IRCForumları - IRC ve mIRC Kullanıcılarının Buluşma Noktası
  sohbet

 Kayıt ol  Topluluk
Yeni Konu aç Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Stil
Alt 04 Ocak 2010, 20:09   #1
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Hasan Sabbah Ve Batınilik Hikayesi




Hasan Sabbah..Terörizm..ve Gammazlama

Ilk ortaya çıkışı 8. yyla kadar dayanan batinilik mezhebi “nasların zâhiri manalarını kabul etmeyen , gerçek anlamları ancak tanrı ile ilişki kurabilen ‘mâsum imam’ın bilebileceği temel görüşünü savunan aşırı fırkaların adıdır” diye tarif edilmektedir. Batiniler dünyanın “zulumle” ve “baskıyla” dolu olduğuna inanıyorlar ve kendilerini dünyayı “adalet ve hakkaniyetle doldurmak” için çabaladıklarını söylüyorlardı. Şehirdeki işi gücü olmayan toplumdan tecrid edilmiş halkı mevcut düzene dine ve sosyal hayata karşı bir başkaldırıya davet ediyorlardı. Anlatılanlara göre Hasan Sabbah Alamut Kalesini zaptederek oarada ihtilalci bir propaganda yürütmüştür. Batinilik aslında Hasan Sabbah ile ayrı bir boyut kazanmıştır. Kendisi parlak bir zeka teşkilatçılık cebir geometri astronomi sihir ve dini ilimlere hakim birisi olmasına karşın Müridlerine eğitim ve öğretimi yasaklamış “Allah akıl ve düşünceyle değil imamın rehberliğiyle tanınabilir” diyerek müridlerini ilimden bilimden ve araştırmadan uzak tutmuş, peşinden sürüklemiştir.

Haşşâşîn (assassin)

Artık “masum imam adına davet eden dâiler” yerini esrarkeşlere bırakmıştır. Haşiş içtikleri için “haşîşî” olarak da anlandırılan müridlerine hasan sabbah cennet vaad etmiş ve onları bekleyen mutluluğu önceden tatmaları için esrar içirmiştir. Bu şekilde onlara her türlü emiri vermiş bir insanın yapmaya cesaret edemeyeceği şeyleri onların beyinlerini uyuşturarak yaptırmıştır. Buna müridlerin aşırı bağlılığı itikadı da denebilir. Bir düşünür bu konuda şöyle demektedir. “bu çok sağlam bir itikatla beraber korkunç bir inhiraf müthiş bir sapıklığın ifadesidr. O bakımdan evvela itikadın çok sağlam ilahi esas ve prensiplere bağlanması gerekmektedir.”

Haşşaşin kelimesi bugün ingilizcede kullanılan “Assassin” kelimesinin kökenini oluşturmaktadır. Assassin kelimesi suikastçi adam öldüren anlamına gelip etimolojisi şu şekilde açıklanmıştır. “Medieval Latin assassinus, from Arabic hashshAshIn, plural of hashshAsh one who smokes or chews hashish, from hashIsh hashish”

Suikastler..cinayetler..
Batıl bir mezhep olan batiniyye Hasan Sabbah’ın liderliğinde çok zararlı faaliyetlerde bulunmuş, uyuşturucu ile kandırdığı fidâileri suikaslar yaptırmıştır. Ünlü Selçuklu verizi Nizamülmülk bu suikasta kurban gidenlerden birisidir. Kendisine bir arzuhal vereceğini söyleyerek huzuruna çıkan bir batınî fedaisi tarafından hançerlenerek öldürülmüştü.Ardından Melikşah’ın, bir söylentiye göre av etinden zehrilenip hummadan diğer bir söylentiye göre ise zehir içirilerek öldürülmesi akıllara suikast sorusunu getirdi. Suikasa kurban gittiği açıktı.. Bu hazin ölümünün ardında Hasan Sabbah ve adamlarının olduğu sanılıyordu. Devletin zirvesini devirerek ülkeyi bir kaosa sürüklemişlerdir. Taht kavgalarını, ve haçlı seferlerini fırsat bilen Hasan Sabbah, nüfuzunu artırarak cinayet faaliyetlerine hız vermiştir. Yeni yeni yerler alırken diğer taraftan propaganda faaliyetleriyle Selçuklu Devletini baskı altında tutmustur.Hemen hergün 5-10 insan fidâiler tarafından öldürülüyordu. Sultan Berkyaruk dahi suikastlerden nasibini almışt1r. Neyseki canlı kurtulabilmişti. Hasan Sabbah’ın öldürttüğü şahsiyetler genelde siyasi dini ve askeri kesimden insanlardı. Bu nedenle ülkede adeta terör havası esiyordu.

