IRCForumları - IRC ve mIRC Kullanıcılarının Buluşma Noktası
  sohbet

 Kayıt ol  Topluluk
Yeni Konu aç Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Stil
Alt 19 Mayıs 2014, 01:59   #1
Zen
Guest
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Osmanlı aydınları ne düşünüyordu?




Batı dünyası ile etkileşimin en üst düzeye eriştiği 19. yüzyılın sonlarında genelde İslam toplumları, özelde Osmanlı toplumu üzerinde eleştirilerini yoğunlaştıran batılıların da etkisiyle çok evlilik konusu tartışılmaya başlar. Bu tartışmalar klasik İslam alimlerinin Kuran’da geçen taaddüd-i zevcât ayetlerini yorum tarzlarından farklı bir düzeyde yapılıyordu. Taaddüd-i zevcâtı reddedenler, müdafaaa edenler ve objektif değerlendirmelerde bulunanlar bu tartışmada yer alıyordu. Tartışmaların genel çerçevesi Kuran mantalitesinin dışına taşmıyor, tek eşle evlilik üzerinde konsensüs oluşuyordu. Fatma Aliye hanım Taaddüd-i zevcât konusunda Mahmud Esad’a cevab mahiyetinde yazdığı makalenin başında şöyle diyordu;
“Biliyorsunuz ki bu mebâhis ile ecânib çok iştiğal ediyor, Buna dair çok şeyler yazılub söyleniyor. Pek çok i’tirazlar oluyor sualler irad ediliyor. O derece ki susmak sükutla mukabele etmek etmek imkan haricinde kalub suallere cevab mecburiyet hükmüne giriyor. ..”
Şeyhülislam Musa Kazım 1324 /1908’de Sırat-ı Müstakim’de yayınladığı Hürriyet-Müsavat adlı makalesinde “...şeriat- Ahmediye’nin emir buyurduğu tesettür-i nisvan, ta’addüd-i zevcat ve talak gibi meselelerine karşı ötedenberi Avrupa mehafil-i edebiye ve felsefiyesinde gösterilen hücumlara ve bu babda aleyhimizde edilen muahezelere ve hatta bu üç meseleden dolayı biz müslümanları bütün alem-i medeniyete karşı ‘vahşi bir kavim, zalim bir millet’ diye tenıtmak üzere sarfedilen gayretleri, yazılan sözleri müdafaa etmek..”
Mahmud Esad “.. taaddüd-i zevcaat İslamiyet’de en mühim mesâil-i ictimaiyeden, pek yanlış anlaşılan mebahisdendir” diyor. Mahmud Esad bu konuda kaleme aldığı eserin “Taaddüd-i zevcaat aleyhinde bulunan Avrupalıların ef’ali ve akvâlini cerh etdiğini hakikat-i halde ve fiiliyatda anların dahi taaddüd-ü zevcaat erbabından olduklarını kâbil-i inkar olmayacak derecede vek’ayi’ ile isbat” ettiğini söylüyor.
Türkçü görüşleriyle bilinen Şemseddin Sami (1850-1904), “Kadınlar” isimli eserinde tek eşle yetinmenin gerekçeleri üzerinde durur. Şemseddin Sami sevgi, saygı ve aşk bağlamında konuya yaklaşarak tekeşle yetinmenin daha hayırlı olacağını, ancak özel durumlarda çok evliliğe müracaat edileceğini söyler. Kadın eşlik vazifesini ifaaya güç yetiremiyorsa erkeğin taşkınlığa ve gayrımeşru yollara düşmesinin önüne geçmek için ruhsat verilmiştir. Ona göre bu bir ruhsattır tavsiye değildir.
1917 tarihli Hukuk-ı Aile Kararnamesi komisyonuna başkanlık yapan Mahmııd Es'ad (1855-1918) ile Cevdet Paşa'nın kızı Fatma Aliye Hanım (1862-1936) arasında geçen poligami tartışmasında Mahmud Esad, bu tür evliliğin fuhşu önleyen iki özelliği üzerinde durur. Bunlardan birincisi kadınların, erken yaşlarda menopoza (son âdet kanaması) girerek fonksiyonlarının bir kısmını yitirmesi, kocalarını başka kadınlarla nikâhsız yaşamalarına yol açabilir. İkincisi, kadınların erkeklerden genellikle daha erken yaşlarda ergenliğe ulaşması nedeniyle evlilik çağındaki kadın adedinin erkeklerden fazlalığı dengesizlik oluşturmaktadır. Bu da, müellife göre çokeşliliğin geçersiz olduğu toplumlarda fuhuşu artırmaktadır
Taaddüd-i zevcaat konusunun tartışıldığı dönemlerde bu konuda geniş tahlillere giren Mahmud Esad’a göre;
