Tekil Mesaj gösterimi
Alt 12 Mart 2010, 08:43   #1
Çevrimdışı
YapraK
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Atatürk'ün Türk Diline Verdiği Önem Ve Bu Alanda Yapılan Çalışmalar




Bir kültür adamı olan; okuduğu kadar da yazabilen Mustafa Kemal, bu alandaki görüş ve düşüncelerini olanca güzelliğiyle bizlere sunmayı başarmıştır. Okuduğu kitaplardan, ezberlediği şiirlerden yola çıkarak kendine has konuşmalar yapmış, Türk hitabet alanının güzel örneklerini ortaya koymuştur.

O, 1936 yılında, “Türkiye Cumhuriyetinin temeli kültürdür.” derken, belki de hiçbir devlet adamının söyleyemediği bir gerçeği dile getiriyordu. Yıllardan beri süregelen her alandaki çalışmaların yanında bu vecizenin aydınlattığı yolda ilerleyerek 1936’lara gelen genç Cumhuriyet elbette sağlam temeller üzerine kurulacaktı.

Türk bilim adamlarından Sadri Maksudî Arsal 1930 yılında "Türk Dili İçin" adlı eserini yayımlamıştı. Arsal, bu kitabında “dili değiştirme” ile “dili düzeltme” işlerinin ayrı ayrı şeyler olduğunu söylüyor, dilde sadeleşmenin öncüleri arasına giriyordu. Atatürk bu eseri son derece yararlı bulmuş ve beğendiğini bir küçük yazı ile Sadri Maksudî Beye iletmişti. İşte, Atatürk’ü, harf inkılâbından iki yıl sonra, dil inkılâbından iki yıl önce heyecanlandıran kitabın başına eklenen cümleler:

“Millî his ile dil arasındaki bağ çok kuvvetlidir. Dilin millî ve zengin olması, millî hissin inkişafında [gelişmesinde] başlıca müessirdir [etkendir]. Türk dili, dillerin en zenginlerindendir. Yeter ki bu dil şuurla işlensin. Ülkesini, yüksek istiklâlini korumasını bilen Türk milleti, dilini de yabancı diller boyunduruğundan kurtarmalıdır.”

Aynı yıllarda, sonradan adı Ulus olacak olan Hakimiyeti Milliye gazetesinde bir haber yer alır. Bu habere göre Başbakan İsmet Paşa’nın yönlendirmesiyle dönemin önde gelen fikir ve sanat adamları bir araya gelerek bir sözlük ortaya koymak isterler. Bu toplantıya, o zaman adı Dârülfünun olan İstanbul Üniversitesinden de pek değerli bilim adamları davet edilir. O yıllarda “Sözkitabı” olarak adlandırılan bu sözlük çalışmasının ilk toplantısına katılanlar arasında şu adları saymak gerekir:

Namık İsmail, ressam, Güzel Sanatlar Akademisi Müdürü
Celâl Esad [Arseven], aynı okulun öğretmeni
Tahir Bey, Hukuk Fakültesi Reisi
Süreyya Ali Bey, Tıp Fakültesi Reisi
Hüseyin Hamid Bey, Fen Fakültesi Reisi
Fuad Bey, Edebiyat Fakültesi Reisi
Neşet Ömer [İrdelp] Bey, Darülfunun Emini yani üniversite rektörü
Talim Terbiye Kurulu Kurulu üyeleri
Dil Heyeti üyeleri
Ziraat Bakanlığı müsteşarı
Çeşitli fakültelerden hocalar

Bu adların içinde, sonradan dil işleriyle uğraşanların sayısı oldukça azdır. Ancak, her biri birer aydın olarak, yeni açılan yolda kendilerine düşen görevi kavramışlar ve sözlük için görüşlerini dile getirmişlerdir.
Atatürk’ün de uygun bulduğu bu çalışmanın iki önemli sonucu ortaya çıkmıştır:
a. Dilimizin sınırlarını çizmek ve kelime hazinesini meydana çıkarmak.
b. Dilimize ve yazımıza uymayan yabancı kelimelerin yerine, Türkçe karşılıklar bulmak.

