10 Nisan 2017, 03:07 | #161 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Cevap: Merdümgiriz. Gitmek mi yitmektir kalmak mı artık bilmiyorum yerini yadırgayan eşyalar gibiydim ya ben hep ve inançlı, gitmenin bir şeyi değiştirmediğine. Bilemem, belki bu yüzden ben sana yanlış bir yerden edilmiş bir büyük yemin gibiydim. Beni hep aynı yerimden yaralayan o eve yine de döneyim döneyim istedim. Ah benim sesimle söylesem de, inanmazlar benzemiyor çünkü bir dile. Döndüğüm, döndüğüm ama döndüğüm döndüğüm bu sema sensin döndüğüm. Sen benim kara ömrüme vuran suyumu harelendiren sevincimdin. Onu sevebileceğinin en yücesiyle sevdin. Titreme daha fazla kalbim. Bağışla kendini artık onu da bırak gitsin. O senin en ezel gününden kaderin. Sen onu nasılsa bin kere daha seveceksin... Birhan Keskin
__________________ bitmedi daha sürüyor o kavga ve sürecek yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek! |
|
14 Nisan 2017, 21:28 | #162 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Cevap: Merdümgiriz. Kafamın içinde mıntıka var uzun bir süredir. Satürn'e kadar gittim. Son yaprağın dökülmesini bekledim. Son eriyen buzları bekledim. Güneş’ in doğuşunu izledim her gün. Bıkmadan. Yazılar yazdım. Müzik dinledim. Irmağında yıkandım senin gözlerinde kurudum. Evden uzak yollarda karanlık bastırınca, hava birden bozulduğunda düşlerin dedim, ellerin. Isındım. Sen uyurdun bilmezdin. Her günü etime dokudum. Gülüşüne iliştirdim zamanı. Ah dedim içimden, ne de güzel gülüyor. Sen güldükçe ne iyi.
__________________ bitmedi daha sürüyor o kavga ve sürecek yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek! |
|
18 Nisan 2017, 22:12 | #164 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Cevap: Merdümgiriz. bu ağaçta bir yanlışlık buldum bu ağaçta çok düzgün bir dağınıklık diye diye yürüdüğüm o bahçe kırk yıl aynı yere bakmakla edindiğim bu veba beni getirip getirip buraya bırakan bitkiler gibi alnında bir yer var kullanılmamış bir yalnızlık sanki durmadan bir çiçeğin kenarını anlatıyor bana avucumda nem yüzümde ateş kalbimde unutmak kadar feci sözler unutmak kırk yıl aynı yere bakan da unutmamış ki diğer yeri.. adının ibret sesi çarpınca kulaklarıma kendi bahçesinde başı dönen bir çocukluk altı yetim kardeş altı fena söz gibi iniyorum taş çarşılara aklım yokuş kalbimde nal sesleri.. ey beni buraya getirip getirip bırakmış şeyler ey aklımın tam ortasında yırtık o umman işte kırk yıldır fenayım aslında işte kırk yıldır kendimin kardeşi gibi buralarda buralarda.. Seyyidhan Kömürcü - Fena
__________________ bitmedi daha sürüyor o kavga ve sürecek yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek! |
|
19 Nisan 2017, 00:32 | #165 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Cevap: Merdümgiriz. ...Ve güz geldi Ömür hanım. Dünya aydınlık sabahlarını yitiriyor usul usul. İnsanın içini karartan bulutların seferi var göğün maviliğinde. Yağmur ha yağdı ha yağacak. İn- cecik bir çisenti yokluyor boşluğunu insan yüreğinin. Hüznün bütün koşulları hazır. Nedenini bilmediğim bir keder akıyor damarlarımdan. Kalbimin üstünde binlerce bıçak ağzı... ve yüzüm ömrümün atlası; düzlükleri bunaltı, yükseklikleri korku, uçurumları yıkıntılarımla dolu bir engebeler atlası. Yaşamak bir can sıkıntısı mıdır Ömür hanım? Her şeyi iyi yanından görmeyi kim öğretti bize? Acıyı görmeyen insan, umutsuzluğu yaşamayan, iliklerine dek kederin işleyip yaralamadığı bir insan, mutluluktan, umuttan, sevinçten ne anlar? Göğü görmeden, denizi gör- meden maviyi anlamaya benzemez mi bu? Bir güz dü- şünün ki Ömür hanım, ilkyazı olmamış, yazı yaşanmamış, böyle bir güzün hüznü hüzün müdür? Başlamanın bir anlamı varsa bitişi göze almak, bitişin bir anlamı varsa başlangıcı olmak değil midir? Yaşamı düz bir çizgide tut- mak tükenmektir. Yaşamak zorunda olduğumuz