IRCForumları - IRC ve mIRC Kullanıcılarının Buluşma Noktası
  sohbet

 Kayıt ol  Topluluk
Yeni Konu aç Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Stil
Alt 21 Ekim 2010, 01:21   #1
Hande
Guest
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
~*yurtseverler(!) & enternasyonalizm..





Komünistler, ayrıca, vatan ve milliyeti kaldırmayı istemekle de suçlanıyorlar. İşçilerin vatanı yoktur. Onlardan sahip olmadıkları bir şeyi alamayız (Marx-Engels)

Üçüncü Enternasyonale katılmak isteyen her parti, sadece açık sosyal yurtseverliği değil, fakat sosyal pasifizmin sahtelik ve ikiyüzlülüğünü de teşhir etmekle yükümlüdür. (Lenin, 3. Enternasyonale Katılma Koşulları, 6. madde)

Herkes kendi yurdunu savunma hak ve görevine sahiptir; gerçek enternasyonalizm, bu hakkı, benimki ile savaş içinde bulunan uluslar da içinde, bütün uluslar sosyalistlerine tanımaya dayanır (Kautsky)

Bu anlamda her komünistin ülkesini sevmede bir başka ülkenin komünistinden aşağı kalmama hakkı (ve sorumluluğu) olmakla birlikte, yurtseverliğin bir siyasal karakter olarak "bütün ülkelerin işçileri"ne eşit dağılabileceğini asla düşünmemek gerekir." (Kemal Okuyan)

Yurtseverlik ve enternasyonalizm, sosyalist hareketi dün olduğu gibi bugün de uğraştıran konuların başında yer alıyor. Dünya işçi sınıfının birliği, dayanışması ve ortak mücadelesi yerine yurtseverliği geçiren politik çizgiler, sosyalist hareketin tarihinde olduğu gibi günümüzde varolmaya devam ediyorlar. Dahası bu ikisinin birbirini tamamlayan tutumlar olduğunu iddia edenler,sözde diyalektik laf cambazlıklarıyla iç içe geçirenler, birinin azlığının diğerinin de azlığı anlamına geleceğini ileri sürenler, yurtseverliğin sosyalizme verdiği bunca zarardan sonra, hiç de az değil. Dahası, tarih sanki tekrarlanmaktadır. Konumuzun tipik örneklerinden TKP'yi kısaca bu bağlamda ele alacağız. Türkiye'de ulusal sol veya ulusal sosyalizm dendiğinde akla gelen partilerden biri de TKP'dir. Bu partinin edebiyatında dile gelen ulusal söylem, arızi ya da tesadüfi olmayıp, Konferans ve MK kararlarında yer alan düşünülüp tartışılmış teorik ve politik argümanlara dayanmaktadır. Bunlar TKP Kasım 2004 Konferans Raporunun 15. maddesinde özel olarak ele alınmıştır. "Yurtseverlik anti-emperyalist mücadelede öne çıkarılması, biçim verilmesi ve yeniden üretilmesi gereken bir kimliktir. TKP bu yeniden üretimin ana üssü haline gelecektir" diye başlayan bu bölümde, egemenlik, yurtseverlik, ülke çıkarı, ülke güvenliği kavramları el alınmakta; emperyalizme karşı mücadelede güçlenmek için bu kavramlarda netleşmek ve bunları yerli yerine oturtmak gereğine işaret edildikten sonra, bu netleşme çabasının varacağı sonuçlar ve TKP'nin hangi çerçevede yer alacağı da belirtilmektedir:

