Kuşkunun kuraklığı ve ayrılığın o sıcak nefesi!
İşte bu küçüğüm, işte!
Dimdik duruyor gibi görünsem de kuruyor gibiyim
Ruhumu eteklerinden sardı büyük bir kıtlık
Her yanım dökülüyor toprak toprak
Her ihanette ‘sevgim’ kadar kara parçaları kopuyor coğrafyamdan
Ereksiyonla dünyaya geldim, erozyonla yitiyorum.
Bir iftiranın bıraktığı endişelerin tam ortasında yaşıyorum
Soru işaretlerinin kazdığı derin kuyular
Çökertiyor bütün güven evlerimi, içimde heyelanlar
Dışımda hezeyanlar, aklım sulu yaralar bezeli
Cüzzamlı bir düş, hummalı bir düşüş çalışmaları
Yaşamaktan bir süreliğine uzak durma tavırları
Ahırlarda bağlı bütün azılı intiharları serbest bırakmak fikri!
Tenimdeki kimsesiz sevgililer mezarlığı...
Bir deniz atının üzerinde mızrağını yüzüme doğrultmuş
Üzerime koşarken lanetli bir deniz kızı
Kollarında ‘ölüm’ yazan bir ahtapotun ara öğünü oluyorum.
Sorun yok!
Yaralarımı sarabilecek kadar gazlı bez taşıyorum yanımda
Ve ölümüme sebep olabilecek kadar zehirli gaz.
Rica ediyorum, lütfen dokunma soğuk cesedime
Ve gözlerin değmesin gözlerime
Ben ölürken bile...
B.D.