“..her dürlü iktidarı kendinde görmeyenler bir zevce ile iktifa etsünler, lakin esbab-ı ma’kule ve meşru’aya mebni kendüsünde ihtiyaç ve zaruret his etmekle beraber iktidar-ı bedeni ve malisini kafi addeden kimse de alem-i fuhş ve sefahatde imrar-ı vakt edeceğine varsun suret-i meşru’ada bir zevce daha alsun kemal-i saadet ve iffet ile imrar-ı hayat eylesün..”
Mahmud Esad’a göre taaddüd-i zevcaat tabii, cibillî, fıtridir. Hem hal u vahşet ve bidayetde hem medeniyetde zaruri velâbüd(gerekli) ve cârîdir.
Mahmud Esad’ın görüşlerine karşı, Fatma Aliye, "İslâmiyette taaddüd-i zevcât emr olmayub mesağ gösterildiği cihetle bu müsaadenin ne gibi mecburiyetlerde işe yaradığı ibraz olunmalı. Buna alem-i medeniyetde dahi ne suretlerde lüzumı bulındığı isbat olınmalı" diyordu. Fatma Aliye makalesinde Hz. Ömer'in çok eşliliği yasaklayıcı bir uygulamasını anlatır;
“İslâm ordusuyla Akka taraflarında bulunan Ebu Ubeyde'nin izin mektubuna cevaben Hz. Ömer “Asâkir-i İslâmiye'den bazılarının Rum kızlarıyla tezevvüc etmek iste*diklerini söylüyorsun. Hicazda haremi (eşi) olmayanlara bunun için müsaade edebilirsin. Hicazda haremi bulunanların odalık almalarına gayret etmelisin diye yazmıştı”.
Fatma Aliye bu misalden sonra seçkin şahsiyetlerin çok evliliklerine dair düşüncelerini şöyle dile getirir:
“Hz.Ömer'in birkaç zevcesi vardı, zira o halife idi. Herkes onun gibi olamazdı. Kadınlar kendileri, o kadar büyük bir şerefi yalnız bir kadına çok görürlerdi. Onlar kendi hüsn-ü rızalarıyla o hususda taaddüd-ü zevcatı arzu ederlerdi. Hz.Peygamber gibi o da kimseyi zor ile almadı. Hazret-i Resııl, gençliğini bir zevce ile imrar eyleyüb sonra dokuz haremi bu*lınması, ezvacı mutahharanın o şerefe nail edilmeleri için değil midir. Şayân-ı mükâfat olan o muhedderât-ı İslâm'ı (İslâm'ın temiz kadınlarını) nail-i mükâfat içün oldığından elbet şüp*he yoktıır, Hz. Fatıma'nın üzerine Hz. Ali'ye kız vermeye kal*kışdıklarında Cenab-ı Resul'ün, “Fatıma benden bir lâhm-ı paredir. Onu gücendiren beni gücendirir” diye buyurması, Hazret-i Ali'nin, Hazret-i Fatıma hayatta iken hiçbir ka*dın almayub onun vefatından sonra birkaç haremler alması da Hazret-i Fatıma’nın Peygamber kızı bulunduğu ve sair kadınlara kıyas olı*namayacağı için değil midir? Hazret-i Ömer'in o kadar haremi varken pek küçük sinde (yaşta) bulınan Hazret-i Fatıma'nın keri*mesi Hazret-i Zeyneb'i, Hazret-i Ali’den istediğinde, “pek küçükdür ya Ömer” cevabına karşı: “maksadım Beyt-i Resûl'e karışmakdır ya Ali” diyerek Hazret-i Zeyneb'i tezevvüç eylemesi gibi şeyler hep o dürlü büyüklere mahsus olan şeylerdendir ki herkes bunlarla bir olamaz. Bunlarda, taaddüd-i zevcatdan maksad başkadır.”
Fatma Aliye, ço*keşliliği kabullenmiş görünüyor ancak “İslâmiyette taaddüd-i zevcata karşı talak da bulunduğundan taaddüd-i zevcâtın kadınlara cebri bir zulüm olamayacağını ve kadın ortak istemediği halde oturmayıp diğer bi*riyle tezevvüç edebileceğini” ileri sürerek kadınların isteği üze*rine gerçekleştirilen muhalâaya atıfta bulunuyor. Fatma Aliye hanım bu zamanda tek eşliliğin lüzumuna değiniyor;
“İslamiyetde vahdet-i zevce usûlü haram olmadığı ve idare edilemeyeceği halde bir zevce ile iktifa kılınmak hakkındaki ayet-i kerime işte bu alem-i medeniyet için pek muvafık bulundığını söyler isek hak kazanabilürüz. Zira bu alem-i medeniyetde bir zevceden ziyadesini idare ne kadar müşkül ve belki de gayr-ı mümkün oldığı görülüyor.