"Siyasal ve ideolojik çizgisi ne kadar bağımsız olursa olsun, her komünist hareket, günümüz koşullarında bile, belirli bir ulus-devlet modelini ve bu modelin kimi yerleşik duyarlılıklarını veri almak zorundadır. Bu, herhangi bir tercih meselesi değil, tarihsel olarak şekillenmiş zorunlu bir temeldir. Hiçbir siyasal hareket önce boş bir kağıt hazırlayıp kendini onun üzerinde konumlandıramaz"(agy). Daha en başından partinin kendi siyasal ve ideolojik bağımsızlığını hiçbir tereddüde yer bırakmaksızın hangi duyarlıklarla sınırlamış olduğunu, daha doğrusu böyle bir bağımsızlığa sahip çıkmadığını görmüş oluyoruz: Ulus devlet modeli ve modelin yerleşik duyarlılıklarıyla sınırını çizen TKP'nin bu sözlerinin tercümesi, onun Türkiye Cumhuriyetini ve kemalizm, misak-ı milli, bayrak, vatan ve benzeri duyarlılıklarını veri olarak aldığıdır. Elbette bunları veri almak, iki anlama gelebilirdi: Birincisi, dönüştürülmesi gereken gerçekliğe ait özellikler olarak anlamak, ikincisi, bunlara dokunmamak, getirdiği kısıtlamaları kabullenmek ve hatta yeniden üretimine ve sürdürülmesine katılmak. Hiçbir siyasi hareketin kendini boş bir kağıt üzerinde konumlandırmayacağını söylerken de, ikinci yorumu doğruladıklarını görüyoruz. Bir kez çerçeveyi böyle çizdikten sonra arkasından neler geleceğini kestirmek zor olmasa gerek. Zorunlu olduğu ileri sürülen bu temel, aynı ya da değişik argümanlarla yeniden üretilmekte, pekiştirilmekte ve gelecek kuşaklara devredilmektedir. Türkiye'de sosyalizm adına yola çıkan parti ve hareketlerin çoğunun daha başından kısıtlanmış, sakatlanmış ve velayet altına alınmış olmasının temel nedenlerinden biri de budur.

TKP, bir ulusa değil de ulusun yaşadığı toprağa, ülkeye atıfta bulunan bir kavramın yani yurtseverlik kimliğinin yeniden üretiminin ana üssü olmaktan söz etmesine rağmen, bizim söze milliyetçilik, kemalizm ve misak-ı milliden başlamamız şaşırtıcı gelmemelidir. Çünkü TKP'nin ana üssü olmak istediği yurtseverlik üretiminin tarlası da, fabrikası da, çerçeveside bunlardır. Ve TKP bu bütünlüğü aynı yerde paragrafın devamında açıkça ortaya koymakta ve egemenlik, yurtseverlik, ülke çıkarı gibi kavramların her ne kadar burjuvaziye ait olsalar da, komünist içerikle doldurulabileceği ve kullanılabileceğini ileri sürmektedir: "Egemenlik, yurtseverlik, ülke çıkarı ve ülke güvenliği gibi kavramların Türkiye Cumhuriyeti'yle sonuçlananı dahil bütün burjuva devrimlerinde ve ulus-devlet inşa süreçlerinde ortaya çıkması ve yerleşmesi, bu kavramların içeriğinin ancak burjuvaca ve bu sınıfın çıkarlarına göre doldurulabileceği anlamına gelmez. Bu kavramların hepsinin komünistçe anlamlandırılması, ilişkilendirilmesi ve kullanılması mümkündür"(agy).

