|
|
| | #1 | |
| Çevrimdışı ~ TeFeCi’nin KıZı ~ ![]() IF Ticaret Sayısı: (0) | Karanlıkları Aydınlatan Hüddam Süleyman — 14. Bölüm: Pusudaki Ateş [Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...] [Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...] Evdeki huzur ve dinginlik hâlâ daha sürüyordu; Melike’nin gülüşü, Sabur’un sessiz bekleyişi ve Süleyman’ın yolculuğunun verdiği ağır ama dingin sorumluluk evin duvarlarında hâlâ yankılanıyordu. Bir akşamüstü kapı çarptı; Aydın’dan gelmiş iki adam, zorla getirdikleri genci sürükleyerek içeri attılar. Genç, 22 yaşında görünüyordu: yüzünde sertlik, bakışlarında küskün bir öfke, nefesinde alkol kokusu. “Adı Erdem,” dediler. “Gece rüyalarına girdi, sabahları titriyor, evde duramıyoruz. ‘Cinnia’ diyor, ‘Norya’ diyor. Bize söylenen o. Bunu halledeceksiniz, Hüddam.” Melike, genç adamın etrafında dolaşan o garip titreşimi hemen sezinledi; Sabur arkadaşını kollarken, Süleyman derin bir nefes aldı. Evde herkes hazırlandı: dualar, koruyucu mühürler, Sabur’un keskin sezgileri, Melike’nin şefkatli ama temkinli dokunuşu. Bu vaka, sıradan bir musallat işi değildi. Gelen şey, rüyaların içinden gelen bir tutunmaydı — sevgiyle maskelenmiş, saplantılı, tehlikeli bir bağ. Ritüel gece yarısına doğru yoğunlaştı. Süleyman’ın duaları odada bir çember gibi yükselirken, Erdem’in gözleri aniden boşluğa kaydı. O boşluktan bir ses süzüldü: ince, pürüzsüz ama içi bin yılların dişiyle oyulmuş alay dolu bir tını. “Selam, Hüddam,” dedi ses. “Ben Norya. 1200 yaşındayım. Yskaza’danım.” Süleyman adama dönüp soğukça sordu: “Neden bu bedende dolaşıyorsun? Hangi kabilesin? Adın ne, kaç yaşındasın? Çık yoksa seni yakarım — seni mühürlerim.” Sözleri kısa, hükmedici, kesindi. Norya, Erdem’in ağzından esen bir gülümsemeyle yanıt verdi: “Ben Norya. 1200 yaşındayım. Yskaza kabilesindenim. Onu sevdim. Bu bedenin sıcaklığını tattım; gidersem o da gider. Beni buradan çıkaramazsın. Seni de yakarım, Hüddam — sen yak, biz yine doğarız.” Sabur’un yüzü sertleşti: “Sevgi mi? Bu saplantı, bu ihtiras bir insanı tüketir.” Melike karnını elledi, gözlerinde titrek bir korku. Süleyman bütün bunları görüp hissetti; içindeki huzur kırılgan, elindeki güçse birer silah gibiydi. Ritüel daha da sıkılaştırıldı. Süleyman mühürleri peş peşe koydu; sözleri sadece birer çağrı değil, aynı zamanda zincirdi. Norya direniyordu. Rüyaların içindeki sevişme, Erdem’in bedeninde gerçek acıyla, tutku ve çığlık arasında gidip geliyordu. Norya, zaman zaman cinin tiz, iğneleyici sesiyle Süleyman’la alay ediyordu: “Yak, Hüddam! Yak da görelim… Yskaza ateşi kül bırakmaz, külümüz bile kılavuz olur.” Süleyman çektiği güçle, eliyle bir mühür yoğunlaştırdı — bağlayıcı ve arındırıcı. “Senin aşkın söndürülmeli. Bu bedeni terk et,” dedi. “Çık, yoksa seni küllere çevireceğim.” Norya’nın karşı saldırısı ani ve sinsi oldu: Erdem’in içinden bir alev kıvılcımı fırladı, ritüelin dışına sızan sıcak bir dalga Süleyman’ın koluna çarptı. Bir yanık geçti üzerinden; kolunda kararan, derin bir iz belirdi — hem fiziksel hem ruhsal bir mühür gibi. Melike irkildi, Sabur yerinde dondu. Norya alayla fısıldadı: “Baktın mı? Bir parçam sana tutundu. Beni yakarsan onu da alırsın.” Süleyman acıyı içine gömdü; gücünü toparlayıp son bir hamleyle eriyen bir alev dalgası gönderdi. Norya’nın sureti çatladı, parçalandı ve kül olup dağıldı; dudaklarından son bir kelime sızdı: “Aşktan vazgeçmem…” Erdem baygın yere kapaklandı, ter içinde titriyordu. Ev sessizliğe gömülürken, Süleyman kolundaki izin soğumaya başladığını hissetti. Bu yara sadece bir iz değildi — içinde bir parça, bir bağlantı, bir kanca taşıyordu. Sabur usulca, alçak bir sesle söyledi: “Bu sadece bir cinnia değil. Kabileler bunu duyacak. O iz, onlara bir umut, bir hedef verecek.” Melike gözleri dolu, ama dimdik durdu: “Ne olursa olsun, burayı umut kılacağız.” Süleyman da başını salladı, ama bütün omuzlarında şimdi yeni bir yük vardı. Bölümün sonunda, Süleyman pencerenin kenarına oturdu; Melike yanına uzandı. Dışarıdaki rüzgâr, uzaklarda toplanan gölgelerin fısıltısını taşıyordu. İçeride ise yeni bir hayat filizleniyordu — ama o filiz, ateşle sınanacaktı.
__________________ ''Zamanın Eli Değdi Bize Artık Aynı Değiliz İkimiz de'' Kullanıcı imzalarındaki bağlantı ve resimleri görebilmek için en az 20 mesaja sahip olmanız gerekir ya da üye girişi yapmanız gerekir. | |
| | |
| Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
| |
Benzer Konular | ||||
| Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Cevaplar | Son Mesaj |
| Karanlıkları Aydınlatan Hüddam Süleyman – 1. Bölüm: Kayıp ve İşaretler | Tanem | Tanem | 5 | 03 Ekim 2025 13:36 |
| Karanlıkları Aydınlatan Hüddam Süleyman – 7. Bölüm: Bağımsız Sınav | Tanem | Tanem | 0 | 01 Ekim 2025 19:37 |
| Karanlıkları Aydınlatan Hüddam Süleyman – 6. Bölüm: Yeni Yol Arkadaşları | Tanem | Tanem | 0 | 01 Ekim 2025 19:18 |
| Karanlıkları Aydınlatan Hüddam Süleyman – 3. Bölüm: Kardeşin İzinde | Tanem | Tanem | 0 | 01 Ekim 2025 18:45 |
| Karanlıkları Aydınlatan Hüddam Süleyman – 2. Bölüm: Çıraklık ve İlk İşaretler | Tanem | Tanem | 0 | 01 Ekim 2025 18:38 |