14 Ocak 2011, 17:17
|
#1 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
| Suçlu Yüreğim Ve Aldığım Nefestir...
Gözyaşlarım aydınlatıyor şehrimin karanlık sokaklarını Ağır aksak yürüyorum hayatımın karelerinde
Kimi zaman düz yollarda sebepsizce yıkıldım, kimi zaman yıkılanları topladım yalnızlığı yavan dudaklarımla emerken
Hep gölgelerde yalnız başıma güneşin doğuşunu seyrettim Bir yudum sevgiye tutunup kirlenmemiş umutlarımı düşledim
Sevdanın kollarında bir dirhem umut aradım durdum
Kuş tüyü yastıklarda delice yaşamak değildi benimkisi sadece yüreğimden akan kanlı gözyaşlarımı yüreğiyle silecek bir sevda
Çok muydu bu istediklerim onu da bilemiyorum
Yorgun savaşçı gibi acıyı emdim dudaklarımla Herkesin gönül evinde bir acı yanıyordu biliyorum Benim de yanıyordu
Diğerlerinden tek farkı; bedenimde acımasızca kendi yüreğimi yakıyordum
Herkes kendisine umut yollarında sevda çiçekleri ekerken, ben yüreğimi törpülüyordum yanık ağıtlarda Yalnızlıklarda kendimi öldürüp umutlara gebe kalıyordum her sabah Şafak ağarmadan bir bilinmezliğe yürüyordum ayaklarımı su birikintilerine çarpa çarpa
Tükettim umutlarımı yalnızlığın dar sokaklarında
Düştüm, yaralandım, yalnızlığa itildim Ama her şeye inat umutsuzluğa pes etmedim Diz çökmedim karanlığın arsız bedenine
Hayallerimde büyüttüm içimdeki çocuğu
Karanlıklar üşüşse başıma, gözlerimdeki aydınlığı serdim duvarlara Büyük mutlulukların peşinde değil; bir hayalin verdiği bir tutam sevgiyle yaşadım
Süslü cümlelerin zengin satırlarında değil; fakir yüreğimin umut dolu hecelerinde sevdim hayatı
Kavuşmayı değil, hep hasretin yolları gözetledim durdum
Bencil değildim hiçbir zaman Yüreğimi ve bedenimi, sevgilinin bir günahı için yakmaya hazırdım Avuç içlerimde paylaşılmayı bekleyen sevda kırıntılarıyla besledim umutlarımı
Sevgilinin gelme arzularında kaç kez yetim ceylanları emzirdim Kaç kez umuda gebe kaldım Oysa ben, umuda doğmamışken nasıl sevda memleketinde büyürdüm? Yaşayan ölüyken nasıl sevdaya gebe kalırdım ki?
Kurak topraklara sevdayı ekecek gücüm yokken nasıl sevginin umut kokan başaklarını biçebilirdim? Sorduğum sorulara yüreğimle verebileceğim cevabim bile yoktu
Sitemler, cevapsız sorular
Heybemde zaman çeşmelerinden akan acılar ve gözlerime solan umutlar hep yan yanaydı Ne zaman vuslata yemin etsem hançer ışıldar göğsümün derinliklerinde Bu acının ve bu kederin suçlusu kimse değildi Tek suçlu bendim, yüreğimdi
Hiçbir zaman kaderime isyan etmedim Ama hep içimde dövdüm kendimi Ruhumu, yangın rengi gecelerde kendim hançerledim Sevdaya uzanan ellerimin ayrılıklarda kör bıçaklarla kesilmeden ben kestim Ben yama vurdum kanayan yaralarıma
İçimdeki çocuğu kendim ağlattım, kendim sildim kanlı yaşlarımı
Karanlık duvarlara çarpılmadan yüreğim, ben kanattım yeni büyümüş hücrelerimi
Kaç kez sakladım gözyaşlarımı kirpiklerimden Kaç kez eledim yüreğimi acıların içinden Ama hep umudun içinde sevdaya sürgün kaldım Hep taşları yastık bilip gözyaşında esir kaldım Sitemim kendimedir Sitemim; ne bir insana ne de ( hâşâ ) Yaradan’ıma
Bu sitem kendimedir
Yıldızlarım hep kavuşmaları andı yanık türkülerle
Yüreğimde beslediğim umut bülbülleri ise hep vuslatlara yandı
Kelimelerim mevsimlerin koynunda her gece gidenlere ağladı
Belki de bunu hak ettim ben Şöyle bir söz vardır: “ İyiliği Yaradan’dan, kötülüğü nefsinden bileceksin “ Demek ki ayrılıkları, hak etmediğim sevdaların suçu kendimde sabittir Suçlu aramaya gerek yok
Suçlu yüreğim ve aldığım nefestir
Her sabah ayrılıklarla uyandı gözlerim Yarım kaldı sevmelerim Hep sürgün hep ölgündü cümlelerim Yaşamak için savaşmak gerekirdi Ve kazanmak için mücadele Oysa ben, hep yenik başladım sevdalara Ya erken doğmuştum umuda ya da çok geç kalmıştım Cennet kokulu sevdalara
Hep yitik kalan bendim
Sevdalar, yalnızlığa kanatlanıp bir ben kaldım şehrin karanlık gölgelerinde
Gözlerim hiç kapanmadı sevgilinin gözlerine Sevgiyi bu kadar isterken gönlüm hep hançerleri bal diye yüreğime almamalıydım diye düşündüm durdum Hiçbir zaman sevgilinin elinden gelmedi hançerler; kendimin yaralı yüreğime sapladığım hançerdi bu sitemler Benimkisi ruhumla hasbi hal işte
Benimkisi kendime sitemdir
Kanatan benim, kanayan ise yüreğim Yaşarken yalnızlığın elinden darağaçlarından ölmektense, sevdanın avuçlarında sessizce solayım Vuslatlarım açmayacaksa gönül bahçelerimde, ektiğim filizler yeşermeyecekse düşlerimde,
Neye gerek ki geceyi karanlıkta yakmak Neye yarar ki…
Acılarıma yama vurulmayacaksa elvedası toprağa, yüreğimi bedenimden söker giderim Küskün bir kınalı çiçek gibi boynumu bükerim baharın koynuna
Boynumu büker, isyan kelimelerini yutkunurum içten içe Büyüttüğüm sevda çiçeklerini gözyaşlarımla yakar sonsuzluğa kanatlanırım
Yıllar düşerken avuç içlerime, ruhumun dehlizlerinde acılarımı çekerim Dedim ya ruhumun derinliklerinde yüreğimi altında isli kazanları kurup kaynatırım acılarımı Güneşle bulutların arasına ıslak umutları asar, kuruması için delicesine beklerim Azrail"in gelişini methiyeler düzerim Azrail meleğine Kendi mezarımı kendim kazar, kefensiz toprağa sarılırım
Haketmediysem umudu ve mutluluğu, sessizce gitmesini bilirim bu şehirden Ardımda mezar taşlarına kazılı bir ismim ve ayrılıklarda sürgün yemiş yürek miras kalır zamana Kendine sitemle dolu bir hayata kırmızı kalemle çizik atar,
sonsuzlukta yanar tüm cümlelerim
Şimdi en güzeli kibritsiz tüm kelimeleri yakıp yüreğimdekileri susturmak |
| |