Peki ama nedir yurt? Değişik anlamlarda kullanılan yurt, insanın doğup büyüdüğü, yaşadığı yer olabilir; evi-ocağı olabilir. Sağlık yurdu, öğrenci yurdu gibi tedavi ve barınma yerleri olabilir. Ve nihayet göçebe (Türk) kavimlerin çadırı ve konakladığı yer olabilir. Böylesi yerlere özel bir sevginin nereden geldiğini ve bunları sevme yükümlülüğü olup olmadığı tartışmasını bir kenara bırakalım. Çünkü yurtseverlerin bize sevmemizi öğütledikleri yurt, yukarıda sayılan anlamların dışında bir politik birimi anlatan ve deyim yerindeyse bize sunulmuş bir politik kimliğin zemini anlamındaki bir yurttur. Ve yurtseverlik, o yurdun sadece sevilmesini değil, onun uğruna kendini feda etmeyi ve başkalarına karşı onu ölümüne savunmayı öngören sorumluluk ve yükümlülükleri kapsayan bir politik kimliktir. Dahası, yurtseverlik, insanın olası diğer kimlikleri veya benimsediği toplumsal, kültürel, politik, dinsel vb. değerler içinde ilk sırayı yurda vermeyi ima eder. Yani olası çelişkili ve tereddütlü durumlarda tercihin ikirciksiz biçimde kendisinden yana yapılmasını ister. O halde politik bir kavram olarak yurtseverlik, belli bir toprak parçasına ait olmak ve onu sevmekten çok ötede bir anlama sahiptir. Burada aidiyet, göçebenin çadırını kurduğu yer, köy, kasaba ve bir kent gibi bir insanın somutça yaşayıp test edebileceği ekonomik, toplumsal, kültürel birimlere değildir; aksine böylesi birimlere duyulan veya duyulmuş olduğu varsayılan bir sevginin, bir faninin ömründe hiç görmeyeceği coğrafi mekanları ve bunun üzerinde kurulu bir politik birime kadar genişletilmesidir ki, bu da ancak burjuvazinin feodalizme karşı mücadelesinde geliştirdiği kavramlara ve ideolojiye denk düşmektedir. Yurtseverlik, o zamana kadar feodal beylere veya tanrının yeryüzündeki gölgesi hükümdar ailelerine serf ve tebaa olarak bağımlı olan olanların, bütün insanların "hür ve eşit" doğduğunu vaaz eden burjuvazinin yeni düzenini olumlayan ideoloji olarak ortaya çıkmıştır. Burjuva toplumunu ve bir bütün olarak ideolojisini olumlayan bir kavram olarak yurtseverlik, milliyetçiliğe göre daha olumlu çağrışımlar yaptırmakta, daha "insani, uygar ve barışçı" bir görüntü çizmektedir. Üstelik yurdu sevmek, kendi yurdunun başkalarının yurdundan daha değerli ve öncelikli olduğunu ima etse de, başkalarınınkini doğrudan aşağılamadığı ve düşman ilan etmediği için doğal da gelmektedir. Elbette bu doğallık, kapitalist toplumda hakim düşünceler çerçevesinde bir doğallıktır. Bir toplumdaki hakim düşünceler, nihayetinde o toplumda egemen olan sınıfın düşünceleridir. İkna ve eğitim-öğretim yöntemlerinin yanı sıra doğrudan zor araçlarının da kullanıldığı bir ideolojik tabi kılma sürecinde tüm topluma egemen olan burjuva ideolojisi, o toplumdaki çeşitli toplumsal sınıf ve katmanlara, kültürel, etnik ya da dinsel topluluklara ait kimi kavramları, simgeleri, kısacası ideolojik ögeleri de kendi ideolojisine eklemleyerek egemenliğini pekiştirir. Bu eklemlenme işleminin, aslında tek yanlı olmadığını, çok yönlü bir etkileşim içinde gerçekleştiğini geçerken belirtelim.