şunca yılı aykırı uçlar arasında gezdirip geçirmedikçe, alışkanlıkların sınırlarını aşmadıkça zaman zaman, yaşamak nasıl yenilik olur tükenmek değil de? Yağmur yağıyor Ömür hanım...gökten değil, yüreğimin boşluğundan ömrümün ıssız toprağına...Ve ben sonsuz bir düzlükte bir küçücük, bir silik nokta gibi eriyip gi- diyorum. Seslensem kim duyar sesimi yalnızlıklar ka- tından? Dönelim...Dönmek yenilmektir biraz da, yarım kalmasıdır çıkışlarımızın, korkaklıktır, alışkanlıkların güvenli küflü kabuklarına sığınmaktır...Olsun dönelim biz yine de. Bi- lincinde olmadan üstlendiğimiz sorumluluklarımız var. Evlere dönelim, sırtımızın kamburu evlere, cılızlığımızın görkemli korunaklarına, yalnızlığımızın kalelerine dö- nelim. Ölçüsüz yaşamak bize göre değil Ömür hanım. Büyürken geniş ufuklarımız olmadı bizim. Küçücük avuçlarımızla sınırlarımızı genişletmek istedikçe yaşamın binlerce engeli yığıldı önümüze. Hangi birini yenebilirdik bunca olanaksızlık içinde. Umutsuzluğu tanıdık, yenilgiyi öğrendik böylece. Yaşama sevinci adına bir tutamağım kalmadı Ömür hanım. Bir garip boşlukta çiviliyim günlerdir gözbebeklerimden. Sahi nedir yaşamın anlamı? Geriye dönüyorum sık sık yanıt aramak adına, yüreğimin silik izler bırakıp, ağır yükler aldığı zamanın derin denizlerine. Bakıyorum umut karamsarlığın, sevinç acının azıcık soluk almasından başka ne ki? Yaşamsa gerçekle düşün umutsuz bir savaşı, her şeyi içine alan kocaman bir yanılsama... Değil mi yoksa? Öyle büyük umutlarım olmadı benim, büyük düşlerim, özlemlerim, büyük beklentilerim olmadı. Koşullarım beni oluşturdu ben acılarımı buldum. Herkes gibi yaşasaydım eğer, yaşamı onlar gibi görebilseydim çarşılar yeterdi avutmaya beni. Bir gömlek, bir ayakkabı, bir elbise; bir yemek lokantalarda; televizyon, halı, masa ve daha nice eşya yeterdi yalnızlığı örtmeye, kendimi göstermeye, va- rolmaya, 'dar çevre yitikleri'nde önem kazanmaya... Oysa ben bir akşamüstü oturup turuncu bir yangının eteklerine, yüreği avuçlarımda atan bir can yoldaşıyla dünyayı ve kendimi tüketmek isterdim. Öyle bir tüketmek ki, sonucu yepyeni bir "ben"e ulaştırırdı beni, kederli dal- gınlığımdan her döndüğümde...Bir ben ki tüm ilişkilerin perde arkasını görür de gülerdim sessizce yapay ya- kınlıklarına insanların. Kim kimi ne kadar anlayabilir Ömür hanım? Susmak yalnızlığın ana dilidir, Ömür hanım, şiiridir, beni konuşmaya zorlama ne olur. Sözün sularını tükettim ben, kaynağını kuruttum. Geriye bir büyük sessizlik kaldı yü- reğimde, kalabalıklar, kalabalıklar kadar büyük...Yalnızım Ömür hanım, geceler boyu akıp giden ırmaklar gibi ka- ranlıklar içre, öyle yitik, öyle üzgün, yalnızım...Sularım toprağa sızıyor bak. Yüzümü geceler örtüyor. Binlerce taş saklanıyor içimde. Kim kimin derinliğini görebilir, hem hangi gözle? Kendilerinin olan tek sözcük yok dillerinde, öyle çok ko- nuşuyorlar ki...Bir söz insanın neresinden doğar dersiniz? Dilinden mi, yüreğinden mi, aklından mı? Düşlerinden mi yoksa gerçeğinden mi? Ve kaç kapıdan geçip yerini bulur bir başka insanda? Yerini bulur mu gerçekten? Sözü yasaklamalı Ömür hanım yasaklamalı...Kimsenin kimseyi anlamadığı bir dünyada söz boşluğu dövmekten başka ne işe yarıyor ki? Olanağı olsa da insanların yürekleri ko- nuşabilseydi dilleri yerine, her şey daha yalansız, daha içten olurdu. Aklı silmeli diyorum insan ilişkilerinden. Yanılıyor muyum? Olsun. Yanıldığımı biliyorum ya... Yeni bir şeyler söyle bana ne olur, yeni bir şeyler. Kurşun aktı kulaklarıma hep aynı sözleri, aynı sesleri duymaktan. Belirsizlik güzeldir, de örneğin, kesinlik çirkin. Sessizlik sesten -hele de güncel ve kof- her zaman iyidir; düş gücü, iç zenginliği verir insana. Dünyanın usul usul ağaran o puslu sabahları ve günün turuncu tülleriyle örtünen dingin akşamları bu yüzden etkiler bizi, duygulandırır, de. Anlık