüceltmeyi
becerebilen insanlar olmamız dileğiyle…


----------

Ayakkabıcı ve Çocuk
Ayakkabıcı, yeni getirdiği malları vitrine yerleştirirken, sokaktaki bir
çocuk onu seyretmekteydi. Okullar kapanmak üzere olduğundan, spor
ayakkabılara rağbet fazlaydı. Gerçi mallar lüks sayılmazdı ama, küçük bir
dükkân için yeterliydi. Onların en güzelini ön tarafa koyunca, çocuk vitrine
doğru biraz daha yaklaştı. Fakat bir koltuk değneği kullanmaktaydı. Hem de
güçlükle…
Adam ona bir kez daha göz attı. Üstündeki pantolonun sol kısmı, dizinin alt
kısmından sonra boştu. Bu yüzden de sağa sola uçuşuyordu. Çocuğun baktığı
ayakkabılar, sanki onu kendinden geçirmişti. Bir müddet öyle durdu. Daldığı
hülyadan çıkıp yola koyulduğunda, adam dükkândan dışarı fırlayıp:
- “Küçüüük!” diye seslendi.” Ayakkabı almayı düşündün mü? Bu seneki modeller
bir hârika!”
Çocuk, ona dönerek:
- “Gerçekten çok güzeller!” diye tebessüm etti, “Ama benim bir bacağım
doğuştan eksik”.
- “Bence önemli değil!” diye atıldı adam. “Bu dünyada her şeyiyle tam insan
yok ki! Kiminin eli eksik, kiminin de bacağı. Kiminin de aklı veya vicdanı.”
Küçük çocuk, bir şey söylemiyordu. Adam ise konuşmayı sürdürdü:
- “Keşke vicdanımız eksik olacağına, ayaklarımız eksik olsa idi.”
Çocuğun kafası iyice karışmıştı. Bu sefer adama doğru yaklaşıp:
- “Anlayamadım!. dedi. Neden öyle olsun ki?”
- “Çok basit!” dedi, adam. “Eğer yoksa, cennete giremeyiz. Ama ayaklar
yoksa, problem değil. Zaten orda tüm eksikler tamamlanacak. Hâttâ sakat
insanlar, sağlamlara oranla, daha fazla mükâfat görecekler…”
Küçük çocuk, bir kez daha tebessüm etti. O güne kadar çektiği acılar,
hafiflemiş gibiydi. Adam, vitrine işâret ederek:
- “Baktığın ayakkabı, sana yakışır!” dedi. “Denemek ister misin?”
Çocuk, başını yanlara sallayıp:
- “Üzerinde 30 lira yazıyor” dedi, “Almam mümkün değil ki!”
- “ındirim sezonunu senin için biraz öne alırım!” dedi adam, “Bu durumda 20
liraya düşer. Zâten sen bir tekini alacaksyn, o da 10 lira eder.”
Çocuk biraz düşünüp:
- “Ayakkabının diğer teki işe yaramaz!” dedi, “Onu kim alacak ki?”
- “Amma yaptın ha!” diye güldü adam. “Onu da, sağ ayağı eksik olan bir
çocuğa satarım.”
Küçük çocuğun aklı, bu sözlere yatmıştı. Adam, devam ederek:
- “Üstelik de öğrencisin değil mi?” diye sordu.
- “ıkiye gidiyorum!” diye atıldı çocuk, “Üçe geçtim sayılır.”
- “Tamam işte!” dedi adam. “5 Lira da öğrenci indirimi yapsak, geri kalır 5
lira. O da zâten pazarlık payı olur. Bu durumda ayakkabı senindir, sattım
gitti!”
Ayakkabıcı, çocuğun şaşkın bakışları arasında dükkâna girdi. ıçerdeki
raflar, onun beğendiği modelin aynıyla doluydu. Ama adam, vitrinde olanı
çıkarttı. Bir tabure alıp döndükten sonra, çocuğu oturtup yeni ayakkabısını
giydirdi. Ve çıkarttığı eskiyi göstererek
- “Benim satış işlemim bitti!” dedi, “Sen de bana, bunu satsan memnun
olurum.”
- “şaka mı yapıyorsunuz?” diye kekeledi çocuk, “Onun tabanı delinmek üzere.
Eski bir ayakkabı, para eder mi?”
- “Sen çok câhil kalmışsın be arkadaş…” dedi adam, “Antika eşyalardan
haberin yok her hâlde. Bir antika ne kadar eski ise, o kadar para tutar. Bu
yüzden ayakkabın, bence en az 30-40 lira eder.”
Küçük çocuk, art arda yaşadığı şokları üzerinden atabilmiş değildi. Mutlaka
bir rûyada olmalıydı. Hem de hayatındaki en güzel rûya. Adamın, heyecandan
terleyen avuçlarına sıkıştırdığı kâğıt paralara göz gezdirdikten sonra, 10
liralık banknotu geri vererek:
- “Bana göre 20 lira yeterli.” dedi. “ındirim mevsimini başlattınız ya!”
Adam onu kıramayıp parayı aldı. Ve bu arada yanağına bir öpücük kondurdu.
Her nedense içi içine sığmıyordu. Eğer bütün mallarını bir günde satsa,
böyle bir mutluluğu bulamazdı. Çocuk, yavaşça yerinden doğruldu. Sanki
koltuk değneğine ihtiyaç duymuyordu. Sımsıcak bir tebessümle teşekkür edip:
- “Babam haklıymış!” dedi. “Sakat olduğum için üzülmeme hiç gerek yok!
demişti.”
** Her Rüzgar Savuracak Bir Toz bulur, *
** Her Hayat Yaşanacak Bir Can Bulur, *
** Her Umut Gerçekleşecek Bir Düş Bulur *
** Bulunmayacak Tek şey Senin Benzerindir *


