Tekil Mesaj gösterimi
Alt 14 Eylül 2011, 03:10   #4
Çevrimdışı
Sevda
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Cevap: Osmanlı Türkçesi - Sözlüğü




P

pâ: ayak.
pâdişah: ülkeyi idare eden devlet başkanı.
paha: değer, fiyat.
pâk: temiz.
pâkize: temiz olan.
pakt: andlaşma.
palaska: asker kemeri.
pan: "bütün, hepsi" mânâsında ön ek.
panislâmizm: islâm birliği ülküsü.
panzehir: zehire karşı ilaç.
papa: büyük papaz.
papaz: kilisenin önde gelen din adamı.
parafe: kısa imza.
paragraf: yazı bölümü.
pâre: parça.
paşa: general.
pâyân: son, uç.
paydos: dağılma, tatil.
pâye: rütbe, basamak, derece.
pâyidâr: kalıcı, kalımlı.
pâyimâl: ayak altında kalmış.
pâyitaht: başşehir.
peder: baba.
pederâne: baba gibi.
pehlivan: güreşçi.
pejmürde: dağınık.
penâh: sığınak.
perçem: kakül, zülüf.
perdâz: düzelten, yönlendirici.
perdebirûnâne: edep perdesini yırtarcasına, hayasızca.
perdedâr: perdeci, perdeleyen.
perest: taparcasına düşkün.
perestiş: aşırı düşkünlük, tapınış.
perestişkâr: tapınan.
perestişkârâne: taparcasına.
pergâr: pergel.
perîşan: dağınık.
perîşaniyet: dağınıklık.
pertevefşan: ışık saçan.
pervâ: çekinme, sakınma, korku.
pervâne: ışık etrafında dönen küçük kelebek.
pervâsız: korkusuz.
pervâz: uçuş.
perver: koruyan, besleyen, seven.
perverde: beslenmiş, korunmuş, sevilmiş.
pes: arka, geri, öyle ise.
pesend: beğenen.
pest: alçak, yavaş.
pestpaye: pespaye, alçak.
peşkeş: saçıp savurma.
pey: iz, art.
peyam: taze haber.
peydâ: var olan, açık, meydanda.
peygamber: ilâhî hakikatları insanlara bildirmek ve onlara örnek olmak üzere Allah tarafından tayin edilen, vahiy yoluyla sahip olduğu ilmini yaşayıp neşreden mübarek zatların umumî ismi.
peygamberân: peygamberler.
peyk: uydu.
peyke: tahta sedir.
peymân: yemin.
peymâne: kadeh.
peyrev: izleyen.
pezir: "eden, edici, alan" mânâsında son ek.
pırlanta: işlenmiş elmas.
pırlantamisal: pırlanta gibi.
pinhan: gizli.
pîr: ihtiyar, öncü, şeyh.
pîrifâni: çok yaşlı kimse.
piş: ön.
pişdâr: öncü, önder.
pîşe: alışmış, huy edinmiş.
plân: tasarı.
polat: çelik, sert.
politika: siyaset.
post: tüylü hayvan derisi.
pot: falso, dokunaklı söz.
pota: bir çeşit tas.
poz: duruş.
pozisyon: durum.
pozitif: müsbet, ispatlı.
pozitivizm: gerçeğe erişmek için sadece deneye güvenen sapık felsefe.
pratik: uygulama.
prensip: düstur, ilke.
program: düzenli niyetler.
proje: tasarı, layıha.
propaganda: bir fikrin tanıtılması faaliyeti.
Protestan: Purut mezhebinden olan.
Protestanlık: Purutluk, Hıristiyanlıkta bir mezhep.
psikolog: ruh ilmiyle uğraşan.
psikoloji: ruh ilmi, ruhiyat.
psikoz: akıl hastalığı.
Purutluk: Hıristiyanlıkta bir mezhep, protestanlık.
pusula: yön bulmaya yarayan âlet, kısacık mektup.
pûşîde: örtülü, gizli.
put: heykel, büst.
puthane: putların konulduğu yer.
putperest: puta tapan.
pür: çok dolu.
pürcemâl: pek güzel.
püremvat: ölülerle dolu.
pürheves: hevesle dolu.
püriştiyak: arzu ve istekle dopdolu.
pürkemâl: tam anlamıyle olgun.
pürmerak: merakla dolu, pek meraklı.
pürniyaz: dua ve yakarış ile dopdolu.
pürnur: çok nurlu.
pürrahm: pek merhametli.
pürsevda: sevda dolu.
pürşaşaa: çok gösterişli.
pürşer: çok şerli, kötülüklerle dolu.

.................................
R

raad: gök gürültüsü.
Rabb: varlıkları eksik bir hâlden mükemmel bir hâle doğru götürürken bütün ihtiyaçlarını veren Allah.
Rabbanî: Rabbimize ait.
Rabbenâ: ey bizim Rabbimiz.
Rabbülâlemîn: âlemlerin Rabbi.
râbıta: bağ, ilgi, irtibat.
râbıtaimevt: ölümü düşünmek.
rabian: dördüncüsü.
rabt: bağlama.
râci: geri dönen.
râcî: rica eden, ümit eden.
râcih: üstün, seçilen.
râcihane: üstün olurcasına.
râd: gökgürültüsü.
râdde: derece, sıra.
radıyallahuanh: Allah ondan razı olsun!
râdmisâl: gökgürültüsü gibi.
radyumvârî: ışık saçan radyum elementi gibi.
Râfızî: hak mezheblerden ayrılıp sapan kimse.
râfi: yükseltici, kaldırıcı.
rağabât: rağbetler, istekler.
rağbet: istek, ilgi.
râğıb: istekli.
rağm: tersi, aksi.
rağmen: inadına, zıddına.
râh: yol.
rahat: sıkıntısız, üzüntüsüzlük.
râhib: Hıristiyan din adamı.
râhibe: kadın rahip.
Rahîm: merhametli, acıyan.
rahim: döl yatağı, akrabalık.
rahîmane: acıyarak.
rahîmehullah: Allah merhamet eylesin.
rahîmiyet: merhamet edicilik.
rahle: küçük masa.
rahm: acıma, esirgeme.
Rahmân: sonsuz merhametli, Allah.
Rahmânî: Rahmanla ilgili.
Rahmânirrahîmîn: Rahman ve Rahîm olan Allah.
rahmâniyet: Allahın kullarına merhamet etmesi.
Rahmânürrahîm: dünyada da âhirette de âcizlere merhamet eden Allah.
rahmet: acıma, esirgeme, şefkat.
Rahmetenlilâlemîn: âlemler için rahmet olan Peygamberimiz.
rahmetfeşân: merhamet saçan.
rahmetullahialeyh: Allahın rahmeti üzerine olsun!
rahmımâder: ana rahmi.
rahne: yara.
rahnedâr: yaralı.
rahve: harf cezimli olarak söylenirken sesin akması hâli.
râic: sürümlü, revaçta olan.
râif: merhametli.
râik: sade.
raiyyet: idare edilenler, halk.
raiyyetperver: halkını seven.
râkım: kod, denizden yükseklik.
rakîb: gözetleyen, denetleyici.
râkib: rakip, rekabet eden, yarışan.
rakîbane: denetlercesine.
râkibane: rakip gibi.
râkid: durgun.
rakik: ince, duygulu.
rakkas: dans eden, sarkaç.
rakkasane: dansöz gibi.
rakraka: suyun akması.
raks: dans, oyun.
râm: boyun eğme.
ramâd: kül.
ramak: az şey.
Ramazan: oruç ayı.
rân: "süren, sürücü" mânâsında son ek.
rânâ: güzel, hoş.
rapor: inceleme sonucunu bildiren yazı.
rasad: gözetleme, bakma.
rasânet: sağlamlık.
rasâs: kurşun.
rasathâne: gözlem evi.
râsih: iyice oturmuş, yerleşmiş, sağlam.
râsihane: derinlemesine, sağlamca.
rasin: sağlam.
rasyonalizm: aklı tek ölçü kabul eden sapkın felsefe.
rasyonel: akla uygun.
râşe: titreme.
râşet: titreme, ürperme.
râşid: erişkin, doğru yola erişen.
raşidin: raşidler, erenler, ermişler.
ratb: rutubetli, yaş.
Rauf: acıyan ve esirgeyen, Allah.
ravh: rahatlık.
râvî: rivayet eden, söz nakleden,
ravza: bahçe.
Ravzaimutahhara: Peygamberimizin pak ve mübarek kabri.
rayb: şüphe.
rayiha: koku.
râz: sır.
râzı: hoşnud, memnun.
Râzık: rızık veren, Allah.
realist: gerçekçi.
realite: gerçek.
realizm: gerçekçilik felsefesi.
reâyâ: idare edilenler.
reca: dönüş.
recâ: ümit.
Receb: Arabî ayların yedincisi.
recez: bir nevi şiir.
recm: taşa tutma, taşlama.
recûliyet: erkeklik.
recül: erkek.
recülifâcir: günahkâr adam.
red: kabul etmeme.
redâ: süt emme.
reddiye: red için yazılan yazı.
ree: akciğer.
reel: gerçek.
ref: kaldırma.
refah: bolluk, rahatlık.
refakat: eşlik etme, arkadaşlık.
refet: merhamet, acıma.
refetkârane: merhamet edercesine.
refetmek: kaldırmak.
refik: arkadaş, eş.
refika: eş, arkadaş.
refikaihayat: hayat arkadaşı, eş.
reform: düzeltme, ıslah.
Refref: Peygamberimizi Mîraçta en yüksek makama götüren binek.
reftâr: gidiş.
regaib: rağbet edilenler, mübarek bir gece.
reha: kurtuluş.
rehâ: gevşeklik, kurtuluş.
rehâvet: tembellik, gevşeklik.
rehber: yol gösteren.
rehgüzâr: yol üstü.
rehin: bir şeyin yerine garanti olarak tutulan.
rehnüma: yol gösteren.
reis: başkan.
reisiâlem: âlemin reisi, Peygamberimiz.
reisicumhur: cumhurbaşkanı.
rejim: bir devletin yönetim biçimi.
rekabet: yarışma.
rekabetkârâne: yarışırcasına.
rekât: namazın bir bölümü.
rekz: dikme, saplanıp kalma.
remâd: kül.
remil: bir fal türü.
remiz: kapalı söyleyiş, işaretle anlatma.
remz: remiz.
remzen: remizle.
remzî: remizle ilgili.
remzünâz: remiz ve naz.
rencide: kırılmış, incinmiş.
rençber: tarım işi yapan kimse.
rende: düzeltme aleti.
rendeçlenme: rendelenme, düzeltilme.
rendeleme: düzgün hâle getirme.
rengârenk: renk renk, güzel renklerle bezenmiş.
rengin: süslü, güzel, parlak.
rês: baş, kafa.
resail: risaleler, küçük kitaplar, mektuplar.
resan: "yetişen, getiren" mânâsında son ek.
rêsen: kendi başına.
resm: resim.
resmigeçit: özel günlerde yapılan geçit töreni.
resmiküşâd: açılış töreni.
resmiyet: resmîlik.
resûl: yeni bir kitapla gönderilen peygamber.
Resûliekrem: "en kerim peygamber" mânâsında Peygamberimiz.
Resûlullah: Allahın resulü, Peygamberimiz.
rêsülmal: sermaye, ana para.
reşad: doğru yolda olma.
reşadetpenah: doğru sığınak.
reşahat: sızıntılar.
reşha: sızıntı.
reşid: hak yolda giden, ergin, olgun.
revâ: uygun, lâyık.
revâbıt: rabıtalar, bağlılıklar.
revac: geçerlik, değer, sürüm.
revak: sundurma, çardak.
revan: giden, akan.
revâtib: vazifeler, maaşlar.
revâyih: rayihalar, kokular.
revh: rahat.
revnak: parlaklık, tazelik, süs.
revnakdâr: parlak, taze, hoş.
rey: oy, görüş, fikir.
reyhan: güzel bir koku, hoş kokulu bir bitki.
reyyan: suya kanmış, tatmin olmuş.
rez: üzüm, asma.
rezâil: rezillikler, utanılacak şeyler.
rezâlet: utanılacak hâl ve iş.
rezil: utanmaz, alçak.
rezilürüsva: ayıpları meydana çıkmakla alçalıp kötü hâle düşmek.
Rezzak: bütün yaratıkların rızkını veren, Allah.
Rezzakane: rızık verircesine.
Rezzakıyet: Allahın rızık vermesi.
rıbh: kâr, kazanç.
rıdvan: memnunluk.
rıfk: yumuşaklık, tatlılık.
rıhlet: yolculuk, göç.
rızâ: memnunluk, hoşnutluk.
rızâdâde: hoşnut olmuş.
rızâenlillah: Allah rızası için.
rızık: Allahın ihsanı olan maddî ve mânevî nimetler.
rızk: maddî ve mânevî nimetler.
rızkıfıtrî: yaşamak için gereken normal rızık.
rızkımecazî: alışkanlık sebebiyle ihtiyaç hâline gelen anormal rızık.
riayet: uyma, uygunluk.
riayetkâr: riayet eden, uyan.
ribâ: faiz, haram para.
ribh: kazanç.
rica: ümid etme, isteme.
ricakârâne: rica edercesine.
ricâl: erkekler.
ricâlen: erkek olarak.
ricânâme: rica yazısı, ümit ifade eden yazı.
ricat: geri dönme, kaçma.
ridâ: örtü.
rifât: yükseklik.
rîhireyhan: hoş kokulu rüzgâr.
rikkat: acıma, yumuşaklık, yufka yüreklilik, kalb inceliği.
rind: aldırışsız, kalender.
Risale-i Nur: Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin îman ve islâmiyet hakikatlarını izah ve ispat eden çok değerli kitaplarının umumî adı.
risale: küçük kitap, mektup.
risalet: resullük, peygamberlik.
Risaletpenahi: peygamberlik kendisinde noktalanan Peygamberimiz.
riş: kabuk, yara.
ritm: ahenk.
rivâyât: rivayetler.
rivâyet: hikâye edilen, anlatılan, hadîs nakli.
riyâ: gösteriş, ihlassızlık.
riyâkâr: gösterişçi.
riyâkârâne: gösteriş yaparcasına.
riyaset: başkanlık.
riyâzât: riyazetler.
riyâzet: nefsi ıslah için az gıda ile yaşama.
riyâzetkârâne: az gıda ile yaşayıp nefsi terbiye edercesine.
riyazî: matematikle ilgili.
riyaziyat: matematik ilmi.
riyaziye: matematik.
romanvârî: roman gibi.
rovelver: tabanca.
röntgen: ışın, ışın aleti.
rub: dörtte bir.
Rubûbiyet: ilâhî terbiye, Allahın bütün varlıkları eksik bir hâlden mükemmel bir hâle doğru götürmesi, bu esnada her nevi ihtiyaçlarını vermesi ve onları emrine itaat ettirmesi.
rubûbiyetperver: terbiye etmeyi seven Allah.
Rufaî: Rufailik diye bilinen bir tarikatı kuran, bu tarikattan olan.
rûh: can, his, öz.
rûhanî: ruh ile ilgili, görünmez varlık, ruh, melek, cin.
rûhaniyat: ruhanîler.
rûhaniyet: ruh hâli, ölen insanın devam eden ruhî kuvveti.
rûhaniyyûn: ruhlar âleminden olanlar.
rûhban: Hıristiyan din adamı.
rûhefzâ: ruhu okşayan.
rûhen: ruh bakımından, ruhça.
rûhî: ruhla ilgili.
rûhiyat: ruh ilmi.
ruhsat: izin, müsaade.
Rumî: bir nevi takvim.
rumûz: gizli anlamlar.
rumûzât: remizler, gizli mânâlar.
runümâ: yüzünü gösteren.
rusül: resuller, peygamberler.
rûşen: parlak, aydın.
rutubet: nem, ıslaklık.
ruyizemin: yeryüzü.
rûz: gün.
rûznâme: günleri gösteren yazı, takvim, günlük yazı.
rûzumahşer: öldükten sonra dirilip toplanma günü.
rübâ: "alan, çalan, kapan" mânâsında son ek.
rübai: dörtlük.
rüchan: üstünlük.
rüchaniyet: üstünlük.
rücû: geri dönme.
rüesa: reisler, başkanlar.
rüfeka: refikler, arkadaşlar.
rükn: rükün, direk, sütun.
rükû: namazda eğilme.
rükün: direk, sütun.
Rüstem: kuvvetiyle meşhur bir efsane kahramanı.
rüsûb: tortu.
rüsûbât: tortular.
rüsûh: ustalık, sağlamlık, maharet.
rüsva: rezil, maskara.
rüşd: doğru yolu bilme, olgunluk.
rüşeym: oğulcuk, embriyon.
rüşvet: bir işin yapılması için haksız alınan veya verilen haram para.
rütbe: derece, basamak.
rütbeten: rütbece.
rütebî: rütbelerle ilgili.
rüûs: başlar, kafalar.
rüyâ: uykudayken girilen misalî bir âlemde görülenler.
rüyâyısâdıka: doğru rüya.
rüyet: görme.
rüyetullah: Allahı görme.
rüzgâr: yel, zaman, dünya.