TKP elbette ki, yurtseverlik kavramının burjuva bir kavram olduğunu biliyor ve zaten bunu da aynı yerde belirtiyor. Üstelik bunu bir bütünlük içinde yani birbirinin tamamlayan kavramlar sırası içinde yapmaya çalışıyor. Neyi anlatıyordu yukarıdaki pasajda? "Egemenlik, yurtseverlik, ülke çıkarı ve ülke güvenliği gibi" kavramların, başka yerlerde olduğu gibi Türkiye Cumhuriyetinin kuruluş sürecinde de yine burjuvazinin kavramları olarak ortaya çıkıp yerleştiğini. Tabii o cümlede sayılmayan ama "gibi" kategorisine giren milliyetçilik, Türk milliyetçiliği, kemalizm, Ermeni ve Rumlar başta olmak üzere diğer halkalara düşmanlığın ifadesi "içerden ve dışarıda düşmanla çevrili bir ulus", Kürt inkarcılığı, vatan-millet-sakarya kavramlarını da unutmamak gerekir. Her ikisi de burjuvaziye ait olan yurtseverlik ve milliyetçilik, gerek referans noktaları gerekse ima ettikleriyle aynı gerçekliğin değişik veçhelerini dile getiren farklı kavramlardır. Tabii bu farklılığın nereye kadar ve ne anlamda olduğunu da ayrıca incelemek gerekecek. Yaşanan tarihsel örnekler, burjuva egemenliğinin, onun ideolojik hegemonyasının temel kavramları arasındaki farklıkların kritik dönemeç noktalarında, özellikle de kriz anlarında silindiğin göstermektedir. Buna ilişkin en çarpıcı örnek, Birinci Emperyalist Paylaşım Savaşı öncesi ve sırasında alınan yurtsever tavırlardır ki, bu da İkinci Enternasyonalin sonunu getirmiştir. Yurtseverlik, savaş zamanında kendi burjuvazisinin bayrağı altında başka uluslardan sınıf kardeşlerini boğazlamanın, başka halkları sömürge boyunduruğuna almanın adı olagelmiştir. Fakat savaş ve kriz zamanları dışında yurtseverliğin farklı bir görünüm sergileyen ve daha mülayim, daha gevşek bir milliyetçilik türü olarak boy göstermesi, işin aslını değiştiremez. O da şudur: Yurtseverlik, konuşan öznenin yani "bizim" milliyetçiliğimiz iken, aynı özne açısından başkalarının yurtseverliği ise, milliyetçiliktir. Başta yurtseverlik olmak üzere, egemenlik, ülke çıkarı gibi kavramların komünistlerce nasıl anlamlandırılabileceğini kavramak için bugünkü TKP'nin yaptıklarının ve yapacaklarını sonucunu beklemeye gerek yok. Türkiye sosyalist hareketi tarihi, tam da bu pratiğin zengin örnekleriyle doludur. Yurtseverlik ile sosyalizm arasında kurulan köprülerin, sosyalist hareketi devrimci enternasyonalizme değil, aksine kemalizme ve devlete bağladığını biliyoruz. Bu noktada iyi bir TKP'linin yapabileceği, bize kendilerinin yurtseverliğinin milliyetçiliğe kaymayacağı vaadinde bulunmaktan daha fazla bir şey değildir. Bir an için TKP'nin devlet-devrim-sosyalizm anlayışı meselelerinde marksist zeminde olduğunu varsaysak bile, burjuvaziye ait kavramların, burjuva ideolojisinin temel ögelerinin komünist ideolojiye eklemlenmesinden doğacak olan şeyin en alasından ancak popülizm olabileceğini, normal koşullarda ise bunun düpedüz bir pragmatizme tekabül edeceğini söyleyebiliriz. Kaldı ki, gerek ta başından kendini TC devletinin hassasiyetlerine teslim eden yaklaşımı, gerekse TC içerisindeki ulusal ve demokratik sorunlardaki tezleri ve konumuyla TKP, geçmiştekileri aratmayacak bir despotik-milliyetçi sosyalizm zemininde durmaktadır. Yurtseverliğin burjuvazinin peşinde sınıf kardeşlerini boğazlamanın bayrağı olmasının tek nedeni, bunu yapanların zaten o boğazlaşmadan çok önce devrimden çark edip sınıf uzlaşmacılığına, sosyal demokrasiye evrilmeleri değildir.

Aynı zamanda yurtseverlik ve ona ait ögelerin, kitlesel işçi partilerini devrimden vazgeçirmeye götürmüş olmasını da bu olgunun bir başka yanı olarak görmek gerekiyor. Yurtseverliğin fazlası veya derininin, işçi sınıflarını ve devrimcileri daha fazla proletarya enternasyonalizmine ve halklararası dayanışmaya götürdüğü, ispatlanmamış bir iddiadan başka bir şey değildir. Komünistlerin görevi, egemenlik, yurtseverlik, ülke güvenliğine sarılmak değil, bunların açıklanması, deşifre edilmesi ve eleştirisi üzerinden karşı bir ideolojik hegemonya kurmaktır. Ne var ki, ezilen, bağımlı ya da sömürge altında tutulan bir halkın/ulusun yurtseverliği/milliyetçiliği ile ezenlerinki arasında bir ayrım yapmak gereğini elbette unutmamak gerekiyor. Ezenin milliyetçiliği demokrasinin zerresini taşımazken, ezileninki bir haksızlığa, baskıya karşı çıktığı sürece ve o çerçevede demokratik ögeler taşır. Fakat nihayetinde onunda bu haksızlığın ortadan kaldırılmasının koşulları yaratıldığında ve hatta bizatihi kendisinin ulusal özgürlük sürecinde başka halklara, özellikle de kendi içindeki azınlıklara yönelik bir baskı, ezme ve dışlamayı içerdiğini unutmamak gerekiyor. Komünistlerin bütün bunları değerlendirirken esas alacakları ölçüt, söz konusu hareketlerin dünya demokrasi ve devrim mücadelesindeki nesnel konumlarıdır.

