Cevap: Merdümgiriz.
saat sabaha karşı, hatta sabah, 5.23 sadece senin parmaklarından çıkan sözcükleri okurken yatağında huzur içinde ölen ihtiyar bir kadına dönüşüyorum. başka türlüsünü yorgunum anlatmaya.*
hiçbir şey bıraktığın gibi değil. kediler dahil. ve sahil. ve pervazları pencerelerin. hiçbir şey sabit değil, çok üzgünüm. durağan, sakin, fısıltılı bir hayat diledim. stabil. fakat kargaşadan, gürültüden, kalabalıktan, baş ağrılarından ve kornalardan daha azını sunmadı bana hayat. sanki ne söylersem benimle inatlaşmak için aksini yapan ve sürekli saçımı çekip duran ilkokul çağında bir aşık gibi. bense yetişkin bir kadın gibi tüylerini okşayarak sevmek istedim hayatı. dizlerime yatırıp. pek tabii uyuşamadık. çok kavgalar verdim. çok mücadele ettim. ayrılmak istiyorum artık, ona da söyledim. şimdi kızacaksın, kızma. bunun için çok sebebin olmalı. hayat sadece bana karşı böyle değil çünkü biliyorum, bu onun mizacı ve seni de öfkelendirecek hayli sağlam sebepler sunuyordur. benimle yorma kendini. biliyorum dinlemeyeceksin. benim nasıl deli bir dinlenme arzusu taşıdığımı bilmiyorsun çünkü. beni anlamayacaksın. şimdi değil. benim kadar yorulmadan hayır. sırf bu sebeple bu mektubu sana göndermeyeceğim. zaten henüz hiçbir şey için emin değilim. endişelerim var. fakat mutsuzum. bu şekilde ne kadar sürecek bilmiyorum. mutsuzum. olabildiğine, alabildiğime mutsuzum. gökten engin bir mutsuzluk bu. bir bilsen, bir lisan keşfetsem ve bir şekilde izah edebilsem… beni sen cesaretlendirirdin. bir gün göze alırsam ve bir şekilde bu mektubu bulursan lütfen bil, ve inan, çok istedim diğerleri gibi olmayı. Şükrü Erbaş'ın dediği gibi çarşılar yetsin istedim avutmaya beni. birkaç mobilya, saçımın rengini değiştirmek varolmaya yetsin istedim. ben bu hayatta varolamadım, bu sebeple yok olduğumu düşünme asla. bunun düşüncesi kalbini ısıtsın biraz olsun. yine de gülümsedim. her şeye rağmen gülümsedim. kuşlara ekmek ufalarken ve sana doğrarken, sahaflarda kitapların tozlarına değdiğinde parmaklarım, tom waits dinlerken ve en çok seni seyrederken. gülümsedim. en azından bu kadarını çok görmedi hayat bana. ömrümü ömür olarak kayıtlara geçirebilecek bu sayılı anlar için kuşlara, kitaplara ve en çok sana minnettarım. yaşamı taşımayı kabullenebilirsem ve üstesinden gelebilirsem ve sevebilirsem bir şekilde bir nebze, size borçlu olacağım, ve ödeyeceğim, devam ederek. fakat üstesinden gelemezsem -ki kuvvetle muhtemel- beni suçlama, kızaran gözlerini yum ve biraz uyu. sakince düşünebilecek kadar zaman geçene dek uyu. lütfen.
ve geri kalan hayatında sebzeleri seramik bıçakla doğramayı, salçanın ağzını sıkıca kapatmayı, tavada su kalmışsa yağ dökmemen gerektiğini -doğal olarak yağ varken de su sıçratmaman gerektiğini- ve lütfen en sevdiğim çiçekleri unutma. çünkü ben gittiğim yerden tuttuğun takıma tezahürat etmeyi ihmal etmeyeceğim. burada gülümsüyorsun, ne güzel. dünyanın tüm manzaralarının oturup saatlerce hayranlıkla seyredip feyz alabileceği bir manzara senin gülüşün. geride bırakmaya dayanamadığım sayılı güzelliklerden. seni seviyorum, laleli'den göğe giden bir tramvaydayız* gibi seviyorum.
xıv.
__________________ bitmedi daha sürüyor o kavga
ve sürecek yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek! |