.................................
Ş

Şâbân: Arabî ayların sekizincisi.
şâd: şen, memnun.
şadırvan: etrafı musluklu kubbeli çeşme.
şafak: tan zamanı.
Şâfi: hastaya şifa veren Allah.
Şafiî: hak mezheplerden biri, onu kuran büyük âlimin ünvanı.
şâh: hükümdar, sultan.
şahab: gökteki ışıklı cisim.
şahâdet: şahitlik, Allah yolunda ölmek.
şâhâne: şaha yakışır şekilde.
şahbaz: doğan kuşu, çevik, yiğit.
şâhenşâh: şahların şahı.
şâheser: en üstün eser, baş eser.
şahıs: kişi, kimse.
şâhid: şahit, tanık, gören.
Şâhid: bütün zamanlardaki yaratıkları ve onların her hâlini gören Allah.
şâhik: yüksek, doruk.
şâhika: yüksek, doruk, zirve.
şahm: iç yağı.
şahmpâre: içyağı parçası.
şahs: şahıs, kişi, kimse.
şahsımânevî: insanların bir araya gelip oluşturdukları mânevî kişilik.
şahsî: kişiyle ilgili.
şahsiyat: kişilikler.
şahsiyet: kişilik.
şâibe: leke, kusur.
şaika: şevk verici, isteklendirici.
şairane: şairce.
şakî: yol kesen, haydut.
şâkir: hâlinden memnun olup şükreden.
şâkirâne: şükreden gibi.
şâkird: talebe, öğrenci.
şakk: yarık, yarılma, yarma.
Şakkıkamer: Peygamberimizin ayı iki parçaya ayırması mûcizesi.
şâkul: düşeyliği ölçme âleti.
şâkulî: düşey.
şâm: akşam.
şamar: tokat.
şâmil: kaplayan.
şamme: koklama duyusu.
şân: şeref, n*** hâl, iş.
şap: tuza benzer bir madde.
şape: çığ.
şarab: şarap, içki, bu isim helâl içkileri de kapsar.
şâre: saç, kıl.
şârık: doğudan çıkan, doğan, parlayan.
Şârî: şeriatı ortaya koyan, Allah.
şârih: şerheden, açıklayan.
şark: doğu.
şarkışimâlî: kuzeydoğu.
şarkiyât: islâm dünyasında araştırma yapma çalışması.
şarlatan: yalancı, aldatan, yüksekten atan.
şart: mutlaka gerekli olan, durum, yemin.
şartiye: şart olan.
şaş: şaşı.
şâşaa: parlaklık, gösteriş.
şâşaapâş: gösterişli görünen.
şatâhat: mânevî sarhoşluk hâlindeyken söylenen dengesiz sözler.
şavk: ışık, parıltı.
şâyân: yaraşır, uygun, layık.
şâyeste: uygun, lâyık.
şâyet: eğer, olur ki.
şâyia: söylenti, yayılma, duyulma.
şâz: kaide dışı, istisna.
Şâzelî: Şazeliye tarikatını kuran büyük velî, bu tarikattan olan.
şeâir: islâmî alâmetler, semboller, âdetler.
şeâmet: uğursuzluk, kötülük.
şeb: gece.
şebab: genç.
şebabet: gençlik.
şebabiyet: gençlik, tazelik.
şebeke: örgülenmiş, örgüt.
şebih: benzer.
şebnem: çiy, nem.
şebnemmisâl: çiy gibi.
şecâat: yiğitlik, öfke duygusunun normal derecesi.
şecer: ağaç.
şecere: ağaç, soy ağacı.
şecî: yiğit, kahraman.
şedâid: şiddetliler, şiddetli belâlar.
Şeddâd: Ad kavminin ulu önderi olan ünlü bir kâfir.
şedde: harfi iki kere okutan işaret.
şedîd: şiddetli.
şedîdâne: şiddetlice.
şef: çift, baş.
şefâat: af için vasıta olmak.
şefâatçi: af için vesile olan.
şefe: dudak.
şeffaf: saydam.
şeffafât: saydam olanlar.
şeffafiyet: saydamlık.
şefî: şefaatçı.
şefik: şefkatli.
şefikâne: şefkatlice.
şefiülmüznibin: günah işleyenlerin şefaatçısı.
şefkat: acıyarak karşılıksız sevme.
şefkaten: şefkatten dolayı, şefkat bakımından.
şefkatkâr: şefkatli.
şefkatkârâne: şefkat edercesine.
şefkatperver: şefkat etmeyi seven.
şefkatperverane: şefkat etmeyi severcesine, severek.
şehâdât: şahitlikler, şehitlikler.
şehâdet: şehitlik, şahitlik.
şehâdetnâme: diploma.
şehâmet: akıllıca yiğitlik.
şehbaz: çevik, cesur, beyaz doğan kuşu.
şehd: bal.
şehevânî: şehvetle ilgili.
şehevât: şehvetler.
şeheviye: şehvetle ilgili olan.
şehîd: şahit olan, Allah için ölen.
şehîk: hıçkırıkla karışık iç çekme.
şehir: büyük yerleşim birimi, kent.
şehîr: ünlü, tanınmış.
şehlâ: elâ göz, tatlı şaşı.
şehnâme: padişahların maceralarını anlatan eser.
şehnâz: ışıldayan, parlayan.
şehr: ay, şehir, kent.
şehrâyin: şenlenmiş şehir, şenlik.
şehrî: ay ile ilgili, aylık.
şehristân: memleket.
şehriyâr: hükümdar, padişah.
şehvânî: şehvetle ilgili.
şehvet: nefsin arzusu, cinsî istek.
şehvetengiz: şehvet uyandıran.
şek: şüphe.
şekâvet: sıkıntı, azap, işkence.
şekil: biçim.
şekl: şekil, biçim.
şekûr: çok şükreden.
şekvâ: şikâyet, sızlanma.
şekvânâme: şikâyet mektubu, yazısı.
şelâle: çağlayan.
şem: mum, ışık.
şemâ: ışık, çıra.
şemâtet: başkasının başına gelene sevinmek.
şemâtetkârâne: başkasının başına gelene sevinircesine.
şemm: koklamak.
şemme: koklama.
şems: güneş.
şemsüşşümûs: güneşlerin güneşi.
şemta: kocakarı.
şên: iş, hâl, tavır, hâdise.
şenâat: kötülük, alçaklık.
şenî: kötü.
şer': dinî kanunlar.
şer: kötülük, kötü.
şerâfet: şereflilik.
şerâit: şartlar.
şerân: şeriata göre, dinî kanunlar bakımından.
şerârât: kıvılcımlar.
şerâre: kıvılcım.
şerâret: şerlilik, kötülük.
şerâyi: şeriatlar, ilâhî emirler.
şerâyin: atardamar.
şeref: yücelik, büyüklük, değer.
şerefbahş: şeref veren.
şerefe: minarenin ezan okunan yeri.
şerefşiar: şerefli.
şerefyâb: şereflenen.
şerh: açıklama.
şerî: şeriatla ilgili, dinî.
şerîat: din, ilâhî kanunlar, Allahın emirleri ve yasakları.
şerîatıfıtrîye: Allahın tabiata koyduğu kanunlar.
şerid: şerit, zincir.
şerîf: şerefli.
şerîfeyn: şerefli iki şey, Mekke ve Medine.
şerik: ortak, rakip.
şerir: şerli, kötü.
şerriyet: kötülük.
şerûr: çok şerli, pek kötü.
şeş: altı.
şetâret: şenlik.
şetm: sövme, kötü söz söyleme.
şevâhık: doruklar.
şevâhid: şahitler.
şevk: şiddetli istek.
şevkengiz: isteklendiren.
şevkengizane: isteklendirircesine.
şevket: heybet, böyüklük.
Şevval: Arabî ayların onuncusu.
şey: nesne.
şeyâtin: şeytanlar.
şeydâ: tutkun.
şeyh: pir, tarikat önderi, ihtiyar.
şeyheyn: iki şeyh
şeyhûhet: ihtiyarlık.
şeyhülislâm: Osmanlılarda en büyük din görevlisi.
şeyn: kusur.
şeytân: insanı azdırmaya çalışan görünmez yaratık.
şeytânât: şeytanlıklar.
şeytânet: şeytanlık.
şeytânî: şeytanca, şeytanla ilgili.
şeytânkârâne: şeytanca.
Şıkk: adeta yarım adam gibi olan ünlü bir kâhin.
şıkk: yarı, yarım, şık.
Şia: Şiiler, Hazreti Ali sevgisini meslek kabul edenler.
şiar: timsal, sembol, parola.
şiddet: sertlik, katılık, aşırılık.
şifâ: hastalıktan kurtuluş.
şifâbahş: şifa veren.
şifâdâr: şifalı.
şifâdârâne: şifalıca.
şifâhen: ağızdan, sözle.
şifâhî: sözlü.
şifâkâr: şifalı.
şifâresân: şifa veren.
şifâyâb: şifa bulma.
şifre: gizli işaretlerle yazılan yazı.
şihâb: şahap, akanyıldız, gök cismi.
Şiî: Hazreti Aliye aşırı taraftarlık gösteren kimse.
şikâf: "yırtan, parçalayan" mânâsında son ek.
şikâk: ayrılma, bölünme.
şikâr: av.
şikâyât: şikâyetler.
şikâyet: yakınma, derdini söyleme.
şikemperver: midesini seven, obur.
şiken: "koparan, kıran" mânâsında son ek.
şimâl: sol, kuzey.
şimâligarbî: kuzeybatı.
şimâlişarkî: kuzeydoğu.
şimendifer: tren.
şinik: on litrelik kap.
şîr: aslan.
şirâ: alım satım.
şirin: tatlı, sevimli.
şirk: Allahtan başka ilâh kabul etme.
şirkâlûd: şirk bulaşmış.
şirket: ortaklık, ortaklaşa kurulan iş kurumu.
şirret: geçimsiz, huysuz.
şita: kış.
şitab: koşmak.
şîve: söyleyiş, naz.
şöhret: ün, tanınırlık.
şöhretgîr: ün salma.
şöhretperest: şöhret düşkünü.
şöhretperverâne: şöhretsevercesine.
şöhretşiar: meşhur, ünlü.
şuâ: ışın, ışık teli.
şuâât: ışınlar.
şuarâ: şairler.
şûbe: bölüm, kısım.
şuh: şen, oynak.
şuhûd: şahit olma, gözlemleme.
şuhûdî: görme ile ilgili, görülebilen.
şuhûr: aylar.
şuhûruselâse: üç aylar.
şûle: alev, ışıltı.
şûledâr: alevli, ışıltılı.
şûlefeşân: ışık saçan.
şûm: uğursuz.
şûra: danışıp konuşmak için toplanılan yer.
şûre: çorak.
şûristân: çorak yerler.
şurût: şartlar.
şuûn: işler, fiiller.
şuûnât: işler, hâller.
şuûr: anlama, hissetme, farkında olma.
şuûrâne: anlayarak, bilerek.
şuûrdârâne: şuurlu bir biçimde.
şuûren: şuur ile.
şuûrkârâne: şuurlu bir biçimde.
şuvaz: kızgın ateş.
şübeh: şüpheler.
şübehât: şüpheler.
şühedâ: şehitler.
şühübât: ateş parçaları.
şükr: şükür, nimete karşı memnuniyetini gösterme.
şükrân: şükür hissi.
şükûfe: tomurcuk.
şükûfmisâl: tomurcuk gibi.
şükûk: şüpheler.
şükür: şükr, nimete karşı memnunluk göstermek.
şümûl: kapsam.
şümûs: güneşler.
şürb: içmek.
şürekâ: şerikler, ortaklar.
şürûr: şerler, kötülükler.
şüyû: yayılma, yayılmış.
şüyûhât: şeyhler.
şüzûz: istisna, kural dışı.
şüzûzât: istisnalar, kural dışı olanlar.