TKP, Türkiye'de solun zayıf olduğu dönemlerde bile kurutulması imkansız bir yurtseverlik alanından söz etmekte ve bu alanda komünist hegemonya kurulmasından söze etmektedir. Adı geçen o yurtseverlik alanının neyin mirası olduğuna ilişkin eleştirel bir yaklaşımı elbette bulmak mümkün değildir. Çünkü TKP, emperyalist-kapitalist sistemin "içinde bulunduğumuz evresinde" piramidin tepesinde bulunmayan ulus devletlerin manevra alanlarının giderek kısıtlandığından şikayetle, bu durumun anti-emperyalist mücadeleyi her zamankinden daha önemli kıldığını ileri sürmekte ve nihayet şöyle demektedir: "Emperyalist süreçler burjuva siyasetinde özerk alanları daralttığı ölçüde yurtseverlik daha fazla solun hegemonya alanına kaymaktadır. Özetle emperyalizmin güncel yönelimleri, yurtseverlikle enternasyonalizm arasındaki örtüşmeyi geliştirmektedir" (agy)

Yurtseverlikten enternasyonalizme nasıl atlandığı burada izah edilmemekle birlikte, emperyalizmin kısıtlamalarına maruz kalanların dayanışmasının ima edildiğini düşünebiliriz. TKP madem emperyalist sistemde piramidal bir yapı benzetmesi yaptı, biz bunu devam ettirelim. Acaba TC bu piramidin neresindedir? Ve TC ulus devleti, emperyalizmle gerek geçmişte gerekse günümüzdeki ilişkisinde bu hiyerarşide nerede durmaktadır? TC'yi emperyalizmin baskısı ve kuşatması altında bir ulus devlet olarak görmek başkadır; emperyalizmle iç içe geçmiş, bölgesel bir güç ve emperyalist sistemdeki güç ilişkilerinin yarattığı çatlaklarda kendine bir manevra alanı açacak büyüklükte bir devlet olarak görmek başkadır. Hele de bu ulus devletin bir de sömürgesi olduğunu saptamak, durumun kavranmasını daha da kolaylaştıracaktır.

TKP, ısrarlı biçimde gözünü yurtseverliğe dikmiştir; neden mi? "Türkiye toplumunun farklı sınıf kitleleri içinde ve farklı ideolojik siyasal geleneklerinde prestij ve otoritesini koruyan yurtseverlik teması, sosyalist iktidar mücadelesine yeni olanaklar açacak karakterdedir"(agy).

Yurtseverliğin (vatanseverliğin), sosyalist iktidar mücadelesinde (bu ne demekse?) hangi yeni olanakları açacağını sorarak, TKP'nin mantığını sergilemeye devam edebilirdik. Ancak yukarıya aktardığımız cümleyi izleyen paragraf, TKP'nin nereye oynadığını ve ne olmak istediğini açık seçik ortaya koyduğu için, bu yazının sınırları içinde ve şimdilik buna bir nokta koyabiliriz. Ve nihayet o malum paragraf şöyle diyor: "Ancak bu noktada solun yakın dönemde toplum nezdinde belirginleşen kimi özellikleri bu açıdan ek bir çaba gösterilmesini gerektirmektedir. Kürt dayanışmacılığının toplum genelinde sol kimliğin bir parçası olarak algılanmasında iki sorunlu nokta bulunmaktadır. Bunlardan birincisi ayrılıkçılık başlığıdır. İkinci nokta ise Kürt siyasetlerinin emperyalizm yanlısı konumlarıdır. Bu sorunlar hafife alınamaz. Bilinmelidir ki, TKP'nin Türkiye'nin bölünmesine ve emperyalizme karşı duruyor olması toplumsal algıdaki sorunları çözmeye yetmemektedir. Bu noktada, çok açık bir biçimde "TKP-Kürt emekçileri" denklemi çözülmek zorundadır. Ancak komünist kimlikle temsil edilen bir Kürt emekçi dinamiğinin üretilmesi durumunda bu engel aşılacaktır"(agy)