izlenimler sürekli görünümlerden her zaman daha güçlü, kalıcı ömürlüdür...Alışkanlıklar öldürür güzelliğimizi, bizi değişmek çirkinleştirir de. Kimse düşlerine yetişemez ve kimse geçemez gerçeğini bir adım bile; bu yüzden sıkıntı verir zaman, kısa kalır, sonsuz olur, insanın küçücük ömrünün karşısında. İstemenin kuralı yoktur, de, açıklaması sınırı suçu yoktur; istemek ya- şamın kendiliğinden sonucudur, ne haklı ne haksız, ne yerinde ne yersiz... Biz hepimiz dikenli tellerle sarılıyız, her ilişkide bir par- çamız kalır ve bölüne bölüne biteriz de. En büyük hü- nerimiz kendimize karşı olmak, aykırı yaşamaktır, acı kaynaklarımızı ellerimizle yaratarak...Kıyılarımız duy- gularımızın boyunda, derinliğimiz aklımızın ölçüsündedir; ufuklarımızsa sisler içinde...O kıyısız gökyüzü nasıl sığar küçücük gözlerimize, bir bardak suya, demirli bir pen- cereye...Nasıl gizleriz ağız dil vermez bir geceye? Ve nedir ki gizi, daraldığımız her yerde bir genişlik duygusu verir içimize. Çözemeyiz, de, bu güdük bilinç, bu sığ yürek, bu ezbere yaşamla. Dünya bir testidir, de, Ömür hanım, ömür bir su...Sızar iğneucu gözeneklerinden zamanın, bir içim serinlik bir yudum mutluluk için. Ve bir gün ölümün balkonundan... dökülür toprağa el içi kadar bir su. Yerde birkaç damla nem, bir avuç ıslaklık...Ölümü bilerek nasıl yaşar insan, geride dünyanın kalacağını bilerek nasıl ölür; bilmek bütün acıların anasıdır, de... Sars aklımın cılız ayaklarını, kuşat beni. Değişik şeyler söyle ne olur, yeni bir şeyler söyle. Yıldım ömrümün ka- lıplarından. Beni duy ve anla. Yağmur dindi Ömür hanım. Gökyüzü masmavi gülümsedi yine. Doğa aynı oyununu oynuyor bizimle. Umudun ucunu gösteriyor usulca, iyimserliğin ışığını süzüyor mavi atlasından. Ne aldanış! Bulutların rengi mavi-beyaz mıdır, kurşuni-külrengi mi yoksa? Gökyüzünü öpmek isterdim Ömür hanım, gözlerimle değil dudaklarımla. Yoruldum bulutları kirpiklerimde taşı- maktan. Delilik mi dedin? Kim bilir...Belki de yerde sü- rünmenin bir tepkisidir bu, ya da ne bileyim bilinçsiz bir aykırı olmak duygusu. Gökyüzü de olmak isteyebilirdim değil mi? Kim ne diyebilir ki? Kimseler görmedi Ömür hanım, bu dünyadan ben geçtim. İçimde umudun kırk kilitli sandıkları, elimde bir avuç düş ölüsü yüreğim -içinde senin ve benim ağırlığım- benim olmayan bir garip gülümsemeyle yüzümde, incelik adına, ben geçtim...Yerini bulmamış bir içtenlik, yanılmış bir saygı ve bir hüzün eğrisi olarak ilişkilerin gergefinde, ördüm ömrümün dokusunu ilmek ilmek. Beni cam kı- rıklarıyla anımsasın insanlar, savrulan bir yaprak hüznü ve dağınıklığı ile... Yükümü yanlış bedestanlara çözdüm. Ezilmiş bir gül hüznü var yüreğimde. Saatlerce dayak yemiş bir sanığın çözülmesi içindeyim. Ürperiyorum. Bir at kestanesi durmadan yaprak döküyor yalnızlığın so- kaklarında, örtüyor ömrümün ilk yazını. İçimde bir çocuk, yalın ayak koşuyor yaşlılığa doğru, binlerce kez yenilmiş umut ölülerini çiğneyerek. Sahi yaşlılık, derin bir iç çekiş, yanılmış bir çocukluk olmasın Ömür hanım? Şükrü Erbaş - Ömür Hanımla Güz Konuşmaları
__________________ bitmedi daha sürüyor o kavga ve sürecek yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek! |
|
22 Nisan 2017, 23:22 | #166 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Cevap: Merdümgiriz. Hayatın suçu diye geçiştirdiğimiz bütün ihanetler biz değil miyiz? Sevdiğin resimlerin, sevdiğin kitapların, sevdiğin kadınların düşmanı. Bu yüzden seni üzmenin bir yolunu hep bulacaklar. Sana iyi şeylerden bahsetmek istiyorum. İyi olan şeyler. İyi ve uzun olan. Bizi sevgi dolu ve güçlü yapan şeyler. Gülmeyi yeni öğrenen bir çocuk gibi acemiyim. Sana anlatacak doğru dürüst bir gerçek ya da avutacak kadar güzel bir yalan bulamıyorum. Sadece seni hayatımda üç kez görmüş ve unutmamış olabilirim. Sadece seni sevmiş olabilirim.