----------

Bir Anket
Dünya çapında bir anket yapılmış. Sadece bir soru sorulmuş: “Lütfen dünyanın geri kalan kısmındaki yiyecek eksikliğine bir çözüm ile ilgili kişisel görüşünüzü dürüstçe belirtiniz.”
Anket büyük bir başarısızlıkla sonuçlanmış.
Çünkü
* Afrika´da insanlar “yiyecek” kelimesinin ne anlama geldiğini bilmiyorlar.
* Batı Avrupa´da insanlar “eksiklik” kelimesinin ne anlama geldiğini bilmiyorlar.
* Doğu Avrupa´daki insanlar “kişisel görüş”ün ne anlama geldiğini bilmiyorlar.
* Orta Doğu´da insanlar “çözüm”ün ne anlama geldiğini bilmiyorlar.
* Güney Amerika´daki insanlar “lütfen” kelimesinin ne anlama geldiğini bilmiyorlar.
* İsrail´deki insanlar “dürüstlük” kelimesinin ne anlama geldiğini bilmiyorlar.
* Ve Amerika´daki insanlar “dünyanın geri kalan kısmı”nın ne anlama geldiğini bilmiyorlar…


----------

Mükemmel Kalp
Genç bir adam kendi kalbinin yörenin en güzel kalbi olduğunu ilan etmişti. Onu görenler de bunu onaylamıştı. Birden kalabalığı tam ortadan yaran yaşlı bir adam genç adama doğru yürüdü ve :

"Senin kalbin benim ki kadar güzel değil "dedi.

İşte tam o anda kalabalık ve genç adam yaşlı adamın kalbine doğru baktılar. Çok hızlı çarpıyordu, fakat içinde çok fazla yara ve zaten çok az kalan boşluklarda çentikler vardı, onların da üzeri keskin çentiklerle dolu idi. Yaşlı adamın yaşlı kalbinin çok acı çektiği belli oluyordu

İnsanlar şaşırmıştı, yaşlı adam nasıl bu kalbin en güzel kalp olduğunu söyleyebilirdi.