...................................
T

taabbüd: ibadet etmek.
taabbüdî: ibadet etmekle ilgili.
taaccüb: şaşma.
taaddüd: adetlenme, sayıca artma.
taaddüdüzevcât: birden fazla evlilik.
taaffün: kokuşma.
taaffünât: kokuşmalar.
taahhüd: yüklenme, söz verme.
taakkul: akıl erdirme.
taalluk: ilgili olma, münasebet.
taallukât: ilgililer, yakınlar, akrabalar.
taallül: bahane arayarak işten kaçınma.
taallüm: ilim öğrenme.
taam: yemek, gıda.
taammüd: bilerek yapma.
taammül: amel etme, çalışma.
taammüm: umumileşme, genelleşme.
taannüd: inat etme, direnme.
taarruz: saldırma, sataşma.
taarrüf: tanışma, tanıma.
taarrüfât: tanıtmalar, tanımalar.
taassub: şiddetli taraftarlık.
taassubât: taassuplar.
taaşşuk: âşık olma.
taat: söz dinleme, ibadet.
taattuf: acıma, esirgeme.
taavvüz: sığınma.
taayyün: belirme, görünme.
taayyünât: belirmeler.
taayyüş: geçinme, beslenme, yaşama.
taazzum: büyüklenme.
tab: basma, baskı.
tâb: güç, tâkat.
tab: huy, yaradılış.
tabâbet: doktorluk.
tabaka: kat, katman.
tabakât: tabakalar.
tâbân: ışıklı.
tabân: yaradılıştan, yaradılış bakımından.
tabasbus: yaltaklanma.
tabasbusât: yaltaklanmalar.
tabayi: tabiatlar, temel özellikler.
tâbi: boyun eğen, uyan.
tâbî: kitap basan.
tabiat: yaradılıştan gelen temel özellik, yaradılış, huy, ilâhî kanunlar.
tabiatperest: tabiatı yaratıcı zanneden kimse.
tabib: doktor, hekim.
tabiî: tabiatla ilgili, kendiliğinden.
Tabiîn: sahabeleri görenler.
tabiiyet: uyma.
tabiiyyun: Allahın kanunu ve sanatı olan tabiatı ilâh sananlar.
tâbir: deyim, söz, yorum, ifade, anlatım.
tâbirât: tabirler.
tâbiûn: sahabeleri görenler.
tabla: kap, yiyecek sunulan kap.
tabu: uğursuz, hakkında konuşmaktan korkulan.
tabur: bölüklerden oluşan askerî birlik.
taburmisâl: tabur gibi.
tâbut: ölü konan sandık.
tâbutiyet: tabut gibi olma hâli.
tâc: taç.
tâcil: çabuklaştırma, acele ettirme.
tâcir: ticaret yapan.
tâciz: rahatsız etme, âciz hâle getirme.
tâdâd: sayma.
tâdil: yumuşatma, düzeltme, ılımanlaştırma.
tâdilât: düzeltmeler.
tâdilierkân: namazı dikkat ederek ve hakkını vererek kılmak.
tadlil: "azdı ve saptı" diye verilen hüküm, azdırma, saptırma.
tafaddul: üstünlük iddiası.
tafdil: üstün tutma.
tafra: sıçrama, atlama, yukarıdan atıp tutma.
tafsil: uzun uzadıya anlatma.
tafsilât: geniş açıklamalar.
tafsilen: ayrıntılı olarak, genişçe.
tafsilî: ayrıntılı, geniş açıklamalı.
Taftazanî: büyük bir kelâm âlimi.
tagaddi: gıdalanma, beslenme.
tagallüb: üstün gelme, zorbalık, baskı.
taganni: zenginleşme.
tagayyür: başkalaşma, dönüşme.
taği: azgın, haktan sapan, saptıran.
tağiyane: azgınca.
tağlib: galip getirme.
tağlit: yanıltma, bulandırma.
tağşiş: karıştırma.
tağut: azgın, sapkın, îmansız, ilâh gibi saygı gören, heykellerine bile saygı duyulan, sapan ve saptıran.
tağutî: tağutla ilgili.
tağyir: başkalaştırma, değiştirme, bozma.
tağyirât: tağyirler.
tahabbüb: sevgi gösterme.
tahaccür: taşlaşma.
tahaddi: meydan okuma.
tahaddüs: var olma.
tahaffuz: korunma.
tahakkuk: gerçekleşme.
tahakküm: hükmetme, zorbalık.
tahakkümî: delilsiz dâvâ.
tahalluk: ahlâklanma.
tahallüf: geride bırakılma.
tahallül: ayrışma.
tahallüs: kurtulma.
tahammuk: ahmaklaşma.
tahammül: sabretme, dayanma.
tahammülsûz: dayanma gücünü kıran.
tahammür: ekşime, fermentasyon.
tahannun: fazlaca acıma.
tahannün: inleme.
taharet: temizlik.
taharrî: arama.
taharriyât: aramalar.
taharrüf: sapma.
taharrük: hareketlenme.
tahassul: üreme.
tahassus: hususîleşme.
tahassün: sığınma.
tahassüngâh: sığınak.
tahassür: özleme.
tahassüs: duygulanma.
tahattur: hatırlama.
tahavvüf: korkma.
tahavvül: değişme.
tahavvülât: değişmeler.
tahayyül: hayâl etme.
tahayyür: şaşakalma.
tahayyüz: yer tutma.
tahazzün: birikme.
tahdid: sınırlama.
tahdîs: şükürle söyleme.
tahdîsinîmet: şükür için kendine verilen nimeti söyleme.
tahdiş: kurcalama.
tahfif: hafifleştirme.
tâhir: temiz.
tâhirât: temiz olanlar.
tahiyyât: hediyeler.
tahiyye: hediye.
tahkik: araştırma.
tahkikât: araştırmalar.
tahkikî: araştırmalı.
tahkim: hakem tayin etme, kuvvetlendirme.
tahkimât: tahkimler.
tahkimen: tahkim ile.
tahkir: aşağılama.
tahkirât: aşağılamalar.
tahkirkârâne: aşağılarcasına.
tahkiye: hikâye etme.
tahlil: çözümleme.
tahlilî: çözümlemeli.
tahlis: kurtarma.
tahliye: boşaltma, bırakma.
tahmid: hamdetme.
tahmidât: hamdetmeler.
tahmidnâme: medih ve şükür yazısı.
tahmik: ahmaklaştırma.
tahmil: yükleme.
tahmin: aşağı yukarı belirleme.
tahminî: tahminle ilgili.
tahrib: yıkma, yıkım.
tahribât: tahripler, yıkmalar.
tahribkâr: tahrip edici, yıkıcı.
tahribkârâne: tahrip edercesine.
tahric: çıkarma.
tahrif: bozma, harflerle oynayarak aslını değiştirme.
tahrifât: tahrifler, bozmalar.
tahrifkârane: tahrif ederek, bozarak.
tahrifdârâne: bozarak, bozarcasına.
tahrik: hareketlendirme, kışkırtma.
tahrikât: tahrikler.
tahrim: haram kılma.
tahrir: yazma.
tahriş: tırmalama, azdırma.
tahsil: edinme, derleme.
tahsilât: edinmeler, derlemeler.
tahsildâr: vergi derleyen.
tahsin: beğenme, güzel görme.
tahsinât: tahsinler, beğenmeler.
tahsinkârâne: beğenerek.
tahsis: biri için ayırma.
tahsisât: biri için ayırmalar.
tahsisen: birine ayırmakla.
tahşid: yığma, biriktirme, destekleme, kuvvetlendirme.
tahşidât: tahşidler.
taht: alt, aşağı.
taht: hükümdar koltuğu.
tahtelarz: yeraltı.
tahtelbahir: denizaltı.
tahtessıfır: sıfırın altı, eksi.
tahteşşuûr: şuuraltı.
tahtie: hatalı görme.
tahtiyet: alt oluş.
tahtnişin: tahta oturan.
tahvif: korkutma.
tahvil: değiştirme.
tahvilât: değiştirmeler.
tahzir: sakındırma.
tâib: tövbe eden.
tâife: bölük, gurup.
tâk: bina kemeri.
takaddüm: öncelik, öne geçme.
takaddüs: pek temiz olma.
takallüb: çevrilme, dönüşme.
takallüs: kasılma.
takarrüb: yaklaşma, yakınlaşma.
takarrür: kararlaşma, yerleşme.
takas: karşılıklı değişme.
tâkat: güç, kuvvet.
takattur: damlama.
takavvüs: yay gibi kavislenme.
takayyüd: bağlanma.
takazâ: başa kakma.
takbih: çirkin görme.
takbihât: çirkin görmeler.
takbil: öpme.
takdim: sunma, öne geçirme.
takdir: belirleme, ölçüleme, beğenme.
takdirât: takdirler.
takdirkâr: takdir eden.
takdirkârâne: takdir edercesine.
takdis: mukaddes tanıma.
takdisât: takdisler.
takdiskâr: takdisci.
takıyye: sakınma, çekinme.
takî: sakınan.
tâkib: izleme.
tâkibât: takipler, izlemeler.
taklid: benzemeye çalışma, öykünme.
takliden: taklit ederek.
taklidî: taklide dayalı.
taklidkârane: taklit ederek.
taklil: azaltma.
takrî: azarlama, telaşlandırma.
takrib: yaklaştırma, yaklaşık.
takriben: yaklaşık olarak.
takribî: yaklaşık.
takrir: anlatma, kararlaştırma.
takriz: bir eserin medih yazısı.
takriznâme: bir eseri metheden yazı.
taksim: bölme.
taksimât: bölmeler.
taksimülâmâl: iş bölümü.
taksir: kısaltma, kusur, günah.
taksirat: kusurlar, günahlar.
taktaka: tıktıka, taş sesi.
takti: kesme, kesik kesik okuma.
taktik: plânlı hareket.
takvâ: günahlardan sakınma.
takvâdârâne: günahlardan sakınırcasına.
takvim: düzeltme, şekillendirme.
takviye: kuvvetlendirme, destekleme.
takyid: sınırlama, bağlama.
takyidâd: sınırlamalar, bağlamalar.
talâk: boşama.
talâkat: düzgün sözlülük.
tâlân: çapul, yağma.
taleb: talep, isteme, istek.
talebe: isteyen, öğrenci.
tâlî: ikinci derecede.
tâli: kısmet, talih.
tâlia: öncü, kılavuz.
tâlib: isteyen, istekli.
thalik: asma, geciktirme.
tâlikan: askıya alarak, bekleterek.
tâlikât: kitap okurken hatıra gelen mânâları not ederek yazılan eser.
tâlil: sebeplendirme, sebep gösterme.
tâlim: öğretme, alıştırma.
tâlimât: talimler, öğretmeler, idmanlar, emirler.
tâlimgâh: talim yeri.
tâlimhâne: öğrenme evi.
tâlimiesma: isimleri öğretme.
taltif: gönül okşama, lütuf etme.
taltifat: gönül okşamalar.
tamâ: açgözlülük, aşırı istek.
tamah: açgözlülük.
tamâkâr: tamahkâr, açgözlü.
tamâkârane: açgözlü biri gibi.
tamam: eksiksiz, bütün.
tamamiyet: tam olma.
tamik: derinleştirme, iyice inceleme.
tâmim: genelleştirme, genelge.
tamir: onarım.
tamirât: onarımlar.
tâmme: t*** bütün.
tâmmen: tam olarak.
tamsetmek: belirsiz kılma, silme.
tân: yerme, ayıplama.
tango: şarkılı bir dans.
tânif: şiddetle azarlama.
tanîn: tınlama, arı vız vızı.
tanînendâz: tınlayan.
tansif: yarı yarıya bölme.
tansis: dinî temellere dayandırarak hüküm verme.
tansiyon: kan basıncı.
tantana: gösteriş, gürültü.
tanzif: temizleme.
tanzifât: temizlemeler.
tanzim: düzenleme.
tanzimât: düzenlemeler.
tanzir: benzerini yapma.
tarab: sevinçlilik.
taraf: yan, yön.
tarafdar: taraf tutan.
tarafdarane: taraf tutarcasına.
tarafeyn: iki taraf.
tarafgîr: taraf tutan.
tarafgîrâne: taraf tutar gibi.
tarassud: gözetleme.
tarassudât: gözetlemeler.
tarâvet: tazelik.
tarâvetdâr: taze.
tard: reddetme, kovma.
tardetmek: kovmak.
tarf: göz, nazar, bakış.
tarfetülayn: göz açıp kapayıncaya kadar.
târık: belâ, yıldız.
tarif: tanım, tanıtma.
tarifat: tarifler, tanımlar.
tarife: tanıtma yazısı.
tarifename: tanıtma yazısı.
tarifname: tanım yazısı.
tarihçeihayat: hayat tarihi.
tarihvari: tarih gibi.
târik: terkeden.
tarîk: yol, tarz, metod.
tarîkât: ibadet ve zikirlerle kalben ilerleme yolları.
târiküddünya: dünyayı terkeden.
târiküssalât: namazı terkeden.
târiz: dokundurma.
târizen: dokundurarak.
tarraka: gümbürtü.
tarrar: yankesici.
tarsin: sağlamlaştırma.
târümâr: darmadağın.
tarz: biçim, yol, metod.
tarziye: özür dileme.
tasadduk: sadaka verme.
tasaffi: saflaşma, durulma.
tasallub: katılaşma.
tasallut: sataşma.
tasannu: yapmacık.
tasannuât: yapmacıklar.
tasannuen: yapmacık olarak.
tasannuf: yapmacık sınıflandırma.
tasannukârane: yapmacıklı.
tasarruf: kullanma, artırma.
tasarrufât: tasarruflar.
tasavvuf: kalbi dünyadan arındırma yolu, tarikat.
tasavvufî: tasavvufla ilgili.
tasavvur: tasarlama.
tasavvurât: tasarlamalar.
tasavvuren: tasarlayarak.
tasaykul: cilâlanma.
tasdî: sıkma, rahatsız etme.
tasdîk: onaylama, doğrulama.
tasdîkan: onaylayarak.
tasdîkât: tasdikler, onaylamalar.
tasdîkgerde: tasdik edilen.
tasdîkkârâne: tasdik edercesine.
tasfiye: saflaştırma, arındırma.
tasgir: küçültme.
tashih: düzeltme.
tashihât: tashihler, düzeltmeler.
tâsian: dokuzuncusu.
taskil: cilâlama.
taslit: musallat etme, sataştırma.
tasnî: düzme, uydurma.
tasnîât: düzmeler, uydurmalar.
tasnif: sınıflandırma.
tasnifât: sınıflandırmalar.
tasrif: çekip çevirme, çekim.
tasrih: açıkça anlatma.
tasrihât: açıkça anlatmalar.
tasrihen: açıkça belirterek.
tastir: yazı yazıp satırlar oluşturma.
tasvib: uygun görme.
tasvir: resmini yapma, resim, zihinde canlandırma.
tasvirât: tasvirler.
Taşnak: Ermenilerin kurduğu bir örgüt.
taşra: istanbul dışındaki yerler.
Tatar: bir Müslüman Türk kabilesi.
tatbik: uygulama.
tathir: temizleme.
tatil: çalışmaya ara verme.
tâtil: inkâr, îmansızlık.
tatilieşgal: işi bir yana bırakma, dinlenme.
tatlik: boşama.
tatmin: ikna etme, manen doyurma.
tatminkâr: tatmin edici.
tatvil: uzatma.
tatyib: hoş etme.
tâun: veba, salgın hastalık.
tavaf: etrafını dolaşmak, ziyaret.
tavaggul: bir işe kendini tamamen verme.
tavâif: guruplar, bölükler.
tavân: isteyerek.
tavassut: aracılık, vasıtalık.
tavattun: vatan edinme.
tavazzu: su hâline getirme.
tavazzuh: açıklanma, aydınlanma.
tavır: hâl, sûret, davranış.
tâvik: geciktirme, ilerletmeme.
tavîl: uzun.
tâviz: karşılık, bedel.