13.Yy. Ben Bu Filmi Bir Yerden Hat1rl1yorum Ama…

Dehşet ve korku salma anlamına gelen terör aslında tam anlamını bulmuştur. Yollarda emniyet diye bişey kalmamıştı. Fidailer hiç çekinmeden cinayet işleyebiliyorlardı. Halk sürekli korku içindeydi. Kanun venizam tanımayan söz konusu Batinilerin kökünü kazımaya karar veren Berkyaruk girisimlere baslam1st1. İşi hiç de kolay değildir. Büyük bir kararlılıkla hareket eden Berkyaruk batını olduğu bilinen kişilerin tutuklanmaısnı istedi. Bu beraberinde 1950 lerde Amerikada McCarthy’nin kominist avının benzeri bir ifşaat tablusunu da beraberinde getirdi. Insanlar sevmedikleri kişilere adeta batini diye iftira atarak fişlenmelerine onların ölmelerine sebeb olmuştur. Yani halk terörize olmuştur. 35 Yıl faaliyetlerini sürdürdüğü Alamut kalesinde 1124 de ölmüştür.

UYGARLIĞIN LEVHALARI-SONUN SONU
Haşhaşi geleneği

Feda savaşçıları, canlı bombalar, intihar saldırıları… Ölmeye ve öldürmeye koşullanmış insanların yarattığı terör fırtınası… Haşhaşi fedailerinin keşfettiği dehşet damarı, Amerika’da sivil uçaklarla gerçekleştirilen “intihar saldırısıyla” doruk noktasına ulaştı

Yazı: Kemal Tayfur

Camiüt Tevarih, Topkapı SarayıFotoğraf: Ara Güler
Bu kez derviş kılığındaydı fedailer. Musul Ulucamii’nde kimsenin kuşkusunu uyandırmadan, bir köşede cuma namazını kılıyorlardı. Musul ve Halep’in Türk Emiri El Porsuki de namaz kılanlar arasındaydı. Etrafı tepeden tırnağa silahlı adamlarla çevriliydi. Ne bir kılıcın, ne de bıçağın delebileceği örme bir zırh giyiyordu. Ama bunlar işe yaramadı. Derviş kılığındaki fedailer, zehirli bir bıçak ile emirin boğazını kestiler. İsteseler camideki panikten yararlanıp kaçabilirlerdi ama buna yeltenmediler bile. Sanki namazdan kalkmış gibi sakin, mutlu ve sevinç içinde ölümü karşıladılar. Emirin muhafızları onları oracıkta parçaladı.