Genç adam gülerek "şaka ediyor olmalısın" dedi yaşlı adama, "benim kalbim pürüzsüz mükemmellikte iken seninki gözyaşları ve acılardan oluşmuş yara izleri ile dolu"

"Doğru" diye yanıt verdi yaşlı adam

"Senin kalbin mükemmel gözüküyor fakat ben asla yaşlı kalbimi senle değişmem. O gördüğün her yara benim sevgimi verdiğim bir kişiyi gösteriyor. Onlara kalbimin bir parçasını seve seve verdim, onlar da kendilerinden bir parçayı bana verdiler. Bu yüzden bu parçalar benim verdiğim parçalara bazen tam uymadılar ve üstünde ya da köşelerinde pürüzler oldu. Fakat ben onların her parçasını tek tek seviyorum, çünkü onların her biri paylaşılan sevgileri, dostlukları bana hatırlatıyor. Bazen de sevgimin ve dostluklarımın karşılığını alamadım. O kalbimin içindeki yara dolu boşluklar da bu yüzden, ucu kıvrık bıçak gibi ve oldukça da acı verir. Fakat hala boşturlar ve başka kalplerin de bana sevgi ve dostluklarını verebileceklerini, böylece de bu boşlukları doldurabileceklerini gösterir ve benim hala o umutla yaşamamı sağlar.

Şimdi söyle genç adam, sence hangi kalp daha güzel ?"

Genç adamın gözleri sevgi gözyaşlarıyla dolmuştu. Yaşlı adama doğru yürüdü ve kalbinden genç ve güzel bir parçayı dostça ona doğru verdi. Yaşlı adamın kalbinde hala birçok boşluk vardı. Yaşlı adam genç adamın cömertçe verdiği kalbi dostlarının olduğu bölüme yerleştirdi, üzerine çentikler attı ve yerine bir güzel oturturdu. Genç adam kendi kalbine doğru baktı, artık eskisi kadar mükemmel ve pürüzsüz değildi. Tâki yaşlı adam ona kendi kalbinden eski fakat güzel bir parça verene kadar.

Sonunda genç adam ve oradaki kalabalık gerçek kalbin güzelliğini anlamıştı.

Kalbi güzelleştiren onunla paylaşılan sevgi ve dostluktu. İçinde sevgi barındırmayan ve taşımayan hiç bir kalp gerçekten güzel olamazdı



----------

Eflatun' 2 Soru Sormuşlar ;
Birincisi;

"İnsanoğlunun sizi en çok şaşırtan davranışları nedir?"

Eflatun tek tek sıralamış:

- Çocukluktan sıkılırlar ve büyümek için acele ederler. Ne varki çocukluklarını özlerler...

- Para kazanmak için sağlıklarını yitirirler, sonra sağlıklarını geri almak için para öderler...

- Yarından endişe ederken bugünü unuturlar. Dolayısıyla ne bugünü ne de yarını yaşarlar...

- Hiç ölmeyecek gibi yaşarlar. Ancak hiç yaşamamış gibi ölürler...

Sıra gelmiş ikinci soruya;

"Peki sen ne öneriyorsun ?"

Bilge yine sıralamış:

- Kimseye kendinizi "sevdirmeye" kalkmayın! Yapılması gereken tek şey, sadece kendinizi "sevilmeye" bırakmaktır...

- Önemli olan; hayatta "en çok şeye sahip olmak" değil "en az şeye ihtiyaç duymaktır".


----------

Oku ve Düşün
On dokuz yıl evveldi. Stockholm'e gitmiştim. Bir otele indim. Geceydi.
Sabahleyin, traş olmak için lavaboya gittiğimde, aynanın yanında
ilginç bir not gördüm. Lütfen diyordu, trastan sonra jiletinizi çöpe
atmayın. Yanda bir kutu var, oraya bırakın. Bir tek jiletle dahi olsa,
İsveç çelik sanayisine yardımcı olun. Doğrusu hayretler içinde kaldım.
Çocukluğumdan beri çelik eşya denince akla İsveç çeliği gelir. Birçok
eşya üzerinde "İsveç çeliğinden yapılmıştır" diye yazardı. İste o
ülke, kullanılmış bir tek ufacık jiletin bile çöpe gitmesini
istemiyor, ona sahip çıkıyor, gelen turistlere rica yollu uyarıda
bulunuyordu.

İsviçre'de zaman zaman, belli periyotlarda, radyolar, televizyonlar,
basın bir haberi duyurur. Şu tarihte, su saatte, adamlarımız gelecek.
Siz lütfen hazırlığınızı yapın. Okumadığınız, ilgilenmediğiniz,
kullanmadığınız ne kadar kitap, dergi, gazete varsa, kâğıt, ambalaj,
kutu varsa, velev ki, bir ilaç prospektüsü dahi olsa, kapının önüne
koyun. İsviçre'nin kalkınmasına yardımcı olun. Fazla ağaç ziyanına
engel olun.