Taaddüd-i zevcaat ile ilgili tartışmaların yaşandığı dönemin şahitlerinden bir olan Bediüzzaman da batı medeniyetinin çok evliliğe bakış açısını şu şekilde tahlil ediyor. Bu tahliller taaddüd-i zevcaat müdafilerinin görüşlerine mümasil görüşlerdir;
“Medeniyet, taaddüd-ü ezvacı kabul etmiyor. Kur'anın o hükmünü, kendine muhalif-i hikmet ve maslahat-ı beşeriyeye münafî telakki eder. Evet eğer izdivacdaki hikmet, yalnız kaza-yı şehvet olsa, taaddüd bilakis olmalı. Halbuki, hattâ bütün hayvanatın şehadetiyle ve izdivac eden nebatatın tasdikiyle sabittir ki; izdivacın hikmeti ve gayesi, tenasüldür. Kaza-yı şehvet lezzeti ise, o vazifeyi gördürmek için rahmet tarafından verilen bir ücret-i cüz'iyedir. Madem hikmeten, hakikaten, izdivac nesil içindir, nev'in bekası içindir. Elbette, bir senede yalnız bir defa tevellüde kabil ve ayın yalnız yarısında kabil-i telakkuh olan ve elli senede ye'se düşen bir kadın, ekseri vakitte tâ yüz seneye kadar kabil-i telkîh bir erkeğe kâfi gelmediğinden, medeniyet pek çok fahisehaneleri kabul etmeye mecburdur.
Batılı fıkirlere sahip Celal Nuri (1570-1918) tarafından 1331/1915 yılında kaleme alınan Kadın*larımız'da İslâmiyetin tekeşli aile yapısını önerdiğini ileri sürer. Çokeşliliği kıyasıya eleştiren Celâl Nuri yi*ne de gerçek ihtiyaç durumunda bir başka kadın almaya izin verilmesi konusunda açık kapı bırakır. Ona göre bir kimse karısından memnun olur, ama bu kadın zevcelik görevini yerine getiremezse, o zaman onun hatırı kırılmamak ve kocanın da haklarını korumak için izin verilebilir.
Hukuk-ı Aile Kararnamesi'nin düzenlen*mesinden önce, İslâmcılar, Batıcılar ve Türkçüler arasın*da konuyla ilgili yoğun tartışmalar geçmiştir. Komisyonda yer alan Türkçülerden Mansurizade Said sultanın poliga*miyi yasaklamasının veya birinci hanımın rızasına bağlamak gibi bazı kayıtlarla sınırlamasının mümkün olduğunu ileri sürüyordu. Sonuçta, Mahmud Esad, ve Ahmed Naim'in ısrarıyla taaddüd-i zevcat yasaklanmıyor ama önemli ölçüde sınırlandırılıyordu. 1917 tarihli Kararnamesi, poligamiye makul bir sınır getirebilmek gaye*siyle, Hanbeli mezhebinin kabul ettiği bir imkândan yararlanarak kadının, nikâh akdi esnasında kocasının evli*lik boyunca tek eşli kalması şartını ileri sürebileceğini benimsemiştir; “üzerine evlenmek ve evlendiği suretde kendisi veya ikinci kadın boş olmak şartıyla bir kadını tezevvüc ve şart muteberdir. Madde 38”. Böyle bir şart Hanefılere göre geçerli sayılmadığı halde, Hanbelilerde bağlayıcı kabul edilmektedir.
Bu tip bir akit yapan ilk çift Halide Edip Adıvar ve Salih Zeki Bey’dir. Salih Zeki Bey gül üstüne gül koklayınca yani ikinci evliliğin yapınca Halide Edip hanım boşanma hakkını kullanmıştır. Muhammed Hamidullah bu gö*rüşün, tüm Müslümanlar için bağlayıcı olduğunu belirtir.
Bu maddenin kabulünde her ne kadar kamuoyu baskısının etkisi olmuşsa da İslam hukukunun çerçevesi içerisinde kalınmış ve çok evliliğe engeller oluşturma yönünde atılan bir adım sayılmıştır. Sosyolog Ziyaeddin Fahri Fındıkoğlu bu kanuni engelin doğrudan yasaklama ile aynı etkiyi yapmak üzere tasarlandığı kanaatini taşır.
Çok evliliğe karşı kamuoyu baskısı giderek artıyordu. Nitekim bu kanun çok az bir zaman yürürlükte kalabildi. Cumhuriyet’in ilk yıllarında yapılan düzenlemede 1924-1925’de çok kadınla evlenmek için hakimden özel izin alınması gerekiyordu. Medeni Kanunun 1926’daki değişikliğinde çok kadınla evlenmek yasaklanmıştı.
1925’de Vakit Gazetesi’nin bir anketi toplumun çok evlilik konusundaki eğilimlerini bize aktarıyor.
Gazete şu soruları sormuştu:

