أَلَمْ نَجْعَلْ لَهُ عَيْنَيْنِ // وَلِسَانًا وَشَفَتَيْنِ // وَهَدَيْنَاهُ النَّجْدَيْنِ
Acaba biz, kendisine bir çift göz, // bir dil ve iki dudak vermedik mi? // kendisine iki seçenek önermedik mi? فَلاَ اقْتَحَمَ الْعَقَبَةَ
Fakat insan, zoru göze alamadı. وَمَا أَدْرَاكَ مَا الْعَقَبَةُ // فَكُّ رَقَبَةٍ
Zor nedir biliyor musun? // Köle azat etmek, أَوْ إِطْعَامٌ فِي يَوْمٍ ذِي مَسْغَبَةٍ // يَتِيمًا ذَا مَقْرَبَةٍ // أَوْ مِسْكِينًا ذَا مَتْرَبَةٍ
Zor: özellikle sıkıntılı dönemlerde // en başta yetim akrabalar olmak üzere // açlıktan kıvranan yoksulları doyurmak, ثُمَّ كَانَ مِنَ الَّذِينَ آمَنُوا وَتَوَاصَوْا بِالصَّبْرِ وَتَوَاصَوْا بِالْمَرْحَمَةِ
Zor: inananlar arasına karışarak kendilerine sabır tavsiye etmek, sevgi ve şefkat göstermektir. أُولاَئِكَ أَصْحَابُ الْمَيْمَنَةِ
İşte yüzlerinde huzur ifadesi olanlar. وَالَّذِينَ كَفَرُوا بِآيَاتِنَا هُمْ أَصْحَابُ الْمَشْأَمَةِ
Ayetlerimizi inkar eden mutsuzlar ise عَلَيْهِمْ نَارٌ مُؤْصَدَةٌ
tam bir ateş çemberindedirler.