Beş yaşında idim. Babaannem rahmetli, pirinç ayıklıyordu. Bir tane
yere düştü. Babaannem eğildi, aramaya başladı. Sağa bakıyor, sola
bakıyor, bulmaya çalışıyor. Çocukluk iste, aman babaanne dedim. Bir
pirinç tanesi için bu kadar caba harcamaya, yorulmaya değer mi?
Rahmetli ilk defa sertleşti bana karşı, öfkeyle doğruldu. Sen
oturduğun yerden ahkâm kesiyorsun, dedi. Hiç pirinç üretilirken gördün
mü? İnsanlar ne kadar zorluk çekiyorlar. Bir pirinç tanesinde kaç
insanin göz nuru, alın teri, emeği, çilesi var biliyor musun?
Utancımdan kıpkırmızı olmuştum.

Aradan yıllar geçti. Hukuk Fakültesinde öğrenciyim. Alain'in
proposlarini okuyorum. Birden irkildim. Babaannemi hatırladım. Alain,
bir insan yerde bir iğne görüp de eğilip almazsa, bütün uygarlığa
karşı ihanet etmiş olur diyordu. İlave ediyordu. Bir
iğnenin üretiminde binlerce insanin alın teri, göz nuru, el emeği
vardır diyordu.

Japonlar son derece sade, basit, yalın mütevazı yasayan insanlardır.
Evlerini mobilya ile eşya ile dolduranlar Japonlara göre ruhen tekamül
edememiş, hayatın manasını anlayamamış, zavallı kimselerdir.
Böyleleriyle, zavallı, evini mezat salonuna çevirmiş diye eğlenirler.
Bir insanin gösteriş için eşyanın esiri olması ne kadar acıdır.
hepimizin yaptigi gibi Vaktiyle Japon ekonomisi bir darboğazdan
geçiyor. İç borçlar, dış borçlar gırtlağı aşıyor. Zamanın başbakanı
meclisi toplar. Kürsüye çıkar. Durumu olanca açıklığı ve tehlikeleri
ile anlatır ve su andan itibaren der, Allah şahidim olsun ki,
Japonların iç ve dış borçları son kursuna kadar ödenmeden, pirinçten
başka bir şey yemeyeceğim. Su üstümdeki elbiseden başka elbise
giymeyeceğim. Dediklerini yapar, en üstten en alta bir israftan
kaçınma kampanyası açılır. Japonya bütün borçlarını öder. Bu durumun
toplumun bütün kesimlerini, tek istisna olmadan kapsadığını söylemeye
gerek yok.

Geçenlerde Japon imparatorunun sarayını gördüm. Yarabbim, ne kadar
sade, ne kadar mütevazı, ne kadar gösterişten uzak... Gerekmediği
halde elektriği yakmakla, suyu kapamadan bos yere akıtmakta, gece
çamurlu ayakkabılarımızı temizlemeden yatmakla, yemek yediğimiz
kapları yıkamadan bırakmakla biz de zalimler sınıfına geçmiyor muyuz?

Hayat çok ince, akil almaz incelikte ipliklerle örülmüştür.
Her şey o kadar birbirine bağlıdır ki,
İlkokul okuma kitabımızdaki bir sözü hiç unutmadım.
Bir mıh bir nal kaybettirir. Bir nal, bir atı, bir at bir orduya
savası kaybettirir diyordu.

Maddi durumumuz ne olursa olsun, ister zengin olalım, ister fakir,
hepimiz çok dikkatli olmak zorundayız.

Bunda parayı da, maddiyatı da aşan büyük bir edep ve incelik vardır.


 
Alıntı ile Cevapla

IRCForumlari.NET Reklamlar
sohbet odaları reklam ver Benimmekan Mobil Sohbet
Alt 30 Mart 2011, 02:27   #2
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Cevap: Alınması Gereken Dersler..




Ruhumuzu Yakalamak..