1. Çok eşlilik yasaklanmalı mı?
2. İlk eşin çocuk sahibi olamama durumunda çok eşliliğe izin verilmeli mi?
3. Çok eşlilik nüfusun artışı için bir yol olarak değerlendirilebilir mi?
4. İstanbul ve taşrada çok eşlilik konusunda farklı hukuk sistemlerine tabi kılınabilir mi?

Bu ankete verilen cevaplarda son iki soruya olumsuz cevap verilmişti. İlk soruya verilen cevapların ekserisi çok eşliliğe karşıydı. İkinci soruya verilen cevaplarda ise üçte birinden azı çok evlilik konusunda istisna kabul etmiyordu. Üçte ikisinden fazlası kadını kısır olduğu tıbbi muayene ile tesbit edildiğinde ikinci kadınla evlenmeyi kabulleniyordu.
Osmanlı aile araştırmaları için mühim bir kaynak: Tereke defterleri
Osmanlı aile yapısının niceliğine yani, Osmanlı ailesinde birden fazla evliliğin oranı, çocuk sayısı, kız-erkek çocuk sayısı oranı, mirasçıların durumu ve birden fazla evliliğin hangi amaçlarla yapıldığına dair suallere cevap veren önemli bir kaynak, özellikle Osmanlı mahkemelerinde kadıların tuttuğu ve adına "Kadı Sicilleri" denilen defter kolleksiyonları içinde bulunan "Tereke Defterleri"dir. Tereke Defterleri Osmanlı aile yapısı ile ilgili en önemli ve güvenilir kaynağı oluşturmaktadır. Çünkü bu defterlerde aile nüfusu, ailenin niteliği ve niceliği konularında bilginin verilmesinde hukuki zorunluluk vardır. Ancak Tereke Defterleri’nde yaşayan çocukların yer aldığını, vefat eden çocukların yer almadığını belirtelim. Dolayısıyla bu defterlerden aile büyüklüğünü çıkarmak her zaman mümkün olamaz. Ne var ki bu konularda en mühim bir kaynaktır. Demografik yapının nicelik ve niteliğinin analizine ışık tutan Tereke Defterleri’nden -bu eksikliğine rağmen- elde edilen verilerle Osmanlı aile yapısı bulunduğu dönem çerçevesinde izaha kavuşmaktadır.

 
Alıntı ile Cevapla

IRCForumlari.NET Reklamlar
sohbet odaları tatlim sohbet Mobil Chat
Cevapla

Etiketler
aydınları, düşünüyordu, ne, osmanlı


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Kapalı
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Cevaplar Son Mesaj
Osmanlı Döneminde Kadın Şairler.. (Osmanlı Kadın Şairleri) IF Şiir, Hikaye ve Güzel Sözler 0 14 Temmuz 2012 02:00