tavk: güç, tâkat.
tavla: ahır.
tavr: tavır, davranış.
tavren: tavırla, davranış olarak.
tavsif: niteleme, özelliklerini söyleme.
tavsifât: nitelemeler.
tavsifnâme: özellikleri belirten yazı.
tavus: süslü bir kuş.
tavzif: görevlendirme.
tavzifât: görevlendirmeler.
tavzih: açıklama.
tayerân: uçma.
tayf: hayâlî görüntü.
tayın: gıda, ekmek, yiyecek.
tayınat: tayınlar, gıdalar.
tâyib: ayıplama.
tâyin: yerini belirleme, atama.
tayinât: tayinler, belirlemeler.
tayr: kuş.
tayy: atlama, kaldırma.
tayyar: uçucu.
tayyare: uçak.
tayyetmek: geçmek, atlamak, kaldırmak.
tayyımekân: bir yerdeyken birdenbire başka yerde olmak.
tayyızaman: bir zamandan birdenbire başka zamana geçmek.
tayyib: iyi, hoş, güzel.
tayyibât: tayyibler.
tayyibe: iyi, güzel, hoş.
tazammun: içine alma.
tazarrû: yalvarmak, yakarış.
tazarrûât: yalvarmalar.
tâzib: azap etme.
tâzif: artırma.
tâzim: büyük tanıma.
tâzimkârane: büyük tanıyarak.
tâzir: azarlama.
tâziyâne: eziyet edercesine.
taziye: yakını ölen üzgün birini teselli etme.
taziyenâme: taziye mektubu.
tâziz: şereflendirme.
tazmin: zararı ödeme.
tazminât: zarara karşılık verilen para.
class=MsoNormal style='margin-top:0cm;margin-right:1.0cm;margin-bottom:0cm; margin-left:1.0cm;margin-bottom:.0001pt;mso-pagination:none'>tazyîk: baskı, sıkıştırma.
tazyîkât: tazyikler, baskılar, sıkıştırmalar.
teahhur: geri kalma.
teakub: birbirini izleme.
teâlâ: namı büyük.
teâlî: yücelme.
teâmî: anlamaz gibi görünme.
teâmül: alışılmış biçim.
teânuk: sarılma.
teanüd: inatlaşma.
tearrüf: araştırarak öğrenme.
teâruz: zıtlık, zıtlaşma.
teâruzan: zıtlaşarak.
tearüf: bilinme, tanınma.
teâti: alıp verme.
teâvün: yardımlaşma.
tebâ: uyma.
tebaa: uyruk, uyanlar.
tebâdül: değişme.
tebâdür: birdenbire aklına gelme.
tebah: mahvolmuş, yıkılmış.
tebahhur: buharlaşma.
tebâiyyet: uyma.
tebân: ikinci derecede.
tebârek: mübarek etsin!
tebârüd: soğuma.
tebârüz: belirme, görünme.
tebâud: uzaklaşma.
tebâyün: uymazlık, zıtlık.
tebcil: ağırlama, yüceltme.
tebdil: değiştirme.
tebe: tabi olanlar, uyanlar.
tebean: uyarak.
tebeddül: değişme, değişim.
tebeddülât: değişmeler.
tebeî: asıl olmayan, dolaylı.
tebelbül: dil karmaşası.
tebellüğ: anlayıp almak.
tebellür: billurlaşma.
teberri: arınma, uzaklaşma.
teberrû: bağış.
teberrûât: bağışlar.
teberrük: bereket umma.
teberrüken: bereket umarak.
tebessüm: gülümseme.
tebessümkârane: gülümsercesine.
tebeyyün: belli olma, belirme.
tebîd: uzaklaştırma.
tebîz: ayırma, bölme.
tebkit: azarlama, susturma.
tebligât: tebliğler, bildiriler.
tebliğ: ulaştırma, bildirme, ilâhî emirleri insanlara anlatma.
tebliğnâme: tebliğ yazısı.
tebrie: arındırma.
tebrik: bereket dileme, kutlama.
tebrikât: tebrikler.
tebriknâme: tebrik mektubu.
tebşir: müjdeleme.
tebşirât: müjdelemeler.
tebtil: hakka yönelme.
tebyin: belirtme.
tebyiz: temize çekme.
tebzir: malı saçıp savurma.
tecâhül: bilmezlikten gelme.
tecânüb: sakınma.
tecânüs: aynı türden olma.
tecârüb: tecrübeler.
tecâvüb: cevaplaşma.
tecâvüz: sınırı aşma, saldırma.
tecâvüzât: tecavüzler, saldırmalar.
tecâzüb: karşılıklı çekicilik.
tecdîd: yenileme, tazeleme.
tecebbür: zorbalaşma.
teceddüd: yenilenme.
teceddüdî: yenilenmekle ilgili.
teceddüdperver: yeniliksever.
tecellî: görünme, belirme.
tecellîdâr: görünen, beliren.
tecellîgâh: belirme yeri.
tecellîyât: görünmeler, belirmeler.
tecellüd: cesur görünmeye çalışma.
tecemmû: toplanma.
tecemmüd: donma, katılaşma.
tecemmül: güzelleşme.
tecennüb: sakınma, uzak durma.
tecennün: delirme.
tecerrüd: soyutlanma, ayrılma.
tecessüd: cesetlenme.
tecessüdiyet: cesetlenme hâli.
tecessüm: cisimleşme, cisim hâlinde görünme.
tecessüs: gizlice araştırma.
tecevvüf: içi boş olma.
tecezzî: ayrışma, ufalanma.
techil: cahil sayma.
techiz: donatma, cihazlandırma.
techizat: techizler, donatmalar.
têcil: erteleme.
teclid: ciltleme.
tecrîd: soyutlama, yalnız bırakma.
tecrîdât: tecritler, ayınmalar.
tecrîdhâne: tek kişilik yer.
tecrübât: tecrübeler.
tecrübe: deneyim, deney.
tecrübeten: tecrübeyle.
tecrübevârî: tecrübe eder gibi.
tecsim: cisimlendirme.
tecvid: usûlüne uygun okuma.
tecviz: caiz görme, izin verme.
tecziye: cezalandırma.
tedâbir: tedbirler, önlemler.
tedâfü: savunma.
tedâfüî: savunmayla ilgili.
tedâhül: birbirine girme.
tedâi: çağrışım.
tedârik: edinme, ele geçirme.
tedârikât: edinmeler.
tedâvi: iyileştirmeye çalışma.
tedâvül: dolaşım, sürüm.
tedbir: önlem.
tedebbür: sonunu düşünme.
tedehhüş: korkma, ürperme.
tedellî: inme, eğilme.
tedenni: alçalma, inme.
tedenniyât: alçalmalar.
tederrüc: adım adım ilerleme.
tederrüs: ders alma.
tedhiş: korkutma.
têdib: edeplendirme.
têdiye: ödeme.
tedkik: inceleme.
tedkikat: tedkikler, incelemeler.
tedlis: sattığı malın ayıbını gizleyerek aldatma.
tedric: derece derece ilerleme.
tedricen: derece derece.
tedricî: derece derece olan.
tedrîs: ders verme, öğretme.
tedrîsât: ders vermeler.
tedvîn: derleyip düzenleme.
tedvîr: döndürme, yönetme.
teehhül: evlenme.
teehhür: gecikme, geriye kalma.
teellüm: acı hissetme.
teellümât: acı hissetmeler.
teemmel: iyice düşün!
teemmül: iyice düşünme.
teennî: düşüne düşüne iş yapma.
teennuk: kusursuz yapılış.
teessüf: eseflenme, üzülme.
teessür: etkilenme, üzülme.
teessürât: etkilenmeler, üzülmeler.
teessüs: kurulme, yerleşme.
teeyyüd: desteklenme.
teezzi: incitme.
tefaddul: üstünlük taslama.
tefâhur: iftihar etme.
tefâni: birbirinde fani olma.
tefârık: güzel bir koku.
tefârik: ayırmalar, ufak şeyler.
tefârikulasâ: bir olmakla beraber türlü faydaları bulunan.
tefâsir: tefsirler, yorumlar.
tefâul: birbirinin fiilinden etkilenme.
tefâvüt: farklılık.
tefehhüm: fehmetme, anlama.
tefekküh: meyve.
tefekkür: fikretme, düşünme.
tefekkürât: tefekkürler, düşünmeler.
tefekkürî: düşünmekle ilgili.
tefekkürnâme: tefekkür yazısı.
tefelsüf: filozoflaşma.
tefennün: fen öğrenme.
teferru: dallanma, ayrılma.
teferruât: ayrıntılar.
teferrüc: rahatlama, gezme.
teferrüh: ferahlanma.
teferrüs: iyice anlama.
teferûn: firavunlaşma.
tefessüh: bozulma, çürüme.
tefeül: fal açma, uğur sayma.
tefevvuk: üstünlük.
tefeyyüz: feyizlenme.
tefhim: anlatma.
tefîl: fiilleri etken hâle getiren kalıp.
tefrî: kısım kısım ayırma.
tefrigat: kısım kısım boşaltıp yer açma.
tefrîh: ferahlandırma.
tefriî: ayrıntılamakla ilgili.
tefrik: ayırma, seçme.
tefrika: ayrılık, dizi yazı.
tefriş: döşeme, yayma.
tefrit: normalin altı.
tefsik: günaha sürükleme.
tefsir: yorum, açıklama, âyetlerin izahı.
teftiş: kontrol etme.
tefviz: işi birine bırakma.
tegaddi: gıdalanma, beslenme.
tegafül: bilmez görünme.
tegalgul: çetinlik, güçlük.
tegallüb: galip olma, zorbalık, kuvvete dayalı baskı.
teganni: şarkı söyleme, bir metni müzik eserini andırır biçimde okuma.
tegayür: uymazlık.
tegayyür: başkalaşma, dönüşme.
tegayyürat: başkalaşmalar.
tehacüm: saldırma.
tehacümât: saldırmalar.
tehalüf: uymama, zıtlık.
tehannün: merhametle nimetlendirme.
teharrük: hareketlenme.
tehâsüm: düşmanlık.
tehattüm: pek gerekli olarak.
tehavün: ağırdan alma.
tehcir: zorla göç ettirme.
tehdid: gözdağı varma.
tehdidane: tehdit ederek.
tehdidât: gözdağı vermeler.
tehdidkâr: tehdit edici.
tehditkârâne: tehdit edercesine.
teheccüd: gece namazı.
tehekküm: alay, azarlama.
tehevvün: aşağılanma.
tehevvür: düşüncesizce hareket.
tehevvüs: heveslenme.
teheyyüc: coşma.
têhir: erteleme.
tehlike: korkulan durum.
tehlil: "lâilâhe illallah" demek.
tehvil: korkutma.
tehvin: kolaylaştırma.
tehyic: coşturma, heyecanlandırma.
tehzib: temizleme, düzeltme.
tekabbel: kabul etsin.
tekabül: karşılıklı olma.
tekaddüm: öne geçme.
tekâlif: teklifler, yükler.
tekallüd: kuşanma, üzerine alma.
tekallüs: kasılma.
tekâmül: olgunlaşma.
tekarüb: yakınlaşma.
tekâsüf: yoğunlaşma.
tekâsül: üşenme, tembellik.
tekâsülî: üşenmekle ilgili.
tekâsür: çoğalma.
tekatû: kesişme.
tekaüd: emeklilik.
tekavvüs: eğilme, bükülme.
tekbir: "Allahüekber" demek.
tekbirat: tekbirler.
tekdir: uyarma, azarlama.
tekebbür: büyüklenme.
tekebküp: köpekleşme.
tekeddür: bulanıklık, kederlenme.
tekeffül: kefil olma.
tekellüf: zorlanma, özenme.
tekellüfât: zorlanmalar, özentiler.
tekellüfkârâne: gösterişe kapılırcasına.
tekellüm: konuşma.
tekellümât: konuşmalar.
tekellümen: konuşarak.
tekemmül: olgunlaşma.
tekemmülât: olgunlaşmalar.
tekerrür: tekrarlanma.
tekessür: çoğalma.
tekevvün: var olma.
tekeyyüf: nitelik kazanma.
tekfir: birine kâfir demek.
tekid: kuvvetlendirme.
tekke: zikir yeri, tarikat evi.
teklif: görev yükleme, önerme.
teklifât: teklifler.
tekmil: olgunlaştırma, bitirme.
teknik: maddî ilimlerin uygulaması.
teknoloji: teknik bilgiler.
tekrarât: tekrarlar.
tekrim: ikram etme.
tekrimât: ikram etmeler.
tekrir: tekrarlama.
teksif: koyulaştırma, yığma.
teksir: çoğaltma.
tekvin: var etme.
tekvinen: var etmekle.
tekvinî: yaratmakla ilgili.
tekvir: sarma, toplama.
tekye: zikir evi, tekke.
tekzib: yalanlama.
telâffuz: söyleyiş, diksiyon.
telâfi: eksiği giderme.
telâfif: lif lif olma, kıvrımlar.
telâhuk: katılma, eklenme.
telâkî: kavuşma.
telâkkî: anlayış, anlama.
telâkkîyât: anlayışlar, anlamalar.
telâtum: vuruşma, çarpışma.
telâzum: gerekirlik.
telbis: giydirme.
telbiye: lebbeyk demek.
telebbüs: giyinme.
telef: zayi olma, ölüm.
telehhüf: ah etme.
telêlü: parıldama.
telemmû: ışıldama.
telemmüz: talebelik.
telepati: gelecekte veya uzaktaki bir hâdiseyi hissetme hâli.
teleskop: gök dürbünü.
televvün: renkten renge girme.
televvüs: kirlenme, pislenme.
telezzüz: lezzet alma.
telezzüzat: lezzet almalar.
telhis: özetleme.
têlif: kaynaştırma, eser yazma.
têlifât: telifler.
telîn: lânetleme.
telkib: lâkap takma.
telkih: dölleme, aşılama.
telkin: aşılama.
telkinat: aşılamalar.
telmih: metinde sözü edilmeyen bir şeye işaret etmek.
telmihen: telmihle.
telvih: açıklama, kinayeli söyleyiş.
telvihât: telvihler, kinayeli söyleyişler.
telvihen: açıklayarak.
telvihî: açıklamalı.
telvis: kirletme, pisletme.
telyin: yumuşatma.
telziz: lezzetlendirme.
temâdi: sürüp gitme.
temanü: çatışma.
temas: dokunma, değme.
temâsil: timsaller, semboller.
temâsül: misil olma, benzeyiş.
temâşâ: seyretme.
temâşâgâh: seyir yeri.
temâşâger: seyirci.
temâyül: meyletme, eğilim.
temâyülât: meyletmeler, eğilimler.
temayüz: kendini gösterme.
temazüc: kaynaşma.
temcid: Allahın büyüklüğünü bildirme.
temdid: devam ettirme.
temdidâd: devamlar, uzatmalar.
temeddüh: kendini övme.
temeddühkârâne: kendini övercesine.
temeddün: medenîleşme.
temehhuz: bir şeyin safileşip olgunlaşması.
temekkün: yerleşme.
temelluk: yaltaklanma.
temellukkârâne: yaltaklanırcasına.
temellük: mal edinme, sahiplenme.
temennâ: el selâmı.
temennî: dileme, isteme.
temerküz: merkezleşme.
temerrüd: direnme.
temessük: tutunma, yapışma.
temessül: yansıma, görünme.
temessülât: yansımalar.
temevvüc: dalgalanma.
temevvücât: dalgalanmalar.
temevvücsâz: dalgalandıran.
temeyyü: sıvılaşma, sulanma.
temeyyüz: kendini gösterme.
temhid: hazırlama, döşeme.
temhir: mühürleme.
têmin: edinme, güvenlik.
têminât: güvence.
temkin: ölçülü hareket.
temlik: mülk edindirme.
temme: bitti.
temrin: alıştırma.
temsil: misal verme.
temsilât: temsiller.
temsilî: temsile dair.
temyiz: ayırma, seçme.