Meksika'da İnka tapınaklarına çıkmak isteyen Avrupalı bir grup arkeolog, birkaç yerli rehberle yola koyuluyor. Dağın tepesindeki tapınaklara giden uzun yolu, kısa bir sürede yarılıyorlar. Aynı hızlı tempoyla biraz daha yol aldıktan sonra, yerliler kendi aralarında konuşup birden yere oturuyor ve böylece beklemeye başlıyorlar. Tabii Avrupalı arkeologlar buna bir anlam veremiyorlar. Saatler sonra, yerliler kendi aralarında konuşup tekrar yola koyuluyorlar, sonundatepenin üstündeki görkemli İnka tapınaklarına geliyorlar. Arkeologlardan biri, yaşlı rehbere soruyor, hiç anlayamadım niye yolun ortasına oturup saatlerce yok yere bekledik? Yaşlı rehberin cevabı o kadar güzel ki; çok kısa sürede çok hızlı yol aldık, ruhlarımız bizden çok uzakta kaldı. Oturup ruhlarımızın bize yetişmesini bekledik...
Neden içimizde hep bir eksiklik duygusuyla yaşadıgımızı, neden mutlu olmayı beceremedigimizi, neden kendimiz olmayı başaramadığımızı ve "neden" ile başlayan daha bir dolu sorunun cevabını açıkça veriyor İnkalar'ın yaşlı torunu. Çünkü bu aptal hayat içinde o kadar hızla yolalıyoruz ki, ruhumuz çok arkada kaldı, hatta onu nerelerdeunuttuğumuzu bile hatırlayamıyoruz. Çocuğunu kaybeden annelerin çılgınlığında bir sağa bir sola saldırıyoruz hepimiz, ama bir farkla, biz neyi aradığımızı bile bilmiyoruz...


Herkes bir arayış içinde, ama hiç kimse ne aradığını bilmiyor.Sanıyoruz ki çok paramız, sürekli yükselen bir kariyerimiz, bahçeli bir evimiz, spor bir arabamız olunca biz de çok mutlu olacağız. Hadi maddeciliği bir kenara bırakalım; niye herkes aşktan şikayetçi? Çevremizde kaç kişinin aşk hayatı iyi gidiyor? Eminim parmakla sayılacak kadar azdır. Ve eminim hiç kimse yanlışın nerede olduğunu da bulamıyordur.
Ben ten uyuşması kadar ruh uyuşmasının önemine inanırım. Hatta insanların eş ruhlarının olduğuna bile inanırım. Ama ruhları olmayan bedenler birbirleriyle ne kadar uyuşabilir ki? Evet, önce göz görür fakat ancak ruh sever. Ayrıca ruhumuz olmadan eş ruhumuzu bulmak gibi bir şansımız olmadığına da eminim...
İşte bu yüzden içimizde sürekli bir eksiklik duygusuyla yaşıyoruz hepimiz, işte bu yüzden sürekli duvarlara çarpıp çarpıp kendimizi kanatıyoruz ve işte bu yüzden mutluluğu bir türlü yakalayamıyoruz...
Gerçekte hız çağında yaşıyoruz. Her şey o kadar hızlı geçiyor ki, ne arkadaşlarımıza, ne ailemize, ne çocuğumuza, ne kendimize yeterince vaktimiz kalmıyor. Akrep ve yelkovanla yarış halindeyiz. Bu yüzden bütün ilişkiler yarım yamalak, bütün sevgiler bölük pörçük. Sevmeye bile vaktimiz yok bizim. Oysa teknolojinin nimetlerinden fazlasıyla yararlanıyoruz. Ne çamaşır yıkıyoruz ne de bulaşık, çayımızı kahvemizi makineler yapıyor, işlerimizi bir telefon, bir faksla hallediyoruz. Uçaklar bizi iki saat içinde dünyanın bir ucuna taşıyor.Hatta artık gitmeye bile gerek yok, internetle dünya elimizin altında. Ama yine de vaktimiz yok işte! Bence doğanın kara bir laneti bu. Biz ondan uzaklaştıkca, o da bizden bütün zamanları çalıyor.