Ne demek Kürt dayanışmacılığı? Kürt Özgürlük Hareketiyle ittifak içinde olmak, Kürt halkının ulusal ve demokratik taleplerini ikircimsiz savunmak. Toplum genelinde bu dayanışma sola ait bir özellik olarak algılandığı için, TKP'ye ek bir çaba harcamayı gerektirecek bir iş çıkartıyormuş. Ne işi? "Kürtlerin ulusal ve demokratik taleplerini desteklemek, onlarla dayanışmak için ille de solcu, sosyalist olamaya gerek yok; bir burjuva liberali, bir burjuva demokratı da bunu yapabilir ve yapmalıdır" diye ek bir ikna, ajitasyon ve propaganda faaliyeti mi? Yoksa, "ey necip millet, biz adımız ve sanımızla komünist partisi olarak, asla ve katiyetle bölücülüğe ortak olmuyoruz" diye ek bir yurtsever ajitasyon mu? Hangisi? TKP'nin hangisini tercih ettiği o kadar açık ki,söylemeye gerek var mı? Demek TKP'nin þu "ayrılıkıçılık sorununa cevabı bu. Elbette bunu da bihakkın yapması için, döne dolana Kürt siyasetlerinin emperyalizm yanlılığını özellikle vurgulayacaktır.TKP, TC'nin bölünmesine de emperyalizme de (belli ki bu bölücülük de emperyalizmin işi) karşı olsa da, yine de eksik kalan bir şeyler var! şu bizim necip Türk milleti belli ki, bunlar böyle dese de inanma, ne de olsa adı komünist partisi diyebilir. Bu bölücülüğe gerçekten karşı olduğunu kanıtlamak istiyorsan, şu Kürt emekçilerini örgütle de, içimiz rahat etsin diyor olabilir mi acaba? Evet komünist kimlikli bir Kürt emekçi dinamiği üretildiğinde (yani Kürt emekçileri TKP'nin etki alanına sokulduğunda) engel aşılacak.

Peki anti-emperyalist mücadeleyi yurtseverlik sancağını yükselterek yapmak isteyen ve bunun için yurtsever cepheler kuran TKP, Kürt emekçilerine ne diyecektir? Nasıl seslenecektir? Yanıtı bir önceki maddenin son cümlesindedir (Konferans Raporu, madde 14): TKP'nin Kürt emekçileri içinde yürüteceği örgütlenme çalışmalarında ulusal hak ve talepler değil anti-emperyalist ve sınıfsal eksenler belirleyici olacaktır (agy).

Genelde yurtseverliği öne alırken, iş Kürtlere gelince sınıfsal eksen belirleyici oluveriyor. Ve o mahut cephenin yurtseverliği, (emekçi de olsa) Kürtlerin kendi yurtlarını sevmelerine izin vermiyor. TC'nin egemenliğini savunurken, Kürtlerin de kendilerini ayrı bir ulus olarak kurmalarına, kendi kaderlerini kendilerinin tayin etmelerine itiraz ediyor. TKP'nin yükselttiği "egemenlik, yurtseverlik ve ülke çıkarı"na benzer talepler, Kürt halkından yükseldiği zaman ayrılıkçılık sayılıyor. Bu Marx-Engels-Lenin adlarıyla bağlantılı bir komünist anlayışın değil, ancak anti-demokratik, despotik ve ikameci reel sosyalist anlayışların bir uzantısı olabilir. Bu tür bir sözde komünizm, elbette sömürgeciliğin bir aleti olmaktan ileri gidemez.

 
Alıntı ile Cevapla

IRCForumlari.NET Reklamlar
sohbet odaları sohbet odaları Benimmekan Mobil Sohbet
Cevapla

Etiketler
enternasyonalizm, yurtseverler


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Kapalı
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Cevaplar Son Mesaj
Ekim Devrimi ve Enternasyonalizm Noyan Makaleler 0 08 Haziran 2011 09:00
Proleter enternasyonalizm Noyan Makaleler 1 05 Haziran 2011 15:37