Gecenin ayazı tenini yokluyordu,
üşüyordun ve soruyordun:
"Ne zaman güneş doğacak" diye,
gözlerinden yanaklarına bir damla
yaş akarken.
Yoksulluğunu hatırlatacak her şeyden,
benden, senden ve yarım kalan bizden
kaçmak istiyordun ve
geri dönmemek,
ben yanaklarından akan bir damla yaşı
silmeye çalışırken,
sahte bir umutla.
Sesimi bir türlü toplayamıyordum,
cevabını bilmediğim sorunu yanıtlamak için.
her şekilde sınıfta kalabilirdim;
sorunu yanıtlasam veya yanıtlamasam da,
yüzün koyu asılabilir,
anlamsız bakabilirsin gözlerime.
ve ben önce gözünde biriken,
sonra duramayıp gözbebeklerini terk edip
ve biraz daha sonra yanaklarını ıslatan
yaşları daha silemeden
o çoktan yanağını terk ediyor ve
düşüyor toprağın bedenine.
Gözlerim utangaç, sersem ve
her şeyi mahvetmiş bir şekilde,
bakıyor toprağın bağrında
bir yara gibi duran bir damla yaşa.
her şeyi mahvettiğimi bilip,
bakamıyorum yüzüne.
sesime çeki düzen verip,
sorunun cevabını yanıtlayayım bari diyorum.
kafamı yerde cansız duran,
bir damla yaştan kaldırıyorum,
bakıyorum ve
yerini koca bir boşluk doldurmuş,
görüyorum!
sana ne cevap verirdim onu
düşünmeye başlıyorum.
sonra onu da bırakıyorum,
bir anlamının kalmadığını bilip.
ve mahvettiğim
bir damla gözyaşına bakıp,
ağlıyorum deliler gibi başucunda.
çaresiz, mahcup ve
elinde hiçbir şey kalmadığını anlayarak!