Evet freni patlamış kamyon gibi yaşamanın hiç anlamı yok. Ayağımızı gazdan yavaş yavaş çekelim ve biraz mola verip ruhumuzun da bize yetişmesini bekleyelim artık. Aceleye ne gerek var? Hayat yalnız biz izin verdigimiz gibi geçer. İyi ya da kötü, hızlı ya da yavaş...
Her şey bizim elimizde, sevgi de, aşk da, başarı da. Ama ancak kendi ruhumuzla buluştuğumuzda...



----------

Kurşun Kalem Gibiyiz..

Hiç kurşunkalemle aramızda benzerlikler olabileceğini düşündünüz mü?
"Nasıl?" dediğinizi duyar gibiyim. İşte açıklaması:
Kurşunkalem gibiyiz, hatalarımız düzeltilebilirse de izlerini tümüyle yok edemeyiz. Geçmişi değiştiremeyiz ama düzeltme yoluna gidebiliriz.
Kurşunkalem gibiyiz, acılarımız bizim kalem açacağımızdır. Yaşadığımız zorluklar kişiliğimizin biçimlenmesine yardımcı olurlar.
Kurşunkalem gibiyiz, birisinin elimizden tutmasına izin verirsek çok şey yapabiliriz.
Kurşunkalem gibiyiz, her fırsatta izimizi bırakabiliriz. Yaşamda var oluş nedenimiz budur, izimizi bırakmak. Belki küçük bir yolda, belki birlikte olduğumuz insanlarda, belki yetiştirdiğimiz insanlarda, ama kesinlikle arkamızda iz bırakmaya çabalamalıyız.
Kurşunkalem gibiyiz, içimizde ne olduğu önemlidir. Anlayış ya da hoşgörüsüzlük, sevgi ya da şiddet, barış ya da huzursuzluk, nezaket ya da benmerkezcilik, umut ya da umutsuzluk, yüreklilik ya da korku, önemli olan içimizde ne olduğudur.
Şimdi yazı yazmak için elinize bir kurşunkalem aldığınızda, bir an için durun ve bu küçük yazı aracını düşünün. O, bize yaşam hakkında kimi önemli dersler öğretmektedir..

 
Alıntı ile Cevapla

Alt 11 Nisan 2011, 21:43   #3
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Cevap: Alınması Gereken Dersler..




Burn Nickli Üyeden Alıntı
Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.

Kurşun Kalem Gibiyiz..

Hiç kurşunkalemle aramızda benzerlikler olabileceğini düşündünüz mü?
"Nasıl?" dediğinizi duyar gibiyim. İşte açıklaması:
Kurşunkalem gibiyiz, hatalarımız düzeltilebilirse de izlerini tümüyle yok edemeyiz. Geçmişi değiştiremeyiz ama düzeltme yoluna gidebiliriz.
Kurşunkalem gibiyiz, acılarımız bizim kalem açacağımızdır. Yaşadığımız zorluklar kişiliğimizin biçimlenmesine yardımcı olurlar.
Kurşunkalem gibiyiz, birisinin elimizden tutmasına izin verirsek çok şey yapabiliriz.
Kurşunkalem gibiyiz, her fırsatta izimizi bırakabiliriz. Yaşamda var oluş nedenimiz budur, izimizi bırakmak. Belki küçük bir yolda, belki birlikte olduğumuz insanlarda, belki yetiştirdiğimiz insanlarda, ama kesinlikle arkamızda iz bırakmaya çabalamalıyız.
Kurşunkalem gibiyiz, içimizde ne olduğu önemlidir. Anlayış ya da hoşgörüsüzlük, sevgi ya da şiddet, barış ya da huzursuzluk, nezaket ya da benmerkezcilik, umut ya da umutsuzluk, yüreklilik ya da korku, önemli olan içimizde ne olduğudur.
Şimdi yazı yazmak için elinize bir kurşunkalem aldığınızda, bir an için durun ve bu küçük yazı aracını düşünün. O, bize yaşam hakkında kimi önemli dersler öğretmektedir..