temyizen: ayırarak, seçerek.
temzic: kaynaştırma.
tenâfür: karşılıklı nefret.
tenaggum: nağme yapma.
tenâhi: bitme, tükenme.
tenâkus: eksilme.
tenâkuz: çelişki.
tenâkür: inkâr etme.
tenâsi: unutma.
tenâsüb: uygunluk.
tenâsüh: ruhun bedenden bedene geçmesi, sapık bir inanç.
tenâsühvârî: tenasüh gibi.
tenâsül: türeme, üreme.
tenâtüc: neticelenme.
tenâum: nimetlenme.
tenâvül: beslenme olayı.
tenâzu: niza etme, çekişme.
tenâzur: bakışma, simetri.
tenbelkârâne: tembelce.
tenbih: uyarma, nasihat.
tenbihât: tenbihler, uyarmalar.
tenebbüh: uyanış.
tenebbüt: büyüme, yetişme.
teneffür: nefret etme.
teneffüs: soluk alma, dinlenme.
tenevvü: çeşitlenme.
tenevvüât: çeşitlenmeler.
tenevvüm: uyuklama.
tenevvür: nurlanma, parlama.
tenezzüh: temizlik, gezinme.
tenezzühgâh: gezinti yeri.
tenezzül: isteyerek inme.
tenezzülât: tenezzüller.
tenezzülen: tenezzül ederek.
tenfir: nefret ettirme.
tenfiz: uygulama, etkileme.
tenha: ıssız yer.
tênis: ısındırma, okşama.
tenkıs: noksanlaştırma.
tenkid: eleştiri, değerlendirme.
tenkidât: eleştiriler.
tenkidkâr: eleştirici.
tenkidkârâne: eleştirircesine.
tenkil: tepeleme, sindirme.
tenkir: belirsizleme, yadırgama.
tenkirât: yadırgamalar.
tenmiye: büyütme, yetiştirme.
tenperver: rahatına düşkün, tembel.
tensib: uygun görme.
tensik: düzenli dizme.
tentene: dantela, delikli örgü.
tenvim: uyutma.
tenvin: kelime sonunu "nun" ile bitiren işaret.
tenvir: nurlandırma, aydınlatma.
tenvirât: nurlandırmalar.
tenzih: kusur kondurmama.
tenzil: indirme.
teradüf: eş anlamlılık.
terahhum: merhamet etme.
terahhumât: merhamet etmeler.
terâhî: gevşeklik.
terâkib: tamlamalar.
terakki: ilerleme, yükselme.
terakkivârî: terakki eder gibi.
terakkiyât: ilerlemeler.
teraküm: birikme.
terâne: nağme.
terâvih: oruç namazı.
terbiye: eğitim, öğretim.
terbiyegâh: terbiye yeri.
terbiyegerde: terbiye eden.
terbiyehane: terbiye evi.
terbiyekârane: terbiye edercesine.
terbiyename: terbiye yazısı.
terbiyet: terbiye.
terbiyevî: terbiye ile ilgili.
terceman: tercüme eden.
terceme: tercüme, çevirme.
tercih: üstün tutma, seçme.
tercihan: üstün tutarak, seçerek.
tercihat: tercihler, seçmeler.
tercüman: tercüme eden.
tercüme: bir sözü bir dilden başka dile çevirme.
terdâd: tekrar.
tereccüh: üstün gelme.
tereddi: gerileme, soysuzlaşma.
tereddüd: kararsızlık.
tereffu: yükselme.
tereke: ölen kişinin bıraktıkları.
terekküb: birleşme, karışma.
terekküben: birleşmekle.
terennüm: ötme, şarkı söyleme.
terennümât: terennümler.
teres: pezevenk.
teressüb: süzülme, dibe inip birikme.
teressüm: resimlenme.
tereşşuh: sızıntı.
tereşşuhât: sızıntılar, belirtiler.
terettüb: sıralanma, gerekme.
terfî: yükselme.
terfîan: yükselerek.
terfik: arkadaş etme.
tergib: isteklendirme.
tergibât: isteklendirmeler.
terhib: korkutma.
terhis: izin verme, salıverme.
terhisât: terhisler.
terim: özel anlamlı kelime.
terk: bırakma, vazgeçme.
terkib: birleştirme, tamlama.
terkibât: terkibler, birleştirmeler.
terkim: rakamlandırma.
terör: yıldırma, korkutma.
tersâne: gemi yapılan yer.
tersib: tortulaştırma.
tersim: resimleme.
tersimât: resimlemeler.
tertib: dizme, düzenleme.
tertil: tane tane ve düşünerek okuma veya konuşma.
tervic: revaç verme, değerini artırma, geçerli kılma.
terzik: rızıklandırma.
terzil: rezil etme.
tesadüf: rast gelme.
tesadüfî: tesadüfle ilgili, rast gele.
tesadüm: çarpışma.
tesâhub: sahiplenme.
tesakutan: birbiri ardına düşerek.
tesallüb: katılaşma.
tesâmuh: hoş görme.
tesânüd: dayanışma.
tesavir: tasvirler.
tesbih: "sübhanallah" demek.
tesbihât: tesbihler, namazdan sonra okunanlar.
tesbihhân: tesbih eden.
tesbihî: tesbihle ilgili.
tesbihkârâne: tesbih edercesine.
tesbit: yerleştirme, görüp göstermek.
tescil: sicile geçirme.
teselli: avunma, avutma.
tesellibahş: teselli bahşeden.
tesellidar: teselli edici.
tesellidârâne: teselli edercesine.
tesellikâr: tesellici.
tesellikârâne: teselli olurcasına.
teselliyâtdârâne: teselli edercesine.
tesellüm: verileni geri almak.
teselsül: zincirleme, ard arda gelme.
teselsülen: zincirleme olarak.
tesemmüm: zehirlenme.
tesettür: örtünme.
tesêül: dilenme.
teseyyüb: üşenme.
tesfih: sefih görme, kıt akıllı sayma, eğlence düşkünü olarak tanıma.
teshil: kolaylaştırma.
teshilât: kolaylaştırmalar.
teshîr: büyüleme, esir etme, emir altına alma.
teshîrât: teshirler.
tesid: kutlama.
têsir: etki, iz bırakma.
têsirât: tesirler, etkiler.
têsis: kurma, kuruluş.
teskin: sakinleştirme, yatıştırma.
teslih: silahlandırma.
teslim: tamamen verme.
teslimat: teslimler, vermeler.
teslimiyet: teslim olma.
teslimkârâne: teslim olarak.
teslis: Hıristiyanların üç ilâh inancı.
teslisiyet: Hıristiyanların üç ilâha inanmaları.
tesmim: zehirleme.
tesmiye: isimlendirme, adlandırma.
tesrî: hızlandırma.
tesvi: genişletme, yayma.
tesvid: müsvedde yazma.
tesviye: düzleme, dengeleme.
teşâbüh: birbirine benzeme, benzerlik.
teşahhus: şahıslanma, belirme.
teşahhusat: teşahhuslar.
teşâub: şube şube olma.
teşâur: şairlik taslama.
teşbih: benzetme.
teşbihât: benzetmeler.
teşbihperest: benzetme düşkünü.
teşcî: şecaatlandırma, cesaret verme.
teşdid: şiddetlendirme.
teşebbüh: benzeme.
teşebbüs: bir işe girişme.
teşebbüskârâne: işe girişircesine.
teşeddüt: şiddetlenme.
teşeffi: intikam alma, kalbi buz gibi olma.
teşehhi: iştahla isteme.
teşehhüd: şehadet getirme, namazda oturma.
teşekki: şikayet etme.
teşekkiyat: şikayet etmeler.
teşekkük: kuşkulanma.
teşekkül: şekillenme, oluşma.
teşekkülât: şekillenmeler, oluşmalar.
teşekkür: şükretme.
teşekkürât: teşekkürler.
teşekkürnâme: teşekkür yazısı.
teşerrüb: içme.
teşerrüf: şereflenme.
teşettüt: dağınıklık, çatallaşma.
teşêüm: kötüye yorma.
teşevvüş: karışıklık, bulanıklık.
teşevvüşât: bulanıklıklar.
teşeyyû: şiîleşen.
teşhir: serme, gösterme.
teşhirgâh: sergi yeri.
teşhis: şahıslandırma, tanıma.
teşkik: kuşkulandırma.
teşkikât: kuşkulandırmalar.
teşkil: biçimlendirme, oluşturma.
teşkilât: teşkiller, örgüt.
teşmil: genelleştirme, kaplama.
teşmiyet: aksırana dua etmek.
teşne: susamış, pek istekli.
teşniat: ayıplamalar, çirkin bulmalar.
teşrî: kanun yapma.
teşrif: şereflendirme.
teşrifat: şereflendirmeler.
teşrih: açma, açıklama.
teşrihat: açıklamalar.
teşriî: şeriatla ilgili.
teşrik: ortak etme.
teşrikimesâî: iş birliği.
Teşrînievvel: Ekim ayı.
Teşrînisani: Kasım ayı.
teşt: büyük su kabı.
teşvik: isteklendirme.
teşvikhat: isteklendirmeler.
teşvikkârâne: isteklendirircesine.
teşviş: karıştırma, bulandırma.
teşyî: uğurlama, yolcu etme.
teşyid: sağlamlaştırma.
tetâbuk: uygunluk.
tetâbukât: uygunluklar.
tetahhur: temizlenmiş olma.
tetâvül: uzama.
tetebbû: araştırma, inceleme.
tetebbuât: araştırıp incelemeler.
tetimmât: tamamlayan ekler.
tetimme: tamamlama, tamamlayan ek.
tevâbî: bağlı olanlar, uyanlar.
tevâfuk: uygunluk.
tevâfukât: uygunluklar.
tevaggul: çokca meşgul olma.
tevahhud: teklik, birlik.
tevahhuş: korkma, ürkme.
tevaif: taifeler, guruplar.
tevâkki: çekinme, korunma.
tevakkuf: durma, duraklama.
tevâli: uzama, devam.
tevârih: tarihler.
tevârüs: miras intikali.
tevâtür: yalan söylemez kimselerin ittifakla verdikleri kuvvetli haber.
tevâzu: alçakgönüllülük, isteyerek mertebesinin altında görünme.
tevâzukârâne: tevazu edercesine.
tevâzün: dengelilik, tartılılık.
tevbe: günahı için af dileyip bir daha işlememeye niyetlenme.
tevbegâh: tevbe yeri.
tevbekâr: tevbe eden.
tevbih: azarlama.
tevcih: yöneltme.
tevcihât: yöneltmeler.
tevdî: bırakma, emanet verme.
teveccüh: yönelme, ilgi gösterme.
teveddüd: kendini sevdirme.
teveddüdât: kendini sevdirmeler.
tevehhüm: kuruntu etme.
tevehhümkârâne: kuruntu edercesine.
tevehhün: gevşeme.
tevekkelnâalallah: Allaha tevekkül ettik.
tevekkeltüalallah: Allaha tevekkül ettim.
tevekkül: vekil etme, gerekeni yaptıktan sonra neticeyi Allaha bırakma.
tevekkülvârî: tevekkül ederek.
tevellüd: doğum, doğma.
tevellüdât: doğumlar, doğmalar.
tevêm: ikiz.
tevessü: genişleme, yayılma.
tevessül: başvurma, sarılma.
tevessüm: iyice anlatma.
tevesvüs: vesvese etme.
tevfîk: insan iradesiyle ilâhî iradenin birbirine uygunluğu.
tevfîkan: uymakla.
tevfiz: işi başkasına bırakma.
tevhid: birleme, Allahın birliğine inanma.
tevhidî: tevhidle ilgili.
tevhidkârâne: birleyerek.
tevhîş: ürkütme, korkutma.
têvil: sözü çevirme, ayrı mânâ verme.
têvilât: teviller.
tevkif: alıkoyma, durdurma.
tevkifhane: hapishane, tutukevi.
tevkifname: tutuklama yazısı.
tevkil: vekil tayin etme.
tevlid: doğurma, ürün verme.
Tevrat: Musa aleyhisselâma inen ilâhî kitap.
tevsî: genişletme.
tevsik: belgeleme.
tevsim: adlandırma, mühürleme.
tevsit: birini araya koyma.
Tevvab: tevbeyi kabul eden, Allah.
tevzî: dağıtma, paylaştırma.
tevziat: tevziler, dağıtmalar.
tevzin: dengeleme.
tevziniyet: dengelilik.
teyakkun: tam bilme.
teyakkuz: uyanıklık.
teyemmüm: su yoksa toprakla temizlenme.
teyemmün: uğur sayma.
têyid: destekleme, kuvvetlendirme.
têyiden: desteklemekle.
tezâd: zıtlık, aykırılık.
tezâdî: tezatla ilgili.
tezâhüm: sıkışma, yığılma.
tezâhür: belirme, görünme.
tezâhürât: görünmeler, gösterişler.
tezâuf: kat kat oluş.
tezâyüd: ziyadeleşme, artma.
tezebzüb: kararsızlık.
tezehhüd: dünyadan elini eteğini çeker görünme.
tezekki: manen temizlenme.
tezekkür: zikretme, anma.
tezellül: zillete düşme, alçalma.
tezelzül: sarsılma.
tezevvüc: evlenme.
tezevvücât: evlenmeler.
tezeyyüd: çoğalma.
tezeyyün: zinetlenme, süslenme.
tezgâh: dokuma aleti, işyeri.
tezhib: yaldızlama, süsleme.
tezkâr: anma, zikretme.
tezkere: pusula, izin belgesi.
tezkir: hatırlatma.
tezkire: hatırlatma yazısı, not.
tezkiye: temize çıkarma.
tezlil: zillete düşürme, aşağılama.
teznib: ek, ilave.
tezvic: evlendirme.
tezvir: söze yalan karıştırma.
tezvirât: söze yalan karıştırmalar.
tezyid: arttırma.
tezyif: çürütme, küçük düşürme.
tezyifât: çürütmeler, küçük düşürmeler.
tezyifkârâne: küçük düşürürcesine.
tezyin: süsleme.
tezyinât: süsler, süslemeler.
tıbb: tıp, doktorluk.
tıfl: tıfıl, çocuk.
tılsım: gizli sır, şifre.
tımar: bakım, hizmet.
tıynet: huy, yaradılış.
tibyan: beyan etme, açıklama.
ticâret: alım satım işi.
ticâretgâh: alım satım yeri.
Tiflis: Gürcistanda bir şehir.
tilâvet: okuma.
tilka: yön, taraf.
tilmiz: öğrenci.
timsâl: sembol, model.
tîn: incir.
tinnîn: büyük yılan.
tinnîneyn: iki büyük yılan.
tip: örnek, nümune.
tiryak: tesirli ilaç, panzehir.
tiryaki: alışmış, tutkun.
tiryakmisal: tiryak gibi.
tisâ: dokuz.
töhmet: birine isnat edilen suç.
traj: baskı sayısı, tiraj.
tûbâ: güzellik, cennet ağacı.
tûfân: şiddetli yağmur, büyük su baskını.
tufeylâne: asalakça.
tufeylî: asalak.
tufûliyyet: çocukluk.
tuğra: padişaha has mühür, damga.
tuğyan: azgınlık, sapkınlık.
tuhfe: yeni şey, armağan.
tuhr: temizlik, paklık.
tûl: uzunluk, meridyen.
tûlâ: çok uzun.
tûliemel: bitmeyen istek.
tullâb: talebeler.
tulû: doğma, doğuş.
tulûât: doğuşlar, kalbe doğan mânâlar.
tuluk: deriden yapılmış su kabı.
tulumba: su basma aleti.
tûr: dağ.
turâb: toprak.
turâbî: toprakla ilgili.
turra: tuğra, padişah imzası.
turûk: tarikler, yollar, usuller.
tûti: papağan.
tuvâ: övülmüş.
tuvan: güç, kuvvet.
tuyûr: kuşlar.
tüflî: posa.
tünelvârî: tünel gibi.
türbe: mezar.
türbedâr: türbe bekleyen.

