![]() |
Karanlıkları Aydınlatan Hüddam Süleyman – 42. Bölüm: Musallatın Gölgesinde [Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...] Sabahın ilk ışıkları, dağ köylerini sararken Hüddam Süleyman, kalbinde yeni bir çağrı hissediyordu. Uzaktan gelen bir dert, çözülmeyi bekleyen bir musallat, onu sessizce çağırıyordu. Yanında sadece Asaf vardı; artık 12 yaşında olan oğlunun gözlerinde merak ve heyecan parlıyordu. Dergâhın kapısından içeri girdiklerinde, içeriyi saran huzur ve bilgelik hemen hissedildi. Yaşlılar, gençler ve öğrenciler bir araya gelmiş, Kur’an tilaveti ve nasihatlerle güne başlamışlardı. Herkes sessizce birbirine kulak veriyor, kalplerine düşen ışığı paylaşıyordu. Dergâhın imamı, Süleyman’ı görünce ayağa kalktı: “Hoş geldiniz Efendim. Burada ilim ve dua ile meşgul oluruz. Siz de bizimle olun.” Süleyman hafifçe gülümsedi ve Asaf’a döndü: “Evladım, burası sadece ders değil; kalbini ve ruhunu besleyeceğin bir yer. Okulda öğrendiğin ilimlerin yanında, burada arkadaşlık, sohbet ve meşgale bulacaksın. Arta kalan zamanlarını değerlendirmek için en uygun yer.” Asaf gözleri parlayarak cevap verdi: “Burası harika, baba! Burada olmak çok güzel.” Süleyman başını salladı: “İşte bu, evladım. Hem ilim öğren, hem arkadaşlarınla ol. Burada kalbin temizlenecek, gönlün ışık bulacak.” Sohbet ilerledikçe, dergâhtakilerin sıkıntılarını ve dertlerini dinledi. O sırada ellili yaşlarında, çökmüş bir adam içeri girdi. Kimsesi olmayan Rüstem, gözlerinde yılların birikmiş acısı vardı. Sessizce derdini anlattı; herkes hayretle dinledi. Süleyman, sabır ve dua ile onu teselli etti, derdini hafifletti. Ardından, komşu köyden gelen genç bir kadın içeri sokuldu. Yürüyemiyor, konuşamıyor, sadece zaman zaman cinleri görebiliyordu. Adı Meryem’di; 22 yaşındaydı ve yıllardır bu durumda kalmıştı. Süleyman dikkatle dinledi ve sorular sorarak olayın detaylarını öğrenmeye çalıştı: “Bize tam olarak ne oldu?” diye sordu Süleyman. Meryem titrek bir sesle anlattı: “Cinler beni ele geçirdi… Konuşamıyorum, yürüyemiyorum. Onlarla sadece ben konuşabiliyorum. Yıllardır yardım bekliyorum; kimseden destek göremedim.” Süleyman gözlerini kısarak düşündü ve hafifçe başını salladı: “Önce seni buraya getirelim, sonra bu işin üstesinden geleceğiz. Hazırlıklarımızı yapacağız.” Dergâhtakilere veda eden Süleyman, akıl yoluyla Sabur’u çağırdı. Sabur hemen yanında belirdi: “Buyurun efendim, beni emrettiniz.” Süleyman Meryem’in durumunu Sabur’a anlattı ve hazırlık yapmalarını söyledi: “Evimiz korunacak. Siz ve Müslüman cinlerimiz, evdekileri yalnız bırakmayacak. Yanımıza üç-dört Müslüman cin alacağız, köye gitmeden önce hazırlıkları tamamlayın.” Hazırlıklar tamamlandığında, Süleyman ve Asaf, Müslüman cinlerle köye doğru yola çıktılar. Köyün sınırına geldiklerinde, Zuzula kabilesine ait cinler köyün etrafını sarmıştı. Gözle görünmez bir gerilim, havayı kalın bir sis gibi dolduruyordu. Süleyman, dualar ve tekbirlerle yavaş yavaş köyün içine girdi. Cinler, manevi ışık ve kudret karşısında geri çekildi, ancak huzursuzca köyün çevresinde dolaşıyorlardı. Her adımda kalplerinde bir tedirginlik hissi vardı; gölgeler duvarlarda kıvrılıyor, uğultular kulaklarına çalınıyordu. Meryem’in evini bulduklarında, genç kadın tek başına yaşıyor, kimsesi yoktu. Hikayesini yeniden dinlediler ve köylülerden teyit ettiler. Tam o sırada, musallat tekrar ortaya çıktı: Zuzula kabilesinin cinleri Meryem’i ele geçirmek için saldırıyordu. Süleyman, Müslüman cinler ve dualarla musallatı püskürttü. Meryem’in güvenliği sağlanmıştı, ancak gerilim hâlâ havada asılıydı; karanlık gölgeler duvarların aralarında kıvrılıyor, uğultular gecenin sessizliğini yırtıyordu. Meryem’i tedavi için hastaneye yatırdılar; köylüye emanet edildi. Süleyman ve Asaf, eve döndü. Süleyman, odasına çekildi; gözlerinden sessizce iki damla yaş süzüldü. Allah’a şükrediyor, kendisine verilen kudreti iyilik için kullanabildiği için minnettardı. O sırada Asaf içeri girdi. Süleyman gözyaşını saklayarak hafifçe gülümsedi: “Bir şey mi oldu, oğlum?” Asaf sarıldı: “Beni kurtardığın gibi Meryem’i de kurtardın. Sen çok iyi birisin, teşekkür ederim.” Evin dışında, Zuzula kabilesinin cinleri dolaşıyordu; ancak Süleyman’ın hazırladığı manevi koruma nedeniyle içeri giremiyorlardı. Süleyman, evin güvenliğini sağlayarak içeride huzurla oturdu. Ama kalbinin derinliklerinde, Süleyman musallatın henüz tamamen yok olmadığını biliyordu. Önümüzdeki günlerde, hem Meryem’in tamamen iyileşmesi hem de Zuzula kabilesinin planlarını çözmek için hazırlıklı olmalıydı. Kudreti, ilmi ve sabrıyla Allah’ın izniyle mücadeleye hazırdı. Ve Hüddam Süleyman bir kez daha dua etti: “Ya Rabbi, bana verdiğin kudret için sana şükür olsun. Beni, sevdiklerimi ve kalbime emanet ettiğin insanları koru.” Dışarıda, gecenin karanlığında Zuzula kabilesinin gölgeleri dolaşıyor, ama evin içindeki ışık, dualar ve imanlı koruma onları engelliyordu. Gerilim hâlâ sürüyordu; bir sonraki gün, hem mücadele hem de iyileşme ile geçecekti. |
| Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 20:55. |
Powered by vBulletin® Version 3.8.11
Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.
Search Engine Friendly URLs by vBSEO
Copyright ©2004 - 2025 IRCForumlari.Net Sparhawk