Evet buna bayıldım.
Geçmişi değiştiremeyiz ama düzeltme yoluna gidebiliriz.
Ne mutlu böyle bir şansımız var bazı şeyler değişme yoluna gitmez belki ama düzelebilecek olaylara şahit olabiliriz.
En azından ders alırız. Yaptığımız hataların farkına varırız.
Ve yine hataların, kırılan kalplerin onarılması gerektiğinin göz önüne almamız gerektiğini biliriz.
Düzeltmek lazım
Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.


 
Alıntı ile Cevapla

Alt 12 Nisan 2011, 00:13   #4
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Cevap: Alınması Gereken Dersler..




Dişi Aslan
Hayvanlar bir gün kim daha çok çocuk doğurabilir diye
çekişmeye başlarlar. Hep birlikte dişi aslana gidip danışırlar.
"Sen kaç çocuk doğurabiliyorsun?" diye sorarlar aslana. "Bir." diye
yanıtlar dişi aslan. "Fakat ben aslan doğururum."
-Nitelik,nicelikten önemlidir!...

Yengeç ve Annesi...
"Neden böyle yan yan yürüyorsun yavrum" diye sorar anne yengeç çocuğuna.
"Düzgün yürüsene ! " der.- "Pekala
anne" der çocuk. - "Sen önümden düzgün yürü, ben seni takip ederim. "
-Hareketler,sözlerden önce gelir...

Aslan,Koyun,Kurt ve Tilki...
Aslanın biri, bir koyunu yanına çağırır
ve nefesinin kokup kokmadığını sorar. Evet ! ? diye yanıtlar koyun.
Aslan bu yanıta kızar ve koyunu oracıkta parçalar. Daha sonra kurda seslenip
yanına çağırır, ona da aynı soruyu sorar. Hayır ! ? diye
yanıtlar kurt korkudan. Ancak o da yağcılık yaptığı için aslanın
öfkesinden kurtulamaz. Sıra tilkiye gelmiştir. Aynı soruyu tilkiye de sorar.
Tilkinin yanıtı şöyle olur; - Üzgünüm, üşütmüşüm biraz, o
yüzden burnum koku almıyor !
-Akıllı kişi,tehlikeli durumlarda konuşmaz!....

Kazlar ve Turnalar...

Kazlar ve turnalar bir gün aynı tarlada yiyecek ararlarken birden yanlarına
yaklaşmaya çalışan avcıyı fark ederler. Turnalar daha çevik ve hafif
oldukları için hemen uçarlar. Oysa kazlar ağır hareket ettikleri için
avcıdan kurtulamazlar.
-Yakalananlar,her zaman suçlu olanlar değildir!...

Hasta Geyik...
Yaşlı bir geyik hasta düşer ve daha rahat otlayabilmek
için güzel otlarla dolu bir çalılıkta yaşamaya başlar. Her hayvanla iyi
geçindiği için pek çok hayvan sık sık geyiğin ziyaretine gelir. Zamanla her
gelen hayvan bu güzel otlardan tatmaya başlayınca kısa süre sonra tüm otlar
biter. Geyik hastalıktan kurtulur ama yiyecek hiçbir şeyi kalmadığı için bir
süre sonra
açlıktan ölür.


Farelerin Toplantısı...
Bir gün fareler bir araya gelirler ve başlarına
musallat olan bir kediden kurtulma planları yaparlar. Pek çok fikir öne
sürülür. Hiçbiri kabul görmez. En sonunda genç bir fare kedinin boynuna
bir çan asmayı önerir. Böylece kedi kendilerine yaklaşırken farkına
varacak ve kaçabileceklerdir. Bu öneri fareler tarafından alkışlarla
onaylanır. Bu arada bir köşede sessizce onları dinlemekte olan yaşlı
bir fare ayağa kalkar ve bu önerinin çok zekice olduğunu, başarılı
olacağından hiç kuşkusu olmadığını belirtir. Fakat, der, Kafamı bir soru
kurcalıyor. Aramızdan kim kedinin boynuna çan asacak?
-İyi bir plan yapmak ayrı;onu gerçekleştirmek ayrıdır!...

 
Alıntı ile Cevapla

Alt 16 Nisan 2011, 00:08   #5
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Cevap: Alınması Gereken Dersler..




Birinci ve de en onemli ders.