Haşhaşilerin dehşet uyandıran bu cinayeti ne ilk, ne de sondu. Örgütün İslam dünyasını altüst eden ilk eylemi 1092′de gerçekleşmişti. Hedef, adıyla bile Selçuklu İmparatorluğu’nu simgeleyen 75 yaşındaki vezirdi: Nizamülmülk, yani “devletin düzeni”. Yıllardır fedailerin hedef aldığı hiç kimse, onların elinden kurtulmayı başaramamıştı. Sultanlar, halifeler, vezirler, emirler, komutanlar bıçak darbeleri altında can vermişti. Fedailerin en zor cinayetleri işlemekle kalmayıp, soğukkanlılıkla ölümü beklemeleri, o çağ insanlarının kanını donduruyor, cinayetin yarattığı dehşet duygusunu katbekat artırıyordu. Ancak “haşhaş” içenler bunu yapabilir diye düşünülüyordu. Onlara Haşhaşi denmesinin nedeni buydu. Yapılan bir tür intihar eylemiydi çünkü. Bu eylemlerden dolayı da “bütün zamanların en korkunç tarikatı” olarak bilindi. Batı dillerindeki “assassin” (katil), “assassination” (suikast) sözcükleri de işte bu Haşhaşilerden kaldı. Bu örgütün kurucusu ve büyük üstadı Hasan Sabbah’tı: Hem halifeliğe, hem de o sıralar İran’ın yanı sıra tüm İslam dünyasının hâkimi ve Sünni İslam’ın koruyucusu Selçuklu Türklerine karşı savaş açan bir Şii önderi…

Onun düşmanları üzerinde dehşet yaratmak üzere tercih ettiği silah suikasttı. Ama suikastı o icat etmemişti. Dünyanın tanıdığı, bildiği bir şeydi. Eski Mısır’dan Roma’ya, Çin’den Bizans’a pek çok örneği vardı. Taht kavgalarının, iktidar çekişmelerinin olduğu her yerde, suikasta da yer vardı.

Ne var ki, Hasan’ın kullandığı suikast tarzı, hazırlık, hedef, yöntem ve yarattığı etki bakımından farklıydı. Tarihte belki de ilk kez, bir merkezden yönlendirilen bir örgüt, terörü bir dehşet makinesi olarak kullanıyordu. Etkinliği, hiyerarşisi ve disiplin anlayışı bakımından, bir tarikattan çok dinsel/siyasal bir örgüttü bu. Müritler de derviş ya da derviş adayları değil, profesyonel suikastçı idi ve onlara fedailer (dai: davetçi, misyoner) deniliyordu. Eğitim düzeylerine, güvenirliklerine ve cesaretlerine göre çıraktan “üstadı azama” kadar derecelere ayrılmışlardı. Her biri, büyük üstat Hasan Sabbah’ın bizzat belirlediği tekniklerle yoğun bir ruhsal ve bedensel eğitimden geçiyordu. Gerçekleştirilecek cinayet, hem düşmanları, hem de halk üzerinde dehşet, korku ve hatta hayranlık uyandıracak nitelikte olmalıydı. Darbe öldürülecek kişiyle birlikte, onun temsil ettiği değerlere ve halkın duygularına yönelmeliydi. O yüzden, hedef belirlenirken, intikam duygusundan daha çok, mitsel tarafı ele alınıyordu. Ama bu amaç sadece hedefin niteliğiyle sağlanamazdı, buna uygun yöntem de geliştirilmeliydi. Buna göre, fedailer tek tek ya da ikili üçlü gruplar halinde görevlendiriliyor; tüccar, derviş, dilenci kılığına giren bu kişiler cinayetin işleneceği kente gönderiliyordu. Eylem gününe kadar, kentte herhangi bir olaya karışmamaya ve kuşku çekmemeye büyük özen gösteren fedailer, kurbanlarını izliyor, yaşadıkları yerleri, alışkanlıklarını belliyor ve büyük bir sabırla eylem anını bekliyorlardı. Tüm bu hazırlıklar inanılmaz bir gizlilik içinde yürütülüyordu. Ancak, icraatın, hazırlıktaki gizliliğin tersine açıkta, halkın gözü önünde gerçekleştirilmesi gerekiyordu. Cinayet yeri genellikle kentin en büyük camisi, tercih edilen gün de cumaydı. Sanki suikast yapmıyor, cuma namazı için toplanan kalabalığa asla unutamayacakları bir gösteri sunuyorlardı. Hedefteki kişi ne denli korunursa korunsun, bir yolunu bulup üzerine çullanıyor ve bıçak darbeleriyle öldürüyorlardı. Bazıları bıçağı bırakıp kalabalığa söylev çekiyor, bazıları da, soğukkanlılıkla muhafızların gelip kendisini parçalamasını bekliyordu. Neden? Çünkü Hasan Sabbah, nasıl keşfetti bilinmez, etkili bir eylemin sadece can almak, bir hasımdan kurtulmak değil, korku ve dehşet yaratmak olduğunu biliyordu. O yüzden de onun fedaileri sadece cinayet işlemiyor, aynı zamanda kendilerini de feda ediyorlardı.