__________________ bitmedi daha sürüyor o kavga ve sürecek yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek! |
|
23 Nisan 2017, 02:39 | #167 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Cevap: Merdümgiriz. her zaman güzel şeyler olmuyor. belirsiz, beklenmedik anlarda gerçekleşiyor güzel şeyler. tamda her şey tepetaklak olmuşken. köşeye sıkıştığımız, kendimizi ikna etmeye çalıştığımız ve tahammülsüz olduğumuz anların sonunda geliyor güzel şeyler. kendimizle kaldığımız bütün anlarda güzel şeyler dileriz. yatakta, pencere pervazında ya da mutfakta. olağan şeylerin içinde yani. dikkatimizin dağınık olduğu anlarda. dişimizi fırçalarken bile güzel şeyler olsun diye köpüklü ağzımızla dünyalar kurarız kafamızda. inanmak zorundayız. nerede olduğumuzun, neyle uğraştığımızın çok önemi olmadan inanmak durumdayız. zorlu anlar bitince geçiyor belki. fakat gürültülere karışıncaya değin inanmak durumundayız. hepimizin en çok kendimizle kaldığımız saatlerdeyiz. umutsuzluğumuza milyar tane çentik fırlattığımız anlardayız. arada bir yerlerdeyiz. sıkıştığımız, köreldiğimiz ve kendimizi ikna etmek zorunda olduğumuz anlardayız. ben de öyleyim. güzel şeylerin gerçekleşme ihtimalinin çok az olduğu bir andayım. içimizden ‘bu saatte ne güzel şeyi?’ dediğimiz yerdeyim. yat uyu zıbar dediğimiz tahammülsüz anlardayım..
__________________ bitmedi daha sürüyor o kavga ve sürecek yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek! |
|
23 Nisan 2017, 15:47 | #168 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Cevap: Merdümgiriz. Kalemle kağıt arasındaki dersi çalışıyorum. Yazıyla hayat arasındaki dersi çalışıyorum. Seni hatırlamaya çalışıyorum. İştah açıcı papağan diyetleri fışkırıyor kızgınlığımdan. Seninle kalbim arasındaki dersi çalışıyorum. Meleklerin kararsız kaldığı kapıdan geçiyorum.
__________________ bitmedi daha sürüyor o kavga ve sürecek yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek! |
|
26 Nisan 2017, 04:23 | #169 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Cevap: Merdümgiriz. Ben ufacık bir saksıdaki topraktım, içinde sadece menekşe yetişen. Şehrin normal sayılabilecek bir mahallesinde, şirin üç katlı bir apartmanının son katındaki balkonunda duran bir saksıdaydım. Öyle güzel güneşli günlerde büyüyüp çiçek açtım derken kararlı rüzgarlara maruz kalıp düştüm önce. Toparladılar hemen alelacele, saksıyı değiştirmeye çalıştılar. Ve nitekim değiştirdiler ama yine de pek alışamadım. Eğreti duran yolunda gitmeyen bir şeyler var sanki derken bu kez eve gelen yaramaz misafir çocukları tarafından itildim. Aklıma hemen benimle sohbet etmeyi seven kadının söyledikleri geldi. "Kendi en yükseğinden itilince herkes incinir." Toprakta olsanız bu böyledir, değil mi? Bu kez unufak oldum derken dünyanın kalbine papatyalar diken, her yeri iğdelerle süsleyen bir kadın toparladı yine beni şefkatle. Elleriyle yerleştirdi beni bahçesine. O bana yurt oldu ben ona kocaman bir avlu.