Okuldaki ikinci ayimda, hocamiz test sorularini dagitti.Ben okulun eniyiogrencilerinden biriydim. Son soruya kadar soluk almadan geldim ve orada cakildim kaldim. Son soru soyleydi:

"Hergun okulu temizleyen hademe kadinin ilk adi nedir?.."

Bu herhalde bir cesit saka olmaliydi. Kadini yerleri silerken hemen hergun goruyordum.Uzun boylu, siyah sacli bir kadindi. 50'lerinde falan olmaliydi. Ama adini nerden bilecektim ki!.. Son soruyu yanitsiz birakip kagidi teslim ettim.Sure biterken bir ogrenci, son sorunun test sonuclarina dahil olup olmadigini sordu. "Tabii dahil" dedi, hocamiz.. "Is yasaminiz boyunca insanlarla karsilacaksiniz. Hepsi birbirinden farkli insanlar. Ama hepsi sizin ilginiz ve dikkatinizi hakkeden insanlar bunlar. Onlara sadece gulumsemeniz ve `Merhaba' demeniz gerekse bile.." Bu dersi hayatim boyunca unutmadim. O hademenin adini da.. Dorothy idi.



Yolumuzdaki engeller..

Eski zamanlarda bir kral, saraya gelen yolun uzerine kocaman bir kaya koydurmus, kendisi de pencereye oturmustu. Bakalim neler olacakti?.

Ulkenin en zengin tuccarlari, en guclu kervancilari, saray gorevlileri birer birer geldiler, sabahtan oglene kadar. Hepsi kayanin etrafindan dolasip saraya girdiler. Pek cogu krali yuksek sesle elestirdi. Halkindan bu kadar vergi aliyor, ama yollari temiz tutamiyordu. Sonunda bir koylu cikageldi. Saraya meyve ve sebze getiriyordu. Sirtindaki kufeyi yere indirdi, iki eli ile kayaya sarildi ve ikina sikina itmeye basladi. Sonunda kan ter icinde kaldi ama, kayayi da yolun kenarina cekti. Tam kufesini yeniden sirtina almak uzereydi ki, kayanin eski yerinde bir kesenin durdugunu gordu. Acti.. Kese altin doluydu. Bir de kralin notu vardi icinde.. "Bu altinlar kayayi yoldan ceken kisiye aittir" diyordu kral. Koylu, bugun dahi pek cogumuzun farkinda olmadigi bir ders almisti. "Her engel, yasam kosullarinizi daha iyilestirecek bir firsattir.."




Onemli olan vermektir..

Yillar once hastanede calisirken, agir hasta bir kiz getirdiler. Tek yasam sansi bes yasindaki kardesinden acil kan nakli idi. Kucuk oglan ayni hastaliktan mucizevi sekilde kurtulmus ve kaninda o hastaligin mikroplarini yok eden bagisiklik olusmustu. Doktor durumu bes yasindaki oglana anlatti ve ablasina kan verip vermeyecegini sordu. Kucuk cocuk bir an duraksadi. Sonra derin bir nefes aldi ve "Eger kurtulacaksa, veririm kanimi" dedi. Kan nakli ilerken, ablasinin gozlerinin icine bakiyor ve gulumsuyordu. Kizin yanaklarina yeniden renk gelmeye baslamisti, ama kucuk cocugun yuzu de giderek soluyordu.. Gulumsemesi de yok oldu. Titreyen bir sesle doktora sordu: "Hemen mi olecegim?.." Kucuk doktoru yanlis anlamis, ablasina vucundaki butun kani verip, olecegini sanmisti



 
Alıntı ile Cevapla

Cevapla

Etiketler
alınması, dersler, gereken


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Var
Mesaj Yazma Yetkiniz Var
Eklenti Yükleme Yetkiniz Var
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Kapalı
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Cevaplar Son Mesaj
Bebeklere Alınması Gereken Kıyafetler Nelerdir? Amelia Aile Evlilik ve Çocuklar 0 08 Mayıs 2014 20:08
Kış Mevsiminde Alınması Gereken Tedbirler xena Otomobil Haberleri 0 22 Şubat 2013 16:39
Bebeğe Alınması Gereken İlk Oyuncaklar YapraK Aile Evlilik ve Çocuklar 0 16 Ocak 2010 16:04