Ben doğduğumda da bu kadar salak mıydım anne?
Anne!
Şehirlerin kanatları yok diye mi bu yalnızlık?
Mesafe dedikleri şey önünde sonunda toprakta birleşmek değil midir?
İnsanoğlu kuş misali derler hani, peki ya aşk,
aşk da mı uçup gidiyor dersin günden güne
birbirini göremiyor diye iki aşık?
"Sevgilim"le başlayan hangi diyalog hangi dilde,
"Üzgünüm,yanımda yoksun"la noktalanıyor?
Ben doğarken hangi sürtük ebenin kandırmasıdır
bu doğum dedikleri zoraki ve istemsiz seçim?
Sitemim sana değil anne, babama,
çünkü ne ekersen onu biçersin sonunda!
Anne!
Hakkını helal etme O'na,ben etmiyorum çünkü.
Aslında helali var, böyle siktir edilmek görülmemiştir dünyada,
eşi benzeri olmayan bir ölüm yaşadım sayesinde.
O yok ya hani yanımda,eş’siz bir ölüyüm!
Hem ölmek üzerime çok yakışır biliyor musun?
Kefenim cuk oturdu ,göğsüm biraz sıkışıyor ama olsun.
Gözleri de en güzel aksesuarım,boynuma bağladığım.
“Sesime ses değse çığlık olmuyor”,
yankı yapıyor yerin dibinde.
Bir heyelan oluyor yerin dibinde ve yüküm ağırlaşıyor git gide.
Ama el insaf;
ben bu kadar toprağı kaldıramam ki anne!
Toprak…
Toprak çürümüş et kokuyor,
ben kokuyorum.
Kendi kokumdan iğreniyorum kahretsin!
Oysa süt kokardım eskiden,bir zamanlar koynunda yatıya kalırken.
Merak ediyorum dünya hala dönüyor mu?
Önceleri sırt üstü uzanırken bulutları seyrederdim,
Bilirdim dünyanın döndüğünü.
Ama şimdi…
Şimdi koca bir karanlık,
birkaç solucan bulut şekline girmeye çalışıyor
beni eski günlere döndürmek adına ama
nafile!
Bak bir elim mezarın dışında,
bedduadan değil bu,sana ulaşma çabası aklımca…
Özür dilerim;çok konuştum,
çok soru sordum değil mi anne?
Ama bu –son-sözüm- söz-!
Bak bir salak gibi öldüm,
peki ya ben doğduğumda da bu kadar salak mıydım anne?
Dipnot:Tenimden bir parça sürdüm sözlerimin üzerine,
toprak deyip de sakın silkeleme,
benim ben…
Oğuz Bal