............................................
Ü

ücrâ: uzak, pek uçta.
ücret: işin karşılığı.
üdebâ: edebiyatçılar.
üftâde: düşkün, çaresiz.
ülfet: alışma, alışkanlık.
ümem: ümmetler, milletler.
ümerâ: emirler, beyler.
ümid: umut.
ümidkârâne: ümit edercesine.
ümidvâr: ümitli.
ümm: anne.
ümmehât: analar.
ümmet: bir peygambere inanan topluluk.
ümmetî: ümmetim!
ümmî: okuma yazma bilmeyen.
ümmîyet: ümmilik.
ünsiyet: alışkanlık, dostluk.
ünsiyetkâr: birbirine alışmış.
ünsiyetkârâne: birbirine alışmışçasına.
ünûset: dişilik.
ünvân: n*** lâkap.
üryan: çıplak.
üserâ: esirler.
üslûb: anlatım biçimi.
üslûbperest: üslûba aşırı düşkün.
üslûbşiken: üslûbu bozan.
üss: esas, kök, temel.
üssülesâs: esasların esası.
üstad: ilimde ve sanatta üstün olan kimse, büyük muallim.
üstadane: üstad gibi.
üstûre: efsane, uydurma hikâye, mitoloji.
Üzeyir: Kurânda adı geçen mübarek bir zat.