Amerikalı yönetmen Coppola’nın ünlü filmi “Baba”da bir feda sahnesi vardı. Kumarhane işletmek üzere Küba’ya giden Amerikalı mafya önderi, bir militanın kendisini polislerle birlikte havaya uçurmasına tanık oluyor ve derhal “yatırım” yapmaktan vazgeçiyordu. Ona göre, eğer insanlar davaları uğruna kendilerini parçalayabiliyorsa, orada tutunma şansı yok demekti. Hasan Sabbah’tan bu yana bin yıl geçmişti ve insanlar inançları ya da politik mücadeleleri uğruna kendilerini feda etmeye devam ediyorlardı. Bütün halkların tarihi, kendisini ülkesi, vatanı, inançları uğruna feda eden ve pek çoğu kahramanlar listesinde yer alan insanlarla doludur. Bu yönüyle feda, dehşet verici bir eylem değil, onur duyulan bir davranış olarak algılanıyordu. Düşmana yakalanmaktansa intihar edenler, teslim olmaktansa ölmeyi göze alanlar; örneğin 2. Dünya Savaşı’nın Japon kamikazeleri övgü ve hayranlıkla anılıyordu.

Ancak modern zamanların terör örgütleri, aynen Hasan Sabbah’ın yaptığı gibi, “kendini feda etme”nin ardında yatan dehşet damarını keşfetmekte gecikmedi ve militanlarına “feda savaşçılarını” örnek göstermeye başladı. Bu çılgınlığın bir kez denenmesi yeterliydi ve hangi ülkede yapılırsa yapılsın tüm dünyaya yayılması kaçınılmazdı.

Nitekim öyle oldu; silahlı baskınlara, uçak kaçırmalara, suikastlara, barikat savaşlarına, bombalamalara tanık olan 20. yüzyıl insanlığı, her intihar saldırısında daha çok sarsıldı. Tüm dünyada 270 intihar saldırısında (bunun 18′i Türkiye’de gerçekleşti) binlerce kişi can verdi. Sonunda, yolcu olarak dört uçağa binen cinnetin kollarındaki “19 sessiz adam” tahayyül bile edilemeyeni gerçekleştirdi. Kendileri ve masum yolcularıyla uçakları birer füzeye dönüştürüp “hedef”lere dalış yaptılar. Dehşetin sınırı yoktu artık.

 
Alıntı ile Cevapla

IRCForumlari.NET Reklamlar
sohbet odaları sohbet odaları Benimmekan Mobil Sohbet
Cevapla

Etiketler
batinilik, batınilik, hasan, hikayesi, sabbah, ve


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Kapalı
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Cevaplar Son Mesaj
Hasan Padişah Kümbeti Hikayesi ve Efsanesi Desmont Tarih 0 05 Şubat 2015 19:08
Hasan Sabbah oneofgirl Tarih 0 25 Temmuz 2013 22:44
Hasan Amca IN da house.. [Apaçi Hasan Piyasalarda] Slipknot IF Ekstra 8 03 Mart 2011 23:26
Hasan Sabbah'in Ibni Tahir'e yaptigi o dehset açiklama.. Hande Kültür ve Sanat 8 23 Ekim 2010 01:20