__________________ bitmedi daha sürüyor o kavga ve sürecek yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek! |
|
03 Mayıs 2017, 02:00 | #170 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Cevap: Merdümgiriz. saat sabaha karşı, hatta sabah, 5.23 sadece senin parmaklarından çıkan sözcükleri okurken yatağında huzur içinde ölen ihtiyar bir kadına dönüşüyorum. başka türlüsünü yorgunum anlatmaya.* hiçbir şey bıraktığın gibi değil. kediler dahil. ve sahil. ve pervazları pencerelerin. hiçbir şey sabit değil, çok üzgünüm. durağan, sakin, fısıltılı bir hayat diledim. stabil. fakat kargaşadan, gürültüden, kalabalıktan, baş ağrılarından ve kornalardan daha azını sunmadı bana hayat. sanki ne söylersem benimle inatlaşmak için aksini yapan ve sürekli saçımı çekip duran ilkokul çağında bir aşık gibi. bense yetişkin bir kadın gibi tüylerini okşayarak sevmek istedim hayatı. dizlerime yatırıp. pek tabii uyuşamadık. çok kavgalar verdim. çok mücadele ettim. ayrılmak istiyorum artık, ona da söyledim. şimdi kızacaksın, kızma. bunun için çok sebebin olmalı. hayat sadece bana karşı böyle değil çünkü biliyorum, bu onun mizacı ve seni de öfkelendirecek hayli sağlam sebepler sunuyordur. benimle yorma kendini. biliyorum dinlemeyeceksin. benim nasıl deli bir dinlenme arzusu taşıdığımı bilmiyorsun çünkü. beni anlamayacaksın. şimdi değil. benim kadar yorulmadan hayır. sırf bu sebeple bu mektubu sana göndermeyeceğim. zaten henüz hiçbir şey için emin değilim. endişelerim var. fakat mutsuzum. bu şekilde ne kadar sürecek bilmiyorum. mutsuzum. olabildiğine, alabildiğime mutsuzum. gökten engin bir mutsuzluk bu. bir bilsen, bir lisan keşfetsem ve bir şekilde izah edebilsem… beni sen cesaretlendirirdin. bir gün göze alırsam ve bir şekilde bu mektubu bulursan lütfen bil, ve inan, çok istedim diğerleri gibi olmayı. Şükrü Erbaş'ın dediği gibi çarşılar yetsin istedim avutmaya beni. birkaç mobilya, saçımın rengini değiştirmek varolmaya yetsin istedim. ben bu hayatta varolamadım, bu sebeple yok olduğumu düşünme asla. bunun düşüncesi kalbini ısıtsın biraz olsun. yine de gülümsedim. her şeye rağmen gülümsedim. kuşlara ekmek ufalarken ve sana doğrarken, sahaflarda kitapların tozlarına değdiğinde parmaklarım, tom waits dinlerken ve en çok seni seyrederken. gülümsedim. en azından bu kadarını çok görmedi hayat bana. ömrümü ömür olarak kayıtlara geçirebilecek bu sayılı anlar için kuşlara, kitaplara ve en çok sana minnettarım. yaşamı taşımayı kabullenebilirsem ve üstesinden gelebilirsem ve sevebilirsem bir şekilde bir nebze, size borçlu olacağım, ve ödeyeceğim, devam ederek. fakat üstesinden gelemezsem -ki kuvvetle muhtemel- beni suçlama, kızaran gözlerini yum ve biraz uyu. sakince düşünebilecek kadar zaman geçene dek uyu. lütfen. ve geri kalan hayatında sebzeleri seramik bıçakla doğramayı, salçanın ağzını sıkıca kapatmayı, tavada su kalmışsa yağ dökmemen gerektiğini -doğal olarak yağ varken de su sıçratmaman gerektiğini- ve lütfen en sevdiğim çiçekleri unutma. çünkü ben gittiğim yerden tuttuğun takıma tezahürat etmeyi ihmal etmeyeceğim. burada gülümsüyorsun, ne güzel. dünyanın tüm manzaralarının oturup saatlerce hayranlıkla seyredip feyz alabileceği bir manzara senin gülüşün. geride bırakmaya dayanamadığım sayılı güzelliklerden. seni seviyorum, laleli'den göğe giden bir tramvaydayız* gibi seviyorum. xıv.
__________________ bitmedi daha sürüyor o kavga ve sürecek yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek! |
|
Etiketler |
alıntı, anlatı, merdümgiriz |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
| |