....................................
V

vaad: söz verme.
vaaz: dini konuşma.
vâbeste: bağlı.
vâcib: mecburi, farza yakın hüküm.
Vâcibülvücûd: varlığı zaruri olan Allah.
vâcid: zaruri varlık.
vâd: vaad, söz verme.
vâde: belirli süre.
vâdî: iki dağ arası uzun çukur.
vâesefa: esefler olsun, yazık!
vâfi: t*** yeter.
Vâfî: vefalı, kendini seveni unutmayan, ilgisini kesmeyen.
vaftiz: Hıristiyanların dine gireni kutsal suya sokma merasimi.
vâha: çöl ortasında yeşillik.
vahamet: güçlük, tehlike.
vâhasretâ: ah özledim!
vahdânî: "bir" olmakla ilgili.
vahdâniyet: Allahın "bir" olması.
vahdet: birlik, teklik.
vahdetişuhûd: görüşte birlik.
vahdetivücûd: varlıkta birlik.
Vahhabîlik: dinin bazı konularında aşırılıkları olan bir anlayış.
vâhî: mânâsız, saçma.
vâhib: bağış yapan, veren.
vâhid: yalnız, tek.
vâhidikıyâsî: birim, "metre" gibi.
vâhidiyet: birlik, teklik.
vahîm: korkutucu, tehlikeli.
vahîme: kuruntu veren his.
vahiy: Alah tarafından peygambere bildirilen kesin bilgi.
vahşet: ürkütücü yabanilik.
vahşetâbâd: korku veren yabani yer.
vahşetengiz: vahşet veren.
vahşetgâh: korkutucu yer.
vahşetzâr: vahşet yeri.
vahşî: yabanî, ürkek, merhametsiz.
vahşîyane: vahşice.
vahy: vahiy, ilâhî makamdan peygambere inen yüce mânâlar.
vaîd: cezalandıracağını söyleme.
vâiz: vaaz eden, öğüt veren.
vakâ: olup biten, hâdise.
vakâhat: arsızlık, utanmazlık.
vakahet: ibadet.
vakânüvis: resmî tarih yazarı.
vakar: ağırbaşlılık, ciddiyet.
vakayi: olaylar, vakalar.
vakf: alıkoyma, bağış.
vakfe: durak.
vakfetmek: Allah için vermek.
vakıa: olmuş, var olan.
vakıat: olanlar, olmuşlar.
vakıf: hayır kurumu, malı.
vâkıf: bilen, Allah için veren.
vâkıfane: derinlemesine bilerek.
vâki: olan, var olan.
vakit: zaman.
vakt: vakit, zaman.
vaktaki: ne zaman ki.
vakûr: ağırbaşlı.
vâlid: baba.
vâlide: ana, doğuran.
vâlideyn: ana ile baba.
vallâhi: Allah için.
varak: yaprak.
varaka: yaprak, kâğıt parçası.
vâreste: affedilmiş, kurtulmuş.
vârî: "gibi, benzer" mânâsında son ek.
vârid: erişen, gelen, gelir.
vâridât: gelirler.
vâris: mirasa konan.
varta: uçurum, tehlike.
vasat: orta hâlli, normal.
vasatî: ortalama.
vasf: vasıf, sıfat, nitelik.
vasfetmek: özelliklerini saymak.
vasıf: sıfat, nitelik.
vâsıl: kavuşan, ulaşan, erişen.
vâsılîn: kavuşanlar, erişenler.
vâsıt: ortada bulunan.
vâsıta: araç.
vasî: geniş.
vasîa: genişçe.
vasiyet: kişinin öldükten sonra yapılmasını istediği şey.
vasiyetname: vasiyet yazısı.
vasl: kavuşma.
vassaf: özellikleri tanıtan.
vatan: yurt.
vatanperver: vatansever.
vâveyla: çığlık, yaygara.
vaz: koyma, bırakma.
vâz: vaaz, dinî öğüt.
vazetme: koyma, bırakma.
vazıh: açık, belli.
vazıhan: açık açık.
vazife: görev, yapılacak iş.
vazifedâr: vazifeli, görevli.
vazifedârâne: vazifeli gibi.
vazifeperver: görevini seven.
vazifeşinâs: görevini seve seve yapan.
vazifeten: görevli olarak.
vaziyet: durum, hâl, duruş.
vebâ: bir salgın hastalık.
vebâl: şiddet, ağırlık, günah.
vecd: ilâhî aşka dalarak kendinden geçme.
vech: vecih, yüz, tarz, ön, alın, sebep, ilgi.
veche: yan, taraf, yüz.
vecîbe: borç hükmünde vazife.
vecih: güzel, hoş, uygun.
vecih: yön, yüz.
veciz: zengin mânâlı kısa söz.
vecîze: zengin mânâlı kısa söz.
vêd: kız evladı diri diri toprağa gömüp öldürme âdeti.
vedâ: ayrılık.
vedânâme: veda yazısı.
vedîa: emanet.
Vedûd: çok sevilen, Allah.
Vedûdiyet: sevilir olma, kendini sevdirme.
vefa: sözünde durma, kendini seveni unutmama, ilgiyi kesmeme.
vefadâr: vefalı, dostluğu devamlı.
vefadârâne: vefalı olarak.
vefakâr: vefalı.
vefakârâne: vefa göstererek.
vefat: ölüm.
veffakakümüllah: Allah başarılı kılsın.
vefik: arkadaş, uygun.
vefiyât: vefatlar, ölümler.
vehâmet: güçlük, tehlike.
vehbî: Allah vergisi.
Vehhâb: çok ihsan eden, bağışlayan, Allah.
Vehhâbî: Vehhabilik anlayışından olan.
Vehhâbîlik: bazı konularda aşırılıkları olan dinî bir anlayış.
Vehhâbîyet: Allahın bol bol ihsan etmesi ve bağışlaması.
vehham: vehimli, kuruntulu.
vehim: belirsiz korku, kuruntu.
vehm: vehim, kuruntu.
vehmî: vehimle ilgili.
vehn: gevşeklik.
vekâlet: vekillik, bakanlık.
vekâleten: başkası adına.
vekâletnâme: vekil etme yazısı.
vekayî: vakalar, olaylar.
vekezâ: ve bu da öyle.
vekîl: başkası adına iş gören.
velâdet: doğma, dünyaya gelme.
velâyât: velîlikler.
velâyet: velîlik, ermişlik.
veled: oğul, yavru, çocuk.
velediyet: birinin çocuğu oluş, Hıristiyanların isa aleyhisselâma hata ile "Allahın oğlu" demeleri.
velehresân: şaşkınlık veren.
velev: olsa da, bile.
velhâsıl: sözün kısası.
velî: eren, ermiş, evliya.
velî: sahip, gözetici, koruyucu.
velîahd: padişah adayı.
velîme: düğün yemeği.
velînîmet: nimet veren.
velîyyullah: Allahın velî kulu.
velûd: pek verimli.
velvele: gürültü, patırtı, şamata.
verâ: günahtan şiddetle kaçınma hâli.
verâ: öte, arka, geri.
verâset: mirasçılık, irsiyet.
verese: varisler, mirasçılar.
vesâik: belgeler.
vesâil: vesileler, araçlar.
vesâir: ve diğerleri.
vesâit: vasıtalar, araçlar.
vesâyâ: vasiyetler, tavsiyeler.
vesâyet: başkası adına iş yapma.
Vesenî: yıldıza tapan.
vesika: belge, senet.
vesile: yol, hedefe ulaştıran şey.
vesm: damga, işaret, dağlama.
vesselâm: işte bu kadar!
vesvas: vesvese veren.
vesvese: kuruntu, gereksiz kaygı.
veyl: vay hâline, yazık!
vezaif: vazifeler, görevler.
vezin: ölçü, tartı.
vezir: padişah yardımcısı.
vezne: para alınıp verilen yer.
veznedâr: vezne memuru.
vicâhen: yüz yüze.
vicdân: insanın iyiyi kötüden ayırma hissi.
vicdânen: vicdan bakımından.
vicdânî: vicdanla ilgili.
vicdâniyat: vicdanla hissedilenler.
vicdânsûz: vicdanı rahatsız eden.
vifak: birbirine uyma.
vikaye: koruma.
vilâdet: doğuş.
vilâyât: iller.
vilâyet: il.
viran: yıkık, üzgün.
virâne: yıkıntı.
vird: devamlı okunan şey.
virdizebân: dil ile devamlı okunan.
visâl: kavuşma.
vizr: günah, hata, ağırlık.
vuhûş: yabanilik, yabaniler.
vukû: oluş, meydana gelme.
vukûât: oluşlar, hâdiseler.
vukuf: bilme, biliş.
vukufiyet: iyice bilme ve anlama.
vuslat: kavuşma.
vusta: orta.
vusûl: ulaşma.
vuzûh: açıklık, netlik.
vücûb: sınırsız gereklilik.
vücûd: vücut, varlık, gövde.
vücûdî: varlıkla ilgili, var olan.
vücûdpezir: var olma.
vücûh: vecihler, yüzler, yönler.
vükelâ: vekiller, bakanlar.
vürûd: geliş, gelme.
vürûd: toplardamarlar.
vüsât: genişlik.
vüskâ: sağlam.
vüsûk: sağlam inanç, güvenme.
vüsûl: kavuşma, erişme, ulaşma.
vüzerâ: vezirler.

.....................................
Y

yâ: ey, hey!
yaban: çöl, sahra.
yabanî: alışmamış, yabansı.
yâbis: kuru.
yâd: anma, hatırlama.
yâdigâr: hatıra, hediye.
yafta: yakıştırma, damgalama.
yağız: esmer, yavuz, yaman.
yahu: ey falanca.
Yahudi: lânetli bir ırk.
yakaza: uyanıklık.
yakîn: kesin biliş.
yakînen: kesinlikle.
yakînî: kesin, kesin bilmekle ilgili.
yakînîyet: kesin olarak bilip inanma.
yaktin: bir tür bitki.
yakut: kıymetli bir süs taşı.
yakza: uyanıklık.
yakzan: uyanık.
yaldız: parlak sarı boya ile yapılan süs.
yâr: dost, sevgili.
yârabbenâ: ey Rabbimiz.
yârân: arkadaşlar, dostlar.
yâsub: arı beyi.
yatır: evliya mezarı.
yâve: boş söz, saçma.
yâver: yardımcı, memur.
Yâveriekrem: en kerim yaver, Peygamberimiz.
yavuz: şiddetli, pek sert.
Yêcüc-Mêcüc: Kurânda sözü edilen düzen tanımaz bir topluluk.
yed: el.
yedibeyzâ: beyaz el.
yedikudret: kudret eli.
yegâne: tek, bir.
Yehûd: Yahudiler.
yeis: ümitsizlik.
yek: bir.
yekçeşm: tek gözlü.
yekdiğer: bir başkası.
yeknesak: tekdüze, monoton.
yekpâre: tek parça.
yeksan: dümdüz, yerle bir.
yektâ: tek, eşsiz, yalnız.
yekûn: toplam.
yekvücud: tek varlık, bir kişi gibi.
yeldâ: uzun.
yelpez: yelpaze.
yemin: and, sağ, bereket, hayır.
yenabi: kaynaklar, çeşmeler.
yês: ümitsizlik.
yesar: sol el.
Yesrib: Medine.
yetim: babası ölmüş çocuk.
yetimane: yetim gibi.
yevm: gün.
yevmî: günlük.
yevmiye: gündelik.
Yezdan: Cenabı Hak.
yoldaş: yol arkadaşı.
yörük: göçer, göçebe.
Yunanî: Yunanlı.
Yunusvârî: Yunus alehisselâm gibi.
Yusûfiye: Yusuf aleyhisselâmın da hapis yatması ve mahpusların piri olması sebebiyle Bediüzzaman Hazretlerinin hapishaneye verdiği isim.
yümn: uğur, bereket.
yümün: uğur, bereket.
Yürîd: her fiilini kendi iradesiyle yapan Allah.
yüsr: kolaylık.
yütm: yetimlik.