Böylece dil çalışmalarında tutulacak yol gösterilmiş oluyordu. Sınırları çizilmemiş bir dilimiz vardı. Onlarca yıl önce Şemseddin Sami, “Lisanımızı tahdid edelim” (Dilimizi sınırlandıralım.) derken herhâlde bunu kastediyordu.
Gerçi, bu çalışmalarla hedeflenen “Söz kitabı” hazırlanıp yayımlanamadı ama 1929-1930 yıllarında derlenen sözlerin bir bölümü, alfabetik sıraya konularak 1932 yılında yayımlanmıştır. Hamit Zübeyr [Koşay] ve İshak Refet [Işıtman] Beylerin yayımladığı Ana Dilden Derlemeler adlı bu eser, gelecekte hazırlanacak pek çok eserin de öncüsü olmuştur. Böylece eski sözlüklerdeki binlerce kelimenin yanında, halk ağzından derlenen kelimeler yer alacaktı.
Dil İnkılâbı konusunda Atatürk’ün yürüyeceği iki yol vardı; ancak bu yollarla inkılâp gerçekleşebilecekti.

1. Kendisi var gücü ile bu iş üzerinde çalışıp soruyu temelinden öğrenmek ve ondan sonra o konudaki yaratma yeteneğini kullanmaki
2. Dil bilginlerinin gösterecekleri yollar arasında bir seçim yapmak.
O, bu yolun her ikisinde de çalışmıştır. Bu çalışmaların sonucu olarak 12 Haziran 1912 tarihinde, kendisinin “Hami” başkanlığı altında, Türk Dili Tetkik Cemiyeti kurulmuştur. “Cemiyetin reisi” Samih Rifat, “umumî kâtibi” Ruşen Eşref [Ünaydın], üyeleri ise Celâl Sahir [Erozan] ile Yakub Kadri [Karaosmanoğlu]’dir.

Yeni kurulan dernek 26 Eylül 1932 tarihinde, İstanbul’da, Dolmabahçe Sarayı’nda, Atatürk’ün huzurunda Birinci Türk Dili Kurultayı’nı toplamıştır.
Atatürk, Türk dilinin bugünkü gelişmiş ve zenginleşmiş şeklini alabilmesi için çok uğraşmış, bir hayli çaba sarf etmiştir. Bilim ve sanat adamlarının görüşlerini alırken kendisi de çeşitli görüşler ileri sürmüştür. Onun yazdığı Geometri kitabının dilimize kazandırdığı kelimeleri, bugün hâlâ kullanmaktayız.
Ancak, çevresindeki dil uzmanları ile sanatkârların bu konuda gösterdikleri faaliyetler arasındaki farklılıklar dil çalışmalarında sık sık yön değişikliklerine yol açmıştır. Belki bunlar da dilin sağlıklı bir kanala akmasına yardımcı olmuştur; ancak bazı aksamaları da beraberinde getirmiştir.

Gazi Mustafa Kemal’in inkılâplarının en önemlilerinden biri olan harf inkılâbı, elbette Türkiye Cumhuriyeti’nin bağımsızlık savaşından sonra kazandığı yeni bir zafer olacaktı; çünkü Türkler, dillerini yabancı dillerin boyunduruğundan kurtaracak ve bugün, 70 yıl öncesinin Türkçesine göre çok durulaşmış bir Türk dili ile yazacak ve konuşacaklardı. Dilimiz yeni kelimelerle zenginleşirken artık aydınlarımızın bile ne anlama geldiğini bilemediği doğu kökenli kelimeleri büyük ölçüde terk etmeye başlamıştı. Ancak, bu sefer de batıdan gelen kelimeler dilimize giriyor, yayılıyordu. Eğer Atatürk sağ olsaydı, bugün yeni bir atılımı başlatır, batı kökenli kelimelerin önüne set çekecek tedbirleri alırdı.


Prof. Dr. Saim SAKAOĞLU

 
Alıntı ile Cevapla

IRCForumlari.NET Reklamlar
sohbet odaları reklam ver Benimmekan Mobil Sohbet