..................................
Z

zaaf: zayıflık.
zaafiyet: zayıflık.
zâbıta: emniyet görevlisi.
zabıtnâme: tutanak.
zâbit: subay.
zâbitân: subaylar.
zabt: alma, tutma, bağlama.
zabtiye: polis veya jandarma.
zabturabt: tutma ve bağlama, disiplin.
zâd: azık.
zâde: oğul, çocuk.
zâdegân: asil, soylu.
zâf: zayıflık, kuvvetsizlik.
zafer: başarma, üstün gelme.
zaferyâb: zafer kazanan.
zâfiyet: zayıflık.
zâhib: giden, gidici.
zâhid: din için dünyayı önemsemeyen.
zâhidâne: din için dünyayı önemsemeyen kimse gibi.
Zâhir: "bütün varlıkların dış yüzünü yaratan ve dışına da hükmeden" mânâsında ilâhî isim.
zâhir: görünen, belli.
zahîr: yardımcı, arka çıkan.
zahîre: ambardaki tahıl, azık.
zahiren: görünüşe göre.
zahirî: görünüşte.
zahirperest: dış görünüşe kıymet veren.
zahmet: sıkıntı, zor, güç.
zahr: arka, sırt.
zâid: artan, fazlalık.
zâif: güçsüz, zayıf.
zâife: zayıf, güçsüz.
zâifem: zayıfım, güçsüzüm.
zâika: tadma duygusu.
zâil: geçici, son bulan.
zâilât: zailler, gelip geçiciler.
zâkir: zikreden, Allahı anan.
zakkum: bir bitki türü, cehennem ağacı.
zalâm: karanlık.
zâli: eğri, eğimli.
zâlik: bu, şu, o, böylece.
zalil: gölgeli, koyu.
zâlim: zulmeden, haksız.
zâlimane: zâlimce.
zâlimiyet: zâlimlik.
zallâm: çok zulmeden.
zalûm: pek zâlim.
zalûmiyet: zâlimlik, zulmetme.
zam: ekleme, artırma.
zamanen: zaman olarak.
zamanî: zamanla ilgili.
zamir: ismin yerini tutan kelime.
zân: sanma, sezme.
zanî: zina eden, çiftleşen.
zânnıgalib: kuvvetli zan.
zann: sanma, sezme.
zann: sanan, zanneden.
zannî: zanla ilgili.
zapt: tutma, alma, yazma.
zaptiye: subaylık, subay.
zarâfet: incelik, kibarlık.
zarardîde: zarar gören.
zarf: kab, kılıf.
zarfiyet: zarf olma.
zâri: ağlayıp sızlama.
zarif: ince, nazik, narin.
zarûret: çaresizlik, yoksulluk, mecburiyet.
zarûrî: mecburiyetle, ister istemez.
zarûriyât: zarurî olanlar.
zarûrîye: zarurî olan.
zarûrîyet: mecburiyet, zorda kalma.
zât: hürmete lâyık kimse, kendi, asıl, öz.
zâten: esasen, aslında.
zâtî: zatla ilgili, özel.
zâtîye: kendisiyle ilgili.
zâviye: açı, tekke, dergâh.
zâyî: elden çıkan, yitik.
zayîât: kayıplar, zararlar.
zebân: dil, lisan.
zebânî: azap melaikesi.
zebed: köpük.
zeberced: kıymetli bir taş.
zebh: kesme, boğazlama.
zebîb: üzüm.
zebîha: kesilecek hayvan.
zebûn: güçsüz, aciz.
zebûnküş: düşkünü ezen.
Zebûr: Davud aleyhisselâma inen ilahi kitap.
zecirkârâne: zorlarcasına.
zecr: sakındırma, zorlama.
zecren: zorlayarak.
zede: "vurulmuş, çarpılmış, tutulmuş" mânâsında son ek.
zefir: hıçkırarak nefes verme, ağlama.
zehab: gitme, bir fikre kapılma.
zeheb: altın.
zehirbaz: zehirci, zehir yapan.
zehr: zehir.
zehrâ: parlak, berrak.
zehrâlûd: zehirle karışık.
zekâ: çabuk anlama kabiliyeti.
zekât: zenginlerin kırkta bir oranında fakirlere yaptığı yardım.
zekâvet: zekilik, anlayış çabukluğu.
zekî: çabuk anlayışlı, temiz.
zelîl: alçak, düşük.
zelîlâne: alçalarak, alçakça.
zelle: sürçme, yanılma.
zelzele: yer sarsıntısı, deprem.
Zemahşerî: Keşşaf isimli ünlü tefsiri yazan islâm âlimi.
zemân: zaman.
zembil: büyük sepet.
zemherir: zemheri, şiddetli soğuk devresi.
zemime: kötü hâl ve hareket.
zemîn: yer, yeryüzü.
zemm: kötüleme.
Zemzem: Kâbedeki mukaddes su.
zemzeme: hoş ses, nağme.
zenadıka: zındıklar, dinsizler.
zenav: havuz veya göl.
zenb: suç, günah.
zenberek: kurulan âlet.
zenberekvârî: zemberek gibi.
zencebîl: hoş kokulu bir baharat, zencefil.
zencî: siyah ırktan olan.
zendeka: dinsizlik.
zeneb: kuyruk.
zengâr: pas.
zer: ekme.
zerâfet: zariflik, incelik, güzellik.
zerdüşt: ateşe tapan.
zerk: hile, şırınga.
zerrât: zerreler, atomlar.
zerre: atom, molekül.
zerrece: zerre kadar.
zerrîn: altından yapılmış.
zevâhir: çiçekler, görünüşler.
zevâid: fazlalıklar.
zevâl: sona erme, silinme.
zevâlâlûd: zevalle karışık.
zevâlî: sonu ermesi yakın.
zevât: zatlar, kimseler.
zevc: koca, eş.
zevcât: zevceler, eşler.
zevce: kadın, eş, karı.
zevciyyet: karı kocalık.
zevil: sahibi, sahipler.
zevilervah: ruh sahipleri.
zevilhayat: hayat sahibi.
zevilidrâk: idrak sahibi.
zevilihsas: hissedebilen.
zevilukûl: aklı olanlar.
zevk: tatma, tad, haz.
zevkâlûd: zevkle karışık.
zevken: zevk olarak.
zevkî: zevkle ilgili.
zevkperest: zevke düşkün.
zevzek: geveze, münasebetsiz, hoppa.
zeyil: zeyl, ek.
zeyl: zeyil, ek, ilave, etek.
zeylen: ek olarak.
zeyn: süs, süsleme.
zeynab: gölcük.
zeyneb: gül.
zeyt: zeytin yağı.
zıd: zıt, aksi.
zıddeyn: iki zıt.
zıddiyet: zıtlık.
zıhar: kocanın karısına "sen anam gibisin" demesi.
zılâl: gölge.
zıll: gölge.
zıllî: gölgeli, gölge ile ilgili.
zıllîye: gölgeli.
zıllîyet: gölgelilik.
zımn: iç yüz, dolaylı anlatılan.
zımnen: dolayısıyle.
zımnî: saklı, gizli, örtülü.
zındık: dinsiz.
zındıka: dinsizlik.
zırh: savaş elbisesi.
zıvana: küçük boru.
zi: "den, dan" mânâsında ön ek.
zî: "sahibi" mânâsında ön ek.
zîakıl: akıl sahibi, akıllı.
zîb: kurt.
zibâ: güzel, süslü.
zîcemâl: güzellik sahibi.
zidergâh: dergahtan.
zifaf: gerdek.
zîfikir: fikir sahibi, düşünebilen.
zîhaşmet: haşmet sahibi, görkemli.
zîhayat: hayat sahibi, canlı.
zîhimmet: himmet sahibi.
zihin: "anlama, bilme, hatırlama, ezberleme" kabiliyeti.
zihniyyet: düşünce, anlayış.
zîidrâk: idrak sahibi, anlayabilen.
zikir: anmak, Allahı daima hatırlamak.
zikirhâne: zikir evi.
zikr: zikir, anma.
zikretmek: Allahı anmak.
zikriye: zikirle ilgili.
zikrullah: Allahı zikretmek, anmak.
zîkudret: kudret sahibi, güçlü.
zilâl: gölgeler.
zilhicce: Arabî onikinci ay.
zilkâde: Arabî onbirinci ay.
zillet: aşağılık.
zilliyet: bir malı elinde bulundurma hâli.
zimam: tercih, seçme.
zimmet: korumak zorunda kalma.
zimmî: anlaşma ile islâm ülkesinde yaşayan kâfir.
zinâ: nikâhsız cinsi münasebet, büyük bir günah.
zindân: karanlık yer altı hapishanesi.
zinde: dinç.
zînet: süs, bezek.
zinhar: sakın, asla.
zînnûr: nurlu, ışıklı.
zînnûreyn: iki nur sahibi.
zînur: nurlu.
zîr: alt, aşağı.
zîrâ: çünkü.
zirâ: kol uzunluğu, 75 santimetre kadar.
ziraat: tarım.
zîruh: ruh sahibi, ruhlu.
zîrüzeber: altüst, darmadağın.
zirve: doruk, tepe.
zîşân: şanlı.
zîşuûr: şuurlu, bilinci olan.
zîvücûd: vücut sahibi.
ziyâ: ışık, nur, aydınlık.
ziyâdâr: ışıklı, parlak.
ziyâde: artan, çok bol.
ziyâfet: bolca yedirip içirme.
ziyâfetgâh: ziyafet yeri.
ziyân: zarar.
ziyâret: görmeye gitme.
ziyâretgâh: ziyaret yeri.
ziyy: dış görünüş, kıyafet.
zuafa: zayıflar.
zuhr: öğle vakti.
zuhûr: görünme, ortaya çıkma.
zuhûrât: birden oluveren şeyler.
zulm: zulüm, haksızlık.
zulmânî: karanlık, sıkıntı.
zulmen: zulüm ile, haksız biçimde.
zulmet: karanlık.
zulüm: haksızlık, eziyet, işkence.
zulümât: zulmetler, karanlıklar.
zulümâtâbâd: karanlıklarla dolu.
zulümkâr: zulüm eden, zâlim.
zûm: yanlış zan.
zunûn: zanlar, sanmalar.
zurafâ: zarifler, kibarlar, nazikler.
zübde: öz, özet.
zübeyr: yazılı şey.
zücac: cam.
zücace: c*** şişe.
Zühal: bir gezegen.
zühd: din için dünyadan el etek çekme.
Zühre: Sabah Yıldızı, çiçek.
zührevî: frengi gibi hastalıklar.
zühûl: geciktirme, yanılma.
zühûr: çiçekler.
zükûr: erkekler.
zükûret: erkeklik.
zül: "sahibi" mânâsında ön ek.
zülâl: berrak, tatlı, güzel, soğuk, su.
zülcelâl: büyüklük sahibi.
zülcenaheyn: iki kanatlı, iki taraflı.
zülecniha: çok kanatlı, çok yönlü.
zülf: zülüf, saç lülesi.
Zülfikâr: Hazreti Alinin kılıcı.
Zülfikârmisâl: Zülfikâr gibi.
Zülkarneyn: eski bir hükümdar.
Zülkarneynmisâl: Zülkarneyn gibi.
züll: alçalma, horluk.
zümre: bölük, gurup.
zümrüt: bir süs taşı.
zünnâr: papaz kuşağı.
zünûb: günahlar, suçlar.
zürefâ: zarif kimseler.
zürriyet: soy, nesil.

Kaynak: Alıntılar (Quote)

 
Alıntı ile Cevapla

IRCForumlari.NET Reklamlar
sohbet odaları sohbet odaları Benimmekan Mobil Sohbet